Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
8 PAZAR YAZILARI
Antî-otoriter eğitimin çöküşü68"lilcr kuşağı bunalımlanna bır ycnısını
ekicdı: Çocuklannı yanlış yetıştirmiş \e
cğiümde hcdcflen şaşırmış olmanın geıir-
diğı çarcsızlik günümüz gençliğinin anne-
baba kuşağına uykusuz geceler bahşedi-
yor. Geçen hafta Frankfurt'ta bireğıtımcı-
İer kongresınde eskı 68'lilerden bır anne
kalkıp sö\le dedı: "Bız kcndı anne-baba-
lanmızın otoritcr çocuk yetıştırmc mo-
dcllerine başkaldırdık. Çocuklanmıa anti-
otoriter yöntemlerle özgür duşünebılen.
toplumsal olaylara karşı ılgili. polıtize ol-
muş sağlıklı bireyler olarak yeliştırmeyc
çalıştık. Ama ortaya bu ıdeallerden tümüy-
le uzak; bencil. tüketım düşkünü. apolitize.
şıddet yanlısı. hatta en kötü örneklerinde
görüldüğü gıbi yabancı düşmanı ve ırkçı
bır kuşak çıku." Bu anncnin saptadığı gıbı,
"bir \erde bır hata yapılmış", ama neredc?
Başkd Batı ülkelcrinde durum nc bilin-
mez. ama Almanya'da annc-babalar ger-
çekten çaresiz. 1968"lerde kendi ailelerine
başkaldınp onlan "Sız faşizme neden karşı
cıkmadınız" sorusuyla bunaltan kuşak.
bugün kendı çocuklannın neofaşibt diışün-
cclcrc kaymasını dchşctle scyrediyor Ki-
laplarla dolu aydın evlennde yetışen ço-
cuklann eiinden "game-boy"lar. \ideo
oyunlandüşmüyor.Adorno"yla. Marcuse"-
le haşır neşır annc babalann çocuklan. ka-
falannı kazıtıp zenci avına çıkmayı marifet
sayıvorlar. Gençler sorgulamıyor, uyum
sağlıyor. bırey değil bireyci. kültürlü değil
moda düşkünü.
DİLEK
ZAPTÇIOĞLU
Refah toplumu Almanya'da yetişen ço-
cuğa dünyada başka koşullann da var ol-
duğunu anlatmak hiç kolav değil. "Ye-
mcğini bitirmcdiğındc 'Ama bak, dünyada
bunu bulamayıp aç kalan o kadar çok ço-
cuk var ki" diyorum. çocuğum suraüma
boş boş gözlerle bakıyor" diye yakınan
anne neyapsın.'
Çocuklar lamah etmeyi öğrcnsin diyc
çok oyuncak satın ahnmayacak da, arka-
daşlanndakı oyuncağa özenip evde te-
pinen çocuğa ne denecek?
Hatayı çocuklara hemen herşeyeizın ve-
ren ve onlara sınırsız özgürlük lanıyan an-
tı-otoriter eğitimde bulan anne. Frank-
furt'taki kongrede 68'li öğretmenler tarafı-
ndan neredeysc linç edilecekti. "Biz anti-
otoriter eğıtimimlze kötü laf söyletmeyiz"
diyen öğretmenler bir kampta. yeniden
otonter eğitım yöntemlerine dönülmesıni
savunanlar ötekı kampta birbırine karşı
amansız bir savaş veriyorlar.
Galiba ışın sım. bu ikisinin orlasında
yatıyor. Otonter olmadan otorite sağla-
makta. Ama çocuklara hangi idealler, nasıl
aktarılacak? Evde insanlıktan, haktan.
adahrtten, eşitlikten dem vurup dışanda
bütün bu değerlerden uzak yaşanan hayatı
nasıl açıklayacak anne babalar? "Peki siz
neden bunlara karşı bır şeyler yapmıyorsu-
nuz" sorusunu nasıl yanıüayacaklar? Oto-
nte, döverek değil. bir şekilde örnek oluna-
rak sağlandığına göre birer '"örnek" ol-
mayı anne babalar nasıl başaracak?
Bütün bu sonılar kafalan kurcalıyor ve
yanıtlar orıada görünmüyor. Şimdil'ik her
şey eskı seyrine devam ediyor: Çocuklanna
antı-otoriter kuşak şimdi çocuklann mont-
lanndan gamalı haçlan sılipellerinden bey
zbol sopalannı alarak onlann kafasına ın
dirmemekiçinzortutuyorkendini. Biryer-
lerde bir hata yapılıyor, ama nerede?
YoldançıkmışAvrupa'nın
baştançıkmışpolitikacılan
Yol yoktur, yol yürümekle
yapılır. der bir şarkı. "Yol yok'
demek "yolsuzluk" demek değil
herhalde. İnsanoğlu varsa yol-
suzluk da vardır. Yolsuzluk.
dcmokrasınin kanscndır. Pekı.
ötekı sıstemlerin nesidır yolsuz-
luk?
Avrupa baştan başa yolsuz-
luklarla çalkalanıyor. Devletin
malı denız ya.. Bal tutan par-
mağını yalar ya.. Ortada koca-
man bir pasta var. kapışan
kapışana. Yolsuzluk, sistemle-
nn bir ayıbı. ınsanm bır ayıbı.
Üç çeşil 'yolsuzluk" var: be-
yaz, gri ve siyah. En tatlısı. be-
yazı. Şöyle hafif hafif yolsuz-
lanıyorsun. Herkes de farkında
bunun. Kabullcnılmiş toplum-
da. Kültürün bır parçası olmuş.
Özümlenmiş.
Siyah yolsuzluk, yolsuzluk-
lann en büyüğü. AfTedilmezı.
Yüce divanlik. Adamı yakalar-
şan sorun yok. cezasını verirsin.
Öyle "Helal olsun adama. köşe-
yi amma da dönmüş' falan di-
ycmezsın.
Yolsuzluklann en tehlikelisı.
gri olanı. Ortaya çıkacak denli
büyük değil Hoşgörülecek
denli hafif dc değil. Tchlikeli.
Yolsuzluk, ille de 'ah-
laksızlık' değil. Üçüncü Dünya
ülkelerinde eğer yolsuzluk ol-
masa ülkenin üç günde çökece-
ği söylenır. Gereklı demokratik
kurumlar var olmadığı içın işlcr
adam kayırmakla. nüfuzla, rüş-
vetle yürür. Yani yolsuzluğun
kendisi. vazgeçilmez bir ku-
rumdur.
Gclışmiş Batı ülkeleri de el-
bette sistemlerinin günahlanyla
ve de sevaplany la diğer ülkelere
örnek oluyorlar. Şimdı Avru-
pa'da moda, yolsuzluk. İtalya'-
dakı yolsuzluklann sımsiyah
rengini biraz açabilmek için po-
litikacılar canla başla çalışıyor-
ALt
ktŞLAk
lar. Fransa'dakı yolsuzluklan
sosyalıstler epey pahalı ödedi-
ler. İspanya'da sosyalisiler, dıl-
lerden düşmcyen o "yüz yıllık
onur' sloganını pek ağızlanna
alamıyorlar artık. Tann'ya şü-
kür, yolsuzluk vanşında sağcı-
lar da pek gen kalmadıkları için
sosyalistler de öyle tepetaklak
gıtmiyorlar. 'Sen daha çok
aşırdın. ben daha az aşırdım'
kavgasında sağ \e sol.
Avrupa yolsuzluklannın ren-
gi, griden siyaha çalmakta.
Hani işsizlik bu denli azmasa,
enflasyon bu denli bastırmasa
toplumun pek aldıracağı yok.
Çünkü politikacının ve giderek
partilerin var olduğu sağ ya da
sol bir sistemde şu ya da bu
renkte yolsuzluklann olması
kaçınılmaz gibı. Tamam, yol-
suzluklann 'rüşvet" yoluyla
doğrudan politikacılann ceple-
rine gıtmesı ahlaksızlık. Bu yol-
suzluğa 'kişisel ahlaksızlık"
diyelim. Ama kamu ıhalelerin-
de 'komısyon' olarak ve de el-
bette polıtikaalann aracılığryla
partilerin kasalanna gitmesine
ne dersiniz peki? 'K urumsal ah-
laksızlık' mı?
Avrupa yolsuzluklan bu
noktada düğümleniyor işte.
Koskocaman siyasi partileri
beslemek çok zor. Personel ma-
aşlan. partı bınası kiralan ve de
korkunç boyutlara ulaşan
Amenkanvari seçim propagan-
dası harcamalan. Hepsı bprcun
içine batmış durumda İspan-
ya'da üstelik hükümet partısı
de olan Sosyalisl İşçi Partısı'nin
bankalara 700 mılyar borcu
var. Gerçi bu borçlann bir
kısmı "al gülüm ver gülüm" şek-
linde haliedilıyor. Kaan geleceğı
yerden tavuk esırgenmez. Ama
yıne de partilerin önemli bir ge-
lir kaynağı. komisyonlar.
Komisyonlar olmasa partiler
yaşayamaz. Partiler olmadan
da demokrası çöker! Kurumsal
yolsuzluğu haklı çıkarmaya
çahşıyorum galiba. Makyavelci
bir yaklaşım kokusu var. Ko-
misyonlar gerçekten partilerin
kasalanna gıdiyorsa 'eyvallah"
diyebiliriz. Ama ortada ne fatu-
ra var ne de bir iz. Bif bakıyor-
sunuz bazı politıkacılar ya da
eski partı mılilanlan ya da dayı-
lar. yeğenler köşeleri dönüver-
mışler.
Demek ki komisyonlann
yolda yollannı kaybetmelerini
gözealmak zorundalar. Çünkü
komisyonlar kaza ile aşın ah-
laklı birsavcıya çarpıp su yüzü-
ne çıkarsa, partilenn kendıleri-
ni aklayabilırlcr.
'Ne kadar çok yasa varsa o
kadar çok hırsız var' dense de
hükümetler yolsuzluğu önleyc-
bilmek için ycni yasalar peşin-
de. Politikacılara sonradan ne-
reden buldun' demek çok geç.
Atı alan Üsküdar'ı geçmiş olu-
yor. Seçimlerden hcmcn sonra
'neyin var' dıyc sorulacak poli-
tikacılara artık İsyanya'da
Partilerin belinı büken seçım
propagandalanna da bir sürü
kısıtlamalar getiriliyor. Aynca
Sosyalist İşçi Partisi Başkanı
Felipe. kendisi partisi hesabma.
nüfuzlannı kötüyc kullanıp
partıyi veellerini kirleten politi-
kacılan da partiden atacağına
söz verdi. Kusursuz bır 'sıstem'
bulunana dek •demokrasıyi"
daha çok güzelleştırmeye çalışı-
voruz.
Olay
kadmm
kanatlan
altmda
Olay şarkıcı
Madonna,New
Nork'dakıbirgecc
kulübünde
dikkatleri yine
üzerine çekti ve
fotoğrafçılarınilgi
odağı olmayı
başardı. Genç
şarkıcı Nick
Scorri'nin ilk
albümünün tanıtımı
için düzenlenen
partide, Nick ile
yakından
ilgjlenerek.onakol
kanat gerdi. Nick
ile aralarındaki
samimiyeti gizleme
gereğidujmajan
Madonna saçına
taktığı beyaz
kurdelalarla liseli
kızha>asına
bühinerek yine
rüküşlükömeği
sergiledi. Bilindîğj
gibi çılgın şarkıcı
son\ıllarda'LoIita'
modasınm en ateşli
öncfilerinden.
Ingilizler her yerde kuyruğa giriyorİki tngiliz bir otobfls durağında bekleme-
ve başladı mı, ikincisi mutlaka birincinin ar-
kasındadır. İki İngiliz bir araya geldiler mi.
birbirlerini tanımıyoriarsa. sıraya girmişler
demektir. Sadece otobüs durağında da değil,
postanede. süpermarkette, sinemada. her
jerde. Sırava ginneyenler, yabancılar *e
Türkler tabii. İngilizce öğrenrae>e gelen ya-
bancılar. Latin ruristler >e Türkler sıra> a gi-
remezler. Orta sınıf İngiliz, durakta 60 kişi-
nin yanından sükunetle gecip 61. sırada > eri-
ni aİır da, yabancdar >e Türkler, aynı sıraya
giremezier, kenarda beklerler.
Otobüs geldi mi, İngilizler sabırla, binme
sırasının kendilerine gelmesini beklerler de
\ abancılar ve Türkler bekleyemezler. hemen
dalarlar. Bu "sıray a girememe" illeti Tiirk-
lerin, daha Istanbul'da havaalanında başla-
mıştır zaten. Sakin sakin bagaj kontrolün-
den geçmeyi bekleyerüerin çaktırmadan
önüne, y anına sokulup onlardan bir önce ba-
vulunu röntgen aletine ya da bilet kontrol gı-
şesindeki basküle koymak. sonra da hiçbir
şey olmamLS gibi da>ranmak. yaşamaya
alıştığı adreste. kent kültürii yerine orman
kanununun geçerli olduğu yörelere özgü bir
dayramşbiçimidir.
İngiltere'de sıraya gjrmeye sıkdanlar ara-
LONDRA
EDİP KV1İL
ÖYMEN
sında Aknanlar da var tabii. "Ben Avrupa'-
nın en v arlıklı ülkesindenim, bir de sıra> a mı
gireceğim" kafası. Japonlar ise, Almanlar-
dan da varlıklı olduklan hakle, sıradan ne-
den hiç go'cunmayor öyleyse? Yüzlerinde
muthı bir tebessüm, ağır aksak kuynıklarda
sessiz sedasız nasıl dunıyorlar? Sırava dû-
zenli biçimde girmek ulusal kimlikle ilgili.
Beklemevi bilmekle. sabırla ilgili. karsısı-
ndakine saygı ve disiplinle ilgili. Amcrikalı-
lar ise kuynık süresini bilimsel biçimde kı-
saltmayı başarmış bir ulus. Süper piyasa
ekonomisi. hı/lı hizmeti, Amerikalının ya-
şamına sokmuş. Bir kuynıkta ne denli ktsa
süre gecirirse. v aşammdan o kadar kâr ede-
cek. Hele a\ aküstü hı/lı atıştınlan yeıierde,
bankaların otomatik para çekme veznelerin-
de kuyruğun uzamasına tahammülü yok.
Bu yüzden otomobille girilen bankalar,
alrş>eriş merkezleri, hatta kiliseler. Bir \eı-
nede 7 dakikadan fazla beklerseniz. size ann
nda orada 5 dolar ödeme> i v aat eden banka-
lar boşuna mı? \'e tabii Fransızlar. Herhalde
kuyrukta beklemeyi en göze aldıklan ver,
pazar sabahlan pastane ve fınnların önü.
Belki de Paris KomümTnden kalma bir "ko -
lekrif şuur" sonucu böyle bu.
Açlık. sefalet, yoksulluk çekip o günlerde
Parisliler ne buldularsa yemişlerdi. Ekmeğe
saygı belki bundan. Ama sinerna önünde
kuynık? Parisli icin zor biraz. LatınJiği turu-
yor. Bunu Lx)ndra'da da yaptı mı ama zılgıtı
yivor ve hemen Napolyon disiplini aklına ge-
liyor. Kuynık, bencillere göre değil.
Zaıııaıı durmuş gibi
Dağlık Pensılvanya'da kiralık
Bıyık otomuzla gıderken at araba-
lanyla tuhaf gıyimli binlen gelip ge-
çiyor yanımızdan; yuvarlak tel göz-
lüklü. dantel yakalık ve bonelı bir
kadın etekleri ayaklanna dolanarak
hışımla yürüyor patikadan. Bunlar
çoklukla Ohio ve Pensılvanya'da ya-
şayan Amishler.
Bir çeşil Hıristıyan tarikatının
üyesi olan Amish halkı. katı din ku-
rallan ile ve modern uygarhğa bo-
yun eğmeden yaşayan bir topluluk;
gaz lambası ile aydınlaruyor. yün
eğinyor ve at arabasıyla kiliseye gıdi-
yorlar. Amishler'in ızıni sürmekten
vazgecip onlan iki yüzyıl öncesinde-
ki yaşamlanyia baş başa bırakıyo-
ruz.
Ancak Gettsburg'a vardığımızda.
aslında zaman tüneline yeru gırdiği-
mizi anlıyoruz. Kasabada zaman
kuzeyiilenn zafenyle sonuçlanan
kanlı üç gün savaşlannın bitiminde
dunnuşgibi. Sene 1863.
Bizde Lincoln Meydanf ndakı ta-
nhı Getlsburg Oteh'nın cazıbesme
kapılıp ıçen gınyoruz. 1792'de yapı-
lan otcldekı resepsiyonist kızlar bile
uzun. çiçeklı elbiseleri. örgülü san
saclan ve hafif bön bakışianyla aynı
yıllardan kalma... Oteldekı Country
stıl bır kahvaltıdan sonra kasabayı
dolaşmaya çıkıyoruz.
İlk durağımız Jcnnıc Wadc'in cvi.
Jennıe Wadc Kuze>- Güney savaşı-
ndakı trajık sıvıl ölümü ile kah-
ram.ın olan bır kadın. Asbnda kız-
caği7 Gettbburg'a doğum yapan kız
kardeşine vardım eimek içın gelmiş
ve onun çığlıkljnnı duyan güneyli
askcrlcr tarafınd.ın ocak başında ck-
nıck yapaıkcn •jdııl cdilmiş! Domuz
Jcıısmdcn yupılmış bağcıklı. minik
ETTSBURG
ŞANSIN
DL'RAKTÜZÜN
potınlenne dokunuyorum; ancak
bırelin sığabileceği kadar...
Son yüzyılda Amerikalı kadı-
nlann ayaklan epey yol katetmiş!
Jennie'nın hüzünlü hikayesı ve geç-
mişe dokunmanın ürpertisıyle tuğla
evden çıkıyonız. Az ilerde Ulusal
Savaş Müzesi'nin önünde kurulmuş
çadırîar ilgimizi çekiyor. Küçük bir
savaş panaynn burası; bir çadırda
mavi üniformalı askerler savaş
şarkılan çalıp söylüyor. kulplu çin-
ko kaplarla çay içiliyor. askeri cer-
rah ılkel ameliyat gereçlerini sergili-
yor, bir diğennde askerlere çorap
örerken kurabiye yiyip dedikodu ya-
pan kadınlar oturuyor. Müzenin
dışına taşan savaş nostaljisi içinde.
nerdeyse savaşlar bunlardan ibaret
sanacaksınız.
Kasabanın her köşesinde varlığı
duyulan Abraham Lincoln Getts-
burg içın yaşayan bir efsane. O ka-
dar \ ıl genye gidıp dc meşhur Gctts-
burg tren ıstasyonunu ziyaretetme-
mek olmazdı. Kasaba sakinlen de
bunu uhmin etmiş olacaktı ki temsı-
li Lincoln, bando takımı ve uğurla-
ma heyetı ıslasyonda tam takım
hazır vazıyetleydıler. Kırmızı loko-
moııfin önünde küçük bır seremonı
yapıldı Sonra bağı çözülen yeni va-
gonlar hüzünlü bir ıslıkla Pensilvan-
ya'nın bır başka bilınmeycnıne doğ-
ru yol alırkcn Ncw York'a giden yol-
lardan bınnc saptık. Getlsburg'ta zaman 1863'le durmış. Çadıriarda kadınbrçorapörerken kurabiye yiyipdedikodu yapnorlar.
Rushcılkı
iyibir
üderanyor
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Adamın üzennde eski bır pardösü.
elinde büyük bır pankart var. Pardösüde
bir delik, pankartta bir slogan dikkat çe-
kiyor. Adam pardösüsündeki deliği gizle-
meye, pankarttaki sloganı göstermeye
uğraşıyor.
Şöyle yaayor pankartta:
- Başkan Yeltsın'ı koruyalım!
Aklımdan yine saçma sapan şeyler ge-
çiyor. Yeltsin'in, elinde şöyle bır pan-
kartla mıting yaptığını hayal ediyorum: •
- Delikli pardösülü adamı koruyalım!
Son zamanlarda bir lider tartışması al-
dı yürüdü burada. Herkes Rusya'yı ki-
min kurtarabıleceğını konuşuyor. Politi-
kalardan ve fikırlerden söz eden yok.
Yalnızca lider aranıyor. 1yı bır lider.
İyi bir lider ne demek?
Bır Çinli filozof şöyle demış:
- Lıderin en iyisi fark edilmeyendir.
İkinci sırada övgüler alan lider gelir.
Üçüncüsü korkulan liderdir. Dördüncü-
sü ve en kötüsü. halkın nefret eltiğidir.
Tanıdığım insanlann çoğu ne Yeltsin'i
ne Hasbulatov'u ne Rutskoy'u ne de bir
başka lideri beğeniyorlar. Ama ülkele-
rinde "lıder kıtlığı" olduğundan yola çı-
karak kendilerini var olanlann içinden
ehveni şerhı seçmeye mahkum hıssedi-
yorlar. Şu tür cümlelen sıkça duyuyo-
rum:
- En büyük yokluğunu ve sıkıntısını
çektiğimiz şey lıderdir. Clkemızde lider
yetişmiyor.
Ünlü gazetecilerden Yuriy Lebada
şöyle diyor:
- Güvensizlik ve kaygı içinde geçen bü-
tün dönemler, yeni ölçütlerin ve yeni yö-
nelişlerin arayışlanyla doludur. Bu
arayışlar, geçmişten kalma liderleri bir
kenara itıp. yenilenni ortaya çıkaracak-
tır.
Bilmem doğru mu söylüyor?
Rusya'nın önde gelen ekonomistlerin-
den Nikolay Şmelvav şöyle yazdı:
- Dünyadaki bütün sorunlar, liderler-
den kaynaklanıyor. Savaşlar. etnik çatış-
malar, politik bunabmlar. ekonomik
yıkım, zamlar v b hep liderlerin marifetle-
ridir. İnsanlan falanıst ve filanist olarak
birbirlerine düşürenler de yine liderlenn
ta kendısıdir.
Bilmiyorum, Şmelyev bunu sinirli bir
anında mı yazdı. Ama haklılık payı red-
dedilemez. Hatta az bile demiş. Buna, li-
derlerin özvenlen hep başkalanndan is-
tediğini de eklemelı. Siz hiç ekonomik
bunalımı aşmak için kendi kemerini sı-
kan veya başlattığı cepheye kendisi gıden
bir lider gördünüz mü?
Ama lıdersiz yaşayamayacağımıza gö-
re onlara fazla yüklenmemeliyiz. Fena
insanlar dcğıldir lıderler. Mütevazılar.
Hıçbirinın liderlık için kendinı parçala-
dığını söyleyemezsınız. Onlan bu mevki-
ye getiren, koşullardır. İstedikleri için de-
ğil. gerekli olduklan için başa gecmişler-
dir. Yoksa insana özel yaşam bile bırak-
mayan bunca iş-güç çekılir mi? Ah, şu
sorumluluk duygusu! Yoksa hiçbir lider
kendisi için bır şey istemez...
Liderin her dedığini anlamak koşul
değıldir. Öyle şeyler vardır ki kafan kan-
şır. tam anlayamazsın. Böyle anlarda an-
laman gereken tek şey, bır şeylerleri anla-
yamadığındır. Anlamadığmı anlaman
yeter. Lıderler böyle kanşık anlar içın
vardırlar.
Aslında liderleri lider yapan delikli
pardösülü adamlardır. Liderlenyle fıkir
düzeyınde bile olsa mücadele etmezler;
ebedı olarak boyun eğmişlerdir onlara.
Bunlar düşüncelerinden çok. ınançlany-
la yaşıyan insanlardır. Zaten liderlere
akıllı değil. sadık insanlar gerekir.
Boşnaklar için
tarilı yenileniyor
Sınır dışı edilen Araplara
karşı 'sınır içi' edilen Boşnak-
lar. Her iki taraf da Müslüman
ve her iki taraf da yanlış yerde-
ler.
Sırp zulmünden kaçarak îs-
rail'e gelen Müslüman Bosna-
lılar, bir Arap köyü yakınına
yerleştiler. Tarihin bütünüyle
değilse de. kimi talihsiz yönle-
riyle defalarca yinelenmesine
tanık oluyoruz. Yine aynı ne-
denlerle. yine baskılara daya-
namayan kaçışlarla, sığınma-
larla...
İşte Boşnak'lann 110 yıl ön-
ce, yine buraya. şımdi bulun-
duklan yöreye yalnızca 7 km
ötedeki bır köye sığınmış ol-
malan buna bir örnek.
1878 de 'Berlın Kongresi' ile
başlayan yeni Avrupa düzenin-
de. Boşnalı Müslümanlar, Os-
manlı İmparatorluğu'nun ida-
resınden alınıp. Avusturya-
Macaristan İmparatorluğu'na
veriliyor. Boşnaklar. din bera-
berliğı içinde olduklan Os-
manlı'nın himayesinden sonra.
Hıristiyan kurallannı hazmede-
mıyorlar. Dönemin Osmanlı
sultanı olan 'Abdülhamid'den
jardım isteyen Boşnaklar'dan
bırkaç yüz kadan. o yıllarda
Osmanlı hakimiyetındekı Filis-
tin bölgesinde 'Caesarea' mer-
kezine yerleştiriliyorlar.
Boşnaklar'ın Caesarea'ya
gclmelenyle Romalılar döne-
mınden sonra terk cdilmış yö-
TEL AVİV
DİLEK
KOÇ
reyi Türkler tekrar canlandır-
mışlar. Bir valilik e%i, cami ve
hatta bir hapishane yaptırmış-
Iar. Evleri ise tamamen koyu
İslami geleneklere uygun, ka-
natlı. siperli ve yüksek duvarlar
içinde inşa edilmiş.
Sayılan yüzlerle ifade edilse
de. etkinlikleri ve çalışkanbk-
lanyla bölgede yaşamlanru sür-
düren Boşnaklar. II. Dünya Sa-
vaşı sonrasında ve İsraıl hükü-
meti kurulmadan önce Türki-
ye'ye göçmeye başlamışlar.
Yani Avrupa'dan başlayan yol-
culuklan, sürekli Türk izi sürü-
lerek sonunda Türkiye'de son
buluyor.
Günümüzde Boşnaklar'ın
torunlan, Türkiye'ye yapılan
göcten sonra sayılan hayli az
olsa da. kimı Arap köylerinde
varhklannı sürdürüyorlar. An-
cak tümüyle Arap kültürüne
kaynaşmış olarak.
Befkı de şimdi geîen soydaş-
lannı karşılayarak. atalanndan
duvduklan öykülerini, anımsa-
yabıldiklen olçüde anlatırlar,
aynı öykünün tekrannı onlar-
dan dınlcvcrek...