Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7EYLÜL1993SALI
12 DIZIYAZI
Bütün yokıışlarııı buluştuğu yer
-3-
Uzaklık ne kadar gö-
receli. Bir otomobilin
yanm saatte aldığı yol,
bizim ıçın bir gün de-
mek. Ama, her metresi
yaşanılan bir gün...
Yürümek dışında
başka hangi araçla geç-
tiğiniz yerlere bu kadar
nüfuz edebilirsiniz? Fo-
toğraf da çektiğimizden
bunun daha çok farkına
varabiliyoruz.
Ta Çan'ın Hurma-
köy'ünden önermişler-
di; "Madem geziyorsu-
nuz. Ayazma'ya uğra-
madan geçmeyin." Bir-
kaç verde daha önerildi.
İyi ki dınlemişız onlan.
Planda küçük bir deği-
şiklik yapuk. Zaten pla-
na bağlılık gibı bir
kaygımız da yok. Bir-
çoİc söylencenin kay-
nağı Kaz DağYıun ku-
zey eteklerinde Ayaz-
ma. Cennet. Şöyle bir
uğrayıp, yeniden yola
koyulmayı düşünmüş-
tük. Ne mümkün? Yol
üstündeki bir alabalık
üretme tesisinden
aldığımız balıklarla
küçük bir zıyafet. Za-
man neçabukgeçti...
Kamil Baba'nın
lokantası
Artık geceyi Ezine'de
geçireceğiz. Bugün dün-
den daha mı sıcak""
Ayazma'dan doldurdu-
ğumuz su çabucak tü-
kendi. Çeşme yok. Or-
mancılar yetişiyor im-
dadımıza. Bidonlarla
taşıdıklan suyu paylaşı-
yoriar bızimie. Mola-
lanmız sıklaştı. Nihayet
Ezine'deyiz. Bıze artık
daha da sevımsiz gelen
ana karayolunu, sadece
karşıya geçmek içın kul-
lanıyoruz. Yann yeni-
den sevdiğimiz köy yol-
lanna kavuşacağız.
Yeniden yollardayız.
Her sabah aynı duygu.
Dinlenmişliğin keyfıyle
bir an önce yola çıkma
sabırsızlığı. Her döne-
TT
JLJ. er sabah aynı duygu...
Dinlenmişliğin keyfîyle bir an önce
yola çıkma sabırsızhğı. Her
dönemeçte, her yokuşun ardında yeni
yerler keşfetmenin heyecanı.
meçte, her vokuşun ardında yeni yer-
ler keşfetmenin heyecanı. Zorlanarak
çıktığımız bir yokuşun başında. eşeği-
nin üzerinde acelesiz Ezine'ye doğru
giden uzun boylu, mavi gözlü. yaşlı
bir köylüyü fotoğraflıyoruz. Eliyle
"gel" ışareti yapıyor. Eyvah. izınsız
fotoğraJfını çektiğimiz için haşlana-
cağız gahba. Elini heybesıne daldınp
her biri neredeyse elma iriliğinde üç
kayısı uzatıyor. Ohh...
3. etap: Bayramiç - Kücükkuyu
Geyikli'deyız. Buraya kadar gel-
mişken, Bozcaada'ya gitmetlen ol-
maz. Geminin kalkrhasına da iki'saat
var. Öğle yemeği vakti '"Kamil Ba-
ba'nın Lokantası" salaş mı salaş.
Ama kurufasulyesi... Toprak güveçte
yapılan kurufasulye. sarurız şimdiye
kadar yediklerimizın en güzeli. Fiyatı
mı? Tabağı 7 bin lira. Yolunuz düşer-
se, belediye bınasının karşısmda.
Normandiya çıkarmasında kulla-
Behramkale kalıntdanmn bulunduğu yer 360 derecelik bir görüş açtsı sağln
yor. Karşıda Midilli Adası...
mlan Anbumu gemi-
sıyle Bozcaada'ya
ulaşük. Adayı gezmek
için iki saatimiz var.
Hazır gelmişken,
adarun ünlü şarabını
tatmadan olmaz.
Odunluk İskelesi'ne
dönerken fırtına çıktı.
Odunluk'tan Gülpınar
yoluna sapük. Sert esen
rüzgar hızımızı kesiyor.
Yazİıklan geçükten
sonra yeniden buğday
tarlalannın, zeytin bah-
çelerinin arasındayız.
Yolun bir yarundan
öbürüne telaşla gecen
smcaplar, yolcuîuğu-
muza neşe katıyor. Bir
yandan da kuş sesleri.
Yol kenarlannda sütun
kahntılan gelişigûzel
atılmjş. Akşama doğru
Aleksandria Troas ha-
rabelerindeyiz. "Güne-
şin insana yararlı oldu-
ğu ender yerlerden biri"
diye yazjyor tabelada.
Taş düşüren su
Hava kararmadan
kalacak yer bulmak ge-
rek. Tavaklı Köyü iske-
lesinı geçtikten sonra
Akyaka'daki bir turis-
tık tesiste konaklıyoruz.
Koca tesiste bizden baş-
ka kimse yok. Deniz
kıyısındayız ama hala
denize gırmedik. Rüz-
gar. hızından birşey
kaybetmedi.
Hafif bir kahvaltıdan
sonra yeniden yoldayız.
Bugün de sıcaİc ve rüz-
garlı. Tuzla Köyü'nün
kaplıcası ünlüymüş.
Kaphcanın kaynağını
ararken eskı bir camiye
rastlıyoruz. 13"üncü
yüzyıldan kalma Murat
Hüdavendigar Camiı"-
nin yapı taşlanrun ço-
ğunda haç işareti var.
Sanınz daha önce kili-
seymiş. Çok sonradan
eklendiğı hemen anlaşı-
lan mınare de sanımızı
doğruluyor.
Kaphcanın kaynağı-
nda bir kadın. elindeki
tokaçla çamaşır
yıkıyor. Suyun sabun
kullanmaya gerek bırakmadığını öğ-
rendik. İçildiğindedeböbrek taşlannı
düşürdüğü söyleniyor.
Tuzla'dan sonra Gülpınar. Küçük,
şirin bir belde. Bizim Farelı Köyün
Kavalcısı da burada. Söylencenin
gerçekleştiğı varsayılan yerdeki Apol-
lon tapınağı görülmeye değer. Şimdı
hedef, Assos.
Sankı dünyanın büîün yokuşlannı
burada toplamışlar. Kaç dağ aştık
kimbilir? Ağaç gölgesi bulmak da zor.
Her köyde mola veriyoruz. Yüzyıllar-
dır kullanılan yöntemle yün eğiren
kadınlara rastlıyoruz sık sık.
Konukseverlik bitti artık
Assos'tan önceki son köyde, Koyu-
nevi Köyü'nde verdığimız molada.
söz konukseverlikten açılıyor. "Bura-
dan sonra aramayın" diyor. nedenini
de "turistiklik"le açıklıyorlar. 'Bız
eskiden Assos'a gider, rakı içip bahk
yerdik. Şimdi nerdeee! Bırmasaya4-5
milyon hesap gelıyor. Kahveye de
ayn para alıyorlar. Sosyete oldu artık
onlar." Ne denir?
Akşama doğru Assos'tayız. İki
genç kardeşin işlettıği Banş Cam-
pıng'te boş bungalov var. Sonunda
denize gırdik.
O kadar dağı. yokuşu aşüktan son-
ra bir rakıyı hak etmedık mi?
Geç uyandık. Olsun. Deniz dalgalı.
Şöyle bir dalıp çıktıktan sonra yola
çıkma zamanj. Baa Alman radyolan
için çalışan Mehmet'ın izni bugün so-
na erdi. İstanbul'a dönecek. Onu As-
sos'ta bırakıp Suat'la yola koyulduk.
Dün keyifle indiğimiz Behramkale-
Assos arasındaki yokuş, meğerse ne
dikmiş. Bisıkletler elde Behramkale"-
ye ulaşük. Behramkale kalıntılannın
bulunduğu tepe. neredeyse 360 dere-
celik görüş açısı sağlıyor. Manzara
doyumsuz.
Kadırga'dan geçerek kıyı yolunu
ızleyıp Küçükkuyu'ya ulaşacağız.
__ Kıyıyoluhenüzpekkeşfedilmetniş.
Öğle sıcağında dallardan yapılmış
çardak-turistik tesiste mola. "Turis-
tık tesis"te altı yaşlannda bir çocuk.
Çay istiyoruz. "var" diyor. Başlıyor
bardağı doldurmaya. Çay köpürü-
veriyor. Meğerse önceki günden kal-
Aleksandria Troas kalıntıları kaderine terkedilmiş gibi. Dağ başında. kim-
sesiz. Güneşin ve efsanelerin insana en yakın olduğu yerlerden biri.
maymış. Kahkahalanmıza anlam ve-
remiyor. Çaysa bu da çay. Vazgeçcık,
soğuk bırşeyler ıçelim Bizim altı ya-
şındaki işletmecinın babası ahşveriş-
ten döndü. Bız gölgede otururken eve
giren "tesis" sahıbİ, bağırarak dışan
fırladı. "Yılan var." Yılancağız öğle
sıcağından kaçıp evin serinliğine sı-
ğınmış Anlaşılan, o yılan orada kal-
dıgı sürece eve gıremeyecekler. Tatlı
dille olmasa da. bir sopa yardımıyla
yılanı dışan çıkmaya ikna ettik.
Güneşin insafa geleceği yok, yolcu
yolunda gerek. İstedığimız hesaba bir
kişı ıçın 5 bin lıra da tuvalet parası ek-
lenmiş. Şakayla kanşık o kadarlık
yapmadığımızı söylüyoruz. Anlaşı-
İan. henüz keşfedılmemiş yerler olsa
da, turistiklık zıhnıyetı yerleşmiş.
Yol üstündeki Ahmetçe Köyü so-
kaklannda dolaşırken. başka bir za-
manda başka bir dünyaya gelmişiz
duygusu uyanıyor. Denize sıfır bu
köy, neredeyse tamamen terkedilmiş.
Birkaç balıİcçı. o kadar. Balıkçılarla
yarenlikte köyün geçmişıni öğrendık.
Zamanında bu köy. sekiz zevtinyağı
fabrikasıyla oldukça zenginmiş. Ço-
ğu başka yerlere göç etmiş köy sakin-
leri, evlerini yazlık olarak kullanıyor.
Küçükkuyu'ya ulaştık. Havanın
kararmasına daha birkaç saat var.
Öy leyse yemek yiyip v ola devam ede-
lim. Altmoluk'a. Tam çıkışta dağ ta-
rafını ışaret eden "Zeus Altan" tabe-
lasını görûnce planımız yine değışti.
Yol üç kılometre Ama ne yol..
Toprak yol. Behramkale-Assosyo-
kuşuna rahmet okutuyor. Kan-ter
ıçınde kaldık
Ama değdi Bir tepenın doruğun-
daki Zeus sunağının manzarası müt-
hiş. Zevtin ormanı ve deniz ayağının
altında. Karşıda da Midilli. Sunağın
yanıbaşındakı ağaç. üzerine bağlanan
bez parçalanndan görünmüyor. Bu
manzaravla sık sık karşılaşıyoruz.
Nerede bir kalıntı varsa. etrafındaki
ağaçlar dılek ağacına dönüşmüş.
Rumlardan kalma Adatepe Köyü
de neredeyse terk edilmiş. Ancak.
şimdilerde bü>ük kent insanlan bura-
dan ev satın alınca köy yeniden can-
lanmaja başlamış. Hava karanyor.
Roportaj yapıp fotoğraf çekmek ıçın
ertesi sabah yeniden gelmek üzere kö-
yün bekçisi. müezzını ve taş ustasıyla
vedalaşıp Küçükkuyu'ya dönüyoruz.
YARIN: Kamyonl
ve beton
Eşek üstünde fotoğrafını çektiğimiz yaşlı köylü eliyle "gel" işareti yapıyor.
Eyvah!.. Neyse, düşundüğümüz gibi değil. Heybesinden çıkardığı üç iri
kayBiyı ikram ediyor.
ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL
SSK mı, Eıııekli Sandığı mı fazla av lık verir?
SORU: 1968 yılında öğretmen okulunu bitirdim.
Temmuz
ayında atamamız yapıldı. Ağustos ve eylül ay lannda iki
ay maaş aldım. Sonra, eğirim enstitüsünü kazandığun
için. öğretmenliğimin başlamasıyla bitmesi bir oldu.
Üç yıl okuduktan sonra, 1971 vümda yeniden öğret-
menliğe başladım ve 1986 yılına kadar, 15 >ıl çalıştan.
1986 Eylülö'nde devletten istifa edip, özel bir okula geç-
tim ve halen özel okulda çalışıvorum. Sorularun:
1) SSK'dan ne zaman emekü olurum?
2) Emekli SandığYndan eraekli olabilmem için, de^lete
dönersem, ne kadar çalışmam gerekir?
3) Son 5 yılın pirimlerini SSK tavanından ödediğime
göre, bana SSK mı, Emekli Sandığı mı daha fazla aylık
verir?
4) Çalıştığım özel okulun işvereni, emekli olurken bana
kıdem tazminatı ödemeyeceğini söyledi. Gerekçe olarak
da Yargrtay'ın, sanırım gecen yıl çıkan, "Söresi belirli
sözleşmeler için kıdem tazminatı ödenmez" kararını gös-
terdi. Bu doğru mu? (E.Ö.)
YANTT: 1) 1968 yılı eylül ayında herhangi bir sosyal güvenlik
kurumu kapsamında çahşmaya başlayan ve Eylül 1993'te sosyal
güvenlik kurumlan kapsamındaki çaûşmalan toplamı 5.000 gü-
nü (13 yıl 10 ay 20 gün) bulan SSK erkek sigortahlan, çalışmala-
nnın son 3 yıl 6 ayı (1.260 gün) SSK kapsamında geçmek koşulu
ile, ilk girişin üzennden 25 tam yılın geçtiği Eylül 1993 tanhinde
SSK'dan emekli olmaya hak kazanır.
2) Erkek iştirakçilerin, TC Emekli Sandığı'ndan emekli olabil-
meleri için, çahşmalann son 3 yıl 6 ayı sandık kapsamında geçme-
si koşulu ile, 25 fıili (9.000 gün) çahşma sürelerini doldurmalan
gerekmektedir. TC Emekli Sandığı'ndan olabılmeniz için, en az 3
yıl 6 ay (1.260 gün) TC Emekli Sandığı'na bağlı bir görevdeçalış-
manız gerekir.
3) Günümüz gösterge ve katsayılanna göre (835 katsayı), 25
tam yıl çalışan ve 1. derece, 4. kademeye ulaşan bir Emekli Sandı-
ğı iştirakçisı öğretmene, 4 milyon 279 bin 8 lira emekli aylığı bağ-
lanmaktadır. 25 tam yıl çalışan (9.000 gün) ve 1 Ocak 1988 ile 31
Aralık 1992 arasında geçen son 5 yılın malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalan piriminı de tavandan ödeyen bir SSK sigortabsına ise.
4 m'lyon 889 bin 815 lira yaşlılık aylığı bağlanır.
4) Sözünü ettiğiniz konu ile ilgili Yargıtay karan şöyledir:
"(..•) 1- 625 sayılı özel Öğretim Kurumlan Kanunu'na göre, öğ-
retmenlerle vapıİan birer yıllık sözleşmeler, işin niteliği itibarivle
ayn ayn süresi belirli sözteşmeler olup, ardı ardına her sene yapıl-
mış olması, bu sözleşmelerin belirsiz sûreli sözleşme olduğunu gös-
termez. Dairemizin ve Hukuk Genel Kurulu'nun kararları. bu
doğrulrudadır (YHGK. 1.7.1992 gün ve 1992/9-335 karar). Dava-
cı, bir yıllık sürenin bitiminden bir gün önce. akti yenilemeyeceğini
bildirmiştir. Süresi belirli olan sözleşme, siirenin bitiminde kendili-
ğuıden sona erer ve işçi, kıdem tazminatına hak kazanamaz. Zira
bu durum, İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazmina-
tını gerektirecek halierden değildir. (...)"
Ancak, 1475 sayılı İş Yasası'nın 14. maddesi uyannca. işçileriş
akitlerini:
"4- Bağlı bulunduklan kanunla kurulu kumm veya sandüclardan
yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı, v ahırt toptan ödeme almak
amacıvla" bozarlarsa (feshederlerse). "İşçinin işe başladığı tarih-
ten itibaren, hizmet aktinin devamı süresince her gecen tam yû için,
tşverence işciye 30 günlük ücreti tutannda kıdem tazminatı öde-
nir."
ANKARA NOTLARI
MUSTAfA EKMEKÇİ
Şeriatçıyı Incitmek Suç Mu? (2)
Şeriatçıyı İncitmek
Suç mu?..
Şeriatçıların öldürdüğüne kuşku bulunmayan Turan
Dursun, "Din Duygulannı Incitmek Suç mudur?" başlıklı
yazısında, konuyu tartışmayı sürdürüyor. Konuyu hu-
kukçulara getirerek, şöyle diyor
"Kimihukukçular da, TürkCeza Yasası'nın 175. mad-
desiyle, 'dini duyguları incitme'A7/n 'suç' sayıldığı görü-
şundedirler.
Bilindiği gibi bu madde, ancak bir islam şeriatı molla-
sının kafasından, kaleminden çıkma olabilecek türden
bir metinle değiştirilmiştir. Hele gerekçesi!.. Siyaset ta-
rihçisinin, incelemecinin, geleceğin hukukçusunun bu
değişikliği ele alırken, hele gerekçesi üzerinde durup
düşünürken; anayasasında '... laik.. bir hukuk devleti' ol-
duğu yazılı bir devletin yasama organına nasıl getirile-
bildiğine ve kabul edıldiğine şaşmaktan kendini alama-
yacağını düşünuyorum. Ama iyi ki, Anayasa Mahkeme-
si bu değişikliği iptal' etti (4.11.1986 günlü). Bugün
yürürlükte olan biçimi, 20.5.1987 tarihlidir. Kuşkusuz,
çağın gerisinde olmayanların üzerinde çok şey söyleye-
bileceği noktalar yine vardır içeriğinde.
Bununla birlikte, bu maddede ve gerekçesinde bile,
'dini duyguların ıncıtilmesi'nden söz edilmiyor ve bunun
suc sayıldığına ilişkin bir hüküm yer almıyor.
Öyleyken ve yazık ki ünlü hukukçu Prof. Dr. Faruk
Erem, soz konusu maddedeki hükümleri ele alırken;
'tezyif edılen (değersiz gösterilen) din ve mezhebe
mensup kimselerin 'dini hislerini rencide edecek' (din-
sel duygulannı incitecek) türden yayının (ve başka dav-
ranışın) önlenmek istendiğini ileri sürüyor. Erem bu
görüşünu, Yargıtay ın bir karanna da dayandırıyor.
Erem 7 kaynak gösteren AMulfah Pulat Gözübüyûk gibi
aynı sonuca varan başka hukukçular da var. Ve yazık ki
Anayasa Mahkemesi'nin kararında da, bu görüş doğrul-
tusunda sözler bulunuyor.
Burada dayanak alman maddenin üçüncü fıkrasmın
üzerinde durulan hükmü, yasanın alındığı yasada yok.
Yapılan ilk çeviride de bulunmuyor. Yani sonradan ek-
lenme. Belki de bu nedenle hangi amaca yönelik olduğu
iyice bilinmiyor.
Erem, 'Bugünkü devletin, dinin müdafiiliği (savunulu-
şu) görevini üstlenmiş olamayacağını' belirtiyor. Bu,
çok doğrudur.
Erem'in de içinde bulunduğu kimi hukukçular, yukarı-
da da belirtildiği gibi, 'dini duygulardır' karşılığını veri-
yorlar. Işte bence, yanlışın kaynağı burada. Bence yasa,
'dını duyguları' değıl, insan onurunu, kişiliğini güvence
altına alıyor. Hiç kimsenin 'din'inden, inancından dolayı
da olsa, aşağılanamayacağını, kınanamayacağını hük-
me bağlıyor. Istenıyor ki herkes dinini, inancını ozgürce
seçsin. Bölüm başlığının 'Din Hürriyeti Aleyhine Cürüm-
ler' olması da amacın bu olduğunu, suçun konusunun
'dini duyguları incitmek' değil; 'din-inanç özgürlüğüne
saldırı' olduğunu gösterir. Erem de bunu kabul etmek
zorunda kalıyor; ne varki, 'kanunun sistematiktaksimin-
deki bir eksikliğe' bağlıyor. Oysa başka yasa maddeleri,
en başta Anayasanın 24. maddesinin 1.ve3. fıkraları da
bunu dile getirir niteliktedir. Kimse nedininden, inancın-
dan; ne de inançsızlığından, duşuncesinden dolayı kına-
nabilir. Bu evrensel ifke de anayasal güvence altında.
Erem, şunu belirtmekten de kendini alamıyor: 'Kanunun
gayesi, dinleri ve mezhepleri her türlü tenkit dışında bı-
rakmak, onlara neşriyat (yayın) sahasında bir dokunul-
mazlık tanımak değildir'. 'Dini duyguları incitmeden',
din ve mezhebi 'tenkit' etmek (eleştirmek) nasıl olabilir?
Olabilir mi?
Anayasa Mahkemesi'nin kararında şunlan okuyoruz:
Modern devlette din, kimi haklara sahip olmanın şart
değildir. (...) Laik devlette herkes dinini seçmekte ve
inançlarını açığa vurabilmekte tanınmış olan din ve vic-
dan özgürlüğünün sınırlan içinde serbesttir. Hiçbir dine
itikadı olmayanlar için de durum aynıdır.'
Anayasanın 174. maddesinde, Türk toplumunu çağ-
daş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amaa'nın, her
türlü yasa girişiminin üstünde olduğu açıkça belirtilir.
Bu amaç, 'dini duyguları incitme'ye gotürdüğünde du-
rum ne olur? Amaçtan vaz mı geçilir ya da sapmak mı
gerekir?
Yasada da, gerekçesinde de yer almadığı halde, 'dini
duyguları incitme'y' 'suç' saymak, 'ceza'landırma yolu-
na gitmek, Turk Ceza Yasası'nın 1. maddesindekigenel
ve evrensel hukuk ilkesine de aykındır. 'Yasa's/z suç
olamaz ve 'yasanın açıkça suç saymadığı bir fiil için kim-
seye ceza verilemez.'
SONUÇ:
Çağ, çağdaş uygarlık, uygarlığın gerekleri ve kimi te-
mel, evrensel ilkeler bir yana bırakılmadan, 'dini duygu-
ları incitmek' suç sayılamaz."
Turan Dursun, bir bilge derinliğiyle konuyu tartışıyor.
Oysa "şeriatçılar"' ona yaşama hakkını bile çok görüyor,
tanımıyorlar. Yalnız Turan Dursun'u mu? Uğur Mumcu-
yu, Muammer Aksoy'u, Bahriye Üçok'u, Çetin Emeç'i,
daha nice aydını da. Sıvas'ta otuz yedi kişiyi cayır cayır
yakanlar bunlardı. Bunları eleştirmek, bir noktada incit-
mek neden suç olsun? Ama, şeriatçıların eleştiriden,
tartışmadan incinecek yüzleri de yoktur. O duyguları ol-
saydı, insan haklarına saygıları olurdu!
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Ateşli silahlarda barut
gazının basıncını ve mer-
minin devinimini incele-
yen bilim. 2/ Alçak en-
lemlerde esen düzenli
rüzgâr... Zülfü livaneü'-
nın bir filmi. 3/ Doğu
Anadolu'da bir ırmak...
Tarih öncesine dayanan
efsane. 4/ Terbiyesiz kim-
se... Omurlan birbirine
birleştiren ana madde. 5/
Sophokles'in ünlü bir tra-
gedyası. 6/ Eylemleri
olumsuzyapmakta kullanılan ek...
Ortaoyunu ve Karagöz'de Rum
tiplemesine verilen ad. 7/ Bir kim-
senin arandığında bulunabileceği
yer... Dağ sırtlannda geçit veren
çukur yer. 8/ Genellikle Uzakdoğu
ülkelerinde B vitaminı eksikliğin-
den doğan bir hastalık. 9/ Doğu
Anadolu'da kullanılan bir tür
küçük zurna... Lütesyum elemen-
tınin simgesi... Yabancı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Sacda pişirilen yuvarlak pide. 2/ Kanşık renkli... Yara izi. 3/
Her tür organik yağa verilen ad... Oy. 4/ Nişan... İtalya'nın Po'-
dan sonra ikincı uzun akarsuyu. 5/ Zehir... Ölü yıkama. 6/ Ta-
rih öncesi dönemlerde tannlara adak olarak sunulan küçük
heykelcık... Bir gösterme sıfatı. 7/ Davanın görülmekte olduğu
mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde buhınan bir tanı-
ğın oradaki mahkemece ıfadesinin alınması. 8/ Türkçede ilgi
adılı... İstenilen sonuç, verim. 9/ İçine başka bir sıvı kanşünl-
marruşıçki... Hastalıkh, sakat.