Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14EYLÜL1993SAU
12 DIZIYAZI
Irkçılık bir aysbergîn ucu gibi
Kanada'dan Almanya'ya Neona-
zizm propagandası yapan ve Yahudi
soykınmını inkar eden Ernst Zündel,
uluslararası neofaşizmin hderlerin-
den. Toronto'daki "Samisdat Publis-
hers" yayınevinde bastığı kitap ve
broşürlerde "Altı milyon Yahudi öldü-
rülmedi" tezini savunuyor ve toplama
kamplanyla gaz odalannın savaştan
sonra Alman milletini suçlayıp yok
etmek için müttefıklerce inşa ettirildi-
ğini iddia ediyor. Zündel 1991 arahk
ayında propaganda amacıyla Mü-
nıh'te bulunurken tutuklandı ve mah-
keme önüne çıkartıldı. Aalı Neonazi
hakkında "halkı kışkırtmak, ırkçılık
propagandası yapmak ve ölülerin onu-
runu ciğnemek"' suçlanndan açılan
dava komik bir kararla sonuçlandı:
12 bin 600 mark para cezası! Sava,
Zündel'in 45 bın mark para cezasına
çarptınlmasını istemişti. Hakim kara-
nnda "Almanlann büyük çoğunlukla
bu tür propagandaJara karşı bağışıklık
kazandığını \e sanıkla suç ortaklarnun
dddi bir tehlike teşkil etmediğüır söy-
ledi. Oysa Zündel'in Alman Neonazi-
lerle çok yakın ilişkilerde bulunduğu
ve maddi destek verdiği biliniyor.
Asıl suç, si\ah olmak
1992 yıhnın şubat ayında Ravens-
burg'da 19 yaşındakı Dazlak Mario
R. sanık koltuğundaydı. Aynı yılın
haziran ayında 34 yaşmdaki bir An-
golahyı bıçaklayarak öldürmüştü.
Olaydan sonra Dazlaklar bıldiriler
bastırmış, yoldaşlannı "kahraman"
ilan etmiş ve şehrin duvarlannı "En
iyi zenci ö)ü zeocidir" sloganlanyla
donatmışlardı. Mahkemede, Dazla-
ğın Afrikalı kurbarunı önce sözle tah-
rik ettiği, sonra bıçağıru çekip öldür-
~düğü ortaya çıkü. Sanık on iki yaşın-
dan beri Dazlak olduğunu, "Alman
Halk Biriiği" partisinin toplantılann-
da "bodyguard'lık yaptığını
itiraf etti. Adam yaralama
suçundan önceden hüküm
giymişti, sabıkalıydı.
Mahkeme. Dazlağı cinayet-
ten değil. kasıtsız adam öl-
dürme suçundan yalnız beş
yıl hapse mahkum etti.
Inanılmaz ama gerçek! Ha-
kim karannda şöyle diyor-
du: "Kurbanın derisinin ren-
gi, suçun işlenmesinde önemli
bir faktör olarak rol ov-
nanuştır."
Meşru mûdafaa da suç
tki hafta sonra bu kez
Koblenz'de bir Dazlak
yargılandı. Suçu, 28 Arahk
1990"da Hachenburg kasa-
basında Nihat Yusufoğlu adlı
bir Türkiye Cumhuriyeti va-
tandaşını öldürmekti. 17
yaşmdaki Nihat Yusufoğiu
kısa süre önce Kürt mülteci
olarak Almanya'ya gelmişti.
Olay gecesi bir grup Dazlak,
Yusufoğlu'nun ailesiyle
kaldığj evin önünde toplanıp
"Yamyamlar dışan" diye
slogan atmışlardı. Nihat, iki
ağabeyiyle birlikte dışan çı-
kıp Dazlaklarla kavgaya gi-
rişmişti. Aleksander adında-
ki Dazlak. Nihat'ı arkadan
bıçaklamış, bıçak kalbini delip geç-
mişti.
İLEK ZAPTÇIOĞLU / BERLIN -5
1991 yılından bu yana kundaklama olayı f aillerinin
çoğu 'meçhul' hanesine yazıldı; tutuklananlar birkaç
ay hapis cezası yedi; cezayı çekmeyip şartlı tahliye
edildi. Dazlaklann ülke çapındaki neofaşist örgüt ve
gruplarla bağlantılan sistematik olarak hasıraltı edildi;
parçalanmış ailelerden gelmeleri, kötü bir çocukluk
geçirmiş olmalan, işsizlikleri hep artı hanesine yazıldı.
Nihat'ın babası mahkemenin kara-
nndan sonra "Almanlar oğluma ehna
ağacından düşüp öhnüş muamelesi
yaptf' diyor. aıle kasabayı korkudan
terk edıyordu.
1991 yüından bu yana Almanya'da
binlerce kundaklama olayı kaydedil-
di. Faillerin çoğu "meçhul" hanesine
yazıldı; tutuklananlar birkaç ay hapis
cezası yedi; cezayı çekmeyip şartlı
tahliye edildi. Dazlaklann ülke çapın-
daki neofaşist örgüt ve gruplarla bağ-
lanulan sistematik olarak hasıraltı
edildi; parçalanmış ailelerden gelme-
leri, kötü bir çocukluk geçirmiş olma-
lan, işsizlikleri hep artı hanesine yazıl-
dı. Şans eseri kimsenin ölmediği sayı-
sız kundaklama olayının ırkçı, neofa-
şist ideolojik arka planı hiçbir zaman
telaffuz edilmedi. Birçok olayda poli-
sın suçu uzaktan izleyip müdahale et-
mediği kanıtlandı; bu polis memur-
lan hakkında "görevini ihmalden"
bile soruşturma açılmadı. Polis teşkı-
latında aşın sağ "Cumhuriyetçiler"
partisine yüzde 30'lara varan oy
çıkması, nedenleri anlamamıza yeti-
\or.
Alman mahkemeleri, sanıklara ba-
bacan bir şefkatle yaklaşarak onlara
"y anunaz çocük" muamelesi yapülar.
Salıverilen Dazlaklar ise devletin yar-
gı organlan tarafından dahi kınan-
madığını gördükleri suçlannı işlemeyi
sürdürdüler.
İşte Almanya'da Neonazizm, ırkçı-
lık ve Türk düşmanlığı böyle beslen-
di. Yukanda saydığımız davalar. ay-
sbergin ucunu bile oluşturmuyor. lis-
teyi uzatmak kolay. Gösterdikleri
gerçek ise Mölln ve Solingen'in gök-
ten zembille inmediği.
Avnıpa'da yeni ırkçılık
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
patlak veren soğuk savaş ortamı. Batı
Almanya'nın yenildiği savaştan galip
çıkmasına yol açacak bir süreç başlat-
tı. Batılı müttefıklerince yeniden kal-
kındınlan ve savaşta özellikle yabancı
tutsaklan çalışünp yükselttiği sanayi-
sini ilerleten Batı Almanya, 1950'ler-
de "ekononük mucize"sini gerçekleş-
tirdi. Ama savaştan yeni çıkmış Al-
man toplumunda yeterli işgücü yok-
tu. İşte 1960'lann başmdan itibaren
İtalya'dan. Yunanistan'dan. İspan-
ya'dan, Türkiye'den işçiler Alman-
ya'ya akmaya başladı.
Ötuz yıl önce Almanya'ya gelen
Türkler, "yabancı düşmanuğı"nın o
tarihten beri her zaman var olduğunu
anlaüyor. Hatta 1950'lerdeüniversite
öğrenimi için gelen Türkler bile sa-
vaştan yeni çıkmış Alman toplumun-
da bir husumet sezdiklerini söylüyor-
lar.
Irkçılık her zaman net bir yüzle ve
tam teşekküllü bir programla çıkmı-
yor karşımıza. Frankfurt'ta yaşayan
Türk asıllı dedektif Kemal Kayan-
kaya'nın mucidi Alman >azar Jakob
Arjouni, "Bence ırkçılık Alman toplu-
munun her kademesinde var" diyor ve
şöyle tanımlıyor ırkçılığı:
Yabancı demek, aşağı demek
"Bir siyah bir lokantaya girdiğinde
tüm gözler ona çevrilecektir. İsterse o
bir doktor, bir üniversite profesörü, bir
işadamı olsun, hiç fark etmez. Derisi-
nin rengi. onu taıiımlay an ve ötekiler-
den ayıran tek özelliği olarak algılamr.
Siyahlar beyazlardan aşağı görülür ve
AJmanlar siyahlarla evleoen beyaz ka-
dınlardan, ırkı kanşürdığı için nefret
ederler."
Almanya'da yaşayan Afrikalı ve
Amerikalı siyahlar, bu gözlemi her
gün doğrulayan davranışlarla karşı-
laşıyorlar. Ama yalnız onlar mı? Ha-
yır. "Yabancı" demek, bugün Alman-
ya'da da derisinin. saçının, gözünün
renginden ötürü "aşağı" sayılan ülke-
lerin insanlan demek.
Almanya'da ilk ırkçı saldınlar pat-
lak verdiğinde Japon hükümeti, Av-
rupa seyahatine hazırlanan veya bu-
rada oturan vatandaşlanna bir"uyarı
mesajı" yolladı.
Buna göre Japonlar, Almanya'da
kılık kıyafetlerine çok özen gösterme-
ye ve daıma takım elbise kravatla do-
laşmaya çağnlıyordu. Nedeni, Viet-
namlı veya Koreli zannedilmeyi önle-
mekti. Çünkü Almanya'da Viet-
namlılar, Koreliler ırkçıhğın boy he-
defi haline gelmişti.
Fatura yabancılara
Irkçılık toplumun her kesi-
minde gizliden gizliye var olsa
bile Dazlaklar örneğindeki gibi
eğitimsiz kesimlerde daha mili-
tan taraftarlar buluyor ken-
dine. lşsizliğın. suç işleme
oranındaki artışın. konut soru-
nunun faturası her zaman "y>-
bancr'lara çıkartılıyor. Ufukta
ekonomik kriz göründüğünde
bir çığlıktır yükseliyor: "Ya-
bancılar dışarı!"
Uzun süre Frankfurt'ta öğre-
tim üyeliği yapan ve bugün
Avustralya'nın \Vollongong
Üniversitesi'ne bağlı "Centre
for Multicultural Studies'7
"Mülfikültûrei Araştırmalar
Merkezi"'ni yöneten Prof. Step-
hen Casdes, dünyadaki işçi
göçü, ulusal devletler ve yeni
ırkçılık arasında bağ kuruyor.
Castles'a göre günümüzde ulu-
sal devlet modeli bir rönesans
yaşıyor gjbi görünse de ekono-
mik ve siyasal gelişmeler. ulusal
devletlerin giderek güçten düş-
mesine yol açacak.
"Yabancı" demek, bugün Almanya'da da derisinin, sacuım, gözünün renginden ötürü "aşağı" sayılan ülkelerin insanlan demek.
Japonlar, kılık kıyafeüerineözen göstererek Yietnamh veya Koreli zannedilmektenkurtulmaya çalışıyorlar. Çünkü Almanya'da
Vietnamlılar, Koreliler ırkçüığın boy hedefi haline gelmiş dunımda.
YARHV: Alnanya'da
Tnrkinajı
Dazlak mahkemede kendisini "ele-
başı" olarak tanımladı ve Neonazile-
rin yerel gruplanndan "Taunus Cep-
hesi"nin lideri olduğunu söyledi.
Hakkında dosya vardı, aynca "ana-
yasaya aykın semboUer kullanmak"
(gamalı haç gibi) suçundan soruştur-
ma açılmışü. Ama olayın siyasi boyu-
tu yine gözardı edildi; bununla da
kabnmadı, kurbanın kendisi suçlu çı-
kartıldı. Buna göre Dazlaklar "kasa-
ba gençöği"ydi ve "Kürtlerle kasaba
gençliği arasındaki sürtûşmeler" olaya
neden olmuştu? Hakim, Dazlağın
gerçi örgütsel bağlan olduğunu, ama
"olaydan önce vaktini boş gezip içki
içerek" geçirdiğini söyledi. Nihat Yu-
sufoğlu'nun elinde bir süpürge sopası
tutması, "sflahh" olduğu şeklinde yo-
rumlandı!
Kararda Dazlağın "bu dinamik
kavgaya bir bıçakla katüdığı ve mak-
tulü ırkçı motiflerle öldürmediği" söy-
lendıkten sonra Dazlak cinayetten
değil, kayıtsız adam öldürme suçun-
dan altı yıla mahkum oldu; drt yû
sonra, yani önümüzdeki sene sahveri-
kcek.
Doğu Almanya Ağır Suç Dairesi Siyasi Suçlar Masası Eski Sefi Bernd wagner
'Savundukları ırkçılık halk üzerinde etkili oldu'
- Neonazi örgütkri arasında ne tür
ilişkiler var? Birfoüieriyle nasıl bağ-
lantı kunıyoriar, işbirligi nasıl örgüt-
leniyor?
BERND WAGNER - Örgüt üder-
leri ya da yetkili temsilcileri düzenli
aralıklarla ülke çapında bir araya ge-
liyor ve bilgi alışverişinde bulunu-
yorlar. Ama 10-15 örgüt temsilci-
sinin toplanıp eylem birliğı yapüğı
henüz göriilmedi. Örgütler aynı teo-
rik arkaplana göre hareket ettiği için
ortak program oluşturmalanna ge-
rek yok zaten. Aralannda ideolojik
değil, yalnızca taktik farklılık, yerel
ağırbk noktalannda farklılıklar kay-
dediliyor. Hepsi kendisini bir nasyo-
nal sosyalist partinin hücreleri ve ku-
rucu nüveleri olarak tanımbyorlar.
Kendi kentlerinde ve bölgelerinde
özerk hareket ediyor, ama iyi örgüt-
lenmiş bir ilişki ağıyla iç içe geçmiş
bulunuyorlar.
- Yani bir kitie hareketi va da kitle
partisi tasanmı yok mu?
BERND VVAGNER - Küçük hüc-
relerin de halk üzerinde nüfuz kaza-
nabüeceğini gördüler. Kitle partileri-
ne ya da kitle hareketine ihtiyaçlan
yok. Bence bunlar siyasi ve örgütsel
bir güç olarak değil, yaptıklan ajitas-
yonla tehlikeliler. Güttükleri ırkçılık,
halk üzerinde etkili oldu. Hukuk
devleti smırlannı aşan, düzen ve em-
niyeti öne çıkartan aşın sağ propa-
gandalan da toplumu etkib'yor.
- Neonazi ve aşırı sağ örgütler ger-
çekten halkın düşüncesini etküiyor
mu. yoksa zaten toplumda var olan fi-
kirteri sadece daha radikal mi temsü
ediyorlar?
BERND VVAGNER - Bir tür "k«-
Ulizör" etkisi yapıyorlar. Daha 1985
>ilında yüksek sesle söylendiğinde
anayasaya aykın düştükleri için
Anayasa Koruma Teşkilatı'nca taki-
be alınacak olan düşünceler bugün
siyaset hayatının içine girdi ve yerle-
şik partilerce de savunuluyor. İkinci-
si, bu örgütler gençlere heyecan veri-
yor. Küİtürel faaliyetler, özelbkle
müzikle destekleniyorlar. Bunlar
uzun vadede çok vahim sonuçlara
varacak bir etki yaratıyor.
- Siyasi sorumlular ve özellikle po-
lis, aşın sağ eylemlerin hep içkinin et-
kisiyie hareket eden tekil şahıslarca
dûzenlendiğini iddia ediyor. Bu doğnı
musizce?
BERND VVAGNER - Bu iddia,
Ağır Suç Dairesi'nin elindeki tüm
kanıtlara ve bilgiye aykındır ve sade-
ce olayların siyasi boyutunu arkapla-
na itmek için ortaya sürülmektedir.
Ömeğin evlere düzenlenen saldınlar
önceden çok iyi örgütleniyor. Faille-
rin elinde telsiz cihazlan var; molotof
kokteyllerini önceden hazırhyorlar,
gaz tabancalan. beyzbol sopalan
taşıyorlar. Son zamanlarda ölümcül
bir silah olan "ninja yıklızlanyla" (fı-
rlatılan sivri çıkıntdı yıldız biçimli
metal bir silah) donandıklan da gö-
rülüyor. Artık Neonazi örgütlerine
üye olmayan bağımsız gençük grup-
lannın da ani bir karar vererek ya-
bancılara saldırdıklan doğrudur.
Gençler, eylemlerinin nasıl sonuçla-
nacağını hesaba katmıyorlar. İdeo-
lojik açıdan daha net gruplar arası-
nda. eylemleri sonucu insanlann ya-
ralanabileceği veya ölebileceği elbet-
te baştan göze abnıyor, hatta bu he-
defleniyor.
- Neonaziler arasında kadın oranı
nedir?
BERND VVAGNER - Aşın sağ
çevrelerde 30 yaşın altındaki her beş
kişiden biri kadın. Bu gerçekten yeni
bir gebşim. 1988 yıbna kadar bunlar
tam bir erkek toplumuydu. Değil evli
olmak, kız arkadaşa sahip olmak
bile ayıp sayıbrdı. Bugün eşlerini ak-
tif olarak destekleyen. şiddete başvu-
rulmasım onaylayan, hatta eşiyle
birlikte eylem yapan kadınlar var.
ÇALIŞANLAREV SORULARI-SORUNLARI / YILMAZ ŞÎPAL
Aylıkla Birlikte Ikraıııiye de Ödenir mi?
:\9W Nisan ayma kadar Sosyal Sigortalar
Kunımu'nda 20 yıl sigorta müfettişi olarak çalıştun.
195? yılında Emekli Sandığı'na bağlı üç aylık vekil öğ-
retmenUk görevim nedeniyle bu tarih sigortaya göre başlangıç
sayıldığmdan 1980 yılı mavts ayında 5 günlük sigortalı olarak bir
tşyerinde çauşarak SSK'dan emekliliğimi istedim. Ve de SSK'dan
emekli de oldum.
SSK emekli ücretleri çok olduğundan. 60 yaşımı doldurduğuma
göre Emekh' Sandığı'ndan emekli olmak için SSK tüm sigorta kol-
lanna tabi çalışarak SSK'dan maaşımın kesUmesi halinde maaş
bağlanıp bağlanmayacağını Emekli Sandığı'na sordum. Size iletti-
ğim yanıtın fotokopisinde şöyle denilmektedir:
"(...)... 1981 tarihinden itibaren 1214 sayılı kanun hükumlerine
göre sandığmııza tabi hizmeriniz de dikkate alınarak Sosyal Sigor-
talar Kunımu'nca aylık bağlandığı anlaşılmaktadır.
2829 sayılı kanumın 8. maddesi "Birleştirilmiş hizmet süreleri
toplamı üzerinden Ugililere son yedi yülık fıili hizmet süresi içinde,
fitti hizmet süresi fazla olan kurumca. hizmet sürelerinin eşit olması
halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu ku-
rumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.
Ancak malullük. ölüm 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu'na
göre yaş haddinden resen emekli olnıa ve bağlı oldukları kurumun
kanunla değişririlmesi hallerinde Ugililere hizmet sürelerinden so-
nuncusunun tabi olduğu kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağ-
lanır" hükmünü amirdir.
Tüm sigorta kollanna tabi olarak çalışmaya başlamanız nede-
niyle aylıklarmızdan 506 sayılı kanun hükumlerine göre prim kesil-
meye başlanarak Sosyal Sigortalar Kunımu'nca emekli aylığımzın
kesUmesi halinde yukanda açıklanan kanun hiikmü gereğince son
yedi yülık çauşma sürenizden fazla olanı sandığımız olacağından ve
doğum tarihi itibanyla 60 yaşınızı tamamladığuıızdan ve toplam
hizmet süreniz 10 y ıldan fazla olduğundan 5434 sayılı kanunun 39.
maddesinin (c) fıkrası uyarınca tarafınıza emekli aylığı bağlanması
mümkün olacaktır.
Emekli aykğınız yukanda belirtilen nedenlerle sandıkça bağlan-
makla beraber son kez sigortalı bir görevden aynlmış olmanız nede-
niyle emekli ikramiyesi ödenmesi mümkün olamayacaktır."
Sorum şu olacak:
Emekli aylığını Emekli Sandığı bağlarsa aylıkla birlikte emekh'
ikramiyesi de ödenir mi?
YANIT: Sosyal güvenlik yasalanndaki çebşkiden sıkça söz et-
mekteyiz. Bu çebşkilerden biri de emekhlik ikramiyesi ile ilgibdir.
5434 sayılı TC Emekü Sandığı Ek Madde 20'de şöyle denil-
mektedir
"Emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut
toptan ödeme yapdan asker, sivil tüm iştirakçilere her tam fiiİi hiz-
met yılı için" emekli aylığı bağlanmasına esas olan "tutarlann bir
aylığı emekli ikramiyesi olarak verilır."
2829 sayıb "Sosyal Güvenlik Knrumlarma Tabi Olarak Geçen
Hizmederin Bnieştirilmesi Hakkında Kanun"un 12. maddesinde
ise aynı konuda şu hüküm getirilmiştir.
"Son defa TC Emekli Sandığı'na tabi görevlerden emekliye ayn-
lan ve kendikrine bu kanunun 8. maddesi uyarınca birleştirilen hiz-
met süreleri üzerinden aylık bağlananlara TC Emekli Sandığı'na
tabi daire, kunıluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek su-
retiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden 5434 sayılı TC Emekli
Sandığı Kanunu hükumlerine göre emekli ikramiyesi ödenir."
2829 sayılı yasaıun t ygulama Esaslanyla İlgili Yönetmeliğin 8.
maddesi uyarınca'"(...) birleştirilen hizmet süreleri üzerinden son 7
yülık sürenin y artsından fazlasuun TC Emekli SandığYnda geçmiş
olması nedeniyle bu kurumca aylık bağlanmış olsa dahi son defa TC
Emekli Sandığı'na tabi görevden emekliye aynlmayanlara emekli-
lik ikramiyesi ödenmez. Bu gibilerin aynldıkları görev itibanvja
kıdem tazminatı ahna hakları varsa saklıdır."
5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasasfnın Ek 20. maddesi
uyannca emekb aylığı Emekli Sandığj'nca bağlandığında, sandık
kapsamında geçen "her tam fiitt yıh için" emekli aybğı bağlan-
masına esas olan tutann bir aybğı emekli aylığı olarak verilmekte,
ancak 2829 sayılı yasa ve onun uygulama esaslanyla ilgili yönet-
mebği uyannca da bu ikramiyenin sadece "Son defa TC Emekli
Sandığı'na tabi görevlerden aynlan"lara venleceğı vurgulanmak-
tadır.
Yönetmeliğin gerek 5434 sayıh, gerekse 2829 sayılı yasa ile çe-
lişüği görüşündeyiz.
ANKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Örnekler™
fsmet Paşa'nın yenilip, CHP'yi Ecevtfe teslim ettiği
CHP Kurultayı'nın ilgirtç birgelişmesi vardır. Bunu, Nec-
det Uğur'dan dinlemiştim. Tsmet Paşa, ölümünden bir
yıl önce ayrıldı CHP Genel Başkanlığı'ndan. 12Martbitti,
bitmek üzere. Ecevifin genel başkan seçilip, Ismet
Paşa'nın ayağa kalkarak ceketini iliklemeSi, ardından
Ecevifin koşup onun elini öpmesi, salonu dolduran ka-
labalığın gözyaşlarını tutamayıp, birbirlerine sarılıp
öpüşmeleri görülecek şeydi. Gözyaşları akarken konu-
şanlar, birbirlerini kutluyorlar:
- Bugünleri de gördük, bak koskaca Ismet Paşa, yerini
genç Bülent Ecevit'e bıraktı, işte demokrasi bu! diyorlar-
dı.
Oysa, kazın ayağı pek öyle değildi; Ismet Paşa, kendi-
si, okurultayın başlangıcindayapılan il kongrelerinin bir
"tertip" olduğunu söyleyecek, "Tertip yapılıyooor" diye
bağıracak, biz gazetecilere bile bunu anlatamayacaktı.
Çünkü, anlamak istemiyorduk! Çoğumuz Ecevit'i tutu-
yorduk! O olağanüstü kurultayın çağrısının yapılması
için Ismet Paşa'ya giden o zamanki CHP Genel Yazmanı
Kamil Kınkoğlu'na Paşa sormuştu:
- Beni düşürmek istiyorsunuz değil mi? Bu kurultay
onun için...
- Evet Paşam! Öyle istiyorlar...
- Kim gelecek yerime, sen mi?
- Hayır Paşam, gelecek belli!
- Keşke sen gelsen, der Paşa, biraz durduktan sonra
ekler; "Dizinizi döveceksiniz, dizinizi!" Yıllar geçer,
CHP'liler, sosyal demokratlar dizlerini bir güzel döver-
ler!
Şimdi, Necdet Uğur'un anlattığı olaya geliyorum: Is-
met Paşa, genel başkanlığı bıraktıktan sonra, Istanbul'a,
taşlıktaki evine çekilmiştir. Bir gün, Necdet Uğur, Paşa'-
yı evinde görmeye, konuşmaya gider. Bahçeye inip do-
laşırlar. Paşa, konuyu genel başkanlığı Ecevit'e devretti-
ği kurultaydan açar...
- Çok coşkulu bir kurultay oldu; ağlaşanlar, birbirleri-
ne sarılıp öpüşenler vardı. Ancak, ben orada bir şey
yapmak istedim, bu anlaşıldı mı?
- Anlaşılmıştır Paşam! Neden anlaşılmasın? .
- Bak, sana anlatayım: Biz 1950'de iktidarı yitirdik, De-
mokrat Parti kazandı. Bu, normal seçimlerle oldu. De-
mokrasiye geçmek için bu zorunluydu. Iktidarın, seçim-
le bir başka partiye devredilmesi! Bunu yaptık. Ama,.
demokrasi için bu yetmezdi. Parti içinde de seçimle II-
der değişikliği olabilmeli, bir lider gidip, bir başkası ge-
lebilmeliydi. Ben bunun örneğini vermek istedim, bu
anlaşıldı mı?
Necdet Uğur, bunları anlattıktan sonra:
- Kanımca, bu anlaşılmamıştı! dedi. Herkes heyecan
içinde, Ecevit'e oylarını veripdağılmıştı. Demokrasi için
örnek veriliyormuş, kimsenin umuru değildi!
işte, Hinthorozu Erdal Bey, babasından sonra, ikinci
kez bu örneği verdi. Üç ay önce, "Ben adaylığımı koy-
mayacağım, başınızın çaresine bakın!" demeye getirdi.
Neredeyse, aday adaylarını kendisi ortaya itti, yarıştırdı.
öyle bir örnek verdi ki, öbür partilerde de kimi lider geçi-
nenlerin koltukları zangır zangır sallandı! "Doğal tider"-
lik filan, raflarda kaldı! Kurultayı açış konuşmasında,
Hinthorozu bunu açık açık söyledi, "Türkiye'de ilk kez
oluyorbu!"dedi. "Babambaşlatmıştı aslında, amaanla-
şılmadı!"demedi, bizleranladık... Bakalım, başka anla-
yan da oldu mu? Göreceğiz!
Ismet Paşa, partiiçi demokrasi örneğini vermede -azı-
cık- geç mi kalmıştı? Bunu 88 yaşına değin bekletmeme-
liydi. Paşa'yla oğlunun gidişleri arasında bir benzeıiik
var Ikisinde de sevgi gözyaşları, ağlamalar, zırlamalar;
"Bana her şey seni anımsatıyor" şarkısı. Ama, verilen
ders, belleklerden kolay çıkmayacak nitelikte.
Kurultayı, seçimlerini TV'den izledim yurttaşlar gibi.
Uzaktan daha rahat izleniyor. Ağaçları kucaklama yeri-
ne, koca ormanı görüyorsunuz. 1969 yılıydı sanıyorum,
Ismet Paşa, CHP Genel Başkanı iken kendisini izlemiş-
tim. Uçakta tek gazeteci bendim. öbür gazeteciler, daha
önce bir uçakla gitmişler, ben bilet bulamamışbm. Eti-
mesgut'a gidip, Paşa'nın uçağında bir yer buiabilmek
için beklemeye başladım. Paşa, görünce:
- Ne bekliyorsun? diye sordu.
- Bilet bulamadım Paşam, gidemiyorum!
- Haydi, bizimle gel!
Uçakta, yamnda sağını (doktoru) Kemal Derrrir de var;
Bir ara yanına çağırdı, Diyarbakır'da yapacağı konuş-
mayı verdi.
- Ekmekçi, sen gezilere katılmadın, Ankâra'da otur-
dun. Daha iyi görmüşsündür Ankara'dan. Ne diyorsun,
nasıl bizim durumumuz?
- Paşam, biraz oyunuz artacak ama, çok birşey değiş-
meyecek. AP yine iktidarda!
Paşa'dan yeni bir şey öğrenmiştim, olayları uzaktan
da yaşamak!
Kurultay kulislerinde, binbir söylenti dolaşmış; para-
lar döndûğü söylenmiş; Gürfcan'ı destekleyen bir bele-
diye başkanı milyonlar dağıtmış. Salonun sekilerinde
(tribünlerinde) baskın görünen Gürkancı dinleyiciler,
başkanlığı Karayalçtn'ın kazandığı açıklanınca:
- Satılmış delege! diye bağırmışlar. Bunlar, öfkeden
söylenmiş sözler olmalı, dilerim...
Taşlama ustası Hasan Çelebi, bir yıl önce, Murat Ka-
rayalçın için şu dörtlüğü yazmıştı:
"Arkasız halka açık bir yeni yön açmak için, IO silin-
dirledi, her engeli, her engebeyi. I İşte boy ölçüşüyor
şimdi de çağdaşlık ile I Karayalçın, o Ateş Tanrısı'nın
gözbebeği!"
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Venüs gezegenine ven- 1
len bir başka ad... Bir no-
ta. 2/ Üstün bir yetkinin 2
gücünü simgeleyen değ- 3
nek... Yeni bir taşıtıyada
motoru, açılması için dü-
şük rejimle çalıştırmaya 5
verilen ad. 3/ Samsun'un
bir ilçesi... Birçeşit İngiliz
6
birası. 4/ Asya'da bir ül- 7
ke... Üstü kapalı olarak
anlatma. 5/ Kokmuş 8
hay-van ölüsü... Yeniçeri- 9
lerin kayıtlı olduğu kütük
defteri. 6/ İlişkia. değgin... Güç.
dirilik. 7/ Dünyamızın uydusu...
Dinç, canb. 8/ Bir otomobilin ar-
kasına takılan üstü kapalı araç. 9/
Sipersiz şapka... Alman faşisti.
YUKARIDAN
AŞAĞ1YA:
1/ Taze iken kabuğuyla kurutul-
muş fasulye. 2/ Özsu... Tibet sığın.
3/ Yassı gümüş külçesi... Bir nota.
4/ Bir renk... Paylama. azarlama.
5/ Küçük su kanalı... Eşya üzenn-
deki mikrop ya da böcekleri ba-
sınçb buharla öldürmeye yarayan büyük kazan. 6/ Japon lirik
dramı... Duman lekesi... Atlann taşınması için yapılmış kapalı
taşıma aracı. 7/ Büyük su şişesi. 8/ Ege ile Akdeniz bölgelerini
bırbirinden ayıran akarsuyun adı. 9/ Tırnak boyası... Fazla
bön. avanak.