Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6AĞUSTOS1992PERŞEMBE ,,
OLAYLAR VE GORUŞLER
TürkDil Devrimi'nin
Birteştiriciligiııde...
Tûrkiye Türkçesinin 'küJtür dili', İstanbuTda genellikle bilim ve kültür
çevrelerinin konuşup yazdığı, devlet ve dil kurumlannca kurallan
saptanarak ortaya konulmuş bulunan yazı dilidir. Avrupa ve Asya'daki bütün Erek, üst dûzeydir
Türk toplumlan için de yaa dilinin, Atatürk'ün öncülügünde oluşturulmuş,
devrimJe gerçekleştirilmiş bu kültür dilinin olması gerekır.
MAHÎRÜNLÜ Yazın Tarihçisi
tim, turizm, ekonomi gibi dil dışı şartlann bu
ihtiyacı duyuracağı görüşü kabul edilmiştir.
Bu hedefe daha kolay ve sağlıklı olarak ulaşa-
bilmek için lehçeler üzerinde çahşan bilim
adamlannın ve bu konudaki araştırmalann
arttınlması, karşılıklı yayınlann teşvik edil-
mesi görûşü benimsenmiştir."
Avrasya'nın, dolayısıyla dünyamızm eko-
nomik, siyasal, kûltürel yeni bir çağa adımlar
attığını görüyor; gözlerimiz olabildiğince
açık, şaşınhk ve urnutla dolu, her yeni gün,
yeni olaylan izliyor, yeni bir şeyler bekliyoruz.
Tarihsel, kültürel İcalınülarla, eskimişlikten
çok zenginlik ve geçmi; özlemi (nostalji) ile
gözleri kamaştıran; ne var ki denizlerin, do-
ğanın, kuşlann yok oluşlanyla yaşlı mı, genç
tni olduğu belirlenemeyen sevimli gezegenimi-
zin, bir bakıma kendisi de olan biten karşısı-
nda şaşkın... İnsanoğlunun insafına
sığınmış...
Bir yandan yıllardır iç içe yaşayan ayn kö-
kenli toplumlann birdenbire düşmanca karşı
karşıya gelmeleri izlenirken eski sınırlar bölük
pörçük olmakta; öbûr yandan AT, AGÎK,
BDT, Heisinki Sözleşmesi, Paris Koşulu
('şartı' değil), KEİB (Karadeniz Ekonomik
Işbirliği) sorunlann çözümlenmesinde elbirli-
ğini amaçlamaktadır.
Bu arada bizim toplumumuzla, dilsel ve
kültürel bağlanmız bulunan öteki Türk top-
lumlannı ilgılendıren birleştirici bir insanlık
olgusu da uç vermeye başlıyor: Avrupa ve As-
ya'da Türk dilinin lehçeleriyle konuşan yazan
Türk toplumlannın (Türki Cumhuriyetler'
denmemesi gerekir) abece, yazım (imla) ve
yazı dili bağlamlannda ortaklık ereğine yöne-
lik girişim...
Gazete ve dergilerden öğreniyor, seviniyor,
kıvanç duyuyoruz:
"Kültür BakanlığYnın düzenlediği, "Sürekli
Türk Dili Kurultayı' 4-8 Mayıs 1992 günlerin-
de yapıldı. Orta Asya Türk cumhuriyetlerin-
den dilcilerin, uzmanlann da katıldığı kurul-
tayda, bu cumhuriyetlerle 'abece, yaam
(imla) ve yazı dili'nde birlik konulan ele
alındı." (1)
Bu amaçla yapılan "Sürekli Türk Dili Ku-
rultayı'nda, birkaç bakımdan çok önernli so-
nuçlar ortaya çıkmıştır. Sonuç bildirisinde
aşağıdaki tavsiye kararlannda görüş birliğine
vanlarak şöyle denilmiş: Dünyadaki bütün
Türk cumhuriyetleri ve topluluklannın ortak
bir abece ve yazı dilinde birleşmesi görüşü be-
nimsenmiştir. Yazımın genel ilkelerinde birle-
şilmesi gerektiği konusunda da görüş birliğine
vanlmışür.
Daha önce Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araşürmalan Enstitüsü'nün düzenlediği sem-
pozyumda tespit edilen 34 harfli çerçeve abe-
cenin kabul edilmesi benimsenmiştir. Yeni
abeceler düzenlenirken bu 34 harfli çerçeve
içinde kalınması ve mümkün olduğu kadar az
sayıda harfle yetinilmesi düşüncesi üzerinde
birleşilmiştir.
Ortak bir yazım için önce Türkiye'de bir uz-
laşmaya vanlması gerekmektedir. Yaamda
öbür Türk cumhuriyetleri ve topluluklanyla
bütünleşmenin de uzlaşmayla sağlanabileceği
düşüncesi üzerinde görüş birliğine vanlmışür.
Aynca yazım konusunun Türkçe öğretimiyle
iç içe olduğu ve bir bütünlük içinde ele alı-
nması: Anadili öğretiminin sağlıkh yapılabil-
mesi için yazım kılavuzu ile birlikte söyleyiş
kılavuzunun da hazırlanması gerektiği üze-
rinde birleşilmiştir.
Ortak bir yazı dilinin kısa zamanda ve zor-
lamalarla oluşturulamayacağı; politika, eği-
Biam üsründe duracağımız önemü noktay-
sa, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Atatürk'ün ön-
cülüğüyle, altmış yıldan bu yana eriştiği Türk
dili kazanımlanndan ödün verilmemesi; öteki
toplumlarda yerleşmiş gibi gösterilecek ya-
bancı dil öğeleri (Arapca, Farsça, Rusça vb.)
öne sürülerek orta yol arayışına çıkılmaması-
dır.
Yukandaki 'bildiri'de, Türkçe karşılığı bu-
lunduğu halde kullanılan "tavsiye, tespit, ka-
bul, mümkün, kadar,' diğer, şart, ihtiyaç, he-
def, teşvik, arz" sözcüklerine yer verilmesi;
bunun yanı sıra, işin içine sayın dilcilerimiz-
den A.Bıcan Ercilasun, Hamza Zülfıkar gibi,
bir dönemin bilimsel (2) 'sözcük yasaklayıcı-
lan'nın girmesi, usa her türden olumsuzlukla-
n getiriyor ne yazık ki...
Ileri toplumlarda, kültür ve uygarlık bağ-
lamlannda ulaşılmış bir 'üst düzey' vardır; ge-
lişmekte olan kimi toplum ve kesimler de bu
düzeyi erek edinmişlerdir. Bugün, Batı uygar-
lığı ya da çağdaş bilim, teknolojinin ulaştığı
düzey, en üst düzey olarak nitelendirilmekte-
dir. Bunlardan hiçbir topluma, bireye ya da
kesime; hiçbir yönde ödün verilmemektedir.
Onlan yozlaştırmaya koyulanlar ya da çıkar
umanlarsa, önünde sonunda 'geri kalma' ce-
zasına uğramaktadırlar.
Ne var ki bu, Türk dilini kullanan top-
lumlann kendi öz lehçelerinden alışveriş ya-
pamayacaklan anlamına gelmez. Birleşmenin
ikinci amacı da budur. Türk dilinin geliştiril-
mesi açısından bu alışverişin yapılması doğal
ve gereklidir. Yeter ki yabancı öğeler, Os-
manlıcada olduğu gibi, 'Türk-İslam sentezi'
yorumuyla, ağızlara yerleşmiş olsalar da, or-
taklık için söz konusu edilmesinler.
Şunu açıklamakta da yarar vardır:
Bir toplumun, uygarlık yolundaki her ala-
nında gelişebilmesi için dil birliğine özen gös-
termesi gerekir. Bir dil ya da lehçe içindeki
aynlıklar büyüdükçe, yöresel ve çevresel etki-
lerle birlikte, yapısal bağlar çözülür; dil birliği,
dil karmaşasına dönüşerek yöreler bile an-
laşamaz duruma gelirler.
Işte bunun için, bütün yörelerin şive ve ağız
aynmlannı arkaya iten bir kültürdıline gerek-
sinim vardır. Bilimsel, akademik alanlarda,
basm-yayın-iletişim (medya), öğretim alanla-
nnda, tüm yazışmalarda..: Ûyulması gereken
bu özel dil, yine uygulamada konuşulmakta
olan kültürce etkin bir yöre dilinden kaynak-
lanır. Örneğin Türkiye Türkçesinin 'kültür di-
li', İstanbuTda genellikle bilim ve kültür
çevrelerinin konuşup yazdığı, devlet ve dil ku-
rumlannca kurallan saptanarak ortaya konul-
muş bulunan yazı dilidir.
Avrupa ve Asya'daki bütün Türk top-
lumlan için de yazı dilinin, Atatürk'ün öncü-
lüğünde oluşturulmuş, devrimle gerçekleştiril-
miş bu kütür dilinin olması gerekir.
Sonuç
Yaalanmızda öteden beri yjneleyip duru-
ruz: Türk Dil Devrimi'nin arhacı, yalnızca
Türkçeyi özleştirmek değildir, Türk dili, yer-
yüzünün bütün dilleri arasındaki saygın yeri-
ne kavuşturulmahdır.
Bütün Türk toplumlan, onu öyle bir düzeye
getirelim ki, hiçbir cumhurbaşkanı ya da dev-
let adamı, nerede olursa olsun, kendi dilinden
başka bir dille, Türklük onuruna, benliğine,
kimliğine gölge düşürmesin. Her diyeceğini
güzel Türkçeyle anlatma ve söyleme olanağı-
na erişsin.
Doğaldır ki bu düzeye gelmek için, Türk di-
line yabana öğelerin kapısını ardına değin aç-
mak, onu bunlarla zenginleştirmek (!) doğru
yol değildir.
Evrensel Türk dilinin geleceğine yönelik atı-
lan adımlar için, yapılan etkinlikleri, çabşma
ve çabalan kutluyor; başanlı sonuçlar verece-
ğine yürekten inanıyoruz.
(1) Çağdaş Türk Dili, Haziran 1992, Sf. 42,
46.
(2) Cumhuriyet gazetesi, 22 Şubat 1985.
ARADABİR
BURHAN ÖZBEY
SEKA Başmüfettişi
Bölûşûmde AdaletsizJik...
1980'ler Türk ekonomisi açısından yaşanan talihsiz yıl-
lardır. Ülke 12 Eylül 1980den sonra, militarizmin devlet
yönetiminin getirdiği bağlayıcı ve özgürlüklerı kısıtlayıcı
yönetim tarzından sonra 1983 yılında yeniden sivil yöneti-
me donüşmüşse de darbe yönetiminin yöntemleri sürdürül- -
müştür.
1980li yıllarda benimsenen iktisadi model ve modelin
uygulanışındaki katı görüşler, toplumsal huzur ve denge-
leri önemli ölçüde bozmuştur. Sermayenin desteklenme-
sine kurgulanan ekonomik model, sadece sermaye sahip-
lerini gözetmiş ve onlara yeni ufuklar getirmiştir.
Ancak, sermayenin getirdiği tatlı kazançlar, işadamları
ve sermayedarlar tarafından üretken yatırımlara dönüştû-
rülmemiş, kısa vadeli hedeflerle çok kazanç getiren, ülke
yararına doğurganlığı sağlamayan ölü yatırımlara dönüş-
türülmüştür.
Ortaya konulan ekonomik model belli ve kararlı bir dev-
let disiplininin denetim ve süzgecinden geçirilmediğinden
gerekli biçimde üretken bir yörüngeye oturtulamamıştır.
Boylece, ülke yararına değil, küçük bir mutlu azınlığa yük-
sek kazanç sağlayan adaletsiz bir model yaratılmıştır.
1980'le.de izlenen mikro, makro toplumcu politikaların,
sermaye kesimine sağladığı teşviklerin üretken yatırımla-
ra dönüştürülmemiş olmasmın acısını bugün toplumumuz
en ağır biçimde çekmektedir.
Her evde birkaç işsiz, her fabrika önünde yüzlerce, bin-
lerce işsiz kuyrugu, bu şaheser modeli yaratan yeri dol-
maz (!) kafaların ürünüdür...
Kazan da nasıl kazanırsan kazan felsefesinin yerleştiril-
diği her türlü denetimden uzak, teftiş ve soruşturma düze-
neğinin uygulama dışı bırakıldığı, müfettişlerin "tu kaka"
yapılarak, neredeyse toplum içindeki kötü ve yararsız irv
sanlar konumuna getirildiği, talihsiz dönemin şanslıları;
yolları ve ufukları açılmış belli sermaye çevreleri oldu!..
"... Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin çok yakın bir
geçmişte işadamları arasında yaptırdığı bir ankete göre
900 işadamından % 80.3'ü, Türkiye'de suiistimal ve yol-
suzluk yapıldığını ve % 85.6'sı da suiistimal ve yolsuzluk
yapanların gerektiği gibi cezalandırılmadığını belirtmiştir.
Bunun ötesinde, 1980'ler çeşitli kesimler arasında uz-
laşmayı çok güçleştirecek bir miras getirmiştir. Reel üc-
retler 1980lerde çok büyük boyutlarda gerilemiştir. 1979
yılı 100 kabul edilirse, Türkiye ücretlilerinin genel ücretleri
1988'de 32,7'ye inmiş, devlet memurlarının maaşları da
aynıdönemde49,6'yadüşmüştür..."(Doç. Dr G. Çapoğlu-
3. Izm. Ikt Kong. Tebliğinden)
1980'lerin kaynak birikimlerini kalıct ve üretken yatırım-
lara dönüştürüp verimliliklerini arttıramayan ve teknolojik
atalımlarını gerçekleştiremeyen işveren kesimi; bugün de-
mokratikleşme yolunda meydanlara dökülen emeğin
önünde, özgürce hesaplaşmanın gücü içersinde bulun-
mamaktadır.
1980'lerin yıkıp götürdüğü insanca yaşama hakkını ara-
yan yüz binlerce işçi-memur, ezilmişligin, sefaletin, dış-
lanmışlığın, kısaca perişanlığın kırıp döktüğü aile yaşam-
larının acısı ve harsı içerisinde de yeniden insanca yaşaya-
bilmenin kararlılığı ve azmiyie yollardadır.
Bugün, yollar, meydanlar, işçi-memur sloganları ile inli-
yorsa, pankartlarda "Biz de insanız ve insan gibi yaşamak
istiyoruz" diye yazıyorsa, bunun sorumluları geçmişteki,
yanlış ve yanlı politikaların yaratıcı ve uygulayıcılarıdır.
"Adalet" kelimesinin "adaletsizlik" kavramını çağrıştı-
rır hale geldiği gölgeli ve karanlık yıllardan sonra, ezilmiş
halk tabakaları, yitirdikleri insanca yaşama haklarını ala-
bilmenin başkaldınsı içerisindedir.
Ülkeye adapte edilecek ekonomik modelde, özellikle,
devlet memurları ve işçiler başta olmak üzere dar ve sabit
gelirli milyonlarca çalışanın insanca yaşamak isteğine da-
yalı haklı ve kararlı isteğine de özenle yer vermek, ülkede
doğabilecek ve hiçbir zaman arzulanmayan kaosun ön-
lenmesinde en akılcı yöntemdir.
TAKITŞMA
Anayasa Mahkemesi Karan ve
Sayıştay Seçimlepi
Bütün Sayıştay üyelerinin hukukun üstünlüğüne saygının gereği
olarak kendiliğinden işbaşından ayrılmalan gerekir.
Anayasa Mahkemesi 23 mayıs tarihin-
de yayımlanan ve yayımlandığı ta-
rihten itibaren alu ay sonra yürürlüğe
girmesi öngörülen karanyla, Sayıştay
Kanunu'nun S. maddesi ile 6. maddesi-
nin 3,4 ve 5. fıkralannı iptal etmiştir.
Söz konusu karar her ne kadar 1 Kasım
1990 gün ve 3677 sayüı yasa ile getirilen
hükümler için acılmışsa da bu sınırlar
içinde kalmayıp, bütün Sayıştay seçimle-
ri bundan da öte Sayıştay'ın hukuksal
kimliği hakkında hükümler taşımakta-
dır. Verilen kararla Sayıştay secim usulü-
nün anayasaya uygun olup olmadığı
saptanırken aynı zamanda Sayıştay'ın
hukuki niteüği yani kuruluş amaç ve gö-
revlerini de belırlemiştir. Buna göre Sa-
yıştay bir yargüama organı değildir. özü
itibanyla idari denetim yapan bir kuru-
luş olup bazı kamu görevüleri hakkında
sorumluluk doğuran kararlar veremez.
Görüldüğü gibi karar, bütünüyle bir
mahkeme hatta yüksek mahkeme olarak
örgütlenen bir kuruluşun tümden değişi-
mini öngörmektedir. Bu yönüyle Anaya-
sa Mahkemesi karan çok büyük önem
taşımaktadır. Yani bir yüksek mahkeme
olarak kurulup çahşan ve insanlan yargı-
layıp sorumlu tutan bir kuruluşun mah-
keme olmadığı ve yargılama yapamaya-
cağuu belirtmiştir. Değinilen karar,
Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki
ilk karan değildir. 1973 tarihinde verilen
bir başka kararda da Sayıştay'ın niteüği
açıkça gösterümiştir. Ne yazık ki o tarih-
ten bu yana Sayıştay'ın kuruluş amaçla-
nna ilişkin hiçbir köklü çalışma yapılma-
maana karşın Sayıştay başkan ve üyeliği
secim usullerine ilişkin pekçok değişik-
likler getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararj, Sayıştay'-
ın kuruluşu yanında kadrolanrun oluşu-
munu da anayasaya aykın bulmuş,
TBMM adına denetim yapan bir kurulu-
şun, karar organlannın doğrudan Meclis
Genel Kurulu'nca secilmesı gerektığıni,
komisyonlarca belırlenemeyeceğını hük-
me bağlamıştır. Her ne kadar verilen ka-
rar 1.11.1990 tarihinden sonra yapılan
secimlerle ilgili görünüyorsa da anayasa-
ya aykınlık gerekçesi 1982 AnayasasT-
ndan sonraki bütün secimler için gecerli-
dir. Çünkü belirtilen tarihten önceki
seçimlerde anayasaya aykın olarak ko-
misyonlar aracıbğı ile yapılmış, fakat
durumun Anayasa Mahkemesi'nin dene-
timine götürülmesi olanağı bulunmamış-
ör.
Söz konusu Anayasa Mahkemesi kara-
n 11 Temmuz 1991 tarihinde verilmiş
olmasına karşın uzunca bir süre sonra 23
Mayıs 1992 tarihinde yayımlanmışür.
Aynca kararda açıkça belirtildiği üze-
re; doğurduğu hukuksal boşluğun doldu-
rulması için yayımlandığından itibaren
altı ay sonra yürürlüğe girmesi öngörül-
müştür.
Bu arada, iptal edilmekle beraber kısıt-
b bir süre için yürürlükte kalan hükümle-
re dayanarak yeni bir Sayıştay üyeliği
seçimi yapılması düşünüldüğü ve başvu-
ru için duyuru yapıldığı görülmektedir.
Unutulmamabdır ki Anayasa Mahke-
mesi'nce tanınan alu aylık süre, iptal işle-
minin doğurduğu hukuksal boşluğun
doldurulması amacını taşır. Yoksa ana-
yasaya aykın olduğu saptanmış, fakat
gecici bir süre için yürürlükte sayılmış
kurallarla yeni bir secim yapılabilmesi
için bir fırsat yaratmak hiç tasavvur edi-
lebüecek bir konu değildir.
Bu nedenlerle iptal edilmesine rağmen
23 Kasım 1992 tarihine kadar yürürlükte
sayılan kurallara dayanılarak secim ya-
pılması sakat olacaktır.
Aynca idare mahkemelerinde yasalara
ve anayasaya aykın olduğu savlanyla
dava konusu yapıbp bir idari işlem olma-
dığı gerekçesiyle usulden reddetme işle-
minin yaşandığı olayda davacılann ne
denli haklı olduğunu ardamak için Ana-
yasa Mahkemesi'nin karannın çıkması
gerekmiştir.
PENCERE
Bibndiği gibi ANAP döneminde yapı-
lan ve Sayıştay karar organlannda behrli
bir görüşün etkin olmasını, saülavan ilk
secim, Sayıştay meslek mensuplannın
çoğunluğunca iptal edilmesi için yargı or-
ganlanna götürülmüştü.
Ancak ilkin idare mahkemesi daha j
sonra Danıştay o günün koşullannda Sa-
yıştay seçimlerini yaşama işlemi sayıp
idari yargı alanının dışında kaldığını ka-
rara bağlamıştı. Yani konuyu esastan
yargılamamışu. Şimdı Anayasa Mahke-
mesi karanyla -Sayıştay'la ilgUi seçimle-
rin yaşama organının bir idari işlemi
olduğu açıkça belirtıldiğinden, yargı or-
ganlannca yargılanabileceği saptanmış
bulunmaktadır. Bundan başka, ilk dava
dilekçesinde ileri sürülen anayasaya ay-
kınbk iddiasının doğruluğu da secim
usulünü düzenleyen kurallann iptal edil-
mesiyle kanıtlanmıstır.
Bu nedenle, hukuka aykınbğı açıkça
anlaşılan davanın artık yargılanabibrliği
de bebrlenmiştir. Diğer yandan İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 53. mad-
desi uyannca taraflan ve sebebi aynı olan
bir dava hakkında yasal bir dayanak
yokken aynı mahkeme yahut başka bir
mahkeme tarafından evvelki ilamın hük-
müne aykın bir karar yerilmiş bulunması
bir yargılanmanın yenılenmesı nedenidir.
Yani hukuka aykınbğı ve yargılanabüir-
liği Anayasa Mahkemesi karanyla sapta-
nan bir işlemle ilgili davanın, yeniden
açılması ve sonuçlandırüması için hiçbir
engel kalmamışür.
Bu durumda, yasalara ve anayasaya
aykın biçimde iş başına gelen, aralannda
sonradan Anayasa Mahkemesi üyesi
olan Hasim Kıbç'ın da bulunduğu bütün
Sayıştay üyelerinin hukukun üstünlüğü-
ne saygının gereği olarak kendiliğinden
işbaşından aynlmalan gerekir. Aksi hal-
de Anayasa Mahkemesi karannın yürür-
lüğe girdiği tarihte, hukukun gereğini
yerine getirme girişimlerinin başlayaca-
ğından kuşku duyuhnamabdır.
ATİLLA İNAN Sayıştay Uzman Denet-
çisi
İLAN
CEYHAN 1. KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1980/440-131
Ceyhan ilçesi Yalak köyü 133 parsel hakkında mahkememizden ve-
rilen karar temyiz edilnıiş, Yarptay 16. Hukuk Dairesi'nin 6.3.1992
tarih ve 1991/8665 Esas, 992/4074 karar sayüı karan ile hükmün onan-
dıgı, onama karan tebliğ edilmiş ve tashihi karar talebinde bulunul-
makla daha önce mahkememiz karan bir kısun davalılara ilanen teb-
liğ edildiginden davacı Hazine vekilinin 8.7.1992 tarihli tashihi karar
düekçesi davalılaı Ertekin özler mirasçısı Ebru özler, Edibe Özler,
Ali Onur özbilen, Fatma Selmin özbilen, Hatice Gülden özbilen
(Koçlar), Kazime özler, özcan örler, Songur özler, özbek özler ve
Ulcaz Karamehmeî'e 7201 sayıiı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur.
Basın: 49301
Yarım pansiyon + yol +
çevre gezileri + Nac'abey
KARADANIİKYA
Prenses Otel'de konaklam'a, Kayaköy,
Ölüdeniz, Xanthos, Letoon, Patara,
Dalyan, Kaunos, İztuzu, Tlos, Saklıkent.
"PARANIZ PAMUKBANKTAN, TATİLİNİZ
BAYBASOS'TAN" KAMPANYAMIZ SÜRÜYOR
BAYBASÛS TURIZMİSTANBUL ANKARA
338 86 61 - 338 16 51 425 90 82 - 417 54 67
Seyahat Acentası Işletme Belge no 2149
İLAN
CEYHAN 1. KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1983(162-302
Ceyhan ilçesi Isırganlı Köyû 221 parsel hakkında mahkememizden
verilen 7.11.1990 tarih ve 1983/162-302 esas ve karar sayılı karan ile
davacı Ali Küçük'ün itirazının reddine, taynmaTin davalüar Hacı Yu-
suf Ağa mirasçılan adına tapuya tescüine dair karan davahlardan
Emine Yavaş (Do|an)'a 7201 sayıl) yasa uyannca ilanen tebliğ olunur.
Basın. 49313
İLAN
CEYHAN 1. KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1979/780-327
Ceyhan ilçesi Kösreli köyü 332, 334, 333 parsel hakkında mahke-
memizden verilen 27.11.1990 tarih ve 1979/780-327 esas ve karar sa-
yılı karan ile davacı Döndü Akbaş'ın itirazının reddine, taşınmazın
davalılar Yusuf özmen ve arkadaslan adına tapuya tescüine dair ka-
ran davalılar Ali oğlu Musa Gürlüz, Cemile Adıyaman, Abdurrah-
man Adıyaman, Süleyman Adıyaman, Ayşe Mert, lsmail özmen, Ali
özmen'e 7201 sayılı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur.
Basın: 49300
T.C.
ADİTASFİYE VE İFLASIN AÇILMASI
İLANI
AKHİSAR 2. İCRAİFLAS
MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
DOSYA NO: 1992/1 İFLAS
Müflisin adı soyadı ve ikameti: Sadık Dinar Ragıpbay Mah. 21 Sok.
No: 99 kat: 4 Akhisar.
tflasın açüdığı tarih: 7.5.1992 saat 15.00
Akhisar Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nin 7.5.1992 tarih ve
1991/87-1992/223 sayüı karan ile iflasma karar verilen yukanda adı
ve adresi yazılı müflis hakkında tasfiyenin şimdilik adi tasfiye şek-
linde yapılması tensip kılınmış olduğundan
1- Alacakhlann ve istihkak iddiası sahiplerinin alacak ve istihkak-
larını ve bunların dayanağı olan belgelerin ve örneklerinin bu ilan
tarihinden itibaren 1 ay içinde müdürlügümüze kaydettirilmeleri, veya
tevdi eylemeleri,
2- Müflise borçlu olanlann aynı süre içinde kendilerini ve borçla-
nnı bildinneleri, aksi halin (İ.İK. 336 maddesi gereğince) cezai so-
rumluluğunun bulunulacağı.
3- Müflisin mallarını her ne suretle olursa olsun, elinde bulundu-
ranlar o mallar üzerinde kanuni haklan saklı olmak şartı ile bunlan
aynı süre içinde, iflas müdürlüğü emrine tevdi etmeleri, makui, özre
dayanmaksızın vermezlerse cezai sorumluluğa uğrayacaklan ve rüç-
han haklannda mahrum kalacakları (1.1.K. 336.)
4- 17.8.1992 günü saat 9.00'da Akhisar 2. lcra Müdürlüğü'nde ilk
alacaknlar toplantısı yapılacağından, alacakhlann bu toplantıya gel-
meleri veya yetkili bir vekil göndermeleri, müflis ve müşterek borçlu
olanlar ve kefîllerin ve borcun tefekkul eden sair kimlerin bu top-
lantıda hazır bulunmaya haklan olduğu ilan olunur. (t.l.K. 219-336)
Ders Kttabı Gfti._
Urla'da minibüsçüler arasında kavga çıkmış. Iki ayn fir-
ma arasında rekabet, "sen taşıyacaksın, hayır ben taşıya-
cağım" tartışması alevlenmiş; çatışmalarda yaralananlar
olmuş; 22 kişi adliyeye gönderilmiş; olaylar nedeniyle kay-
makamlığın önünde toplanan kalabalığın sözcüleri bağır-
mışlar:
" - Olaylan Kürtler çıkanyor, bunlar yerlerlne dönme -
den sorunlar çözülemez!.."
Izmir Valisi Aktaş, olaylan izlemek için kaymakamlıkta
bulunuyormuş; kalabalığı yatışbrmış:
"- Kimseyi zorla bir yere gönderemeziniz. Kimse klm-
seyi ezemeyecek. Ben Doğu illerinde 16 yıl görev yaptım,
devlete karşı son derece saygılı olduklannı gördüm. Ara-
nızda provokatörler (kışkırtıcılar) olabilir. Slz onlara inan-
mayın!.."
Urla'ya gelen HEP ll Başkanı Hikmet Fidan yetkililerle
görüştükten sonra açıklama yapmış:
"- Olay üzücüdür. Çeşmealtı 'nda oturan Doğululann ev-
leri basıldı. Burada dayak yiyenler olmuş. Dayak ylyenle-
rin yüzde 80"ı Doğulular. Kürt-Türk ayrımı yapılmak isteni-
yor. Ayrım yapılmamalıdır. Türklene Kürtlerkardeşttr."
Cumhuriyet'te ayrınblı biçimde yeralan haberin başitğı:
"Çıkar kavgasıyla yaratılan şovinizm".
Haber değil, sanki ders kitabı!..
•
Her kavganın -savaşın, terörün, çatışmanın- altındabirçı-
karpaylaşımı vardır.
Ister Marks söylemiş olsun, ister bir başkası; ekonomiyi
gözardı ederek, ne tarihi anlamak olanağı var, ne de günü-
müzü. Eğer Anadoluda Türk-Kürt kavgası yaratılmak iste-
niyorsa, bunun ardında kesinlikle "ç^ar" yabyor.
Hem de yalnız Türkü ya da Kürdü ilgilendiren çıkar de-
ğil; sınır ötesinde, okyanuslann karşı yakasında yaşayan
ve dünyayı yönetenlerin çıkarları işin içindedir; tekelci ka-
pitalizmin dünyasında olayın boyutlannı bir ülkenin sınır-
ları içine sığdıramazsmız. 20'nci yüzyılın başında, Ana-
dolu'da yaşanan Türk-Ermeni kavgası da hem kendi için-
de, hem de sınırlar ötesindeki çıkarların güdülemesiyle
patlak vermişti.
Denebilir ki:
- Canım, bu kadarı da fazla!.. Eninde sonunda miriibus-
çülerin kavgası!.. Şimdi bu olayı hem Marks'a, hem tarihe,
hem sınır ötelerine yaymanın anlamı var mı? Her yerde
emperyalizmi görmek zorunda mıyız?
Değiliz...
Ama yanıbaşımızda, gözümüzün önünde, evimizin içîn-
de, komşumuzda yaşanan bir olayı, evrensel değerierin
terazisinde tartamazsak, çağdaş insan aklının önündeaçı-
lan ufukları daraltmış oluruz. lyice öğrenmek gerekir
Oünyanın neresinde bir etnik çabşma çıkarsa, bilin ki bü-
tün dünya oradadır.
Bosna-Hersek'te...
Lübnan'da...
Azerbaycan'da...
Urla'da...
Urla'daki çabşma Güneydoğu'dakinin uzanbsıdır,
Adana'da Çekiç Güç' ne güne duruyor? Çekiç Güç'ün bir
ucu Bağdat'ta, öteki ucu Beyaz Saray'da!.. Urla'da yurttaş
her gün televizyon başında; adına "medya" denen cana-
varın karşısında!.. Sonra ekmek parasının ardında!.. Ek-
mek aslanın ağzında.L Enflasyon on yıldır yüzde 50'nin
üstünde!.. Yolcu kapamazsan, işin bitiktir. Kimdir karşın-
daki hasım? Kürt mü? Türk mü? Her gün "ölü olarak ele
geçirilenler ve şehit edilenler" ile doldurulmuş kulaklar-
dan beyne giden titreşimler birdenbire Richter ölçeğine
göre dayanılamaz bir depreme dönüştü mü; yıkılanlan tut
tutabilirsen ..
Anadolu'yu etnik bir çatışmanın kanlı arenasına dönüş-
türmek isteyenler başarı kazanacaklar mı?
Komşuyu komşuya düşman ederek kardeşi kardeşle
kan davasına sürekleyen bir gidişabn içindeyiz. Urla'daki
olay ibret verici!.. Sanki bir ders kitabının en çarpıcı sayfa-
ları önümüzde açılıyor; ezbere bildiğimiz satırlar, bu kez
gazete haberi olarak karşımıza çıkıyor; göz göre göre bir
yere sürükleniyoruz.
Anadolu halkı birbirini seviyor. Bu sevgiyi düşmanlığa
dönüştürebilecek etnik ve mezhepsel kan davalarına
"dur" diyecek bir gücü toplumda yaratmalıyız.
Bu bir politika değildir...
Bir insanlık davasıdır.
1
î
yflPIHCIUK1
SELDA
BAÛCANYENİ KASETİ ç \ * ^ KASETÇİNİZDE
GENEL DAGlTIM RAKS