27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7EYLÜL1993SALI 12 DIZIYAZI Bütün yokıışlarııı buluştuğu yer -3- Uzaklık ne kadar gö- receli. Bir otomobilin yanm saatte aldığı yol, bizim ıçın bir gün de- mek. Ama, her metresi yaşanılan bir gün... Yürümek dışında başka hangi araçla geç- tiğiniz yerlere bu kadar nüfuz edebilirsiniz? Fo- toğraf da çektiğimizden bunun daha çok farkına varabiliyoruz. Ta Çan'ın Hurma- köy'ünden önermişler- di; "Madem geziyorsu- nuz. Ayazma'ya uğra- madan geçmeyin." Bir- kaç verde daha önerildi. İyi ki dınlemişız onlan. Planda küçük bir deği- şiklik yapuk. Zaten pla- na bağlılık gibı bir kaygımız da yok. Bir- çoİc söylencenin kay- nağı Kaz DağYıun ku- zey eteklerinde Ayaz- ma. Cennet. Şöyle bir uğrayıp, yeniden yola koyulmayı düşünmüş- tük. Ne mümkün? Yol üstündeki bir alabalık üretme tesisinden aldığımız balıklarla küçük bir zıyafet. Za- man neçabukgeçti... Kamil Baba'nın lokantası Artık geceyi Ezine'de geçireceğiz. Bugün dün- den daha mı sıcak"" Ayazma'dan doldurdu- ğumuz su çabucak tü- kendi. Çeşme yok. Or- mancılar yetişiyor im- dadımıza. Bidonlarla taşıdıklan suyu paylaşı- yoriar bızimie. Mola- lanmız sıklaştı. Nihayet Ezine'deyiz. Bıze artık daha da sevımsiz gelen ana karayolunu, sadece karşıya geçmek içın kul- lanıyoruz. Yann yeni- den sevdiğimiz köy yol- lanna kavuşacağız. Yeniden yollardayız. Her sabah aynı duygu. Dinlenmişliğin keyfıyle bir an önce yola çıkma sabırsızlığı. Her döne- TT JLJ. er sabah aynı duygu... Dinlenmişliğin keyfîyle bir an önce yola çıkma sabırsızhğı. Her dönemeçte, her yokuşun ardında yeni yerler keşfetmenin heyecanı. meçte, her vokuşun ardında yeni yer- ler keşfetmenin heyecanı. Zorlanarak çıktığımız bir yokuşun başında. eşeği- nin üzerinde acelesiz Ezine'ye doğru giden uzun boylu, mavi gözlü. yaşlı bir köylüyü fotoğraflıyoruz. Eliyle "gel" ışareti yapıyor. Eyvah. izınsız fotoğraJfını çektiğimiz için haşlana- cağız gahba. Elini heybesıne daldınp her biri neredeyse elma iriliğinde üç kayısı uzatıyor. Ohh... 3. etap: Bayramiç - Kücükkuyu Geyikli'deyız. Buraya kadar gel- mişken, Bozcaada'ya gitmetlen ol- maz. Geminin kalkrhasına da iki'saat var. Öğle yemeği vakti '"Kamil Ba- ba'nın Lokantası" salaş mı salaş. Ama kurufasulyesi... Toprak güveçte yapılan kurufasulye. sarurız şimdiye kadar yediklerimizın en güzeli. Fiyatı mı? Tabağı 7 bin lira. Yolunuz düşer- se, belediye bınasının karşısmda. Normandiya çıkarmasında kulla- Behramkale kalıntdanmn bulunduğu yer 360 derecelik bir görüş açtsı sağln yor. Karşıda Midilli Adası... mlan Anbumu gemi- sıyle Bozcaada'ya ulaşük. Adayı gezmek için iki saatimiz var. Hazır gelmişken, adarun ünlü şarabını tatmadan olmaz. Odunluk İskelesi'ne dönerken fırtına çıktı. Odunluk'tan Gülpınar yoluna sapük. Sert esen rüzgar hızımızı kesiyor. Yazİıklan geçükten sonra yeniden buğday tarlalannın, zeytin bah- çelerinin arasındayız. Yolun bir yarundan öbürüne telaşla gecen smcaplar, yolcuîuğu- muza neşe katıyor. Bir yandan da kuş sesleri. Yol kenarlannda sütun kahntılan gelişigûzel atılmjş. Akşama doğru Aleksandria Troas ha- rabelerindeyiz. "Güne- şin insana yararlı oldu- ğu ender yerlerden biri" diye yazjyor tabelada. Taş düşüren su Hava kararmadan kalacak yer bulmak ge- rek. Tavaklı Köyü iske- lesinı geçtikten sonra Akyaka'daki bir turis- tık tesiste konaklıyoruz. Koca tesiste bizden baş- ka kimse yok. Deniz kıyısındayız ama hala denize gırmedik. Rüz- gar. hızından birşey kaybetmedi. Hafif bir kahvaltıdan sonra yeniden yoldayız. Bugün de sıcaİc ve rüz- garlı. Tuzla Köyü'nün kaplıcası ünlüymüş. Kaphcanın kaynağını ararken eskı bir camiye rastlıyoruz. 13"üncü yüzyıldan kalma Murat Hüdavendigar Camiı"- nin yapı taşlanrun ço- ğunda haç işareti var. Sanınz daha önce kili- seymiş. Çok sonradan eklendiğı hemen anlaşı- lan mınare de sanımızı doğruluyor. Kaphcanın kaynağı- nda bir kadın. elindeki tokaçla çamaşır yıkıyor. Suyun sabun kullanmaya gerek bırakmadığını öğ- rendik. İçildiğindedeböbrek taşlannı düşürdüğü söyleniyor. Tuzla'dan sonra Gülpınar. Küçük, şirin bir belde. Bizim Farelı Köyün Kavalcısı da burada. Söylencenin gerçekleştiğı varsayılan yerdeki Apol- lon tapınağı görülmeye değer. Şimdı hedef, Assos. Sankı dünyanın büîün yokuşlannı burada toplamışlar. Kaç dağ aştık kimbilir? Ağaç gölgesi bulmak da zor. Her köyde mola veriyoruz. Yüzyıllar- dır kullanılan yöntemle yün eğiren kadınlara rastlıyoruz sık sık. Konukseverlik bitti artık Assos'tan önceki son köyde, Koyu- nevi Köyü'nde verdığimız molada. söz konukseverlikten açılıyor. "Bura- dan sonra aramayın" diyor. nedenini de "turistiklik"le açıklıyorlar. 'Bız eskiden Assos'a gider, rakı içip bahk yerdik. Şimdi nerdeee! Bırmasaya4-5 milyon hesap gelıyor. Kahveye de ayn para alıyorlar. Sosyete oldu artık onlar." Ne denir? Akşama doğru Assos'tayız. İki genç kardeşin işlettıği Banş Cam- pıng'te boş bungalov var. Sonunda denize gırdik. O kadar dağı. yokuşu aşüktan son- ra bir rakıyı hak etmedık mi? Geç uyandık. Olsun. Deniz dalgalı. Şöyle bir dalıp çıktıktan sonra yola çıkma zamanj. Baa Alman radyolan için çalışan Mehmet'ın izni bugün so- na erdi. İstanbul'a dönecek. Onu As- sos'ta bırakıp Suat'la yola koyulduk. Dün keyifle indiğimiz Behramkale- Assos arasındaki yokuş, meğerse ne dikmiş. Bisıkletler elde Behramkale"- ye ulaşük. Behramkale kalıntılannın bulunduğu tepe. neredeyse 360 dere- celik görüş açısı sağlıyor. Manzara doyumsuz. Kadırga'dan geçerek kıyı yolunu ızleyıp Küçükkuyu'ya ulaşacağız. __ Kıyıyoluhenüzpekkeşfedilmetniş. Öğle sıcağında dallardan yapılmış çardak-turistik tesiste mola. "Turis- tık tesis"te altı yaşlannda bir çocuk. Çay istiyoruz. "var" diyor. Başlıyor bardağı doldurmaya. Çay köpürü- veriyor. Meğerse önceki günden kal- Aleksandria Troas kalıntıları kaderine terkedilmiş gibi. Dağ başında. kim- sesiz. Güneşin ve efsanelerin insana en yakın olduğu yerlerden biri. maymış. Kahkahalanmıza anlam ve- remiyor. Çaysa bu da çay. Vazgeçcık, soğuk bırşeyler ıçelim Bizim altı ya- şındaki işletmecinın babası ahşveriş- ten döndü. Bız gölgede otururken eve giren "tesis" sahıbİ, bağırarak dışan fırladı. "Yılan var." Yılancağız öğle sıcağından kaçıp evin serinliğine sı- ğınmış Anlaşılan, o yılan orada kal- dıgı sürece eve gıremeyecekler. Tatlı dille olmasa da. bir sopa yardımıyla yılanı dışan çıkmaya ikna ettik. Güneşin insafa geleceği yok, yolcu yolunda gerek. İstedığimız hesaba bir kişı ıçın 5 bin lıra da tuvalet parası ek- lenmiş. Şakayla kanşık o kadarlık yapmadığımızı söylüyoruz. Anlaşı- İan. henüz keşfedılmemiş yerler olsa da, turistiklık zıhnıyetı yerleşmiş. Yol üstündeki Ahmetçe Köyü so- kaklannda dolaşırken. başka bir za- manda başka bir dünyaya gelmişiz duygusu uyanıyor. Denize sıfır bu köy, neredeyse tamamen terkedilmiş. Birkaç balıİcçı. o kadar. Balıkçılarla yarenlikte köyün geçmişıni öğrendık. Zamanında bu köy. sekiz zevtinyağı fabrikasıyla oldukça zenginmiş. Ço- ğu başka yerlere göç etmiş köy sakin- leri, evlerini yazlık olarak kullanıyor. Küçükkuyu'ya ulaştık. Havanın kararmasına daha birkaç saat var. Öy leyse yemek yiyip v ola devam ede- lim. Altmoluk'a. Tam çıkışta dağ ta- rafını ışaret eden "Zeus Altan" tabe- lasını görûnce planımız yine değışti. Yol üç kılometre Ama ne yol.. Toprak yol. Behramkale-Assosyo- kuşuna rahmet okutuyor. Kan-ter ıçınde kaldık Ama değdi Bir tepenın doruğun- daki Zeus sunağının manzarası müt- hiş. Zevtin ormanı ve deniz ayağının altında. Karşıda da Midilli. Sunağın yanıbaşındakı ağaç. üzerine bağlanan bez parçalanndan görünmüyor. Bu manzaravla sık sık karşılaşıyoruz. Nerede bir kalıntı varsa. etrafındaki ağaçlar dılek ağacına dönüşmüş. Rumlardan kalma Adatepe Köyü de neredeyse terk edilmiş. Ancak. şimdilerde bü>ük kent insanlan bura- dan ev satın alınca köy yeniden can- lanmaja başlamış. Hava karanyor. Roportaj yapıp fotoğraf çekmek ıçın ertesi sabah yeniden gelmek üzere kö- yün bekçisi. müezzını ve taş ustasıyla vedalaşıp Küçükkuyu'ya dönüyoruz. YARIN: Kamyonl ve beton Eşek üstünde fotoğrafını çektiğimiz yaşlı köylü eliyle "gel" işareti yapıyor. Eyvah!.. Neyse, düşundüğümüz gibi değil. Heybesinden çıkardığı üç iri kayBiyı ikram ediyor. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL SSK mı, Eıııekli Sandığı mı fazla av lık verir? SORU: 1968 yılında öğretmen okulunu bitirdim. Temmuz ayında atamamız yapıldı. Ağustos ve eylül ay lannda iki ay maaş aldım. Sonra, eğirim enstitüsünü kazandığun için. öğretmenliğimin başlamasıyla bitmesi bir oldu. Üç yıl okuduktan sonra, 1971 vümda yeniden öğret- menliğe başladım ve 1986 yılına kadar, 15 >ıl çalıştan. 1986 Eylülö'nde devletten istifa edip, özel bir okula geç- tim ve halen özel okulda çalışıvorum. Sorularun: 1) SSK'dan ne zaman emekü olurum? 2) Emekli SandığYndan eraekli olabilmem için, de^lete dönersem, ne kadar çalışmam gerekir? 3) Son 5 yılın pirimlerini SSK tavanından ödediğime göre, bana SSK mı, Emekli Sandığı mı daha fazla aylık verir? 4) Çalıştığım özel okulun işvereni, emekli olurken bana kıdem tazminatı ödemeyeceğini söyledi. Gerekçe olarak da Yargrtay'ın, sanırım gecen yıl çıkan, "Söresi belirli sözleşmeler için kıdem tazminatı ödenmez" kararını gös- terdi. Bu doğru mu? (E.Ö.) YANTT: 1) 1968 yılı eylül ayında herhangi bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında çahşmaya başlayan ve Eylül 1993'te sosyal güvenlik kurumlan kapsamındaki çaûşmalan toplamı 5.000 gü- nü (13 yıl 10 ay 20 gün) bulan SSK erkek sigortahlan, çalışmala- nnın son 3 yıl 6 ayı (1.260 gün) SSK kapsamında geçmek koşulu ile, ilk girişin üzennden 25 tam yılın geçtiği Eylül 1993 tanhinde SSK'dan emekli olmaya hak kazanır. 2) Erkek iştirakçilerin, TC Emekli Sandığı'ndan emekli olabil- meleri için, çahşmalann son 3 yıl 6 ayı sandık kapsamında geçme- si koşulu ile, 25 fıili (9.000 gün) çahşma sürelerini doldurmalan gerekmektedir. TC Emekli Sandığı'ndan olabılmeniz için, en az 3 yıl 6 ay (1.260 gün) TC Emekli Sandığı'na bağlı bir görevdeçalış- manız gerekir. 3) Günümüz gösterge ve katsayılanna göre (835 katsayı), 25 tam yıl çalışan ve 1. derece, 4. kademeye ulaşan bir Emekli Sandı- ğı iştirakçisı öğretmene, 4 milyon 279 bin 8 lira emekli aylığı bağ- lanmaktadır. 25 tam yıl çalışan (9.000 gün) ve 1 Ocak 1988 ile 31 Aralık 1992 arasında geçen son 5 yılın malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalan piriminı de tavandan ödeyen bir SSK sigortabsına ise. 4 m'lyon 889 bin 815 lira yaşlılık aylığı bağlanır. 4) Sözünü ettiğiniz konu ile ilgili Yargıtay karan şöyledir: "(..•) 1- 625 sayılı özel Öğretim Kurumlan Kanunu'na göre, öğ- retmenlerle vapıİan birer yıllık sözleşmeler, işin niteliği itibarivle ayn ayn süresi belirli sözteşmeler olup, ardı ardına her sene yapıl- mış olması, bu sözleşmelerin belirsiz sûreli sözleşme olduğunu gös- termez. Dairemizin ve Hukuk Genel Kurulu'nun kararları. bu doğrulrudadır (YHGK. 1.7.1992 gün ve 1992/9-335 karar). Dava- cı, bir yıllık sürenin bitiminden bir gün önce. akti yenilemeyeceğini bildirmiştir. Süresi belirli olan sözleşme, siirenin bitiminde kendili- ğuıden sona erer ve işçi, kıdem tazminatına hak kazanamaz. Zira bu durum, İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazmina- tını gerektirecek halierden değildir. (...)" Ancak, 1475 sayılı İş Yasası'nın 14. maddesi uyannca. işçileriş akitlerini: "4- Bağlı bulunduklan kanunla kurulu kumm veya sandüclardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı, v ahırt toptan ödeme almak amacıvla" bozarlarsa (feshederlerse). "İşçinin işe başladığı tarih- ten itibaren, hizmet aktinin devamı süresince her gecen tam yû için, tşverence işciye 30 günlük ücreti tutannda kıdem tazminatı öde- nir." ANKARA NOTLARI MUSTAfA EKMEKÇİ Şeriatçıyı Incitmek Suç Mu? (2) Şeriatçıyı İncitmek Suç mu?.. Şeriatçıların öldürdüğüne kuşku bulunmayan Turan Dursun, "Din Duygulannı Incitmek Suç mudur?" başlıklı yazısında, konuyu tartışmayı sürdürüyor. Konuyu hu- kukçulara getirerek, şöyle diyor "Kimihukukçular da, TürkCeza Yasası'nın 175. mad- desiyle, 'dini duyguları incitme'A7/n 'suç' sayıldığı görü- şundedirler. Bilindiği gibi bu madde, ancak bir islam şeriatı molla- sının kafasından, kaleminden çıkma olabilecek türden bir metinle değiştirilmiştir. Hele gerekçesi!.. Siyaset ta- rihçisinin, incelemecinin, geleceğin hukukçusunun bu değişikliği ele alırken, hele gerekçesi üzerinde durup düşünürken; anayasasında '... laik.. bir hukuk devleti' ol- duğu yazılı bir devletin yasama organına nasıl getirile- bildiğine ve kabul edıldiğine şaşmaktan kendini alama- yacağını düşünuyorum. Ama iyi ki, Anayasa Mahkeme- si bu değişikliği iptal' etti (4.11.1986 günlü). Bugün yürürlükte olan biçimi, 20.5.1987 tarihlidir. Kuşkusuz, çağın gerisinde olmayanların üzerinde çok şey söyleye- bileceği noktalar yine vardır içeriğinde. Bununla birlikte, bu maddede ve gerekçesinde bile, 'dini duyguların ıncıtilmesi'nden söz edilmiyor ve bunun suc sayıldığına ilişkin bir hüküm yer almıyor. Öyleyken ve yazık ki ünlü hukukçu Prof. Dr. Faruk Erem, soz konusu maddedeki hükümleri ele alırken; 'tezyif edılen (değersiz gösterilen) din ve mezhebe mensup kimselerin 'dini hislerini rencide edecek' (din- sel duygulannı incitecek) türden yayının (ve başka dav- ranışın) önlenmek istendiğini ileri sürüyor. Erem bu görüşünu, Yargıtay ın bir karanna da dayandırıyor. Erem 7 kaynak gösteren AMulfah Pulat Gözübüyûk gibi aynı sonuca varan başka hukukçular da var. Ve yazık ki Anayasa Mahkemesi'nin kararında da, bu görüş doğrul- tusunda sözler bulunuyor. Burada dayanak alman maddenin üçüncü fıkrasmın üzerinde durulan hükmü, yasanın alındığı yasada yok. Yapılan ilk çeviride de bulunmuyor. Yani sonradan ek- lenme. Belki de bu nedenle hangi amaca yönelik olduğu iyice bilinmiyor. Erem, 'Bugünkü devletin, dinin müdafiiliği (savunulu- şu) görevini üstlenmiş olamayacağını' belirtiyor. Bu, çok doğrudur. Erem'in de içinde bulunduğu kimi hukukçular, yukarı- da da belirtildiği gibi, 'dini duygulardır' karşılığını veri- yorlar. Işte bence, yanlışın kaynağı burada. Bence yasa, 'dını duyguları' değıl, insan onurunu, kişiliğini güvence altına alıyor. Hiç kimsenin 'din'inden, inancından dolayı da olsa, aşağılanamayacağını, kınanamayacağını hük- me bağlıyor. Istenıyor ki herkes dinini, inancını ozgürce seçsin. Bölüm başlığının 'Din Hürriyeti Aleyhine Cürüm- ler' olması da amacın bu olduğunu, suçun konusunun 'dini duyguları incitmek' değil; 'din-inanç özgürlüğüne saldırı' olduğunu gösterir. Erem de bunu kabul etmek zorunda kalıyor; ne varki, 'kanunun sistematiktaksimin- deki bir eksikliğe' bağlıyor. Oysa başka yasa maddeleri, en başta Anayasanın 24. maddesinin 1.ve3. fıkraları da bunu dile getirir niteliktedir. Kimse nedininden, inancın- dan; ne de inançsızlığından, duşuncesinden dolayı kına- nabilir. Bu evrensel ifke de anayasal güvence altında. Erem, şunu belirtmekten de kendini alamıyor: 'Kanunun gayesi, dinleri ve mezhepleri her türlü tenkit dışında bı- rakmak, onlara neşriyat (yayın) sahasında bir dokunul- mazlık tanımak değildir'. 'Dini duyguları incitmeden', din ve mezhebi 'tenkit' etmek (eleştirmek) nasıl olabilir? Olabilir mi? Anayasa Mahkemesi'nin kararında şunlan okuyoruz: Modern devlette din, kimi haklara sahip olmanın şart değildir. (...) Laik devlette herkes dinini seçmekte ve inançlarını açığa vurabilmekte tanınmış olan din ve vic- dan özgürlüğünün sınırlan içinde serbesttir. Hiçbir dine itikadı olmayanlar için de durum aynıdır.' Anayasanın 174. maddesinde, Türk toplumunu çağ- daş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amaa'nın, her türlü yasa girişiminin üstünde olduğu açıkça belirtilir. Bu amaç, 'dini duyguları incitme'ye gotürdüğünde du- rum ne olur? Amaçtan vaz mı geçilir ya da sapmak mı gerekir? Yasada da, gerekçesinde de yer almadığı halde, 'dini duyguları incitme'y' 'suç' saymak, 'ceza'landırma yolu- na gitmek, Turk Ceza Yasası'nın 1. maddesindekigenel ve evrensel hukuk ilkesine de aykındır. 'Yasa's/z suç olamaz ve 'yasanın açıkça suç saymadığı bir fiil için kim- seye ceza verilemez.' SONUÇ: Çağ, çağdaş uygarlık, uygarlığın gerekleri ve kimi te- mel, evrensel ilkeler bir yana bırakılmadan, 'dini duygu- ları incitmek' suç sayılamaz." Turan Dursun, bir bilge derinliğiyle konuyu tartışıyor. Oysa "şeriatçılar"' ona yaşama hakkını bile çok görüyor, tanımıyorlar. Yalnız Turan Dursun'u mu? Uğur Mumcu- yu, Muammer Aksoy'u, Bahriye Üçok'u, Çetin Emeç'i, daha nice aydını da. Sıvas'ta otuz yedi kişiyi cayır cayır yakanlar bunlardı. Bunları eleştirmek, bir noktada incit- mek neden suç olsun? Ama, şeriatçıların eleştiriden, tartışmadan incinecek yüzleri de yoktur. O duyguları ol- saydı, insan haklarına saygıları olurdu! BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Ateşli silahlarda barut gazının basıncını ve mer- minin devinimini incele- yen bilim. 2/ Alçak en- lemlerde esen düzenli rüzgâr... Zülfü livaneü'- nın bir filmi. 3/ Doğu Anadolu'da bir ırmak... Tarih öncesine dayanan efsane. 4/ Terbiyesiz kim- se... Omurlan birbirine birleştiren ana madde. 5/ Sophokles'in ünlü bir tra- gedyası. 6/ Eylemleri olumsuzyapmakta kullanılan ek... Ortaoyunu ve Karagöz'de Rum tiplemesine verilen ad. 7/ Bir kim- senin arandığında bulunabileceği yer... Dağ sırtlannda geçit veren çukur yer. 8/ Genellikle Uzakdoğu ülkelerinde B vitaminı eksikliğin- den doğan bir hastalık. 9/ Doğu Anadolu'da kullanılan bir tür küçük zurna... Lütesyum elemen- tınin simgesi... Yabancı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sacda pişirilen yuvarlak pide. 2/ Kanşık renkli... Yara izi. 3/ Her tür organik yağa verilen ad... Oy. 4/ Nişan... İtalya'nın Po'- dan sonra ikincı uzun akarsuyu. 5/ Zehir... Ölü yıkama. 6/ Ta- rih öncesi dönemlerde tannlara adak olarak sunulan küçük heykelcık... Bir gösterme sıfatı. 7/ Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde buhınan bir tanı- ğın oradaki mahkemece ıfadesinin alınması. 8/ Türkçede ilgi adılı... İstenilen sonuç, verim. 9/ İçine başka bir sıvı kanşünl- marruşıçki... Hastalıkh, sakat.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle