Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 HAZİRAN 1993 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bilişimve işçi
Arük herkesin bilmesi gerekir Japon imalat sana>ünin başansı,
daha iyi bilgisayar ya da teknolojiden değil. insan gücünden
kaynaJdanıyor.
OSMAN COŞKUNOĞLU Illinois Üniversüesi
Öğretim Üyesi
B
ilişim, çağdaş teknolo-
jinin belki en tılsımb
tenmi. TDK Bilişim
Terimleri Sözlüğü çok
yerinde bir tanım veri-
yor: "İnsanoğlunun
teknik, ekonomik ve toplumsal alan-
lardaki iletişiminde kullandığı ve bili-
min dayanağı olan bılgınin. özellikle
elektronik makineler aracılığıyla dü-
zenli ve ussal biçimde işlenmesi bili-
mi."
Bu iddialı terimin içerdiği teknolojiler-
le fabrikada çabşan işçinin ilişkisi ne
olabilir? Işte bunu Baü sanayicilerinin
çoğu Uzak Doğu sanayicilerinden ha-
la tam öğrenemedi. ABD'deki ışçi sen-
dikalan da olaya yabancı kaldı. Oysa.
sanayide küresel başannın da, işçilerin
yaşam standartlannın yükselmesinin
de "olmazsa olmaz" koşullanndan bi-
ri, bu ilişkiyi anlamak ve doğru uygu-
lamakür.
BUgtsayariar üretkenliği etkilemedi:
Bilgi (veya bilişim) çağında olduğu-
muzu sık sık duyuyor, okuyoruz. 1978
yüında ekonomi dabnda Nobel ödülü
alan ve bugünkü bildiğimiz şekliyle
yapay zeka (insan gıbi ışler yapan bıl-
gisayarlar) bilim dalının kuruculann-
dan Herbert Simon şöyle diyor: "Bilgi
çağı; bilginin, insanın kafasında olanla
sınırlanmadığı. insanın enşebıleceğı
bilgi ıle sınırlandığı birçağdır."
Bilgisayar. insanın erişebileceği bilgıyi
olağanüstü ölçülerde arttırdı. Artık,
ofısinde toplantı yapan bir yönetici bi-
le bilgisayan sayesınde denizler aşın
bir fabrikadan bilgiyi anında elde ede-
bıhr. Bilgisayar şebekesine bağlı bir
bilım adamı ya da bir mühendis, bın-
lerce kilometre ötede hiç tarumadığı
bırisinden bile baa teknik sorulanna
yanıt alabilir.
Bu gelişmeleri zevkli bir heyecanla
okuruz. Sansasyonel olmadığı için ol-
sa gerek. bıhnmeyen şudur: Bilgisaya-
nn şirketlerde >e fabrikalarda ûretken-
liği arttırmaya pek bir etkisi olmamıştır
(tasanm yapan mühendısler dışında).
Orneğin. iş dünyasırun gazetesi Wall
Street Journal, 12 Nisan 1993 gûnü yi-
ne birinci sayfasında belirtiyor: "Bilgi-
sayarlann üretkenlik üzerine olumlu
bir etki yapmamış olması, esran çözü-
lemeyen bir olay olarak duruyor."
Bilişimi işçiden soyutlamak
yanlış
Sorunun kaynağı bilgisayarda değil,
yanbş kullanılmasında. Massachus-
sets Institute of Technology'nin Işlet-
me Fakültesi (MIT Sloan School of
Management) Dekanı Lester Thu-
row. geçen yıl çıkan bir kitabında, bil-
gisayann ABD'de ûretkenliği arttır-
madığmı, tersine azaltüğını gösteren
baa sayılar veriyor. Thurow"a göre
bilgisayann ürettiğı bılgiden fabrika-
daki işçi yararlanabilse verimlilik iki
nedenle artar: Birincisi, işçi işini daha
iyi yapar: ikincisi, orta düzey (beyaz
yakalı) yöneticiye gerek kalmaz.
Harvard Ürüversitesi'nden Shosho-
na Zuboff. benzer sonuçlara vanyor.
Zuboff, bilgisayar ve otomasyonun.
imalat sanayiinde çalışanlara etkileri
üzerine yaptığı doktora tezi sırasında
çok sayıda fabrikada gözlemler yapar.
Otomasyan için kullanılan maİcinele-
rin anında ölçüm yaparak veri topla-
ma olanaklan sağladığını izler. Bilgi-
sayarlar da hızla bu verileri kullanıla-
bilir bilgiye dönüştürür. Fakat bu bilgi
işçilere sunulmaz. Zuboff, iki şasırtıcı
sonuca vanyor: İşçiye fabrikada top-
lanan veri ve bilgjlere ulaşma ızni veri-
lince, işçi bu bilgileri başındaki yöneti-
ciden bile daha üretken olarak kulla-
nabiliyor; fakat işçinin bu tür bir
yetkiyle çahşmasını fabrika ve şirket
yöneticileri bir tehdit olarak görüyor-
İar.
Sonuç, Thurovv'un kalemiyle: "Bü-
gisayar, patronlann daha çok patron-
luk, mıihasiplerin daha çok muhasip-
lik yapmasına yaramakla sınırh kaldı;
çünkü işçi, fabrikada olan bitenden
bilgi sahibi olursa karar yetkisi ve gü-
cü artar, yöneticiye bir tehdit durumu-
na gelir."
İşin ilginç yanı, olaya başka yönden
ler, işçinin işi ve ücreti için bir tehdittir.
Dolayısıyla sendikalar da işçilerin bili-
şim teknolojisinden soyutlanması ko-
nusunda fabrika yönetıcilepyle far-
kında olmadıklan bir işbirliği içerisin-
deler.
İşçi karşcsında tuhaf bir ittifak:
ABD'de sendikalann binnci amacı,
ücretleri yükseltmektir. Ûretkenliği
arttırmak, işçiyi eğitmek gjbi konular-
da fazla ilgilenmiyorlar. Sanayiciler de
işçiyi, yetenekleri geliştirilmesi gere-
ken önemli bir kaynak olarak değil,
kısjlması gereken bir maliyet ve bir ezi-
yet kaynağı olarak görür. Eğitilmiş işçi
ve üretkenlik karşısında tuhaf bir iş-
birliği!
Durum böyle olunca. işçi-bilişim-
yönetici ilişkisinı sanayicınin de. sendi-
kanın da yanlış değerlendırmesi doğal.
Oysa artık herkesin bilmesi gerekir:
Japon imalat sanayünın başansı. daha
iyi bilgisayar ya da teknolojiden değil,
insan gücünden kaynaklanıyor. İşçı-
teknoloji-yönetici ibşkisıni doğru an-
layıp, bu ilişkiyi kabte ve üretkenlik
yönünde yoğurup geliştiriyorlar. Ja-
pon sanayicisine göre teknoloji, işçi-
den kurtulmak için bir fırsaı değil.
tersine işçinin üretkenliğini arttırmak
için bir araç, işçi>ı daha iyi eğitmek ge-
reği için birneden.
Sonuç oıtada: ABD hem bilimde.
doğal kaynaklarda ve yaratıcılıkta Ja-
ponya'dan çok daha üstün. hem de
bilişim teknolojisinde daha ileride ol-
duğu halde imalat sanayiinde Japon
kalıte ve ûretkenliği karşısında hala
yaklaşan "mavi yakalı" işçi sendikala- zorlanıyor.
nnın da "beyaz yakalı" yöneticilerle İşçi-teknoloji-vönetici ibşkileri ko-
benzer bir kaygıyı paylaşıyor olması: nusunda Türkiye'deki durum ABD -
Bilgisayar, otomasyon gibi teknolojı- <jen çok farkh görünmüyor. Oysa
gündem, ucuz veya pahaü ışçi üzerine
değil. katma değeri yüksek ve üretken
işçi üzenne kurulsa, buna ne sanayici-
nin ne de sendikacının bir ıtirazı olabi-
lir. Kamuoyu da bunu alkışlar. Karşı-
lıklı uzlaşma zemini haardır. Yeter ki
işçi-bilişim-yönetici ilişkileri doğru an-
laşılsın. doğru değerlendirilsin.
İlk adım sendikanın
Sendikacı, işçiyi öncelikle bir ücret
sının içinde değerlendirdikçe, sanayici
de işçiyi bir maliyet olarak görecektir.
Sendikacılanmızın ABD'nin başansız
işletmecilik ve yöneticilik yöntemle-
rinden daha az etkilenmiş olmalan
beklenir. Dolayısıyla işçimızin egitibp
gebştirilmesi gereken değerli bir insan
gücü kaynağı olduğunu ve yeni tekno-
lojilerin eğitibniş işçilerimizin rakibi
değil, desteği olduğunu sendikacılan-
mızın daha çabuk anlaması beklenir.
Konuyu özetleyen bir örnek: BMW
şu sıralar ABD'de bir fabrika kuru-
yor. Fabrikanın otomasyon düzeyi
çok düşük. Çünkü katma değeri yük-
sek, sık değişen modeller üretmek için
esnek bir üretim yöntemi gerekiyor.
Eğitilmiş işçiden daha esnek ve üstün
makine de yoktur. Bunu BMW Ja-
ponlardan öğrenmiş, fabrikanın kuru-
lacağı South Carolina'da eyalet hükü-
meti ile ortak bir eğitim programında
işçileri yetiştiriyor. ABD'nin güçlü
sendıkası United Auto Workers ise
devre dışı kalıyor. UAW hem kendini
yine ücret konusu ile sınırhyor hem de
esnek üretim yöntemine karşı çıkıyor.
tşçiler de bu anlayışı reddederek sendi-
kayı istemiyorlar.
ARADABIR
PAKİZE TÜBKOĞLU Eğitimci
Yerel Yönetimlep ve
KöyEnstitüleriİlk bakışta, "Ne ilgisi var?" denebilir; öyle ya, ülkemiz-
de kırsal kesimin kalkınma ve eğitimi için 53 yıl önce
kurulup, sonra da siyasal nedenlerle kapatılmış olan
Köy Enstitüleri'yle niçin ilgilensin bugünkü kentlerin ve
kasabaların yerel yönetimleri?
Ayrıca, "Artık köylüler kente geldi, geçmişteki o ensti-
tülerden alacak bir şeyimiz yok" denmiyor muydu?
"Çağ atlayan Türkiye"nin karmaşık kentsel sorunları
için kentsel çözümler, olanaklar aramak gerekmez miy-
di?
Ama öyle olmadı. Gerçeği gören çoğu aydın, öteden
beri ilgi duydu bu kurumlara. Şimdi de köylü yığınları
düzensiz biçimde kentlere akın ettikçe, gerek kültür ve
eğitim sorunları, gerekse başfcaca düzensizlikler sıkış-
ürdıkça, enstitülerin yarattığı değerlere cankurtaran
simidi gibi el atılıyor. Çeşitli toplantı ve yayınlarla bu öz-
lem sık sık dile getiriliyor. Özellikle kimi yerel yönetimleı-
rin özlemden de öte eyleme gecriği; halka ulaşmada,
kültür ve eğitim çalışmalarında enstitü yöntemi ve alış-
kanlıklarını alternatif bir yaklaşım olarak kullanmaya
yöneldikleri; sistemin geride kalan izlerini günışığınaçı-
karmaya çaba gösterdikleri görülüyor.
Dikili Belediyesi'nce her yıl düzenlenen, yankılarını
duyduğumuz Kültür ve Sanat Şenliği, bu yıl eğitim ağır-
lıklı olarak yapılıyor. Programa göre 12-13 haziran gün-
lerinde gerçekleştirilecek olan Dikili Eğitim Şenliği'nde
Köy Enstitüleri'nin çeşitli yönlerden ele alıp incelenece-
ği, uzantısı olan etkinlikler yapılacağı anlaşılıyor. Ayrıca
"enstitü çıkışlılardan, bilim, kültür ve sanat alanında et-
kinliklerde bulunmuş" kişilerle, "Yüksek Köy Enstitüsü
çıkışlılar ve bu kurum kapatılınca başka okullara dağıtı-
lanlar" şenliğe konuk ediliyor.
Konulardan da anlaşılacağı gibi bir yeme-içme, eğ-
lence toplantısı değil Dikili Eğitim Şenliği. Ayakları hava-
da konferanslar dizisi de değil kuşkusuz. Ülkenin ger-
çeklerine ve gereksinmelerine uygun olarak bu toprak-
lar üstünde yaratılan yerli bir sistemin bilımsel. kültürel
ve sanatsal birikimleri ile bunların alışkanlıklarını, dü-
şünlerini taşıyan bir kuşağı beldesine getirerek, mater-
yallerini toplayarak, hemşehrilerine bir çeşit kültür ve
eğitim imecesi yaşatıyor Dikili Belediyesi.
Enstitülerin açıldığı yıllardaTürkiye bir köyler ülkesiy-
di. O uygulama sürseydi, kente göçler yine olacaktı kuş-
kusuz. Ama daha düzenli ve sağlıklı olabilirdi. En azın-
dan kentleşme olgusu bazı büyük köylere de girecek;
halkkendinedaha iyi bir yaşam düzeyi, sağlık, eğitim, iş
ve meslek güvencesi vermeyen yerlere akın etmeye-
cekti. Ya da çoğunluk yalnızca kendi illerine ve ilçesine
göçer, daha dengeli bir kentleşme yaşanırdı. O uygula-
ma sürseydi, kısa sürede herkes bilinçlendirici bir temel
eğitimden geçmiş olacağından nüfusumuz bu kadarart-
mayacak, 3-5 kadınlı, 12 çocuklu aileler böylesine kent
sokaklarına dökülmeyecekti.
Bugün, doğru dürüst bir kentleşme ya da köy politika-
sı, nüfus ve eğitim politikası olmayan ülkemizde, yalnız-
ca oy deposu olarak görülen yığınlar, tüm sorunlarıyla
birlikte ölümüne yuvarlanıp geliyorlar kentlere. "Anka-
ra" ise çağdaş eğitim olarak yabancı okulları ve yabancı
dille eğitim yapan seçkinci okulları; halk eğitimi olarak
Kuran kursları politikasını öne çıkarıyor. Böyle olunca,
halk çoğunluğunun yığınla sorunu yerel yönetimlerin
başına kalıyor. Yerel yöneticilerin enstitü yöntemini bir
yerlerinden yakalayıp yararlanmaya çalışmalarının bir
nedeni bu gerçeklerdir. Çünkü enstitüler, geçmişte köye
yönelik olsa da özünde seçkinci ve gerici eğitime alter-
natif ilkeler geliştirmiş, fırsat ve olanak eşitliği yaratarak
köylülüğü dönüştürmeyi, uygarlığı ve kalkınmayı amaç-
lamış çağdaş bir sistemdir. Kimi aydınların ve yerel
yöneticilerin bunun ayrımına varması, yığılan sorunla-
nn zorladığı ortak bir akıl yoludur. Tonguç'un ölüm yıl-
dönümüne yakın günlerde, gelişmiş Ege'nin Dikili Eği-
tim Şenliği'nde Köy Enstitüleri'nin gündeme getirilmesi-
nin anlamı da budur sanıyorum.
TARTIŞMA
Sayın Ecevit'e açık mektup
B
en24yaşmda>ım.
Sizibırpobtikacı
olarak
değerlendirecek
yeterli bilgi ye
gözleme sahip
değibm. Yakın siyasal
tanhimizi ve Türkiye'ni
düzenini değerb'
araştırmaalann kitaplanndan
öğrenmeye çabşıyorum.
7 haziran tanhb Cumhuriyet'te.
Sayın fnönü'nün son karan ile
ayenın şaşırdım
karandır. Bir başka partinin
kendi içinin sorunudur"
diyorsunuz. Ama acaba bütün
DSPmilletvekilive
delegelerinin düşüncesı midir
bu sizce? Sayın fnönü'nün
karan bütün sol partileri
ilgilendinnelidir. Üc partinin de
tabanında solda birlik isteği var
ve bana kabrsa ne DSP, ne
SHP,nedeCHPayn
partilerdir.
Zeka Güven
Antakya
PENCERE
Ah, Şu Cumhuriyet
Olmasa...
Cumhuriyet'e sağdan soldan sürekli saldırılar durdu-
rak bilmez. Bunu doğal sayarız. Geçenlerde Milliyet'ln
çıkardığı EP (Ekonomi-Politika) dergisinin kapağında
kocaman harflerle dizilmiş bir yazı görmüştüm:
"Demokrasi mücadelesi Cumhuriyet gazetesindeki
bürokratik zihniyeti aşamadıkça çok olumlu adımlar atı-
lamaz."
Dergiyi bir köşeye koydum, bu konuyu ele alacaktım,
dün Ahmet Taner Kışlalı'nın yazısını okudum. Kışlalı,
suçlamaya gerekli yanıtı vermişti.
Ben de bugün şu "bürokratik zihniyet" ya da "bürok-
rasi" üzerinde durmak istiyorum.
1977'de yurtdışına kaçan eski Dev-Yol lideri Taner Ak-
çam, 16 yıl sonra geri döndü, EP dergisi dönen liderle
konuşmuş; Akçam'ın yaklaşımı ilginç:
"- Çok açık söylüyorum, Cumhuriyet gazetesi llhan
Selçuk'larıyla, bugün bile Uğur Mumcu'lanyla, Türkiye'-
de demokrasi mücadelesinin sözcüleri olarak görülür-
ler. Demokrasi mücadelesi, Türkiye'de Cumhuriyet
gazetesindeki bürokratik zihniyeti aşamadıkça, onu
(Cumhuriyet gazetesini) temsilci olarak gördüğü sürece
çok olumlu adımlar atamaz."
Taner Akçam, Cumhuriyet yazarı dostum Dursun Ak-
çam'ın oğludur, 16 yıl yurtdışında yaşadıktan sonra an-
lamış ki Türkiye'de demokrasi olacak; ama, ah şu
Cumhuriyet gazetesi, ilhan Selçuk, Uğur Mumcu olma-
sa, şu engeller bir ortadan kalksa, olumlu adımlar atıla-
cak...
Uğur Mumcu'yu öldürdüler, Uğur Mumcu yaşıyor; ya-
şamasa, Akçam böyle konuşur mu?
•
12 Eylül darbesiyle Türkiye da askeri faşizm kuruldu.
Faşizm sermaye sınıfının diktasıdır. Dış ve iç sermaye-
nin ortak desteğini almasaydı, 12 Eylül başarıya ulaşabi-
lir miydi?
özal, 12 Eylül askeri hükümetinde iç ve dış sermaye-
nin güvenilirtemsilcisiydi...
Evren, askeri kesimin lideriydi...
Faşizm, emekçinin canına okudu, işçi örgütlerinin üs-
tünden buldozerle geçti. sosyalist geçinen kimi aydının
iradesini de pestile çevirdi.
Iradesi pestile dönüşen sözde aydın entel oldu, koda-
man patronun himayesine sığındı, sermaye sınıfını gör-
mezlikten gelerek "bürokratik zihniyet"] sanık sandal-
yesine oturttu, toplumda her kötülüğün sorumlusu yaptı.
Günümüzde dönek sosyalist, Marksist geçiniyor;
ama, sermaye sınıfı hizmetine giriyor. Oysa faşizmin
gerçek gücü sermaye sınıfıdır, 12 Eylül generalleri kuk-
ladır, asker ve sivıl bürokrasi, büyük sermaye hesabına
çalışır, tekelci kapitalizmin buyruğu geçerlidir.
PKKLi
tıri
Abdullah Öcalan evini ve öz
efa Panorama'ya açt
biR
c
tcmdâ
A
DdSbakanlığa talibim"Apo'nun çok ilginç fotoğraflarla özel yaşamı
ilk defa ayrıntılarıyla Panorama'da.
• Ensest sorgulanıyor. Aile içindeki
"Alacakaranlık" Türkiye'de ilk kez tez
konusu oldu.
• Bir böbrek naklinin hikayesi...
• Kırmızı noktalı nostaljî...70liyıllar-
da ortaya çıkan seks filmleri furyası özel
televizyonlarla birlikte yine gündemde.
• Türki Cumhuriyetleri, birer küçümen dev..
• Süleyman Seba: Beşiktaş için yaptık-
larını ve yapacaklannı anlatırken "Taşıma su
ile değirmen döndürmeye çalışıyoruz" diyor.
• Odacı saltanatı: Mektebi yok,
güvencesi çok...
• Film Afişi: Empire of the Sun
ÖZEL EKİ: Vahşi Batı Hikayeleri
Sosyalizm nasıl gerçek-
leşecekti?
Emekçi iktidarın üretim
araçlarına el koyması ge-
rekiyordu. Bu eylemle elin-
den ekonomik gücü alınan
sermaye sınıfı tasfiye edili-
yordu. Ancak Sovyet dene-
mesıyle görüldü ki bu kez
devleti ele geçiren parti
yozlaşıyor, halktan kopu-
yor; devlette ve partide olu-
şan yeni bürokraside imti-
yazlı kesim patronlaşıyor,
emekçiler sözde sosyalist
devlete yabancılaşıyor.
Dağılan sosyalist blokta
vaktiyle egemenleşen bü-
rokrasiyi eleştirmek başka
biriş...
Çünkü orada sermaye sı-
nıfı yoktu.
Bugünkü Türkiye'de bü-
rokrasi, dışa bağımlı tekel-
ci sermayenin buyruğun-
dadır, "bürokratik zihni-
yet" de bu yönelimde
oluşmuştur. Bağımsız ve
antiemperyalist Cumhuri-
yet, bu "zihniyef'in tam
karşısındadır.
•
Tatlısu enteli, holding gü-
vencesinde tatlı yaşanynı
sürdürmek için tekelci ser-
mayeyi bir yana bırakıp
bürokrasiye yüklenme tak-
tiğini benimser...
Cumhuriyet, işte bu ger-
çekleri sergilediği için sal-
dırıların hedefini oluştu-
rur...
Vız gelir, tırıs gider...
HER HAFTA. .HER Ç A R Ş A M B A (VIU
G E R Ç E K H A B E R C İ L İ K V E İ Y İ D E R L İ K L E T A N I S I N
tLAN
T.C.
CEYHAN2.ASIİYE
HUKUK
MAHKEMESİ
1992,144
Davaa Şıhmus Musullu-
oğlu tarafından davalı Nûfus
Müdürlüğü vs. aleyhıne açılan
kayıt tashıhi davasmda;
Mahkememız dosyasında
davalılar Fariz ve Zeliha oğlu,
Davut eşi Cemile Musulluoğlu,
Davut çocuklan Meral Musul-
luoğlu, Erol Atılla Musulluoğ-
lu, Asuman Musulluoğlu (Kar-
yiou). Enıse MusuDuoğlu,
Sultan Musulluoğlu, Süleyman
Musulluoğlu, Hayriye Musul-
luoğlu, Murat Musulluoğlu ve
Recep eşi Şekemaz Sönmez,
Recep çocuklan Nurettin Sön-
mez, Davut Sönmez. Zeliha
Sönmez, Halil fbrahim Sön-
mez'in yapılan tüm araştırmala-
ra rağmen tebligata yarar açık
adresleri tespit edilemediğmden
adlanna duruşma gûnûnün ila-
nen tebliğine karar verilmiştir.
Adı geçenlerin duruşmanın
bırakıldığı 13.7.1993 gûnü, saat
9.00'da mahkememızde hazır
bulunmalan veya bir vekille
temsil olunmalan 7201 sayılı
Tebligat Kanunu'nun maddele-
n gereğince ılanen tebliğ olunur.
18.5.1993
Basın: 49201