03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
IEKİM1994CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası 'Karabağ Şikestesi Oratoryosu'nu seslendiriyor Adaletsizliğe son içiıı dünyaya çağrı ASUMARO Babadan oğula, dededen toruna ak- tanlan bir müzik sevgisi. 'AdıgüzeTler, şimdi bu sevgiyi Türk müzikseverierie paylaşmanın heyecanıru yaşıyorlar. BabaVasıfAdıgüzerinbestelediğı "Ka- rabağ Şikestesi Oratoryosu"nu ses- lendirecek Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası'nı oğul YaJçın Adıgözel yö- netiyor. Yalçın Adıgüzel, genç yaşta Azer- baycan Devlet Senfoni Orkestrası'na birinci şef olmuş başanlı bir sanatçı. Kendisine bunu söylediğimiz zaman "Kompümân yapıyorsunuz, genç deği- Ikn" diyor ama sadece 35 yaşında. Ba- bası, son ilri yıldır ülkemızde pek çok orkestraya konuk şeflik yapan oğluyla gurur duyuyor. 'Karabağ, canımızın ağnsı' Türkiye'yi ikinci vatanlan gibi gö- ren sanatçı baba-oğul için Karabağ Şi- kestesi Oratoryosu'nun çok özel bir yeri var. "Caıumızın ağnsı" diye tanımladıkJan Karabağ'da savaşın bi- teceği, Karabağ'ın tekrar özgürlüğüne kavuşacağı günün özlemiyle yaşıyor ve müziği bir tür 'silah' gibi, dünyaya- ya seslenmek için bir araç gibi İculla- nıyorlar. Vasıf Adıgüzel, oratoryoyu 1988'de başlayan Ermeni saldınlannı protesto etmek için intihar eden bir ortaokul öğrencisinin ardından yazmaya karar vermiş. Sözlerini tarunmış Azeri şairi Teymıır EJcin'in yazdığı oratoryo, Karabağ bölgesinin güzelliğini, çektiği acılan dile getiriyor, finalde ise Azeri halkının bu savaşı zaferle sonuçlandı- racağına ve Karabağ Şikestesi'nin tek- rar düğünierde, bayramlarda söylene- ceğine olan güven belirtiliyor. Bir müzisyen ailenin çocuğu Yalçın ve Vasıf Adıgüzerie Türki- ye'dekı ilk konserlerinin öncesindegö- rüştük. Kendilerine özgü, güzel Türk- çelerini elimizden geldiği kadar değiştirmeden aktarmaya çalışük: - Bize kendinizi tamtır mtsınız? Miizi- ğe ne zaman başladınız? Bir müzisyen ailesinde hayata gel- dim. Büyükbabam sanatçı, babam sa- natçı. Ve 8 yaşında müzisyen olacağım belli olmuştu. Sanat seçmek zorunda olmadım, ailede olan atmosfer çocuk- lan biliyorsunuz etkiler. 1967'de kon- servatuvann piyano bölümüne gir- dim, 1982'de bitirdim. Şonra beş yıl "Husya'da şeflik öğrenimi gördûm. St. Petersburg konservatoryasını 89'da bitirenden sonra Bakü'ye döndüm. Seksen dokuzuncu yılda, Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası'nda ikinci şef, şef yardımcısı gibi çalışmaya baş- ladım. 91.yılda Viyana Müzik Akade- misi'nde master'imi yaptım ve ora- dan döndükte 92.yılda artık birinci or- kestra şefi oldum. Bizim silahımız enstrûmanlar - Siz sık sık Türkiye'ye gelip gkfiyor- sunuz. Burada verdiğiniz konserierin si- zin için nasıl bir anlamı var? Bizim için tabii ki çok heyecanb ve çok önemli. Ben son iki senedir Türki- ye'de sık sık konuk şeflik yaptım. Ama kendi orkestramla 170 kişi ilk kez ge- liyoruz. Bir savaşan ülke için çok önemli, büyük bir hal. Ona göre hepi- miz çok heyecanlıyız ve bunun üzerine gelen, Türkiye'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun açıbşı. Öyle söy- lediler ki çok nadir hallerde yabancı orkestralar tarafından yapıhrmış. - BuradakJ iki konserde, Vasıf Adı- güzel'in "Karabağ Şikestesi Oratoryo- su"mı seslendireceksiniz... Tabii onun müzikten başka büyük bir siyasi görüntüsü var. Biliyorsunuz Karabağ bizin canımızın ağnsı. Her- kesin elinde şimdiki durumda bir silah olması lazım. Kimisinin elinde tüfeng olabilir, bizim silahımız kemanJar ve şef çubuğu, bizim enstrümanlar. Gele- cek için bizim vatanımıza yapüğımız bu. 1yi ve kötü şefler vardır... - Türk orkestralarla çalışmak nasıldı siziniçin? Açığını söyleyeyim, orkestradan or- kestraya tabii kı fark var. Kalite farkı var. Orta orkestralardan konuşursak, Amerika'daki orkestralarla Türkiye'- deki orkestralar aynı değil. Türkiye'de Batı ülkeleri eserlerini ifa etmek bana göre biraz Şark bestecilerinin eserleri- ni ifa etmekten zor. Ama bir laf vardır "lyi ve kötü orkestralar yoktur, iyi ve kötü şefler vanür". lyi orkestranın karşısında durup şeflik yapmak kolay. Ama orta orkestranın karşısmda du- rup o orkestradan yüksek seviyede so- nuç olmak şef için daha önemh", daha zor. - Türkiye'de yönertiğiniz or- kestralardan en çok hangtsinde zor- landmız? Genç orkestralarla tabii ki kolay de- ğfl. Çukurova Devlet Senfoni Orkest- rası'yla iki konserim oldu. Genç or- kestra. Küçük zorluklar oldu ama so- nuçta iyi konser çıktı. Bir de konsere gelenlerin bizleri karşılamalan çok gü- zel. Maaşallah, Türkiye'de son vakit- ler kasik müziğe ügi var. Bu çok önem- li. Çünkü dünyada biliyorsunuz pop, rock, caz artık gençlerin ilgisini çeki- yor. Bu sene CumhurbaşkanJığı Sen- foni Orkestrası'yla konserim var An- kara'da, Izmir'de konserim olacak. O orkestralarla ilk defa görüşeceğim. Türkiye'de şu anda Bilkent Senfoni Orkestrası çok kaliteli. Onlarla 26 ha- ziranda konserim oldu, çok yüksek se- Babadan oğula, dededen toruna aktarılan bir müzik sevgisi. Besteci baba Vasıf Adıgüzel (Sağda) Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrasfm oğlu Yalçm Adıgüzel yönenyor.(Solda) (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN) viyede geçti. Kendime göre konuşmu- yorum, orkestraya göre konuşuyo- rum. Başka hangi ülkelerin or- kestralarını yönettüuz? Washingt'on. İspanya, Macaristan, Avusturya'da konserlerim oldu. Rus- ya'run en iyi orkestrasıyla üç CD yaptım, onu da Türk Raks firmasıyla beraber işledik. Orada Türk besteci- lerin eserleri de var. - Türkive'ye bir daha ne zaman gele- ceksiniz? Bizim dinimiz bir, dilimiz bir. ana- nemiz çok benziyor. Burası da bizim memleket. 4 kasımda İzmir'de konse- rim var. Ama orkestramla beraber ne zaman gelirim bilmiyorum. Ama inşallah o da olacak. Savaş bitsin, emin amanlık olsun, yapacağız. Ba- kü'de Türk sanatcılan sık sık kabul ederiz. Gürer Aykal, Ayşegül Sanca, Erol Erdinç... Tabii alakalanmızın daha sıkı olması için çalışmalıyız. - Bundan sonra müzik yaşamınızda neler planlıyorsunuz? Azerbaycan'da bir numaralı orkest- ranın başındayım. Tabii ki orkest- ranın daha yüksek kalitede olması, ve orkestranın turneye çıkması çok Pertev Naili Boratav'a ödülKültür Servisi- Prof.Pertev Naili Boratav'a Kültür BakanbğYnca Türk kültür ve bilim dünyasına katkılan nedeniyle Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve- rildi. 1979 yılından bu yana Yaşar Nabi Nayır, Necip Fazıl Kısakürek. Ord.Prof.Ekrem Akurgal," Prof.Dr. Sedat Hakkı Eldem, Prof.Dr.A.Adnan Saygun, Ord. Prqf.Dr.A.SüheylÜnver,ŞefıkBursalı,Dr.EşinAtü, Ömer Lütfi Akad, Sami Güner, Zührü Müridoğlu, Karikatürcüler Demeği ve Yaşar Kemal'e verilen bü- yük ödülü Prof.Boratav'a Kültür Bakanı Timurcin Savaş sundu. Timurcin Savaş, Pertev Naili Boratav'- ın Türk edebiyatına katkılan evrensel boyutlara ulaşmış değerli bir insan olduğunu ve bu ödülü ken- disine sunmaktan onur duyduğunu dile getirdi: "Sayın Boratav, 87 yıllık ömrüne Köroğlu Destanı, Pir Sultan Abdal, Zaman Zaman İçinde gibi ber dönemde bir başyapıt otarak okunacak değerli yapıtlar üretmiştir. Yalnızca ürünleri ile etrafma tşık saçmakla kalmayıp, Amerika \e Fransa gibi ülkelerde ders vererek Türk külfürünün dünyaya y ay ılmasına da önemli katkılarda bulunmuştur. Bu ödüİ ile bir anlamda topiumumuzun kendisine borcunu da simgeiemiş olmayı umut ediyorum". Kültür Bakanlığı Müsteşan Prof.Emre Kongar'ın da katıldığı ödül töreninde Prof.Pertev Naili Boratav'ın eşi, oğlu, kardeşleri ve dostlan hazır bulundular. Prof. Boratav dayaptığı konuşmayla Kültür Bakanhğı'na teşekkürlerini sundu. önemli. Çalışacağım, bundan sonra da Batı ülkelerinde, Avrupa'da, Asya'da konserlerimiz olsun. - Azerbaycan Devlet Senfoni Orkest- rası'nın bu konserlerde seslendireceği oratoryoyu ne zaman yazdınız? VASIF ADIGÜZEL: Karabağ Şikestesi Oratoryosu 1989. yılda yazıl- dı. Bu oratoryo, Azerbaycan'da baş veren hadiselere haslolundu. Bilirsiniz ki, artık alü yıldır Karabağ'da muha- rebe gider. Ve bu muharebe oldukça adaletsiz muharebe çünkü Karabağ Azerbaycan toprağı. Karabağ Azer- baycan musikisinin beşiği. Burada Üzeyir Hactbeyov, Bülbül, Reşit Beb- butov gibi bir çok sanat ustalan yetişti. Imdi birdenbire Karabağ'da toprak üstünde muharebe etmek ve demek ki "Karabağ Azerbaycan'ın değil, bizim'", elbette büyük adaletsizlikti Ve buna karşı altı yıldır kan dökülüyor. Bjzim bu hadiseJere bigane kalmamız elbette mümkün değil. Ben özüm de Karabağlıyım, bizim neslimiz Karabağ'dan. Öz münasebetimi bu hadiselere göstermek borcumdu be- nim. Muhabere adaletle bitecek - Şikeste, aslında mutlu günierde okunan geleneksel bir Azeri müziği, de- ğil mi? Bütün Azerbaycan'da toylarda, dü- ğünierde Karabağ Şikestesi okunur. Ben ise Karabağ Şikestesi'ni başka bir formada, başka şekilde göstermeye çalıştım. İmdi siz dinleyende özünüz göreceksiniz. Bu bir çağınş, bütün dünyaya müracaat ki bu adaletsizliğe son verilsin. Bu adaletsiz muhare- beden Karabağ toprağı azat olsun, cıksın. Ve hiç şüphem yok ki, bu ada- letsiz muharebe adaletle bitecek. Çün- kü sonsuza kadar muharebe edilse de toprak verilmez. - Bu eser daha önce nerekrde seslen- dirildi? Bu eser yazılandan sonra çok yerler- de seslendi. Moskova'da, İsrail'de, Türkiye'de seslendi. TRTde verildi. Ben çok minnetanm ki, imdi bizim Azerbaycan Devlet Senfonik Orkestri, gelip İstanbul'da bu eseri ifa edecek. Bizde Saygun çok sevilir - Bu konserde orkestrayı oğlunuz yö- netecek. Bunun da sirin için anlamı bü- yük olmalı... Çok heyecanlanınm. Her bir adam ister ki öz oğlu veyahut kızı, uşağı gü- zel sanatçı olsun. Ben çok razıyım ki benim oğlum da bu orkestranın şefi- dir. Lakin orkestra şefı olana kadar çok çetin bir yol geçmiş, sonra Bakü'- ye gelip orkestra şefı olmuştur. - Azerbaycan ve Türk müzikleri bir- birine çok benziyor mu? Azerbaycan-Türk kardeş. Biz bir in- sanız benim için. Hiçbir fark yok. Ben öyle bilirim, öz vatanıma gelmişim. Öz doğma toprağıma gelmişim. Türkler'- den yakın bize hiçkım yoktur. Müziklerimiz de çok benziyor. Çün- kü kökü, esası birdir. Türk bestecileri. bizde Adnan Saygun u çok severler, Cemal Reşit Rey'i çok severler. Türk ifacılan. mani okuyanlar çok sevilir- ler. Sık sık gelirler. Hususen gençler çok severler muasırmusikisini, muasır şarkıcılan. Çok şükür ki, imdi birbiri- mizle görüşebiliriz, birbirimizle ala- kalanmız var. Bana böyle gelir ki, bu dostluk, bu birlik, bizim musikimizi ve Türk musikisini. ben Türk ve Azeri musikilerini aynı, bir musiki sayanm. çok büyük inkışaf eyleyecek. Bu dost- luk, bu birlik elbette buna neden ola- cak. Tomris Giritlioğlu, yeni fılmini 1995'te Uzakdoğu'da çekecek Bir döııeıııfilıııi:80. Acbııı GAMZE VARIM *Suyun Öte Yam', 'Yaz Yağmuru' gibi nitelikli fılmlere imzasını atan TRT yö- netmenlerinden Tomris Giritlioğlu. 1995 yıhnda, senaryosunu Mehmet EroğJu'nun yazdığı '80. Adan' adh yeni bir filmin çekimlerine başlayacak. Mehmet Eroğlu'nun 'Yanm Kalan Yürüyüş' adlı romarundan senaryo- laştırdığı '80. Adım'da. 68 kuşağından 3 arkadaşın 70'li yıllann ortalannda bir üniversitede laboratuvar yakarak ger- çekleştirdikleri bir eylemle başlayıp, 80'- lı yıllann ortalanna dek uzanan serü- venleri anlaühyor. Bu 3 arkadaştan biri olan Korkut, bu eylem nedeniyle 9 yıl hapis yatmıştır. ÇıkUğında, geride bıraküğı 2 arkadaşından birini yılgın, korkak bir adam olarak bulur. Diğeri ise yeni kurulmakta olan bir partinin İstanbul il başkan adayıdır. Son yülann tahribatı Tomris Giritlioğlu, filmde aşın cesa- ret ile aşın korkunun sorgulamasmı yapmayı, ikisinin nerede buluşup nere- de ayriJdığını anlatmaya çalışırken de geri planda Türkiye'nin son yıllannın insanlar üzerindeki tahribaunı yansı- tmayı amaçladıldannı belirtiyor. Film- de, Talat Bulut, Zuhal Olcay, Haluk Bil- giner, Derya Alabora, Lğur Polat, Prtırcık Akkerman, Selçuk Yöntem, Meral Çetinkaya, Levent Oktem, Fikret Kuşkan ve Hümeyra rol abyor. '80. Adım'da öyküsü anlatılan 3 ar- kadaştan Korkut, hapse girdikten son- ra, ilk sorgusunun ardından kaçar ve Uzakdoğu'ya gider. Orada bir süre ge- micilik yapar. Ancak bir limanda yaka- Tomris Giritlioğlu lanarak Türkiye'ye iade edilir. Bu ne- denle '8Û. Adım'ın çekimlerinin bir bölümü Uzakdoğu'da. Tayland ya da Singapur'da gerçekleştirilecek. Çekim- lere kasun ayında başlamayı planladı- klannı. ancak ön çalişmalan tamam- layamadıklan için 1995 yılının mart ayı- na ertelediklerini söyleyen Giritb'oğlu, bu arada Uzakdoğu araştırmalannı sürdürdüklerini beürtiyor. Bu nedenle, yapımabğını Gül Muyan'ın üstleneceği fıbıün bütçesi henüz kesin olarak belli değil. Yaklaşık 4-5 yıldır aşağı yukan aynı oyuncularla çabşmayı tercih eden, an- cak her filmde çok sevdiği yeni oyuncu- larla da karşılaştığmı söyleyen Giritli- oğlu. "Yıllara dayalı duygu alı- şkanlığımn, sette hem O>TIIKUVU hem de yönetmeni çok rahatlattığını düşümiyo- rum" diyor. Yönetmenbğe belgesel çekerek başla- yan Giritboğlu, daha ilk çektiği belge- selde sinema dili kullandığını fark etmiş. Tam anlamıyla bir dramatik belgesel' olarak nitelediği son belgeseli 'İşte Be- yoğlu'nu çekerken, insan vekamera iliş- kisini, mekan ve kamera ibşkisinden da- ha çok sevdiğini anlamış. Bu da sine- mayı tercih etmesinde önemli bir faktör olmuş. Belgesel yönetmenliğiyle işe başla- masının sinema yönetmenh'ğine sağ- ladığı katkı ise ona çok ciddi ve kap- samlı bir ön araştınna yapma alışkanlı- ğını kazandırmış olması. Bu alışkanhğı şimdi sinemada da sürdürüyor. Bir de belgesellerin, bir yönetmenin mekan duygusunu olağanüstü gebştirdiğini, bunun da yönetmeni sinemada mekan kullanırken yetkinleştirdiğini söylüyor. Giritb'oğlu. '80. Adım'ın, bugünün sorunJannı ele almasına karşın bir dö- nem fılmi olduğunu belirtiyor. 30'lu ya da 4O'lı yıllan yansıtan bir fibn için yap- tıklan araşurmayı, 70'b ve 80'li yıllarda geçen bu film için de yaptıklannı ve ikincisinin daha zor olduğunu ifade edi- yor. "O dönemi saçmdan kostümlerine, taşıtlarından mekanlanna kadar araştırıyonız. Bu titizliğin kaynağı gali- ba biraz belgeselcilikten geliyor" diyor. TRT'nin altyapısı çok sağlam Son dönemde Yeşilcam'da çekilen fılmlerle TRTnin çektiğj fılmlerin büt- çeleri arasında çok büyük bir fark bu- lunmadığmı belirten Giritb'oğlu, buna karşıbk TRTnin teknik açıdan çok sağ- lam bir altyapısı bulunduğuna işaret ediypr. Son zamanlarda TRTdeki en büyük gelişmenin ise görüntü yönet- meni kadrosunda gözJendiğini, çok genç veyetenekli görüntü yönetmenleri- nin yetiştiğini sözlerine ekliyor. Altın Portakal heyecanı bugün başlıyor BÜLENT ECEVtT ANTALYA - Türk sineması- nın "C yitamini" olarak nite- lendirilen ve 1 -5 ekim tarihleri arasında 31."si gerçekleşecek olan Antalya Altıp Portakal Film Festivali'nde yanşacak 10 fılm belb oldu. Festivabn önü- müzdeki yıl uluslararası nite- likte olması için çalışmalar da başladı. Başvuruda bulunan 19 fîlmi değerlendiren Yılmaz Atadeniz, Yöcei Uçanoğlu, Şener Gezgen, Büfent Kayabaş ve Ali Uhi Uyanık'tan oluşan önjüri, Bü- yük SeçicilerKurulu'na 10 film bıraktı. Handan İpekçi'nin Ba- bam Askerde, Gyula Maar'ın Balan Balkan, Tuncar Yönder'- in Bir Aşk Uğruna, Metin Ça- murcu'nun Bize Nasıl Kıydınız, Atıf Yılmaz'ın Gece Melek ve Bizim Çocuklar, Yeşim Usta- oflo'nun İz. Organ Oğuz'un Manisa Tarzanı, Şahin Gök'ün Sessiz Çığbk, Yavuz Özkan'ın Yengeç Sepeti ve Orhan Ak- soy'un Yumuşak Ten adb fıhn- leri 31. Alun Portakal'da yan- şacaklar. Büyük Seçiciler Kurulu ise şu isimlerden oluşuyor: Tunç Başaran, Tanju Giirsu, Kenan Ormanlar, Şerif Sezer, Prof. Dr. Zafer Doğan, Yrd. Doç. Dr. Alev tdrisoğlu \ e Agah özgoç. Seçiciler Kurulu. Belediye Kül- tür Salonu'nda yanşma filmle- rini izlemeye başladı. 360 sanatçının katılacağı fes- tival süresince de çeşitli panel, konser ve sergiler yer alacak. DÜŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Van Nerede? "Van nerede?" diye sorunca adam düşünekalıyor- muş. Televizyondaki futbol izleyicisi mutluluktan uçuyor: "Artık Vanspor'la Van'ın nerede olduğunu herkes öğ- renecek..." Demek ülkemizde Van'ın nerede olduğunu bilmeyen- ler de var... Buna Vanlılar değil, yaşadıkları ülkenin böylesine önemli bir ilini tanımayanlar üzülmeli. Vanspor'un Fenerbahçe'yi yenmesi Vanlıları öylesine coşturdu, öylesine mutlu etti ki, hasta bir Fenerbahçeli olarak tanınan ömer Çavuşoğlu bile bu coşkuyu pay- laşmaktan kendini alamadı. Sorunları olan Van'da futbol aracılığıyla bir bütünleş- me yaşandığı söyleniyor. "Böyle bir arada, kardeş kardeş takımımızı destekli- yoruz?' gibi bir söz. — Sporun birleştiriciliği, insanları biraraya getirme gûcü yadsınamaz. Bu, tadına doyulmaz bir güzelliktir. Ama amacından saptırılmış, yozlaştırılmış sporun, tam tersine, insanları birbirine düşman ettiği, bölünmelere yol açtığı da bir gerçek... Futbol izleyicileri takımlarına aşın bağlılıklarını "has- talık" diye niteler, stadyumları "nastane" diye anarlar. Burada sözü edilen hastalık grip, satlıcan. kanser değil, ruh hastalığıdır, kafadan sakatlık... Eğitim yoluyla ya da yaşam deneyimi yoluyla belli bir olgunluğa erişmiş kişiler arasındaki yandaşlık şakalaş- maları bir hoşça vakit geçirme yolu, bunu biliyorum, ama işin içine denetimi olanaksız kalabalık gruplar gi- rince olayların nereye vardığını çeşitli örnekleriyle gör- dük, görüyoruz... Kitle iletişim araçları "/7asfa"yaf idaşlarıekranaçıkar- tıp izleyicilerine hoşça vakit geçirtmeyi amaçlarlarken denetimi olanaksız kalabalık grupları kışkırtmakta ol- duklarını düşünmüyorlar, daha dogrusu buna önem ver- miyorlar. Gözlerden uzak tutulması gereken hasta ruhların, mil- yonların karşısında gösteri yapmaları ne kadar yanlış! Bu tür gösterilerle spor amacından çok uzaklara çekili- yor... Spor yenmek, kazanmak, üstün gelmek değildir. Spor belli kurallar içinde yarışmak, oynamak, birlikte olmak, bir etkinliğe katılmaktır. Vanlılar çeşitli spor etkinliklerine katıldıklan için başa- rılıdırlar. Bir futbol takımlarının, Türkiye'nin en güçlü takımlarının bulunduğu lige yükselmesi çok güzel bir şey... Bu, onlara kendi kentlerinde oynanacak üst dü- zeyde maçları izleme olanağını veriyor. iyi bir takımla karşılaşmak, o iyi takımı yenmekten çok daha önemlidir. Sporlarda yenmek kadar yenilmek de var... Yenmeye çılgınlar gibi sevinirseniz, yenilmeye de çıl- gınlar gibi üzülürsünüz. O zaman spor yarışmaları ortak bir mutluluk etkinliği olmaktan çıkar: Her mutluluk baş- kalarının mutsuzluğu üstünde yükselir... Bu ise sporun bütün güzelliğini yok eden bir sapmadır... Sporları kişisel ezikliklerden arınma yolunda kullan- mak son derece sakıncalıdır. İnsanlar birileriyle özdeşleşmek, birilerinin başarıla- rından kendilerine pay çıkarmak gereksinimi duydukla- rında, başarıları gelip geçici olan sporculara yönelme- melidirler. ' " ' ';"" , Vanspor bugün kendisinden güçlü Fenerbahçe'yi ye- ner, yarın, bakarsınız, kendisinden güçsüz bir takıma yeniliverir... Sporların ilgiyi ayakta tutan yanı budur... Geleni gide- ni yenen, hep kazanan takım olmaz... Bir süre olur gibi görünse de, arkası gelmez... Vanlıların övünç duyulacak olayları futboldan biraz daha ötelerde aramaları gerekiyor. örnekse bilim alanındaki Vanlılarla övünmeliler... On altıncı yüzyılda Vankulu Mehmet Efendi diye bir bi- lim adamı var. Sonra yirminci yüzyılda birçok profesör: Ord. Prof Dr. Burhanettin Toker, Prof. Saadettin Buluç, Prof. Hayret- tin Anteplioğlu, Prof. Cevdet Koçak, Prof. Şerafettin Tu- ran, Prof. AkşH Göktürk... Sonra sanatçılar var: On yedinci yüzyılda yaşadığı sa- nılan Ercişti Emrah; yirminci yüzyılın büyük türkü ustası Ruhi Su; ressam Naile Akıncı; sinema yönetmeni Sinan Çetin... Sonra, çok büyük bir sporcu: Albay Eyöp Öncü... Hepsi Vanlı bu seçkin insanların... Acaba Vanspor'la coşup mutlu olan Vanlılara bu in- sanları tanıyıp tanımadıklarını sorsak ne yanıt alırız? Yoksa onlar da Van'ın nerede olduğunu bilmeyen adam gibi düşenekalırlar mı? Yaşar Kemal'in Bu Diyar Baştan Sa^a'sındaki "Dün- yada Van" ile "Van Gölünden" röportajlarını; Ahmed Arlfin Hasretinden Prangalar Eskittim"ındek\ "Otuz Üç Kurşun"unu; Rkret Ürgüpün "Van" adlı kitabındaki "Van" öyküsünü, bilmem, okudunuz mu? IDOB Requiem'le perdeleriııi açıyor Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Atatürk Kültür Merkezi'ndeki onanm nedeniyle perdelerini bugün. Aya İrini'de Verdi'nin Requiem'i ile açıyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 3 ekimde yine Aya İrini'de İstanbul Devlet Opera ve Balesi sobstleri ve orkestrasının katıbmıyla bir Verdi konseri verecek. Hemen ardından 5 ekimde, dünyaca ünlü bariton Piero Cap- poccilB'nin solist olarak katılacağı bir konser, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve Korosu eşbğinde Aya Irtni'de ger- çekleşecek. Carl OrfFun 'Carmina Burana'sı ile Cemal Reşit Rey konser salonunda 29 eylülde başlayan etkinbkler ise ekim ayı boyunca sürecek. İstanbul Devlet ve Opera Balesi, Atatürk Kültür Merke- zi'ndeki onanm nedeniyle 1995 ştfbauna dek etkinliklerini Cemal Reşit Rey konser salonu. Aya Irini, Devlet Tiyatrosu Taksim Sah- nesi, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve İTÜ Maçka Maden Fakül- tesi'nde sürdürecek. Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde çocuk oyunlannı sahneleyecek. Bunun dışında AKM Birim Tiyat- ro'dan da yararlanacak. AKM'deki etkinbkler ise Verdi'nin 'Aida'sı ile başlayacak. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Rkhard Strauss'un 'Salome'- sini ise tstanbul'da ilk kez sahneleyecek. 1994-95 sezonu repertu- vannda yer alacak bir başka opera da 'Italya'da Bir Türk'. Rossi- ni'nin Türkleri konu alan bu operası. Türkiye'de ilk kez İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenecek. 'Coppeba' ve "Üç Türk Balesi'nin yanı sıra "Spartaküs" tstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin bu sezon gerçekleştireceği üçüncü yeni bale prodüksiyonu. 'Spartaküs' de tstanbul'da ilk kez sahneleni-, yor. Küçük izleyiciler ise bu sezon, 'Kuş Adam ve Prens", "Sihirbaz Oz', 'Karanfil Köy'den başka bir de Türk çocuk operası 'Keloğ- lan'ı izleyebilecekler. Bu etkinuklerin dışında. düzenlenecek 'Müzik-Edebiyat Ge- celeri' ile her ülkenin müziği edebiyatla birleştirilerek seyirciye ak- tanlacak. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin geçen sezon repertuvanna aldığı Puccini'njn 'Turandot' operası, aldığı davet üzerine 15-20 ekim tarihleri arasında Danimarka'nın 3 ayn kentinde, Kopen- hag, Aalborg ve Aarhus'da temsiller vermek üzere turneye gidi- yor. 34 yıllık geçmişinde yurtdışında hiçbir opera gösterisi sun- mamış olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi aynı zamanda Dani- marka'da Turandot'nun ilk sahnelenişini de gerçekleştirecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle