23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 MART1994 PAZARTESİ CUMHURfYET2 SAYFA KULTUR Ünlüİngilizyazar, eleştirmen ve eğitimciMalcolm Bradbury: Yaratüâm kişilereâşıkoluyorum• • • » • — - ı — — . ıı — — • ı — ^ ^ ^ „ , . _ _ « . . * . * — j > . ! _ _ _ . _ . _ I l__ l _ _ t * _ 1 AHLANTMEN 1959"da yayımlanan ilk romanı "Ea- ting People is Wrong" (İnsan Yemek Yanlıştır) ile edebiyat dünyasına "sag- lam" bir adım atan ünlü İngiliz yazar, eleştirmen ve eğitimci Maleolm Brad- bury, geçen günlerde birdia konferans vermek için Türkiye'deydi. ODTÜ'de katıldığı VVilliam Golding Semineri'- nin ardından İstanbu]"da "Çağdaş İngiliz Romanr konusunda bir konfe- rans veren Bradbury, roman veeleştiri türlerinin yanı sıra çok sayıda öykü, oyun ye televizyon dizisine de imzasını yi yazarlann aynı zamanda iyi okurlar olduğuna inanıyorum, ama yine de uzaklaşmak gerekiyor. Eleştirmen, romanm sonunda durtır ve yapıtı tersten okur. Ama bir roman hiçde böyle yazılmıyor. Yazarhk eğitimi vermem kendi açımdan yararlı oldu. man yazmaya oturuyorsun ama orta- ya bir öykü çıkıyor. Bir de bunun tam tersini yaşayan yazarlar var. Aslında öykü yazansın ama öykü olarak tasar- ladığın şey büyüyor, genişliyor ve bir -- . - . - - - - . . . romana dönüşüyor. Beni tür olarak attı. Ingıltere dekı East Anglıa Uru- öykü de çok ilgilendiriyor.Şiirlebaşla- versıtesı'nde öğreüm görevlısı olarak mayan pek çok yazann başlangıç nok- çalışan ve edebıyat çevrelennde Ingd- tere'ye yazar yetiştiren" bir yazarhk yüksek Üsans prograrmn] yürüten (şu sıralar herkes Bradbury'e öğrencisi Kazuo Ishiguro'yu soruyor örneğin) Bradbury'e sorarsanız. kendisini önce romancı olarak görüyor. "Tarih Adam", "Döviz Kurian", "Dr. Criminale" gibı romanlanyla ya- şama. insanlara. ahlaki değerlere mi- zahi bir bakış açısıyla yaklaşan Brad- bury'nin kitaplan yakında Türkçe olarak yayımlanacak... tasıdır öykü, bir kısmı yaşamı boyun- ca sürdürür bu uğraşı. Bir kısmı da öy- küyü romancının becerilerini öğrene- bilmek için bir geçiş gibi görür. Do- layısıyla iki tür öykü var. Öykü ya- zannın kalerrunden çıkanlarla bir ro- okumayı ve yazmayı seviyor. Ama ne- dense öykü yazmayı sevenlerle öykü okumayı sevenler arasında bir bae ku- rabılecck yayıncılık sistemi şu an ıngil- tere'de çok zayıf. Amerika'da değil ör- neğin. Amerika'nın 'The New Yorker' gibi bir dergisi var ki Amerika'da öy- kücülüğün yol almasında çok büyük bir etkendir bu dergi. - Sizin ilk yazdarınız 'Punch' dergi- sinde yayunlanmıştı. Genç yazarların en büyük desteği. edebiyat dergikri kuşkusuz... Ancak bu 'gelenek' yavaş yavaş gecerliüğini yitiriyor diyebüiriz pıtlardan kesitier sunan "New VVri- ting " (Yeni Yazın) seckisinin üçüncü- sünde Candice Rodd, "I980'lerde ro- man yazarak ünlü olmak mümkündü, l990"larda ise roman üzerine yazmak- la da ünlü olmak mümkün artık" di- yor... Siz aynı zamanda bir eleştirmen olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Candice Rodd keskın bir eleştiri yapıyor burada. 1990'lann genç ya- zarlan, kendilerinden 10 yıl önce işe başlarruş kuşağı çok kıskanıyorlar. Çünkü söz konusu kuşak roman yaza- rak bir yere geldi, para kazandı vs. Her O ykücülerin müthiş dergi editörlerine, romancılannda müthiş yayıncılara gereksinimi var! İyi dergi editörleri ortadan kaybolunca, öyküde 'inişe' geçiyor. - Romanı, yazuıının bütün dallan- ndan daha çok önemsiyorsunuz... Bu- nun nedenlerini biraz taıttşabUir miyiz? Bu çerçevede, Faulkner'ın 'şiir yaza- mayan yazann' farklı yazın aravışjan- na girdiği düşüncesi üzerine ne düşünü- yorsunuz? Ben de pek çok yazar gibi şiir yaza- rak başladım aslında. Şiir, galiba çoğu yazann ilk denediği tür. Roman sonra geliyor. Ben yazmak istiyordum. ama hangi türü denemem gerektiğine karar veremiyordum. Sonunda hem şiir, hem drama, hem de römanı denedim. Bunlann arasında benim için ölen, şiir oldu. Belki bunun nedeni. şairsen. yalnızca şair olabijirsin gibi bir düşün- ce taşımamdı. Çünkü belli bır işi öyle incelikli, öyle özenli ortaya koyuyor- sun ki... Yani ben şair olsaydım, T.S. Eliot ya da ne bileyim bir Valery gibi bir şair olmak isterdim... Sonuçta ya- şamımın bir döneminde kendimi şair olarak gördüm, evet, ama aynı şey oyun yazarlığı ve romancılığım için de geçerliydi. Ve sonunda. en çok hangi- sini başanyorsan, onu seçiyorsun. Gençliğimde bir oyunum neredeyse sahnelenecekti ama terslikler çıktı ve sahnelenemedi. Ama ilk romanım ka- bul gördü. Yayıncılanm romancı ol- mamı istedi. Bu nedenle ben arayı- şlanmı ve keşiflerimi romanla sürdür- dum. - Yayıncılar bu denli belirleyici olmalı mı? Asbnda tam olarak yayıncıyla ilgili de değildi... Benim içimde de vardı ro- mancılık sanınm. Yazdıkça, ne kadar muhteşem bir türde yazdığımı fark et- tim. "RomancıJar Kulübü'ne katılmak- tan mutluluk duydum. Aynca ro- manın tarihiyle de ilgili çok şey yaayo- rum, çok sayıda roman okuyorum... Aslında oturup yazmak yerine okuyo- rum!.. Öykü yazan daha denetimlidir - Siz öykü de yazdımz... Romandan sonra öyküye 'sığmak' daha mı güç ge- liyor? Bence iki tür öykü yazan var. Biri, benim de dahil olabileceğim tür: Ro- ir roman yazmaya başladığımda, eleştirmen kirnliğimden sıynlıyorum. Farklı birpsikolojiye giriyorum. Kendi kitabımdaki kişilere âşık oluyorum. Eleştirmen her zaman dışarda kalıyor, oysa bir kitabm 'içinde'olmak inanılmaz derecede yoğun bir deneyim. mancmın kaleminden çıkanlar. Ben bu iki türe farklı açılardan bakanm, farklı türler gibi yaklaşınm. Romancı daha çok hata yapar. Fazla aynntı vardır romancının öyküsünde. birçok gereksiz aynntıyı çıkarmak gerekir. Oykü yazan ise daha denetimlidir. - Pek çok genç yazar mesleğine öy- küyle başlıyor gerçekten de. Ancak edebiyat sahnesine bir romanla girmek -özeüikle İngiltere'de- daha çok kabul görüyor... Bu neden kaynaklanıyor? Sarunm bu bizim küîtürümüzle ilgili bir olgu. Genç öykü yazannın kendini kolay kolay kabul ettirememesinin ne- denlerinden biri. bu yazarlann >apıt- lannı okura tanıtacak seçmelerin >e- terli olmayışıdır. İzleyicisine ulaşamı- yor bu genç öykücüler. Insanlar öykü miyız? Doğru; öykücülerin müthiş dergi editörlerine, romancılann da müthiş yayıncılara gereksinimi var! İyi dergi editörleri ortadan kaybolunca. öykü de İnişe' geçiyor ve şu an İngiltere'de >aşanan da bu, iyi dergi editörü yok. Ama bu sonsuza dek böyle sürmeye- cek. eminim. Çünkü böyle dönemleri birkaç kez yaşadık, ben de iyi editörler olduğunda çeşitli dergilere öykü yazdım. Çok açgözlii bir yazar kuşağı - Öte yandan, eleştiri çok büyük önem kazandı diyebiliriz herhalde; der- gilerden çıkan sonuc. bu yönde. İngilte- re'de yayımlanan ve en son yazılan ya- biri, örneğin bir Martin Amis, Ian McEwan genç kuşak yazarlar için 'ör- nek' konumda şimdi. Genç yazarlar çevrelerine bakıyorlar ve hemen bir Martin Amis ya da Angela Carter ola- bileceklerini düşünüyorlar... Ama sonra bunun o kadar kolay olmadığıru keşfediyorlar. Zaten ekonomik sıkıntıdan dolayı yayıncılar da artık eskisi kadar iyi durumda değil. Böyle- ce. umutsuzluğa kapılıp 'The Guardi- an'ın ya da 'The Sunday Times'in kapısını çalıp. "Bir gün bir roman yazacağan, ama şimdi kitap tamtımı- eleştiri yazmak istiyonım" diyorlar ve romanın nasıl yok olmakta olduğu, bu lar yazmaya başlıyorlar! Açıkçası, bu işten oturup roman yazmaya kalksa kazanacağı paradan daha çok para kazanıyorlar. Şu an çok açgözlü bir yazar kuşağımız var diyebilirim. - Peki edebiyat ödülleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu çevresinde hep ge- niş tarttşmalar dönen bir konu. Örneğin Booker of Booker ödülü'nü Salman Rüşdü aldı, edebiyat çevrelerinde şu anki konumu nedeniyle ödülû'n ona »e- rildiği gibi söylentiler çıktı... Booker Ödülü'nün secid kurulun- da olduğuma göre, bu konuda size, ödülü Salman Rüşdü'nün şahsı ya da özel konumu nedeniyle değil, kitabı için verdiğimizi söyleyebilirim. Ödül, \VilIiam Golding ile Rüşdü arasında paylaşünldı. Gerçekten de en iyi ki- taplar, Goldingin "Ritesof Passage"i ile Rüşdü'nün "Midnight's Children" kitaplanydı. Sorun, "Rites of Passa- ge"in bir üçlemenin ilk kitabı ol- masıydı. üçlemenin tümü söz konusu olsaydı, Booker of Booker ödülünü (25 yılda bir ödül almış tüm kitaplar arasından seçilen Büyük Booker Odü- lü) tek başına alabilirdi. 'ÇokkültürliT toplum yapısı - Salman Rüşdü, Kazuo Ishiguro, Ben Okri. Michael Ondaatje.. ve daha pek çok örnekler var Farklı kökenler- den gelen -ki genelde eski İngiliz sömür- gelerinden- bu 'İngiliz' yazarlann şu dönemde bu denli başan kazan- malannm nedeni ne olabitir? Bana kalırsa bunun pek çok nedeni var ve bunlardan biri de İngiliz kültü- rünün son 10-15 yılda büyük ölçüde değişmiş olmasıdır. 'Çokkültüriü' bir toplum yapısı oluştu. Kökten birdeği- şim değil elbette; h^Iâ nelerin değişme- diğını görebilmek mümkün, ama yine de o tutucu bilinç bir ölçüde değişti ve bu ülkenin yazınına da yansıdı. Bana kalırsa, en tutucu okur bile kendi top- lumunun dışında, kendinden farklı bir şeyleri okumaktan daha çok zevk alı- yor, marjinal yazarlar anyor. Bir baş- ka neden de Avrupa'da bugün ulusçu- luğun giderek yok olması, günümüz toplum yapısındaki bu karmaşıklığı insanlann daha çok sevmesi olabilir. - Eleştiri yazmak, bir yandan da eği- tuncUik yazariığımzı nasıl etkiledi? Bir roman yazmaya başladığımda, eleştirmen kimliğimden sıynhyorum. Farklı bir psikolojiye giriyonam, Ken- di kitabımdaki kişilere aşık oluyorum. Eleştirmen- her zaman dışarda kajıyjflr,, oysa bir kitabın içinde' olmak inanı- lmaz derecede yoğun bir deneyim. Bu nedenJe roman yazarken eleştirmenli- ğımden uzaklaşmam şart. Karmaşık ve özverili uğraş - Ama bu çok zor olmalı... Ben iyi yazarlann aynı zamanda iyi okurlar olduğuna inanıyorum. ama yine de uzaklaşmak gerekiyor. Yapı- ttan çıkacak sonucu bildiğinizi düşün- düğünüz o akıla ve düzenli rnantıktan uzaklaşmak gerekiyor. Eleştirmen, ro- manın sonunda durur ve yapıtı tersten okur. Ama bir roman hiç de böyle yazılmıyor. Bir sürü parça bir araya geliyor. Benim yazarhk eğitimi ver- mem, kendi açımdan çok yararlı oldu. bu ikisi arasında kurulan bir köprü gibi, bir anlamda. Çünkü yaşayan bir yazan, senin karşında oturmuş, sana yapıtını sunan bir yazan, ölmüş birya- zan eleştirdiğiniz gibi eleştiremiyorsu- nuz hiçbir zaman. Çünkü bu çok zor, çok karmaşık, çok özverili bir uğraş. - Ama sanınm öğrencilerinizden 'karşılık' almakta hiçbir sorun yaşamı- yorsumız. Şu sıralar isimlerine sıkça rastladığımız Kazuo Ishiguro, Ian McEwan, Thomas McEally bir zaman- lar sizin öğrencilerirazdi. Ama bu yazarlar benim yüksek li- sans programıma geldiklerinde zaten yetenekli olduklannı ortaya koyuyor- lar. bu yeteneği daha önceki çahş- malanyla ortaya koyamayan gençler de zaten yaptığımız çok sıkı denetim- dönemde roman yazmanın ne kadar den geçerek programa alınmıyorlar. aptallık olduğu, romancılıktan para Ishiguro ya da McEwan gibi öğrenci- kazanılamayacağı üzerine iddialı yazı- lerimle elbette övünüyorum. Slovakya'daki Medzilaborce'den sonra ABD'nin Pittsburgh kentinde de bir Andy Warhol Müzesi açıldı Httsburgh 4 yaramazçocuğu'nasahip çktiKültür Servisi - Ünlü pop-art- sanatçısı .4ndy VVarhol Pitts- burgh'un soğuğu, pusu ve ka- ranlığindan ilk fırsatta kaçmış ve 1949 yılında sanat okulun- dan mezun olur olmaz soluğu- nu aldığı New York'ta kendini baştan yaratmışü. Aslında Warhola olan soyadını değişti- rerek VVarhol yaptı ve kendini her yerde Andre diye tanıtarak hafif de Fransızlaşü. New York'la adeta bütünleşti: başta uyuştunıcu ağının göbeği olan yeraltının günlüğünü tutan si- nemacı olarak, sonra bu kentin en ünlü simalânnın 'saray res- samı' sıfatıyla... Şimdi ise, Warhol gerçek memleketine iade ediüyor. Önümüzdeki mayıs ayında, NVarhol'un Manhattan'daki atölyesinde yer alan eşyalannın da sergileneceği Andy VVarhol Müzesi. Pittsburgh'un merke- zinde açılıyor. İnsanlann War- hol'a bakış açısıyla ilgili iki de- ğişiklik yaratmayı amaçbyor bu etkinlik: Birincisi, Pitts- burgh yaramaz çocuğuna sahip çıkarken, bu karanlık, sevimsiz ve tek rengin bir çelik fabri- kasınm dış yüzeyindeki turkuaz ya da VVarhol'un annesiyle bir- likte dua etmeye gittiği katolik kilisesindeki soluk Bızans mo- zaiklerindeki görebildiği renk- lerle sınırlı olan Pittsburgh dün- yasında Warhol'un güzelliğe olan tutkusunu anlamak hiç de güç olmuyor. İkincisi, çılgın VVarhol'un arük kabul gördü- ğünün bir kanıtı. Müzenin mü- dürü Mark Francis, 40 yıllık bir birikimi sergilerken, Warhol'- un büyük bir sanatçı olduğu kadar geleneksel bir sanatçı ol- duğuna da işaret etmek istiyor. Dracula ile Cinderalla'dan oluşan "Drella" lakablı Andy Warhol'un dillere destan bir gece hayatı vardı. Yedi katlı Andy NVarhol Müzesi'ne de çi- vit rengj bir tünelden geçilerek giriliyor, VVarhol'un gece ya- şamına gönderme yaparcasına. Üst katlarda, Andy VVarhol'- un sanatının farkb dönemlerini anlatan çeşitli köşeler var. En- düstriyel zamanlann ikon'lan Andy VVarhol Miizesi'ninsorumlusu, İngiliz Mark Francis. olan Heinz domates sosu şişele- ri. bu domates soslannın üretil- diği Pittsburgh fabrikasına ba- kan camlardan birinin önüne yerleştirilmiş. Müze. her an- lamda Warhof'a uygun bir yere dönüştüriilmeye çalışılmış: Müzenin bir katı VVarhol cen- neti, bir katı da VVarhol cehen- nemi olarak kurulmuş örneğin. Cennet bölümü eğlenceli ve renkli atmosferiyle dikkat çe- kerken, öteki bölümde VVar- hol'un karanlık. bir anlamda asıksuratlı gölge resimlerine yer veriliyor. VVarhol'un sanatın- daki bu iki uç, müze müdürü Mark Francis'in özelb'kle üze- rindedurduğu birnokta: "War- hol'un çiçek resimleri Baudelai- re tarzındadır. Fleur du mal'dır onlar, tıpkı Mapplethorpe'un çi- çek fotoğraflannın aslında cinsel organJann çok vakın çekimleri olması gibi. Ne de olsa ikisi de aradığını bulamamış Katolikier- di. hormonları fıkır fıkır olmaya başladığında kilise korosunda giydikleri cüppeieri çıkanp attı- lar ikisi de..." Öte yandan müzede, VVar- hol'un Leonardo'nun ünlü "Son Yemek" tablosundan yo- la çıkarak yapuğı ve fon rengi olarak çarpıcı bir pembe kulla- narak resmi bambaşka bir gö- rünüme bürüdüğü yapıtı da müzenin diklcat çeken nokta- lanndan birinde yer alıyor. Francis, VVarhol'un "kötü ruhlu bir dahi" olduğu görüşüne katılmayarak, sözkonusu res- min sanatçının sanatsal ya- ratıcılığmın bir alegorisi olarak görülebileceğini söylüyor. Ancak Pittsburgh'daki Andy VVarhol Müzesi, ünlü Amerika- h pop-art sanatçısına adanan ilk müze değil. Bundan iki yıl önce doğu Slovakya'daki küçük Medzilaborce kasabası- nda da bir Andy VVarhol Müze- si açılmıştı. 1931 yılında Ondrej Varchola adıyla ABD'de doğan VVarhol ailesinin 1913 yılında ABD'de iş bulmak üzere terket- tikleri bu kasabayı hiç görme- mişti.Ancak sanatçının kız kar- deşi bu kasabanın mezarlığında yatıyon Şu sıralar 70 yaşlannda olan ve ABD'de yaşayan iki er- kek kardeşi de bu kasabada VVarhol adının unutulmaması için ellerinden geleni yapıyor- lar. Medzilaborce'deki Andy VVarhol Müzesi, komünist dö- nemde kültür evi olarak kul- lanılan binada bulunuyor. Mü- zede Andy VVarhol'un 21 yapıtının yanı sıra VVarhol'un yaşamı ve ailesiyle ilgili belgesei fotoğraflar da bulunuyor. Bu yıl ocak ve şubat aylan- nda bu küçük kasabanın küçük müzesini tam 9 bin kişi gezmiş. BUAŞAMADA SÜKRAN KURDAKUL Dr. Sevinç Ozgûner Odülü Dr. Sevinç özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları ödülü Behçet Aysan'a verildi. Tıp Bayramı dolayısıyla Istanbul Tabip Odası'nca düzenlenen törene ben de ka- nldım. Sevinç Özgüner ve Behçet Aysan'la birlikte ol- mak içimde erinç yarattı. 1950 Eylülü başlarında Maraş stirgün alayından tezkere alıp döndüğümde Arif (Damar) tanıtb Sevinç'i bana. Tıp Fakültesi'nde okuyordu. Demokratikleşme savaşımında önemli biryeri olan Yüksek Tahsil Gençiik Derneğinin yö- netim kurulu üyesiydi. Arkadaşlarıyla birlikte Nâzım Hik- mef i kurtarma kampanyasma katılmış, derneğin kapatıl- ma istemiyle dava açılması üzerine ilk kez hapishaneyle tanışmıştı. 1951 tutuklamalarında da günlerce işkençe görmesine karşın direncinden bir şey yitirmedi Sevinç. Sabır ve özveriye toplumsal gerçeklik kazandırmak iste- yenlerden biriydi o da. 22 Mayıs 1980'de, düşüncenin enginliğinden silaha baş- vurarak kurtulacaklarını sanan zorbalar, gece yarısı evin- de öldürdüler Sevinç'i. öldürdüler de, onun gibi, düşüncelerini yaşama geçir- me bilincine ulaşan sabır ve özveri adamlarından kurtula- bildiler mi... Sıvas'ta, devletin gözü önünde 37 insanı ateşe veren din tacirleri, düşünce özgürlüğünün yaratılarından kurtulabi- lecekler mi... Madımak Oteli'nde yaşamının önü kesilen Behçet Ay- san'la şiirinde büyüyen Behçet Aysanin bütünleşmesi ölüm mü tanır. Devrimcinin hası yarattığı destanla yener ölümü, şairin hası şiiriyle. Şairler ve Yazarlar Sözlüğü'nde (1989) belirttiğim gibi "güncel olanda kalıcı öğeleri bularak" özgün şiirini yara- tabildi Behçet Aysan. Sorunsalın önüne çıkarabileceği tu- zaklardan korunabildiğini düşündüren şiirlerdi bunlar. Kaç yıl sonra, bütün kitaplarının topluca yer aldığı Dii- ello'yu (Adam Yayınları, Aralık 1993) okurken yeniden dü- şünd'jm. Karsız, ışıksız, erken bastıran bir kış akşamını -sürekli- yüreğinde duyar gibi yaşamış bir şairin dünyası Behçet'in şiiri. Nerden, hangi aykırı birikimlerden geliyor? Hangi kay- gılar, korkular, vazgeçilmez öztemler düğümlemiş bu ya- şamı? İstemem vermeyin geri dönen mektuplarımı ağır bir tramvay, akşamüstü, çın, paşakap/sı bu saatler okul dönüşüdür, gökyüzü bile yatılı deniz, martılar ve acı hepsi aynı yöne gider düşlerin gündüz ve gece olarak ikiye aynldığı. Bir ranzaya çıkarak kırık camlı pencereden mor sarı ışıklarla dolardı trenler koğuşa haki battaniyelerdi sarıldığım annemin eli ve tahta dolap kapaklarında istasyon adları sanki bin kilometre uzakta bir şehirdi haydarpaşa. Biliyorum, derinleşmemiş yorumlar düşmanıdır şiirin. Bu korkuyla Behçet'in Selimiye şiirinden aldığım dizeleri yo- rumlamak istemiyorum ama sormadan geçemeyeceğim. Behçet Aysan'ın şiirine ustalara özgü motiflerle yansı- yan başat sorunsal, tam da özgür kişiliğini aradığı 12-13 yaşlannda, Rllke gibi, kışla yasalı bir asker okufunda oku- ma zorunluluğundan kaynaklanmış olabilir mi? öyle sanıyorum ki, o yaşadığından çok yaşamış bir şai- •rtn haykjnları izlenimhii bıraka^dizelerdeki yorgun duyaf^ lığın toplumsallığa, hırçınlığın kimi içe kapanışa, kimi dışa vurmaya dönüşmesi ve sorunun gizinde saklıdır. Yazıyı noktalamadan, törende, Dr. Sevinç özgüner ödü- lü jüri üyeleri adına Dr. Mustafa Süttaşin okuduğu karar- da ileri sürülen düşünceleri paylaştığımı belirtmek istiyo- rum. Bu ödül, Behçet Aysan'ın kimliğinde 60yıl önce Me- nemen'de katledilen Kubilay'dan günürnüze kadar gelen süreçte laikcumhuriyeti, düşünce özgürlüğünü, demokra- sryi, temel hakları, toplumsal adaleti savunan çağdaş- larımıza verilmiş sayılmalıdır. Şair Behçet Aysan'a yaşarken, Yaşar Nabi Nayır (1984), Ceyhun Atuf Kansu (1986), Abdi ipekçi Barış ve Dostluk (1987) ödülleri verilmişti. Hekim meslektaşları bu ödü'le Dr. Behçet Aysan'ı tüm devrim şehitierimizle buiuşturdu- lar. Tiyatro ve TV Yazarları Derneğionurplaketi veriyor Kültür Servisi-Tiyatro ve 1V YazarlanDernegıbugüne kadar yerli oyunlar oynamaya önem vermiş tiyatrolara ve 10 oyunun üzerinde yerli oyun sahneye koyan yönetmenlere şükran plaketi verecek. 4 nisan 1994 tarihinre saat 16.00'da A.K.M. oda Tiyatrosu'nda yapılacak olan törende Raik Alnıaçık, Ziya Demirel. Engin Orbey. Engin Uludağ. Kenan Işık. Tekin Akmansoy, Semih Sergen. Dinçer Sümer. Ferdi Merter. Çetin Köroğlu, Ekmel Hürpl, Haldun Marlalı, Engin Gürmen, Fikret Tartan'a, ÜsküpHalklarTiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, KenterTiyatrosu ve Ordu Belediye Şehir Tiyatrosu'na onur plaketi verilecek. Saint Benoit'da 2. Kitap ŞenUği KültürServisi- Saint Benoit Fransız Lisesi İkinci Kitap Şenliği bugün başlıyor. Dört gün sürecek olan etkinlikler kapsammda öğrencilerin Türkçe ve Fransızca kitaplan indirimli edinmelerine olanak tanınırken Türk yazınının değerli kaiemleri öğrencilerle söyleşi yapacak. kitaplannı imzalacaklar. Bu çerçevede Pınar Kür. Vedat Günyol. Nedim Gürsel ve Tomris Uyarçeşitli konularda konuşmalaryapacak. Bugün. Tomris Uyaröyküyazma serüveni konusunda gençlerle söyleşirken öykü yazan öğrenciler de öykülerini okuyacak. 'Carnûna Burana' CSO'da ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Carl OrfTun "Carmina Burana" adlı sahne eserini cuma ve cumartesi günleri seslendirecek. Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ve Çocuk Korosu'nun katılımıyla seslendirilecek eseri. şef Rengim Gökmen yönetecek. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü sanatçılan. Nurdan Ozar "soprano", Haser Tek "tenor" ve Gökhan Akyüz "bariton" olarak yer alacaklar. 'Cam BardaklarKınlsın' Ankarada.. ANKARA (UBA) - Avukat Senal Sanhan'm yazdığı "Cam Bardaklar Kınlsın" adb oyun, bugünden itibaren Ankara Sanatevi Tiyatrosu Salonu'nda sahnelenecek. Ankara Sanatevi Tiyatrosu "Cam Bardaklar Kınlsın" adlı o>aınu 12 nisan gününe kadar oynayacak. İstanbul TÜYAP Salonu'nda sergilenmeye başlayan ve Karadeniz'in çeşitli 11 ve ilçelerinde turneye çıkan oyun, 12 Eylül döneminde Senal Sanhan ve eşinin tutuklanmasını konu alıyor. Avukat Sanhanin 12 Eylül sonrası yaptığı savunmalann ve tutuklu yakınlannın öykülerinin yeraldığı "Kafes" adlı kitaplardan Adem Atar'ın oyunlaştırdığı "Cam Bardaklar Kınlsın". Sanhan tarafından, "12 Eylül döneminde insanımıza çektirilen aalann çok yalın, çok kısa bir özeti" şekünde tanımlanıyor. Oyunu Selçuk Uluergüven sahneye koyacak. dramaturgluğunu Mine Acar. özgün müziğini Nurettin Össuca, sahne tasanmını Sertel Çetiner, ışık tasanmını Mehmet Yaşayan'ın yapacağı oyun, daha sonra Anadolu turnesine devam edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle