23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14ŞUBAT1993 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Rııs kadımcentilmenlikbekliyorYağmur şiddetleniyor. Bardaktan bo- şanırcasına yağıyor. Rusça deyışiyle. kova- dan boşanırcasına. Arabamın sileceklen yağmur damlalan ordusunun hücumlannı karşılamakla yetersiz kalıyor. Otobüs durağında sınlsıklam olmuş in- sanlardan birkaçı geçen arabalara telaşla el sallıyorlar. Bu kötü havalarda iyilik etmenin tadı başkadır. Yavaşlıyonım. Yolumun üzerin- de oturan dört kişiyi ıslanmaktan kurtan- yorum. Kıloca diğer üçünün toplam ağırbğıyla yanşan teyze, aralannda en zayıfı olan adamın açıkgözlük edip ön koltuğu kap- masını hazmedemiyor. Genç kızla deli- kanlı ise teyzeden arta kalan yere göre vü- cutlanaı şeklini yenj baştan düzenlemeye çalışıyorlar. Teyze yatışmıyor - Bazı erkekler centilmenlikten hiç nasi- bini almamış! Bu 'bazı'nın kapsamına aramızdan ki- min girdıği su götürmüyor. Adam, birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra bana dö- nerek kadının düello davetini kabul ediyor: - Hem eşitlik isterler hem de daha fazla hak... Adamın benden onay isteyen bakışını hissediyorum. Acaba burada erkekler 3-2 galip anlayışıyia, kadın-erkek ilişkileriyle ilgıli bir geyik muhabbeti mi başlatmak is- tiyor? Teyze iyice yükleniyor: - Hem işyerinde erkeklerden daha fazla çalış hem ev işlerini yüklen; kibarlık bekle- yincedesuçluol!.. İçimden kadını destekliyorum. Gerçek- ten de Rus kadınlan, erkeklerden çok daha çalışkan. titiz ve sorumlular. Erkekler, işi kadınlara yükleyıp tembellik yapmaktan ve ıçmekten büyük zevk alıyorlar. Arkadaki delikanh -belki de iki kadının arasında iyice ezilmenin smiriyle- savaş MOSKOVA HAKAN AKSAY alanına çıkmaya karar veriyor: - Yıllarca kadınlann ekonomik özgürlü- ğünü, kurtuluşunu istediniz. Kurtulduğu- nuz zaman da erkeklere başkaldınp yuva- lannızı yıkmaya başladınız. Yanımdaki adam keyiflenince. birkaç ön dişinin altın olduğu ortaya çıkıyor. "N'- aber" ile "hadisene" arasında bir bakışla bana baskı yapıyor. Birden arkadaki gence dönerek şöyle diyor: - Şoför yoldaş da bizim gibi düşünüyor aslında. Ama arabasındaki hanımlan kı- rmaya cesaret edemiyor. Adamın dolaylı konuşma alışkanlığı da, eski moda 'yoldaş' hitabını bana uygun görmesi de benim yerirne fikir beyan etmesi de hoşuma gitmiyor. İçimden arabayı ke- nara çekip onu bu sevimsiz gülüşüyle bir- likte yağmurun altına sürmek geliyor. Adam, aklımdan geçeni okumuşcasına dişlerini gizliyor ve konuyu değiştirerek teypte çalan müziği çok beğendiğini söy- lüyor. Teypte Türk Sanat Müziği var. Ruslar ise bu müzikten pek anlamaz, hoşlanmaz- lar; onu yavaş bulurlar. Herhalde şoföre yağ çekme numarasıydı bu. Malum, pek çoğu kendine otorite yaratıp sonra da bu otoriteye yaltaklanmayı severler. Ara- banın sahibi ve sühicüsü olarak da buranın otoritesi ben olabilirim herhalde. Teyze konunun değışmesine izin vermi- yor. - Bizim erkeklerimiz böyle kaba oluyor. Yabancı ülkelerde kadınlar baş tacı. Yurtdışıyla ilgili bu iyimser yaklaşımın gerisinde, muhtemelen Rus olmayan ta- rafsız şoförü kendi safına çekme çabası da var gibi. Erkekler siniyor. Teyze ise tam gaz de- vam ediyor. - Hem bu perestroyka, reform falan der- ken; iyice silikleştiler. Politik gevezeliklere bayılırlar, ama zamlann kahnnı daha çok çeİcen de kadınlar, ek iş bulup daha çok çahşanlar da. O ana kadar leyzenin sözlerine sessizce kafa sallamaktan başka bir şey yapmayan genç kız, sanki tartışmayı bitiren sözleri söylüyor: - En ıyisi Amenkalı bir koca bulmak. Hem kibar olurlar hem de zengin... Yolculanm birer birer iniyor arabadan. Ben de hem Rus hem de Amenkalı erkekle- re duyduğum tepkiyi düşünerek evimin yo- lunu tutuyorum. KedilerkrallığıAmerika Bırleşık Devletleri'- nin federal güney sınınnın uç noktası, Küba'ya 90 mil kala Key West'te biıer. Bu uç, doğal konum olarak Kolıfomıya yan- madasının güneyınden güney- batıya uzanan bir sıra adalann sonuncusu olan bir adadadır. Resmi dilin Amerikan fngjliz- cesı olmasına karşın sokaklarda kulaklannız İspanyolca şarkı- lan ve konuşmalan daha çok duyar, Türk yemeklerini andı- ran yemekleriyle Küba lokanta- lanna daha çok rastlarsınız. Key West, otelleri, lokantala- n, hediyelik eşya satan dükkan- lanyla Anadolunun baü ve gü- neybatı yörelerindeki küçük. bakımlı turistik kasabalara ben- ziyor, kımi a> nmlan da olmasa. Bizdeki beton yığınlan yerine yeni boyalı ahşap evler, yayalara ve bisikletlilere öncelik veren trafık düzeni, sakinliği, halka açık (parasız) yeşjl tenis alan- lanrun çokluğu ve de güven için- de insanlann tanışmasalar da bırbirlenni güler yüzle selamla- malan... Sabahlara değın içki içilen, birbirlerine çok benzeyen bar- lannda eskı bir gelenek olsa ge- rek; isteyen ahşap tavana. du- varlara ve ağaç direklere ısim karklanru. ülkesinin kağıt pa- ralannı -tezgah üzerinde bekle- yen bir zımba el makinesiyle- yapıştırabilır. Dekor yerine ge- çerli bu nesnelere istemeseniz de gözünüz takılıyor ve başlıyor- "sunukokumaya: Neler neleryok kı!.. Sonunda ağzım bir kanş açık. tam lepemde Atatürk fo- toğraflı mor on bin TL'ye rastla- mayayım mı? Hiç çekınmeden yanımda oturan Küba asıllı Amerikalı'ya Türk parasını gös- terdim. O da 'gerçek mi' soru- suyla Türk parasını yakından incelemeye başladı ve değerini öğrenmek için bu parayla Tür- kiye'de neler alınabıleceğini sor- du. Tüm hevesim bir anda gj- rtlağımda kaldı: Önce yutkun- dum sonra da durumu kurtar- mak için açık hava lokantasında içi soganlı köfte-ekmek ya da bahk-ekmek ile karnıru doyura- bileceğini söyledim. "Su da içe- KEYWEST ALİRIZA BALAMAN bilirmiyim" dediğinde de "Bira bile içebilirsin" diyerek işi şaka ya dökmek zorunda kaldım. Evet... Key West, aynı za- manda içkiciÜği, kadınlara düş- künlüğü, balıkçılığı ve aşın kedi dostluğuyla tarunan ünlü yazar Ernest Hemingway'in ya^adığı, kıtaplannı yazdığı ve öldüğü kent. İki sokağın kesiştiği köşe- de: büyük, bakımh, bahçelı. fıs- tıkiçi renkü ahşap ev şimdilerde müze olarak sergileniyor. Mü- zeye ayağınızı atar atmaz sizi ke- diler ordusu karşılar. Her yerde: Odada, sofada, bahçede, havu- zun başında. bahçedeki çalışma odasının bulunduğu küçük evin çatısında. ağaçlarda kedi, kedi, kedi... Sokaklarda da park etmiş arabalann üzerinde güneşlenen kedilere sıkça rastlamak her za- man olası. Kuşkusuz Key VVesfe "Kediler Krallığı Baş- kenti" adını rahatlıkla takabilir- siniz. Değerli ozan, yazar Cahit Külebi'nin kulaklan çınlasın. 1992 yılının En Iyi Basın Fotoğrafi Somaü'de çekibntş bir kare sonunda Yılın Fotoğrafi seçildi. Magnum AjansTna yaşamım yitiren çocuğunu kendi eUeriyie toprağa verirken çektiği bir SomaMii geçcn yi k>y«"ca ABaya gazete ve dergfleriri süsledi. yârcğmi burktu. fote^afiyb Diaya S Nacfchrey Buiiera'da açlıktan oirafi <UaMmm MOâ oldıı. New York'ıın w praııgasız' köleleriAtalan Polonya Yahudisi ünlü bir kadın yazar Tama Janowitz... Yıllar önce fılmini gördüğüm "New York Kölelen" kitabtru henüz okuyabil- dim. Janowitz. genç kuşak Ameri- kan edebiyaünın usta isimlerinden. Büyiik kent olgusunun belki de tüm acımasızlıklannı bün^esinde banndıran New York'ta, "Ûçüncü Dünya" olarak tanımlanan ülkelerin gencecik bedenleri siniyor. Kent, 24 saat boyunca soluk soluğa kımserun kimseye merhamet duymadığı "Yeni dünya"nın sembolü kentin yüz bin- lerce "bitirimlerinden" biri Gökhan. Çoğu borç batağında yüzen, faiz- lerini ödeyebilmek için kötü de olsa tuttuğu işi bırakamama zorunluğu- na düşmüş. Türk gençlerinden biri olan Gökhan, sözde Amerikah baba ile Türk anneden doğma "yalaruyla" yaşayan "kaçak Türklerin" bilmem kaçıncısı. Modası geçmiş tutkular içinde, kredi kartı peşinde koşmuş, sonra da araba ve AlDS'siz kadın arayışına düşmüş İstanbul deli- kanbsı. Bir bankada çahşıyor. "Ince işler!" için gereklı kelimeterle sınırlı düzeyde İngilizce konuşanlann yaru- nda "öğretmen gibi" kalmanın avan- tajına sahip olan Gökhan, günde 6 saat uykuyla ABD'de yaşiyoriar'- dan. Manhattanın Baü yakasmda ögle yemeğinde laflıyoruz; "Dört yıldır burdayun. Fenerbahçe'nin maçlan RJAT KOZLUKLU ve Kanbcanın yoğurdundan başka bir de ailemi özİedim dersem dogru- yu söylemiş olurum" diye başhyor anlatmaya. BebekJjği atİatüfc gün- lerden bu yana Ingjlizoe konuşuyor- muş. Iyi iş sahibi birçok Amenkalı için böyle "çok pahah" sayılan Manhat- tan'ın gözde semtlerinden birinde ancak yatagmı ağdırabiküği oda benzetmcsinde yaşadığını (!) kayde- diyor. Saçmın beyaziannı. "biraz stresc" bağhyor. 750 doiar ayhk kira verdiği odaağmı, Manhattan'ın npTjlrtitigı VP katfıpl^r ııgnma «ıprtigini dıle getiriyor "Ben şansfa ve akıDı sayılınm. Aksanımdan dolayı herkes beni Amerikab sanıyor. Kımsestkler bir şey sormuyor ve rahat iş bulabit- yonım. Türkiye'ye gıdebilmek için üç kagıtçı avukatlardan birine üç-beş bin dolar verdim, yeşil kart alrnaya çalışıyorum." Gökhan adlı bilgisayar kurdu genç, Tûrkler içerisinde "kefeni yırtmışlardan" sayıhyor. Her ay on- larca dolar faıanı ödediği limiti dol- muş beş adet kredi kartı, spor arabası ve tar arkadaşuun eski kansa olan Fı- bpinü sevgilisiyie "Amerikan rüyasf- 'na yatıyor!.. Tûrkierin işyerierinde "New York kökferT otarak çabşan binkrce Türk var, çofu kaçak oklugundan normal saat ücredennin çeyreğine ter döküyoriar. Okula gidebüme ve para kazanp zcagin otaıa (!) rüyalannı çoktan gömmüş. "Gidersem bir daha giremcm bu ûlkeye. Degerieri- mtn çoğunu yitirmiş ofeam da, artık düzcntmi kındum sayılır. Sish bir jubal sababma gebe New York'u, boyunlannda ztnâr, ayak- lannda pranga oknayan yüz binİerce köteye bırakıyorum Metropol ııeclir, nedeğildir BERLIN Berlın bir metropol mü? Türk Dil Kurumu'nun "Türkçe Söz- lük"üne göz atacak olursak, de- Çünkü, Türkçe karşıhğı "ana- kent" olan metropolün tanımı şöyle yapıhyor sözlükte: "Bir ül- kenin ya da bir bölgenin çevre- sindeki yerleşim yerlerine eko- nomik ve toplumsal yönlerden egemen olan ve her türlü ilişkilerinin sağ- landığı en önemli kenti." Sözlükte 2. bir tanımı da var "anakenf'in 2. Bir ülkede büyük kentlerden herhangi biri." Ben. "bir ülkede büyük kentlerden herhangi birTnin metropol, yani anakent olabileceği konsunda kuşkuluyum. O za- man her "büyük(?)" kente metropol demek gerekirdi. Bence 1. tanım metropole biraz daha yakın. Gefçekten de metropol denilen bir kentin "doğurgan" birişlevi olmalı. Kendisiylebir- likte etrafinı saran bebe kentleri de besleye- bilmeli. Ama bu da yeterli değil. Ülkesinin, başka ülkelerle olan her türlü ilişkilerini sağ- layabilmeli. Bu çok önemli. Bunlar sözko- nusu değılse. bir kente metropol demeye be- nim şahsen dilim varmaz. Bir de Türk Dil Kurumu'nun tanımında, metropol olabil- menin bence en önemli bir özelÛği belirtil- memiş. Ya da altı çizilmemiş. "Ekonomik, toplumsal yönlerden egemen olan" deniyor da, "kültür" gibi bir nitelıkten hiç söz edil- miyor. Oysa bir kentin, metropol olabilmesinin en başta gelen özelhklerinden binsidir, "kül- tür yönünden egemen olmak, ülkenin diğer ülkelerle bu yönden ilişkilerini sağlamak". Bir diğer deyimle, uluslararası kültürel et- kinliklerin "mekânı'" olmayan bir kente metropol denilebiür mi? Dönelim Berlin'e: Yine Türkçe sözlükteki 1. tanımı ele ala- cak olursak, Berlin bir kere, ne AJmanya'- nın, ne de bulunduğu bölgenin çevresindeki yerleşim yerlerine ekonomik ve toplumsal egemen bir kent Başkent ama, henüz lafta. Yanı kâğıtta. Yüce meclis iki yü önce, birleş- me heyecanının oy çoğunluğuyla "Berlin GÜNER YÜREKLİK başkenttir" diye ka- rar akiı ama, hükü- met de, parlamento flterhâlâ Bonn'da ve line taşınmaya da pek niyetli degiller gibi görünüyor. Sonra değil çev- resini, kendisini ge- ı ^ ^ ^ . ^ — — — çindirmekten aciz Berlin. Endüstri merkezi hiç değil. Alman- ya'nın büyük burjuvazisi Ren kıyılannda oturur. Dünya borsalannı altüst eden "De- utsche Mark" hesaplan Frankfurt'ta yapı- lır. Bu yönlerden Berlin'e metropol demek oldukça güç. Fakat kültürel yönden bu ni- telğı hak edebüir. Berün'de her yıl sayısız sergi, fuar ve ulus- lararası düzeyde konserin yanı sıra, artık ge- lenek haline gelmiş 5 ayn festival düzenle- nir. Bunlar, Uluslararası Berlin Film Festi- vali, Tiyatro Festivali, gençlik tiyatrolan festivali. klasik müzik festivali vecaz festiva- li gibi kimi yüzbınlere, kimi milyonlara va- ran DM ile gerçekleştırilen uluslararası dü- zeyde kültürel etkinlikledir. Bir aydır sürmekte olan "Picasso" sergisi- ni. bir süre önce bilmem kaçıncı kez gerçek- leştırilen Uluslararası Tanm ve Hayvancıhk Fuannı ve daha nicelirini hiç saymıyorum. Örneğin şu gûnlerde, hemen dünyanın bü- tün ülkelerinden 700'e yakın filmin gösteril- diği, 2 binin üzerinde sadece basın-yayın üyesinin katıldığı, Billy Wilder, Gregory Peck, Danny de Vito, Emir Kusturica, Jo- nathan Kaplan gibi sinemanın kutup yıldızlannın bıraraya geldiğj bir Uluslara- rası Film Festivali daha yaşıyoruz. King Kong 60. yaşını Berlin'de kutluyor. 1933'te sinema dünyasına gözlerini açan, beş yıl sonra yüzde 20'si makaslanarak beyaz bir kadını sevmckten başka günahı olmayan zararsız bir "yaratık" haline getirilen Kıng Kong, kesintisiz özgün hali ve tüm vahşetiy- le tekrar Berlin'de kükrüyor. Berlin kuşkusuz, hiç değilse şu gûnlerde biraz metropol. "Festival bittikten sonra taşra" derseniz, hiç sesimi çıkarmam. Halkı olabıürsiniz. TÜRKİYE KARAYOLLARI!• •• OUIM HARITASI• HANGİ YOLLARDA KAZA YAPMA RİSKİMİZ DAHA YÜKSEK? • KUSURLU YOLLAR • İSTANBUL, ANKARA VE İZMİR'DE TEHLİKELİ GÜZERGAHLAR • MARMARA BÖLGESİ'NDEKİ 70 KARA NOKTA TÜRKİYE'NİN 21. YİİZYIL LİDER ADAYUU» ÖZALIN DIŞ POLİTİKA ATAĞI GÜNEYDOĞU'DA OKULLARTATİL ÖLÜM KENTİ BATMAN YETİŞKİNLERE OYUN EVİ: CASINO HASTANE TEMİZLİĞİNDE KORSAN FİRMA SALTANATI ERGÜDER YOLDAŞ, ŞİMDİ BÜYÜKADA'DA YOLDAŞSIZ UNİVERSİTELER AİLE ÇİFTLİĞİ AVRUPA'DAMAFYAVEÜNLÜ AİLELER BARIŞ ÖDÜLÖNÜN SAHİBİ AZERI VE ERMEHİ ÎKİ KADIN GALINA BREJNEV GÖZÜYLE YELTSİN SEVGİLİLER GÜNÜ 2500 YAŞINOA STEVEN SEAGAL NASIL KOL BACAK KIRIYOR YAYINEVLERİNİN KAVGASI ESENYURTTA BİR ÇOCUK KOROSU 9 Haftalık kent rehberi. Sinema, fiyatro, televizyon, video, radyp, müzik,sergi, gezi, ve etkinlikler, ikinci derginizde, tl£fl6Y6Cl(î Cinayetve soygunlar divarı MANILA CUMHUR J ORANO " v . Manilalı zenginlenn kurtanlmış böl- gesi Dasmarinyas köyünün gözka- maştına villalan arasında bulunan Tür- kıye Büyükelçiliği'ndeki bir hanım diplo- matımıza, soygun, cinayet, sefalet gibi şeylerden bahsetmeden Manila'yla ilgili bir izlenim yazısı yazacağımı söylediğim- de dipolaümız gülümsedi ve "O zaman Manıla'yı anlatamazsmız" dedi. Manila deyince adımbaşı işlenen soy- gun ve cinayetler akla gelir. Son yıllarda buna bir de adam kaçırma olaylan eklen- dı. Fidyecilerin birinci derecedeki kur- banlannı ise Filipinlerin Yahudisi sayılan Çin asıllı Filipinliler oluştunıyor. İspan- yol sömürgeciliği zamanında Ispanyolla- ra hizmet etmek için ülkeye yerleşen bu azınlıkta tkinci Dünya Savaşı'na kadar Manila'nın Binondo ve Santa Crus ma- hallelennde sefalet içinde yaşamış. Savaş sırasında karaborsaalıkla uğraşıp savaş- tan zengin bir azınlık olarak çıkmışlar. Sonra servetlerine servet kaüp Filıpin ekonomisının belkemiğini oluşturmuşlar. O günden ben de başta Filipinli politika- alar olmak üzere herkes Çinli azınlığı ekonomik felaketlerin sorumlusu olarak suçlamış. Markos döneminde bir ara Fili- pin vatandaşbğına kabul edilip biraz ne- fes almışlar. Ama Markos'un devribne- sinden sonra şımşekleri yine üstlerine çekmişkr. Filipinliler ile Çinli azınlık arasındaki düşmanüktan yararlanan fidyeciler Çinli zengin işadamlannı kacırmaya başladı- klannda kamuoyundan destek bile almı şlardı. Fidyeciler daha sonralan da yaşlı Çinlileri değil genç Çinlileri kacırmaya başladılar. Ama geçen yıl Kenneth Go ve Myroon Ramos adlanndaki Çinli genç- ler fidyecilerce kaçınldıktan sonra mıl- yonlarca dolar tutanndaki fıdyelen aile- lerince ödenmesine karşı ışkenceyle öldü- rülünce Filipin kamuoyu ilk kez fıdyecile- retepkigösterdi. Geçenlerde zengınlerin alışverişe, orta hali vatandaşlann da bayramlıklannı gi- yerek hayal kurmaya gittiği, yoksullann ise içeriye alınmadığı Harrison Plaza alı- şveriş merkezinde dolaşırken bir grup Çinli gencin peşinden giden beyaz adam- lan görünce buna bir anlam verememiş- tim. Daha sonra gazetelerde Çinlilerin Fi- lipinli özel korumalara güvenmediklerini ve dünyaca meşhur Israilli özel koruma- lan tutluklannı okudum. Geçen ay içinde Charlene Mayne'Sy adındaki 15 yaşındaki Çinli kızın fidyeci- lerce kaçınlırken cıkan silahlı çatışmada öldürülmesi Çinli ve Filipinli aydınlar bi- raraya gelerek bir banş komitesi kurdu- lar. Amaçlan da Çin Filipin kardeşliği. Bakalun başarabilecekler mi? Postapuluyla propaganda TELAVİV DtLEK KOÇ Haifa'yı anlaürken "bir varmış, bir yokmuş" diye başlamak gcrek söze. Bin- İerce yıl önce burada Carrnel dagında ya- şamş olan "Ebyah" peygamberin ve onu izi sûrülerek kurulan "Carmeüte" mez- hebinin efsanevi anlaus bir yana, hayli yakm bir geçmişte, ilginç bir öyküye tanık ofanuş bu sabil kenti. Evet, bir varmış bir yokmuş. 1940h yı- llarda bu kentte çok kıvrak zekab füate- listler" yaşarmış. Pul koieksiyonculufu, bir masal söykemine pek yaiuşmasa da biz o yıüara dönerek anlatmaya devam ede- lim. İS Mayıs 1948'de, tsrail devleti res- men kurubnadan önce, FıUsdnUler ik Museviler arasında kıyaaya bir çaüşma yaşanıyordu. Yönetimde Ingiliz mandası bulunuyordu tşte tüm bu güçlükler yaşanırken, Hai- fa'da bulunan bir grup Filatetist, Ingihz- lerin yarattığı otorite boşluğunu protesto etmenin bir yolunu buldular. lşleri pulcu- luk olduğuna göre bu pullan konuştur- mak gerekiyordu. Grubun öncüsü Dr. FZipser'in tasanmını uygulamak üzere koDan sıvadılar. İçlennden birisınin küçük bir basımevi vardı. Manda devletine ait, 1927-42 yıllan arasında çıkanlmış resmi posta pullan toplandı, bu basımevinde üstlerine küçü- cûk iki sözcük ekleniverdi: Covernment Tohuwabohu." Burada ikina sözcük lbranıce olup "kaos" anlamına geliyordu ve ülkedeki kanşıklık anlaülmak isteni- yordu. Filatelıstlenn tüm Museviler adı- na üstlendikleri protestolan, Zürih, Nevv York, Viyana gibi önemli merkezlerdeki soydaşlanna postalanmaya hazırdı artık. Böylece ilk kez 1840'da Ingiltere'de kullanılmış olan posta pullan, bir yüzyıl boyunca asıl görevlerine efendilikle itaat ettıkten sonra "ahlaklannı bozarak" si- yasete bulaşmış oluyorlardı. Suriye, Libya, Yemen, Mısır^bi onlar- ca Arap ülkesi, 1970'li yıllarda kimi tarih- sel olaylan çarpıcı imgelerle resimleyen pullar çıkardılar. Kudüsde, Müslüman- İann en kutsal ibadet yen olan "El Aksa" caminin yanışını resmettiler. Aynca kanlı bir hançerle ortasından deşilen Filistin haritasını pullar üzerinde kullandılar ve dünya ülkelerine postaladılar. Bosna-Hersek'deki Müslüman kıyımını, mini posta pullan ile dünyahla- ra göstermek, kocaman televizyon ekran- lanndaki görüntülerden daha etkili ola- bilir. kimbilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle