Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2OCAK1993CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Gerek Mahmut Adil, gerekse Çetin Nergisfizikselaolardan çok aşağdanmaktan etkilendiler
Jşkencenin özü aşağüamak
BEKİRAĞA
BÖLÜĞÜ'NDEN
KONTRGERİLLA'YA
AYDIN ENGİN
•Çetin Nergis:Adamlar sana
küfrediyor, seni aşağıhyor ve senden
gene de kendilerine "efendim"
demeni, "komutanım" demeni
istiyorlar. Gururuna yediremiyor,
"Nasıl böyle konuşabiliyorsunuz ?"
diye soruyorsun. "Sen kimsin ulan?"
deyip patlatıyorlar yumruj
-3-
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
... Yine okumayı yanda bı-
raktığım gazeteme dönerim his-
si ıle bu binaya bakıyordum.
Çünkü bütün hayaümda, değil
idamıma hüküm verdırecek, bir
saniye bile hürriyetimi gaspet-
tirmeye yetecek bir fıilim olma-
dığına vicdanım beni ikna edi-
yordu. Evet, bu paire, bu
daire-i askeriyye şahsiyet ve
hürriyeümi selbetmiş (zorla al-
mış). hıssıyatımı heder (ziyan)
etmiş. idamıma hüküm vermiş
bulunuyordu ki kahkahalan
caddeden işitilen milletin mu-
kadderatı (kaderi, gcleceği) ile
oynayıp kendi ıhtıraslanna mıl-
leti feda eden eşhasa da (şahıs-
lara) lanet ve küfürler ediyor-
dum.
Polis müdüriyetine götürül-
düm...
Üsteğmen Çetin Nergis
anlatıyor
... Bir asker ancak bu kadar
aşağılanır. Daha ikinci sorgu
günü kendime geldim. Olan ne
burada? Bir yandan sen saygıyı
elden bırakrnıyorsun. Adam
sana küfrediyor, seni aşağıhyor
ve sen hâlâ "efendim" diyor-
sun, "'komutanım" diyorsun.
Aile ilişkilenne vanncaya ka-
dar ahlaksızca konuşuyor
adamlar. Gururuna yediremi-
yor "Nasıl böyle konuşabili-
yorsunuz?" diye soruyorsun.
"Sen kimsin ulan, nesin sen"
deyip patlaüyor yumruğu.
Hayalanru sıkıyorlar, buru-
yorlar. Gözler hep bağlı. Tek
amaçlan var, aşağılamak ve ki-
şiyi kendinden utandırmak.
Bütün hedefleri bu. Kişihği çö-
kertmek. Örneğin adam sana
"Donunu indir" diyor. İndiri-
yorsun. Utaruyorsun da ama.
Adamlara arkanı dönüyorsun.
Doğal değil mi bu? Gözlerin
bağlı, donun aşağıda. Utanı-
yorsun. Arkanı dönüyorsun.
"Sen ibne mişin" diye soruyor
içlerinden biri. Aşağılamak.
Elektrik, askı, otomobıl lastiği-
ne sokup yuvarlamak... bunlar
tamam. Ama işkencenin özü
aşağılamak.
tkinci sorgu gününün akşamı
bir kâğıt imzalatülar. tfade ver-
meyi reddettiğime ilişkin bir
kâğıt. Ashnda ifade veriyorum.
Verdim. Ama onlar çok farkh
şeyler istiyorlar. Birilerini suçla-
mam isteniyor durmadan. Şöy-
le diyorlar örneğin: "Biz her
şeyi biliyoruz. Ve sanma ki bu-
radan lcurtulman mümkün.
Milli Güvenük Konseyi, genel-
kurmay başkanı... bunlar bizi
görevlendirdı. Burası Kontrge-
rilla. Burdan daha yukansı, öy-
le bir yer yok ki... General Ev-
ren'in de bilgisi var buradan?
Biz burada herkesı sorgulanz.
Gerekirse generalleri getiririz
ve sorgulanz. Şimdi söyle bize
Çetin Nergis. Sizin üstünüzde
başkalan var mıydı? Kimlerle,
komutanlardan hangisiyle iliş-
kideydiniz? Bunu. özellikle bu-
nu anyorlar. Üçüncü kez sor-
guya indirdikleri gündü gali-
ba...
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
... Polis müdüriyetine götü-
rüldüm. Nafız ve Bedri beylerin
karşısmda bulunuyordum.
Sorgu başladı:
- Arkada arkadaşlann var.
Seni oraya götüreceğız.
Ben - Benim arkadaşlanm
burada olmâsa gerek. Çünkü
Istanbul'da tanıdığım kimse
yok.
- Elbette tanırsın. Sen tanı-
mazsan, onlar seni tanırlar.
Ben - Mekteb-i Harbiye'de
geçen üç sene tahsil-i müdde-
timde (öğrenim süremde) ve bu
defa hastanede geçirdiğim beş
aydan maada (başka) Istanbul
hayaüm olmadığı gibi, pay-i
taht'ım (başkentim) olmaktan
başka aile ve sair hususatımca
tstanbul ile bir alakam olmadı-
ğından, benim tanıyacağım ki-
şiler pek mahdut (sınırh) bir iki
kişiden maada, yok gibidir.
Göreceğim zevat (kişiler) bun-
lardan ise söylemekte bir mah-
zur (sakınca) görmem.
- Ya onlar seni tanırsa?
Ben - Tanırlar ise bir diyece-
gim kahnaz. Lakin zannetmem
ki beni burada taruyan bulun-
sun.
Bedri ve Nafız beyler ile bir-
Yüzbaşı Mahmut Adil'in
"işkence günce"snde adı sık
sık geçen Erkan-ı Harp
Miralayı (Kurmav Albay)
Fuat Bey. Mahmut Şevket
Paşa Suikasrının başlıca
sorumlularından olduğu iddiası
ile idam edildi. Güncesini
yayınladığımız Mahmut
Adil'in akrabası ve koruyucusu
(hamii) olan Fuat Be> 'in
Ittihat Terakki Fırkasfnın
iktkları ele geçirmiş önder
kadrosu ile pek gecinemediği
anlaşılı>or. O günlerde
İştanbul'da Harbiye Nezareti
Önemli İşler Dairesi gibi çok
kilit bir görode olan kurmay
Albay Fuat Be>'in İttihatçdar
tarafmdan "suikasta kanştığı"
iddiası >e bahanesiyle tasfiye
edildiği anlaşılıyor. Fuat
Bey'in çocukları daha sonra
Vibbaşı Mahmut Adil
tarafından bımitüldü.Mahmut
Adil kızmı da Fuat Bey 'in
yetim oğlu ile e> lendirdi.
• Mahmut Adil.Efendi, dedim,
şimdiye kadar kalemlerin yazmadığı,
insanlannyapmadığı, hayvanlara
bile tatbikedilmeyenbusözleri
ben bir askeri şahıs olarak
işitmekten utanıyorum.
Sen bir asker olarak bu emri vermeye
utanmıyor musun ?
Yüzbaşı Mahmut Adil'in özgeçmişi
• ı • - ı s V- -T
^^^m^c^^^- <yy
^
vfcv
2 Kanunsani 1316: Aliyülala diploma ile Piyade Mülazım-ı Sani'si
olarak Mekiebi Harbiye den çıktım. Sicilim 316-63.
1316: Halep'te37. Taburestersuvarevemisafireten verildım. Bu
taburla Mardin ve Cızre havalisinde fbrahim ve Farisi Paşaların
mikadelelerim leskine memur edildim.
1317: Hacin'de38. Tabur'atayinoldum.
1322: Mülaztm-ıevvelliğe terfietüm. Aynı zamanda Şam İtfaiye
Bölüğü Kumandanı iditn.
1323:65. RedifTabunı Saha Komutanhğı 'na tayin edildim.
1325:75. RedifTaburu Suruç Komutanhğı 'na tayin edildim.
1326: Kızılhısar'da 76. RedifTaburu Komutanhğı 'na tayin edildim
veyüzbaşıhğa terfiettim. Taburumla birlikte Harran
Muhurebesi'nekatıldım.
1327:3. Nizamiye26. Tabur Komutanlığı'nanakilettirilerek
Endihat Mektebikursunun 2. devresiniikmalettim ve Maydos
havalisinde tabya harbine iştirak ettim.
132& Aynı taburla Balkan Harbi'nde Ayvatlı Muharebesi'nde
mecruh oldum ve Balkan Harbi'nimüteakip memuriyet-ımahsusa
ile mezkûr taburla Basra yagittim.
1330: Harb-ı Umumi'de 'Türk Taburu'namınıalarak tabura
kumanda ederek Kurna 'ya kadar birçok muharebeler verdim.
Kurna 'da Fırka Kumandanı ve Basra Valisiile birlikte esir oldum.
6 sene müddetle Hind-i Çini'de esir oldum. Bu müddet zarfmda
tesis olunup müdürii ve coğrafya muallimibulunduğum 'Ordu
Mektebi'nde 4 bin Anadoluyavrusuna okuyupyazmayı öğrettim ve
o zamanm MaarifNazırı 'ndan takdirname ile taltif"edildim.
13J6: İstanbul'a iade edildim. Akabinde Muamelatı Zatiye
Mütekaidin Eytamı Esamil Rubesi'ne tayin olundum. Aynıyıl
içinde ihtisasımabinaen İtfaiye Taburu Kumandanlığı 'na tayin
olundum.
1339: Sıhhisebeplerle tekaüde sevkedildim. Kayseri vilayetine tabı
Everek (Develi) kazasmda kendi arzumlakaldım.
1341: Park İsyanı 'na karşı vukubulan kısmı seferberliğe davet
edildim. Harekatm nihayetinekadar Cephane Taburu
Kumandanhğmı ifa ettim. Bilahare Harita Müdüriyeti
Umumıyesi'nin tamimiüzerine imtihansız İzmir Topoğraf
Postası 'na tayin oldum.
1926 tarihinekadarmezkûrpostadakaldun. Haziran başından
itibaren Muamelatı Zatiye verildim. Şimdi Muamelatı Zati
emrindeyim.
Gerek hayat-ı askeriyemde vegerek hayat-ı tekaüdiyemde bigüna
mahkumiyetimyoktur. Hatta hayat-ı tahsüiyemde bile hamdolsun
birgün izinsiz kalmadım.
27 Haziran 926: Elyövm Muamelatı Zatiye emrinde, İzmir 'de
mütekaıdPiyade Yüzbaşısı Mahmut Adil.
likte merdivenlerden indik.
Bodrum katında bulunuyor-
duk. Ratib (ıslak) ve karanlık
olan bu mahzende ınektep sıra-
lanna benzer sıralann aralann-
da, ayaklan, elleri ve boyunla-
nnda büyük, iri baklah zincirler
bağlı bırkaç solgun genç sima
(surat) yatıyordu. Birkaç gün-
lük işkence ve açhğın tesiri ile
insanlıktan çıkmış görünen bu
bedbahtlar (kötü talıhliler) bizi,
bizi değil, merhametsiz ceüatla-
n görünce kımıldamaV istedi-
ler. Demirlerle yere çakılmış
gibi görünen bu biçarelerden
hiçbırisi kalkmak hareketini ik-
mal edemedi ve devrildiler.
Yatüklan yerden bize bakıyor-
lardı.
Bedri Bey, beni gösterek, "lş-
te bir arkadaşınızı daha getir-
dik" dedi. Hepsi birbirleri ile
bakıştılar ki bu gelen acaba
kimdir?
Üsteğmen Çetin Nergis
anlaüyor
... Üçüncü kez şorguya indir-
dikleri gündü galiba. Beni poli-
se göndermekle tehdit etmeye
başladılar. Bunu daha birçok
subay arkadaşa da yani ifade
vermemekte direnen arkadaşla-
ra da yapmışlar. "Seni polise
göndeririz böyle yaparsan.
Duymuşsundur orada DAL
var. DAL'da sana çok ağır iş-
kence yaparlar, sakat bırakırlar
seni. Bizim burada sana yaptı-
gırnız nedir ki?.. Yazık, senin
gibi bir subayı o heriflerin eline
niyeverelim..."
22 nisan günüydü. o günü iyi
haürbyorum, çünkü. Kontrge-
rilla'daki 45 günümün bence en
önemlisiydi. İstanbul'daki
Kontrgerilla işkencehanesinde
ifadesi alınmış bir subay arka-
daşın ifadesini getirtmişler.
Okudular. Subay arkadaşım
ifadesinde benim o güne kadar
hiç söylemediğım, anlatmadı-
ğım, anlatmak iştemediğün şey-
leri söylemiş. İşte bir başka
arkadaşla tuttuğumuz, hafta
sonlan izinli çıkınca kaldığımız
bir evde, bazı arkadaşlarla bu-
luşmuş, çeşitli konulan konuş-
muştuk. Ankara'da, Seyran-
bağlan'nda bir bekâr evi. Bu
toplantılanmızdan söz etme-
miştim. Öyle gizli kapaklı, ciddi
bir şey olduğundan değil. Söy-
lesem evi kiraya veren adamca-
ğızın başı belaya girecek. E\i
birlikte tuttuğum arkadaşımın
başı belaya girecek. Benim bu-
rada yaşadıklanmı o da yaşa-
mak zorunda kalacak. O yüz-
densöylememiştim Amaifade-
de bunun bile anlaüldığını
görünce bende korkunç bir mo-
ral çöküntü oldu. Sanki bir çö-
zülme. Evet, tam bir çözülüş...
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
... Hepsi biribirine bakıştılar
ki acaba kimdir? Cebr-i şiddet
(şiddet kullanarak zorlama) bir
iki saat devam etti. Beni zorla
onlara tanıtmak ve arkadaş
yapmak istiyorlardı. Halbuki
müddeti hayaümda (yaşamım
boyunca) bir defa olsun gördü-
ğüm sima yoktu. Tabii ki onlar
da beni tanımazlardı.
Diğer bir mahzene ^ötürül-
düm. Orada da aynı hal cere-
yan etti. Hasılı (özetle) otuza
yakm eşhasla (kişiyle) muvace-
he edildim (yüzleştirildim). Be-
nim için "tanıyoruz" dedirtmek
için insafsızca dayak atıyorlar-
dı Bayılaru bir tarafa aüp dığe-
rine başhyorlardı.
Uzunca boylu, kara bıyıkb
bir genç merhametsizce dövü-
lürken, diğerlerinden farklı bir
şekilde bayıhncar
Nafız Bey gü-
lerek, "Şuna biraz su verin.
Geberdiği bir şey değil, asıldıgı-
nı kimse göremeyecek" dedi.
Bedri Bey de gülerek, "Bunlar
daha bize lazımdır" diye ilave
etti.
İşkencehaneden çıkıp ıkindi
vakti tekrar Bab-ı Ali caddesin-
de cenderehaneye gelmiştik.
Meskenimiz olacağına kanaat
gelen bu mahalle girince, asker-
lerden biraz su istedim. Mülazı-
mın yüzüne baktılar. Hüseyin
isminde olan bu mülazım (teğ-
men), merdiven başında yattı-
ğım kömürlüpn yanındaki
helayı göstererek, "Orada var-
dır su. Gittiği vakit içşin" dedi.
"Efendi. dedim, şimdiye kadar
kalemlerin yazmadığı, insanla-
nn yapmadığı, hayvanlara bile
tatbik edilmeyen bu sözleri ben
bir askeri şahıs olarak işitmek-
ten utanıyorum. Sen bir asker
olarak bu emri vermeye utan-
mıyor musun?" Beyimiz hidde-
te geldi. "Sen çok oluyorsun"
diyerek üstüme yürüdü, vahşe-
tini icra etti.
NeUcede ben yere yatıp sürü-
nerek ikinci geceyi de aynı yer-
de geçirdim. Merdıven altında-
ki zifın karanlık ve. ıslak
kömürlükte...
Üsteğmen Çetin Nergis
anlaüyor
... Evet, tam bir çözülüş. Mo-
ral çöküntüsü dediğim... Baş-
tan da söyledim ya, kendimi bir
subay olarak duyuyorum. Ben
Ziverbey'i biüyorum. Ben or-
dunun yapısını biliyonım. Bu
kişiliğimle bu orduda böyle bir
subay olamayacağımı da biü-
yorum. Ama bir subayın böyle,
böyle yurtsever, antiemperya-
list olması gerektiğine de inanı-
yorum. Düşünüyorum. Ordu
yauıızca Amerika hayranı kimi
generallerin ordusu değil ki.
Onu gerçek anlamda şanlı ve
kahraman yapan Kurtuluş Sa-
vaşı var. Evet bu ordu darbeler-
le, darbecı generallerle kirletil-
mişür, ama yirmi yıl önce bu
orduya girmiş ve gerçekten
y\ırtsever düşüncelerinin ilk to-
humlannı bu ordunun sırala-
nndan almış ben gibi, bizim
gibi subaylar için ordu ,yok sa-
yılacak, hiçe sayılacak bir ku-
rum değil kı...
Biliyorum. Gözalö süresince
Kontrgerilla'da gösterilecek en
doğru tavır ifade vermemek ol-
malıydı. Ama gözalüna alındı-
ğım andan başlayarak bir nok-
tada ısrar etmeyi yeğlemiştim:
"Ben siyasetle ilgısi olmayan
bir subayım." Oysa gerçek dü-
şüncelerimi savunarak, yani
açıkça "Ben bir yurtsever suba-
yım. Ben bir devrimciyim" de-
seydim belki daha dirençli ola-
cakum. Ama içinde bulundu-
ğum konum.. nasıl demeli.. bir
subay olarak varlığımı devam
ettirmek: varlığımı bir subay
olarak devam ettirmek için as-
hnda son derece haklı ama o
günlerde "suç" sayılan düşün-
celerimi açıklayamadım. Eğer
ilk anda düşüncelerirni açık
açık söylemeyı seçseydim, böy-
le adım adım gerilemekten da-
ha sağhkh olacakü. Öyle yap-
madım. Kendimi bir subay
olarak devam ettirmek istedim.
Ve bu psikoloji içinde "komu-
tanım" dediğin insanlar sana
işkence yapıyorkr. Çöküşün
nedeni bu bence.
Yüzbaşı Mahmut Adfl
anlatıyor
... Merdiven alnndaki zifiri
karanlık ve ıslak kömürlükte,
sabaha kadar bedbahtlara vu-
rulan değneklerin adedıni say-
mak, çıkardıklan canhıraş (yü-
rek paralayıa) feryatlan dinle-
mekle vakit geçirdim.
Sabahleyin tekrar polis mü-
düriyetine götürühnek üzere
odaya çıkanldığımda, Erkân-ı
Harp Miralayı (kurmay albay)
Fuat ve A., (okunamadı) beyle-
rin de altında yattığım merdi-
venlerden aşağı indirildiklerini
gördüm ki üst üste iki odadan
ibaret olan bu misafirhanenin
birer odalannda mahpus ol-
duklannı anladım.
Her üçümüz de polis müdüri-
yetine gittik. Tahkikat-ı iptidai-
ye (ilk soruşturma) namını
verdikleri bu mezalim bir kaç
gün devam etti. Gündüzleri po-
Us müdüriyetine gidiliyor, ak-
şamlan avdet ediliyordu (geri
dönülüyordu).
SÜRECEK
POLTTIKAVEOTESI
MEHMED KEMAL
Bir Yazı Tutkunuydu...
Bir yazımda şöyle demişim: "Genç şairler kuşlara
benzer, durmadan çırpınırlar."
Böyle demişim, ama unutmuşum. Geçende elime ge-
çince bu yazı çok sevindim, yeni yazmış gibi oldum.
Acemi kuşlar uçmaya başlarken nasıl da çırpınırlar!
Bir daldan ötekine atlarken düşerler, ağacın dibine yu-
varlanırlar. Genç şair olma hem iyidir hem de zordur.
"Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" romanınınyaza-
rı Erich Maria Remarque savaşan askerleri çok iyi tanı-
dığından onlarla dalga geçmesini sever. Şöyle anlatır:
Onbaşı karşısına askerleri dizer komut verir:
"Piyano çalanlar buraya!.."
Piyanocular tek sıra dizilirler.
"Piyano çalanlar sağa dön marş marş, doğru mutfağa
patates soymaya!.."
Savaşta piyanistin ne gereği var, gitsin mutfağa pata-
tes doğrasın, daha yararlı olur.
Gene bu kitabında fasulye yiyen askerler için "Her fa-
sulye tanesinin ayrı bir musikisi vardır" der.
Maksim Gorki'yi devrimden sonra Leningrad'dabirfı-
rına götürürler. Gorki, fırını ve fırıncıların çalışmasını
çok iyi biliyor Fırın ve fırıncılar için uzun bir öyküsü var-
dır, işin yabancısı değildir. Tertemiz, dört bir yani pırıl
pırıl fırını görür. Işçilerden birinesorar:
"Kaç saat çalışıyorsunuz?"
"Yedi, en çok sekiz..."
Gorki ağzını doldura doldura uzun "Ooo!" çektikten
sonra:
"Biz on sekiz, yirmi saat çalışırdık" der.
Devrim öncesi fırın işçisiyle devrim sonrası fırın işçisi
arasındaki ayrımı ortaya koymak ister.
Yazı işçiliği bir tutkudur. Kişi bir kez yazmaya bulaştı
mı bir türlü bırakamaz. Geçende bir dosta rastladım,
"Maşallahın var" dedi: "Bakıyorum durmadan yazıyor-
sun, bu yaşa geldin bırakmadın "
Yazmanın emekliliği yok ki, var sananlar aldanıyorlar.
Elazığ Istiklal Mahkemesi birçok gazeteci gibi Ahmet
Emın Yalman'a da gazeteciliği ve yazmayı yasaklar. Bu-
nun üzerine Emin Bey de yazmayı bırakır kardeşiyle bir-
likte ticarete başlar.
"Çok para kazanıyordum" der. "Ama aklım fikrim ge-
ne gazetecilikteydi. Bir gün Paşa'ya Ankara'nın Karpiç'-
inde rastladım. İHal hatır sorduktan sonra,
"Ticaret yapıyorum Paşam, ama gözüm gene gazete-
cilikte" dedim. Çevresine bakınca Şukrü Kaya'yı gördü.
Masasınaçağırdı.
"Ahmet Emin Bey yeniden gazete çıkaracak" dedi.
Dünyalar benim oldu. Bir dilekçe verdim, kaldığımız yer-
den Vatan gazetesini yeniden çıkarmaya başladım.
Gazetecilikten çok para kazanmadım, ama keyfim yerin-
deydi.
Demokratlar iktidara gelsin diye çok çalıştı, ama ge-
lince onlardan da çok çekti. Yetmiş yaşında vardı. Men-
deres yönetimi hapse attı. 27 Mayıs askeri hareketinden
sonra hapisten çıkabildi. Sonra Vatan'ı büyütmek istedi,
yanına gençleri aldı. Gazete ikiye bölündü. Emin Bey'in
çtkardığı Hür Vatan, gençlerin çıkardığı Vatan oldu. Çok
dayanmadı iki Vatan da battı.
Son yıllarında Emin Bey'i Babıali'de görürdüm. Şura-
ya buraya yazı vermekle vakit geçirirdi. Mahzun, boynu
eğik dolaşırdı. Bir daha hiç gazete sahibi olamadı. Ne
olla bir yazı tutkunuydu.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Orhan Kemal'in bir ro-
manı. 2/ Çabukluk, hız...
Bir nota 3/ Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu'da
konar-göçerlerin kıl ça-
dırlanndan oluşan yayla
yerleşmesi... Avrupa'da
bir başkent. 4/ Tropikal
Afrika'da yetişen ve odu-
nu doğramacıhkta kulla-
nılan bir ağaç... Muğla'-
nın bir ilçesi 5/ Gariplik,
tuhaflık. 6/ Yanarken gü-
zel koktuğu için tütsü
olarak kullanılan ağaç... Ame-
rika'da yaşayan ve yavrulannı sır-
tında taşıyan keseli sıçan. 7/ Sert
bir içki... "Yok, kalmadı" anla-
mında argo sözcük. 8/ Halojenler
grubunun dördüncü ametali olan
yalın cisim.. Bır gösterme sıfatı. 9/
Belirtiler... Hayvan yemi olarak
yetiştirilen bir bitki.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ahmet Haşim'in fıkralannı ice-
ren yapıtı. 2/ Son yıllarda yurdu-
muzda da yetiştirilen armuda benzer bir meyve. 3/ "Niçin kıl-
maz bana derman beni sanmaz mı" (Fuzuli)... Rus köylü
topluluğuna verilen ad. 4/ Akarsu kıyılanndaki cah ve ağacla-
nn üzerinde de yaşayabilen bir balık... Şaşma beürten bir ün-
lem. 5/ Bir gıda maddesi... Ağır, sert ve siyah renkli bir tahta. 6/
"Çok önemli kışi" anlamında uluslararası kısaltma... Erden ça-
vuşa kadar olan askerlere verilen ad. 7/ Aralıksız yinelenen ve
artık düşünmeksizin yapılan eylemlerin tümü. 8/ Tabut... Anla-
yışsız, kalın kafalı. 9/ Aa ile bağırma, inleme... Eski Türklerde
ölüler için yapılan tören.
UGUR
Mühendislik • Mımarlık • Kontrolluk
Yeniyümm kutlar
sağhk ve esenükler düeriz
Funda Kılınç & \yşe Güleryüz
Atatürk Cad. No. 23 Gömec-BALIKESİR
Tel: 9-(6737) 2081
İLAN
T.C
MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI
Dosya No: 10/5576 (89)
BakırkOy 1. Asliye Ceza Mahketnesi'nin esas: 1989/420 kara
1991/656 sayıh, 4.12.1991 günlü karan uyannca idaremize 17.730.00u
TL. para cezaa ödemeye yOkOmlU Cemal Yerükaya kararda belirti-
len adıesinde bulunamadığından mezkûr paıa cezaa tahsil edileme-
mektedir.
•ftbligata esas olacak başkaca bir adrcsi bilinemediğinden 7201 sa-
yılı tebligat kanununun 28 ve 29. maddelerıne göre ilanen teblijine
karar verildi.
lebligat yerine kaim olmak üzere teblii olunur.
İSTANBUL GÜMRÜKLER BAŞMÜDÜRÜ
Basm: 48409
Ön muhasebe ve tahsilat işlerinde
görevtendirilmek üzere rektam ajansına
eleman aranıyor.
Tel.: 265 77 72 - 265 78 35