23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 19ARALIK1993PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Ingiliz mutfağı direniyor LONDRA EDİPEMtL ÖYMEN Her büyûk kentte bulunan Marks and Spencer mağazalan. bir zamanlar ucuz ve çok kaliteli ıç çamaşın için ideal adres- ti. Sadece iç çamaşın da değil. Kazak. gömlek. etek. pantolon için de. Gündelik ama kalitch giyim kuşam içindi M + S... Artık, yiyecek bölumü. ıç çamaşın kısmı kadar ünlü. Bazı büyük M + S'lerde baklava, zeytinyağlı dolma. imambayıl- dı bile var. İngiliz orla sınıfının nabzını çok iyi tutan M + S. baktı ki bu orta sınıf oraya buraya gide gele birçok yeni ve- mek ahşkanlığı edimr oldu, eh bunu pa- raya nıve çevırmeyelim diye düşündü. Öyle ya Marmaris'te. Bodrumda yedik- len dolmanın, karsı kıvıdaki 'dolmades'- ten çok daha başanlı olduğunu gören- ler, tadı damağında kalanlar. dönüp gel- dıklerinde dolma hasreli duyuyorlardı. Aynı şekilde baklava da öyle, beyaz pey- nir de. Bodnjm'un, Marmaris'in karşı kıyısı ıse tarama salatası, aşağı kıyılarda humusu ve pidesi ile temsil ediliyor artık M + S yıyecek bölümünde. Ve bunlan salan. bir tek M + S de değil. Kale gibi içıne ve dışına kapanık İngiliz mutfağı, önce Çin-Maçin, Fransız. sonra ttalyan saldınsına uğradı. Ardından Araplar ve Rumlar geldiler. Türkler. hemen her ko- nuda olduğu gıbı. mutfak ıstılasında da sonuncu. Ama yerlerini kazandılar. Türk yemeği denıldı mı de akla gelen sa- dece kebap da değil artık. 150 milletten yüz bın tür azınlığın üst üste yaşadığı Londra dışında ise gelenek- sel İngiliz mutfağı hala teslim olmuş de- ğil. Bize çok tuhaf gelcn, haşlama lezzet- siz sebzeli. nane soslu kuzu dilimli, içı ye- nılmez yutulmaz türden garip pişirilmiş bulamaç türü albenısız etli böreğimsi ha- murlu yemekleri hala direniyor. Ama İngiliz yemek kültürü. yabancı etkiler altında iyiye doğru gelişiyor artık. Bir zamanlar cczanelerde adeta damla- lıkla satılan zeytinyağı. şimdi süpermar- ketlerde türlü rcnk. biçım ve ülkeden yan yana. Artık Fransız unuyla Fransız türü pişiıilen ekmek bulmak için özel fınnlara gitmeye gerek kalmadı. İngilizlerin kendi mutfaklanna benzeyen soslan ile iç açıcı Fransız, İtalyan. İspanyol soslan da ar- tık >an yana. Gazete ve dergflerde hep yabancı yemek tarifleri. Vejetarycnlik artık marjinallikten çıktı. Ancak şu da var: Her ülkenın gerçek mutfağı, eğer ka- rikatüre dönüştürülmezse, bir ölçüde ye- nilir yutulur. Bu tabıi. İngiliz mutfağı için de geçerli. Bir ölçüde... NoeFden sonrası tııfan STOCKHOLM GÜRHAN LÇKAN Adam pişkin! Kapıdan kovsan. baca- da giriyor! Ne etnık soykınm, ne terör, ne açlık. ne de doğal felaket; hıçbir şey bu adamın yüzündeki gülümsemeyi yok edemıyor Cstelik, keyfı öyle yerinde ki, göbeğj her yıl biraz daha büyüyor. Sözünü ettığimız, Noel Baba. Kasım ayından ben onun için haarlık yapıyor mağazalar. süpermarketler. Aralığın ilk pazar gününden beri de evler devreye girdı. Pencere pervazlanndaki çiçekleri aydınlatmak için konulan lambalarindi- rildi vc yerlerine, ışıklı yıldızlar asıldı. Pervazlann ortasına da, piramit şeklin- de, basamaklı şamdanlar yerleştirildi. Her basamakta. elektrikli birer mum ya- nıyor. Sokaklar renkli ampuller, çiçekler ve çam ağaçlanyla süsleniyor. Kasım ma- aşını sosval yardımını, işsizlik ödenti- sini cebıne alan halk. "Noel'den sonrası tufan!" diyerek mağazalann kasalarında uzun kuyruklar oluşturuyor. Bana kalırsa, Noel Baba başanlı bir fı- nansçı. borsacı. Bu yıl sonu İsveç'te böy- lesine yayık yayık gülebilmek her an. ba- bayiğidin harcı değil çünkü. Aynen ülkemizde de olduğu gjbi, bu- rada da borsa. rckor üzerine rekor kın- yor: dönen para ve iş hacmi bakımından, 1992"de borsaya kayıtlı şirketlerin kân %0 -sıfır-ken. bu yılın ilk 10 ayında 40 milyar kronu (65 trilyon lıra) buldu. Bur- juva koalisyonun, döviz ve yabancılann borsada hisse senedi almasıyla ilgili sınır- lamalan kaldırmasından sonra Stock- holm borsasının yıllık cırosu 300 milyar kronu buldu (1992'de 166 milyar) ve his- se senetlerinin dörtte biri. yabana yatı- nmcılann eline geçti. GSMH'nin yansı, hisse senetlerinden oluşuyor. İşte bu ortamda Noel Baba arz-ı en- dara edıyor ve halkı: yemeğe, içmeye. gü- nünü gün etmeye çağınyor! Bakmayın siz onun yılın 1 günü çocuklan sevindir- diğine; yılın diğer günlennde ne yaptığmı sorun ona! Borsaya kayıtlı hangj şirketin hissedan olduğunu bilmıyoruz ama, emeğıyle geçinen, geçinebılmek isteyen büyük çoğunluğa dahil olmadığı açık. Olsaydı cğer, çoktan ışsiz kalmıştı... Biliıııeadanmışyabuzhk Madam Curic. eşinin ölümiinden sonra kendisini öğrenci ve arastırmalarına adamış. İkinci Dünya Savaşı'ndan en çok nasibı- ni alan ülkelenn başında Polonya. kentle- rin başında da Varşova gelir. Bin yıllık kent. 5 yılda yerle biredilmiştir. Savaşbittı- ğinde Varşova'nın yüzde 80 i yıkılmış. nü- fusunun da yüzde 90ı ya kenti terk etmış ya da hava saldınlannda yaşamını yitir- miştir. ikinci Dünya Savaşı'na ilişkin iki binı aşkm fılmın pek çoğu Varşova'dan alınıp toplama kamplanna götürülenlenn. ken- tin üzenne balıklama dalıp bombayı bıra- kan uçaklann görüntüsüyledoludur. Bugün. Varşova'da savaşın tüm ızleri si- linmiş. yaşanan acılar yeni kuşaklann bey- nine nakşetmek üzere anıtlara. müzelere taşınmış. Polonyahlar yerle bir olan kenti veniden yaşama döndürmek için olağanüstü birça- ba harcamışlar ve 20 yılda hemen hemen tüm eski önemli binalan aslını koruyarak restore etmışler. Bununla haklı olarak öv ü- nüyorlar, "Biz bir nesilde kentimizi veniden kurduk" dıyorlar. Varşova'nın bugün geçmişle bağını ko- ruyan en önemli yeri de "eski kent"tir. Bu- rada tüm binalar geçmış yüzyılın mımari- siyle inşa edilmiştir. Duvarlarda heykeller. süslemeli kapılar. önü çıçckli. çevrcsı mo- tifti pencereler, renkli tuğlalar... Pek çok evın de dış yüzeyinde duvar resimleri var- dır. Her birev, kendine özgü becerileri, ka- rakteri olan bircanlı gibıdir. Eskı kent alanı da cafeleri. sokak res- samlan, rcstoranlan ile sizi bırakmaz. Bü- tün programınız alı üst olur. İşte bu alandan kendınizi sıyınp Barba- VARSOVA MUSTAFA BALBAY kan Kapısı"na doğru giderseniz, yol sizi Madam Curie'nin evine çıkaracaktır. Freta Caddesi doğal dokusu bozulma- mış. bu çağın çirkın beton mimarisi bulaş- mamı$ şanslı yerlerden birisidir. Gıderken sağda 16 nolu, üç katlı, koyu kiremit rengi evde doğmuş. büyümüş Ma- ne Curie... Buyrun birlikte girelim... Sıradan bir müzc değil. Çat kapı girmek yok. Kapının tokmağına birkaç kez vurup hızmetçiyı beklemek gerekiyor. Önünde önlüğü. başında beresiyle tam bir hizmetçi. kapıyı açan kadın. Beklediğj bir misafirmiş gibi eliyle, "Buyrun" dedi. Üst kata çıktık. Tahta merdivenler gıcırdıyor. Bir çocuk uyanır ürpertısıylc adımlanmızı hafıf atıp çıktık. İçerde kımseyok. Büv ükçe bir salon. Duvann birinde bov- dan boya Varşova'nın silueti var. Önü Cu- rie'ye ait dokümanlann, fotoğraflann yer aldığı camlı bölmelerle dolu. Curie. bu evde 1867 yılında doğmuş. Öğ- renimınin üniversıteye kadar olan bölümü- nü Varşova'da tamamlamış. Sonra Paris Sorbonne Ünıversitesi, Pierre Curie ile ev- lilık ve bilime adanmış bir yaşam. Nikah sonrası balayılan bir saatlik bir bısiklet ge- zintisi olmuş. Bugünkü nükleer çalışmala- nn temelını oluşturan pek çok araştırma. buluş... Eşi Pierre Curie'nin bir kamyon al- tında ezilip 1906 yılında ölümünden sonra kendisini, yaşamının sonuna dek. tam 28 yıl öğrencıleri ve araştırmalanna adamış. Evde çalışma malzemelerinın bir bölümü de sergjlenmiş. Küçük ocaklar. lambalar. altı siyahlaşmış cam kaplar... Hepsi hala canlılığını koruyor. Sanki, Madam Curie az sonra gelip çalışmasına devam edecek. Duvarlarda, cam bölmelerde fotoğraf ve belgelerin yanı sıra ödüller, başan belgele- ri, diplomalar var. Bunlar sanki-bır kişiye değil bir sınıfa bir öğrenci grubuna aıt. En çok dikkatimi çeken de Polonya hükümet- lennin anısına çıkardığı pullar, kağıt para- lar üzerindeki fotoğraflan oldu. Bir köşede de ışıklı bir maket yapılmış. Curieler'in çalışma odasını canlandmyor. Ortada soba, masalar. araştırma materyal- leri... Yazın çok ziyaretçi oluyormuş ama, kı- şın yalnız Madam Curie. Günde birkaç kişi ya uğruyor. ya uğramıyormuş... Evdeki küçük odalar da ziyaretçılere ka- palı. Çıkarken deftere bir şeyler yazmak ıste- dim. Önce. "Acaba burayı ziyaret etmiş Türk *ar ımdır?" deyip dıkkatlice kanştır- dım. Bulamadım. İnşallah gözümden ka- çanlar olmuştur. Madam Cune deyince ilk aklıma " bi- linı*'geliyor. Ben de öyle bir şe> karaladım "Yeryüzündeki en güclü enerji inanmak. Ve siz bilime inandınız..." İyi amaçlar' içinkötüaraçlara başvurulabilir Çocuğa laf anlatmak zordur bazen. Tu- tamazsın kendını. Basarsın tokatı. Sus pus oluverir. En kısa çözümdür tokat. İnsanın eşıne. kardeşine, çocuğuna da- yak atması. biraz onlem. biraz ceza olarak vazgeçilmezdir. Oturup da uzun uzun an- latsan kafalanna gdrmeyecek şeyleri.bir to- katta açıklayıverirsin. Senden korkarlar; yapmalannı istemedığin tavırlardan kaçı- nmalan gerektiğini şıp diye öğreniverirler. Okullarda tokat atıhr. enseye vurulur. saç ve kulak çekilir. Askerde bin beteri yapılır. Şu cennetten çıktığı (kovulduğu!) söyle- nen dayağın girmediği yer yoktur. Elini kullanmayan sesini \ ükseltir. Sesini yükselten. "bak şimdilik bağırmakla yeti- niyorum. ama ileri gidersen pataklarım ha!" tehdidindedir. . Şiddetın gırmeyeceğı kıhk yoktur. Elını kullanman. sesini yükseltmen koşul değil- dir; bazen bir bakışınla bilc berhava edece- ğin insanlar bulunur. Sonra bir de "yolu yordamı" vardır bu iş- lerin. Kağıtlarla da hizaya getırcbılırsin ın- sanlan. kurallarla. yönetmcliklerle. yasa- larla da dizgınlerini çekebilirsin. Sopayla ve kırbaçla ulaşamajacağın hedeflcri, yaptınmlarla ve yasaklarla kolayca clde edebilirsin. Yani şiddetin bin bir türlü incelikleri bulunur. Yalnız incelikleri değil. kalınlıklan da. Bıçak sallamasından. kurşun atmasına. MOSKOVA HAKAN AKSAY tankla-topla saldırmasından. nükleer silah kullanmasına kadar. çeşit çeşit usulü vardır. Şiddet tutkusu öylesine güçlenir ki ba- zen, insan seçtiği putun. çevresındekı hcr- kesle birlikte kendisini de köleleştirmesine izin verir. hatta bunu ister: "Bize otoriter yönetim gerek. Bu iilkeyi ancak güçlii bir diktatör kurtanr." Çarlar \e gcnel sekreterler ülkesi olan Rus\a. hep dikıatörlüklerle yönetilmiştir. En büyük reformistlerzamanında bile nice kan dökülmüştür. Son büyük reformist Gorbaçov, insan- lann yüzlerce yıllık zincirlerinden kurtulup özgürce düşünmesinin ve konuşmasınm \olunu açmıştı. Ama son yıllarda. "böyle de olmuyor, biz vine diktatörlüğe dönelim; ama başka amaçlar uğruna" dnc ozctlene- bilecck bir yaklaşım egemen olmaya baş- ladı. 4 ekımde Gorbaçov dönemine en son nokta kondu. Sen misın diktatörlükten söz eden! - Ö\lc\se diktatörlerin en diktatörcesi gereklı bize. Onun adı isc Yeltsın değil. Jin- novski. Şimdi reformcu Rus aydınlan televızyon kanallannda ve gazete sayfalannda, haîkın "koyun sûrüsü'* olduğundan söz ediyorlar. "Millet degil illetmiş meğer" diyorlar. Oysa "ileride bir gün" gökten zembille ıne- cek demokrasi için bugün dıktatörlüğü sa- vunan yine Rus aydınlan. Amaçlan iyı ol- duğu için. araçlannın "biraz soimsiz" ol- masını hoşgörüyorlar. . En çok merak ettiğim de. bu ''demokrat" aydınlann, eşlerine. çocuklanna. dostlan- na. iş arkadaşlarına karşı nasıl davrandı- klan. yanlış anlaşılmasın. onlann lyiliğıni istediklerinden kuşkum yok. Ama şu "iyi amaçlar" için gerekirse kötü araçlara da başvurulabileceği yolunda söylenen akıllı sözler takılıvor kafama. Baha\alpur'dan Ra\alpindi\ve uzanan tren yolculuğu, çocuk ağlarnaları, pışpışlar, uzaylı görmiiş gibi şaşkın bakışlar arasında geçiyor.Baha\alpur'dan Ra\alpindi'ye uzanan tren yolculuğu, çocuk ağlarnaları. Yatak, yorgan, toz ıman, Bahavalpur'dan Ra\alpindi'\e gı- den trene bınmek öyle kolay değil. Eğer biletınızı on beş gün önceden al- mamışsanız. iyi koşucu ve deneyimli olmanız gerekiyor. Biz deneyimli değildik ama bilen- lerden öğrendik. Tren perona girer gjrmez koşmaya başlıyoruz ve kon- düktörü bize bir yer ayarlaması için ikna etmeye çalışıyoruz. Pek ıkna ol- mu§a benzemıyor Öğütlere uyup tren kalkmak üze- reyken kendimizi içeri atıverivoruz. Cç katlı yataklarda uvku hazırlığı başlamış bile. Boş bulduğumuz bir yere geçip oturuyoruz. Karşımızda bir ihtiyar. önce torununu yatınyor. kendisi de üstteki yatağa çıkıp trende- ki herkes gibi ışlemelı sandaletlennı başının altına sıkıştınp uyuvor. Ayakkabılar tehlike- de ki kimse verde bı- rakmamış. Ama kon- düktere yakalanıyor Biletı yataklı değil. sövlene söylene yenn- den kalkıp koltuğa geçıyor. Kondüktör insaflı. torunun uyumasına izin veriyor Kondüktör bize de otonter bir bakış fırlatıyor "Aman bize yataklı bir yer verin" diye yabancı olduğumuz için torpil ıstıvo- ruz. İkna oluyor. ancak Multan'da vagon değiştıreceğiz. Multan'ı uzak bir yer zannettiğimız için ayakkabı- lanmızı çıkanp uyuklamaya başlıyo- ruz. Çevreden uyanyorlar. Ayak- BAHAVALPUR kabılar elde. sırt çan- talannı omuzlayıp. koşturuyoruz on bi- rinci vagondan beşın- ci vagona. Çocuk ağ- HATFCE lamalan, pışpışlar. TUNCER gülüşmeler, uzaylı görmüş gibi şaşkın bakışlar arasında yol alıyoruz. Yol uzun. ayakkabılan gözden çıkanp uykuya dalıyoruz. Uykudan elimizc bir garip temasla uyanıyoruz. Elımizde üstünde yazılar bulunan bir küçük karton parçası. Sirkeci-Hal- kalı banlıyö treninde de böy le bir kar- ton parçası kucağımıza bırakılabilirdi ama L'rduca olmazdı tabii ki. Üstelik İstanbul'daki trenlerde dilenciler de burnu hızmalı. kamiz şalvarlı değil- ler. Yavaş yavaş uykumuz açılıyor. anımsıyoruz. Pakıstandayız. Bir başka istasyonda çay ve kek sa- tan çocuk geliyor. Çare yok bol şeker- li, bol sütlü çay denılen sıv iyı içıyoruz. Ravalpindi son ıstasyon. Ön beş saat tren yolculuğundan sonra "Baha\al- pur'a geri mi döndük acaba" diye dü- şünüyoruz. Yalak yorgan, sepet. koşuşturma- ca. üç tekerlekli taksiler. at arabalan. motosıkletler, çiçek satan çocuklar. toz duman. Pakistan'ın Hindıstan sınınna yakın bir; kenti olan Bahaval- pur'la başkcnt İslamabad'a 20 km uzaklıktaki Ravalpindi arasında bir fark yok gibi. Bu sıcacık curcunaya dahyoruz. 'Haraç' ın adı devrim vergisi Bask aynlıkçı terör örgütü ETA şimdiye kadar kurban- lannı askerlerden. kadın. ço- cuk aynmı yapmadan siviller- den seçiyordu, ama Bask özerkliği polisi 'Ertzaintza'va dokunmuyordu. Kavgayı bi- raz kızıştırmak ıçın olsa gerek. Ertzaintza'ya da dokundu: ilk kez bir Bask polısıni. Goikoet- xca'yı kurşunladı. Goıkoet- xea. birkaç gün komada kaldı ve öldü. Goikoetxea aynı za- manda Bask Milliyetçı Partisı PNV'nın de bir üyesiydi. Elindc ateşlemeye hazır si- lahlan. içinde bulunduğu çıkmaz sokakta bir ileri bir gen koşuşturup duruyor ETA. PNVnin lideri Arzalluz ıse ETA'ya silahla karşılık verme- yeceklerini açıkladı. "Silahla yönetilmektense, silahla öldü- rülmeyi jeğleriz" dedi. Fran- co'nun silahıyla yönetilmeye nasıl karşı çıkmışlarsa. ETÂ'- nın silahıyla yönetilmeye de karşı çıkıyorlardı. Yüz yıldan ben bir tek kişiyi öldürmemiş- lerdi. Öldürmeİc kolaydı. nasıl adam öldürüldüğünü onlarda biliyorlardı. demokratik milli- yetçilenn sayısı. ETA'nın mili- tanlanndan daha çoktu ve de isteseler ETA'nın tüm militan- lannı öldürürlerdı. Goikoetxea. Franco'ya karşı savaşmış, Franco'nun damla- nnda çok sürünmüştü. Ve yıne Franco düşmanı bir orgütçc öldürülüyordu. Goikoetxea"- nın ölümü bardağı taşırdı ve savcının izniyle Ertzaintza. Bask aynlıkçı gazete Egin'c girdi ve tüm dokümanlanna el koydu. Egin'in. ETA'nın söz- cüsü olduğunu herkes biliyor. ama suçiarı kanıllanamıyor. Egin. yayınlannda sürekli he- def göstenyor. kurbanlannın öldürülmesıne sözde haklılık kazandırıyor. yol gösterivor Polisin el koyduğu doküman- lardan anlaşıldığına göre Egin. 8000 şirket ya da işadamı hakkında bılgi satın almış Egın'e bu bilgılen Ingresa adı- nda bir şirket, ıki buçuk milyar karşılığında sağlamış. İşin il- ginç yanı. yüz bin dosyaya vaklaşan şirket bılgilennın hiç- birisinı ya\ımlamamış Egin! Gazetede kullanılmayacak bil- gilere neden mılyarlar sayıyor acaba? 'Haraç'ın ETA dılınde- ki anlamı 'de\rim vergisj. 1 ETA. son olarak Basklı işa- damı Julio Iglesias'ı kaçırmış. 117 gün bir yeraltı hücresinde tuttuktan sonra da salıvermiş- ti. Iglesias'ın ailesinın ETA'ya pcşin olarak 50 milyar ödedıği tahmin ediliyor, belkı bir o ka- dar da sonradan ödeyecek. lg- lesıas'ın salıverilmesinden son- ra -rastlantı bu ya- parasal zor- luklar içinde olan Egin. tüm borçlannı ödeyiverdi' Egin ve ETA arasındaki bilinen bu iş- birliğıni. ortaklığı kanıtlamaya çahşıyor şimdi savcılar. Egin ile ETA'yı aynı başlı terör ca- navannın yapışık iki ayn göv- desı olarak görenler. Egin'in kapatılmasını çok ıstıvorlar. Devlet de açık açık Egin'in ETA ile terör işbirliği yaptığmı iddia ediyor. Eğer Egin'in ETA'ya terör amaçlı bılgi sağ- ladığı kanıtlansa bile gazete kapatılamayacak. yalnızca bu bilgileri ETA'ya veren kişiler cezalandınlacaklar! NoeFin en güzel yanı şarkılarını dinlemektirKlasik bir çılgınlıkü bu. Özel ormanlar- da yetiştirilen çam ağaçlan. bizim kur- banlık koyunlan taşıdığımız gibi araba- lann bagajına ve üstüne bağlanıp götürü- lüyordu. Mağazalar ekonomik durgunluğu atlat- mış gjbıydı. Herzaman tükeülenin iki mısli alkol satıhyordu. Prezervatif satışlan da katlanıyordu. Tümüyle bir Noel çılgınlığının klasıkle- riydi olup bitenlcr. Örneğin. dev alışveriş merkezlerinde çam ağacının önünde otu- ran Noel Baba'lar, çocuklan kucaklayıp fotoğraf çektiriyor. Para kazanıyorlardı. Hepsi beyaz suratlı Noel Babalar. Amerikalılar, Noei Baba'- nın zenci olmadığına dair bir kayıt olduğu- na inanıyorlar galiba. Washıngton'un hcr bir >anı Noel pazan- nı andınyor. Şunun şurasında birkaç gün kaldı kurtlann dökülmesine. Kentin kuzcvdoğu yakasında 17'nci caddeden aşağıya ıniyordum. Önümde iri yan, ama halsiz görünümlü bir zenci biti- verdı. Daha doğrusu. yolumu kesti. Trende, otobüste. restoranda, okulda, akla gelebı- lecek her yerde ölüm kusanlann haber- leriyle yatıp kalkan biri olarak. korktuğu- mu uirafetmelıyim Birdakıkamı almak is- tediğini söyledi. "Benim için Noel'in güzel yanı Noel şarkdannı her yerde işitmektir.. Ya sizin için?" Sakladığım bir sözciik falan yoktu. ama soğuktan adeta donmuştum. "İyi akşam- lar" deyip yoluma dcvam etmek istiyor- dum. Erken davranan o oldu. "Ruhunuzun derinliklerinde darts eden bir se>ler olmalı. ASHINGTON FLAT KOZLUKLU Noel'in havasından etkilenmemek mümkiin mü?" Kurtuluş yoktu. Bir şöyler söylemek ge- rckiyordu. "Haklısın" dedim. "Çok se>iyo- nım Noel şarkdannı, özellikle de karanlık çökerken işitmeyi." Halbuki ben Noel'de daha çok mini minnacıklambalarlaışıklandınlmışevlcrin karanlıktaki görüntüsünü seviyordum. Bir deçam ağaçlannın yapraklanyla süslenmiş köprülenn lamba direklerinin görüntüsü- nü. Bir daha yaşanmayacak dostluk ilişki- miz başlamıştı. Oysa ben üşüyordum ve Noel çılgınlıklanm da yoktu. Sonra onu ta- nımıyordum. Avcunda gizlediği mızıkayı ağzına götürürken. "Bu dinleyeceğinizi çok daha fazla seveceksiniz bayım" diyerek ön- yargısını haykırdı. O. VVashıngton caddelerinde her köşe başında rastlayabileceğiniz evsızlerden bi- riydi. "Aç kamına Noel şarkısı dinlcmenin bir zevk" değil. ıstırap olduğunu itiraf et- meyişını anlayabiliyordum. Elli sent verip uzaklaşabildim. Oysa o, "Birsosisli sandviç ve kahve için bir dolar yardımda bulunur musunuzT" dcmışti. Birkaç adım sonra arkamı dönüp bak- tım. Renkli kağıtlara sanlmış hediye pa- ketleriyle yoldan geçen biri önüne para atı- yordu. O. yere atılan paralara bakmadı bile. Bağıra bağıra küfüredip beyaz adama tükürdü. Beyaz adam yanımdan geçerken hem öfkesini kusuyor. hem de mendiliyle paltosunu siliyordu. "Nankör zenci. gebe- rip gitseler de kurtulsak. Sanki cebine koya- caktım!..*' Metro istasyonunun girişine yaklaştı- ğımda. yağmur çiselemeye başladı. Koşar adımlanm, akordeon çalan zencinin ya- nında yavaşladı. Geleneksel Noel parçala- nndan birini çalıyordu. Son 25 sentimi ayaklannm önündeki şapkasına bıraktım. Gülümseyerek hafıf eğildi: "Tesekkûrler... Ö>güye değer bir sabırla dinlediğiniz için çok teşekkürler..." Ah iki vüzlü Noel!...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle