Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 19ARALIK1993PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Ingiliz
mutfağı
direniyor
LONDRA
EDİPEMtL
ÖYMEN
Her büyûk kentte bulunan Marks and
Spencer mağazalan. bir zamanlar ucuz
ve çok kaliteli ıç çamaşın için ideal adres-
ti. Sadece iç çamaşın da değil. Kazak.
gömlek. etek. pantolon için de. Gündelik
ama kalitch giyim kuşam içindi M + S...
Artık, yiyecek bölumü. ıç çamaşın kısmı
kadar ünlü. Bazı büyük M + S'lerde
baklava, zeytinyağlı dolma. imambayıl-
dı bile var. İngiliz orla sınıfının nabzını
çok iyi tutan M + S. baktı ki bu orta sınıf
oraya buraya gide gele birçok yeni ve-
mek ahşkanlığı edimr oldu, eh bunu pa-
raya nıve çevırmeyelim diye düşündü.
Öyle ya Marmaris'te. Bodrumda yedik-
len dolmanın, karsı kıvıdaki 'dolmades'-
ten çok daha başanlı olduğunu gören-
ler, tadı damağında kalanlar. dönüp gel-
dıklerinde dolma hasreli duyuyorlardı.
Aynı şekilde baklava da öyle, beyaz pey-
nir de. Bodnjm'un, Marmaris'in karşı
kıyısı ıse tarama salatası, aşağı kıyılarda
humusu ve pidesi ile temsil ediliyor artık
M + S yıyecek bölümünde. Ve bunlan
salan. bir tek M + S de değil. Kale gibi
içıne ve dışına kapanık İngiliz mutfağı,
önce Çin-Maçin, Fransız. sonra ttalyan
saldınsına uğradı. Ardından Araplar ve
Rumlar geldiler. Türkler. hemen her ko-
nuda olduğu gıbı. mutfak ıstılasında da
sonuncu. Ama yerlerini kazandılar.
Türk yemeği denıldı mı de akla gelen sa-
dece kebap da değil artık.
150 milletten yüz bın tür azınlığın üst
üste yaşadığı Londra dışında ise gelenek-
sel İngiliz mutfağı hala teslim olmuş de-
ğil. Bize çok tuhaf gelcn, haşlama lezzet-
siz sebzeli. nane soslu kuzu dilimli, içı ye-
nılmez yutulmaz türden garip pişirilmiş
bulamaç türü albenısız etli böreğimsi ha-
murlu yemekleri hala direniyor.
Ama İngiliz yemek kültürü. yabancı
etkiler altında iyiye doğru gelişiyor artık.
Bir zamanlar cczanelerde adeta damla-
lıkla satılan zeytinyağı. şimdi süpermar-
ketlerde türlü rcnk. biçım ve ülkeden yan
yana. Artık Fransız unuyla Fransız türü
pişiıilen ekmek bulmak için özel fınnlara
gitmeye gerek kalmadı. İngilizlerin kendi
mutfaklanna benzeyen soslan ile iç açıcı
Fransız, İtalyan. İspanyol soslan da ar-
tık >an yana. Gazete ve dergflerde hep
yabancı yemek tarifleri. Vejetarycnlik
artık marjinallikten çıktı. Ancak şu da
var: Her ülkenın gerçek mutfağı, eğer ka-
rikatüre dönüştürülmezse, bir ölçüde ye-
nilir yutulur. Bu tabıi. İngiliz mutfağı
için de geçerli. Bir ölçüde...
NoeFden
sonrası
tııfan
STOCKHOLM
GÜRHAN
LÇKAN
Adam pişkin! Kapıdan kovsan. baca-
da giriyor! Ne etnık soykınm, ne terör,
ne açlık. ne de doğal felaket; hıçbir şey bu
adamın yüzündeki gülümsemeyi yok
edemıyor Cstelik, keyfı öyle yerinde ki,
göbeğj her yıl biraz daha büyüyor.
Sözünü ettığimız, Noel Baba. Kasım
ayından ben onun için haarlık yapıyor
mağazalar. süpermarketler. Aralığın ilk
pazar gününden beri de evler devreye
girdı. Pencere pervazlanndaki çiçekleri
aydınlatmak için konulan lambalarindi-
rildi vc yerlerine, ışıklı yıldızlar asıldı.
Pervazlann ortasına da, piramit şeklin-
de, basamaklı şamdanlar yerleştirildi.
Her basamakta. elektrikli birer mum ya-
nıyor.
Sokaklar renkli ampuller, çiçekler ve
çam ağaçlanyla süsleniyor. Kasım ma-
aşını sosval yardımını, işsizlik ödenti-
sini cebıne alan halk. "Noel'den sonrası
tufan!" diyerek mağazalann kasalarında
uzun kuyruklar oluşturuyor.
Bana kalırsa, Noel Baba başanlı bir fı-
nansçı. borsacı. Bu yıl sonu İsveç'te böy-
lesine yayık yayık gülebilmek her an. ba-
bayiğidin harcı değil çünkü.
Aynen ülkemizde de olduğu gjbi, bu-
rada da borsa. rckor üzerine rekor kın-
yor: dönen para ve iş hacmi bakımından,
1992"de borsaya kayıtlı şirketlerin kân
%0 -sıfır-ken. bu yılın ilk 10 ayında 40
milyar kronu (65 trilyon lıra) buldu. Bur-
juva koalisyonun, döviz ve yabancılann
borsada hisse senedi almasıyla ilgili sınır-
lamalan kaldırmasından sonra Stock-
holm borsasının yıllık cırosu 300 milyar
kronu buldu (1992'de 166 milyar) ve his-
se senetlerinin dörtte biri. yabana yatı-
nmcılann eline geçti. GSMH'nin yansı,
hisse senetlerinden oluşuyor.
İşte bu ortamda Noel Baba arz-ı en-
dara edıyor ve halkı: yemeğe, içmeye. gü-
nünü gün etmeye çağınyor! Bakmayın
siz onun yılın 1 günü çocuklan sevindir-
diğine; yılın diğer günlennde ne yaptığmı
sorun ona! Borsaya kayıtlı hangj şirketin
hissedan olduğunu bilmıyoruz ama,
emeğıyle geçinen, geçinebılmek isteyen
büyük çoğunluğa dahil olmadığı açık.
Olsaydı cğer, çoktan ışsiz kalmıştı...
Biliıııeadanmışyabuzhk
Madam Curic. eşinin ölümiinden sonra kendisini öğrenci ve arastırmalarına adamış.
İkinci Dünya Savaşı'ndan en çok nasibı-
ni alan ülkelenn başında Polonya. kentle-
rin başında da Varşova gelir. Bin yıllık
kent. 5 yılda yerle biredilmiştir. Savaşbittı-
ğinde Varşova'nın yüzde 80 i yıkılmış. nü-
fusunun da yüzde 90ı ya kenti terk etmış
ya da hava saldınlannda yaşamını yitir-
miştir.
ikinci Dünya Savaşı'na ilişkin iki binı
aşkm fılmın pek çoğu Varşova'dan alınıp
toplama kamplanna götürülenlenn. ken-
tin üzenne balıklama dalıp bombayı bıra-
kan uçaklann görüntüsüyledoludur.
Bugün. Varşova'da savaşın tüm ızleri si-
linmiş. yaşanan acılar yeni kuşaklann bey-
nine nakşetmek üzere anıtlara. müzelere
taşınmış.
Polonyahlar yerle bir olan kenti veniden
yaşama döndürmek için olağanüstü birça-
ba harcamışlar ve 20 yılda hemen hemen
tüm eski önemli binalan aslını koruyarak
restore etmışler. Bununla haklı olarak öv ü-
nüyorlar, "Biz bir nesilde kentimizi veniden
kurduk" dıyorlar.
Varşova'nın bugün geçmişle bağını ko-
ruyan en önemli yeri de "eski kent"tir. Bu-
rada tüm binalar geçmış yüzyılın mımari-
siyle inşa edilmiştir. Duvarlarda heykeller.
süslemeli kapılar. önü çıçckli. çevrcsı mo-
tifti pencereler, renkli tuğlalar... Pek çok
evın de dış yüzeyinde duvar resimleri var-
dır. Her birev, kendine özgü becerileri, ka-
rakteri olan bircanlı gibıdir.
Eskı kent alanı da cafeleri. sokak res-
samlan, rcstoranlan ile sizi bırakmaz. Bü-
tün programınız alı üst olur.
İşte bu alandan kendınizi sıyınp Barba-
VARSOVA
MUSTAFA
BALBAY
kan Kapısı"na doğru giderseniz, yol sizi
Madam Curie'nin evine çıkaracaktır.
Freta Caddesi doğal dokusu bozulma-
mış. bu çağın çirkın beton mimarisi bulaş-
mamı$ şanslı yerlerden birisidir.
Gıderken sağda 16 nolu, üç katlı, koyu
kiremit rengi evde doğmuş. büyümüş Ma-
ne Curie...
Buyrun birlikte girelim...
Sıradan bir müzc değil. Çat kapı girmek
yok. Kapının tokmağına birkaç kez vurup
hızmetçiyı beklemek gerekiyor. Önünde
önlüğü. başında beresiyle tam bir hizmetçi.
kapıyı açan kadın. Beklediğj bir misafirmiş
gibi eliyle, "Buyrun" dedi. Üst kata çıktık.
Tahta merdivenler gıcırdıyor. Bir çocuk
uyanır ürpertısıylc adımlanmızı hafıf atıp
çıktık.
İçerde kımseyok.
Büv ükçe bir salon. Duvann birinde bov-
dan boya Varşova'nın silueti var. Önü Cu-
rie'ye ait dokümanlann, fotoğraflann yer
aldığı camlı bölmelerle dolu.
Curie. bu evde 1867 yılında doğmuş. Öğ-
renimınin üniversıteye kadar olan bölümü-
nü Varşova'da tamamlamış. Sonra Paris
Sorbonne Ünıversitesi, Pierre Curie ile ev-
lilık ve bilime adanmış bir yaşam. Nikah
sonrası balayılan bir saatlik bir bısiklet ge-
zintisi olmuş. Bugünkü nükleer çalışmala-
nn temelını oluşturan pek çok araştırma.
buluş... Eşi Pierre Curie'nin bir kamyon al-
tında ezilip 1906 yılında ölümünden sonra
kendisini, yaşamının sonuna dek. tam 28
yıl öğrencıleri ve araştırmalanna adamış.
Evde çalışma malzemelerinın bir bölümü
de sergjlenmiş. Küçük ocaklar. lambalar.
altı siyahlaşmış cam kaplar... Hepsi hala
canlılığını koruyor. Sanki, Madam Curie
az sonra gelip çalışmasına devam edecek.
Duvarlarda, cam bölmelerde fotoğraf ve
belgelerin yanı sıra ödüller, başan belgele-
ri, diplomalar var. Bunlar sanki-bır kişiye
değil bir sınıfa bir öğrenci grubuna aıt. En
çok dikkatimi çeken de Polonya hükümet-
lennin anısına çıkardığı pullar, kağıt para-
lar üzerindeki fotoğraflan oldu.
Bir köşede de ışıklı bir maket yapılmış.
Curieler'in çalışma odasını canlandmyor.
Ortada soba, masalar. araştırma materyal-
leri...
Yazın çok ziyaretçi oluyormuş ama, kı-
şın yalnız Madam Curie. Günde birkaç kişi
ya uğruyor. ya uğramıyormuş...
Evdeki küçük odalar da ziyaretçılere ka-
palı.
Çıkarken deftere bir şeyler yazmak ıste-
dim. Önce. "Acaba burayı ziyaret etmiş
Türk *ar ımdır?" deyip dıkkatlice kanştır-
dım. Bulamadım. İnşallah gözümden ka-
çanlar olmuştur.
Madam Cune deyince ilk aklıma " bi-
linı*'geliyor. Ben de öyle bir şe> karaladım
"Yeryüzündeki en güclü enerji inanmak.
Ve siz bilime inandınız..."
İyi amaçlar' içinkötüaraçlara başvurulabilir
Çocuğa laf anlatmak zordur bazen. Tu-
tamazsın kendını. Basarsın tokatı. Sus pus
oluverir. En kısa çözümdür tokat.
İnsanın eşıne. kardeşine, çocuğuna da-
yak atması. biraz onlem. biraz ceza olarak
vazgeçilmezdir. Oturup da uzun uzun an-
latsan kafalanna gdrmeyecek şeyleri.bir to-
katta açıklayıverirsin. Senden korkarlar;
yapmalannı istemedığin tavırlardan kaçı-
nmalan gerektiğini şıp diye öğreniverirler.
Okullarda tokat atıhr. enseye vurulur.
saç ve kulak çekilir.
Askerde bin beteri yapılır.
Şu cennetten çıktığı (kovulduğu!) söyle-
nen dayağın girmediği yer yoktur.
Elini kullanmayan sesini \ ükseltir. Sesini
yükselten. "bak şimdilik bağırmakla yeti-
niyorum. ama ileri gidersen pataklarım ha!"
tehdidindedir. .
Şiddetın gırmeyeceğı kıhk yoktur. Elını
kullanman. sesini yükseltmen koşul değil-
dir; bazen bir bakışınla bilc berhava edece-
ğin insanlar bulunur.
Sonra bir de "yolu yordamı" vardır bu iş-
lerin. Kağıtlarla da hizaya getırcbılırsin ın-
sanlan. kurallarla. yönetmcliklerle. yasa-
larla da dizgınlerini çekebilirsin. Sopayla
ve kırbaçla ulaşamajacağın hedeflcri,
yaptınmlarla ve yasaklarla kolayca clde
edebilirsin.
Yani şiddetin bin bir türlü incelikleri
bulunur.
Yalnız incelikleri değil. kalınlıklan da.
Bıçak sallamasından. kurşun atmasına.
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
tankla-topla saldırmasından. nükleer silah
kullanmasına kadar. çeşit çeşit usulü
vardır.
Şiddet tutkusu öylesine güçlenir ki ba-
zen, insan seçtiği putun. çevresındekı hcr-
kesle birlikte kendisini de köleleştirmesine
izin verir. hatta bunu ister:
"Bize otoriter yönetim gerek. Bu iilkeyi
ancak güçlii bir diktatör kurtanr."
Çarlar \e gcnel sekreterler ülkesi olan
Rus\a. hep dikıatörlüklerle yönetilmiştir.
En büyük reformistlerzamanında bile nice
kan dökülmüştür.
Son büyük reformist Gorbaçov, insan-
lann yüzlerce yıllık zincirlerinden kurtulup
özgürce düşünmesinin ve konuşmasınm
\olunu açmıştı. Ama son yıllarda. "böyle
de olmuyor, biz vine diktatörlüğe dönelim;
ama başka amaçlar uğruna" dnc ozctlene-
bilecck bir yaklaşım egemen olmaya baş-
ladı. 4 ekımde Gorbaçov dönemine en son
nokta kondu.
Sen misın diktatörlükten söz eden!
- Ö\lc\se diktatörlerin en diktatörcesi
gereklı bize. Onun adı isc Yeltsın değil. Jin-
novski.
Şimdi reformcu Rus aydınlan televızyon
kanallannda ve gazete sayfalannda, haîkın
"koyun sûrüsü'* olduğundan söz ediyorlar.
"Millet degil illetmiş meğer" diyorlar.
Oysa "ileride bir gün" gökten zembille ıne-
cek demokrasi için bugün dıktatörlüğü sa-
vunan yine Rus aydınlan. Amaçlan iyı ol-
duğu için. araçlannın "biraz soimsiz" ol-
masını hoşgörüyorlar. .
En çok merak ettiğim de. bu ''demokrat"
aydınlann, eşlerine. çocuklanna. dostlan-
na. iş arkadaşlarına karşı nasıl davrandı-
klan. yanlış anlaşılmasın. onlann lyiliğıni
istediklerinden kuşkum yok. Ama şu "iyi
amaçlar" için gerekirse kötü araçlara da
başvurulabileceği yolunda söylenen akıllı
sözler takılıvor kafama.
Baha\alpur'dan Ra\alpindi\ve uzanan tren yolculuğu, çocuk ağlarnaları, pışpışlar, uzaylı görmiiş gibi şaşkın bakışlar arasında geçiyor.Baha\alpur'dan Ra\alpindi'ye uzanan tren yolculuğu, çocuk ağlarnaları.
Yatak, yorgan, toz ıman,
Bahavalpur'dan Ra\alpindi'\e gı-
den trene bınmek öyle kolay değil.
Eğer biletınızı on beş gün önceden al-
mamışsanız. iyi koşucu ve deneyimli
olmanız gerekiyor.
Biz deneyimli değildik ama bilen-
lerden öğrendik. Tren perona girer
gjrmez koşmaya başlıyoruz ve kon-
düktörü bize bir yer ayarlaması için
ikna etmeye çalışıyoruz. Pek ıkna ol-
mu§a benzemıyor
Öğütlere uyup tren kalkmak üze-
reyken kendimizi içeri atıverivoruz.
Cç katlı yataklarda uvku hazırlığı
başlamış bile. Boş bulduğumuz bir
yere geçip oturuyoruz. Karşımızda
bir ihtiyar. önce torununu yatınyor.
kendisi de üstteki yatağa çıkıp trende-
ki herkes gibi ışlemelı sandaletlennı
başının altına
sıkıştınp uyuvor.
Ayakkabılar tehlike-
de ki kimse verde bı-
rakmamış. Ama kon-
düktere yakalanıyor
Biletı yataklı değil.
sövlene söylene yenn-
den kalkıp koltuğa
geçıyor. Kondüktör insaflı. torunun
uyumasına izin veriyor Kondüktör
bize de otonter bir bakış fırlatıyor
"Aman bize yataklı bir yer verin" diye
yabancı olduğumuz için torpil ıstıvo-
ruz. İkna oluyor. ancak Multan'da
vagon değiştıreceğiz. Multan'ı uzak
bir yer zannettiğimız için ayakkabı-
lanmızı çıkanp uyuklamaya başlıyo-
ruz. Çevreden uyanyorlar. Ayak-
BAHAVALPUR
kabılar elde. sırt çan-
talannı omuzlayıp.
koşturuyoruz on bi-
rinci vagondan beşın-
ci vagona. Çocuk ağ-
HATFCE lamalan, pışpışlar.
TUNCER gülüşmeler, uzaylı
görmüş gibi şaşkın
bakışlar arasında yol
alıyoruz.
Yol uzun. ayakkabılan gözden
çıkanp uykuya dalıyoruz. Uykudan
elimizc bir garip temasla uyanıyoruz.
Elımizde üstünde yazılar bulunan bir
küçük karton parçası. Sirkeci-Hal-
kalı banlıyö treninde de böy le bir kar-
ton parçası kucağımıza bırakılabilirdi
ama L'rduca olmazdı tabii ki. Üstelik
İstanbul'daki trenlerde dilenciler de
burnu hızmalı. kamiz şalvarlı değil-
ler. Yavaş yavaş uykumuz açılıyor.
anımsıyoruz. Pakıstandayız.
Bir başka istasyonda çay ve kek sa-
tan çocuk geliyor. Çare yok bol şeker-
li, bol sütlü çay denılen sıv iyı içıyoruz.
Ravalpindi son ıstasyon. Ön beş saat
tren yolculuğundan sonra "Baha\al-
pur'a geri mi döndük acaba" diye dü-
şünüyoruz.
Yalak yorgan, sepet. koşuşturma-
ca. üç tekerlekli taksiler. at arabalan.
motosıkletler, çiçek satan çocuklar.
toz duman. Pakistan'ın Hindıstan
sınınna yakın bir; kenti olan Bahaval-
pur'la başkcnt İslamabad'a 20 km
uzaklıktaki Ravalpindi arasında bir
fark yok gibi. Bu sıcacık curcunaya
dahyoruz.
'Haraç' ın adı
devrim vergisi
Bask aynlıkçı terör örgütü
ETA şimdiye kadar kurban-
lannı askerlerden. kadın. ço-
cuk aynmı yapmadan siviller-
den seçiyordu, ama Bask
özerkliği polisi 'Ertzaintza'va
dokunmuyordu. Kavgayı bi-
raz kızıştırmak ıçın olsa gerek.
Ertzaintza'ya da dokundu: ilk
kez bir Bask polısıni. Goikoet-
xca'yı kurşunladı. Goıkoet-
xea. birkaç gün komada kaldı
ve öldü. Goikoetxea aynı za-
manda Bask Milliyetçı Partisı
PNV'nın de bir üyesiydi.
Elindc ateşlemeye hazır si-
lahlan. içinde bulunduğu
çıkmaz sokakta bir ileri bir gen
koşuşturup duruyor ETA.
PNVnin lideri Arzalluz ıse
ETA'ya silahla karşılık verme-
yeceklerini açıkladı. "Silahla
yönetilmektense, silahla öldü-
rülmeyi jeğleriz" dedi. Fran-
co'nun silahıyla yönetilmeye
nasıl karşı çıkmışlarsa. ETÂ'-
nın silahıyla yönetilmeye de
karşı çıkıyorlardı. Yüz yıldan
ben bir tek kişiyi öldürmemiş-
lerdi. Öldürmeİc kolaydı. nasıl
adam öldürüldüğünü onlarda
biliyorlardı. demokratik milli-
yetçilenn sayısı. ETA'nın mili-
tanlanndan daha çoktu ve de
isteseler ETA'nın tüm militan-
lannı öldürürlerdı.
Goikoetxea. Franco'ya karşı
savaşmış, Franco'nun damla-
nnda çok sürünmüştü. Ve yıne
Franco düşmanı bir orgütçc
öldürülüyordu. Goikoetxea"-
nın ölümü bardağı taşırdı ve
savcının izniyle Ertzaintza.
Bask aynlıkçı gazete Egin'c
girdi ve tüm dokümanlanna el
koydu. Egin'in. ETA'nın söz-
cüsü olduğunu herkes biliyor.
ama suçiarı kanıllanamıyor.
Egin. yayınlannda sürekli he-
def göstenyor. kurbanlannın
öldürülmesıne sözde haklılık
kazandırıyor. yol gösterivor
Polisin el koyduğu doküman-
lardan anlaşıldığına göre Egin.
8000 şirket ya da işadamı
hakkında bılgi satın almış
Egın'e bu bilgılen Ingresa adı-
nda bir şirket, ıki buçuk milyar
karşılığında sağlamış. İşin il-
ginç yanı. yüz bin dosyaya
vaklaşan şirket bılgilennın hiç-
birisinı ya\ımlamamış Egin!
Gazetede kullanılmayacak bil-
gilere neden mılyarlar sayıyor
acaba? 'Haraç'ın ETA dılınde-
ki anlamı 'de\rim vergisj.
1
ETA. son olarak Basklı işa-
damı Julio Iglesias'ı kaçırmış.
117 gün bir yeraltı hücresinde
tuttuktan sonra da salıvermiş-
ti. Iglesias'ın ailesinın ETA'ya
pcşin olarak 50 milyar ödedıği
tahmin ediliyor, belkı bir o ka-
dar da sonradan ödeyecek. lg-
lesıas'ın salıverilmesinden son-
ra -rastlantı bu ya- parasal zor-
luklar içinde olan Egin. tüm
borçlannı ödeyiverdi' Egin ve
ETA arasındaki bilinen bu iş-
birliğıni. ortaklığı kanıtlamaya
çahşıyor şimdi savcılar. Egin
ile ETA'yı aynı başlı terör ca-
navannın yapışık iki ayn göv-
desı olarak görenler. Egin'in
kapatılmasını çok ıstıvorlar.
Devlet de açık açık Egin'in
ETA ile terör işbirliği yaptığmı
iddia ediyor. Eğer Egin'in
ETA'ya terör amaçlı bılgi sağ-
ladığı kanıtlansa bile gazete
kapatılamayacak. yalnızca bu
bilgileri ETA'ya veren kişiler
cezalandınlacaklar!
NoeFin en güzel yanı şarkılarını dinlemektirKlasik bir çılgınlıkü bu. Özel ormanlar-
da yetiştirilen çam ağaçlan. bizim kur-
banlık koyunlan taşıdığımız gibi araba-
lann bagajına ve üstüne bağlanıp götürü-
lüyordu.
Mağazalar ekonomik durgunluğu atlat-
mış gjbıydı. Herzaman tükeülenin iki mısli
alkol satıhyordu. Prezervatif satışlan da
katlanıyordu.
Tümüyle bir Noel çılgınlığının klasıkle-
riydi olup bitenlcr. Örneğin. dev alışveriş
merkezlerinde çam ağacının önünde otu-
ran Noel Baba'lar, çocuklan kucaklayıp
fotoğraf çektiriyor.
Para kazanıyorlardı. Hepsi beyaz suratlı
Noel Babalar. Amerikalılar, Noei Baba'-
nın zenci olmadığına dair bir kayıt olduğu-
na inanıyorlar galiba.
Washıngton'un hcr bir >anı Noel pazan-
nı andınyor. Şunun şurasında birkaç gün
kaldı kurtlann dökülmesine.
Kentin kuzcvdoğu yakasında 17'nci
caddeden aşağıya ıniyordum. Önümde iri
yan, ama halsiz görünümlü bir zenci biti-
verdı.
Daha doğrusu. yolumu kesti. Trende,
otobüste. restoranda, okulda, akla gelebı-
lecek her yerde ölüm kusanlann haber-
leriyle yatıp kalkan biri olarak. korktuğu-
mu uirafetmelıyim Birdakıkamı almak is-
tediğini söyledi. "Benim için Noel'in güzel
yanı Noel şarkdannı her yerde işitmektir..
Ya sizin için?"
Sakladığım bir sözciik falan yoktu. ama
soğuktan adeta donmuştum. "İyi akşam-
lar" deyip yoluma dcvam etmek istiyor-
dum. Erken davranan o oldu. "Ruhunuzun
derinliklerinde darts eden bir se>ler olmalı.
ASHINGTON
FLAT
KOZLUKLU
Noel'in havasından etkilenmemek mümkiin
mü?"
Kurtuluş yoktu. Bir şöyler söylemek ge-
rckiyordu. "Haklısın" dedim. "Çok se>iyo-
nım Noel şarkdannı, özellikle de karanlık
çökerken işitmeyi."
Halbuki ben Noel'de daha çok mini
minnacıklambalarlaışıklandınlmışevlcrin
karanlıktaki görüntüsünü seviyordum. Bir
deçam ağaçlannın yapraklanyla süslenmiş
köprülenn lamba direklerinin görüntüsü-
nü.
Bir daha yaşanmayacak dostluk ilişki-
miz başlamıştı. Oysa ben üşüyordum ve
Noel çılgınlıklanm da yoktu. Sonra onu ta-
nımıyordum. Avcunda gizlediği mızıkayı
ağzına götürürken. "Bu dinleyeceğinizi çok
daha fazla seveceksiniz bayım" diyerek ön-
yargısını haykırdı.
O. VVashıngton caddelerinde her köşe
başında rastlayabileceğiniz evsızlerden bi-
riydi. "Aç kamına Noel şarkısı dinlcmenin
bir zevk" değil. ıstırap olduğunu itiraf et-
meyişını anlayabiliyordum. Elli sent verip
uzaklaşabildim. Oysa o, "Birsosisli sandviç
ve kahve için bir dolar yardımda bulunur
musunuzT" dcmışti.
Birkaç adım sonra arkamı dönüp bak-
tım. Renkli kağıtlara sanlmış hediye pa-
ketleriyle yoldan geçen biri önüne para atı-
yordu. O. yere atılan paralara bakmadı
bile. Bağıra bağıra küfüredip beyaz adama
tükürdü. Beyaz adam yanımdan geçerken
hem öfkesini kusuyor. hem de mendiliyle
paltosunu siliyordu. "Nankör zenci. gebe-
rip gitseler de kurtulsak. Sanki cebine koya-
caktım!..*'
Metro istasyonunun girişine yaklaştı-
ğımda. yağmur çiselemeye başladı. Koşar
adımlanm, akordeon çalan zencinin ya-
nında yavaşladı. Geleneksel Noel parçala-
nndan birini çalıyordu. Son 25 sentimi
ayaklannm önündeki şapkasına bıraktım.
Gülümseyerek hafıf eğildi:
"Tesekkûrler... Ö>güye değer bir sabırla
dinlediğiniz için çok teşekkürler..."
Ah iki vüzlü Noel!...