Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YFA CUMhu /ET 1EYLÜL1992SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Zorlaıtm Tasanlaır* • •
Hangi kapsamda yapılırsa yapılsın yeni üniversite yasasında yetkiler ve
denetleme, kurullarda toplanmalıdır. Çünkü Milli Eğitim Bakanı Sayıri
Toptan'ın da çok doğru saptadığı ve vurguladığı gibi YÖK yasasındaki temel
yanlış, yetkilerin tek kişiye (rektöre) bırakılmış olmasıdır. Son 10 yıldaki
olumsuzluklann kaynağı işte bu monarşik yönetim olmuştur.
Prof. Dr. UĞUR DERMAN Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim
Üyesi
Üniversitelerimizin ve son J0 yılda onlar-
dan sorumlu en üst kurulu YÖK'ün durumu
ve yasası, son rektör seçimlerinin getirdiği
tartışmalarla gündemin ön sıralanna yüksel-
miştir. 18 ağustos akşamı TRT-2'deki açıko-
turum da (panel) kamunun bu konudaki ilgi-
sini biraz olsun canlandırmıştır. Milli Eğitim
Bakanı'nın yeni bir üniversite yasasınm önü-
müzdeki yasama döneminde öncelikle ele alı-
nacağını vaat ettiği bu açıkoturumda üniver-
sitelerimizde en uygun yönetimin nasıl kuru-
lacağı konusunda hâlâ çelişkili iddiaların sü-
regeldiği görülmektedir. Tek bir açıkoturum-
da birçok sorunu olan yükseköğretimin
açıklığa kavuşması beklenemezdi; ancak ko-
nuşulanlann yanında konuşulmayan önemli
noktalann varlığını ortaya koyması açısından
da bu açıkoturum güzel bir başlangıç oldu.
Açıkoturumda, gençliğin yükseköğretim
sorununun yeni üniversiteler açmak ya da
gece eğitimi yaparak, lise mezunlannı bir yer-
lere yerleştirerek bitmeyeceğine şöyle bir neb-
zedeğinildi. Meslek odalan yetkililerinin, son
dönem üniversite mezunlannın mesleklerinde
çok eksik yetiştikleri sözlerini, YÖK Başkanı
ciddi bulmadığını belirtti. Belki "Yeni hukuk
fakültesi mezunlan bir yerden bir yere evrak
bile götüremez" sözleri abartılıdır. "O kadar
da değü" denilebilir; ama hemen arkasından
"Peki ne kadar" sorusu akla gelmiyor mu?
Gerçekte lise mezunlanmıza yükseköğretim
olanağı sağlamak kadar, mesleklerinde iyi ye-
tişmeleri ve mezuniyetten sonra mesleklerine
uygun iş bulabilmeleri de sırasıyla toplumun,
hükümetin, DPT'nin, üniversitelerin görevi-
dir. Belki de yükseköğretim sorununun en
önemli bir parçasıdır. Ancak bu konu sözünü
ettiğimiz açıkoturumun işlemediği bir nokta
olduğundan önemini belirttikten sonra
aynntısına girmeden bırakıyoruz. Dileğimiz,
yükseköğretimin bu sorunlannın da TRTnin
düzenleyeceği bir dizi açıkoturumda kamu-
nun aydınlatılmasıdır.
Konunun içinde olmayanlar tartışmadan
sonra "Birbirine ters iddialar ileri sürüldü,
ama sanki o da haklıydı, öbürü de" demekten
kendilerini alamadılar. Bunun başlıca nedeni,
iddialardaki farkhlığı doğuran teme} olayın
belirtilmemesidir. Öbür neden de YÖK Baş-
kanı'nın yürürlükteki yasayı koruma çabası
içindeki yanıltıcı benzetmeleridir.
ABD'yi kopya etmeli miyiz? Edebilir
miyiz?
Eğer açıkoturumda iddia edilenler bir ABD
üniversitesinin rektöriine tercüme edilseydi
adam "kimliğinden" kuşkuya düşerdi. ABD
üniversitelerinde rektör bizim tartışüğımız
anlamda ne atanır ne de seçilir. Çünkü ABD'-
de eyalet üniversitelerinin dışındakiler, bilim
ve eğitim yapan, temelde birer ticari kuruluş-
tur. Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu
benzer ya da farklı iş sözleşmeleriyle çalışır.
Aynı şekilde rektör, üniversitenin yetkili ku-
rulunun iş sözleşmesi yaptığı kişidir. Bu yetki-
li kurul, rektör aday listesindeki ilk seçeneğiy-
le ücret-süre-yetki konusunda anlaşamayabi-
lir. Sonuçta listenin 3., 5. sırasındaki bir ad
rektör olabilir. Üniversitelerin yetkili kuaıl-
lan farklı yapıda olduğu gibi, sonuçta rektör
ve dekanlann da görey, yetki, ücret, görev sü-
resi, üniversiteden üniversiteye büyük farklı-
lıklar taşır. özetle, ABD üniversitesi rektörleri-
nin bizdeki "devlet memuru" türündeki rek-
törlerle yakından uzaktan bir benzerliği yok-
tur. Üniversitelerimizde bütçe kaynaklan,
idari yapılar açısından çok farklı olduklanna
göre ABD üniversitelerine benzeme hevesi de
bugünkü durumda anlamsızdır.
Zorlama tasanlar
Aynı bağlamda 1982 ve daha önceki üni-
versite yasalanndan örnekler vererek, o ya da
bu yasaya benzer bir yasa yapaüm isteği de
yanlışür, zorlamadır. Nedeni, o yasalann uy-
gulandığı dönemlerle bugünkü üniversitelerin
yapılan ye sayılan arasındaki büyük farklılaş-
madır. Üç büyük ilimizde birer üniversite var
iken, her birine uyacak ortak bir yasa hazırla-
mak kolaydı. Şimdi ise 3 dev, 10 + orta boy,
10 + yeni kurulmuş, 30 + kurulması karar-
laşünlrnış yükseköğretim kurumuna uyacak,
eski yasalann benzeri aynntıh, tek bir yasa
yapmak olanağı var mıdır? Doğru mudur?
Akılcı mıdır?
Tüm üniversitelerin yönetimini aynntılı tek
yasa altında toplamaya kalktığımızda bu yasa
yine baa üniversitelere bol, bazılanna dar
gelecektir.
Nitekim YÖK tartışmalannda karşıt gö-
rüşlerde bile haklıhk payı bulunması, bu denli
farklı kurumlar arasında herkesin iddiasını
doğrulayacak bir uç örneğin bulunabilmesi-
dir. Bugün toplam 20'den az öğretim üyeli
üniversiteler yanında 1800 öğretim üyeli üni-
versiteler; 4-5 öğretim üyeli fakülteler yanın-
da, 450 öğretim üyeli fakülteler vardır. Tek
bir binada yerleşik 3-4 fakülteli üniversiteler
yanında, beş-altı kampusa yayılmış 15-16 fa-
külteli üniversitelerimiz vardır. Bugüne ka-
darki üniversite yasalanna benzer aynntıh bir
yasanın bu kadar farklı sayısal kuruluşlann
hepsine uygun olması ve uygulanabilmesi ola-
naksızdır. Orneğin yasada bir fakülte yöneti-
mi için 1 dekan, 2 dekan yardımcısı, 6 yönetim
kurulu üyesi istense, bu yönetim kadrosunu
bile dolduramayacak fakültelerimiz olacak-
tır.
Ancak, hangi kapsamda yapılırsa yapılsın
yeni üniversite yasasında yetkiler ve denetle-
me, kurullarda toplanmahdır. Çünkü Milli
Eğitim Bakanı Sayın Toptan'ında çok doğru
saptadığı ve vurguladığı gibi YÖK yasasında-
ki temel yanlış, yetkilerin tek kişiye (rektöre)
bırakılmış olmasıdır. Son 10 yıldaki olumsuz-
luklann kaynağı işte bu monarşik yönetim ol-
muştur.
Öneri
Bu durumda iki çözüm yolu düşünülebilir.
Birincisi, sayısal farklanna göre üniversite ve
fakülteler için üç-dört şıklı yönetsel aynntılar-
la dolu bir yasa hazırlamak; ya da üniversite-
lerin temel ilkelerini çizen bir çerçeve yasa ile
yetinerek, kurullann sayısı, kurul üyelerinin
sayısı gibi özellikleri her üniversite ya da üni-
versiteler gruplan için yönetmeliklerle çözüm-
lemektir. Ilk bakışta daha güç görünmesine
karşın, ikinci seçenek, zaman içinde bir uyum
değişikliği gerektiğinde yasa değiştirme gibi
zor bir engelle karşılaşmayı önleyeceği için uy-
gulamada daha kolay ve verimli olacaktır.
ARADABtR
Prof. Dr. MUSTAFA ALTEVTAŞ
G.Ü. İktişadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Öğretim Üyesi
Katılımcı-Demokratik
Bir Yapıya...
DYP-SHP Ortak Hükümet Protokolü ile Hükümet Progra-
mında en geniş yer ve kamuoyunca da destek bulan temel
hedef; "özgürlükçü, katılımcı ve her anlamda tam demok-
ratik (bir) rejimi gerçekleştirmek" olarak ortaya konulmuş-
tur. Bu hedefin tutturulması konusunda şimdiye kadar
yapılanların pek de doyurucu olmadığı genel kabul gören
bir doğrudur. Hükümeti oluşturan DYP ve SHP, bu gerçe-
ğin ayirdında olduğundan, geçen yasama yılındaCumhur-
başkanı'nca vetolanan yasa tasarısını görüşmek amacı
için TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırdı.
Bizim amacımız, genel bir katılımcı demokrasinin ge-
rekleri ve niteliklerini irdelemek olmayıp, somut bir konu-
da, Toplu Konut Idaresi'nin kurumsal yapısı konusunda bir
kısım irdelemelerde bulunmaktır. Çünkü konut sorununun
çözümünde büyük umutlar beslenen TKİ giderek sorunun
özünü oluşturur olmaya aday bulunmaktadır.
Başbakanlığa bağlı ve kamu tüzel kişiliğine sahip olarak
kurulan TKİB, Toplu Konut Fonu yanı sıra Geliştirme ve
Destekleme Fonu ile Konut Edindirme Yardımı Hesabı,
Olağanüstü Hal Tazminatı Hesabı ve Ek Tazminat Hesabı'-
nı yönetmektedir.
Ortak kararname ile atanan TKİB Başkanı, hem karar ve
hemdeyürütmeorganıgöreviniüstlenmiş bulunmaktadır.
TKİB'nin öteki personelini atamadan, fondan harcama ve
kredilendirmeleri yapmaya, bu konuda kurallar koyup, uy-
gulamalarda bulunmada tek yetkili olan Toplu Konut ida-
resi Başkanfnın bu konumu, bırakınız katılımcılığa uygun-
luğunu, konut üretimi ile doğrudan ilgili kesimler ile ida-
renin uyumsuzluğunun başlıca nedenidir.
Konut isteminin kimin tarafından organize edileceği,
kredinin toplam konut maliyeti içindeki payı, kredinin kul-
landırılmasının biçim ve vadesi, kredi faizi ve geri ödeme
süresi konularında, konut üretimi ile ilgili olanlar arasında
görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bu görüş farklılıklarını
giderici ortak platformların olmaması, sorunun çözümü ile
görevli olan kişi ve kurumları karşı karşıya getirmekte,
üretici uğraştan alıkoymaktadır.
Konut üretiminde taraf olan kesimler; başta konut ge-
reksinimi içinde olan kimse olmak üzere, bu gereksinim
sahiplerini örgütleyen kooperatifler, kamu-yerel yönetim
ile konut yapımını üstlenen meslek sahipleri olarak mü-
hendis ve mimarlardır. Bir yaşam çevresi yaratılması ola-
rak algılanması gereken konut sorununun çözümüne bu
kuruluşlann, oy ve söz hakkı ile katılmaları, birlikte üretimi
ve dayanışmayı gerçekleştirecek, "deneme-yanılma yön-
teminin" doğurduğu zaman, emek, umut ve parasal kayip-
ların önüne geçecektir.
Bütün bu nedenlerle, Toplu Konut idaresi'nin örgütsel
yapısı yeniden oluşturulmalıdır. Tek adama bağlı olarak
oluşturulan bir yapının, katılımcılığın, saydamlığın (şeffaf-
lığın) çok sözünün edildiği bir dönemde korunmak isten-
mesi ve var olan kuralların bu kez "iyi niyetle" kullanılaca-
ğınınbelirtilmesi, pekciddiyealınacakgörüşlerolmaözel-
liğini taşımamaktadır.
Konut üretimi ile ilgilenen kesimlerin günümüzde mer-
kezi örgütleri bulunmaktadır. Bunlar; "Türkiye Kent Koo-
peratifleri Merkez Birliği", "Türk Belediyecilik Derneği",
"Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası Birliği" ve benzer-
leridir. Bu örgütler, temsilcileri aracılığı ile Toplu Konut
Idaresi'nin karar organı içinde yer almalıdırlar. Toplu Ko-
nut İdaresi, karar ve yürütme organı olarak yeni bir örgüt-
sel yapıya kavuşturulmalıdır.
Katılımcılığın "iyi niyete" bırakılmayıp, kurumsallaştırıl-
ması, daha sağlıklı ve taraflarca desteklenir çözümlerin
üretilmesine katkıda bulunurken, yürütme ve karar organı
görevinin Toplu Konut idaresi Başkanlığı'ndatoplanması-
nın uygulamada doğurabileceği aksamaların ve iç dene-
tim yokluğunun neden olabileceği sakıncaların önünü de
alabileceğini anımsamakta yarar bulunmaktadır.
Konut üretiminde, toplam maliyetler içindeki konut kre-
disi payının giderek önemsizleşmesinin başlıca nedeni,
fon kaynaklarının bir kısmınm ortadan kaldırılması ile
azaltılması ve bu fonun amaç dışı alanlarda kullanılması-
dır. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, en sonunda bir kamu
görevlisi olarak, fonun etkinliğini azaltıcı bu türden karı-
şımlara fazla ses çıkartamamakta ve sonuçta kendi elinde
kalanı kullanmakla yetinmektedir. Oysa ki, Toplu Konut
idaresi organı içine alınacak sivil toplum örgütleri (koope-
ratifler, yerel yönetim ve mühendis-mimar odalan) bu ko-
nudaki karışımlara, fonun etkisizleştirilmesine, kaynak-
larının amaç dışı kullanılmasına karşı entik bir karşı çıkışı
seslendirebilecekleri gibi, bu alanda kamuoyu yaratarak
merkezi yetkiyi sınırlayabilecektir.
Birlikte üreterek bölüşme konusundaki niyetler ciddi ise
katılımcılığı kurumlaştırmaktan, kalıcı kılmaktan başka bir
yol görünmemektedir, 2985 Sayılı Toplu Konut Yasası'nın
bu yolda tez elden düzeltilmesinde sayılamayacak kadar
yarar bulunmaktadır.
TARTIŞMA
TüPk Cumhuriyetleri mi, Türki Cumhuriyetler mi,
Türksel Cumhuriyetler mi?
Kısa olduğu, kavramı kuşatıcı bir biçimde dile getirdiği için Türk
cumhuriyetleri sözünün tercih edilmesinden yanayım.
Gazete ve dergilerde, radyo ve televiz-
yon yayınlannda Türk cumhuriyetle-
rine ilişkin haberler verilirken değişik nite-
lemeler kullanılmaktadır: Türk cumhuri-
yetleri, Türki cumhuriyetler, Türk asıllı
cumhuriyetler, Türk kökenli cumhuriyet-
ler gibi. 1992 Milliyet Ödülleri ilanında da
Türksel cumhuriyetler sözü yer aüyor
(Milliyet 21 Ağustos 1992). Cumhuriyet
gazetesi ve TRT 2, Türk cumhuriyetler sö-
zünü kullanmayı sanki ilke edinmiş...
Daha önce bir yazımda kısaca değinmiş,
bunlar arasında bana göre en doğru deyi-
şin Türk cumhuriyetleri olduğunu belirt-
miştim, kısalığı ve kavramı dolaysız karşı-
ladıgı için.
Ünlü sözlükçümüz Şemsetün Sami, Ka-
mus-ı Türki'de "Türki" (türki: son ses
uzundur) sözünü şöyle açıklıyor: "Türk
ümmetine veya lisanına mensup ve müteal-
lik: Lisan-ı Türki, sarf-ı Türki, kavaid-i
Türkiye." (s.400) Türki sözcüğü bugün
Türkiye Türkçesi ölçünlü dilinde kullanıl-
mamaktadır. Bunun için Osmanlıca-Türk-
çe sözlükler ile Osmanlıca sözcükleri de be-
lirli ilkeler çerçevesinde içeren genel sözlük-
lerde yer almamaktadır. Türk sözcüğü var-
ken, Türkiye Türkçesi için ölü olan (kuru-
luşu da yadırgatıcı) Türki'yi diriltip kullan-
mak geçici bir moda olsa gerek. Türk asılb/
kökenli cumhuriyetler sözü de gereksiz bir
uzatmadan başka bir anlam taşımıyor. Bir
de şöyle düşünüyorum: Türk asıllı kökenli
Azerbaycan Cumhuriyeü... mi diyeceğiz?
Bence saçma. Türksel sözcüğü ise Türki'-
nin Türkçeleştirilmesi kaygısından kay-
naklanıyor. Yersiz ve gereksiz bir türetme.
Ancak şunu da unutmuyorum: Ben, her ne
kadar Türk cumhuriyetleri sözünü yeğli-
yorsam da yukanda verdiğim sözlerden
hangisinin daha yaygın bir kullanım kaza-
nacağını zaman gösterecek. Ben, uzmanlık
alanı Türk diü ve edebiyatı olan bir okur
olarak tercihimi belirtiyorum. Başta da be-
lirttiğim gibi kısa olduğu, kavramı kuşatıcı
bir biçimde dile getirdiği için Türk cumhu-
riyetleri sözünün tercih edilmesinden yana-
yım. Aynca bugün çokluk bunun tercih
edilip kullanıldıjjn da bir gercek. Özellikle
farklı söyleyişleri tercih edenlerin bu konu-
da söyleyecekleri vardır sanıyorum. Onla-
nn açıklamalannı da merak ediyorum
doğrusu. Bu arada Osmanlı (ve Osmanlı-
ca) hayranı insanlarımızdan biri de çıkıp, ni-
cin '"cemahir-i Türkiye" demiyoruz, diye
sorabilir. Bildirişimin tam olarak sağlan-
ması, bu tercihi doğru yapmamıza bağlıdır
diyonım.
YUSUF ÇOTUKSÖKEN
İstantnd
Sağlık: Hem Ailece Hem de Parasız
TTB Merkez Konseyi'nin acilen kendi görüşlerini detayb bir biçimde
sunmasını ve hekim camiasına önayak olmasını sağlamalıyız.
1983'teki ANAP ruhuyla ülkenin yaşam
biçimini değiştirmeye başlayan politika-
lann DYP-SHP koalisyon hükümetindeki
devamlılığı, bu hükümetin sadece alterna-
tif üretememesini değil, aynı zamanda ter-
cihlerini de göstermektedir.
Bir sürü kavram kargaşası üzerine inşa
edilen yeni sağ ideoloji sağlık alanında da
serbest pazarcı bir ekonomik tercihe uyan
ve inşaanın en temel hakkını elinden alacak
bir sağhk yasası çalışmasının içinde. Oysa
bu tasan, yani aile hekimliği kunımu üze-
rindeki süs perdesi kaldınldığında bir yığın
sorunla karşımıza çıkıyor.
Sosyalizasyon yasasının ruhuyla yetiş-
tirilen, ancak transformasyon - çark etme
dönemine uygun dönüşümleri yaşayan
akademisyenlerle görüntü ustası "yuppie"
itüfakı, Sağlık Bakanlığı'nda "2000'U
yülann" ulusal sağlık politikalannı üreti-
Aile hekimliği yasa tasansı özellikle pra-
tisyen hekimler başta olmak üzere tüm he-
kim camiasında, kurtancı bir can simidi
gibi; halkta da, artık istediği zaman kulla-
nabileceği. satın alabileceği, istediği dokto-
ru tercih edibileceği bir hizmet birimi ola-
rak algılandı. Bunun böyle olması, ba-
kanlık tarafından yaratılan illüzyon or-
tamının bir göstergesidir. Tek tarafh pro-
paganda, bakanın kitle iletişim araçlannı
kullanmadaki mahareti, insanlarda böyle
iyimser bir bakış açısının doğmasına neden
oldu.
Vatandaş parasını sigorta şirketine ya-
tıracak, muayene olacak, tedavi görecek ve
doktor ise parayı sigorta şirketinden ala-
cak. Hasta ile doktor arasına para münase-
beti girmeyecek. Oh, her şey ne kadar da
mükemmel düşünülmüş! Ne yazık ki çoğu
hekim arkadaşım ve yurttaşlar bundan
daha fazla bir şey de bilmiyorlar.
Kuru sıkı bir karşı çıkma anlayışı taşı-
mıyoruz. Ülkenin realitelerini gözönüne
alan, olgulara sadece sayısal değil sosyal
yaklaşabilmeyi de becerebilen her projeyi
heyecanla karşıhyonız.
Sorunumuz, yeterli/etkili tartışma or-
tamının yaratılamamasıdır. Neden şunlan
tarüşmıyoruz: Aile hekimliği yasalaşırsa
binlerce hekimin ya işsiz ya da haksız bir
rekabet ortamına itilerek, hekimlik yerine
tüccarhk tercihiyle karşı karşıya kalıp kal-
mayacağını,
Sağlık memunı, hemşire, ebe gibi yar-
dımcı sağlık personelinin kendine iş ara-
mak zorunda kalıp kalmayacağını,
Halkın hangi sağlık hizmetinden, ne ka-
dar, nasıl talep edebileceğinin sınırlannın
çizılip çizilmediğini,
Tıbbi standartlan olmayan rekabet or-
tamının faturasının halk tarafından nasıl
ödeneceğini,
Her aile hekiminın muayenehanesinde
olması gereken (yasa gereği zorunlu iste-
nen) laboratuvar gereçlerinin nasıl israfa
yol açacağını, bundan hangi fırmalara
nasıl bir nakit aktanmı olacağını tartış-
mıyoruz.
Bu tasan; uluslararası üp teknolojisi te-
kellerinin kendilerine yeni kâr sahaları
oluşturma girişimlerinin Türkiye versi-
yonudur. (Ornek: ABD'de sigara karşıü
kampanyalann başanya ulaşmasının he-
men akabinde Türkiye'de yabancı siga-
ralann Tekel tarafından ithalinin serbest-
leştirilmesi nasıl bir bağlantıyı haürlaüyor-
sa bahsimiz ondan ibaretur.)
Bakanlık yasada, "aile hekimlerinin mu-
ayenehanelerinde özellikleri bakarJıkca
saptanacak bilgjsayar bulunması zorunlu-
dur" derken^sağlıkta enformasyon sistemi-
ni mi, yoksa sağiıkta anafor sistemini mi
planlıyor? (Anafor: TDK sözlüğünde
emeksiz kazanç)
Bu tasan; ayaklan yere basmayan ye-
nilikçi (!) arayışlann kendini ispat etme,
kendini tatmin etme çabalandır.
Bu tasan, bakanlığın personel giderle-
rinden kendini kurtarma cabasıdır. Koalis-
yonun DYP kanadı KİT'lere hâlâ adam yığ-
makla meşgul iken nasıl oluyor da Sağlık
BakanlığYnın personel sayısı dikkatlerini
bu kadar çekiyor. SHP ise ulusal bir şansı
talihsizlik tragedyasına dönüştürmeye
aday kendi kadrosu ve zaman zaman (hat-
ta çoğu zaman) Baba'yı bile dinlemeyen
heterojen kadrosu ile DYP'ye daha ne ka-
dar eyvallah çekecek.
Ne yapmahyız:
Önce yasa tasansım iyi inceleyip tartış-
maya açmalıyız.
Ocaklanmıza, sağlık merkezlerimize sa-
hip çıkmalıyız.
Yerel sivil örgütlerle, belediyelerle iliş-
kiye geçip yerel sağlık birimlerinin o yö-
renin insanının öz malı olduğu bilincini ya-
ratmalıyız.
TTB Merkez Konseyi'nin acilen kendi
görüşlerini detayb bir biçimde sunmasını
ve hekim camiasına önayak olmasını sağ-
lamalıyız.
Ekâbir sosyal demokratlara, kendilerini
var eden temel dayanaklar birer birer orta-
dan kalkarken SHP-CHP ya da başka bir
parti olmanın bir anlam ifade etmeyecegini
anlatmahyız. Dünyada her şey değişiyor,
ama F = ma (Kuvvet = Kütle x ivme) ya-
sası hâlâ değişmedi. Bunu da Sayın fnönü
anlamazsa kimse anlamaz.
Birileri bir şeyler tezgâhlıyor ve bizler
bu senaryolann zorunlu figüranları oluyo-
ruz. Zekâlanmızı,. bilgjlerimizi, becerileri-
mizi örgütleyelim. Bu tezgâhlara.geleceği-
mizi, umutlanmızı kurban etmeyelim.
O birileri, işlerin "tıkınnda" gitmeyebile-
ceğini hiç değilse bazen düşünebilsinler ki
tabansız cesaretleri kınlsın.
İstanbul Tabip Odası Pratisyen Hekim Ko-
misvonu
İLAN
ŞEREFLtKOÇHİSAR SULH HUKUK
HAKİMLİĞİ'NDEN
Esas No: 1986/720, Karar No: 1989/133
Davacı Enver Ayanlar vekili Av. Ferudun Ayanlar tarafından, da-
valılar Müjerref Ayanlar, Atiye Ayanlar, Mukaddes Ayanlar, Melek
Leman Ayanlar ve arkadaşları aleyhine açılan ortaklığjn giderilmesi
davasının yapılan açık duruşması sonucunda;
Mahkememizin 14.02.1989 günlü kararı ile flçenin Yeşilova mahal-
lesinde kain 538 ada, 13 parsel sayılı taşınmazın taraflar arasında tak-
siminin kabil olmadığından satıs sureti ile ortaklığın giderilmesine ka-
rar verilmiş olup, davalılardan Şükrü Güner Esen'in ölü olup, miras-
çıları olan eşi Emine Esen ile bu eşinden -olma müşterek evlatlan ll-
yas Avni Esen, Erkan Esen ve Fatma Esen'in yapılan zabıta araştır-
ması sonucunda Almanya'da oldukları ve sarih adreslerinin bilinme-
diğinden, bu şahıslar adlanna ilanen tebligat yapılmasına karar ve-
rilmiş olup, bu şahıslann ilan tarihinden itibaren sekiz gün içerisinde
mahkeme kararını temyiz etmeleri, temyiz etmedikleri takdirde kara-
rın kesinleşeceği, karar tebligi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ
olunur.
Basm: 35922
İLAN
T.C. SALİHLİ1. İCRA DAİRESİ
DosyaNo: 91/162
Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazüı
mallar saUşa çıkanlmıştır.
Birinci arttırma 16.9.1992 günü saat 10.15-10.30'da Adliye Sarayı
önünde yapılacak ve o günü kıymetlerinin %75'ine istekli bulunmadı-
ğı takdirde 17.9.1992 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapüarak satı-
lacağı. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymeUnın
yüzde kırkını bulmasırun ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan ala-
caklann toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevir-
me ve paylann paylaştırma masraflannm geçmesinin şart olduğu,
mahcuzun satış bedeli üzerinden %... oranında KDV'nin alıcıya ait
olacağı ve satış şartnamesının icra dosyasında görülebileceği, masrafı
verildiği takdirde şartnamenin bir ömeğinin isteyene gönderilebileceği,
fazla bilgi almak isteyenlerih yukanda vazılı dosya numarasıyla daire-
mize başvurme^an rica olunur.
Muhammen Kıymeti: 600.000.000.- TL
45 RF 955 plaka sayılı Mitsubishi Maraton 1989 model MS 713 B tipi
kınruzı beyaz, mavi, lacivert renk. Şasi No: TMS 7/3 DE 90282, Motor
no: 8 DC 8326803 nolu otobüs 2/3 hissesi.
(lc.lf.K. 114/1,114/3)
Yönetmelik ömek No: 25
PENCERE
Gazete!..
Cenap Şahabettin:
"- Tevazugöstermeyin"demiş "sahizannederler."
Bizim toplumda alçakgönüllülük yanlış yorumlanabilir;
eleştirinin gelişmediği yerde, kendi kendisini eleştiren ki-
şiye dudak bükülmesi tehlikesi var.
Oysa özeleştiri bir erdemdir.
Bertrand Russell:
''- Bir kimse " diyor' 'kendini övmeye başladı mı, gülünç
olur; ama, bir ulusun övünmesi doğal sayılıyor."
Ulus, şişinmeye başladı mı, ırkçılığa sapma yolu açılır;
şirketlerin kendi kendilerini övmeleri ise ayıp değil, rek-
lamdır. Meslekleriyle övünenlerçok görülür; spor kulüple-
ri de istedikleri gibi atıp tutabilirler. Basın dünyasında
gazetelerin kendi kendilerini övmeleri de medyayı türeti-
yor.
•
Peki, basınımız ne durumda?
Kendi kendimizi övmek, göklere çıkarmak, pohpohla-
mak için fırsatı kaçırmıyoruz.
Ama durum nedir?
Genel Yayın Müdürümüz Ûzgen Acar'ın dün çıkan yazı-
sı, yüzümüze bir ayna tutuyor. Aynada kendimizi görüyo-
ruz: 1960larda toplam 3 milyon olan gazete okuru, 1990'-
larda yine 3 milyon. Nüfus çoğalıyor; okuma-yazma oranı
artıyor; gazete tirajı yerinde sayıyor. 1992 yazında toplam
gazete satışı 2.4 milyonun altına düşüyor.
Sorumlu kim?
Biz!..
Gazeteler promosyon ya da lotarya alanında akıl durdu-
rucu harcamalaryapıyorlar; milyarlar, milyarlar, milyarlar
savruluyor; gazeteleri haberle, fikirle, yorumla değil, pi-
yangoyla satmaya çalışıyorlar; ama, artık tiraj alamıyor-
lar. Babıâli'de bir fıkra uyduruldu; satıcı kapıyı çalmış,
müşteriye demiş ki:
- Eğer bizim gazeteyi satın alırsanız, üstüne bir de buz-
dolabı vereceğiz..
Fıkrayı tersine çevirip söyleyen de var.
Kimse kızmasın!..
özeleştiri basın için şifalı bir ilaç olacak. Çok satışlı ga-
zeteler kendi aralarında oturup anlaşsalar; promosyon-
dan elbirliğiyle vazgeçseler; ülke basını ağır bir yükten
kurtulur. Kimi gazetede promosyon müdürü yazı müdü-
ründen daha önemliyse, hastalık yoğunlaşıyor demektir.
Oysa bir başka açıdan bakarsanız, basın gelişiyor; sa-
ray gibi basımevleri, teknolojinin son cicileri emrimizde-
dir; dünyayı bilen cin gibi meslektaşların sayısı çoğalıyor;
yeni kuşaklar eskiye göre daha iyi okuyup yetişiyor; ama,
günümüzde gazetelerimiz yeterince gazetecilik yapamı-
yorlar ya da yapmıyorlar; haber geriye itildi; kulis, fiskos,
dedikodu, ayrıntı, porno, sosyete ve gelsin makas hazret-
leri..
Peki, bari tiraj yarışındaelle tutulur, gözle görülür bir atı-
lımolsaya..
Odayok!..
Çeyrek yüzyıl önce toplam gazete satışı 3 milyon; bu yaz
2.4 milyon!..
•
Tiraj birgöstergedir..
Ama her şey değildir..
Kitap çok satmalı!.. Yeter mi? Hayır. Bir romanın sanat
değeri yoksa, çok satmış, neyazar?.. Fikir, sanat, bilim ki-
tapları vedergileri yalnızsürümle mi değerlenir? Batı'da
yayımlanıp adı sanı dünyanın her ülkesinde bilinen nice
ciddi gazete, yeterince saülmıyor, bulvar gazetelerinin ya-
nında yaya kalıyorlar. ı-*-*.-.r,?
Ancak bu gerçeklere bakarak Cumhuriyet'e pay çıkardı-
ğım sanılmasın; en başta kendi gazetemizi özeleştirinin
acımasızl ğı içinde ele almak gerekir.
Okurlanmız bu eleştiriyi yeterince yapıyorlar; ben Cum-
huriyet'e girdim gireii, bu gazetenin sahibinin okur oldu-
ğunu herolayda duyumsadım. Son kez gazetenin satışını
35 bine düşüren de okur, bugün 70 bine çıkaran da okur;
değil mü.
Onümüzde çok yol var; alacaklılar kuşatmasını ve borç
yükünü sırtımızdan atabilsek, bu yol çok çabuk aşılabilir.
BEHİÇ AK
YAYINLARI
2H()0.000+KD\
Tam pansiyon + yol +
gezler -(eks
ı> harcayacağmız filmler
DQĞU KARADENİZ'e
YEŞILYOLCULUK
İnebolu'dan Hopaya Karadeniz. Sarp kapısından
Kaçkarlar'a, Uzungöl'den Çamlıhemşin'e,
Ayder'den Kümbet'e dağlann doruklannda yeşil
ötesi yolcııluk. .\masyada tek Türk mumyası,
Hattuşaş'ta Hitit Uygarhğı, Anadolu Uygarlıkları
Müzesi, Ankara Kalesinde veda yemeği ve
buraya sığdıramadıklanmız.
PAMUKBANK'LA 12 AYA KADAR VADE
BAYBASÛS TURIZM
İSTANBUL ANKARA
338 86 61-338 16 51 425 90 82-417 54 67
Seyahal Acentası i$lame Belf^e no. 2149
SATILIK DAIRE
Yeşilyurt Başak Sokak'ta 140 m2
daire sahibinden
satılıktır.
Tel: 573 64 61