27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURIYET 28 TEMMUZ1993 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER YÖK değil, üniversite! YÖK, bugünkü durumuyla Türkiye'nin bilim ve kültür alanmı yok yere işgal eden bir enkazdır. Bu enkazın dayandığı hukuk İcuralJan da ''ölü hükümlerdir". Prof. Dr. AYDEVAYBA Y U niversite sorunu yenı hükümetin progra- mında da yer alıyor. Bundan öncekinde de (öncelikli olarak) yer almıştı, ama bütün büyük iddialara karşın. çözülemeden kalmıştı. Çözümsüzlüğün başhca ne- deninin yaklaşun ve tanı yanlışları ol- duğunu saıuyorum. Onun için bu konudaki düşüncelerimi bir kez daha özetlemenin yararlı olacağını umuyo- rum. Kisaca YÖK adı ile anılan sistem, Türkiye'de üniversite kurum ve kavra- rrunı yok etmek için düşünülmüş ve icat edilmiş bir sistemdir. Bu sistem. Türkiye'de fikir üreten bütün odakla- nn "imhasT planının bir parçası ola- rak yaşama geçirilmiş ve oldukça başanlı biçimde de uygulanmıştır. Bu sistemi yasalaştıranlann, bunda, ba- ğışlanmaz günahlan oiduğu kuşku- suzdur. Yasama gücünü kullanmayı kendi kendiierine üstlenen ve o tarihte yapılan bütün uyanlara kulakJannı tı- kayarak. "karanlıfc ilişkilerin temsilci- si" biıtakım kişılenn tuzağına düşen "darbecileriıT' bu uygulamaya körü- körüne alet olduklan apaçıktır. Üni- versite kurumunu çökertmeyi amaçla- yan "sstem"i sürekli hale getirmek için. bunu anayasaya sokma (ya da so- kuşturma) planına u kuzu-kuzu"< evet diyen de yine bu darbeci takımdır. Ge- rek o tarihte. gerek daha sonraki dö- nemde söyleyip yazdıklanyla kanıt- landığı gibi, bütün bunlan yaparken, konuyla ilgili hiçbirciddi bilgiye sahip olmadıkJan da açıkça anlaşılmıştır. Yaşamı boyunca gerçek bir üniversite- nin kapısından geçmemiş, içinde ne olup bıttiğini görmemiş; üniversite amfisini herkesin uslu uslu oturup ders dınlediğı sıradan bir dersane, hararetli bir fikir tartışmasını da kavga zanne- den bu takımdan zaten başka bir şey beklenmezdi. Bu dönem geride kaldığına göre şımdiki sorun. Türk üniversitelerini ancire vuran bu sistemin nasıl ortadan kaldınlacağıdır. 1983'ten sonra bili- nen mekanizmalarla iktidara geürilen ve "küp doldurma" konusu ile aşın de- recede ilgilenip, "demokrasiye geçiş''in öteki koşullanna ise boş veren takım da artık ikü'darda değildır. Üstelik, bugünkü iktidan oluşturan siyasal partiler, hem seçim meydanla- nnda. hem dehükümet programlann- da (iki kez!) bu sistemin özüne karşı olduklannı açıklayarak, ulusa ve onun parlamentosuna karşı. bu soru- nu kökünden çözecekJerini taahhüt etmişlerdir. Öyleyse, şimdi verdikleri bu sözü tutmalan gerekmektedir. Uydunna engeller Bu konudaki engeller nelerdir? Bun- lann başında, anayasaya sokuşturu- lan YÖK'Ie ilgili hükmün geldiği sa- nılmaktadır. Bunun, aşılması olanak- sız bir "yasal engd" oiduğu kabul edilmekte ve üniversite sorununu "yo- muşatılmış bir YÖK düzenT çerçeve- sinde çözme eğilimi kimi çevTelerde egemen gözükmektedir. Karumca ilk yanlış "tanı" budur. Hangi koşullar- da, kımin ya da kimlerin hangi "çıkar- lan" için, kimleri aldatıp kandırarak yasa maddesi haline getirdikleri bili- nen bu "düzmece dûzeni" öyle ya da böyle saklı tutmaya özen göstermenin anlamı yoktur. Türkiye'de üniversite yaşamını çökertmek. bu kurumun kö- İcünü kurutarak "imha etmek" ama- cıyla icat edilmiş olduğu açığa çıkan ve on bir yıllık uygulama sonucunda yapüğı "tahribat" somut olarak belü olan bu sistemi her şeye karşın ayakta tutmaya çahşmak bağışlanmaz bir ha- ta olur. YÖK, bugünkü durumuyla Türkiye'nin bilim ve kültür alarunı yok yere işgal eden bir enkazdır. Bu enkaan dayandığı hukuk kurallan da "ölü büküınlerdir". Hiçbir Türk hu- kukçusunun. yargıan ya da avukatın, YÖK'ü yok sayacak yeni bir üniversi- te düzenlemesi karşısında. "Yasa çîğ- nenmiştir" biçiminde bir yargıya ula- şacağını sanmıyorum. Bir şeyi hile ile ele geçirmiş kimse, o şey elinden geri alınırsa, "Hakszük yapılıyor'' dıye feryat edemez. Bu evrensel bir ilkedir. Yalnız hukuk ilkesi değil, aynı zaman- da ahlakın da temel ilkesi budur. YÖK'ü ayakta tutmaya çalışanlar. bunun bir "eşgüdüm organı" olduğu- nu ve bu bakımdan şu ya da bu Ölçüde kalması gerektiğini de ileri sürmekte- dir. Bu da kanımızca yanlış bir görüş- tür. Üniversiteler arası eşgüdümü sağ- layacak organ tamamen başka bir şeydir; bugünkü YÖK yasasında yaa- h olanla bunun ilgisi yoktur. Üniversı- telerin eşgüdüm organında. egemenin çantasını. cüppesini taşıyarak ya da sokaktan toplanıp akademik paye ve- rilerek birtakım yerlere tırmanmış ki- şilere yer yoktur. Bu organın da bütün üniversite organlan gibi, üniversitele- rin doğal öğelerinin katılıkuyla ger- çekJeşmiş seçim süreçlen sonuçlanna göre belirlenmesi zorunludur. Sonuç: Üniversite sonınu Bu söylediklerimizle, bugün gün- dernde olan sorunun "YÖK sorunu" değil, sadece t4 üniversite sorunu" oldu- ğunu bir kez daha anlatmak istiyoruz. Düzeltilmesi gereken YÖK değil, onun tahrip ettiği üniversitedir; ku- rum olarak. kavram olarak, düşünce olarak üniversiteyi yeniden "inşa et- mek" gerekmektedir. Siyasal iktidar için bu ivedi bir görevdir. Bu görev ye- rine getirilirken yapılması icap eden belli başlı işler de bilinmektedir Her şeyden önce merkezci yapı ve buna bağlı hıyerarşi kaldınlarak. aşağıdan yukan işjeyen bir özerk düzen kurul- malıdır. Özerklik bir "yönetim" kavra- mıdır; "büimsel özerklik" diye bir şey yoktur; bilim için gerekli olan"özgür- lûk"tür. Özerkliğin başıboşluğa yol açacağını sananlar ya da iddia edenler büyük bir yanılgı icindedirler: 1961 Anayasası sısteminde üniversitelerde görev yapanlar seçilmiş organlarla yö- netilen fakülte ve üniversite birimle- rinde sistemin nasıl işledığini çok iyi bilirler. Haksızbğa karşı başkaldırma ypllan açık oldukça. keyfilik işlemez. Üniversitelerin sadece bir "•eğitim ku- rumu" olduğu biçimindekı anlayışın da tamamen terk edilmesi zorunludur. Üniversite "okul" ya da "meslek oku- lu" değildir. Devletin "kültür ve bilim'" işlevini gerçekleştirme organıdır. bu- nun için de önde gelen görevi "bilim üretmek"tir Üniversitelerin "siyaset dışı" tutulmalan kadar yanlış bir şey olamaz. Öğrencilerin 'Ideolojik olay- lara" katılmalannı disiplın suçu sa- yan: siyasal partilere girmelerini, par- tilerin "yan kuruluşlarma" (!) üye olmalanru yasaklayan; "siyasal parti hesabına" (adına değil, hesabına!) et- kinlik yapmalanru da kabul etmeyen (bunlann hepsi YÖK yasasında yazılı- dır) zihniyetin, üniversite kavramın- dan bütünüyle habersiz olduğunda kuşku yoktur. YÖK yasasına göre böylece •"kuşatılan" ve dernek kurma- sı bıle yasaklanan öğrenci, nasıl ola- caksa. "hfir ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya göriişüne sahip" vurttaş olarak yetiştirilmış olacakür! 1930'- lann Orta Avrupası'nda esen sıvasal irtica havalannın esintilerini yansıtan bu "kara mizah" örneği çelişkilerin ya- pılacak yeni düzenlemede yer aJmaya- cağına kesin gözüyle bakıyoruz. Üni- versite de üniversite hocası da öğrenci- si de yurt sonınlanyla ilgilenecek, siyaset alanında söz ve rol sahibi ola- caktır. Bunu önlemeye kalkmak. top- lumsal yaşamın bir damannı kesmeye kalkışmak demektir. Üniversite dü- zenlemesini yapacak iktidann, bu ku- rumu yeniden "inşa" ederken, bu noktayı önemle ve özenle göz önünde tutması gerekir. Üniversıtelere yeniden yaşamsallık (hayatıyet) sağlayacak ve onlan yeni- den toplumdaki saygın yerienne geti- recek olan düzeriilemeleri yapacak siyasal iktidann başbakanının ve yar- dımcısının bu yuvalarda yetişmiş ve yıllarca hocalık yapmış kişiler olması- nı. umut verici bir olgu olarak gözlem- lıyoruz. Onlar kadar bu konuda ken- disine binnci derecede görev düşen M. Eğitim Bakanı'nın, üniversitelerin üniversite olduğu zamanda öğrenim görmüş ve daha önce de aynı postu di- rayetle işgal etmiş deneyimli bir politi- kacı olmasını da üniversite adına mut- lu bir rastlanü sayıyoruz. TARHŞMA EyfelKulesi'nden Pera Evi'ne P aris'in tarihi kent dokusu içinde renkli bir fabrikayı çağnştıran Pompıdou Ulusal Kültür ve Sanat Merkezi yapısı hakkında 1980 yılında > apırun mimarlan tarafındanyav'imlanmış bir broşürde, EifTel Kulesi'nın inşaatı sırasında yapının mühendisi Gustave EifTel'e yönelık eleştirilerden alıntılar yer alır. Bu alıntılarda Eiffel Kulesi'nin Paris kenti için bir yüz karası ve utanç anıtı olacağı ve derhal yıkılması gereği vurgulanmaktadır. Pompidou Merkezi için de eş anlamda eleştiriler almış olan mimarlan. bu alıntılar ile yapılannı ancak tarihin değerlendirebileceğinı sayunmaktadırlar. Günümüzde bu yapı Pans'in EifTel Kulesi'nden sonra gelen simgelerinden biri olmuştur. Bu çarpıcı örnek. dünya mimarlan içinde bilgi çağının. görselliğin. çoğulculuğun, çeşitlıliğın. geçmişi sorgulamanın ve geleceğe açık olmanın ne denli bijincınde olan ilen görüşlü mimarlann da var olduğunu gösterjyor. Nitekim. simgesel ve düşünsel birdil yaratmak uğruna. tarihe mal olmuş öğelerin gelişigüzel vesorumsuzca kullanıldığı, kolaya veyüzeysel birdilın oluşturularak estetik değerlerin olabıldiğınceyozlaştınldığı "Post VÎodernizm" akımı, kısa bir süre içinde, geride birçok kötü ömekler bırakarak tarihe kanştı. Geride kalan; mimarlığm bir biçim. cephe değil bir mekan sorunu olduğu, mimarlann mekan ve zamana bağlı bir düşünce düzeyinde. yaratıcı gücünü hiçbir dogma ve Tdeoloji ile sınırlamadan ürünler verrnesi gereğidir. Çağdaş düşünce; Fransız Meslek Yasası'nda saptandığı üzere "doğal ve kültürel çevreye uyumlu katılım"ın, birçok çağdas örnekte görüldüğü gibi hiçbir kişi ve turumun tekeündeolmaksızın gerçekleşmesini savunur. Dün. bugün ve yannı bir dinamizm içinde buluşturan bir tasanm olarak Aksanat Kültür ve Sanat Merkezi (AKSM) y apısı, yurdumuzdaki çok az özgün örnek ten biridir. Çok yönlü sanatçı Metin Deniz ve mîmar Günhan Dinç ile birlikte tasanrrunı gerçekleştirdiğimiz AKSM yapısı. Türkiye'de günümüze dek bir mimarlık ürünü üzerine görülmemiş boyutlarda bir rartışmanın odak noktası oldu. Bunu mimarlık adına sevinçle karşılıyorum. Kanımca yapılann. çevrelerin geniş platformlarda taruşılması, sorgulanması. mimarlığm toplum içinde kurumsallaşması vesaygmlık kazanması açısından çok yararlı bir olgudur. AKSM'yi. Türkiye'de ilk kez kültür ve sanat olgulannı devletin hegemonyasının ötesine taşıyacak, etkin, üretken ve özgür bir yaratıabk ortamının oluşturulmasında çok önemli ve öncü bir girişim olarak değerlendirdik. AKSM yapısını içerdiği tüm kültür ve sanat işlevlen ile bir bütün olarak görmek gerekmektedir. Bu yapımn tasanmı: Mimann müdahalesi ile başlamış ve işlevleri ile süregıdecek olan bir "süreç"tir. Yapı, sanatçılar ve toplum sürekü biriletişim icindedirler. Burada oluşacak olan tartışma veeleştiri ortamı da, kişilerin etkin ve düzeyli katıbmlan ile gerçekleşmelıdir. Düzeysiz bir eleştiri bir yapı ta değer kaybetlirmez, ama topluma çok şeylerkaybettirir. Tüm sanatçılar gibi mimar da yapıtlanna olan eleştirilerde bu kalite düzeyinin var olmasını bekler. Bu bağlamda gazetenizde 22 Haziran 1993 günü "Beyoğlu'nda Nara Atan Bir Sarhoş" başlığı altında Oktay Ekinci imzası ile yayımlanmış olan yazı. günümüze dek yapıya ilişicin yazıimış olumlu ve olumsuz eleştiriler içinde. söz konusu kalite düzeyine ulaşamamaktadır. AKSM tasanm projesi. tasanm aşamasında geniş bir kültür, bilim, sanat ve meslek ortamına açık birşekildegeliştirilmiş; inşaat projesi tüm olağan yollardan geçerek uygulama aşamasına gelinmiştir. Bu aşamada proje ve maket olarak Beyoğlunda sergilenerek, basın ve televizyon aracılığı ile kamuoyuna tanıulrruşür. Söz konusu yapı yüzyıl başlanndan beri var olan üç ve dört katlı iki eski Pera yapısının parsellerinin pirleştirilmesi ve 70'li yıllarda İstiklal Caddesi cepheleri korunarak yıkılması ve bucephelerin arkasına yedi katlı birbüro binası inşa edilmesi ile oluşmuş bir yapıdır. Bu aşamada. iki eski yapının cepheleri dışında tüm karakteristik özeüikieri kaybobnuştur. Tasanmımıza başlarken. arşivlerde bu iki eski yapının fotoğraflannı bulduk ve onlara yeniden özgün boyutlannı kazandırrnayı amaçladık. Bu, tarihe objektif olarak bakmanın gereğiydi. Bugün, iki eski Pera yapısını özgün boyutlan ile görmek olasıdır. Bu >apıda ürünler verccek genç sanatçılara. onlann dinamizmini duyarak. nesiller arasındakı o güzel çelişkileri bilerek; benimseşebilecekleri ama tarihi gözardı edemeyecekleri bir mekan kurgusuduryaratılmak amaçlanan. Yapı. genç sanatçılara hizmet edecek ve gerekirse cephelen de bir tuval, bir fon olabılecektır onlara. \KSM > apısı tüm düşünsel. ışlevsel ve teknık boyutlanyla Tasanm Dergisi 91 4 ve Vizyon Dekorasyon Dergisi 93 '4 sayılannda aynntılı oiarak açıklanmıştır. 1. Yapıya bir ilavekat çıkıldığı doğru değildir. Yapılmış olan: J i n a son katının. mevcut imar yasalan çerçevesınde yeniden tasarlanmasıdır. Bir meslek adamı ve vazar. yazdığı konulan araştırmak. gerektiğinde bılgı almak ve mutlaka doğru vegerçeği yazmak zorundadır. 2. Tabiat ve Kültür Varlıklannı Koruma Kurulu eski başkanı Savın Prof. Dr. Hande Suher'e atfen: ""..Kurul incelemesınde (usule uygun olarak) projenın renksiz olması ve dolayısıyla bugünkü aörüntüyü tahmın edemedıkîeri.."'döğru değildir. Projede malzeme t?nımlan yapıldığı gibi. projenin taniüm toplantılannda bulunan sayın Suher. karşı birgörüş behrımerniştır. "...Ancak örtü kaldınlabilır ve uy gunsuzluk giderilebilir..."denılerek 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlen Yasası'nın mimara tanıdığı haklargözardı edilmektedir. 3. Tabiat ve Kültür Varlıklannı Koruma Kurulu Başkanı Sayın Prof. Doğan Kuban'a atfen; ". .Tarihi cepheyi gizlemenin uygarlıkla bağdaşmadığı..." düsüncesi. yapının Alucobond ile kaplı cephesinm 1970"lerde eski iki yapının çatı sevryelerinin üzerine mşa edilmiş yeni eklenti olduğunu bilmemesi açısından hayret uvandıncıdır. 4. Sayın Prof. Nezih Eldem'e atfen: "...Tarih altta kalmış kendinianlatamıyor..." denilen kısım ise zaten tarihin kendisidir. Yinelemek gerekirse. zaten vurgulanmak istenilen de budur. Mimarlığm esas amaa; yapı yapmak, bir mekan düşüncesini yaşanan bir mekana dönüştürmek ve burada zamanı vezamansızJığı yakalayabilmektir. Bir mimar olarak eleştırmenin en etkin yolunun inşa etmek olduğuı inanıyorum. Bu yönde ödür vermemek gerek. Y.Mimar Can Çakmakçıoğlu PENCERE Dünya Robot Nûfusu?.. Robotlarla yıllardan beri hısım akraba gibiyiz; bîlim- kurgu dizilerinde, resimli romanlarda, sinemada, tele- vizyonda izlediğimiz robotlar çok çeşitli; gözlerinden ışınlar saçan, elleri kıskaçlı, göğsü zırhlı, tepesi antenli, insana benzer bu aygıtın tanımlanması da kolay değil... Sanayi robotu, RIA (Robot Institute Of America) tara- fından şöyle tanımlanıyor: "Robot: malzemeleri, ara mallan, araçları veya özel aletleri farklı görevleri yerine getirmek için, değişebilir programlara göre hareket ettirebilen, çok işlevli prog- ramlanabilir bir manipülatördür." Beğendinizmi?.. Epey karışık değil mi!.. Japonların robot tanımlaması daha akla yakın: Japon Sanayi Rotx)t Enstitüsü (JIRA) diyorki: "Robot 1) insanm el ve kol gibi organlarına benzerbir- biçimde çok yönlü hareketyeteneğiolan, 2) Hissetme ve tanıma yeteneği de olup kendi davranışlarmı denetleye- bilen (akıllı robot) bir makinedir." Yukardaki tanımları Deniz Can Saner'in "Bireşim Ya- ymları 'ndan çıkan "Zenginler, Yoksullar ve Robotlar" adlı kitabından aidım. • Kitapta dünyadaki robot nüfusuna ilişkin sayılar veril- miş... "Robotnüfusu"öeylmi yadırganabilir mi?.. Artık robo- tu da eski zaman köleleri gibi saymak eğilimi uç verdi; kimine göre insan soyunda üç tür yaratık var: Patronlar... işçiler... Robotlar... Robot nüfusu arttıkça işçiler işsiz kalacak, patronlar robotları yeğleyecekler; çünkü robot yemez, içmez, uyu- maz, dalga geçmez, toplusözleşme istemez, sendika kurmaz, grev yapmaz.. Peki dünyada kaç robot var?.. Amerikan tanımına göre Japon robot nüfusu 14 bin olarak belırlenmiş; ama Ingiliz tanımına göre yapılmış bir sayıma göre 6 bin Japon robot saptanmış... Japon robotların nüfus cüzdanı var mı, bilmiyoruz. Dünya robot nüfusunun içinde Japonların payı yüzde 45 ile yüzde 70 arasında değişmekteymiş; demek ki yeryü- zünde taş çatlasa robot nüfusu 20 bini aşmıyor; beş mil- yar insana karşı 20 bin robot ne yazar?.. Diyorlarki: - Robot işçinın yerini tutarsa olacakları görürsün!.. - Ne olacak? -Artık "bütün dünya işçileri birleşin" yerine "bütün dünya robotları birleşin" mi diyeceğiz? - Askere de robotları alsak, insanlar birbirini öldüre- ceğine robotlar birbirlerini yok etseler?.. -Nedenolmasın?.. - Peki, Türk robotu var mı? -Yok.. - Kürt robotu? -Yok.. Robotun milliyeti, dini, cinsiyeti, mezhebi, kişiliği olur mu?.. Ama dokunma, görme, duyumsama gibi özellikle- rkgelişiyormuş; ısı, nem, duman gibi çevre koşullarını robotlar algılayarak üretim sürecine insana yakın işlev- le katılabıliyorlar. Robotların görme duyusu "yan ilet- ken teknolojisi" ürünü kameralarla sağlanıyor. • Insanlık tarihinde nice dönüm noktası yaşandı, bir devrimin eşiğindeyiz. akıllı robotun üretim sürecine ka- tılmasının yaratacağı toplumsal değişimin bugünden ortaya çıkan göstergelerini Deniz Can Saner kitabında yakalamaya çalışıyor. Peki, sonuç nedir?.. "Robot geldi, insanlık bitti" mi? Hayır, her teknolojik atılım, insanın insanlaşmasında yeni bir ufuk açar. Bar • Lokanta 232 64 26 .246 97 38 iina iün c E S K İ Çi} - > est la vie ! DENÎZ ÜSTÜNDE DANS Y A K a r u m a L I v ı k - C ıc R E S T A U h a n e b a r M g e c e l e r i c a n l ı I R A N T müzik KUZGUNCUK - ISKELE YANI No:151 ff :333 01 77 İLAN GEBZEASLİYE2. HUKLıK MAHKEMESİ Esas No: 1992/561 Davacı Mehmet Karade- mir tarafından davalı Eynesil ücesı Aşağıköseli Mahallesi. Giresua adresinde mukim Se- her Karademir fÇoban) aley- hine açılan boşanma davasın- da verilen ara karan gereğin- ce, Davacı vekiü dava dilekçe- sinde; müvekkili ile lOay önce evlendiklerini, taraflann ço- cuklan bulunmadığmı, dava- lının ortada hiç neden yokken müşterek haneyi terk ettiğini, çekilen ihtara rağmen davah- nın müşterek haneye dönme- diğinden taraflann boşanma- lanna karar verilmesini talep etmiş olup, davah birçok ara- malara ragmen bulunama- mış, adresi de meçhul oldu- ğundan duruşma tarihi olan 9.9.1993 günü saat 10.00'da duruşmada hazır bulunması veya kendisini bir vekille tem- sil ettirmesi. hazır bulunmadı- ğı takdirde davaya gıyabında devam olunacağı ve karar ve- rüeceği, tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 27.5.1993 Basın: 7850 TÜRKİYE'NİN KALBİ ANKARA Mehmed Kemal 30.000 Hra (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gonderilmez. Öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükumsuzdür. GÜLTEN UÇAR TAÇ, giipüre yansıttığı kalitesiyle, "Fransız giipürü" önyargısım siliyor. İleri teknolojisi, zengin desen arşivi ve üstiin kalitesiyle dünya ülkelerine ihraç edilen TAÇ, Türkiye'deki güpür pazannın da % 40'ına sahip. Unutmayın, Fransız giipürlerinin TAÇ Giipiir diye satılacağı günler çok yakın. Güpür alırken TAÇ isteyin gerçeği görün.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle