Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURIYET 28 TEMMUZ1993 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
YÖK değil, üniversite!
YÖK, bugünkü durumuyla Türkiye'nin bilim ve kültür
alanmı yok yere işgal eden bir enkazdır. Bu enkazın dayandığı
hukuk İcuralJan da ''ölü hükümlerdir".
Prof. Dr. AYDEVAYBA Y
U
niversite sorunu yenı
hükümetin progra-
mında da yer alıyor.
Bundan öncekinde de
(öncelikli olarak) yer
almıştı, ama bütün
büyük iddialara karşın. çözülemeden
kalmıştı. Çözümsüzlüğün başhca ne-
deninin yaklaşun ve tanı yanlışları ol-
duğunu saıuyorum. Onun için bu
konudaki düşüncelerimi bir kez daha
özetlemenin yararlı olacağını umuyo-
rum.
Kisaca YÖK adı ile anılan sistem,
Türkiye'de üniversite kurum ve kavra-
rrunı yok etmek için düşünülmüş ve
icat edilmiş bir sistemdir. Bu sistem.
Türkiye'de fikir üreten bütün odakla-
nn "imhasT planının bir parçası ola-
rak yaşama geçirilmiş ve oldukça
başanlı biçimde de uygulanmıştır. Bu
sistemi yasalaştıranlann, bunda, ba-
ğışlanmaz günahlan oiduğu kuşku-
suzdur. Yasama gücünü kullanmayı
kendi kendiierine üstlenen ve o tarihte
yapılan bütün uyanlara kulakJannı tı-
kayarak. "karanlıfc ilişkilerin temsilci-
si" biıtakım kişılenn tuzağına düşen
"darbecileriıT' bu uygulamaya körü-
körüne alet olduklan apaçıktır. Üni-
versite kurumunu çökertmeyi amaçla-
yan "sstem"i sürekli hale getirmek
için. bunu anayasaya sokma (ya da so-
kuşturma) planına u
kuzu-kuzu"<
evet
diyen de yine bu darbeci takımdır. Ge-
rek o tarihte. gerek daha sonraki dö-
nemde söyleyip yazdıklanyla kanıt-
landığı gibi, bütün bunlan yaparken,
konuyla ilgili hiçbirciddi bilgiye sahip
olmadıkJan da açıkça anlaşılmıştır.
Yaşamı boyunca gerçek bir üniversite-
nin kapısından geçmemiş, içinde ne
olup bıttiğini görmemiş; üniversite
amfisini herkesin uslu uslu oturup ders
dınlediğı sıradan bir dersane, hararetli
bir fikir tartışmasını da kavga zanne-
den bu takımdan zaten başka bir şey
beklenmezdi.
Bu dönem geride kaldığına göre
şımdiki sorun. Türk üniversitelerini
ancire vuran bu sistemin nasıl ortadan
kaldınlacağıdır. 1983'ten sonra bili-
nen mekanizmalarla iktidara geürilen
ve "küp doldurma" konusu ile aşın de-
recede ilgilenip, "demokrasiye geçiş''in
öteki koşullanna ise boş veren takım
da artık ikü'darda değildır.
Üstelik, bugünkü iktidan oluşturan
siyasal partiler, hem seçim meydanla-
nnda. hem dehükümet programlann-
da (iki kez!) bu sistemin özüne karşı
olduklannı açıklayarak, ulusa ve
onun parlamentosuna karşı. bu soru-
nu kökünden çözecekJerini taahhüt
etmişlerdir. Öyleyse, şimdi verdikleri
bu sözü tutmalan gerekmektedir.
Uydunna engeller
Bu konudaki engeller nelerdir? Bun-
lann başında, anayasaya sokuşturu-
lan YÖK'Ie ilgili hükmün geldiği sa-
nılmaktadır. Bunun, aşılması olanak-
sız bir "yasal engd" oiduğu kabul
edilmekte ve üniversite sorununu "yo-
muşatılmış bir YÖK düzenT çerçeve-
sinde çözme eğilimi kimi çevTelerde
egemen gözükmektedir. Karumca ilk
yanlış "tanı" budur. Hangi koşullar-
da, kımin ya da kimlerin hangi "çıkar-
lan" için, kimleri aldatıp kandırarak
yasa maddesi haline getirdikleri bili-
nen bu "düzmece dûzeni" öyle ya da
böyle saklı tutmaya özen göstermenin
anlamı yoktur. Türkiye'de üniversite
yaşamını çökertmek. bu kurumun kö-
İcünü kurutarak "imha etmek" ama-
cıyla icat edilmiş olduğu açığa çıkan ve
on bir yıllık uygulama sonucunda
yapüğı "tahribat" somut olarak belü
olan bu sistemi her şeye karşın ayakta
tutmaya çahşmak bağışlanmaz bir ha-
ta olur. YÖK, bugünkü durumuyla
Türkiye'nin bilim ve kültür alarunı
yok yere işgal eden bir enkazdır. Bu
enkaan dayandığı hukuk kurallan da
"ölü büküınlerdir". Hiçbir Türk hu-
kukçusunun. yargıan ya da avukatın,
YÖK'ü yok sayacak yeni bir üniversi-
te düzenlemesi karşısında. "Yasa çîğ-
nenmiştir" biçiminde bir yargıya ula-
şacağını sanmıyorum. Bir şeyi hile ile
ele geçirmiş kimse, o şey elinden geri
alınırsa, "Hakszük yapılıyor'' dıye
feryat edemez. Bu evrensel bir ilkedir.
Yalnız hukuk ilkesi değil, aynı zaman-
da ahlakın da temel ilkesi budur.
YÖK'ü ayakta tutmaya çalışanlar.
bunun bir "eşgüdüm organı" olduğu-
nu ve bu bakımdan şu ya da bu Ölçüde
kalması gerektiğini de ileri sürmekte-
dir. Bu da kanımızca yanlış bir görüş-
tür. Üniversiteler arası eşgüdümü sağ-
layacak organ tamamen başka bir
şeydir; bugünkü YÖK yasasında yaa-
h olanla bunun ilgisi yoktur. Üniversı-
telerin eşgüdüm organında. egemenin
çantasını. cüppesini taşıyarak ya da
sokaktan toplanıp akademik paye ve-
rilerek birtakım yerlere tırmanmış ki-
şilere yer yoktur. Bu organın da bütün
üniversite organlan gibi, üniversitele-
rin doğal öğelerinin katılıkuyla ger-
çekJeşmiş seçim süreçlen sonuçlanna
göre belirlenmesi zorunludur.
Sonuç: Üniversite sonınu
Bu söylediklerimizle, bugün gün-
dernde olan sorunun "YÖK sorunu"
değil, sadece t4
üniversite sorunu" oldu-
ğunu bir kez daha anlatmak istiyoruz.
Düzeltilmesi gereken YÖK değil,
onun tahrip ettiği üniversitedir; ku-
rum olarak. kavram olarak, düşünce
olarak üniversiteyi yeniden "inşa et-
mek" gerekmektedir. Siyasal iktidar
için bu ivedi bir görevdir. Bu görev ye-
rine getirilirken yapılması icap eden
belli başlı işler de bilinmektedir Her
şeyden önce merkezci yapı ve buna
bağlı hıyerarşi kaldınlarak. aşağıdan
yukan işjeyen bir özerk düzen kurul-
malıdır. Özerklik bir "yönetim" kavra-
mıdır; "büimsel özerklik" diye bir şey
yoktur; bilim için gerekli olan"özgür-
lûk"tür. Özerkliğin başıboşluğa yol
açacağını sananlar ya da iddia edenler
büyük bir yanılgı icindedirler: 1961
Anayasası sısteminde üniversitelerde
görev yapanlar seçilmiş organlarla yö-
netilen fakülte ve üniversite birimle-
rinde sistemin nasıl işledığini çok iyi
bilirler. Haksızbğa karşı başkaldırma
ypllan açık oldukça. keyfilik işlemez.
Üniversitelerin sadece bir "•eğitim ku-
rumu" olduğu biçimindekı anlayışın
da tamamen terk edilmesi zorunludur.
Üniversite "okul" ya da "meslek oku-
lu" değildir. Devletin "kültür ve bilim'"
işlevini gerçekleştirme organıdır. bu-
nun için de önde gelen görevi "bilim
üretmek"tir Üniversitelerin "siyaset
dışı" tutulmalan kadar yanlış bir şey
olamaz. Öğrencilerin 'Ideolojik olay-
lara" katılmalannı disiplın suçu sa-
yan: siyasal partilere girmelerini, par-
tilerin "yan kuruluşlarma" (!) üye
olmalanru yasaklayan; "siyasal parti
hesabına" (adına değil, hesabına!) et-
kinlik yapmalanru da kabul etmeyen
(bunlann hepsi YÖK yasasında yazılı-
dır) zihniyetin, üniversite kavramın-
dan bütünüyle habersiz olduğunda
kuşku yoktur. YÖK yasasına göre
böylece •"kuşatılan" ve dernek kurma-
sı bıle yasaklanan öğrenci, nasıl ola-
caksa. "hfir ve bilimsel düşünce gücüne,
geniş bir dünya göriişüne sahip" vurttaş
olarak yetiştirilmış olacakür! 1930'-
lann Orta Avrupası'nda esen sıvasal
irtica havalannın esintilerini yansıtan
bu "kara mizah" örneği çelişkilerin ya-
pılacak yeni düzenlemede yer aJmaya-
cağına kesin gözüyle bakıyoruz. Üni-
versite de üniversite hocası da öğrenci-
si de yurt sonınlanyla ilgilenecek,
siyaset alanında söz ve rol sahibi ola-
caktır. Bunu önlemeye kalkmak. top-
lumsal yaşamın bir damannı kesmeye
kalkışmak demektir. Üniversite dü-
zenlemesini yapacak iktidann, bu ku-
rumu yeniden "inşa" ederken, bu
noktayı önemle ve özenle göz önünde
tutması gerekir.
Üniversıtelere yeniden yaşamsallık
(hayatıyet) sağlayacak ve onlan yeni-
den toplumdaki saygın yerienne geti-
recek olan düzeriilemeleri yapacak
siyasal iktidann başbakanının ve yar-
dımcısının bu yuvalarda yetişmiş ve
yıllarca hocalık yapmış kişiler olması-
nı. umut verici bir olgu olarak gözlem-
lıyoruz. Onlar kadar bu konuda ken-
disine binnci derecede görev düşen M.
Eğitim Bakanı'nın, üniversitelerin
üniversite olduğu zamanda öğrenim
görmüş ve daha önce de aynı postu di-
rayetle işgal etmiş deneyimli bir politi-
kacı olmasını da üniversite adına mut-
lu bir rastlanü sayıyoruz.
TARHŞMA
EyfelKulesi'nden Pera Evi'ne
P
aris'in tarihi kent
dokusu içinde
renkli bir
fabrikayı
çağnştıran
Pompıdou
Ulusal Kültür ve Sanat
Merkezi yapısı hakkında 1980
yılında > apırun mimarlan
tarafındanyav'imlanmış bir
broşürde, EifTel Kulesi'nın
inşaatı sırasında yapının
mühendisi Gustave EifTel'e
yönelık eleştirilerden alıntılar
yer alır. Bu alıntılarda Eiffel
Kulesi'nin Paris kenti için bir
yüz karası ve utanç anıtı olacağı
ve derhal yıkılması gereği
vurgulanmaktadır.
Pompidou Merkezi için de eş
anlamda eleştiriler almış olan
mimarlan. bu alıntılar ile
yapılannı ancak tarihin
değerlendirebileceğinı
sayunmaktadırlar.
Günümüzde bu yapı Pans'in
EifTel Kulesi'nden sonra gelen
simgelerinden biri olmuştur. Bu
çarpıcı örnek. dünya mimarlan
içinde bilgi çağının. görselliğin.
çoğulculuğun, çeşitlıliğın.
geçmişi sorgulamanın ve
geleceğe açık olmanın ne denli
bijincınde olan ilen görüşlü
mimarlann da var olduğunu
gösterjyor.
Nitekim. simgesel ve düşünsel
birdil yaratmak uğruna. tarihe
mal olmuş öğelerin gelişigüzel
vesorumsuzca kullanıldığı,
kolaya veyüzeysel birdilın
oluşturularak estetik değerlerin
olabıldiğınceyozlaştınldığı
"Post VÎodernizm" akımı, kısa
bir süre içinde, geride birçok
kötü ömekler bırakarak tarihe
kanştı.
Geride kalan; mimarlığm bir
biçim. cephe değil bir mekan
sorunu olduğu, mimarlann
mekan ve zamana bağlı bir
düşünce düzeyinde. yaratıcı
gücünü hiçbir dogma ve
Tdeoloji ile sınırlamadan
ürünler verrnesi gereğidir.
Çağdaş düşünce; Fransız
Meslek Yasası'nda saptandığı
üzere "doğal ve kültürel
çevreye uyumlu katılım"ın,
birçok çağdas örnekte
görüldüğü gibi hiçbir kişi ve
turumun tekeündeolmaksızın
gerçekleşmesini savunur.
Dün. bugün ve yannı bir
dinamizm içinde buluşturan bir
tasanm olarak Aksanat Kültür
ve Sanat Merkezi (AKSM)
y apısı, yurdumuzdaki çok az
özgün örnek ten biridir.
Çok yönlü sanatçı Metin Deniz
ve mîmar Günhan Dinç ile
birlikte tasanrrunı
gerçekleştirdiğimiz AKSM
yapısı. Türkiye'de günümüze
dek bir mimarlık ürünü üzerine
görülmemiş boyutlarda bir
rartışmanın odak noktası oldu.
Bunu mimarlık adına sevinçle
karşılıyorum. Kanımca
yapılann. çevrelerin geniş
platformlarda taruşılması,
sorgulanması. mimarlığm
toplum içinde kurumsallaşması
vesaygmlık kazanması
açısından çok yararlı bir
olgudur. AKSM'yi. Türkiye'de
ilk kez kültür ve sanat
olgulannı devletin
hegemonyasının ötesine
taşıyacak, etkin, üretken ve
özgür bir yaratıabk ortamının
oluşturulmasında çok önemli
ve öncü bir girişim olarak
değerlendirdik.
AKSM yapısını içerdiği tüm
kültür ve sanat işlevlen ile bir
bütün olarak görmek
gerekmektedir. Bu yapımn
tasanmı: Mimann müdahalesi
ile başlamış ve işlevleri ile
süregıdecek olan bir "süreç"tir.
Yapı, sanatçılar ve toplum
sürekü biriletişim icindedirler.
Burada oluşacak olan tartışma
veeleştiri ortamı da, kişilerin
etkin ve düzeyli katıbmlan ile
gerçekleşmelıdir. Düzeysiz bir
eleştiri bir yapı ta değer
kaybetlirmez, ama topluma
çok şeylerkaybettirir. Tüm
sanatçılar gibi mimar da
yapıtlanna olan eleştirilerde bu
kalite düzeyinin var olmasını
bekler.
Bu bağlamda gazetenizde 22
Haziran 1993 günü
"Beyoğlu'nda Nara Atan Bir
Sarhoş" başlığı altında Oktay
Ekinci imzası ile yayımlanmış
olan yazı. günümüze dek
yapıya ilişicin yazıimış olumlu
ve olumsuz eleştiriler içinde. söz
konusu kalite düzeyine
ulaşamamaktadır.
AKSM tasanm projesi. tasanm
aşamasında geniş bir kültür,
bilim, sanat ve meslek ortamına
açık birşekildegeliştirilmiş;
inşaat projesi tüm olağan
yollardan geçerek uygulama
aşamasına gelinmiştir. Bu
aşamada proje ve maket olarak
Beyoğlunda sergilenerek,
basın ve televizyon aracılığı ile
kamuoyuna tanıulrruşür.
Söz konusu yapı yüzyıl
başlanndan beri var olan üç ve
dört katlı iki eski Pera yapısının
parsellerinin pirleştirilmesi ve
70'li yıllarda İstiklal Caddesi
cepheleri korunarak yıkılması
ve bucephelerin arkasına yedi
katlı birbüro binası inşa
edilmesi ile oluşmuş bir yapıdır.
Bu aşamada. iki eski yapının
cepheleri dışında tüm
karakteristik özeüikieri
kaybobnuştur.
Tasanmımıza başlarken.
arşivlerde bu iki eski yapının
fotoğraflannı bulduk ve onlara
yeniden özgün boyutlannı
kazandırrnayı amaçladık. Bu,
tarihe objektif olarak
bakmanın gereğiydi. Bugün, iki
eski Pera yapısını özgün
boyutlan ile görmek olasıdır.
Bu >apıda ürünler verccek genç
sanatçılara. onlann
dinamizmini duyarak. nesiller
arasındakı o güzel çelişkileri
bilerek; benimseşebilecekleri
ama tarihi gözardı
edemeyecekleri bir mekan
kurgusuduryaratılmak
amaçlanan. Yapı. genç
sanatçılara hizmet edecek ve
gerekirse cephelen de bir tuval,
bir fon olabılecektır onlara.
\KSM > apısı tüm düşünsel.
ışlevsel ve teknık boyutlanyla
Tasanm Dergisi 91 4 ve Vizyon
Dekorasyon Dergisi 93 '4
sayılannda aynntılı oiarak
açıklanmıştır.
1. Yapıya bir ilavekat çıkıldığı
doğru değildir. Yapılmış olan:
J i n a son katının. mevcut imar
yasalan çerçevesınde yeniden
tasarlanmasıdır. Bir meslek
adamı ve vazar. yazdığı
konulan araştırmak.
gerektiğinde bılgı almak ve
mutlaka doğru vegerçeği
yazmak zorundadır.
2. Tabiat ve Kültür Varlıklannı
Koruma Kurulu eski başkanı
Savın Prof. Dr. Hande Suher'e
atfen: ""..Kurul incelemesınde
(usule uygun olarak) projenın
renksiz olması ve dolayısıyla
bugünkü aörüntüyü tahmın
edemedıkîeri.."'döğru değildir.
Projede malzeme t?nımlan
yapıldığı gibi. projenin taniüm
toplantılannda bulunan sayın
Suher. karşı birgörüş
behrımerniştır. "...Ancak örtü
kaldınlabilır ve uy gunsuzluk
giderilebilir..."denılerek 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserlen
Yasası'nın mimara tanıdığı
haklargözardı edilmektedir.
3. Tabiat ve Kültür Varlıklannı
Koruma Kurulu Başkanı Sayın
Prof. Doğan Kuban'a atfen;
". .Tarihi cepheyi gizlemenin
uygarlıkla bağdaşmadığı..."
düsüncesi. yapının Alucobond
ile kaplı cephesinm 1970"lerde
eski iki yapının çatı
sevryelerinin üzerine mşa
edilmiş yeni eklenti olduğunu
bilmemesi açısından hayret
uvandıncıdır.
4. Sayın Prof. Nezih Eldem'e
atfen: "...Tarih altta kalmış
kendinianlatamıyor..." denilen
kısım ise zaten tarihin
kendisidir. Yinelemek
gerekirse. zaten vurgulanmak
istenilen de budur.
Mimarlığm esas amaa; yapı
yapmak, bir mekan
düşüncesini yaşanan bir
mekana dönüştürmek ve
burada zamanı vezamansızJığı
yakalayabilmektir. Bir mimar
olarak eleştırmenin en etkin
yolunun inşa etmek olduğuı
inanıyorum. Bu yönde ödür
vermemek gerek.
Y.Mimar Can
Çakmakçıoğlu
PENCERE
Dünya Robot Nûfusu?..
Robotlarla yıllardan beri hısım akraba gibiyiz; bîlim-
kurgu dizilerinde, resimli romanlarda, sinemada, tele-
vizyonda izlediğimiz robotlar çok çeşitli; gözlerinden
ışınlar saçan, elleri kıskaçlı, göğsü zırhlı, tepesi antenli,
insana benzer bu aygıtın tanımlanması da kolay değil...
Sanayi robotu, RIA (Robot Institute Of America) tara-
fından şöyle tanımlanıyor:
"Robot: malzemeleri, ara mallan, araçları veya özel
aletleri farklı görevleri yerine getirmek için, değişebilir
programlara göre hareket ettirebilen, çok işlevli prog-
ramlanabilir bir manipülatördür."
Beğendinizmi?..
Epey karışık değil mi!.. Japonların robot tanımlaması
daha akla yakın: Japon Sanayi Rotx)t Enstitüsü (JIRA)
diyorki:
"Robot 1) insanm el ve kol gibi organlarına benzerbir-
biçimde çok yönlü hareketyeteneğiolan, 2) Hissetme ve
tanıma yeteneği de olup kendi davranışlarmı denetleye-
bilen (akıllı robot) bir makinedir."
Yukardaki tanımları Deniz Can Saner'in "Bireşim Ya-
ymları 'ndan çıkan "Zenginler, Yoksullar ve Robotlar"
adlı kitabından aidım.
•
Kitapta dünyadaki robot nüfusuna ilişkin sayılar veril-
miş...
"Robotnüfusu"öeylmi yadırganabilir mi?.. Artık robo-
tu da eski zaman köleleri gibi saymak eğilimi uç verdi;
kimine göre insan soyunda üç tür yaratık var:
Patronlar...
işçiler...
Robotlar...
Robot nüfusu arttıkça işçiler işsiz kalacak, patronlar
robotları yeğleyecekler; çünkü robot yemez, içmez, uyu-
maz, dalga geçmez, toplusözleşme istemez, sendika
kurmaz, grev yapmaz..
Peki dünyada kaç robot var?..
Amerikan tanımına göre Japon robot nüfusu 14 bin
olarak belırlenmiş; ama Ingiliz tanımına göre yapılmış
bir sayıma göre 6 bin Japon robot saptanmış...
Japon robotların nüfus cüzdanı var mı, bilmiyoruz.
Dünya robot nüfusunun içinde Japonların payı yüzde 45
ile yüzde 70 arasında değişmekteymiş; demek ki yeryü-
zünde taş çatlasa robot nüfusu 20 bini aşmıyor; beş mil-
yar insana karşı 20 bin robot ne yazar?..
Diyorlarki:
- Robot işçinın yerini tutarsa olacakları görürsün!..
- Ne olacak?
-Artık "bütün dünya işçileri birleşin" yerine "bütün
dünya robotları birleşin" mi diyeceğiz?
- Askere de robotları alsak, insanlar birbirini öldüre-
ceğine robotlar birbirlerini yok etseler?..
-Nedenolmasın?..
- Peki, Türk robotu var mı?
-Yok..
- Kürt robotu?
-Yok..
Robotun milliyeti, dini, cinsiyeti, mezhebi, kişiliği olur
mu?.. Ama dokunma, görme, duyumsama gibi özellikle-
rkgelişiyormuş; ısı, nem, duman gibi çevre koşullarını
robotlar algılayarak üretim sürecine insana yakın işlev-
le katılabıliyorlar. Robotların görme duyusu "yan ilet-
ken teknolojisi" ürünü kameralarla sağlanıyor.
•
Insanlık tarihinde nice dönüm noktası yaşandı, bir
devrimin eşiğindeyiz. akıllı robotun üretim sürecine ka-
tılmasının yaratacağı toplumsal değişimin bugünden
ortaya çıkan göstergelerini Deniz Can Saner kitabında
yakalamaya çalışıyor.
Peki, sonuç nedir?..
"Robot geldi, insanlık bitti" mi? Hayır, her teknolojik
atılım, insanın insanlaşmasında yeni bir ufuk açar.
Bar • Lokanta 232 64 26 .246 97 38
iina
iün
c
E S K İ
Çi} -
>
est la vie !
DENÎZ ÜSTÜNDE DANS
Y A
K a
r u m a
L I
v ı k
- C ıc
R E S T A U
h a n e b a r
M g e c e l e r i c a n l ı
I
R A N T
müzik
KUZGUNCUK - ISKELE YANI No:151 ff :333 01 77
İLAN
GEBZEASLİYE2.
HUKLıK
MAHKEMESİ
Esas No: 1992/561
Davacı Mehmet Karade-
mir tarafından davalı Eynesil
ücesı Aşağıköseli Mahallesi.
Giresua adresinde mukim Se-
her Karademir fÇoban) aley-
hine açılan boşanma davasın-
da verilen ara karan gereğin-
ce,
Davacı vekiü dava dilekçe-
sinde; müvekkili ile lOay önce
evlendiklerini, taraflann ço-
cuklan bulunmadığmı, dava-
lının ortada hiç neden yokken
müşterek haneyi terk ettiğini,
çekilen ihtara rağmen davah-
nın müşterek haneye dönme-
diğinden taraflann boşanma-
lanna karar verilmesini talep
etmiş olup, davah birçok ara-
malara ragmen bulunama-
mış, adresi de meçhul oldu-
ğundan duruşma tarihi olan
9.9.1993 günü saat 10.00'da
duruşmada hazır bulunması
veya kendisini bir vekille tem-
sil ettirmesi. hazır bulunmadı-
ğı takdirde davaya gıyabında
devam olunacağı ve karar ve-
rüeceği, tebligat yerine kaim
olmak üzere ilanen tebliğ olu-
nur. 27.5.1993
Basın: 7850
TÜRKİYE'NİN
KALBİ
ANKARA
Mehmed Kemal
30.000 Hra (KDV içinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul
Ödemeli gonderilmez.
Öğrenci kimliğimi kaybettim.
Hükumsuzdür.
GÜLTEN UÇAR
TAÇ, giipüre yansıttığı kalitesiyle, "Fransız giipürü" önyargısım siliyor. İleri teknolojisi, zengin desen arşivi ve üstiin kalitesiyle dünya ülkelerine ihraç edilen TAÇ,
Türkiye'deki güpür pazannın da % 40'ına sahip. Unutmayın, Fransız giipürlerinin TAÇ Giipiir diye satılacağı günler çok yakın. Güpür alırken TAÇ isteyin gerçeği görün.