Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 KASIM 1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
UMDVdan
• ANKARA (ANKA)-
TürLiye ile Bırleşmiş
Milletler Sınaı Kalkınma
Teşkilatı (UNIDO), 1995
yılında bırçok alanda
işbırliğini yapacak.
UNIDO'nun ışbirliğiyle
TürkJye'de bir ekotoksikoloji
merkezinin kurulmas\
öngdrülüyor. Çalışmalan
başlayan hidrojen teknolojisi
merkezi projesine öncelik
verilmesi istenen toplantıda
Türkiye'de bir ekotoksikotoji
merkezinin kurulması projesi
de ele alındı. UNIDO
tarafından bir hazırlık
yardımı projesi hazırlandıgı
merkezde, ülkenin sanayi ve
tanmsal kullanım sonucu
çevreye katılan zehirli
kimyasal maddelerin
akıbetini belirleme olanagını
arttırmak için danışmanhk
yardımı amacıyla orta ve
uzun vadeli planlann
geliştirileceği de belirtiliyor.
Mısıp'da petrol
öretimi
• MISIR(AA)-
TPAO'nun, Mısır'da pelrol
aradığı Batı Karun
Kuyusu'nda üretime dün
başlandı. Kahire'de bulunan
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Veysel Atasoy, dün
Kahire'den petrol
kuyusunun bulunduğu Batı
Karun Çölü'ne geldi.
Atasoy, petrol üretiminin
başlaması dolayısıyla
düzenlenen törende yaptğı
konuşmada, petrolü
TPAO'ya ait bir şirket olan
TPIC'nin bulduğunu
söyledi.
Linyit alıcı
bekliyor
• TAVŞANLI (AA) - Garp
Linyitleri tşletmesi (GLİ)
tarafından Kütahya'nın
Tavşanlı ilçesine bağlı
Tunçbilek beldesinde
çıkarılan linyit kömüründe
"pazarlanamaması
nedeniyle" üretimin düştüğü
bildırildi. GLİ Tunçbilek
Müessese Müdürü Cafer
Metin, yaptığı açıklamada
Tunçbilek'te çıkanlan linyit
kömürünün kalorisinin
yüksek. kükürt oranının
normal ve fiyatının düşük
olmasına rağmen özellikle
bu yıl alıcı bulamadıklannı
bildirdi. Metin, geçen
yıllarda kömürün başta
Ankara ve tstanbul olmak
üzere 45 il ve ilçeye
satıldığını. ancak bu yıl
büyük kentlerde hava
kirliliğine neden olduğu
gerekçesiyle yerli kömür
kullanımının yasaklanması
ve belediyelerin ithal kömüre
yönelmeleri nedeniyle bu
illere kömür sevkıyatının
durduğunu ifade etti.
GAP'tan
beklentiler
• GAZL\NTEP (AA) - G AP
projesınde yaşayanlann,
GAP'a ilişkin beklentilerinin
daha çok olumlu olduğu.
ancak olumsuz beklentilerin
de bulunduğu bildirildi. GAP
Bölge Kalkınma ldaresi
Başkanlığı tarafından anket
uygulanarak yapılan "GAP
Bölgesinde Toplumsal
Değişme Eğilimleri"
araştırmasında proje
konusunda yeterince bilgisi
olmayan bölge insanının
yüzde 81 4'ünün, projeden
olumlu beklentileri olduğu
kaydedildi. Araştırmada,
projenin uygulamaya
konulmasıyla tanmsal
üretimin artacağı görüşünde
olanlann yüzde 31.8
düzeyıne ulaştığını. bölgeyi
kalkındıracak çok yönlü ve
kapsamlı proje şeklinde
değerlendirenlerin de yüzde
27.4 oranında kaldığı
belırtıldi.
TESTAŞ ekonomik
krizde
• ANKARA (ANKA)-
Içinde bulunduğu ekonomik
kriz, TESTAŞ'a genel
müdürlük departmanlannı
fabrikaya taşıttıdı. Türkiye
Elektronik Sanayi ve Ticaret
AŞ (TESTAŞ). hukuk
müşavirliği, kuruluşun
yönetim kurulu başkanlığına
gönderdiği bir yazıyla genel
müdürlük departmanlannın
Ankara tesislerine taşınması
ve boşalacak yerlerin kısa
sürede kiraya verilmesini
önerdi. Söz konusu teklifi ele
alan yönetim kurulu, şirketın
ekonomik kriz içinde
bulunmasını göz önüne
alarak genel müdürlük
departmanlannın Ankara
tesislerinde hazırlanmış
bölümlere taşınmasını
benimsedi. Kurul aynca
şirketin zaradan kurtanlması
için boşaltılacak yerlerin çok
lasa sürede kiralanması
amacıyla emlakçılarla
gerekli temaslann
sağlanmasını istedi.
Holdinglerin centilmenlik anlaşmalan ile ekonomiyi çarpıttıklan iddia ediliyor
Ekonomikartellereemanet•Türkiye'de gittikçe güçlenen belli başlı holdingler tekel kon-
umlannı güçlendirirken, enflasyonu körüklemek, iç piyasaya
yönelip ihracatı kısıtlamak, fiyatlan kendi aralannda ayarlamak
ve kalkınmayı engellemekle suçlanıyorlar.
BEHİÇGÜRCİHAN
Türkiye'de tekelleşme artıyor.
Belli başlı holdinglerin çeşitli
sektörlerdeki pazar paylanna ba-
kıldığında 1980'lerle birlikte
güçlenen holdinglerin tekel ko-
numlannı gittikçe kuvvetlendir-
dikleri görülüyor. lstanbul Sana-
yi Odası'na (ISO) bağlı 243 fir-
manın, 500 büyük firma içinde
üretimden satışlarda aldıgı pay
1989 yılında yüzde 40 iken, bu
rakam 1993 yılı için yüzde
68.2'ye tırmanmış durumda. Bu
büyük firmalar içinde ise dikka-
ti çeken holdingler bulunuyor.
Bu holdingler 1980'den sonra
ekonomıdeki konumlannı güç-
lendirmişlerdi. Koç Holding, Sa-
bancı Holding ve Is Bankası iş-
tiraki olan 60 şirketin 1985 yılın-
da 406 büyük özel fırmanın top-
lam cirosu içindeki payı yüzde
23.8 ıken. bu rakam 1987 yılın-
da yüzde 26.4' e çıktı. 1985 yı-
lında, 406 büyük özel firmanın
toplam cirosunun yüzde 53'ünü
elinde rutan ilk 25 holding ile bu-
gün sektörleri kontrol altında tu-
tan firmalar arasında, sıralama-
da değişiklik olsa da, benzerlik
göze çarpıyor.
Dl E' nin yoğunlaşma ölçütleri
de, ekonomideki belli başlı sek-
törlerdeki tekelleşmeyi kanıtlı-
SEKTÖREL BAZDA^AZAR PAYLAJU
(İlk dört firmanın rakamlan)
•Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın üst düzey yetkilileri,
Türkiye'nin bir kartel cenneti olduğunu ve Meclis'in günde-
minde bekleyen rekabetı koruma hakkmda kanun tasansının
"uyutulduğunu" belirtiyorlar.
lan, tüpgaz sektöriinde bulunan
10 firmanın ilk dördü ise pasta-
nın yüzde 91.30'una sahip.
( ) ScktOfTCİû topNM ııyük fİnM soym
Rodyo.TV,
Haberlesme
Sonoyü
MoloHuKııra
Taşıtkırı Yapım,
Mofltoj Onorım
Sanoyî
yor 1990 DİE verilerine göre
sektörlerde yogunlaşmanın en
çarpıcı örneği motorlu kara taşıt-
İan yapım, montaj ve onanm sa-
nayiinde gözleniyor. Bu sektör-
de 25'in üzerinde işçi çalıştıran
firma sayısı 179 iken, sadece4'ü
piyasanın yüzde 50.68'ini elinde
tutuyor. İlk sekiz firmanın payı
ise yüzde 67.67. Radyo, televiz-
yon, haberlesme alanında ise 51
firma 25'ten fazla işçi çalıştınr-
ken, ilk dördün pazar payı yüz-
de 63.56. Makinevegereç yapım
sanayii için ise bu oran 60.37.
Sektörlerdeki yoğunlaşma firma
sayısı azaldıkça daha da artıyor
lp, sicim, ağ. urgan sanayiinde
toplam 3 firma pazann yüzde
100'ünü elinde tutuyor. LPG do-
lum işlemleri olarak adlandın-
Ekonomiyi çarpıtıyoriar
Türkiye'de oluşan tekellerin
ekonomide oluşturdukları çar-
pıkhğı TOSYÖV Denetleme
Kurulu Üyesi Mehmet Bitgin.
otomotiv sektörünü örnek vere-
rek şöyle açıkladv. "Dışa satılan
makine-otomotiv sanayi malının
tüm dış satima oranı gelişmiş ül-
kclerde y üzde 42, fakir ülkelerde
yüzde 9 olduğu hakle ülkemizde
bu rakam yüzde 7."
Tekellere en büyük tepki kü-
çükveortaölçekli işletmelerden
gelıyor. Bukuruluşlarholdingle-
ri iç piyasaya yönelmek, fiyatla-
n ayarlamak, kalkınma hızinı en-
gellemek ve enflasyonu körükle-
mekle suçluyorlar. Sanayi ve Ti-
caret Bakanlığı bünyesinde oluş-
turulan Rekabetin ve Tüketici-
nın Korunması Genel Müdürlü-
ğü'nden SaHh Zeki Bengü'ye gö-
re "Türkiye bir kartel cenneti."
Eski Maliye Bakanı Kurtcebe
Alptemoçin ise , Türkiye'de re-
kabet yasasının yokluğundan va-
rarlanan firmaların *"sanayi der-
nekleri" adı altında birleşip,
"centilmenlik anlaşmalan" yap-
tıklannı ıddia edıyor.
Tekstilciyi stoksuz yakalayan pamuk üreticileri piyasa avantajını iyi kullandılar
Uretici diretince, pamuk fiyatı arth
MERİHAK
İZMİR - Pamuk fiyatlan son
yıllann en yüksek düzeyine çık-
tı. Ekım ayında fiyatı yüzde 65
yükselen pamuk, başta İMKB
olmak üzere tüm yatınm araçla-
nnı geçti. Fiyat artışına; üretim-
deki azlık, üreticinin pamuğu
azar azar piyasa vermesi, tekstil-
cinin stoksuz yakalanması ve
TARlŞ'in bu yıl pamuk alımın-
da devre dışı bırakılmasının ne-
den olduğu belirtiliyor.
Pamuk, 1994 yılında "altmyı-
hnı" yaşıyor. Geçen yıllarda bor-
cu yüzünden pamuğunu çok dü-
şük fiyatlarda elınden çıkarmak
T
•Fiyat artışına; üretimdeki
azlık, üreticinin pamuğu azar
azarpiyasaya vermesi, tekstilcinin
stoksuz yakalanması ve
TARlŞ'in bu yıl pamuk alımında
devre dışı bırakılmasının neden
olduğu belirtiliyor.
zorunda kalan üreticinin bu yıl- pamuk fiyatında yaşanan büyük
ki stratejisi, pamuk fiyatlannı
birden bire yukanya çekti. Ge-
reksinimi ölçüsünde pamuğu pi-
yasaya süren üretici, arz-talep
dengesini bozunca fıyatlar yu-
kan çıktı.
tzmir Ticaret Borsası Yönetim
Kurulu Başkanı Hasan Özmen.
artışın birkaç nedene bağlı olu-
duğunubelirtti.
Dünyada pamuk stoklannın
büyük ölçüde azaldığını ve üre-
timin de düştüğünü belırten Öz-
men. Türkiye'deki en büyük ne-
denın ise üreticinin malıni azar
azar satması olduğunu söyledi.
Üreticinin geçen yıl 10 ton sata-
rak elde ettiği geliri, bu yıl 3 ton
satarak kazandığını belirten Öz-
ment şöyle konuştu:
"Üretici şimdi maiını, değer-
lensin diye bekletiyor. Eskiden 2-
3 a> da satardı. Birdiğer neden ise
TARİŞ'in de\ redışı bırakılması-
dır. Tekstilcilerin iyi işlemiyor di-
ye eleştirdiği TARİŞ'in önemi,
şimdi daha i>i anlaşılmaya baş-
landı. TARİŞ borsada fi\atları
regüle ediyordu. Bugün fiyatlar
bir günde3-4 bin üra artıyor. TA-
RİŞ devrede olsaydı fiyatlar bu
kadar çok artmazdı. Tekstilci
şimdi daha çok paniğe kapıbyor.
Pamuk artık, büyük partiler ha-
linde gelmiyor. Yalnız ekim ayın-
da pamuğun artışı yüzde 65 oldu.
50 bin liraya başlayıp 80 bin lira-
ya geldi. Âslında böy le bir getiri
hiçbir yerde yok. İMKB'de yok,
hiçbir \erdeyok."
Fiyatlann çok yükselmesi du-
rumunda tekstilcilerin ithalat ya-
pabileceğıni. ancak bunun da ko-
lay olmayacagını savunan Öz-
men. "Çin'in pamuğu kendisine
yetmiyor. Hindistan ve Pakis-
tan'da veba var. Oradan mal al-
mak risklT diye konuştu. Ozmen
Pamuktakı bu gelişmelerin baş-
lıca nedenlerinden birinin de
yanlış polıtıkalar olduğunu dıle
getırdi.
Adana'dastok tartışması
Ekim ayında fiyatı yüzde 65 y ükselen pamuk başta İMKB olmak üzere tüm yatınm araçlannı geçti.
SAlVfİH AZMİ EZER
ADANA - Doğal afetlerin de
etkisiy le dünya pamuk üretimin-
de görülen düşüş. fiyatlarda
'patlama
5
derecesinde bir artış
beklentısını gündeme getirdı.
Çukobırhk Genel Müdürü Mus-
tafaGökçedağ.beklentı içerisin-
deki üreticinin pamuğunu satma-
yıp stok yaptığını belirttrken
Seyhan Ziraat Odası Başkanı Sü-
leyman Girnıen. üreticinin elin-
de fazla ürün kalmadığını. asıl
stokun tüccar \e çırçırcıda bu-
lunduğunu savundu. Alınan ürün
miktannın düşük olmasını, çift-
çinin beklenti içerisinde bulun-
masına bağlayan Gökçedağ şöy-
le dedr "Çiftçi artık cüıgibi.dün-
yayı takip ediyor. İhtiyaçlan ka-
dar satıyorlar. Çukobirlik 7-8 bin
ton daha kütlü alırsa geçen yılki
stoklarla birlikte kendi ihtiyacını
karşılar."
Giımen ise birliklerin yeteri
kadar alım yapamamasıntn hü-
kümetın piyasadan çekılmesin-
den kaynaklandığını. pamuk
stoklannın üreticinin değil tüc-
cann elinde bulunduğunu kay-
detti.
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ/ERGİN YILDIZOĞLUIOAKMM
Avrupa'nm hastalığı ABD'de
1
980'lerin sonunda Avrupa'da seçmen gide-
rek "düzen partilerine, politik kurumlara ve
demokratik süreçlere karşı "bir güvenini kay-
betmeye ve"uç "Iardaki parti ve akımlara yö-
nelmeye başladı. Salı günü yapılacak olan ABD
seçimleri öncesindeki hava, benzer bir durumun
ABD'de de gelişmeye başladığını gösterdi.
Önce bazı ekonomik gerçekler...
1970'lerin başında yapısal bir krize giren dünya
ekonomisi, 1989-94 döneminde çok şiddetli bir
durgunluk yaşadı. Budurgunluksırasında1970'ler-
den beri biriken ve halkı doğrudan ilgilendiren iki
sorun daha da ağıriaştr.Ge/ır dağılımı ve işsizlik.
Gerek gelir dilimlerine gerekse de Gini oranları (0-
1 arasında bir oran: O mutlak eşitlik, 1 mutlak eşit-
sizlik anlamına geliyor) üzerine yapılan çalışmalar
gelir dağılımının, ABD ve Ingiltere'de 1970'lerin ba-
şından beri şiddetle bozulduğunu gösteriyor.
ABD'de 19G9'da 0.35 olan Gini oranı 1992'de
0.4'eçıkmış. Ingiltere'de bozulma daha da şiddet-
li. 1977'de 0.23 olan Gini oranı adeta uluslararası
artış rekoru kırarak 1991'de 0.34'e yükselmiş.
ABD'de nüfusun en zengin yüzde 20'sinin geliri ile
en yoksul yüzde 20'si arasındaki fark 1969'da 7.5
kat iken 1992 'de 11 kat olmuş, Ingiltere'de ise fark
1977'den 1991'e 4 kattan 7 kata çıkmış. En son
verilere göre zengin ile fakir arasındaki bu farkın,
Almanya, Fransa Italya'da da 6 katın üstüne çıktı-
ğı görülüyor. (The Economist 5/11/94 sf. 19-21).
OECDücretveıileri, Avrupa'da ve ABD'de, gerçek
ücretierin 1980'den beri eğilimsel olarak düştüğü-
nü ve en yüksek ücret ile en düşük arasındaki far-
kın giderek açıldığını gösteriyor (Le Monde / L'Eco-
nomie, 1 /11/94 sf. 5). Bu veriler en düşük gelirti ke-
sim içinde ücret düşüşlerinin ve işsizliğin geri ka-
lana göre daha şiddetli olduğuna işaret ediyor. Ya-
şanmakta olan ekonomik toparianma ise bu sorun-
lan hafifletmiyor. Bu seferki "yapısal olarak farklı:
Iş yaratmayan bir ekonomik toparianma" (Le Mon-
de Diplomatiçue 10/94). Bu sorunlara ek olarak
hemen tüm gelişmiş ülkelerde kamu borçları git-
tikçe artıyor. Gözlemciler "Bu borçlan ödemek için
kaynak nereden gelecek?" derken, ister istemez
yükün, refah devletinden ne kaldıysa tasfiye et-
mek yolu ile halkın üstüne yıkılacağına işaret edi-
yorlar (Financial Times 3/11/23).
Ne ki, seçmendeki hava buna uygun değil. Ka-
muoyunda, 1980'lerde büyük iddialarla sunulan //-
beral ekonomi anlayışının sorunları çözmek bir ya-
na, ağırlaştırdığı yolunda bir kanaat oluşuyor. Gi-
derek daha fazla seçmen piyasa ekonomisinin
kendi başına bırakılmaması ve bir şekilde kontrol
edilmesi gerektiğini düşünüyor. Isveç ve Alman
seçimlerinden önce yapılan kamuoyu yoklamala-
rı Ingiltere'de Posta Idaresi'nin özelleştirilmesınin
durdurulması hep bunu gösterdi. Bu koşullarda
Muhatazakar partiler zayıflarken, Reformist parti-
ler reformlar öneremedikler için örneğin Isveç'te
otduğu gibi sadece Refah Devletini korumak va-
adi ile oy peşinde koşuyorlar. Ortada sorunlan ha-
fifletmek yolunda bir öneri yok. Avrupa'da bu be-
layan havanın da temelini oluşturuyor. Politikacı-
ların nasıl gözden düştüğünü ve halkın kendi ira-
desine güveninin nasıl azaldığını ABD seçimleri
öncesinde de görmek mümkün. İlk dikkati çeken,
dün "değişim" vaadi ile iktidara gelen Demokrat-
lar'ın bu seçimlere zayıflamış olarak girmekte ol-
ması. Buna karşıhk Cumhuriyetçi'\ere de kimse
güvenmiyor. "Seçmen politikacılara kızgın" (The
Economist 29/10/94). Sonuçları cuma günü açık-
lanan bir New York Times /CBS kamuoyu yokla-
ması durumu tüm çıplaklığı ile ortaya koydu (He-
raldTribune 4/11/94).
Seçmene göre işler kötüye gidecek
ABD'nin sistemi de çatlak verdi.
ceriksızliğe bir de skandallar dalgası eklendi. Ital-
ya'dan başlayarak, Fransa, Ispanya en son olarak
Ingiltere'de ortaya çıkan mali yolsuzluklar, görevi
kötüye kullanma, seçmenin, politikacılara ve par-
lamenter sisteme olan güvenini iyice sarstı.
Planlama fikrinin gözden düşmesi ile birlikte,
ekonomiye demokratik ve akılcı yöntemlerle büyük
çoğunluk yararına müdahale yapılabileceği şek-
lindeki anlayış ve de umut yıkıldı. Bu sadece "re-
foımist "politikacıları reformsuz bırakmadı, aynı za-
manda geniş kitlelerin kendi iradelerine ve politi-
kacılann etk/sıneolan güvenlerini de yıktı. Işte seç-
menin özgüveninin bu şekilde gerilemesi bugün
parlamenter demokrasilerde ortaya çıkmaya baş-
Buna göre seçmenin yüzde 43 'ü gelecek beş yıl
içinde işlerin daha da kötüye gideceğine inanıyor;
yüzde 4O'\ güvenliğinın tehlikede olduğunu düşü-
nüyor; yüzde 75'i kongrenin işini yapmadığını söy-
lüyor; yüzde 82'si kongrenin tümüyle yeni insan-
lardan oluşmasını istiyor; yüzde 75'i bölgesindeki
kongre üyesinin ismini dahi bilmiyor; yüzde 75'i
kongre üyelerinin halkın sorunlarından haberi ol-
madığına inanıyor; yüzde 57'si, yeni 3. bir partiye
gerek olduğunu düşünüyor; 2/3'ü halkın politika ve
politikacılar üzerinde bir etkisinin olmadığına ina-
nıyor; yüzde 30 'u ise ne Demokratlar'a ne de Cum-
huriyetçi'\&re oy veımekten yana. Bu koşullarda
ABD'de de Avrupa'dakine benzer bir gelişme ya-
şanıyor. ABD'de bir taraftan Ross Perot gibi ba-
ğımsız, sağcı, milyarder politikacılann cazibesi ar-
tarken, diğer taraftan yine sağcı popülist dema-
gogların etkileri gözle görülür hale geliyor. Bu araş-
tırma, fakirlerin ve suç işleyenlerin "düşük zekalı ve
beyaz olmayan ırklardan geldiğini" ileri sürüyor.
Bir Washington Post yazarının ifade ettiği gibi,
"Ulus, sorunlannı çözebileceğine olan güvenini
kaybedince yine kendini rahatlatmak için bir suç-
lu aramaya koyuluyor."
Ekonomik sorular ağırtaştıkça, parlamenter sis-
tem içinde çözümler bulunamadıkça, geniş halk
kitleleri de kendi iradelerine güvenlerini kaybettik-
çe; mistik, dini, akıl dışı çözümler sırf kolayca umut
verdikleri için taraftar bulmaya başlıyorlar. Par-
lamenter demokrasilerde giderek büyük bir temsil
krizi mi mayalanıyor dersiniz?..
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Sorun Nedip?
Bilgi ve bilinç, insan olmanın temel nitelikleridir; bunlar-
daki derinlik, insanı gerçekten insan yapar. Kuşkusuz bu
olgu toplumlar için de geçerlidir.
Toplumsal bilincin odağında "üniversite" yer alır. Öğre-
tim elemanlan, öbür çalışanları ve öğrencileriyle bir bütün
olarak "bilimsel üretim binmi" olarak da nitelenen üniver-
sitenin üç ana işlevi vardır: Bilimsel araştırma ve yayın; eği-
tim ve öğretim; toplumsal konularda çözüm önerileri ge-
liştirmek.
Türkiye üniversiteleri bu işlevlerini ya hiç yapamıyor ya
da çok sınırlı bir ölçüde yapabilıyor. Son haftalarda yoğun-
laşarak su yüzüne çıkan üniversite konusu, ünıversitenin,
bırakalım toplumun sorunlarına çözüm üretimini, "kendi-
sinin" sorunlanna bile çözüm bulamamasından kaynak-
lanıyor.
Üniversite bunalımının ikı ana nedeni vardır; bunlar, bi-
limsel çalışma ortamının yokluğu ve parasal kaynakların
yetersizliğidir.
Ülkemizde, 196O'lı yıllann ortalarındaki çok kısa bir sü-
re bir yana bırakılırsa bilimsel özgürlük ve üniversite özerk-
liği, sürekli olarak "eksikli" kalmıştır denılebilir. Yalnızca dü-
şünceleri nedeniyle onca öğretim üyesinin yaşamlarını yi-
tirmeleri, pek çoğunun hapsedilmeleri ve görevlerinden
zorla uzaklaştırılmaları ya da baskı ile uzaklaşmalarının
sağlanması, daha doğrusu bunlardan birinin vaıiığı bile,
her şeyden önce "gerçeği, yalnız gerçeği" aramak anla-
mına gelen bilimsel çalışma ortamını yok etmek için yeter
de artar.
Ekonomik gelişmenin insan gücü gereksinmeleri dikka-
te alınmadan salt siyasal çıkara dayalı biçimde "bir rek-
tör, bir mühür" yaklaşımıyla çok sayıda "üniversite" açıl-
ması da eklenince, sonuçta verimsiz, sığ, niteliksiz ve ye-
tersiz bir üniversite düzeni yaratıldı.
Üniversitenin yönetimsel özerkliğinin bile bulunmayışı-
nın nasıl olumsuzluklar yarattığının son bir örneği, geçen
haftanın rektör atamalarıyla yenıden yaşandı. Kimi üniver-
sitelerde en çok oyu alan adayların yerine bunların onda
biri kadar bile oy almayanların YÖK tarafından "önerildi-
ği", daha doğrusu "önerilebildiği", ancak bunların Cum-
hurbaşkanı'nca atamalarının yapılmadığı görülüyor. Bu
durumda YÖK yerinde nasıl duruyor? Cumhurbaşkanı'nın
iki-üç "/cöWend/nc/"denilen rektörü atamaması, bu üniver-
sitelerin "kurtanlması" biçiminde algılanabiliyor. Atama
yönetimlerin bilimsel üretimi özellikle 1980'li yıllarda nasıl
kısırlaştırdıkları görülemiyor; atamanın kurtuluş olamaya-
cağı algılanamıyor. Bir eğriye bir eğri daha eklenerek doğ-
ru elde edilemeyeceği gerçeği, gözardı ediliyor.
• • •
Üniversite sorununun öbür yüzü kaynak yetersizliğidir.
Dünyadaki hızlı teknolojık değışime ayak uydurulmasının
yaşamsal bir gereklilik olduğu bilinmelıdır. Teknolojı yarı-
şında başı çeken ülkeler, esasen yüksek olan ulusal üre-
timlerinin yüzde üçünü bu amaç için ayırıyor. Türkiye ise
araştırma ve gelıştirmeye ulusal gelirin yalnızca binde
5.4'ünü ayırmaktadır.
Eğitim düzeni hızla özelleştitilmiş ve çökertilmiştir. 1995
mali yılı bütçe gerekçesı, geçen yıl konsolide bütçenin
yaklaşık yüzde 15'ine ulaşan eğitim ödeneklerinin, 1995'te
yüzde 13.6'ya düşürülmesıni "öngörmektedir". Bu ön-
görme değil, eşi bulunmaz bir "körlüktür".
Yine 1995 bütçe gerekçesinın kanıtladığı gibi, üntversi-
telere devlet bütçesinden ayrılan kaynaklar çok yetersiz-
dır ve bunlar kurumlar arasında dengesiz dağıtılmaktadır.
Gerekçede 1995 ödeneklerı, bu yıla göre, ortalama yüz-
de 62 dolayında arttınlıyor. Bütıa karşılık ülkemızin öğre-
tim üyesi, öbür çalışanları ve öğrenci sayıları bakımından
en büyük üniversitelerinin ödeneklerindeki artış, bu ora-
nın çok altındadır: lstanbul Üniversitesi yüzde 50, lstan-
bul Teknik Üniversitesi yüzde 38, Ankara Üniversitesi yüz-
de 37.5 ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi yüzde 52 öde-
nek artışı alacaklardır. Buna karşılık "YÖK bütçesinin ar-
tış oranı yüzde 197'ye" (yazı ile yüz doksan yedi) ulaşmak-
tadır.
Kaynak yetersizlikleri üniversitenin araştırma ve yayın
çalışmaları bir yana, eğitim-öğretim işlevini yapmalarını
da engelliyor. Araç-gereç, yayın, laboratuvar ve bilgisayar
eksikleri, eğitimi ilkelleştiriyor.
Kaynak kullanımının çok olumsuz bir yönü de yurt dışı-
na öğrenci gönderilmesinde yaşanıyor. Her yıl yüzlerce öğ-
renci, yılda yaklaşık 30-35 bin dolar bütçe ödeneğiyle yurt-
dışına gönderiliyor. Bu olgu, yükseköğretimdeki başarısız-
lığın en somut kanıtı sayılmalıdır. Kaldı ki, yurt dışına gön-
derilenlerin yüzde kaçının başarılı olduğu ve bunların ne
kadannın yurda döndüğü soruları da yanıtsızdır.
Üniversite, toplumsal beyındir. Beyin bunalıma sürük-
lenmişse bir an önce onarılması tartışdmayacak kadar açık
olmalıydı.
Türkmenistan dünyoya
Tmbzon'danaçılacak
AHMETŞEFİK
TRABZON- Türkiye'nin
Orta Asya Türk
cumhuriyetlen ile ticaretının
geliştirilmesi ve bu
cumhuriyetlerle Avrupa
arasında köprü işlev i görmesi
açısından büyük önemı
bulunan Türkmenistan
taşımacılığınm Trabzon
Limanı üzennden yapılmasına
ilışkın anlaşma sağlandı. Orta
Asya ticareti açısından çok
ciddi bir adım olan taşımacılık
aracılığı ile Türkmenistan. dış
ticaretini Trabzon üzennden
gerçekleştirecek.
Türkmenistan "la Türk
vetkılıler arasında yaklaşık 6
aydır süren görüşmeler
nihayet sonuçlandı. Bu yıl
başında diğer Orta Asya
cumhunyetlen ile dış
ticaretini Iran üzerinden
yapmaya karar veren
Türkmenistan. geçen mayıs
ayında Trabzon'a bir heyet
gönderdi. Türkmen yetkililer
özellikle Avrupa'ya yönelik
dış ticarette Trabzon'un en iyi
yol olduğuna karar verdi.
İ S T A N B U L
Sİ N A N O B A
KONUTLARI
Daha yeşil, daha uygar bir lstanbul...
Çağdaş kentsel tasarımın en güzel örneklerinden biri...
Deniz manzaralı yeni etaplarımız satışa sunulmuştur.
Aylık %5 faizli yuva kredisi ile.
Tüm Emlak Bankası şubeleri satış için hizmetinizdedir.
EMLAK BANKASI 3
D a h a U y g a r B ı r Y a ş a m İ ç i n