27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26KASIM1993CUMA 12 DIZIYAZI -7- Bir öğretirn izlencesı. teknik açıdan da düşünül- melidir. Ydlık dökümünü yaptığımız bir öğretim bütününde hangi konulan öne çıkanp, hangi ko- nulan geride bırakacağız? Ağırhğı vereceğimiz bil- gi kollan hangileri olmalıdır? Tûrk yazını (edebi- yatı) için, bundan 20 yıl önce düzenlenen izlenceler göz önünde tutulamaz. Örneğin, çağdaş anlayışla, yaan ekini (kül- türü), koşuktan çok nesirden yararianılarak veri- lir. Bu gerçek. Hasan Ali Yücel'in eğitirncileri ta- rafından da görulmüştü Ancak, onlar Tûrk yaarunda, özellikle eski yaanımızda, sınıfa getiri- lecek nesır metinlerinin yeterli olmadığıru görmüş- lerdi. Gerçekten de, eski nesnmizden sınıfa geti- rilecek metinler çok azdır. Dede Korkut ve Evtiya Çelebi değerinde nesir ustalanmız, bir elin par- maklan değin değildir dersek, abartmış olmayız. Yazın uzmanlanmız. büyük bir ıştahla, EbüT- Hayr-Rumi'nin Saltukname'sıni sınıfa getırmışler. San Saltuk'un menkıbelermin yer aldığı Saltuk- name'de, dengesız, bütünlüğü olmayan, düş gücü zayıf, salt dinsel örgelerin (motıf) egemen olduğu Ç gerçekdışı anlaülar vardır. Belki, dil açısından dü- şünülebiür. O da, ortaögretim çocukJannın işi de- ğüdir. E D E B İ Y A T T A GERİCÎLİK G ÖL GE L E R İ VECİHİ TÎMUROĞLU ceyhun Atuf Kansu'nun yazılannda Türk dili, ırmaklar gibi akar gözlerde ve kulaklarda... Ama; Ebül Hayr-ı Rumi varken(!) kim ister çağdaş yazarlann güçlülüğünü genç beyinlere tanıtmayı? Oysa bir Dede Korkut, bir Evliya Çelebi yazın değeri, anlamı ve önemi olan yapıtlar bırakmıştır geçmişten günümüze. Bir elin parmaklan kadar azdır o gibiler. CEYHUN ATUF KAN- SU - Cümhu- riyet döoemi- nin gerçek anlamda çağ- daş ve ilerici bir yazanydı. Okul kitapla- nnda neden hak ettiği yeri alamadığı, her aydını utandı- ran bir sonı- dur. Dışlayın ayclııılaıı; onlar aydııılatır! Türk yazınının büyüklüğünü gösterebilmek için, çağdaş yazarlann Batı'h ustalan aratmayacak yapıtlannın ders olarak okutulması yeterlidir ama; karanlık beyinlerin denetimindeki Talim Terbiye için, önemli olan aydınlanma değil, karanlıklannın süreğen olmasıdır erlerki İlhan Selçuk, Muzaffer Erdost "sicilli" olduklan için yazın kitaplanna gjrememişlerdir. Ya Orhan Pamuk ile Adalet Ağaoglu? Melih Cevdet'in herhangi bir yapıtının rastgele bir bölümü bile onun Batı'lı ustalarla eş değerliliğinin kanıtı değil midir? İş ki Talim Terbiyeciler 'çağdaş Türk yazarlannı' tanıtmaktan korkmasınlar! İLHAN SELÇUK - Yüzbaşı Selahattin'i Türk yazınına kazandırdı, cunta döneminde yargı- landı, işkence göriip hapis yattı. 1971'de Cumhuriyet'in YazıişJeri Müdürii Oktay Kurtböke'yle biriikte "aydın obnanuT hesabını verdi ve "sci]Mr" gerekçesiyle yazın kitapianna giremiyor... Y.azın izlencesinin amacı, dil uzmanı yetiştirmek değilken: tarikatçılardan alınan örneklerin salt dilbilimcilerin, dil uzmanlannm işine yarayabileceği göz ardı edilmektedir. Sıralannda oturan gençlerimiz de, "dilleri var bizim dile benzemez" örneği, boş gözlerle okuyup, yaandan" ""i soğumaktadırlar bu örnekleıie "eğitildikçe"(!) Ama bugünkü yazmımızda, sınıfa getirilecek çok değerli metinler vardır. Cumhuriyet dönemi- nin romanalan. öykücüleri, denemecikri, oyun yazarlan, söyleşıcileri, röportajcüan, Türkçeyi ev- rensel boyutlara ulaştıracak yapıtlar vermişlerdir. Melih Cevdet'in hangi romanından alacağınız bir ömek, bır Batı romancısının ürününden aşağıdır? Cahit Kölebi'nin şiır üzerine denemeleri, şiir için öyle ipuçian verir ki. Etiot'tan hiç de aşağı kalır yeri yoktur. Oktay Akbal'ın hemen her öyküsü sınıfa getirilecek düzeydedir. tlhan Selcıık ve Mu- zafler Erdost, hadı dıyelım sıcilhler. ama Orhan Pamuk, Adafet Ağaoğlu, Şemsettin Ünlü, Sdçuk Baran, Necati Güngör, Cemil Çakır ve aklıma he- men gelmeyen birçok değerli yazanmız, genç ku- şaklara tarutıhnalıdır. Okumadan okutulmaz T alim ve Terbiye Kurulu üyelerinin Vedat GünyoTu ve Asm BezircPyi okumadı- klannı, büyük bir olasılıkla düşünüyorum. Vedat Günyol varken, yazın izlencesi düzenleyen aklı başında bir kimse, Ebül Hayrı, Hahloğkı'nu getirmez sınıfa. Ceynun Atuf Kansu'nun onca değerli öyküsü, öylesine güzel masallan vardır ki, Türkçe ırmaklar gibi akar onlarda. Türkçe'nin durulaşüğı, çevik- leştıği bu güzel eserler dururken, Fütüvvetnamele- ri, Battalnameleri, Saltuknameleri okutmak, genç kuşaklan karanlığa mahkum etmek anlamından başka bir işe yaramaz. Yazın izlencesine ahnan tarikatcılann, tarikat ehiUennin yapıtlanndan. ancak dil uzmanlan ya- rarlanır. Bunlar. öğrencilerde, yaan sevgisi uyandırarnaz, karşıtı, ögrencilen yazından uzak- laştınr. Kitapçılan gezdiğinizde, bugünün gençle- rinin okumadiklannı görürsünüz. Bunun suçlusu da, kuşkusuz. yaan izlencelerini düzenleyen tari- katçılardır. 'Milli göriintü' gülünçlüğü: T alim ve Terbiye Kurulu, "raiDJ ve manevi" görüntüsü vermeye büyük özen gösteriyor. Ne ki, bu görüntünün güldürü öğesi oluş- turduğunu bilmiyor. Türk öğrencisine, dünya edebiyatının seçkin ör- neklerini tanıtarak onlann "dünya kühürü"yle bü- tünleşrnelerini sağlamayı amaçlıyorlar. Kuşku- suz, dünyada başka halklar da vardır ve onlar da, seçkin sanatçılar ve düşünürler yetiştirmişlerdir. Talim ve Terbiye Kurulumuz, onlan da dışlıyor. Her şeyin "Türk"e göre düzenlenmesinı, "Türk'e NÂZIM HfKMET RAN - Kurtuluş Sa> aşı Destanı'nın \e daha nice destanlaşası şiirin y azarına önce > ıllarca hapis sonra da ölümüne dek sûrgün "re- va göriiMü". Türk vatandaştığına hâlâ kabul edilmeyen Nâzım'uı yapıtlannın okullardaki yazın dersİerinde okutulmamasına şaşmamak gerek. göre oknayanın dıştanmasın nı istiyor. tzledikleri eğıtim poliükası budur Amaçlan saptayan ve açıklayan karann 21. maddesi, gerçekten "koınik M tir "Dünyaedebiyab- ndan seçüecek metinler. iyi çevirilerden ve milli köl- türümüzk ceüşmeyen eserlerden aluur." Bunun an- lamı, dünya yaanının seçkan ustalannı okutma- yalımdır. Stendhal'ı, Dostoyevski'yi, ToJstoy'u, GolgoTü, Shakespeare'ı. Aragon'u. Eluard'ı ve daha birçok yaraücıyı okutmak sakıncalı olabilir bu mantıkla. Bu yazarlann hiçbinsi de, Türk düşmanı değil- dir. Türk varüğma karşı tavırlan da olmamıştır. Ama, Hıristiyan Batı'run yaşam biçimlerinı işle- dikierinden, kendi demokratık ekinlerinın gereği, bizim ekinimize ters düşcn birçok yaşam biçimini yanatmışlardır. Hatta, bizim yaşam anlayışımızı eleştiren dü- şüncelere de rastlayabıbriz onlarda. Bu nasıl de- mokrasi anlayışıdır ki, onlan dışlayarak çağdaşla- şacağız. 22. madde. işi daha da gülünçteştınyor: "Seçüen metinler yoluYİa milli kültüribnüz. örf ve adederimiz ve milli menfaatkrimiz benimsetilir." Bu sözier, nerede süslü bir cûmle görülmüşse, onun hiç düşünülmeden akndığmın kanıtıdır. Shakespeare'den hangi soneyi alalım ki, ya da hangi oyunundan bır sahneyi seçelim ki, Türk toplumunun geleneklerine, göreneklerine uygun olsun, onlar aracüığıyla ulusal yararlanmız bes- lensin. Bu düşünce, saçma bile değildir. Sadece şa- şırücıdır. İnsanı silah yoluyla tehdit etseler, böyle bir olumsuzlamaya yöneltemezler. Böyle düşünebil- mek için, birçok İcusuru taşımak gerekir. fzlenceyi düzenleyenler, ulusal vedinsel değerle- rimize alabıldığine saygılı olduklanndan, Türkiye dışındakı Türklerin yarattıklan yaandan örnekle- re büy\ik değer veriyorlar. Kuşkusuz, onlardan da örnekler seçilebıür. Ama Cengiz Aytmatov dışında seçilen bütün Orta Asya yazarlan ve şairleri sosyalizme karşı. Çok değerli bir romancı olan Tahaof ahnraamış, ama ırkçı Aybek ahnmış. Balkanlar'da yaşayan sanatçılardan da, tek de- mokrat bulmuşlar: Nimetullah Hafız. Nimetullah Hafız, şaır, denemecı ve bılim adamıdır. Onun iyi bır Alevı olduğunu bılselerdi, onu da almazlardı. öbür seçtikleri, tümüyle antisosyalist. Soydaş masallan! Y eni yaan izlencesi, gençlerimian Orta As- yalı soydaşlanyla kaynaşmalan için, Orta Asyalı yazarlardan seçüecek metinlerin asıl- lannın da, çeviri metinlerin yanına konmasını isti- yor. Uzmanlanmız, bu yöntemkrle Tûrk lehçeleri arasındaki yalcınlığı görmüş olacaklar. Bu \anlış, son Türk Dilleri Kurultayı'nda da görüldü. Bir- çok değerli arkadaşımız bile, neden olduğunu kes- tiremiyorum, Gagavuzcayı, Kırgızcayı, Kazak- çayı vb. kimi Ural-Altay dillerini Türkçenin bir lehçesi gibi sundular. Oysa, eskiden beri, bizler. bunlara Türk dilleri divoruz, ama Türkçenin lehceleri demiyoruz. Türkçenin bugünkü iki lehçesi Türkiye Türkçesi ve özbekçedir. Azerice bile Oğuzcanın bir kolu- dur. Bizim konuştuğumuz Türkçe de, Türkiye Türkçesi diye bilinen Oğuzcadır. Kuşkusuz, Türkçe "eğfâm" sözcüğünün karşıhğında kullanılan "talim terbiye"yi, bizim iz- lence uzmanlanmız sevmışlerdir. Arapçanm Orta Asya'ya değin uzanması, İslamük adına sevindirmişlir onlan. Ama, soru açık: Kazakçaya bu örneklerle lehçe diyebilir misi- niz? Bunlar birer dildir. Türk dillerinden birisidir onlar. Çağdaş eğitim. ırkçılıktan, dincilikten annmış demokrat ve laık nıtelikler kazanmışnr. Demokrat bir dünya için demokratik bir eği- tim, bütün dünya haİkian için zorunludur. Sırp- Boşnak, Ermeni-Azeri, Filistinli-Yahudi boğuş- masına insanlık, ancak demokratik bir eğıtımk son verebilir. Atatfirk'ün " Eğitim Birliği Yasası", akıkn ve aydınlanmacı idi. Amaa da, Türkiye gençlerine insanlık ailesinin bir parçası olduklanru göster- mekti. Bilimi onun için yol gösterici olarak seçmiş- ti. Dinsel kafa, yüreklere kin eker. Bilimsel düşün- ce, insanın züıninde ve yüreğinde büyük insanlık gülleri yetiştirir. Türkiye Cumhuriyeti'nın genç insanlannın iri güller yetiştirmesine engel olmayahm. Hasan Ali Yücel'in yaan izlencelerinden ömekleri, ıri gülleri nasıl yetiştireceğimia görelim diye aldık. Onlann gerçeİcçiliğinden yararlanınız. Türklüğü büyüt- mek istiyorsanız, çağdaşlaştınnız, Ortaçağ düşün- cesinden anndınnız." _, . BİTTİ KARARÖZETİ DURSUNBEY SULH CEZA MAHKEMESİ EsasNo: 1993/66 KararNo: 1993/256 Sanığm kül rruktan fazla un üretmek suretıyle Gıda Maddeleri Tü- züğu'nün 295-c maddesince takiit veya tağşiş edilmış sayıldığından. Osman ve Emine oğlu, 1935 D.'lu Dursunbey Çıftçi Mahallesi nüfu- suna kayıth ve halen Dursunbey Ferah Mahallesi. Taşpazar Sokak No: 2'de oturur. Dursunbey Un Fabrikası'nı calıştınr Bayrara Altın hakkında TCK'nın 398, TCK 59, 647 SK. 4, TCK 72, 647 SK. 6 ve TCK 402/2 maddelerine göre 610.000 TL ağır para cezası ve sanığın cûrme vasıta kıldığı meslek, sanat ve ticaretinın 3 ay süre ıle tatiline, aynca 7 gün süre ile işyennın kapatılmasına, Sanığın mahkemece muşahade edilen geçmişteki hali ve ahlakı te- mayüllerine göre cezasımn tecili halinde ileride suç işlemekten çekine- ceği yolunda mahkememıze müspet kanaat geldiğınden. sanığın cezalannın tecilıne, Karar kesinleştikten sonra TCK'nın 402/2. maddesi gereğince ka- rar özetinin gereğinın yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavalığj'na göndenlmesıne 28 9 1993 tarihinde karar verildi. Basın: 47793 MUSTAFAKEMALPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 992 476 Esas, 993 281 Karar Davaa Yusuf Dinç vekıli Av. M. Nuri tntepe tarafından davalı Ayşe Dinç aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda; Hükûm: Açılan davanın kabulü ile Bursa ilı M.Kemalpaşa ılçesi, Yeniceköyüciltno: 123/01,sayfano: 17,kütuksırano: îrdenüfusa kayıtlı Şaban ve Ayşe'den olma 26.4.1960 doğumlu Yusuf Dinç ile aynı yerde nüfusa kayıth Mustafa ve Zeynep'ten olma 15.5.1972 do- ğumlu Ayşe Dınç'in MK'nın 134. maddesi gereğince şıddetli geçim- sızlik nedenı ile bosanmalanna, bakiye 7.200 TL. harcın davalıdan tahsiüne dair karar, davaa vekîünin yüzüne karşı, davalının yoklu- ğunda Yargıtay yolu açık olmak üzere usulen tefhim kılındı. Davalı Ayşe Dinç'in adresi meçhulde kaldığından ve tüm aramala- ra ragmen adresi tespit edilemediğinden, yukanda yanlı hüküm öze- tinin kendisme ilan yolu ile tebbğıne karar verildiğinden, işbu hüküm özetinin gazetede ilanını müteakıp >asal süresi icerisinde temyiz edil- mediği takdirde kesınleşeceğı ilan olunur. Basın: 52762 ÇATALCA1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1990-95 KararNo: 1993/192 Davaa TEK Genel Müd. vekıli Av Ali Güngör tarafından davah- lar Abdullah Cevher mirascılan Ayşe Ce\her vs. aleyhlerine acılmış bulunan tescil davasının yapılan duruşmasının 27.8.1993 gün ve 1993/192 K. sayüı ilamı gereğince; Çatalca tapusunun Sazlıbosna köy, C-19, S-1861, 1984 parsel nu- marasında davalı adına kayıth bulunan taşınmazdan can ve mal emniyetinı temın yönünden enerji nakıl hatü altına ısabet eden 358 m2 "lik saha üzennde Elektnk Kuvvetli Akım Yönetmehği'nin 44. maddesi gereğince 447 500 lira bedel mukabıhnde davaa ıdare lehme irtifak hakkının tesciline ve tapuya tescih'ne karar venhniş olup, dahili dava edilen Sazlıbosna köyünde oturduğu bildinlen Vûksel Erol (Erali) tüm aramalara rağmen bulunamamış olup, adı geçen Yüksel Erol'un (Erali) ilan tarihinden ıtibaren 15 gün ıçinde kanun yoluna başvurması, başvuraıadıgı takdirde hükmün kesınleşmiş sayılacağı 7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 29 ve müteakip maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. 9 11.1993 Basın: 47795 ANKARAANKA MOŞERREF HEKİMOĞLU Ölfim Öpücflgü Meclis'te bütçe görüşmeleri sürerken neler anımsıyo- rum. Anımsıyor ve hüzünleniyorum. Nereden nereye geldik! Herdalda, her kuruluşta... Bütçe Komisyonu'nda bir akşam canlanıyor gözüm- de. Milli Savunma bütçesi görüşulüyor. Savunma Baka- nı Hasan Işık, yanında Genelkurmay Ikinci Başkanı Orgeneral Haydar Saltık ve öteki komutanlar. Komisyon üyelerini, eleştırılerı, önerileri ilgiyle izliyorlar. CHP'li üyelerin, örneğin Kemal Anadol ve Süieyman Genç'in, siyasal çizgileri doğrultusunda hayli sivri konuşmalan. Ama Hasan Işık hoşgörüyle dinliyor, tüm soruları yanırJı- yor. Bütçesinin, bakanlığının sahibi olduğunu kanıtlıyor. Yemek salonuna indik görüşmelerden sonra. Evsahibi- miz Hasan Işık. masada herkesle ilgileniyor; neşeli, esprili söyleşilerle uzuyor yemek. Ertesi sabah Hasan Bey'i görüyorum. Başbakan Ece- vffin yanından geliyor. Istifa ettiğini söyiüyor bana. Ya- kın dostluğumuza karşın şaşırıyorum. Ama Işık'ayara- şır bir davranış kuşkusuz. Devlet yönetiminde belli bir anlayışı, düzeyi var. O düzeyde olmayanlann davranışı da bugünkünden farklıydı doğrusu.. Bugüne yorum yapmak kolay değil. Ikide bır bakanlarm değişeceği söyleniyor. Başarısızlık- ları öne sürülüyor. Yalnız bakanlar için değil, üst düzey bürokratlar için de gelişigüzel yazılarla, yorumlarla ka- muoyu şaşkına dönüyor. Belli görevlerin bilincinde de- ğiliz galiba, sorumluluklarımızı bilmez gibi davranıyo- ruz. Kişiler ve kurumları ayırmayı unutabiliyoruz. örneğin Merkez Bankası. Başka bir ülkede Merkez Bankası böylesine uzun süre gündemde kalır mı acaba? Başkanının başbakanla görüşmesi ya da göruşmemesi sorun olur mu. sorun olduğu zaman banka yıpranmaz mı? Bakanlar Kurulu'nda değişiklik söylentileri de baş- ka bir örnek Otel hollerinde, lokantalarda toplantılar. Bakanlar Kurulu listesi oluşturanlar, listeyi bozanlar; basında, özel TV'lerde haberler, yorumlar... Değişecek bakanlar, boşalan koltuğa adaylar boy gösteriyor. O ba- kanların yerinde olmak kolay değil. Sallanan bir koltukta rahat görev yapılır mı? Yapıldığını düşünsek inandıncı olabilir mi? Demokrasi, açıklık, saydamlık demek kuşku- suz. Ama devlet yaşamının belli bır gizliliği yok mu aca- ba? Sayın Hasan Işık, Ecevit hükümetinden ayrılacağını yakın çevresine de hissettirmiyor, hissettirse Bütçe Ko- misyonu'nda o kadar inandıncı olabilir, bakanlığını öyle güçlü savunabilir miydi acaba? Davranışı, devlet yaşa- mında deney birikiminden kaynaklanıyor bence. Deney- sizliğin faturası da çok pahalı ödeniyor değil mi? Dahası, yanlışlıkların faturası da hak etmeyen kişilere ödetiliyor çoğu kez. Acı, ama gerçek, Sayın Başbakan Çilter de- mokrasiden, çokseslilikten durmadan söz ediyor, ama öz sesinden başka sese kulak vermiyor galiba. Verse belli düş kırıklıkları yaşamazdı belki, özellikle dış politi- kada. örneğin ABD yolculuğunda... Şimdi açıklamalar yapılıyor, 'Dışışleri bürokratlarıyla Başbakanlık görevli- leri uyum içinde çalışıyor' deniliyor, ama yaşanan olay- ları, gazetelere yansıyan söylentileri nasıl yorumlaya- cağız? Herkes, kafasındaki varsayımlar ya da kişisel beklentilerle kamuoyu oluşturmaya girişirse sorunlar çözülmez, daha çok düğümlenir değil mi? ' • • • Yeni bir deyim var siyasal sözlüğümüzde. Genç bir dostumdan duydum ilk kez: Ölüm öpücüğü. O genç dos- tuma, bakanlığından söz edildiğini söyledim, 'ölüm öpü- cüğü' dedi. Geniş yorumlara yol açan bir deyim değil mi? öpücük, ama öldürüyor. Genç dostlarımla Kâzrm Taşkent'ten söz ettik bir ara- lık. 1950de Demokrat Partı'den parlamentoyagelenler- den biri de Taşkent. Yapı Kredi Bankası'nın kurucusu. Hayat Dergisi'nde çalışırken yakından tanıdım onu. An- kara'dan trene atlamış, soluğu Hayat Dergisi'nde Vedat Nedim Tör'ün odasında almış bir sabah. Sanayi Komis- yon u Başkanlığı'ndan istifa ettiğini seyledi. Gerekçesini de açıkladı. Komisyonu toplantıya çağırıyor, ilk gün kim- se saatınde gelmiyor, Kâzım Bey uzun süre bekliyor, ikinci gün gelmeyenler var yine, üçüncü gün de boşluk- lar olunca Kâzım Taşkent şapkasını alıyor, önce Komis- yon Başkanlığı'ndan, sonra milletvekilliğinden ayrılıyor. - Benim çok vaktim yok, çalışmadığım yerde de işim yok, kalamam, diyor. Doğrudan dinlediğim bir olay bu. Genç dostlarım hayli şaşkın dinledi beni. Böyle olaylarbugünyaşanmıyor, di- ye hüzünlendiler. Acaba yaşanır mı, diye sordular. Ben deyanıtladım: - Siz yaşatacaksınız... Hüznüm giderek derinleşse de umudumu yitirmiyo- rum. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAN ŞAĞA: 1/ Çok iyi yüzücü ve dalı- a olan bir su kuşu. 2/ Kendisine inarulan kim- se... Su akan musluksuz bonı. 3/ Meyvelerinden çıkanlan yağ kozmetik sanayisinde kullanılan bir ağaççık... Rütbesiz as- ker . 4/Kimliği belirlene- 6 meyen uzay cisimlerine j verilen ad... Elçihk uzma- nı. 5/ Bir cetvel türü... 8 Şen, rahat. 6/ Genelhkle g sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir... Yu- nan mitolpjisinde, Zeus ile Eris'in kıa olan tutku tannçası. 7/ Ku- ran'ı güzel, yüksek sesle ve usulün- ce okuma. 8/ Bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle gerçek- leştirilen bilgi ve anlam ahşverişi. 9/ Nâzım Hikmet'in bir oyunu... Yılanın deri değiştirirken attığı de- ri. YOJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Değerli olmayan maden ya da taşlardan yapılrnış takı. 2/ Sıtma mikrobunu aşılayan sivrisi- nek... Lityumun simgesi. 3/ îber Yanmadası'nın en uzun ırma- ğı... Yemişlerin yenilen bölümü. 4/ Telefon sözü... Yerinde duramayan kimse. 5/ İranb Mirza Ali Muhammed tarafından 19 rakamının kutsalliğı temeli üzerine kurulan din. 6/ Akdeniz bölgesinde bır akarsu... Yemek. 7/ Çıplak vücut resmi... Ataa- lık ile ilgili. 8/ Kokmuş hayvan ölüsü... Bir sanat yapıünda işle- nen konu. 9/ Üzerine şilte serilerek yatmaya ya da oturmaya yarayan tahtadan seki. ANAHTARBAR'DA SADIKGÜRBÜZ ÖZEL GRUBU ile (Sonikigece) Cuma, Cumartesi akşamlan 22.30'danitibaren 01.00'e kadar YAZARLAREV EVt'nde Kuruçeşme 257 67 87/88
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle