03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 KASIM 1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI UMDVdan • ANKARA (ANKA)- TürLiye ile Bırleşmiş Milletler Sınaı Kalkınma Teşkilatı (UNIDO), 1995 yılında bırçok alanda işbırliğini yapacak. UNIDO'nun ışbirliğiyle TürkJye'de bir ekotoksikoloji merkezinin kurulmas\ öngdrülüyor. Çalışmalan başlayan hidrojen teknolojisi merkezi projesine öncelik verilmesi istenen toplantıda Türkiye'de bir ekotoksikotoji merkezinin kurulması projesi de ele alındı. UNIDO tarafından bir hazırlık yardımı projesi hazırlandıgı merkezde, ülkenin sanayi ve tanmsal kullanım sonucu çevreye katılan zehirli kimyasal maddelerin akıbetini belirleme olanagını arttırmak için danışmanhk yardımı amacıyla orta ve uzun vadeli planlann geliştirileceği de belirtiliyor. Mısıp'da petrol öretimi • MISIR(AA)- TPAO'nun, Mısır'da pelrol aradığı Batı Karun Kuyusu'nda üretime dün başlandı. Kahire'de bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Veysel Atasoy, dün Kahire'den petrol kuyusunun bulunduğu Batı Karun Çölü'ne geldi. Atasoy, petrol üretiminin başlaması dolayısıyla düzenlenen törende yaptğı konuşmada, petrolü TPAO'ya ait bir şirket olan TPIC'nin bulduğunu söyledi. Linyit alıcı bekliyor • TAVŞANLI (AA) - Garp Linyitleri tşletmesi (GLİ) tarafından Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tunçbilek beldesinde çıkarılan linyit kömüründe "pazarlanamaması nedeniyle" üretimin düştüğü bildırildi. GLİ Tunçbilek Müessese Müdürü Cafer Metin, yaptığı açıklamada Tunçbilek'te çıkanlan linyit kömürünün kalorisinin yüksek. kükürt oranının normal ve fiyatının düşük olmasına rağmen özellikle bu yıl alıcı bulamadıklannı bildirdi. Metin, geçen yıllarda kömürün başta Ankara ve tstanbul olmak üzere 45 il ve ilçeye satıldığını. ancak bu yıl büyük kentlerde hava kirliliğine neden olduğu gerekçesiyle yerli kömür kullanımının yasaklanması ve belediyelerin ithal kömüre yönelmeleri nedeniyle bu illere kömür sevkıyatının durduğunu ifade etti. GAP'tan beklentiler • GAZL\NTEP (AA) - G AP projesınde yaşayanlann, GAP'a ilişkin beklentilerinin daha çok olumlu olduğu. ancak olumsuz beklentilerin de bulunduğu bildirildi. GAP Bölge Kalkınma ldaresi Başkanlığı tarafından anket uygulanarak yapılan "GAP Bölgesinde Toplumsal Değişme Eğilimleri" araştırmasında proje konusunda yeterince bilgisi olmayan bölge insanının yüzde 81 4'ünün, projeden olumlu beklentileri olduğu kaydedildi. Araştırmada, projenin uygulamaya konulmasıyla tanmsal üretimin artacağı görüşünde olanlann yüzde 31.8 düzeyıne ulaştığını. bölgeyi kalkındıracak çok yönlü ve kapsamlı proje şeklinde değerlendirenlerin de yüzde 27.4 oranında kaldığı belırtıldi. TESTAŞ ekonomik krizde • ANKARA (ANKA)- Içinde bulunduğu ekonomik kriz, TESTAŞ'a genel müdürlük departmanlannı fabrikaya taşıttıdı. Türkiye Elektronik Sanayi ve Ticaret AŞ (TESTAŞ). hukuk müşavirliği, kuruluşun yönetim kurulu başkanlığına gönderdiği bir yazıyla genel müdürlük departmanlannın Ankara tesislerine taşınması ve boşalacak yerlerin kısa sürede kiraya verilmesini önerdi. Söz konusu teklifi ele alan yönetim kurulu, şirketın ekonomik kriz içinde bulunmasını göz önüne alarak genel müdürlük departmanlannın Ankara tesislerinde hazırlanmış bölümlere taşınmasını benimsedi. Kurul aynca şirketin zaradan kurtanlması için boşaltılacak yerlerin çok lasa sürede kiralanması amacıyla emlakçılarla gerekli temaslann sağlanmasını istedi. Holdinglerin centilmenlik anlaşmalan ile ekonomiyi çarpıttıklan iddia ediliyor Ekonomikartellereemanet•Türkiye'de gittikçe güçlenen belli başlı holdingler tekel kon- umlannı güçlendirirken, enflasyonu körüklemek, iç piyasaya yönelip ihracatı kısıtlamak, fiyatlan kendi aralannda ayarlamak ve kalkınmayı engellemekle suçlanıyorlar. BEHİÇGÜRCİHAN Türkiye'de tekelleşme artıyor. Belli başlı holdinglerin çeşitli sektörlerdeki pazar paylanna ba- kıldığında 1980'lerle birlikte güçlenen holdinglerin tekel ko- numlannı gittikçe kuvvetlendir- dikleri görülüyor. lstanbul Sana- yi Odası'na (ISO) bağlı 243 fir- manın, 500 büyük firma içinde üretimden satışlarda aldıgı pay 1989 yılında yüzde 40 iken, bu rakam 1993 yılı için yüzde 68.2'ye tırmanmış durumda. Bu büyük firmalar içinde ise dikka- ti çeken holdingler bulunuyor. Bu holdingler 1980'den sonra ekonomıdeki konumlannı güç- lendirmişlerdi. Koç Holding, Sa- bancı Holding ve Is Bankası iş- tiraki olan 60 şirketin 1985 yılın- da 406 büyük özel fırmanın top- lam cirosu içindeki payı yüzde 23.8 ıken. bu rakam 1987 yılın- da yüzde 26.4' e çıktı. 1985 yı- lında, 406 büyük özel firmanın toplam cirosunun yüzde 53'ünü elinde rutan ilk 25 holding ile bu- gün sektörleri kontrol altında tu- tan firmalar arasında, sıralama- da değişiklik olsa da, benzerlik göze çarpıyor. Dl E' nin yoğunlaşma ölçütleri de, ekonomideki belli başlı sek- törlerdeki tekelleşmeyi kanıtlı- SEKTÖREL BAZDA^AZAR PAYLAJU (İlk dört firmanın rakamlan) •Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın üst düzey yetkilileri, Türkiye'nin bir kartel cenneti olduğunu ve Meclis'in günde- minde bekleyen rekabetı koruma hakkmda kanun tasansının "uyutulduğunu" belirtiyorlar. lan, tüpgaz sektöriinde bulunan 10 firmanın ilk dördü ise pasta- nın yüzde 91.30'una sahip. ( ) ScktOfTCİû topNM ııyük fİnM soym Rodyo.TV, Haberlesme Sonoyü MoloHuKııra Taşıtkırı Yapım, Mofltoj Onorım Sanoyî yor 1990 DİE verilerine göre sektörlerde yogunlaşmanın en çarpıcı örneği motorlu kara taşıt- İan yapım, montaj ve onanm sa- nayiinde gözleniyor. Bu sektör- de 25'in üzerinde işçi çalıştıran firma sayısı 179 iken, sadece4'ü piyasanın yüzde 50.68'ini elinde tutuyor. İlk sekiz firmanın payı ise yüzde 67.67. Radyo, televiz- yon, haberlesme alanında ise 51 firma 25'ten fazla işçi çalıştınr- ken, ilk dördün pazar payı yüz- de 63.56. Makinevegereç yapım sanayii için ise bu oran 60.37. Sektörlerdeki yoğunlaşma firma sayısı azaldıkça daha da artıyor lp, sicim, ağ. urgan sanayiinde toplam 3 firma pazann yüzde 100'ünü elinde tutuyor. LPG do- lum işlemleri olarak adlandın- Ekonomiyi çarpıtıyoriar Türkiye'de oluşan tekellerin ekonomide oluşturdukları çar- pıkhğı TOSYÖV Denetleme Kurulu Üyesi Mehmet Bitgin. otomotiv sektörünü örnek vere- rek şöyle açıkladv. "Dışa satılan makine-otomotiv sanayi malının tüm dış satima oranı gelişmiş ül- kclerde y üzde 42, fakir ülkelerde yüzde 9 olduğu hakle ülkemizde bu rakam yüzde 7." Tekellere en büyük tepki kü- çükveortaölçekli işletmelerden gelıyor. Bukuruluşlarholdingle- ri iç piyasaya yönelmek, fiyatla- n ayarlamak, kalkınma hızinı en- gellemek ve enflasyonu körükle- mekle suçluyorlar. Sanayi ve Ti- caret Bakanlığı bünyesinde oluş- turulan Rekabetin ve Tüketici- nın Korunması Genel Müdürlü- ğü'nden SaHh Zeki Bengü'ye gö- re "Türkiye bir kartel cenneti." Eski Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin ise , Türkiye'de re- kabet yasasının yokluğundan va- rarlanan firmaların *"sanayi der- nekleri" adı altında birleşip, "centilmenlik anlaşmalan" yap- tıklannı ıddia edıyor. Tekstilciyi stoksuz yakalayan pamuk üreticileri piyasa avantajını iyi kullandılar Uretici diretince, pamuk fiyatı arth MERİHAK İZMİR - Pamuk fiyatlan son yıllann en yüksek düzeyine çık- tı. Ekım ayında fiyatı yüzde 65 yükselen pamuk, başta İMKB olmak üzere tüm yatınm araçla- nnı geçti. Fiyat artışına; üretim- deki azlık, üreticinin pamuğu azar azar piyasa vermesi, tekstil- cinin stoksuz yakalanması ve TARlŞ'in bu yıl pamuk alımın- da devre dışı bırakılmasının ne- den olduğu belirtiliyor. Pamuk, 1994 yılında "altmyı- hnı" yaşıyor. Geçen yıllarda bor- cu yüzünden pamuğunu çok dü- şük fiyatlarda elınden çıkarmak T •Fiyat artışına; üretimdeki azlık, üreticinin pamuğu azar azarpiyasaya vermesi, tekstilcinin stoksuz yakalanması ve TARlŞ'in bu yıl pamuk alımında devre dışı bırakılmasının neden olduğu belirtiliyor. zorunda kalan üreticinin bu yıl- pamuk fiyatında yaşanan büyük ki stratejisi, pamuk fiyatlannı birden bire yukanya çekti. Ge- reksinimi ölçüsünde pamuğu pi- yasaya süren üretici, arz-talep dengesini bozunca fıyatlar yu- kan çıktı. tzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Özmen. artışın birkaç nedene bağlı olu- duğunubelirtti. Dünyada pamuk stoklannın büyük ölçüde azaldığını ve üre- timin de düştüğünü belırten Öz- men. Türkiye'deki en büyük ne- denın ise üreticinin malıni azar azar satması olduğunu söyledi. Üreticinin geçen yıl 10 ton sata- rak elde ettiği geliri, bu yıl 3 ton satarak kazandığını belirten Öz- ment şöyle konuştu: "Üretici şimdi maiını, değer- lensin diye bekletiyor. Eskiden 2- 3 a> da satardı. Birdiğer neden ise TARİŞ'in de\ redışı bırakılması- dır. Tekstilcilerin iyi işlemiyor di- ye eleştirdiği TARİŞ'in önemi, şimdi daha i>i anlaşılmaya baş- landı. TARİŞ borsada fi\atları regüle ediyordu. Bugün fiyatlar bir günde3-4 bin üra artıyor. TA- RİŞ devrede olsaydı fiyatlar bu kadar çok artmazdı. Tekstilci şimdi daha çok paniğe kapıbyor. Pamuk artık, büyük partiler ha- linde gelmiyor. Yalnız ekim ayın- da pamuğun artışı yüzde 65 oldu. 50 bin liraya başlayıp 80 bin lira- ya geldi. Âslında böy le bir getiri hiçbir yerde yok. İMKB'de yok, hiçbir \erdeyok." Fiyatlann çok yükselmesi du- rumunda tekstilcilerin ithalat ya- pabileceğıni. ancak bunun da ko- lay olmayacagını savunan Öz- men. "Çin'in pamuğu kendisine yetmiyor. Hindistan ve Pakis- tan'da veba var. Oradan mal al- mak risklT diye konuştu. Ozmen Pamuktakı bu gelişmelerin baş- lıca nedenlerinden birinin de yanlış polıtıkalar olduğunu dıle getırdi. Adana'dastok tartışması Ekim ayında fiyatı yüzde 65 y ükselen pamuk başta İMKB olmak üzere tüm yatınm araçlannı geçti. SAlVfİH AZMİ EZER ADANA - Doğal afetlerin de etkisiy le dünya pamuk üretimin- de görülen düşüş. fiyatlarda 'patlama 5 derecesinde bir artış beklentısını gündeme getirdı. Çukobırhk Genel Müdürü Mus- tafaGökçedağ.beklentı içerisin- deki üreticinin pamuğunu satma- yıp stok yaptığını belirttrken Seyhan Ziraat Odası Başkanı Sü- leyman Girnıen. üreticinin elin- de fazla ürün kalmadığını. asıl stokun tüccar \e çırçırcıda bu- lunduğunu savundu. Alınan ürün miktannın düşük olmasını, çift- çinin beklenti içerisinde bulun- masına bağlayan Gökçedağ şöy- le dedr "Çiftçi artık cüıgibi.dün- yayı takip ediyor. İhtiyaçlan ka- dar satıyorlar. Çukobirlik 7-8 bin ton daha kütlü alırsa geçen yılki stoklarla birlikte kendi ihtiyacını karşılar." Giımen ise birliklerin yeteri kadar alım yapamamasıntn hü- kümetın piyasadan çekılmesin- den kaynaklandığını. pamuk stoklannın üreticinin değil tüc- cann elinde bulunduğunu kay- detti. DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ/ERGİN YILDIZOĞLUIOAKMM Avrupa'nm hastalığı ABD'de 1 980'lerin sonunda Avrupa'da seçmen gide- rek "düzen partilerine, politik kurumlara ve demokratik süreçlere karşı "bir güvenini kay- betmeye ve"uç "Iardaki parti ve akımlara yö- nelmeye başladı. Salı günü yapılacak olan ABD seçimleri öncesindeki hava, benzer bir durumun ABD'de de gelişmeye başladığını gösterdi. Önce bazı ekonomik gerçekler... 1970'lerin başında yapısal bir krize giren dünya ekonomisi, 1989-94 döneminde çok şiddetli bir durgunluk yaşadı. Budurgunluksırasında1970'ler- den beri biriken ve halkı doğrudan ilgilendiren iki sorun daha da ağıriaştr.Ge/ır dağılımı ve işsizlik. Gerek gelir dilimlerine gerekse de Gini oranları (0- 1 arasında bir oran: O mutlak eşitlik, 1 mutlak eşit- sizlik anlamına geliyor) üzerine yapılan çalışmalar gelir dağılımının, ABD ve Ingiltere'de 1970'lerin ba- şından beri şiddetle bozulduğunu gösteriyor. ABD'de 19G9'da 0.35 olan Gini oranı 1992'de 0.4'eçıkmış. Ingiltere'de bozulma daha da şiddet- li. 1977'de 0.23 olan Gini oranı adeta uluslararası artış rekoru kırarak 1991'de 0.34'e yükselmiş. ABD'de nüfusun en zengin yüzde 20'sinin geliri ile en yoksul yüzde 20'si arasındaki fark 1969'da 7.5 kat iken 1992 'de 11 kat olmuş, Ingiltere'de ise fark 1977'den 1991'e 4 kattan 7 kata çıkmış. En son verilere göre zengin ile fakir arasındaki bu farkın, Almanya, Fransa Italya'da da 6 katın üstüne çıktı- ğı görülüyor. (The Economist 5/11/94 sf. 19-21). OECDücretveıileri, Avrupa'da ve ABD'de, gerçek ücretierin 1980'den beri eğilimsel olarak düştüğü- nü ve en yüksek ücret ile en düşük arasındaki far- kın giderek açıldığını gösteriyor (Le Monde / L'Eco- nomie, 1 /11/94 sf. 5). Bu veriler en düşük gelirti ke- sim içinde ücret düşüşlerinin ve işsizliğin geri ka- lana göre daha şiddetli olduğuna işaret ediyor. Ya- şanmakta olan ekonomik toparianma ise bu sorun- lan hafifletmiyor. Bu seferki "yapısal olarak farklı: Iş yaratmayan bir ekonomik toparianma" (Le Mon- de Diplomatiçue 10/94). Bu sorunlara ek olarak hemen tüm gelişmiş ülkelerde kamu borçları git- tikçe artıyor. Gözlemciler "Bu borçlan ödemek için kaynak nereden gelecek?" derken, ister istemez yükün, refah devletinden ne kaldıysa tasfiye et- mek yolu ile halkın üstüne yıkılacağına işaret edi- yorlar (Financial Times 3/11/23). Ne ki, seçmendeki hava buna uygun değil. Ka- muoyunda, 1980'lerde büyük iddialarla sunulan //- beral ekonomi anlayışının sorunları çözmek bir ya- na, ağırlaştırdığı yolunda bir kanaat oluşuyor. Gi- derek daha fazla seçmen piyasa ekonomisinin kendi başına bırakılmaması ve bir şekilde kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyor. Isveç ve Alman seçimlerinden önce yapılan kamuoyu yoklamala- rı Ingiltere'de Posta Idaresi'nin özelleştirilmesınin durdurulması hep bunu gösterdi. Bu koşullarda Muhatazakar partiler zayıflarken, Reformist parti- ler reformlar öneremedikler için örneğin Isveç'te otduğu gibi sadece Refah Devletini korumak va- adi ile oy peşinde koşuyorlar. Ortada sorunlan ha- fifletmek yolunda bir öneri yok. Avrupa'da bu be- layan havanın da temelini oluşturuyor. Politikacı- ların nasıl gözden düştüğünü ve halkın kendi ira- desine güveninin nasıl azaldığını ABD seçimleri öncesinde de görmek mümkün. İlk dikkati çeken, dün "değişim" vaadi ile iktidara gelen Demokrat- lar'ın bu seçimlere zayıflamış olarak girmekte ol- ması. Buna karşıhk Cumhuriyetçi'\ere de kimse güvenmiyor. "Seçmen politikacılara kızgın" (The Economist 29/10/94). Sonuçları cuma günü açık- lanan bir New York Times /CBS kamuoyu yokla- ması durumu tüm çıplaklığı ile ortaya koydu (He- raldTribune 4/11/94). Seçmene göre işler kötüye gidecek ABD'nin sistemi de çatlak verdi. ceriksızliğe bir de skandallar dalgası eklendi. Ital- ya'dan başlayarak, Fransa, Ispanya en son olarak Ingiltere'de ortaya çıkan mali yolsuzluklar, görevi kötüye kullanma, seçmenin, politikacılara ve par- lamenter sisteme olan güvenini iyice sarstı. Planlama fikrinin gözden düşmesi ile birlikte, ekonomiye demokratik ve akılcı yöntemlerle büyük çoğunluk yararına müdahale yapılabileceği şek- lindeki anlayış ve de umut yıkıldı. Bu sadece "re- foımist "politikacıları reformsuz bırakmadı, aynı za- manda geniş kitlelerin kendi iradelerine ve politi- kacılann etk/sıneolan güvenlerini de yıktı. Işte seç- menin özgüveninin bu şekilde gerilemesi bugün parlamenter demokrasilerde ortaya çıkmaya baş- Buna göre seçmenin yüzde 43 'ü gelecek beş yıl içinde işlerin daha da kötüye gideceğine inanıyor; yüzde 4O'\ güvenliğinın tehlikede olduğunu düşü- nüyor; yüzde 75'i kongrenin işini yapmadığını söy- lüyor; yüzde 82'si kongrenin tümüyle yeni insan- lardan oluşmasını istiyor; yüzde 75'i bölgesindeki kongre üyesinin ismini dahi bilmiyor; yüzde 75'i kongre üyelerinin halkın sorunlarından haberi ol- madığına inanıyor; yüzde 57'si, yeni 3. bir partiye gerek olduğunu düşünüyor; 2/3'ü halkın politika ve politikacılar üzerinde bir etkisinin olmadığına ina- nıyor; yüzde 30 'u ise ne Demokratlar'a ne de Cum- huriyetçi'\&re oy veımekten yana. Bu koşullarda ABD'de de Avrupa'dakine benzer bir gelişme ya- şanıyor. ABD'de bir taraftan Ross Perot gibi ba- ğımsız, sağcı, milyarder politikacılann cazibesi ar- tarken, diğer taraftan yine sağcı popülist dema- gogların etkileri gözle görülür hale geliyor. Bu araş- tırma, fakirlerin ve suç işleyenlerin "düşük zekalı ve beyaz olmayan ırklardan geldiğini" ileri sürüyor. Bir Washington Post yazarının ifade ettiği gibi, "Ulus, sorunlannı çözebileceğine olan güvenini kaybedince yine kendini rahatlatmak için bir suç- lu aramaya koyuluyor." Ekonomik sorular ağırtaştıkça, parlamenter sis- tem içinde çözümler bulunamadıkça, geniş halk kitleleri de kendi iradelerine güvenlerini kaybettik- çe; mistik, dini, akıl dışı çözümler sırf kolayca umut verdikleri için taraftar bulmaya başlıyorlar. Par- lamenter demokrasilerde giderek büyük bir temsil krizi mi mayalanıyor dersiniz?.. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Sorun Nedip? Bilgi ve bilinç, insan olmanın temel nitelikleridir; bunlar- daki derinlik, insanı gerçekten insan yapar. Kuşkusuz bu olgu toplumlar için de geçerlidir. Toplumsal bilincin odağında "üniversite" yer alır. Öğre- tim elemanlan, öbür çalışanları ve öğrencileriyle bir bütün olarak "bilimsel üretim binmi" olarak da nitelenen üniver- sitenin üç ana işlevi vardır: Bilimsel araştırma ve yayın; eği- tim ve öğretim; toplumsal konularda çözüm önerileri ge- liştirmek. Türkiye üniversiteleri bu işlevlerini ya hiç yapamıyor ya da çok sınırlı bir ölçüde yapabilıyor. Son haftalarda yoğun- laşarak su yüzüne çıkan üniversite konusu, ünıversitenin, bırakalım toplumun sorunlarına çözüm üretimini, "kendi- sinin" sorunlanna bile çözüm bulamamasından kaynak- lanıyor. Üniversite bunalımının ikı ana nedeni vardır; bunlar, bi- limsel çalışma ortamının yokluğu ve parasal kaynakların yetersizliğidir. Ülkemizde, 196O'lı yıllann ortalarındaki çok kısa bir sü- re bir yana bırakılırsa bilimsel özgürlük ve üniversite özerk- liği, sürekli olarak "eksikli" kalmıştır denılebilir. Yalnızca dü- şünceleri nedeniyle onca öğretim üyesinin yaşamlarını yi- tirmeleri, pek çoğunun hapsedilmeleri ve görevlerinden zorla uzaklaştırılmaları ya da baskı ile uzaklaşmalarının sağlanması, daha doğrusu bunlardan birinin vaıiığı bile, her şeyden önce "gerçeği, yalnız gerçeği" aramak anla- mına gelen bilimsel çalışma ortamını yok etmek için yeter de artar. Ekonomik gelişmenin insan gücü gereksinmeleri dikka- te alınmadan salt siyasal çıkara dayalı biçimde "bir rek- tör, bir mühür" yaklaşımıyla çok sayıda "üniversite" açıl- ması da eklenince, sonuçta verimsiz, sığ, niteliksiz ve ye- tersiz bir üniversite düzeni yaratıldı. Üniversitenin yönetimsel özerkliğinin bile bulunmayışı- nın nasıl olumsuzluklar yarattığının son bir örneği, geçen haftanın rektör atamalarıyla yenıden yaşandı. Kimi üniver- sitelerde en çok oyu alan adayların yerine bunların onda biri kadar bile oy almayanların YÖK tarafından "önerildi- ği", daha doğrusu "önerilebildiği", ancak bunların Cum- hurbaşkanı'nca atamalarının yapılmadığı görülüyor. Bu durumda YÖK yerinde nasıl duruyor? Cumhurbaşkanı'nın iki-üç "/cöWend/nc/"denilen rektörü atamaması, bu üniver- sitelerin "kurtanlması" biçiminde algılanabiliyor. Atama yönetimlerin bilimsel üretimi özellikle 1980'li yıllarda nasıl kısırlaştırdıkları görülemiyor; atamanın kurtuluş olamaya- cağı algılanamıyor. Bir eğriye bir eğri daha eklenerek doğ- ru elde edilemeyeceği gerçeği, gözardı ediliyor. • • • Üniversite sorununun öbür yüzü kaynak yetersizliğidir. Dünyadaki hızlı teknolojık değışime ayak uydurulmasının yaşamsal bir gereklilik olduğu bilinmelıdır. Teknolojı yarı- şında başı çeken ülkeler, esasen yüksek olan ulusal üre- timlerinin yüzde üçünü bu amaç için ayırıyor. Türkiye ise araştırma ve gelıştirmeye ulusal gelirin yalnızca binde 5.4'ünü ayırmaktadır. Eğitim düzeni hızla özelleştitilmiş ve çökertilmiştir. 1995 mali yılı bütçe gerekçesı, geçen yıl konsolide bütçenin yaklaşık yüzde 15'ine ulaşan eğitim ödeneklerinin, 1995'te yüzde 13.6'ya düşürülmesıni "öngörmektedir". Bu ön- görme değil, eşi bulunmaz bir "körlüktür". Yine 1995 bütçe gerekçesinın kanıtladığı gibi, üntversi- telere devlet bütçesinden ayrılan kaynaklar çok yetersiz- dır ve bunlar kurumlar arasında dengesiz dağıtılmaktadır. Gerekçede 1995 ödeneklerı, bu yıla göre, ortalama yüz- de 62 dolayında arttınlıyor. Bütıa karşılık ülkemızin öğre- tim üyesi, öbür çalışanları ve öğrenci sayıları bakımından en büyük üniversitelerinin ödeneklerindeki artış, bu ora- nın çok altındadır: lstanbul Üniversitesi yüzde 50, lstan- bul Teknik Üniversitesi yüzde 38, Ankara Üniversitesi yüz- de 37.5 ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi yüzde 52 öde- nek artışı alacaklardır. Buna karşılık "YÖK bütçesinin ar- tış oranı yüzde 197'ye" (yazı ile yüz doksan yedi) ulaşmak- tadır. Kaynak yetersizlikleri üniversitenin araştırma ve yayın çalışmaları bir yana, eğitim-öğretim işlevini yapmalarını da engelliyor. Araç-gereç, yayın, laboratuvar ve bilgisayar eksikleri, eğitimi ilkelleştiriyor. Kaynak kullanımının çok olumsuz bir yönü de yurt dışı- na öğrenci gönderilmesinde yaşanıyor. Her yıl yüzlerce öğ- renci, yılda yaklaşık 30-35 bin dolar bütçe ödeneğiyle yurt- dışına gönderiliyor. Bu olgu, yükseköğretimdeki başarısız- lığın en somut kanıtı sayılmalıdır. Kaldı ki, yurt dışına gön- derilenlerin yüzde kaçının başarılı olduğu ve bunların ne kadannın yurda döndüğü soruları da yanıtsızdır. Üniversite, toplumsal beyındir. Beyin bunalıma sürük- lenmişse bir an önce onarılması tartışdmayacak kadar açık olmalıydı. Türkmenistan dünyoya Tmbzon'danaçılacak AHMETŞEFİK TRABZON- Türkiye'nin Orta Asya Türk cumhuriyetlen ile ticaretının geliştirilmesi ve bu cumhuriyetlerle Avrupa arasında köprü işlev i görmesi açısından büyük önemı bulunan Türkmenistan taşımacılığınm Trabzon Limanı üzennden yapılmasına ilışkın anlaşma sağlandı. Orta Asya ticareti açısından çok ciddi bir adım olan taşımacılık aracılığı ile Türkmenistan. dış ticaretini Trabzon üzennden gerçekleştirecek. Türkmenistan "la Türk vetkılıler arasında yaklaşık 6 aydır süren görüşmeler nihayet sonuçlandı. Bu yıl başında diğer Orta Asya cumhunyetlen ile dış ticaretini Iran üzerinden yapmaya karar veren Türkmenistan. geçen mayıs ayında Trabzon'a bir heyet gönderdi. Türkmen yetkililer özellikle Avrupa'ya yönelik dış ticarette Trabzon'un en iyi yol olduğuna karar verdi. İ S T A N B U L Sİ N A N O B A KONUTLARI Daha yeşil, daha uygar bir lstanbul... Çağdaş kentsel tasarımın en güzel örneklerinden biri... Deniz manzaralı yeni etaplarımız satışa sunulmuştur. Aylık %5 faizli yuva kredisi ile. Tüm Emlak Bankası şubeleri satış için hizmetinizdedir. EMLAK BANKASI 3 D a h a U y g a r B ı r Y a ş a m İ ç i n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle