Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 EKİM1994CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
AIDS hakkında bilgilendirici ve aydınlatıcı bir docu-drama
Dikkat, piyango size de çıkabilir!..
On yılı aşkın bir sûredir insan-
lığın başma bela olan, hala ilacı
bulanamayan, günümüzün en
tehlikeli illeti AIDS, özeilikle
cinsel özgürlüğün köküne kibrit
suyu dökerek dünyaya korku ve
dehşet salmayı sürdürüyor.
Çocukluğumuzun güçlü erkek
tımsali RockHudson'ı kısa süre-
de yürüyen iskelete dönüştüre-
rek 19801i yıllann ortasında bir
çırpıda mezara postalayan bu if-
lah olmaz hastalık. öncelikle si-
nemanın başkentini kasıp kavu-
rarak LosAngeles - San Francis-
co - California sakinlerini tehdit
ediyor fena halde. Modern dün-
yada nerdeyse Azrail'in tırpa-
nıyla özdeşleşerelc, önüne gele-
ne uçkur çözen herkese piyan-
godan çıkabilecek bu öldürücü
bela, önceleri TV'ye konu oldu.
Uzunca bir süre bu ıtici ama
nazik ve hassas soruna el atma
cesaretini gösteremeyen Holly-
vvood, güniin birinde bedeninde
ortaya çıkan belirtilerle AIDS'e
yakalandığım ve ölüme mahkum
olduğunu öğrenen eşcinsel avu-
kat rolünde, salya-sümük döktü-
ren Tom Hanks'e Oscar ödülü
kazandıran Philadeiphia melod-
rammın umulmadık başansıyla
bu fobisini kırdı.
Kurmaca bir öykfi
Geçen yıl "Last Action Hero"
olarak seyrettığimız. süper kas
yağını 'koca' Arnold'un
(Sdroarzeneger) en yeni 'acti-
on'bombası Gerçek Yalanlar'ın
afışlere çıkmaya hazırlandığı bu
haftanın tek yeni fîlmi sayılacak,
metropol yaşamının bunalımını
açık havaya ve doğaya çıkarak
aşmaya çaiışan birtakım şehırli
züppelerin, hazine peşindeki ye-
ni sûrevenlerini aktaran City SHc-
kers 2 - Çılgın Sahtekariar'a gi-
dip bayat sakız tadındaki yavan
bir devam filmi güldürüsünü
seyretmeye pek katlanamadığım
ıçin bugün Alkazar'da başlaya-
cak olan Istanbul Film Festiva-
li'nde görmüş olduğum Ve Or-
kestra Dunnadan Çalıyordu'ya
değinmeyi yeğledik.
Philadetphia'yla aynı zaman-
da, Amerikan televizyonlan için
tezgahlanmış And The Band Pla-
yed On-Vfe Orkestra Dunnadan
Çalıyordu da AIDS sonınunu
karşımıza getiren, oldukça uzun
tutulmuş. oturakh bir docu-
drama.
AIDS'li gazeteci Randy
Shihs'in tartışmaya açık best-sel-
ler'inden uyarlanan film, Nati-
SUNGU ÇAPAN
Matthew Modine, meçhul hastabğın virüsünün peşindeki genç virolog rolünde göz doldunıvor.
onal Geography Society yapımı.
düzeyli ve ilginç bir belgesel gi-
bi başlıyor.
Gerçek olay ve kişilerden ha-
reket ederek, belgesel tarzıyla
kurmaca bir öykü çerçevesinde,
henüz daha AIDS virûsünün es-
rannınaraştınldığı 15-20 yıl ka-
dar öncesine ait bu ürkünç has-
talığın çağdaş dünyanın ve in-
sanlıgın gündeminde baş köşeye
kurulduğu, ilk AIDS kriz döne-
minin çetelesini tutmaya girişen
film, eşcinsel çevrelerden gele-
bilecek olası tepkiler de gözetı-
lerek tezgahlanmış.
15 saatük bir belgesel
Böylesi bir filmde irili-ufaklı
rollerde boy gösterme yüreklili-
ğinde bulunarak onurlu birdaya-
nışmayı paylaşan yiğınla Holly-
vvood ünlüsünü banndıran ve ge-
çen yıl Montreal Film Festiva-
li'ndejüri özel ödülünü kazanan
VeOrkestra Durmadan Çalıyor-
du'nun belgesel özellıkleriyle.
AIDS hakkındaki ansiklopedik
bilgiler verişiyle, aynı konudaki
Philadelphia melodramından ya
da bu cagın vebasına kurban gi-
den Fransız yazar-yönetmen
Cyrill Coflard'ın Yırücı Gecele-
ri'nden daha anlamlı ve önemli
olduğu söylenebilir.
bu farklı belgesel-drama, hasta-
lık virüsünün teşhisi ve tedavi-
sınde Amerikalılarla Fransızla-
nn çekişmesini de gözler önüne
seriyor, ağır tempoda seyreden
ııbbi bir gerilim atmosferinde.
Önceleri sadece eşcinsel iliş-
Ve Orkestra Durmadan çalıyordu
(And The Band Played On) Yönetmen: Roger
Spottisvvoode / Senaryo: Arnold Schulman /
Kamera: Paul Elliot / Müzik: Alan Silvestri /
Oyuncular: Matthew Modine, Lily Tomlin,
Richard Gere, Glenne Headly, Phil Collins, Steve
Martin, Anjelica Huston, lan McKellen, Tcheky,
Karyo, Alan Alda, Nathalie Baye /1993 ABD
(Avşar Film) Beyoğlu Alkazar sinemasında.
serden beter hastalığın nereden
çıkageldiği, nasıl teşhis edildiği,
içerdiği büyük tehlikeye karşı ne
gibi önlemler alınabileceği vb.
hakkındaki bazı sorulara cevap-
lar anyor. Alışılmış mutlu sonun
yerine üzûcü, trajik sahneler
kapsayan, asap bozucu, agır tem-
polu ama yer yer etkileyici, ka-
labalık kadrolu filmde, araştır-
malara para vermek istemeyen
politikacılanndan, AIDS'i eşcin-
sel hastalığı sayıp tedavisi için
gerekli harcamalan yapmayan
hükümetlerin, çare olarak eşcin-
sel mekanlannı kapatmaya ve
yasakJamaya başvuran basiretsiz
yöneticilerine ve iki ülke arasın-
daki 'virüsü ilk ben buldum'çe-
kişmelerine kadar yığınla do-
kundurmaya rastlanıyor.
Zengin oyuncu kadrosu
Soguk ve itici bir sonışrurma
çizgisinde, agır ağır gelişen, bel-
gesel ağırhklı fılmin geniş seyir-
ci kesimi için çekici kılınmış
zengin oyuncu kadrosunda
Marrhew Modine, Sudan 'da
meydana çıkmış, kanla taşınan
meçhul hastalığın nedeni olan
virüsün peşindeki genç virolog
rolünde hayli göz
dolduruyor.
Koreograf Ric-
hard Gere, kederli
kardeş Steve Mar-
tin, eşcinsel hama-
mıişletenPhiiCoJ-
lins, halk saglığı
görevlisi LflyTom-
Invdoktor Anjelica
Huston ve öteki
ünlüler de genelde
büyük çoğunluğun
hala cahil kalmak-
Birçok ûnltinfin yer aldığı filmde Richard Cere de bir koreograf.
tngiliz sinema tarıhçisi-ku-
ramcısı Raymond Spottiswo-
ode'un oğlu olarak genç yaşta
montaj masasında mesleğe girip
1983 te Under Fire-Ateş Altın-
da'vla gönlümüzü çelen ve ne
yazık ki on yıldır Turnerle Ho-
och, Air America, Bir Başka 48
Saat gibi yaldızlı yutturmacalar
yaptığı Hollyvvood batağına gö-
mülen yönetmen Roger Spottis-
woode'un imzaladığı, 2.5 saatlik
kıyle bulaşan, daha önce rastlan-
mamış türden öldürücü bir 'ho-
mo' hastalığı zannedilen. sonra-
dan bütün dünyayı tehdit eden
bir salgın tehliİcesi icerdiği fark
edilen ve AIDS adını alana dek
5 yıl boyunca çeşitli isimlerle ad-
landınlan hastalığa ilişkin baş-
langıçta el yordamıyla sürdürü-
len laboratuvar araştırmalannı
yürüten küçük bir grup doktorun
kıyasıya rekabet, hırs ve başan
öyküsünü aktaran film, bu kan-
ta direndiği, insanı işkence eder
gibi yavaş yavaş öldüren bu has-
talık üsrüne çekilmiş.
Ve Orkestra Durmadan Çab-
şıyordu'ya renk katan perfor-
manslar sergiliyorlar topluca.
Bu amansız hastalığa karşı sa-
vaşımın henüz başladıği mesa-
jıyla vurgulanan fılmi; AIDS
hakkında gerçekleştirilmiş bilgi-
lendirici ve aydınlatıcı, ilginç bir
belgesel-drama olarak niteleye-
biliriz sonuçta.
Hollywood'un son devlerinden biri daha perdeyi indirdi
Burt Lancaster ya da aktörlerin6
Leopar*ı
Geçen cuma, Los Angeles'taki evinde öldüğü-
nü TV haberlerinden öğrendiğim Burt Lancaster
benim için aktörlerin leopanydı; 80 yaşına.
1983'ten beri tekleyen kalbine, 4 yıl önce beyin
kanaması geçirmiş, kısmi felçli bedenine karşın.
Çocukluk sinemalanmızın, bütün mahalle bera-
berce gidilen, cumartesi sabah seanslanndaki at-
lamalı-zıplamalı o yüzeysel macera filmlerinin
zıpkın gibi erkeğıydı, 2 Kasım 1913, New York do-
ğumlu Burton, Stephetı Lancaster önceleri. Wes-
ternden korsan filmine kadar her türdeki her yeni
filminde, Douglas Faırbanks'tan devraldığı güç-
lü, kendinden emin, 32 dişini meydana çjkaran
gülümsemesiyle açık mavi gözlerinin karakteris-
tik kıldığı köşeli yüzü, akrobat ve atletik özellik-
leriyle çocuk ruhumuzda sarsıntılara neden olan
üikütücü, ama sokak çocuğu bıçkınlığıyla mert,
delişmen bitirim tavırlan arasında gidip gelen, ti-
pik bir Hollyvvood sert erkeğiydi o zamanlar; asan,
kesen, vuran, enerji fışkıran, karşı konulmaz bir
maceraperest maço.
Sonralan 1960'lara doğru günümüzün klişe de-
yişiyle imajını değiştirip oyunculuk yeteneklerini
boca edeceği bazı düzeyli dramlarda boy göstere-
rek, ününü Amerikan sineması sınırlannın dışına
taşıyacak ve Visconti'nin Leopar'ındaki unutul-
maz prens kompozısyonu başta olmak üzere, rol
aldığı bazı Avrupa yapımlanndaki birinci sınıf
o>Tinculuğuyla modern sinemanın en büyük aktör-
lerinden biri haline gelecekti üstat. Yıllar geçip,
çağın önemli yönetmenleriyle çalışacağı filmleri.
belleğimizde üst üste biriktikçe ve yaşımız kema-
le erdikçe daha çok sevdiğimiz, saydığımız bu
oyuncunun ardından yazmak kuşkusuz boynumu-
zun borcu.
Sinemava 33 yaşında başladı
New York'ta Harlem'e yakın yoksul bir mahal-
lede doğup büyüyen, postacının oğlu Burt Lancas-
ter, okul yıllannda atletik özellikleriyle yaşıtlann-
dan sıynlıp farkedilince eğirimini bırakıp 17'sin-
de bir sirke katıldı.
Çocukluk arkadaşı Nkk Cravat'la bir akrobat
ikilisi oluşturdu. Çeşitli işlere girdi çıktı. Kuzey
Afrika'da, Italya'da askerliğini yaparken çıktığı
sahnede, yeteneklerini geliştirince profesyonel
oyunculuk yapmaya karar verdi ordu sonrası sivil
yaşamında.
Kısa bir Broadway deneyiminin ardından 33 ya-
şındayken sinemaya başladı 1946'da, Robert Siod-
mak'ın Hemingway öyküsünden uyarladığı The
'KUIers - Boksörün Ölümü'yle. Ava Gardner'la
îuyumlu bir çift oluşturduğu bu filmle yıldızı par-
layan Lancaster, savaş sonrasına denk gelen kari-
Jyerininöaşlangıcında, kaderkurbanı mahkum ya
ıda suça, kötülüğe eğilimli, habis gangster rolleri-
'netalimetti.
Kadınlann sürekli gözdesiydi
Brute Force - Kaba Güç. Kiss the Blood of My
j Hands - Kanlı Eller, Criss Cross, Rope of Sand -
) Memnu Mıntıka, Ten Tall Men, The Crimson Pi-
irate-KorsanlarKralı. Olimpiyat Şampiyonu Jim
[ Thorpe ve ilk büyük başansı sayılan, Jacques To-
; urneur'un The Flame And The Arrow - Aslanlar
• Kalesi gibi fılmleriyle, dönemin en çok borusu
öten ÜıuVersal ve Paramount gibi büyük şirketle-
rine çalıştı. Derken kendi bağımsız firmasını ku-
rup hem oyunculuğa, hem yapımcılığa soyundu.
Hem eski usul büyük stüdyo sisteminde, hem ken-
di filmlerinde, hem de bağımsız yapımlarda rol al-
dı. Hecht - Hill - Lancester firması 1960'larda or-
taklığın dağılmasıyla noktalandı ve Lancaster
1969-70 krizinde de yapımcılık defterini tümden
kapattı.
Kadınlann sürekli gözdesi olagelen \e uzun.
dın From Here To Eternhy - Insanlar Yaşadıkça,
TheRoseTatoo-KırmızıGül vb, fılmlerdeki 'sağ-
lam karakter gösterileri' sökün etti.
En başanlı fîlmi 'Leopar' dır
Sir Carol Reed'in Gina'lı, Tony Curtis'Ii, gös-
terişli sirk melo'su Trapez büyük hasılat yapınca,
iyice büyük yıldız konumuna yükseldi 1956'da. ilk
hareketli, sürükleyicı serüven fılmlerindeki güve-
nilmez, hinoğlu hin yorumlannın yanı sıra, Come
Tipik bir Hol)ywod sert erkeği, karşı konulmaz
destansı yaşamında üç kez dünya evine gıren
(1935'te evlenip 1936'da aynldığı June Ernst,
1946'da Italya'da tanışıp evlendiği, aktöre iki oğul.
üç kız çocuk doğuran, 1969'da boşandığı Norma
IVtarie Anderson ve 1990'da 77 yaşındayken ev-
lendiği, aktöre 21 Ekim 1994'teki ölümüne dek
gözü gibi bakan Suzy Scherer Lancaster'a artık iyi-
ce sempatiyle baktığımız iki zehir zemberek Ro-
bert Aklrich vvesterninin (Apache-Asi Gengaver'le
VeraCruz- Istiklal Kahramanlan) ardından üsta-
maceraperest bir maçoydu Burt Lancaster.
Back Little Sheba - Dön Bana. The Rainmaker -
Yağmurcu, SeparateTables-Ayn Masalar. vb gi-
bi dramlannda da usta işi, duyarlıklı oyunlar ser-
giledi.
1960 yapımı Elmer Gantry'deki şarlatan vaiz
rolündeyse kendinden çok emin, bıçkın ve kariz-
matik oyunuyla Oscar'ı kazandı.
Bu arada yönetmenliği de deniyor (The Ken-
ruckian -1955), Wyatt Earp-Doc Holiday dostlu-
ğunu konu edinen Gunfîght at the OK Corral -
Vahşi Mücadele, John Huston'un The Unforghvn
-Affedilmeyenlergibi westernleriyle, RunSUent,
Run Deep-Sessiz ve Derinden Git, The YoungSa-
vages - Genç Serseriler, vb. gibi heyecan-gerilim
denemeleri ve John Cassavetes'in beyin özürlü ço-
cuklann dramını anlattığı A Chüd is VVahing- Bek-
leyen Çocuk ya da Nazi savaş suçlulannın yargı-
landıgı Nuremberg Mahkemesigıbi üstün yapım-
larda da dikkati çekiyordu.
1962 Venedik Festivali'nin en iyi aktörü seçil-
diği, John Frankenhebner'in de en başanlı film-
lerinden Bird Man of AJcatraz - Alkatraz Kuşçu-
su'nda, hapishanedeki uzun mahkumiyet yıllann-
da dünyaca tanınan ve kuş uzmanına dönüşen ka-
tiî Robert Stroud'u canlandınrken yine döktürü-
yordu.
Ne var ki bizim kusak için üstadın en başanlı
filmi Luchino Visconti'nin unutulmaz başyapıtı II
Gattopardo-TheLeopard'dırkuşkusuz. DiLam-
pedusa'nın romanından uyarlanan ve Italyan tari-
hınin önemli bir dönemine, soylu Salina prensiy-
le geniş ailesinin öyküsü aracılığıyla bakan, Vis-
conti ustanın görkemli, barok sinemasmın da do-
ruga çıktığı (ne yazık ki Amerikalı eleştirmenler-
ce, uzunluğu, derinlikli tarihsel panoraması ve
epik özeUikleri nedeniyle aforoz edilip nerdeyse
yok sayılan) Leopar başyapıtında bütün karizma-
sını konuşturur Burt Lancaster. Visconti'yle, Le-
opar'dan on yıl kadar sonra yine birlikte çalışıp
Gnıppo di Famiglia - Conversatkm Piece - Tutku
ve Şiddet'te oynadı, ancak 1975 Nevv York Fesri-
vali'nde gösterilen bu film de aktörün yurttaşla-
nnca pek beğenilmedi yine.
Kalp krizinden sonra roUeri reddetti
Mayısta 7 Gün, Tren, Profesyoneller, Yûzücü,
Kanun Adamı, vb. gibi ilginç bazı Hollyvvood ya-
pımlannın ardından, 1970'li yıllann ortalannda
Gnıppo Di FamigKa'yla bir kez daha kapağı Ital-
ya-Avrupa'ya atan Lancaster'ın son döneminden
akılda kalan filmlerini Hz. Musa (Gian Franco De
Bosio, 1975), 1900 (Bernardo Bertolucci, 1976)
La Pelle-Ten (Liliana Cavani, 1981), ABD'de ça-
lışan Fransız yönetmen Louis Malle'in çektiği At-
lantic City ve Ingiliz Bill Forsythe'm Local Hero -
Yerel Kahraman( 1983) olarak sıralayabiliriz. Ro-
bert Altman'ın BufTalo BilU and the Indians'ında
Buffalo Bill efsanesi balonunu patlatan gazeteci,
fantastik Doktor Moreau'nun Adası'nda Charles
Laughton'un klasik yorumunu da sollayan, çılgın
bilim adamı ya da Sam Peckinpah'ın son eseri
The Osterman Weekcnd'deki CIA başkanı kom-
pozisyonlan da, pek öyle yabana atılası değildir.
1983 'teki kalp krizi nedeniyle önerilen kimi rol-
leri de geri çevinnek zorunda kalmış ve sözgeli-
mi Maria'nuı Aşıklan Robert_ Mitchum'a. Old
Gringo Gregory Peck'e yada Öriimcek Kadının
Öpücüğü \V Uliam Hurt'a kısmet olmuştur 19801i
yıllarda.
(Bizce bu üçüncü örneğin gerçekleşmemesi us-
ta aktör adına sevinilecek bir durumdur, sapına
kadar erkek Burt Lancaster'i eşcinsel işvesi-cilve-
si içinde hiç düşünebiliyor musunuz?) Burt Lan-
caster'den zihnimize nakşolunan son görüntüler-
se Kevin Costner fılmi Düsler Tarlası'ndandır
1990'da.
YEDÎRENK
UĞURKÖKDEN
Kenzaburo Oe
1994 Nobel Edebiyat Ödülü, Japonya'ya verildi. Böy-
lece, 1968'de aynı ödülü alan Karlar Ülkesi'nin yazan
Kavabata'dan sonra bir kez daha Japonya aynı ödü-
le hak kazanmış görünmekte.
Yeterince Avrupalı ya da Batılı ödüllendirildikten son-
ra, Nobel Seçiciler Kurulu, yüzünü yeniden bir Asyalı-
ya çevirmiş oluyor. Ama, kazanan ne bir Hindli (1913
ödülünü hakeden Tagore sözdışı), ne bir Önasyalı, ne
de bir Doğu Asyalı. Bu arada, Nobel ödülü küçük dil ai-
lelerinden gelen kimi yazarlara bile verildiği halde, bü-
yük uygarlık geleneklerinın sahibi Çin ve Arap kültürie-
rine (Necip Mahfuz, ne ölçüdetemsil değerini kendin-
de taşıyor?) bu hakkın hiç tanınmaması dikkat ekici
degil mi?
94 ödülünün sahibi, "umut insanı" Kenzaburo Oe, yi-
ne de Nobel'i çağdaş Japon yazarlan ve tüm Asyalı ya-
zarlar adına kabul ettiğini söylüyor. Yazara göre Batı'da
bu ödül "birey"e verilirken, Batı denilen coğrafyayı çev-
releyen ülkelerde o ülkenin çağdaş yazarlannın tümü-
ne birden verilmiş oluyor. Bu değerlendirmede bile, bio-
bel Kurumu'nun tutucu yanlılığına, kültürel ırkçılığına ve
demokratik olmayan teksesliliğine ince bir eleştih ge-
tirilmiş olmuyor mu?
Oe, ödülün bu kez savaş-sonrası Japonyası'na ve-
rildiğini düşünüyor. Geride kalmış baskıcı bir askeri re-
jimin başka ülkelerde gerçekleştirdiği yıkımlan suçla-
yan, kendi öz ülkesinde yol açtığı umarsız acı sonu
unutmayan ve demokratik düşüncenin önünün tıkan-
masına isyan duyan, yeni bir Japonya'ya. Bu yüzden,
otuz yıldır romanlarının bu konular çevresinde dönüp
durduğu inancında.
Zamanın getirdiği tüm değişime karşın, günümüzde
böylesi bir Japonya var mı acaba? Bu soruya yazar, çe-
kinmeden, "insan yazıda sabıriı olabilir" karşılığını ve-
riyor.
Elli dokuz yaşındaki Kenzaburo Oe, ülkesinde bile,
geniş kitlelerce çok iyi tanınan birisı değil. Kişi olarak
da, "Yaşlı ve içine kapanık Japonya "ya benziyor biraz.
Güneybatı Japonya'da, Shikoku Adası'nın bir köyün-
de dogmuş. Adalı bir köylü. Ancak gerçekleştirdiği ve-
rimde, "ürpertici bir hayal gücü"nü dile getirrneyi ba-
şarmış -çevirmenlerinin tanıklığına bakılınca-.
Yazar, kendi çizdiği düşünce boykesiti açısından da,
savaş-sonu kuşağının özelliklerini yansıtmakta; kaıma-
şık/çelişkili duygular, tedırginlikler ve sorular, sorular, so-
rular! Dolayısıyla kendisini, savaş için olduğu kadar ba-
nş için de "geç kalmış bir kuşak"\n üyesi saymakta. Öy-
le ki, yazann Çok Geç Kalan Genç Adam (1962) isimli
romanının kahramanı da benzer bir yazgıyı paylaşıyor.
Zengin bir kültürden beslendiği belli olmakla birlikte,
Oe'nin düşünsel düzlemdeki üç kaynağı Rabelais,
Sartre ve Norman Mailer'e dayandınlıyor. Bunlardan
Mailer, Amerikan yazının temsilcisi; ABD-Japonya sa-
vaşını yansıtan Çıplak ve Ölü'nün yazan; öbür ikisinin
Fransız oluşuna gelince, kusursuz, yalın bir rastlantı ol-
maktan uzak bir seçim. Çünkü yazar, ellili yıllann sonu-
na doğru ilk romanlannı yayımlarken, aynı zamanda da
Fransız Edebiyatı Bölümü'nde öğrenci. Sartre üstüne
hazırladığı çalışma da, onun etkilenme alanını aydınla-
tan bir başka anlamlı işaret. Dışa açık oluşu, bağımsız-
lığı da belki oradan geliyor.
Romanlanna yansıyan köylü ayaklanmaları, öğrenci
gösterileri, yabancı etkisi altındaki siyasal yöneticile-
re/eğilimlere karşı sürdürülen sürekli savaşımdan sah-
neler; bunlann hepsi Oe'nin varolan Japon toplumunun
değerlerini yadsıdığını, onları kabul etmediğini göste-
riyor. Dahası bununla da kalmıyor; Kavabata ve Mişi-
ma'nın kendilerine göre ürettikleri estetik geleneğin de
kesin ölçülerie dışında yer alıyor. Öte yandan bu ikili-
den sonra oluşan değerlerin de mirasçılığını üstlenmiş
Kenzaburo Oe.
Her şeye karşın onun kişiliğinin ve yazarlığının resmi-
ni tüm renkleri ve gölgeleriyle ortaya koymak elbette
çok güç. Eldeki bilgiler son derece yetersiz. Bununla
birlikte, çok sayıda mozayik ipucu görevi görebiliyor.
Mişima'nın tersine yazmak eylemine inanmış bir yazar
oluşunun yanı sıra, sözgelimi, yazarlığının toplumsal
bir boyutu var. Yıllar önce yazdığı Yüzyılın Oyunu ro-
manında, yıkıcı/saldırgan birmaddi uygarlığı eleştirme-
si son derece anlamlı. Oe'nin insanlığa bakış biçimi, Ja-
ponya toprağındaki yeni bir oluşumun habercisi.
Yazarın "içinde yaşadığımız yüzyılın en sarsıcı ola-
yı"kabul ettiği Hiroşima/Nagazaki gerçeği, yıkıntı ve
acının simgesi olmasının ötesinde, Oe'nin "yazarlığının
da en önemli konusu."
Bir adım ötede, yazarın isveç'te gerçekleştireceği
ödül konuşmasının kalın çizgilerinde de aynı izleği bul-
mak olası. Romancı, Japonların yirminci yüzyıl olayla-
nnı tüm boyutlanyla kavrayamadıklarını düşünüyor; bu
nedenle, söz konusu bilincin nasıl olması gerektiğini ko-
nuşmasında irdelemek istiyor.
Öe'ye göre yakıcı soru şu: Japonlar hümanist olabi-
lir mi? Aslında, 1994 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahi-
bi, "Asyalılann da kendilerine özgü bir hümanizm an-
layışına sahip olabilecekleri" görüşünde. Dolayısıyla,
"dünyanın iki ucunu biheştiren evrensel bir anlayışa
oturmuşyeni birhümanizm tammını gerçekleştirme"y\
denemek istiyor. Bireysel ya da topluca. böyle bir ça-
banın başansını da önümüzdeki yüzyılın umudu olarak
görüyor.
Sanınm, Türkiye için de önem taşıyan bir sorun bu!
Hale Arpacıoğlu'nun resim sepgisi
•Kûltür Servisi - Ressam Hale Arpacıoğlu'nun tuval üzerine
akrilikten oluşan resimleri 22 ekim - 2 kasım tarihleri arasında
Paris'teki Phiüppe Gand Galerisi'nde sergjleniyor.
ArpaaoğJu'nun aynı galeride açüğı bu ikinci kişisel sergisinin
konusunu 'bakışlar' oluşturuyor. Dışavurumculuğy tutkusai
bir üslup olarak benimseyen Hale Arpacıoğlu'nun yeni
çalışmalannda da tutku ve heyecanlann üzerinde seyahat
ederek çıkışyolu bulan bir "bilinçaltı' zenginliğiyle
karşılaşıyoruz. Sanatçının çalışmalan. şubat ayında Urart
Sanat Galerisi'nde sergilenecek.
GOSTERIMDEKİ FILMLERIAIDEGERLEIUDIRİLMESİ
• Bayılmm Belaya /1 Love Trouble / Charles Shyer
Çılgın Sahtekarlar / Ctty Slickers 2 / Paul Weiland
* Davetsiz Misafir/HosflleHoaJages/feor
Demme
• * • 4Nikah1Cenaze/4WeddingAndAFuneral/
* HızTuzağı/JanDeSonf
* • • Kurt/Wott/MikeNichols
* İnsanYüreğininHaritası/MapofTheHuman
Heart/VincentVVard
•k Taş Devri /TheFIİntstones/ Brian Levant
• • • Üç Renk: Mavi /TroteCouleurs:
Bteu / Krzysztof Kieslowski
* • VeOrkestra Durmadan Çalıyordu/And the Band
Played On / R. Spottiswoode