Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 1994 PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
mflasyon ya kararlı ve güven veren
önlemlerle 1-1.5 yıl içinde sona erer ya da
Türkiye'de 20 yıldır olduğu gibi çift
rakamlı olarak sürer gider
Taksitle
IJu istikrar programının amacı, yaratılan
şok etkiye rağmen enflasyonu süratle
ortadan kaldırmak değildir. Resmi
enflasyon tahmini 1994 için yüzde 100-
125, 1995 için yüzde 38-40 ve 1996 için
tek rakamlıdır. Bu programın 1980'lerde
Turgut Özal'ın çeşitli defalar uyguladığı
istikrar programlanndan bir farkı yoktur.
Amaç Türkiye'yi tekrar dış borçlanma
yapabilir hale getirmektir.
enflasyon savaşımı olmaz
T
ürkiye'nin 1994 istikrar programını
önceden bilerek. isteyerek uyguladı-
ğı şüphelidir. Görünen odur ki. Tür-
kiye dış borçlanmanın limitine gel-
diğini, 1993 sonunda anlayınca du-
rumu düzeltecek önlemler almak ye-
rine, dış borçlanmaya kaldığı yerden devam arzu-
suyla çareyi hemen IMF'ye teslim olmakta bul-
; muştur. Fiyatlar para arzındaki aşın artışla başı-
boş kalırken, maaş-ücret dondurmaya gidilmesi.
• döviz kuru ve özellikle reel faizlerde rekor düzey
'. artışlann ekonomiyi şoka sokması. kamu \e özel
sektör yatınmlannınfİilendurdurulması.buprog-
ramın çarpıklıklanndan bazılarıdır.
Devlet, vergi \eren mükelleflerine ek vergi ile
adil olmayan bir biçimde yüklenerek 100 trilyon-
luk ek kaynak sağlarken. devalüasyon öncesinde
ucuz fiyatla milyarlarca dolar dö\ iz satarak \e 5
Nisan 1994'ten sonra yüzde 400'e varan reel fa-
izle (haziran, temmuz. ağustos 1994'te toplam fı-
yat artışı yüzde 10 olduğuna göre) süper bonolar-
la 50 trilyon lira borçlanarak 25 trilyon faizi ser-
mayedarlara hibe etmiştir. Gelir ve kurumlar ver-
gisindeki istisnalar sözde bırakılmış. en düşük ge-
lir bile yüzde 25 vergi öderken. faizler üzerinden
gelir vergisi yüzde 5'e indirilmiş \e devlet tahvil
ve bonolan faizlerinin vergi istisnası devam etti-
rilmiştir.
Paket aceleye geldi
Özellikle bugünkü ortamda faiz istisnası için
hiçbir gerekçe yokken: bunlann brüt tutarlan üze-
rinden bütçeye gireceği gerekçesı geçersizdir. Ay-
nca esasen özel sektör için kurulmuş olan borsa
ve sermaye piyasasında özel sektör borçlanmala-
n aleyhine haİcsız rekabet yaratan faiz istisnasına
bugün haklı hiçbir neden bulunamaz. Bütün bu
çarpıklık ve yanlışlıklar, istikrar paketinin alela-
cele hazırlandığını. bir ekonomik \e mali mantı-
ğı olmadığını. yaratılan gereksız şok etkisinin
ekonomiye vereceği zararın umursanmadığını
göstermektedir.
Aslında Nisan 1994'te istikrar programı uygu-
lamaya karar vermiş bir hükümetin. 1993'ünson-
lanna doğru dev let harcamalannı frenlemeye, ger-
çek bir vergi reformunu uygulamaya koymaya
başlaması. emisyon hacmindeki artışlan azaltma-
sı ve KlT'lerin ıslahı ve özelleştirilmesi konusun-
da sağlam bir program tespiti yapması gerekirdi;
böyle bir program v e sorumlu dav ranış DYP-SHP
iktidannın mart 1994 mahalli seçimlerindeki şan-
sını sanıldığının aksine arttırırdı.
Son 12 ayda olanlar ise böyle bir kararlı prog-
ramlı gidişin değil tam tersine bir başıbozukluk
veşaşkınlığıngöstergesidir. Bu istikrar programı-
nın amacı. yaratılan şok etkiye rağmen enflasyo-
nu süratle ortadan kaldırmak değildir. Resmi enf-
lasyon tahmini 1994 için yüzde
100-125. 1995 için yüzde 38-40
ve 1996 için tek rakamlıdır. Bu
programın 1980'lerde Turgut
Özal'ın çeşitli defalar uyguladı-
gı istikrar programlanndan bir
faiz geliri üzerındeki vergılen de azaltmıştır. Ek
\erginin etkisinin 1994'te biteceğı için bir seçim
yılı olan 1995'in enflasyon durumunun yapılan
tahminden daha kötü olması beklenir. Para arzın-
daki aşın artışlan giderecek mali önlemler alın-
madıkça durumun düzelmesı beklenemez. Kısa-
cası. Türkiye lansu ÇiUer yönetiminde üç rakam-
lı enflasyona \e aynı zamanda reel ekonomi yeri-
ne mali sektörleri yeğleyen bir ekonomi düzeni-
ne girmiştir.
fürkıye 1990'larda dış borç krizine ek olarak
birde ıç borç knzine girdi. Devlet bütçesi cari ge-
lırleri artık personel \e borç faizlenni ancak kar-
şılar duruma geldı. Personel sayısında 1965ten
sonra başlayan büyük artışta, politikacılann seç-
menlerine iş yaratma. geçici kadroları de\amlı
kılma. Personel Kanunu Reformu. adama göre iş
varatılması.devletinbeyni olacak merkezi hükü-
met kadrolannın aşın büyüyerek koordinasyonu
bile sağlayamaz duruma düşmeleri gibi faktörler
Bu iki değerlendirmenin ne kadar yerinde ol-
duğunu bugün görmek münıkündür. Özellikle bi-
nnci nedenın önemı Hazine ve KlT'lerin ödedik-
leri reel faizlerın. 1990'larda tefecilerden borçla-
nanların bile üstüne çıkmasıyla daha da artmıştır.
KİT'lerın yüzde 160-190 reel faizle ticarı banka-
lardan borçlanması normaldir; süper bonolar ıçın
ödenen faiz ıse reel olarak yüzde 400'e yakındır.
Bu kadar büvük faizle borçlanan KlT'lerin bat-
ması ve Hazine'nin de bu hale gelmesi kaçınıl-
mazdır.
Bu açıdan bakıldığında. Türkiye'nin 1994 yı-
lında dış borç krizi ıle bırlikte iç borç krizine gir-
mış olması çok normal karsjlanmalıdır. Başba-
kanTansuÇiller, 1992'den ıtibaren "Cumhuriyet
tarihinin en biiy ük iç borçlanmasını başaro la ger-
çekleştirdik" diye diye Türkiye'yi bu knze getir-
miştir. Kısa vadeli bu borçlann (1. 3. 6 aylık).
yüksek enflasyon ortamında, hızla karşılanamaz
boyutlarda büyüyeceğini öngörmek. basitbirarit-
liştirmesi olanağı çok sınırlıdır; Türkiye'de bu he-
\esçok pahalı bir lükshalinegelmiştir. Ayncaka-
mu sektörünün bu yöntemle astronomik faizlerle
aşın büyüklükte borçlanması, özel sektör para ve
sermaye piyasaları kaynağını kurutmuştur. Bü-
yük teşebbüsler ancak teşvikli kredileri kullan-
maktadır; küçük ve orta ölçekli işletmeler ise kre-
disiz yaşama mahkûm edilmiştir.
Sorun çözütebilirdi
Türkiye 1990'larda bir seferlik daha yüksek
enflasyonu göze alarak iç borç sorunundan kur-
tulabilirdi. Bunun için de iç borçlann Merkez
Bankası'ndan alınacak kredilerle ödenmesi ye-
terdi, bugün 1MF denetimi altında bu alternatif ar-
tık söz konusu değildir. Bugün kaçırılmış bu fır-
sat. gerçek ve adil bir vergi reformu ile birleştiril-
diği takdirde. liradan 4 sıfır da atılarak enflasyon-
suz bir yaşama geçişin anahtarı olurdu.
Bir diğer alternatif de iç borç geri ödemesinin
ağıryükünden kurtulmak için daha düşük düzey -
de bir yüksek entlasyona geçiş (Türkiye'de sağcı
ıktidarlar Avrupa'dakilerin tersine enflasyonu her
zaman sever) olurdu. Bu halde kamu sektörünün
belli lımitlen içinde Merkez Bankası'ndan borç-
lanma (ticari bankalardan borçlanmama ve halk-
tan I yıldanuzun. 3-5-10 yıllik vadelerle borçlan-
ma) düzenine geçmesi gerekirdi.
Dtivize baskı
Döv ız kurunu. döviz piyasasına Türkiye tara-
fından yapılan TL arzı ve bu piyasadaki TL tale-
bi belirler. Türkiye'de para arzındaki artış enflas-
yonu arttırarak. kısa vadeli sermaye hareketi çer-
çevesinde döv ize talebi arttırarak, döviz kurunun
yükselmesine yol açacaktır. Döviz kuru. Merkez
Bankası müdahaleleri ile vapay olarak düşük tu-
tulmadığı sürece bu durum bir sorun yaratmaz.
aksine vüksek döviz fiyatı dış ödemelerde den-
geyi sağlayıcı bir adım olur. Diğer yandan Mer-
kez Bankası kredilerini arttırarak iç borçlan geri
ödeme durumunda döviz kuru üzerindekı baskı
büyük olduğundan. Merkez Bankası müdahalele-
ri ile döv iz kurundaki yükselişi durdurma olana-
ğına sahip olmaz; bu da gerçekçi döviz kuruna
ulaşılması sonucunu doğurur. Türkiye ekonomi-
sı döviz kurtannın yapay olarak 1970'lerde.
1980'lerde ve 1990'larda düşük tutulmasından
büyük zararlara uğramıştır. !ç borç geri ödeme-
sinde unutulan bir husus da. ana para geri öden-
nıesinın bir sermaye transferı. reel faiz ödemesi-
nin ise bir gelir transferı olduğudur. Bu nedenle
faiz ödemesini dev let sağlam finansman kaynak-
lanndan karşılamak zorundadır: ana para ödeme-
si ise emisyon veya Merkez Bankası kredisi artı-
şı ile karşılanabilir: çünkü bu sonuncu halde ser-
farkı yoktur. Amaç Türkiye'yi
tfkrnr riış
hale getirmektir. Taksitle enflas-
yon mücadelesi olmaz: enflas-
"yötrya ^trnan tararrrve güvcrt
duyulan önlemlerle 1-1.5 yıl
içinde sona erer v eya Türkiye'de
son 20 yıldır olduğu gibi çift ra-
kamlı olarak sürer.
Enflasyon hesain
Türk enflasyonunu tayin eden
en önemli etken para arzıdır. Pa-
ra arzındaki artış 6-18 ay içerisin-
de fiyatlar üzerindeki etkisini ta-
mamlar. Diğer iki faktör döviz
kuru ve geçmiş >ıl enflasyonu-
dur. İstikrar programı inandıncı
ise, geçmiş yıl enflasyonunun et-
kisi. enflasyonist beklentiler gi-
derilerek. sıfırlanabilir. Örneğin
1946devalüasyonundanve 1960
istikrar programından sonra sıra-
sıyla 1947ve 1961 yıllannda enflasyon tamamıy-
la giderilebilmiştir.
Bu sonuçlar enflasyonun ana nedeninin para
arzındaki aşın artışlar olduğunu göstermekte ve
kanıtlamaktadır. 1990-93 döneminde parasal gös-
tergelerdeki yıllık artışlar yüzde 60 seyrederken
1991'den itibaren Merkez Bankası kredilerinde-
ki yüzde 110-160dolaylanndaki artış. 1993 yılın-
da emisyondaki yüzde 80 v e para arzı rakamın-
daki yüzde 90'lık artışlar dikkati çekmektedir. Ni-
san 1994 rakamlan, 12 aylık döneminde emis-
yonda yüzde 90. para arzında yüzde 110. Merkez
Bankası kredilerinde yüzde 130 artış göstererek,
parasal göstergelerdeki tehlikeli artışın 1994'te
de devam ettiğinin işaretini vermiştir. Nitekim Ni-
san 1994'ten sonra emisyon 100 trilyon liralıkdü-
zeyi geçmiş ve para arzı Temmuz 1994'te 12 ay-
lık yüzde 137 artış göstermiştir. Buveriler enflas-
yonun 1994 ve hatta 1995'te üç rakamlı düzey de
devam edeceğine işaret eder.
Aslında yapılan vergi reformu asıl vergi kaça-
ğını hedef almadığı gibi en tatlı kâr sektörü rant-
tikten sonra ise dövizın büfelerde ekmek.
pgyn
i r
g
i h
' ahmp'Vsatılıpjt'iina ve yurtdı-
şına sermaye çıkanlmasına izin vermîş-
tir. Bu sayede yaratılan sistem. dövizle-
Ttrr Tt i t r brrfrkte Türkivc'dc tedavüle
Turgut Özal'ın kambiyo rejimi; ara-
lıkh olarak liberalleşmiş ve vatandaşla-
nn döviz ihracını, ithalini ve muhafaza-
sını, daha sonra da döviz alım-satımını
9erbc3t btrakmıç. konvertibilitı»ye g.eç-
ÖzaVlagelen dolarsallaşma
doların iç piyasaya
hiryatınmaranola-
rak girmcsiyle eko-
nomik sektörlere
sokulması sonucunu doğurmuştur.
Bazı Latin Amerika ülkelerinde, yük-
sek enflasyonu önlemek amacıyla uygu-
lanan ve "dotarsaUaşnuTdiye anılan bu
olay, Türkiye'de ise sadece vatandaşın
cebinde serbestçe döviz taşıması içindir.
Latin Amerika tecrübeleri göstermiştir
ki, milli paranın yanında dolann da teda-
vüle girmesi;
1- Enflasyonu önlemez,
2- Para politikasını etkisiz kılar,
3- Dolar mevduat ve banknotlar yeri-
ne milli parayı tekrar ikame etmeyi im-
kansız derecede güçleştirir.
4- Dolarsallaşma ancak yasakla durdu-
rulabilir ve kaldınlabilir.
1990'lann Türkive tecrübesi, aynca.
kreSîlenn^araîdı^ı-
nı ve faizlerin, yani
dotar&allaşma h«H.
bu yatınmlar yurti-
çindeki yatınmlar
kadar gerekli olabı-
lir, ancak yurtdışın-
dinin yükseldiğini
göstermektedir.
Buna ek olarak
sermaye ıhracındaki
serbesti, yurtiçinde
elde edilen gelirleri
ve mevcut servetle-
rin satış bedellerini
transferederek yurt-
dışındaemlakalımı-
nı yaygın hale getir-
miştir. Türk girişim-
cilerin yurtdışında
fabrika. taahhüt işleri, banka, turizm iş-
letmeleri.okul satın almalannın. kurma-
lannın. milli ekonomiye katkıda buluna-
bileceği ilen sürülebilir. Belli hallerde
tmmlannın milli
ekonomiye katkısı
almak
2- Alman Merkez Bankası'ndan dü-
şük faizli kredi almak mümkün olur.
3- Aynca enflasyon kesinkes önlenir-
di. Yugoslavya, hiperenflasyonu bıçakla
kuseı »ibi ıluıduun veni paru ıcfuımu
nu, buna benzer bir sistem üzerine kur-
mu^tur, Bttaaa btr ileri asaması Liber-
ya'da uygulandığı gibi tedavül aracmı
ABD Dolan olarak kabul etmektır. Do-
yoktur ve zaran da
sermaye kaybıdır.
Dolarsallaşma ile
sona eren Özal mo-
deline birinci ve da-
ha iyi alternatif,
•'TL emisyonunu 1-
1 esası üzerinden
dövize bağlamak"
T x/\. ıj» • J , ı j ve aynca "Dolar ve-
Turgut azal döneminde prçekleşü- y a J ^ ^ t e d a v ü ,
rilen komertıbıiıte, yüksek enflasyon j r a c
, olarak kabul
ortamında bir işeyânunadı. e tmek
n
şeklinde
olabilirdı. Bu takdirde;
1- Türkiye'de tedavüldeki mark bank-
notlar için Alman Merkez Bankası ile
yapılan anlaşma gereğince her yıl faiz
larsallâşrria ıle para pötirikasnnn etfcTsi-
nin sıfır olduğu ve yüksek enflasyon ön-
lenmediğine. aksine körüklendiğine gö-
re, para politikası aracını tümden kay-
betmesine rağmen bunun daha rasyonel
bir sistem olduğu açıktır.
Türkiye'ye yakışan daha iyi bir alter-
natif ise enflasyonsuz ortam, gerçekçi
döviz kuru ve konvertibl (dönüştürülebi-
lir)Tüdir. Türkiye'nin yüksek enflasyon
ortamında konvertibiliteye geçişinin bir
faydası olmamış. cari ödemeler denge-
sinde bazı gereksiz kalemlerin de libere
edilmesi ve gereksiz döviz harcamalan
nedeniyle zararı olmuştur. Değeri her
gün düşen konvertibl parayı, ne içerde ne
de dışanda kimse elinde tutmaz.
rol oynamıştır.
İç borç faizlerindeki aşın artış ise, 1980'lerin
sonuna doğru, para ve sermaye piyasasını geliş-
tirmegibi biramaçlasonuçlan görülmeden yapıl-
mış bir sözde mali reformdan doğmuş ve yüksek
enflasyon ortamında işin içinden çıkılmaz hale
getirilmiştir. 1960larda Türkiye fiyat istikrarı
içinde (yüzde 3-5 enflasyon) yüzde 7 hızla büyür-
ken ve devlet bütçesi denk iken Batı. Hazine ve
KlT'lerin Merkez Bankası yerine ticari bankalar-
dan borçlanmasını ve bu suretle para piyasasının
gelişmesine yardımını önermiştir; o zaman red-
dedilen bu öneri 1980'lerin sonunda benimsene-
rek bugünkü knze ulaşılmıştır. 1960'lardabu öne-
ri iki nedenle reddedilmişti:
1 - Ticari bankalardan borçlanma halinde kamu
kesiminin faiz yükü büyüyecekti; (yüzde 5 iken
yüzde 15)
2- Merkez Bankası'ndan sağlanan avans vekre-
dilerın gayet dar tespit edilmiş sınırları varken. ti-
can bankalardan borçlanmalar gayet genış tutu-
lacaktı.
metik egzersiz iledahi mümkündür. Ayrıca iç borç
konusunda, hem borçlanmada hem de geri öde-
mede temel yanlışlıklar yapılmıştır. Buradauygu-
lanandan daha iyi çeşitli alternatif politikalar mev-
cuttur. Türkiye'de hemen her konuda uygulanan
politıkalann daha iyi alternatiflen çok sayıdadır;
çünkü kötü politikanın daha iyi alternatifi sonsuz
sayıda olabilir.KlT'lerin yüzde 200'e varan reel
faizlerle rahatça borçlanabilmeleri. astronomik
açık ve zararlara katlanmalan bunun diğer bir gös-
tergesidir. 5 Nisan paketi ile birlikte kamu kesi-
minden özel ticari bankacılık kesimıne ve büyük
sermayedarlara kurulan iç borçlanma düzeniyle
getırilen tatlı faiz furyası oluşturuldu. Süper bo-
nolarlareel faiz yüzde 400 düzeyineulaştı. Buyı-
lın ilk çeyreğinde interbank piyasasında gecelik
borçlanmalarda kamu kesiminin ödediği reel fa-
iz vüzde 2000'in üzerinde oluştu.
Bu durumun ülkede para ve sermaye piyasala-
rının gelişmesine katkıda bulunduğu ileri sürüle-
bilir. Azgelişmış ve gelir düzevi kişı başınalOOO
dolar cıvarında olan bir ülkenin bu piyasaları ge-
mayenin biçim değıştirmesı söz konusudur. Likit
sermayenin tüketim harcaınalarına tahsisi normal
olarak söz konusu olamaz. bunların mevduata ve
yeni tahvillere dönüşmesi kaçınılmazdır.
Türkiye'deHazıne bono ve tahvillerinin ticari
bankalarca satın alınabilmesi için Merkez Banka-
sı ticari bankalara düşük faizle kredi de sağlamış-
tır.
Sonuçta hem para arzı aşırı artmış. hem de Ha-
zine ağır faiz yükü altında ezilmiştir. Yani iç borç-
taki aşırı artış ve bunun yol açtığı ödeme krızleri
gereksiz olarak katlanılmış fedakârlıklardır. Bü-
tün bunlarsonucunda. 1995 yılı bütçe tasarısında
personel giderlerinin 400 trilyon lira olmasına
karşın faiz giderlerinin 350 trilyon lira. yatırım gi-
derlerinin 125 trilyon lira ile toplam 1.3 katrilyon
lira olan bir devlet bütçesının dünyada bir diğer
örneği olamaz.
Yarm: Mevduata devlet
garantisi ne getirdi?
T.C.
TARSUS ASLİYE1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1994 95
Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Tarsus Orman İş-
letme Müdürlüğü vekili Av. Emel Ay tarafından da\alılar Kevser.
Gülsüm. Ulkü. Mehmet, Sadık Can a'leyhıne açılan kadastro tcspitı-
ne itiraz davasının yapılan açık duruşmâsı sonunda;
Tarsus Çatalkuyu Kasabası (Yeşiltepe) sınırları içinde kalan 101
ada, 60 parselin mahkememize kadastro tespitine itiraz davasında
davalı durumunda bulunan Necmetün oğlu Mehmet Can. Necmet-
tin oğlu Sadık, Şadi kıa Kevser. Şadı kızı Gülsüm. Şadi kıa Clkü-
nün soyadlannın ve açık adreslerinın bilinmediği. ölü ve>a sae olup
olmadıklan tespit edılemedığınden duruşmanın. atılı bulunduğu
1.2.1995 saat 08.30'a bırakıldığı. davetiye yerine geçerli olmak özere
ilanolunur. 27.9.1994
Basın: 52558
T.C.
NURDAĞI ASLh E HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
DosyaNo;1993 93
Davacı Hasan Sayar tarafındandavalısı Emine Sayar aleyhineaç-
mış olduğu şıddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davasında venlen
ara kararı gereğince;
Davalının tüm aramalara rağmen adresınm tespit edilemediği an-
laşılmakla ilanın yayımlandığı tarihten itıbaren 15 gün içinde teblığ
edilmiş sayılacağı. davalı Emine Sayar'ın jukanda dosya numarası
yazılı mahkememiz dosyabina başvurması. duruşmaya gelmesi ve>a
kanuni bir temsilci ile temsil ettirmesi. aksi takdirde yokluğunda yar-
gılama yapılacağı ve karar verileceği 13.12.1994 günü saat 09.00'a
duruşmanın bırakıldığı. dava dilekçesinin yerine kaim olmak üzere
ilanolunur
Basın: 52548
T.C.
DÖRTYOL ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo; 1994 377.378.379.380
Yukanda dosya numaralan yazılı dosyalann mahkememizde
yapılan duruşmasında davalıya duruşnıa gününün ilanen tebliğıne
karar verildiğiden; davacı Orman Genel Müdürlüğü Dörtvol Orman
İşletmesi Müdürlüğü tarafından davalı Turan Zorlu alevhinc iki ıh.ıle
arasındaki fark alacağı davası açılmış ve davalının yapılan araştmna-
larda tebliğe yarar açık adresi bulunamamış ve bu nedenle davalna
duruşma günü tebliğ edilememiştir.
Dava Turan Zorlu hakkında mahkememize verilen adresi Üçlcr
Pazan Ltd Ştı. Muammer Bey Mah. Selanik Caddesi Bahçecioğlu İş
Hanı Kat. 1. No: 110 Kayseri adresi olup bu uıirestcki davalı Turan
Zorlu nun yukarıda helirtilen dosyalardan mahkememizdekı durus-
ması 21.12 1994 günü saat 09.00'dadır. Davalıya duruşma günü ila-
nen tebliğ olunur. Basın: 52512
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Şeriat Nasıl Önlenebilir? (2)
Başörtüsü, Siyasal
Propaganda!
Prof. Sina Akşin, TÜBİTAK salonunu dolduranların kulak
kesıldikleri konuşmasını sürdürdü. şöyle dedi:
"Böyle bir girişten sonra, iki nokta üzerinde durmak isti-
yorum. Tabii, Atatürkçülük engin bir deniz, burdan hepsini
birden anlatmak büsbütün zor. Dıyorum ki, bu Atatürk dö-
nemine, bir isim, bir ad takacağız. Çünkü, tarihin büyük dö-
nemlerine adlar sonradan takılıyor. Rönesansa, 'Rönesans1
adı sonradan vehlmiştir. Rönesansın içindeyken insanlar:
- Ah, biz şimdi Rönesansı yaşıyoruz! demediler.
Sonradan verildi bu ad. Biliyorsunuz, 'Lale Devri'ne, Lale
Devri denmesi, bu yüzyılm başında, Ahmet Refik o adı tak-
mıştır. Ve tutmuştur. Çünkü, Lale Devri'ne kimse 'Üçün-
cü Ahmet Devri' demiyor. Onun gibi Atatürk dönemıne de
bir ad takmak üzere olduğumuzu hıssediyorum ve bu konu-
da örneğin Prof. Suat Sinanoğlu 'nun Türk Hümanizması'
diye kitabı çıktı 1980 yılında; bu kitap çıktığı zaman fazla dik-
kati çekmedi, ama çok önemli bir kitap. Atatürk'ü 'Türk hü-
manizmasının başlatıcısı' olarak sunuyor. Ondan sonra,
1983'te, Eczacıbaşı'nın çıkardığı 'Bilimin Işığtnda Atatürk'
kitabmda Prof. Macit Gökberk, Atatürk döneminin 'Aydın-
lanma dönemi1
olduğunu söyledi. Galiba, Atatürk dönemi-
ne yeni bir ad takılacak: 'Türkiye'nin Aydınlanma Dönemi.'
Böyle bir ada doğru gidiyoruz. Çünkü gerçekten, bu bir
aydınlanma çabasıdır. Atatürk dönemi, bir aydınlanma ça-
basıdır ve bunun karşısında ortaçağ vardır. Bunun karşısın-
da düpedüz, balgibı, dayalğı ile, kadınları horlamasıyla, dog-
matik yobazlığtyla bir ortaçağ. Bu edebiyat falan değil, bu
bir gerçek. Yani okullardaki dayak olaylarının maalesef ge-
nellikle, din hocalanndan çıkması bir tesadüfsayılamaz. Çün-
kü, ortaçağ kafasına göre, şeriat kafasına göre, dayak birzu-
lüm değildir, bir terbiye, eğitim aracıdır. Pedagojik bir yön-
temdir, onun için cami mekteplehnde, mahalle mekteplerin-
de falaka orda, duvarda asılıdır, onun için kızılcık sopası var-
dır, yani tebeşir gıbı, sılgı gibi bir eğitim aracı. Onun için or-
taçağ adamı dayak atarken karısına, çocuğuna falan, 'iyilik
yapıyorum' diye dayak atıyor. Halbuki, günümüzün adamı da-
yak attığı zaman, zulüm olsun diye, kötülük yapayım diye da-
yak atıyor. Ortaçağ adamı iftıhar ediyor dayağı ile. 'Terbiye
veriyorum, edep veriyorum, ne güzel!' diyor. Bunlan aşmak
zorundayız. Bunun ıçın çok çok fınn ekmek lazım. Yani, bu
toplumun, bu Turkiyemiz'ın, bu halkımızın, bu fokurdayan ka-
zanın çok çok fınn ekmek yemesi g,erekir. Çok çok savaşı-
ma, mücadeleye hazır olmak gerekiyor.
Atatürk devriminin belki en önemli biryönü, bence devri-
min kültüre verdiği önemdir. Kimılerı sanıyorlar kı, bilgısayar
kullanmakla, son model otomobillere, uçaklara bmmekle
çağdaş insan olunabilir. Halbuki bu böyle değil. Arap şeyh-
likleri bıze gösteriyor ki, bir laboratuvar deneyiminin zengin-
lıği ve ikna edicigücüyle bıze gösterıyor kı, en son modelbil-
gisayarları kullanabilirsıniz, en son alet edevatı kullanabilir-
siniz, çölde tarım yapabilirsıniz, ama yedinci yüzyılm sosyal
yaşamını da yaşayabılirsiniz. Suudi Arabistan'da 1960'lara
değin köle, kölelik vardı. Pazara gidip domates alır gibi, kö-
le satın alabiliyordunuz. 1960'lara değin kızlara hiçbir eğitim
verılmiyordu. Oysa bizde birçokları sanıyorlar ki, işte son
model bilgisayarlar, fabrikalar, yollar, barajlar, tamam. Bu iş
oldu! Adam olduk. çağdaş olduk. İş, öyle değil. Bu şeyhlik-
ler gösteriyor kı. son model bilgisayarlarla yedinci yüzyıl ya-
şamı yaşanabiliyor Tabii bu, ortaçağın en belirgin özellikle-
rinden bir tanesi, kadına karşı davranışı, tutumu. Kadını ya-
n insan veyahut da insanımsı bir varlık olarak kabul ediyor.
Boşuna değil. İşte, dört kadınla evlenmek, işte iki kadının fa-
nıklığı bir erkeğin tanıkhğına bedel. Mirasta yan hisse. Besr
belli kadın, dörtte bir ile yanm arasında dolaşan bir ınsanlık
derecesine oturtuluyor.
Ve bu, bu şerıata özgü değil. Bu. Islam ortaçağına özgü
bir durum değil. Avrupa ortaçağında da papazlaroturur, 'Ka-
dınların ruhu var mı, yok mu?' diye tartışırlarmış. Ve birazakıl-
lı (uslu) bir kadın oldu mu, 'Hemalde şeytan bunun içine gir-
dü' diye yakıyorlar, 'cadı' diye yakıyorlar, akıllı kadını cadı di-
ye yakıyorlar Çünkü kadın, işte öylesine bir mahluk! Ruhu
var mı, yok mu belli değil. Cennete gider mi, gitmez mi, hat-
ta cehenneme de gideceğı belli olmayan bir yaratık. Bu ti-
pik ortaçağ. Ve bütün ortaçağlar böyle. Ve kadına yapılan mu-
amele de, o laboratuvarda yapılan turnusol kağıdı deneyi gi-
bi, hemen ortaçağı belli ediyor. Ve şeriatın son tahlildeki he-
defi kadındır! .
Kadını mutfağa kapatmak, kadını eve kapatmak. Eee, bak-
mayın, şimdi nümayiş (göz boyama) olsun diye, başörtülü kız-
lar ünıversıteye gidiyor; bu tamamen siyasi bir harekettir, ya-
ıli bıı propaganda gletıdir ama, tomeld» kadının eve kapatıl-
masıdır. soğan doğraması. yemek pişırmesı. çocuklara bak-
-masf . Pı/dıv TiNı, hpmen belirtRİim. böyle bir Türkiye, ka-
dının eve kapatıldığı bir Türkiye. asla adam olamaz! Yani, dûn-
yada herhangı bir ıddıası olabilecek bir ülke olamaz. Çünkü,
kadmm eve kapatılmast demek, nüfusun yüzde eüisini eve
kapatıyorsunuz demektir. Bununla nasıl bir kalkınma, nasıl bir
gelışme sağlanabilir ki? Nüfusun yansı devre dışı bırakılıyor.
Üstelık anneler de cahil olacak. dolayısıyla o, 'kıymetli' oğ-
lan çoukları da, bilmem 5000 kelime bilen anneler tarafın-
dan yetiştırilmek yerine, 500 kelime ancak konuşabilen an-
neler tarafından yetiştirilecek. Oysa, eğitimın en önemli hal-
kası annenin verdiğı dildir. Konuştuğumuz dil, anadilidir, ba-
ba dılı değil. Çünkü dilimizi, o en entelektüel aracımızı anne-
lerimizden öğreniyoruz. Annelerimiz 500 sözcükle konuşu-
yorsa, alacağımız o en önemli bılgi o kadardır!
Türkiye'de kadını devreden çıkarmak. Türkiye'nin üçüncü
sınıfbir ülke olmaya mahkum edilmesidir..."
• • •
Muhendis mimariar yüruyor! 19 kasım cumartesi günü,
mühendis mimariar ınsanca bir yaşam için yürüyüşe geçiyor-
lar. Çıkış yeri Sıhhıye köprusü, saat 11.00'de. Toplantı Tan-
doğan'da.
BULMACA
1 2 3 4SOLDAN SAĞA:
1/ 19O5'te çarhk rejimine
karşı ayaklanan ünlü
Rus zırhlısı. 2/ Birkaç
renkli iplikten yapılmış
dokuma... Borsada belli
miktardaki hisse senedini
belirtmekte kullanılan iş-
lem birimi. 3/ Güne>
Amerika'da bir ülke. 4/
Birkaç kez şeker ağdası-
na daldınlarak üzeri kap-
lanan kavrulmuş badem
ya da fındık. 5/ Fotoğraf
duyarlığıru belirtmekte
kullanılan sayısal değer... At bakı-
cısı. 6/ Emile Zola'nın bir roma-
nı... Bilge Karasu'nun bir romanı.
7/ Kenar süsü... Tahıl ürünlerinin
alımıyla görevli devlet kuruluşu-
muzun kısa yazılışı... Bir gıda
maddesi. 8/ Hile. düzen. 9/ Kim-
yasal tepkimenin olmasıru ya da
hızının değişmesini sağlayan mad-
de.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tek kişilik iskambil oyunu. 2/
Felsefede, bir durumdan başka bir duruma geçmeye verilen
ad... Fin hamamı. 3/ Soyu tükenmişolan küçük veçevik biry i-
ban atı... Utanma duygusu. 4/ Sevap... Koşma ve atlamanın
dışında kalan atletizm dallannın genel adı. 5/ Kjrgız Türkleri-
nin ünlü destanı... Ticaret eşyası. 6/ Bir görüntü, yaşantı ya da
davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle göz
önündc canlandınp dile getirme. 7/ Osmanhlarda din, yargı ve
öğretimle uğraşan devlet görevlileri sınıfı... Ender. seyrek. 8/
Japon lirik dramı... Fransa'da bir kent. 9/ Tellür elementinin
sımgesi... Uzun tüylü ve sarkık kulaklı bir köpek cinsi.