Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 TCMMUZ1993 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Danimarka'dan
demokrasikursuDanimarka, her yıi gayri safi
milli hasılasının beÜi bir yûzde-
sini geri kalmış ûlkelere
yardım olarak gönderiyor. Ge-
çen yıl parlamentodaki partile-
rin uzlaşmasıyla dış yardım
politikasını değiştirdı. Bun-
dan böyle Danimarka 'dan
yardım alabihnek için ülkele-
rin insan ve etnik azınlık hak-
lanna saygı göstermesı gereke-
cek. Danimarka, bu ûlkelere
sadece maddi yardım yapmak-
la kalımyor, demokrasiyi öğ-
renmeleri için de yardımda bu-
hınuyor, oralarda demokrasi
ve insan haklan kurslan açı-
yor, o ûlkelerin insanlanru de-
mokrasiyi yerinde görüp öğ-
renmeleri için Danimarka'ya
davet ediyor.
Başka ûlkelerde insan ve et-
nik azınlık haklanna saygı iste-
yen sadece Danimarka değil.
AT ülkelen de iki yıl önce top-
luluktan yardım alacak ûlkele-
rin 'demokratik ve insan hak-
lanna saygılı olmalan' şartını
koydu. Kopenhag'taki AT zir-
vesinde, eski Doğu bloğu ülke-
lerine tam üyelik sözü verilir-
ken öne sûrülen şartlar içinde
de yine demokrasi, msan hak-
lan ve etnik azmlıklara saygı
başta geliyordu. Kararda ayn-
ca bu ûlkelerin topluluk kural-
lanna ve genelgelerine uygun
davranabilecek duruma gel-
mesi isteniyor.
"Demokrasi ve insan hakla-
n açısından örnek bir davra-
nış" dıye düşünüp gözleriniz
yaşarmadan önce şöyle bir du-
runuz. "Diğer ûlkelerden AT
kural ve genelgelerine uyacak
duruma gelmelerinı isteyen
AT ülkeleri, kendi kural ve ge-
nelgelerine ne kadar uyuyor-
lar" diye bir sorunuz. Içinize
bir kuşku düşsün.
Çünkü kuşkuyu doğrulaya-
cak örnekler var Hem de özel-
likle AT ülkelennın pek üzeri-
ne düştüğü 'etnik azınlık hak-
lan' konusunda.
Avrupa'da göçmenler artık
etnik azınlık olarak anüıyor-
lar. Hem Avrupa Parlamento-
su hem de Avrupa Komisyo-
nu, ırkçılığj önleyecek önlem-
leri içeren göçmenlere çeşitli
haklar sağlayan bir dizi öneriyi
yıllar önce AT üyesi ûlkelerin
hükümetlerine gönderdi. AT
kurallanna uyulmasına ve et-
nik azınlık haklanna saygıya
KOPENHAC
FERRUH
YILMAZ
pek önem veren AT ülkeleri
hükûmetleri, bu önerileri hala
görmezlikten geliyorlar, ûste-
lik ırkçılığa karşı önlemler alıp
kendi ülkelerinde oturan ya-
bancılara azınlık haklan tanı-
mak yerine yabanalara karşı
tavırlarmı daha da sertleştiri-
yorlar. Her olayda lanetledik-
leri ırkçılara alttan alta destek
çıkan politikalar uyguluyorlar.
Hem bunlan sadece ben değil,
Avrupa Parlamentosu'nun
kendi üyeleri söylüyor.
Danimarka, son üç yıldır
Uluslararası A! Örgütü'nün
yıllık raporundan kurtulamı-
yor. Nedeni, iki Afrikalı zenci-
nin, yanlanndaki parayı yeterli
bulmayan Kopenhag Havaa-
lanı polisi tarafından geri gön-
derilmek ûzere hücreye tıkıJ-
malan ve daha önemlisi bu
süre içinde hırpalanmalan. Bu
olaydan sonımlu polıs memur-
lan ceza almadığı için de bu
olay Danimarka'nın alnında
kara bir leke gibı duruyor.
Oysa bu olay, Türkıye'deki
yetkililerin pek sevdiği bir de-
yişle "münferit' bir olay değil.
Polisin yabanalara karşı ırkçı
davranışını, Danimarka'da -ve
tüm Avrupa ülkelerinde- otu-
ran yabancı gençler deneyim-
leriyle iyi bılirler.
Bunlan yaşamak için Dani-
marka'da yaşamak da gerek-
mez. Bekar ve çekici bir işi ol-
mayan genç bir erkekseniz,
Danimarkadan -ve diğer Av-
rupa ülkelerinden- vize almak
için başvuruda bulunun. Baş-
vurunuz büyük bir ihtimalle
kabul edilmeyecektir. İşin üze-
rine gideyim falan derseniz,
alacağınız cevap azarlanmak
olacaktır. Bu olay da tstan-
bul'daki Danimarka temsilcili-
ğine başvuru formJanyla ilgili
soru sormak için telefon aç-
mak suretiyle deneyimlerimle
sabit olmuştur.
Normal bir vatandaş gibi te-
lefon etmeyip gazeteci olduğu-
mu söylesem, acep yine azaria-
nır mıydım?
Amerikaıırüyasının
bedeli ağırödeniyor
Pazar kadar tembel, ama se-
vimli bir cumartesi sabahma
uyanıyor Chinatovvn. Nemli
yazın gûneşi. Manhattan
Adası'nı kavurmaya hazırlaru-
yor.
Ingilızcesı mini minnacık,
Çincesi ise kocaman banka ta-
belasnın altında torbasına boş
meşrubat kutulannı yerleşti-
ren ihtiyaria göz göze geliyor,
tebessürnleşiyoruz. Omzum-
daki fotoğraf makinesine kilit-
lenen bakışlanndan kurtulup
Ingilizce tek bir kelime ve ra-
kamın dahi bulunmadığı, ta-
belasının tamamı Çince olan
manavı görüntülemeye çalışı-
yorum. Kapısmda dört kişi,
koyu sohbetlerini yanlayıp
«Çelune" diye bağınyor. "Ta-
maan" demeye kalmadan, ıkısı
koşar adımlarla yanımda biti-
veriyor.
Duyduğum bilmem kaçına
uyanya, eîuzaup selamlaşarak
yanıt veriyorum.
Manava girip söyleşiyoruz.
Uzun boylu. Çinli tiplemesine
göre "Burgerleşmiş', tombul-
canın adı Joan Kwong. 21 yıl-
dır ABD'de olduğunu anlatı-
yor. Taksıcilik yaptığı yıllarda,
kendisi gibi direksiyon salla-
yan birkaç Türk genciyle tanış-
mış. Kwong, "Sizler de bizler
gibi ûç-beş dolara ömür tfike-
tenlerdensiniz" diyor.
Joan Kwong, ayda dört gü-
nûnü yeni gelen "kacak ÇinH"
kardeşlerine yardım veren da-
yanışma örgütünde, gönüllü
çalışarak geçiriyormuş. Sorun-
lannı sıralarken, sohbetin ba-
şından beri suskun olanlann
katılımıyla "Chinatow gerçe-
ği" şekiÜeniyor.
Lhı Pei-Shen ile Liu Der-
Fang, isimlerini vererek konu-
şuyor. Ikisi de politik sığınma-
cı statûsünde.
Ozellikle "karanlık işferin"
merkezi olarak tanımlanan
birçok eyaletteki Chinatovvn'-
lann sosyal sorunlannjn patla-
ma noktasında bulunduğunu
vurgulayan Liu Der-Fang,
"Ne Çin'de ne de Araerika'-
dayız" diye ekliyor. Liu Pei-
Shen. "Resmi kayitlarda yılda
yüz bin Çinli'nin ABD'ye geldi-
ği belirtiliyor" dememe du-
dağını büküp başıyla onay ve-
riyor.
Liu Pei-Shen'e göre, gelen-
ler, kendisi gibi "Amerikan rii-
yasma" kavuştuğunu sanıp da
aldanan, köle ticaretinin Çinli
NEWYORK
FUAT
KOZLUKLU
çocuklan!..
Anlatılanlar, ABD-Çin ara-
sı 'insan ticareti" yapan bir şe-
beke olduğu yolunda. Otuz bin
veren, "Sam Amca"ya giden
gemiye binebiliyormuş. Ya da
birazını verip geri kalanım
borçlanan, çalışıp "diyetini"
ödüyormuş. Hem de yıllar bo-
yunca!..
Aksi takdirde, gerek ABD'-
deki gerekse Çin'dekı mafya-
nın tetikçileri "aile boyu" bir
temizlik için devreye giriyor-
muş. Polis birçok cinayette,
kaçak olduklanndan ve hiçbir
yerde kayıtlan bulunmadığın-
dan, kimsecikleri yakalayamı-
yormuş!
Nevv York, birçok ulusun
olduğu gibi Çinliler'in de vaz-
geçümez batağı. FBI, Çinli
ajanlan vasıtasiyla Asya maf-
yasına karşı savaş açmış. Şim-
dilerde îtalyan mafyaanın ye-
rine Çinlilerin "sözü" geçiyor.
Beyaz kadın ve uyuşturacu,
Çinlilerden soruluyor...
Çinü dostlar, ABD'deki
Çinlilerin tamamına yakınının
Ingilizce'vi konuşamadığını
söylüyorlar. Gemiyle gelenle-
rin, 17 bin mili, pislik içinde ve
bir tuvalet ile deniz suyunu
kullanarak kat ettıkleri de ifa-
deediliyor.
Ülkeye demir atabitenler,
alü bini aşkın mülteci kampı-
nda, tutuklu kimliğiyle "politik
stğmmacılığa" kavuşmayı bek-
liyor. Bu statüye kavuşanlann,
kendilerini yola çıkartanlara
"diyet" ödemekten kurtula-
madıklan da belirtiliyor.
"Mao'nun tonmlan" Nevv
York'ta hem korkutuyor, hem
de korkuyorlar.
Bir milyar iki yûz milyonluk
dünya devinin çocuklanndan
aynürken manavın sahibi ekli-
yor "Gelenler yıllarca Ame-
rika'yı göremiyor. China-
town'da yatıp kalkıyorlar. Ki-
min yalanma kandıklannı
kendileri de bilmiyor. Deniyor
ki, Amenka'da insanlar özgûr-
lükten harap ve bitap düşüyor.
Gidince özgürlük kusacaksı-
nız!..."
Yaşamdailkçabaayağakalkıııakıçm İ
nuğa kavuştu. Zürafa Rosa, perşcmbe günü 1 merre 70 santimerre bo\unda, 40 kik> ağırlığında bir bebek
dünyaya getirdi. Hayvanat bahçesi çalışanlan Rosa'mn erkek çocugunun adını Franz koydular. Franz'ın
dünyaya gelir gelmez ilk yaptığı şey ayağa kalkmaya çabalamaktı. Tabii kendisini doğuranm yardımıyla..
Fidel sonunda
dolara pes ettiMisyonerler, bol bol din
götürdüler 500 yıl önce
yeni dünyaya, Amerika kı-
tasına ve bol bol alün ile
döndûler. Uygarlık sattı-
lar, sömürdüler karşılığı-
nda.
Ya da iyi ki gilmişler; bi-
lim götürmüşler; teknolo-
ji, ilaç, uygarUk götürmüş-
ler. Neresinden baktığmıza baglı. Neyse,
bikaye uzun. Sonunda kültürler kay-
naşmış; mûzik, sevgi, coşku, aa, sevinç
kaynaşmış.
Madrid'in yaz gecelerini Küba müzik
konserleri doldurur. Salsa, 'son' doldu-
rur. Bir 'son' konserindeyim. Yani Kü-
ba'dayım. lçim titriyor. Ça ça ça.. Üzûlü-
yorum.
Gel de ûzülme. Bu gûzelliği, bu inanı-
lmaz heyecanı öldürmeye karar vermiş-
kr. Ada dört bir tarafından kuşatılmış,
toplar tüfekler Fidel Castro'ya çevrili. Yı-
Uardan beri Amerika'nın Küba'ya uygu-
ladığı gıda, ilaç ambargosu, çocuklara
yaşamayı yasaklarmş. Kapitalizm ko-
mûnizmi dize getirecek, çocuklann ölü-
münde. Bir işkencedir bu.
Nasıb, nedenleri tartışılabilır. ama ger-
cek, Küba'da rejim çökmûştûr ya da çök-
tûrûlmüştür.
Sefillik hükûm sûrer Küba'da. Has-
talık. Açlık. Açhktan ölûm. Kübalı'ya
açık dûkkanlann raflan boştur. Turistle-
re açık magazalardan ise Kübalı'nın mal
abnası yasakür.
Dolarlaşan dünyada, küçücük, okya-
nuslar ortasmda yapayalnız bir adaak
olarak kalan Fidel'in diktatörlüğû daha
fazla direnemedi. 34 yıldır "Ya sosyalizm
ya ölünT diyen Fidel, artık liberalizm ile
masaya oturmaya karar verdi: "Kendim
için hiçbir pazarlığa yokum, canımı seve
seve feda ebneye hazınm; ama halknn için
her türlü pazarlığa girebilirim." Yani yine
Amerika, yine yeşil dolarlar kazandı. Kü-
ba'nm demokratikleşmesine ben de
"Evet" dıyorum. Ama işkenceyle teslim
alınmasına 'hayır.'
70 cente muhtaç ka-
lan Fidel, sonunda dola-
ra pes etti. Üçer beşer
dolarlar ödenerek bo-
şalülabiliyor limanlar-
daki petrol gemileri. Bi-
sikletten başka yûrûyen
bır araç kalmamış. Ve
sonunda Kübalı'ya do-
lar yasağını kaldı-
racağını açıkladı Fidel. Artık Kübalılar'-
ın dolar taşımalanna, dışandan dolar
transferine izin verilecek. Miktan ve nere-
den geldiği de sorulmayacak. Ada 'dolar'
dolup taşacak; her yer dolar olacak.
Küba 'dolarlaşacak.' Ve bu da Fidel'in
sonu olacak.
Kişilerin kendi işlerini yapabümeleri-
ne, kendi hesaplanna üretmelerine de izin
verilecek. Muz h'beralleşecek. Kahve, şe-
ker libarelleşecek. Yeşillenecek. Dolarla-
şacak.
Rejimin ölümünü Florida'da büyük
bir iştah ve sabrsızlıkla beklemekte olan
'muhalif Kübalılar, Küba'ya dolar akı-
tmaya başlayacak. Ekonomik, sosyal
dengeler altüst olacak. Yoksul denge ve
yoksul eşitlik, varsıl ve yoksul dengesizli-
ğine bırakacak yerini. Ekonomik deği-
şim, siyasi değişim getirecek ve komüniz-
min okyanus ötesi ayağı da çökecek.
Fidel artık çaresiz. Komünizm ürete-
medi, üretmesini bilemedi. Kapitalizm
çok şeyler pahasına ürettiğini, hakça pay-
laşürmasını bilemedi. Hem üretmesini
hem dağıtmasını bilen bir sıstem an-
yoruz. Arayan bulur, bulacağız.
Karaib rüzgarlannın esintileri 'son'
mûziği yüklü bır Madrid gecesinde içim
titriyor. Küba'da demokrasiye 'evet' di-
yorum, ama 34 yıl kapitalizme ve de em-
peryalizme karşı onurla direnebilmiş Fi-
del'e de saygı duyuyorum. Üzülme sen
Fidel.
Dünyanın dolarlaşmamış birköşesi
kalmadı amk. Ne muz, kahve, şeker tarla-
lan ne ülkeler saün aldı dolarlar. Küba'-
da birrejimçökebilir, çökertilebilir. Ama
Küba 'son'dur, sonsuzdur. Ça ça ça.
Rıısya'da yemek yok, kadııı çok!Bızimkinin keyfı yerinde. Takmış
kızı koluna. Dünyayıgörmüyorgözü.
Salına salına yürüyor Puşkin Mey-
danı'ndaki parkta.
Görünüşü ve tavuianyla kesinlikle
bizden bin. Anadolu'nun bağnndan
kopup gelmiş Moskovalar'a. Yanık
tenine bakıkrsa belki buradaki inşaat-
lardan birinde çalışıyor. Belki ilk ayını
daha yeni dolduruyor.
Kız ondan çok daha genç, çok daha
açık renkli, çok daha zayıf. Herhalde
doğma bü>r
üme Moskovalı. Belki
daha öğrenci. Ya da kimbilir nedir
mesleği ... Adımlanyla ulusal değil
cinsel kimliğini vurguluyor.
Bizimkinin adı bir olasıhk Musta-
fa'dır. Kızmkiyse trina belki.
Kol kola yürümek Mustafa'ya yet-
memeye başlıyor. Kolunu trina'ran
boynuna doluyor. Bana kalırsa kara-
kucağı çağnştıran yöntemlerle bu sı-
cakta kızı bunalüyor. Ama kız halin-
den oldukça hoşnut görünüyor. Ben
ne kadar tencere ile kapak arasmdaki
uyumsuzluğu öne çıkarma fesatbğına
kapürsam da kendimi, alan razı satan
razı, çifümiz Puşkin Meydam'nın
>ıldızı!
Mustafa kıza uzak kalan ehyle tes-
pih sallıyor. Başını da kıza değil, mey-
dana çevirmiş. Belli ki öteki ehyle kızı
sıkıca garantiye almanın rahaüığını
yaşıyor. Gözlerinde ışıl ışıl bir gâü-
cük, dudaklannda belli belirsiz bir
kıpııtı. Acaba mutluluğuruı kendisine
ifade etmek için "dilo dilo yaylalar"
diye türkü mü söylüyor? Bu türküyü
duymamıştır herhalde Puşkin Mey-
danı...
Irina, "yaylalar yaylalar" diye tür-
künün nakaratını yineleyecek birine
hiç benzemiyor. Hatta türküden hoş-
lanmadığına dair bahse girerim. Hızlı
danslara bayıhyordur herhalde. Mus-
tafa da böyle danslardan anlamaz...
Acaba nerede, nasıl tanıştılar?
Arkadaşlan mı tanıştırdı? Gazete
ilanıyla mı buldular birbirlerini? Yok-
sa Mustafa o güçbela ezberieyebiküği
Rusça sözcükleri Türk aksanıyla tela-
fuz ederek arkadaşhk mı teklif etti Iri-
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
na'ya?
Mustafa kıza aşık mı acaba? Ya-
şamında hiç bu kadar güzel bir kızla
üişki kurmuş muydu? Mcmlekette
onu bekleyen bin var mıydı? Evli mi?
Şimdi boşanmayı mı düşünüyor?
Yoksa yalnızca gönül mü eğlendiri-
yor? Kızı kendine bağlamak için ona
sık ak armağanlar mı veriyor?
Irina, Mustafa'ya bağlandı mı geT-
çekten? Genç yaşma karşın yaşadığı
düş kınklıklanndan sonra Mustafa'-
nın dürüst ve mert tavırianndan etki-
lendi mi? Aralanndaki dil sorunu, çok
konusulması durumunda sıkca yaşa-
nacak hırgürleri ortadan kaldıran
olumlu bir etken mi ona göre? Dili,
dini, kültürü bambaşka olan bu ya-
bananın bilinemezliklerinin gizemine
mi kapıldı? Yoksa Mustafa'yı oya-
lıyor mu? Ondan pahalı armağanlar
ve para alıp hafta sonlan genç,
yakışıklı. ama yoksul sevgilisine mi
koşuyor?
Ikisi de dürüst mü birbirine karşı?
Biri ötekini aldaüyor mu? Yoksa ikisi
de oyunu lcuraüna göre oynama
kaygısını mı taşıyorlar?
Puşkin Meydam'ndan bir Türk işçi-
siyle bir Moskovalı genç kız geçiyor.
Her ikisi de birbirine sahip olmarun
havasmı aüyorlar. Atsınlar, bırakın!
Parktaki bir bankta söyleşerek
Mustafa ile İrina'nın geçişini birlikte
ızlediğim arkadaşım, geçen yıl bir
Türk işçisinin istemeyerek kulaİc misa-
firi olduğu bir konuşmasını anımsı-
yor. Dediğine göre Moskova'dan kö-
yüne telefon eden işçi, yakın arkadaşı-
na şöyle yakınıyor:
- Burada aradığın sebzeyi, rneyveyi
bulamazan. İstediğin yemeği yapa-
mazsın. Yağlan mideni bozar. Tatlı-
lan yoktur. Rakı satmazlar. Anlaya-
cağın, hiçbir şe> yoktur bu memleket-
te. Ha bir tek kan vardır, hepsi o işte!
Acaba bunlan söyleyen Mustafa
mıydı? Aslında pek farketmez... Mus-
tafa da ötekiler de köylerinde kadına
yakın mesafeden kolay kolay baka-
mazlardı. Evlenmedikleri kızın elini
rutamazlardı. Kente gittiklerinde, cin-
sellıği sıkışık otobüslerin kendilerine
sunduğu fırsatlarda ve seks fılmi
oynatan sinemalann arka koltukla-
nnda yaşarlardı.
Buraya geldiler ve kadının tabu ol-
madığını gördüler. Ona yaklaştılar,
dokundular. Hem de köylerindeki
kara kuru kızdan çok daha güzeline,
üstelik nazıyla aşık usandırmayı mari-
fet sa>Tnayanına.
Ama bu arada yemeklerinden, mey-
velerinden ve tatlılanndan olmuşlar!
Aç kalmışlar! Bu ülkede kadından
başka bir şey olmaması ne kadar kö-
tüymûş! •
Yapma be Mustafa! Yeme bızi!..
B İ Z İ M K İ
COK T A S I R
En büyük düz kasa.
En büyük motor.
En yüksek manevra yeteneği.
En konforlu geniş kabin.
En şık gösterge paneli.
En dayanıklı,
şişirilmiş çamurluklar.
En ergonomik ve
aerodinamik dizayn.