Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL1993 PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
Yavuz'un doıınız alıınmla 30 kişi
Sintinenin JDibinck
(1938 Donanma Davası)
EMİN KARACA
Aynı davada 15 yıla mahkum edilen, sonraki yıllann
ünlü romancısı Kemal Tahir, 1965'te Vala Nurettin'in
kendisiyle yaptığı röportajda şunlan söylüyordu: 'Evvela
Yavuz kruvazörüne götürülmüştük. Orada Almanlar'ın
domuzlan besiye kapadıklan sintine bölümlerine
konulduk. Güverteden 101 basamakla iniliyordu. Deniz
seviyesinin çok altındaydı. Motorla hava verilen bir yerdi.
Sinekler havasızlıktan düşüp ölüyordu...'
-5-
13 Haziran 1938 günü Yavuz
arhlısırun sintinesinin dibıne doğru
giden yolculuklannı davanın önde
gelen "sanıklan" yıllar sonra değişık
biçimlerde anlattılar. Bunlardan Hik-
met Kjvılcımlı, 1971 yılında kaleme
aldığı anılannda şöyle anımsıyor o
günlen:
"(•••) Akşam üstü, yanılmıyorsam
Kmknn Kütüphanesi'ni kiliderken bir
sivil yaklaştı. Üfak bir sonı için müdü-
riyete dek çağırıyorlardı beni. 'Ufak
sonı'lan pek bilirim: 'Eve uğrasamT.
'Hemen döneceksiıuz. Evi ne telaşa ve-
receksiniz?' 'Doğnı ya... PaJtomu fa-
lan alırdım.' 'Acele bekliyorlar. Beş
dakika. Gece kalacak olmayınca...'
Kütüphaneyi kilitlemiş, elimde y azı-
larnnı temize çekmek için küçük, bo-
zuk daktilo makinem, acem Sefaretha-
ıtesi'nin kale duvarına doğnı yokuş yu-
kan çıkıyordum. Si\il neredeyse kolu-
ma yapışacaktı. Durdum. 'Bari, şu
daktilo makinesini kütûphaneye bıra-
kayun.' Herif daktiloma >apıştı. Elim-
den aldı: 'Size zalunet olmaz ben
taşmm.' 'E, size zahmet olacak canun.
tçeriye bıraksakT Adam sinirleniyor-
du: 'Şimdi alacakaranlıkta anahtar
bul, kilit ara, kepengi kaldır. indir...
uzayacak. Zati geç kaldım. Bana çıkı-
şacaklar.'
Kaçacakmışım...
(...) Müdüriyet'te, hiçbir sivil niye
çağnldığımızı bilmiyor. Orfalık ka-
rarmış. Beni beklemişler. Paldır kültür
Adliye'ye gönderildim. Daktilom falan
kolaydı. Dönüşte alırdını!
Savcüık odasma girince, okunanı
yaniış duyduğumu sandım. Donanma
Kor Askeri Mahkemesi, beni gıyabı-
roda tevkife karar rermiş. Kaça-
cakmtşım. Gıyap kararı alınmış.
'Nasıl olur? Tevkif için insana bir
şey sorulur. Karşılığı alınır. Ben dağ
başında kaçak değilim ki? Evim var.
tşyerim belli. Kanuni bir tevkif önünde
değilim. İtiraz ediyorum.' "Onu Askeri
Mahkeme'ye söylersin." *Siz de adalet
satcısısınız. Bu kanunsuz muameleye
müdahale eünelisiniz. tşimde gücüm-
deyken nasıl kaçak olurum?" 'Biz bil-
meyiz. Sen...' 'Canım, savcı bey, ben
kaçak değilim. Bu ne böyie geceyansı
usulsüz yakalama.' 'Usulsüz değil.
Mahkeme tezkeresi elimizde.'
Muavinler beş altı kadar kalabalık.
Hepsi ayakta, sinirli. Belki beni bekle-
mişler. İşlerine, evlerine veya eğlence-
ierine gidecekler. Benim yiLzümden ge-
cikmiş/er. Daha abullabut birisi, öte-
detı meydan okudu:
'Çok söylenme.'' 'Teessüf ederim.
Burası Adliye evi. Vatandaş kanunca
hakkmı burada da aramazsa..."
Oaha eU >üzü düzgünce başka bir
sa>cı yardımctsı atddı: *Sabahtan beri
kaçmışsınız. Sizi arıyorlar. Bir de ka-
çak olmadığınızı söyiüyorsunuz.' 'İşûn
vardı, kitap seçiyordum.' (...) Sen be-
ğendiğini anlat. Önlar kararlarını ver-
mişier, yahut yukarıdan almışlar.
Ağzınla kuş tutsan boş. Bildiklerini
okuyacaklar. Durum besbelliydi.
'Bari suçumuzu öğrensek.' *Suçumı-
zu kendiniz bilirsiniz.' 'Bilseydim sorar
mıydım? Ceza Lsulii Kanunu'nun 103.
maddesi (o zaman madde ezberimdey-
di>enlerini indik. (Şimdiki genel posta-
ne üstü o zaman Âdh'ye idi.) Postane
önünde silahlı bahriyeiiler. Askeri ara-
balar. Bizi bir açık kamyonun üstüne
attılar. Bahçekapı'ya doğnı yıldırım
çabukluğuyla gidiyomz. İçimizden bi-
risi:
•Oh!' etti, 'dünya >armış be.'
Hep güldük. Benden başkalan Kap-
laltı'nın havasız, pis cehenneminde geç
vakte kadar boğulnıuslardı. Kamyon
hızlandıkça akşamın serin havası ci-
ğerleri açıyordu. Ancak gidiş nereye..
aklunın köşesinden gecmiyordu. Bir
gün muhafaza altında apteshaneye gi-
derken kapısı açık duran bir kamara-
da, N'azım'ın paltosuyla şapkasını asılı
gördüm. (Tenunuz başlangıcıydı.
Gemi Erdek'te demirli bulunuyordu.
Hava bunaltıcı sıcaktı. Buna rağmen
Nazım hapishaneden getirilirken pal-
tosunu, hem yatak hem yorgan yerine
ihtiyaten beraber aimıştı.) Dönüşte
yine kapıyı açık buldıun. Oralarda da
benden başka kimse yoktu. Böylece
Nazım'ın sorguya götürüldüğünü an-
Nazım'uı fıreasından
Hikmet Krvıkımlıftrçasıyta N azım Hikmet
Nazan'iB cizgisiyle
Tahir
Kena» Dinçtaka'nm Yavuz'un gedildi
rim Korcan
di):"... Tevkif sırasında maznuna işle-
diği suç tebliğ edilir' diyor. Kanun bu
emri veriyor size. Suçunıu olsun bildir-
meye mecbursunuz.' 'Değiliz.'
Bir işaret. Sivil polisler kollarıma
girdiler. Tartaklanmaktansa çıktım.
Kapı önünde çok beklemedim. Kemal
Tahir getirildi. Hamdi Şamilof getiril-
di. Emine. Fatma Yalçı getirildi. Der
top olduk.
'Bu ne yahu? Siz bir şey anladımz
mı?' 'Askeri mahkemeymiş." 'Sebep?'
'Söylemiyorlar." 'Saçma bir şey öyley-
se.'
Çevremiz sıkı sarıldı:
'Haydi!'
AdJiye'nin ıssız, karanlık, geniş mer-
neden?"
Donanma davasında 15 yıl ağır ha-
pıs cezasma mahkum edilen gazetecı
\e yazar Kemal Tahir. 1960'lann
başında Vala Nurettirnn kendisiyle
yaptığı röpx>rtajda savaş gemilcrinde
başlanndan geçenlen şöyle anlatıyor-
dır
İkisi kadın otuz kişiydik
"(...) O sırada ikisi kadın otuza
yakın idik. Erkin gemisinde ayrı ayn
kamaralarda bulunduğumuz için, kim-
lerin bizimle beraber sorguya çekildi-
ğini bilmiyorduk. Söylediğim gibi
Nazım'ın da gemide bulunacağı
ladım. Bir saat sonra yeniden oraya
gitmek istedim. Bu bahane ile çıktım.
Bu sefer kapı kapalıydı. Yanımdaki
nöbetçi ile konuşur gibi yaparak bizim-
le beraber tevkif edilenlerin adlarını
bağırmak suretiyle Nazun'a duyur-
mak. iyi körii küçük bir yardunda bu-
lunmak istedim. Ihtilattan memnuiyet
hali. sorgu bitene kadar 25-30 gün sür-
dü. Sonra görüşebildik.
Donanmada ne kadar kaldınız?
- Evvela Yavuz kruvazörüne götu-
riilmüştük. Orada Almanların domuz-
lan besiye kapadıklan sintine bölümle-
rine konulduk.
- Nasıl yerlerdi buraları?
- Güverteden I0l basamakla inili-
Donanma Da vasının erbas mahkûmu Hüseyin AvniDurugün anlatıyor
'Başmuzagelendevlettcrövümmdikalasıydı'
- Karar verildıkten sonra neler
oldu?
DURUGÜN- 29 ağustos günû
karar verildikten sonra hepimizi
Merkez Kumandanlığı'na getirdiler.
Orada Merkez Kumandanı bir ge-
neral dikildi karşnnıza: "Abe çocuk-
lanm siz niye buradasuıız? Eğer bir
şey yaptınızsa ben sizleri kazığa
oturturum. Yok yapmadınızsa AJlah
kolayhk >ersin" dedi. Birkaç gün
sonra sivilleri. yani Nâzım Hikmet,
Hikmet Kıviktmlı, Kemal Tahir ve
iki kadın mahkum Emine ile Fatma'-
yı Sultanahmet'e gönderdiler. Ata-
hırk'ün ölümünden birkaç gün sonra
bizi de Sultanahmet Tevkifhanesi'ne
yoUadılar. Onca sıkmtıdan sonra
Sultanahmet bize cennet gibi gehniş-
ti...
- Sultanahmet Ceza ve Tevkife-
vi'nde günleriniz nasıl geçti?
DURUGÜN- Bir yandan hafta
sonlarını beklerdik dört gözle. Pa-
zar olsun da yakmlanmız, tarudı-
klanmız gelsin ziyaretimi/e. dışar-
danhaberalalun derdik. Nâzım Hik-
met'in anası gelirdi sık sık. Resim
derslcri verirdi ziyaret saatlerinde.
Oraın dtşında kitapokurduk. Eğitim
çauşması yapardık. Nâzım Hikmet
ve Hikmet Kr* dcımlı bize yol göste-
rip neyin ne olduğunu anlatmaya
çalıstılar. Hiçbir şey bclmiyorduk
bizaskermahkûmlar.Şuurlunareket
ne demektir, okuyup yazmak nasıl
olur öğrenmeye çalıştık. Bir kitap
nasıl okunur, ondan nasıl bilgi elde
edilir, işçilerle, işçi sınıfıvla nasd mii-
nasebet kunılur bunlan öğrettiler.
Biz asker olduğumuzdan çok disip-
linliydik. Onlar sivil hayattan gel-
diklerinden •'başıbozuk"tular. Ama
bize uyarlardı. Gece yarılanna ka-
dar kitap okurlardı. Sabahieyin bir
de bakardık, okudukları kitaplan
ranzalardan aşağıya atı atıvermiş-
ler. Sabab erkenden biz de onlan
spora kaldınrdık...
- Davanız askeri temyizden de
onanarak geldi. Bundan sonra?
DURUGÜN - Mahkûmiyederi-
miz temyizden tasdik edilerek gekfik-
ten sonra biz asker mahkûmlan Si-
nop'a gönderdiler. 1939 yılmn mart
aymda bir gün bir vapurun ambarma
doUurdular bizL Başmızda mutıafiz-
lar. Sinop'a bir öğkden sonra
vardık. Halk safai-
le yığılmtş bizi
bekliyordu. Müd-
de-i umumi (sava)
dearalarm-
davTntj. BLzim için
"tşte Yavuz ge-
misini kaçınp sa-
tacak olanlar" di-
yorlardı. Orada
öğrendik biz da-
vamızın asUra.
Meğer suçumuz
\avuz'u kaçırma-
ya kalkışmaknuş.
Muhafızlar bizi
hapisaneye getirip
teslim etti. Eski-
den orası için "Si-
nop Kalesi" lafmı
duymuştuk. İşte o
kaİeye girdik de- Hüseyin Avni Durugün
rendik. Kotra vaptık önce. Bembe-
yaz yelkenleri de ağaçtandı. Ceviz
ağacından tavla, takunya, sigara ta-
bakalan vaptık. Çiçek gibiydi hepsi.
Kotra yapımından epeyce para ka-
zandık. İzmir Fuan'nafilangönder-
tip sattırıyorduk... Akşamlarunızı
okuyup yazma, tartışma için prog-
ramlamıştık. Komün hayatı yaşı-
yorduk. Ne gelirse komüne
bırakıhrdı. Ne
masraf yapda-
caksa. yönetici
arkadaş karar-
laştmrdı. Yemek
yapardı. Haftada
bir gün sırayla ye-
mek ve temizJik
nöbeti tutardık.
Kadınlarhapisha-
nesindeki Emine
arkadaşunız da
çamaşırlanmızı
yıkardı. Fatma da
ona yardım eder-
di. Ama Fatma
daha sonra Dok-
tor Hikmet'in
yartığı hapisfaane-
yegirti.
- Aranızda sı-
zinle birlikte
dik... Cezaevinin üçte biri denizin
üzerine otunıyordu. Bizi oray a koy-
dular. Öteki mahkûmlardan
aynydık...
- Sinop Kalesi'nde nasıl geçiyor-
du sünlenniz?
DURIGÜN- Müdde-i umumi-
den vekâlete bildirin de bize iş versin-
ler dedik ilk başta. Müdde-i umumi
yetkisini kullanarak bi/e atölye açtı.
Daha sonra İttihatçılann, muhaüf-
lerini hapsertikleri bölüme nakktti-
ler bizi. El işieri yapmak istiyorduk
ama, ağaç işlemesini bilmiyordu hiç-
birimiz. Ceviz ağacı nasd işlenir, dt-
şarıdan bir usta getirtip ondan öğ-
mahkûm olan.eskidenTKP'nın üst
yönetimındebulunmuşNâzım Hik-
met, Hikmet Kıvılcımlı ve Hamdi
Şamilof gibi kişiler de bulunuyor-
du. Peki. mahkûmiyetinizden sonra
TKP'vle bir ilişkiniz oldu mu°
DURUGÜN- Yukanlarda söyle-
miştim, bizim tevkif olmadan önce
Türkiye Komünist Partisi'yle hiçbir
organlk bağımız yoktu. Bizler
mahkum olduktan sonra da Türkiye
Komünist Partisi bizleri hiç arayıp
sormadı. Yardım mardım hakgetire.
Kendi aramızda niye böyle dav-
randıklannı tartışırd'ık. Yalnız duy-
duğumuz şey ler vardı: Partinin lideri
Doktor Şefik Hüsmi'yle, Doktor
Hikmet ve Nâzım Hikmet başta ol-
mak üzere Hamdi, Emine, Fatma
gibi partililer çabşma halindeyîniş-
ler. Şefik Hüsnü ve ekibi bunlan
ekarte etmiş. Karşdıkh birbirlerini
kötülemişler, birbirlerinin aleyhinde
laflar söylemişler. Partiden atıl-
mrşlar bunlar diye duymuştuk. DH
şarıdaki adamlan tanunadığımcz,
teşkilatla da bir münasebetimiz ol-
madığından hangi taraf haklıdır ko-
nusunda bir karara varmamız zor-
du. Sanırım TKP'nin hepimize gös-
terdiği kayıtsızlık ve ilgisizliğin altı-
nda bunlar yatıyordu. Gene de bütün
olup bitenlere rağmen TKP, şuuriu
insanlann iradesinde obaydı o tavn
takınmazdı bizlere... O nedenle
TKPnin ilgisizliğini ve kayıtsızlığını
beceriksizliğine verirün ben. Nite-
kim Kürtlere de aynı *urdumduy-
mazlığı göstermişler yJlarca. Yalıiı-
zca Doktor Hikmet. bir zamanlar
1930larda Kiirtleri tutmay L onlarla
bir aksiyon gösterip aktif bir çdiiş
vapmayı düşündüklerini anlatmıştı
bize.
- Bugün bunca yıl uzaktan
baktıgınızda Donanma Davası
hakkında nedüşünüyorsunuz?
DURUGÜN- 55 yıl sonra Do-
nanma Davası'na baktığunda şuntı
diyebUirim: Bizim başuruza gelen,
son yıllarda sık sık kullanılan "dev-
let teröriT'nün dikalasıydı. Bugünkü
şartlarda, insan haklanndan söz edi-
Lip duruluyor. Eğer böj le bir şey var-
sa 'iade-i muhakeme" (yeniden
yargılanma) hakkı istememiz gere-
kiyor, bize yapılan haksıziığın tashi-
hi için. Kalan ömrümde ben bu işin
peşine düşmek istiyorum. Bu tür
yaymlann da böyle bir şeyi hedefle-
mesj gerekir...
BİTTİ
yordu. Deniz seviyesinin çok altı-
ndaydı. Motorla hava verilen bir yerdi.
Sinekler havasızlıktan düşüp ölüyordu.
- Ne yer, ne içerdiniz?
- Parası olan subay tabldotundan
yerdi. Parası olmayanjar asker kara-
vanasından bedava yiyordu. Yavuz'da
sorguya çekildik. Sayunız çoğalıp bu-
rada barindınlmamız imkânsu görül-
düğünden bir hafta sonra Erkin gemisi-
nenakledildik."
Aynı Kemal Tahir, yıllar sonra
1970'te yakın dostu Dr. Hulusi Dos-
doğru'ya ise şunlan anlatacaktı:
Herkesi bir yere tıkıştırmışlar
"1938'lerde Uzakdoğu'ya işleyen ve
emsallerinin hepsi çok tan çürüğe
çıkmış bir gemi satın almıştı bizim
gemi uzmanlanmız. Adını Erkin koy-
duiar. Erkin koskoca bir gemiydi. De-
nizaltı ana gemisi olarak kullandıyor-
du. İçine subayların dinlenmelerini
sağlayacak tek tek kamaralar ve isri-
rahatleri için her şey yapılmıştı. Bizi de
mareşal, 'Yavuz'u kaçıracaklar' diye
tıkmıştı buraya. Yavuz'u bir gözünü-
zun önüne getirin, sonra bir de kaçıra-
cak olan bizleri... Dünyada buna ina-
nacak bizim mareşalden başka kimse
çıkmaz. Erkin'de sorgularımız yapdı-
yor. Herkesi bir yere tıkıştırmışlar. O
arada Doktor Hikmet'i de iki kapılı
dar bir dolaba koymuşlar. Herifte boy
dersen iki metre, akıl dersen iki milim
ya var ya yok. Ayakta dikilemiyor, fa-
kat dolap da oturacak kadar geniş de-
ğil. Zavallı, yandan ikiye katlanmış
olarak on beş gün oracıkta kıstınlıp
kahnış.
Ben kafese yeni kapatılmış arslan
gibi kapalı olduğum yerde dönüştüriip
duruyonım. -Beni buraya tıkamn...-
diye bir kalaya başlıyonım ki arkası
dümdüz gidiyor. Deniz ortasında alev
alev yanıvoruz. Hiç ötesi yok..."
Donanma davasının 30 Nisan 1938
günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Komünist Masası polislerince ilk gö-
zaltına alınan sanığı Kenm Korcan
da gemideki sorgu günlerini şöyle
yazıvordu:
"İşte o günlerde tutuklanıp Donan-
ma Komutanlığı emrine Yavuz Harp
Gemisi 13. böünesi mahpushanesine
kapatıldığım zaman lumbarağzındaki
Ihakim bürosunda ifade vermeye baş-
lamıştım. (...) Donanma Kurmay Baş-
kanı Ruhi Devellioğlu, komünistlik yo-
luyia askeri isyana teşvik tahkikatı-
ndan resmen sorumlu olmadığı halde,
beni hakim bürosuna sık sık çağııtıyor;
kendi alev hime. arkadaşlanm aleyhine
ifadeye zorluyordu. Çapımı dağlar
boyu asar şeyierdi söyledikleri. (...)
Beni hemen işkenceye almalannı em-
retri. Düşündü. nasıl bir işkence uygu-
lamalıydı, bir an evvel benim aklımı
başıma getirsin ya da aklımı çıvdırsın.
Önce başımı usturayia kazıtıp dikiş
yüksügüne aç bitleri doldurup tepeme
bağlatmayı düşündü. Bir de çırılçıplak
soymak, bir iç donuy la bırakmak. tem-
muz sıcağında Yavuz'a kömür çektir-
mek vardı. Aylardır baskı altında iske-
lete dönmüştüm. Eğer böyle bir şey ya-
parlarsa ölürdüm alinıallah. Kesinlikie
day anamazdım. Ama o, uykusuzluk iş-
kencesinde karar kılmıştı nedense..."
Kuzunun suyu bulandırması
bahaneydi...
Donanma davasının Kerim Kor-
can'dan sonra gözaltına alınıp sorgu-
lanan ikinci sanığı Yavuz zırhhsı ge-
dikli üstçavuşu Seyfı Tekdilek de
(Seyfı Baba) yıllar sonra Aydın Ayde-
mir'e şunlan anlatacaktı:
"Terfiim geldi. Üstçavuş oldum.
Arkadaşlardan biri, 'Gemide erlerin
birinde Marksist kitaplar var' dedi.
'Kimde?' dedim.
'Haydar Korcan'da dedi.
'Getirin kitaplan da okuyalım' de-
dim. Kitaplar geldi... Haydar Korcan,
Kerim Korcan'ın ağabeyi imiş. Bizim
donanmada asker. Rütbe gözetmeksi-
zin ona yaklaştık. Bize kardeşi Kerim'i
anlattı. Çok kitabı olan, durmadan
okuyan biriymiş Kerim. Evieri kitap
doluymuş. Mesleği saatçilikmiş.
Küçökpazar'da babastnın yamnda
çalışırmış...
Bir akşam gemide biraz demlendik.
Çakırkeyifiz... Her şey güzel. Arka-
daşlar kafa dengi. deniz pırıl pırıl, gök-
te kocaman bir ay. Kağıt kalem iste-
dim. Bir mektup yazdım Kcrim'e:
'Aziz kafadasım,
Talih ve tesadüf bir gün bizi birleşti-
recektir. Nerede olursa olsun. Gözle-
rinden öperim. Daha bir şey ler varsa
gönder...'
Mekrubu eski harflerle yazmıştım.
Kerim'den istediğim, sol içerikli ki-
taplardı.
Aradan bir süre geçti gecmedi. Bir
akşam üzeriydi. Bir baktun, bölük ça-
vuşu gelmiş başımda dikiüyor. Biz de o
anda yemek yiyoruz. Sofradayız. Hiç
unutmam. sözü aynen şöyle başçavu-
şun: 'Kalk, doğru yüzbaşımın kama-
rasına!' Yüzü karmakarışıkti başçavu-
şun. İşin içinde bir bokluk olduğunu
anladım. Çataldaki lokmayı bıraktım.
Yüzbaşının odasına girdik. Hiçbir şey
sormadan içeri attılar beni...
Sabah oldu. 'Kalk, gidiyoruz' dedi-
ler.
Göfürdükleri yer Müdüriyet'ti. O sı-
rada İstanbul Polis Müdürü Salih Kılıç
adında biriydi...
(...) Velhasılı Kerim beni ben Kerim'i
tanıdun. Uzun ydlar birlikte yata-
cağımız mapusane arkadaşlığının em-
niyet müdürlüğündeki ilk teşerrünj...
Kerimin erini didik aramışlar.
Yazdığım mektup, kitaplannın birinin
arasından çıkmış. Kuzunun suyu bu-
landırması bahaneydi. Kurt kuzuyu yi-
yecekti. Böylece tevkifatım başladı.
Arkamdan gelen gelene..."
YARIN: Yüzer-gczer
•aUume
POLTnKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Çiftesaraylar VardL.
Geçende Yeşildirek'ten geçtim. Karakol yerinde duru-
yor. içkıli bir saz salonu olan Çiftesaraylar yerinde yok.
"Düyunu Umumiye I istanbul Erkek Lisesi" yerli yerin-
de. Ama kocaman bir duvar çekmişler. Çiftesaraylar
buranın en görkemli saz salonuydu. Gösterişli fasıllar
burada olurdu. Hamiyet, Mualla, Safiye burada söylerdi.
Büyük hanendelerin söylemesi, Sabite Tur dönemine
değin geldi. Sabite Tur, Salih Orak'tan ayrılınca Tepe-
başı'ndan buraya göç etmişti.
Biz Ankaralı gazeteciler, yolumuz uğradığında bura-
ya gelirdik, ya da arkadaşlar konukseverlik etmek için
bizi buraya getirirlerdi.
Mazı kalbimde biryaradır.
Gazi Paşa'nın Dolmabahçe'de kaldığı gecelerden bi-
rinde canı çok sıkılıyor. Sarayın arka ya da yan kapıları-
nın birinden yavaşça sıvışıyor, korumaları atlatıyor,
soluğu Çiftesaraylar'da alıyor. Delikanlılık yıllarında ca-
nı saz dinlemek, bir iki kadeh demlenmek isteyince bu-
ralara düşermiş. Bu kez de öyle yapıyor, bir araba bulup
Çiftesaraylar'a geliyor. Arkalarda Kız Kulesi'ni gören
masalardan birine oturuyor. Omuzbaşındaki garsona,
"Kavun, beyazpeynir..." diyor.
Garson da alışıktır,
"Baş üstüne..." diyor.
Gazi Paşa, Çiftesaraylar'da bir yandan içkisini yu-
dumlarken, bir yandan da korumaları onu aramaya ko-
yulur Gazi Paşa'nın zaman zaman böyle kendini kapıp
koyvermesi vardır.
Gazi'nin saraydan böyle bir kaçışında, Neyzen'le bu-
luşmaöyküsü vardır. Bunlardan biri Balıkesır de geçer.
Balıkesir Milletvekili Süreyya özgeevren'e "Neyzen'i
bulun!.. "der. Çiftesaraylar'da da buluştuğu söylenir.
Bir öyküsünü de edebiyat öğretmeni, yazar Hakkı Sü-
ha Gezgin şöyle anlatır:
"... Atatürk, Neyzen'i dinlemek istemiş. Bana geldiler,
sokulduğu inleri bildiğim için arayıp buldum, alıp götür-
duler. Atatürk'e uzun uzun ney üflemiş. Sofrada kendin-
den geçmeyen kalmamış. Herkes hazza kapılmış. Paşa
duyduğu hazzın bedelini ödemek için,
Tevfik Bey' demiş, bu akşamın anısı olarak size ne
gibi bir hizmette bulunabilirim?'
Neyzen,
'Hiçbir şey istemem Paşam' demiş. Paşa, durmadan
ısrar edince,
"Ha' demiş, 'öyle ise iki şey isterim.'
'Nedirbuikişey.'
'Birisi, benim nüfus tezkerem yok, bana ne olur brr ka-
fakağıdı çıkart.'
Paşa şaşırmış.
'Nasıl olur? Senin yaşın kaç?'
'Altmışa yaklaştım. Ama bugüne değin nüfus kağıdı
çıkartmadım. Çünkü biat edecek (uyulacak) bir hükümet
bulamadım. İlk kez senin hükümetine biat ediyorum.'
Paşa, bu ince, nükteli, zarif isteğe karşın son derece
duygulandı. Çevresine baktı. Neyzen, ikinci isteğinisöy-
lemiyordu. Biraz suskunluktan sonra,
Ikincisi, ikinci isteğinizi söylemediniz. İkinci isteğiniz
nedir?'
'Ikincisi mi? İkinci isteğim şudur: Benim bir kardeşim
var. Hiç durmadan bana eza ve cefa ediyor. Her işime
karışıyor. Onu cezalandırmanızı rica ediyorum.'
Herkes gülmeye başlıyor. İkinci isteğin bir şaka oldtP
ğu anlaşılıyor. Neyzen 'e derhal bir nüfus kiğıdı çıkarılı-
yor, veriliyor..."
Nüfus kâğıdı öyküsünün birkaç türlüsü vardır.
BULMACA
1
2
3
4
5
6
1 2 3 4 5
I I ı ı
ft
fflhr
1
6 7 8
ü
H-L
\T
9
f
SOLDAJV SAĞA:
1/ Toprakbilim. 2/ Üze-
rinde sayı saymaya yara-
yan boncuklar bulunan
dikdörtgen biçiminde
tahta levhaak... Eski Mı-
sır'da güneş tannsı. 3/
Havadaki su buhan... İki
yüzü beyaz kapsız yor-
gan. 4/ Franz Kafka'nın
bir romanı. 5/ Kat kat ça-
kıl ve kumdan oluşmuş
yer kıvnmı... Kars yakın-
îanndaki ünlü harabe
yeri... Tuzağa düşürülen
şey. 6/ Boks yapılan alan... YObik,
rutarga gibi adlar da verilen bir si-
nir hastabğı. 7/ Bir cins kertenke-
le... Bir mevsım. 8/ Düşmanlık. 9/
Hint-lran dil grubuna verilen ad...
Sarma. kuşatma.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tannlar tarafından kendisine
verilen kutuyu merakma dayana-
mayarak açan ve umut dışmda
bütün kötülüklerin dünyaya yayü-
masına neden olan mitoloji kahra-
manı. 2/ Oyunda cezah çocuk... Yaprak sigara. 3/ Bir zeka
oyunu... Seslenen, çağıran. 4/ llkel bir silah... Yanardaglardan
çıkan hamursu ve yoğun külte. 5/ Işık akısı birimi... Bankada
hesabı olanlara gönderilen ödeme ya da çekme mektubu. 6/ Es-
ki Mısır'da ölülerin koruyucusu olan tann... Yan memnunluk
anlatan bir ünlem. 7/ Boru sesi... Tumturakh konuşma. 8/ Iri ve
siyah taneli bir üzüm cinsi. 9/ Ekın biçilirken saptan dökülerek
ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
REKTÖRLÜĞÜ'NDEN
Üniversitemiz Çorum llahiyat Fakültesi'ne 1993-1994 eğitim-
öğretim yılında ön kayıt yoluyla 30 öğrenci alınacaktır.
Ön Kayıt Yaptıraçak Adaylann
a) 1993 yılında yapılan ÖSS ve ÖYS sonucunda hiçbir yükse-
köğretim kurumuna yerleştirilmemiş olması,
b) ÖYS"de 440 ve daha fazla (TS) puanı almış olması gerekli-
dir.
c) Başvoırular 27 Eylül. 1993-1 Ekim 1993 tarihleri arasında
(mesai saatlerinde) Gazi Üniversittsi Çorum Meslek Yüksekoku-
lu Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum adresine adayın
kendisi veya bir yakını tarafından yapılacaktır.
Süresi içinde başvuran adaylardan ön kayıt için tespit edilen
kontenjan dikkate alınarak. en yüksek puandan başlayarak yapı-
lacak puan sıralamasına göre İcayıt hakkı kazananlann listesi 4
Ekim 1993 Pazanesi günü Gazi Üniversitesi Çorum Meslek Yük-
sekokulu, Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum adresin-
de ilan edilecektir.
Kayıt hakkı kazanan adaylann kesin kayıtlan 11-15 Ekim
1993 tarihlen arasında Gazi Universitesi Çorum Meslek Yükse-
kokulu. Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum'da yapda-
caktır.
DUYURULUR
KEStN KAYIT İÇTNGEREKLf BELGELER
a) Lise veya dengi okul diploması aslı,
b) ÖYS sınav sonuç belgesi aslı,
c) Nüfus cüzdanının onaylı örneği,
d) Erkek öğrencilerden askerlık tecil belgesi veya askerlikle ili-
şiği olmadığına dair belge,
e) Adli sıcil belgesi,
0 12 adet vesikalık fotoğraf,
g) Yeni tanhlı ikametgâh belgesi.
h) Öğrenci harcı makbuzu. (Öğrenci haranın ilk taksidi kayıt
sırasında tahsil edilecektir.)