04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS1992 CUMA 12 DIZIYAZI Şükran Kurdakul, henüz 26 yaşmdayken 26 Eylül 1953'te tutuklandı, 68 gün hücrede kaldı Hücrede iki kisi: Sair ve siir Yeryûzû dergisinin hesabını, TKP üyesi olduğum savıyla tutuklandığım zaman da sordular bana. Partinın or- ganı mıydı gibilerden sıkışürmalarla havaya kurşun sıkıyorlardı. Arif de, ben de, Zeki Baştımar da derginin par- ti ile ilgisi olmadığı yolunda ifade ver- diğimiz ıçın, bu konudaki sav esas hakkındakı mütalaada yer almadı. Dergı yayımiandığı süre ıçinde, an- latüğımdan başka kovuşturmaya uğ- ramadı. Suat Taşer, Sabih Şendil, ben de derginin yazı işleri sorumlusu Abi- din özkan da kısa sürede aklandık. Ama aklanmak yetmedi Yeryüzü'- nün yayımını sûrdürmesine. Basımevi bulunamıyor Uluslararası sermayenin kucağında yerini bulmaya başlayan Demokrat Parti'nin siyasal uzmanları 1500 basan iki yaprak düşün ve edebiyat dergisine bu "kez yasadışı baskılar uygulamaya başladılar. Basımevi bulamıyorduk. En kabadayı gazetenin tirajı 30-40 bindi o zaman. 1000-1500 okumuşun düşünmesin- den korktuklannın bilincindeydık. Yeryüzü'nün başına gelenler de, tu- tuklamalar da edebiyat anlayışlan yo- lunda bir dergı çıkarma dırencinı kırmaya yetmedi bizim kuşağın. Doğru olan susmamaktı. öyleyse... Bu kez tasanlann kaptan köşkûnde Naci (Fethi), Metin (Prof. Özek) ve ben bulunuyorduk. yanaydık ama yapaylığa düşmek kor- kutuyordu bizi. Sonra Batı kopyacılığına ve işi yü- rûtmeye kadar götürenlere karşıydık kuşkusuz. Zor, çetin ve tehlike' döne- meçlerle doJu bir yola düştüğümüzü biliyorduk. Ama yirmili yaşlardaydık. Kimi za- 3 ağarmadan kapımız çaündı. Sanık ki- taplar, dergıler toplandı. Zabıtlar tu- tuldu. İki saat sonra Harbıye Merkez Ko- muıanlığı bahçesindeki hücrelerden birinde ük idmanianma başladım. Duvarlar ıslaktı. Akşama doğru yata- ğunı, yorganımı, yıyeceğimı getirdiler.man şarap, sinema paramızı derginin Çok geçmeden yalruzlığm yorgunluğu giderleri için yatırdığımız oluyordu. çöktü üstüme. Belki yorulanlar çıktı Ne yapacağımı, bu yüz numara ara- bğı kadar yerde kaç gün tutulacağımı sormaya başladım kendime. Uzaklar- aramızdan. Ayakta kalanlanmız yeni edebiyatı- mızm vazgeçılmezleri arasında yerleri- ni buldular. 1960'tan sonra kalabalık- dan bir yerlerde kapılar açılıp kapanı- lara ulaşarak ûlke ölçeğinde ilerleme yordu. Sonra benim kapıma geldiler. bilincmin simgesi düzeyine yûkseldi- Penoeremi açtılar. ler. — ; Beraber için, 142. maddeden dava Hayat veren Slgara açılmadı ama basımevlerine akla ha- yale gelmeyecek biçimlerde baskı ya- pıhyordu. Ve Meün özek de dine hakaret savıyla yargılandı. Biürkişi Ord. Prof. Ali Fuat Başgü'in raporuy- > HAPÎSTEN BABIÂLİ'YE Şükran Kurdakul di. - Adın ne dedi bin. Seyirlik maymunlara bakıyor gjbiy- la altı aya hüküm giydi. Tıp fakültesi- nin son sınıf sınavlanna giriyordu Metin. Cezası "tecil" edilmeseydi he- kim olamayacaktı. Cesareüni ve korkusunu unuta- mam. Söyledim. - Neden getirildiğini biliyorsun değü mi? - Evet.. dedim. Sorgumda... Tümcerni bitirmeden kapatülar pencereyi. Bir cigara yaktım. Bu cigaranın dumanını havaya üfle- malar başlamıştı. iki koca yıl gün yüzü görmeyenlerin resimleri çıktı bırinci sayfalarda. Duruşmalann açık olmasını istiyor- lardı. Reddetüler. Kaç yıl sonra Mos- kova'da aayla öğrendim; Sovyetler Birliği'nin siyasal nitelikteki davalan- nın kapalı oturumlarda görüldüğünü. Yeditepesevinci Bir sabah, Cumhuriyet'le Vatan'ın yanı sıra Yeditepe'nin adını yazdım is- tek kağıdına. Gebnez mi! Sevinçten JVarırdeşsen ancak o düşünceden ibaretsin... Mevlana'nın bu dizesini, Abdülbaki Gölpınarlı'nın koskoca kitabından nasıl çekti çıkardı belleğim bilemiyorum. Ama hücrede yazdığım şiirlerden birinin kaynağı olduğunuçokiyi anımsıyorum. Kimi danıştıkianmızın gözleri deği- şiyor açıkça. - Bu koşullarda Yeryüzü'nden son- ra yeni bir dergi mi?.. Bereket versin Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz, A. Kadir, ömer Faruk, Lütfi Enşçi, Cahit Irgat, Kemal ve Ihsan İn- cesu'Iann gözleri o gözlerden değil. Yeryüzü'nde toplumsal/siyasal so- runlara yaklaşan yazılara da yer verili- yordu. Beraber, sineması, tiyatrosu, resmi, şiiri, öyküsü ile sanat dergisi olarak hazırlandı. Tahsin'in (Yücel) ük öyküsü (Tuman) Yeryüzü'nde çık- mıştı. Beraber'de sık görünen imzalar arasında yer aldı Tahsin. Ahmed Arif, Fahir Onger, Sarnim Kocagöz, Fakir Baykurt, Can Yücel, Talip Apaydm daöyle. Yeryüzü ve Beraber'de yazanlar dünyaya, ülkemize ve insanlanmıza, iktidarlann dümen suyuna rahatça gi- riveren kapıkulu tabiatlı "yenilikçi"- lerden başka gözlerle bakıyorduk. Bu nedenle farklı görüşler oluşrnuştu ede- biyatımızda. Gazeteler, partilerden ve bankalar- dan yardım gören edebiyat dergileri ya yok sayıyorlardı bizi, ya da saldınyor- lardı. YaşayanTûrkçe Onlar da, bızler de edebiyaümızm cağdaşlaşma sürecine özgü yetersizlik- lerin çemberinde çıkar yol anyorduk aslında. Başta dilimizin hızla gelişme- sinin yaratüğı kaçınılmaz güçlükler vardı. O yıllar, konuşurken kullana- madığnnız sözcükler yazı dilimize ge- çiyordu. Türkçenin gelişmesinden Şükran Kurdakul Sofya'da bir hastamde yataa Enrer GSkçe'yi ziyaret ediyor. Yıl 1977. Beni neredeyse iki yıl sonra aldılar. Annemle birlikte Beşiktaş'ta oturu- yorduk. Mukadder hanımcığım ba- bamla seferberlikte nikâhlanmış, Ga- liçya savaşlanndan sonra evlenmişti. 1919 temmuzunda Anadolu'ya geç- miş babam. Kurtuluş Savaşı'nda son görevi Garp Cephesi'ndeki Sakarya müfrezesi komutanlığı... Böyle bir sa- vaşçının eşi olduğunu hiç unutmadı anacığım. Konuşarak yaşadı. Elbette tarihsel olanı değil, olaylan yaşıyordu kafasmda. Bu nedenle uzun yilîar bi- zim kuşağın kültür savaşımındaki sab- nnı, gücünü, çilesini yerine oturtama- dı hiç. Dargm bir sevgiyi yüreğinde laşıyarak başıma bir şey geldikçe ana olmanın gereğini yerine getirdi. Nisan 1960 olaylan Nisan 1960 olaylanna kadar. 27 Mayıs'tan sonra dargmlığı gitti sevgisi kaldı bana. Polis aramalara muhıarla birlikte gelirdi o zaman. 26 Eylül 1953'te gün yen bendim. Ben olmasam, bu cigara dumanımn havaya cizdiği biçimler de olmayacaktı diye düşündüm sonra. Gelen nöbetçi subaylann yaratüğı bu- rukluğun dışında başka şeyler düşün- düğümü algılamam hoşuma gitti. Sevinerek "işte böyle tutuklanma ola- yuıdan başka şeyler düşün" dedim kendı kendime. 141. maddeye ilişkin sorunlara, çözülmelere, yanılgılara, ihanetlere kafayı kaptırmaz, özgürlü- ğüne gölge düşürmezsen gerçekten o kadar şey vardı ki soracak, yanıtlan aranacak... "Kardeş sen ancak o düşünceden ibaretsin..." Mevlana'nın bu dizesini, Abdülbaki Gölpınarlı'nın koskoca kitabından nasıl çekti çıkardı belleğim bilemiyo- rum. Ama hücrede yazdığım şıırlerden birinin kaynağı olduğunu çok iyi anımsıyorum. Belki bir ay gazete okumamıza ian vermediler hücrede. Ben de sözcükler- le savaşüm durdum. Sonra gazete yasağı kalkb. Dunış- bayram yerine döndü hücrem. Oktay Rifat'm o sayıda yayımlanan Telefon şiirini kaç kez okudum kimbilir. Her okuyuşta değişik tatlar duyarak özümsemeye çalışüm bu şiiri. Sözcüklerin dize içindeki işlevlerini somutlayabilmek ne güzeldi. Oktay Rifat'ın Yaprak dergisinde çıkan şiirlerinde, o yıllar sevilerek oku- nan Fransız şairi Jacques Prevert'e öykünerek ince yergi öğeleri kullan- mayı sevdiği yaalmıştır. Ben de o ka- nıdaydım. Oysa ABD'de yargılanan Rosenberg'leri duyumsatan Telefon'- da düşünsel olanla duygusalbğın, bi- reysel olanla toplumsaÛığın bileşimini yaratıyordu şairimiz. Ölüm cezası kar- şısında bile onurlanndan bir şey yitir- meyen kişiliklerinin uyandırdığı sevgi ve hayranlık duygulannı insansal öğe- lerle verirken abartıya düşmemişti. Olayın altını çizmiyordu. Hücrem şiirin zenginliği ile donandı. Yeni çizgenler açıldı san kara duvar- larda. Yirmi alü yaşmdaydım. On bir, on iki yıldır yazıyordum. Sorgulamaya başladım bu yülan. Edebiyat adarru kişiliğimi. Ve 141,142. madde kabadayılanna inat özgürlüğümün dumanı tütüyor- du. Hücreden cıkınca cezaeyi -özel bir baskı yoksa- yaşamm kendısi gibi gelir insana. Bir kurulu düzeni vardır. So- luk aldığın hava değişmiş, mekân ge- nişlemiştir. Görüş başlar. Zaman zaman da olsa tepende gökyüzü. Gü- neş. Denizleri çağnştıran bulutlara bakar geleceği düşlersin. Altmış seklzinci gün hücreden çıka- nlıp cezaevine götürüldüğümde hava- da adım atıyor gibıydım. Dört beş saat sürdü bu şaşırmışlık, uyum bozuklu- ğu. Sonra eskiden tanıdıklanmla, ilk kez orada karşılaşüklanmla konuşur- ken sesımi algılamakta güçlük çeki- yordum. Başka uzaylardan geliyor gibiydi sesim. Avluya bırakılınca kimlerle karşı- laşüm önce anımsamıyorum. Çevremi alıverdiler. Herkesin en iyi, en sevecen, en hesapsız kitapsız hallerini yaşadığı zamanlardan biriydi belki. Neden sonra Ahmet'i (Bilge) gör- düm. Karşıyaka'dan çok iyi bildiğim Ahmet'lik gitmemişti yüzünden. Göz- leri karanlığa sıkışmış kalrruş ızlenimi- ni uyandıranlann gözlerine benzemi- yordu. Güleç ve rahattı. Bu rahatlıkla öteki rahatsızlığın ne- relerden kaynaklandığını fcestiremez- dim o zaman. TELEFON Gözlerin var ya çekik kara kara Önce gözlerindi en güzel ışık Beyaz dişlerindi bacaklann omuzun Damab örtüde bir kase çorba gibi Buğulu bir lezzettı kankocabk Şimdi bir çınar yeşeriyor içimde Bir şarkı söyleniyor uzun uzun Hürnyetın rüzgarb bayrağı oldu Bize yeten aydınbğı sevdamızın Aman dayanamazsam ne etmeli Bütün pencereler üstlerine açık Kımler soyar çocuklan kimler örter Biri on bir yaşında ötekı küçük Ya anne diye bağınrsa uykusunda Belki korkmuş belki de susamıştır Geceleri su içmeye alışık Çorap öyle mi giydirifir don öyle mi bağlanır Gömleği bir tuhafsarkıyor arkasında Çocuklara bakma dayanınm Gide gide çoğaldım halkım ben artık Dağ taş kalababk kalabahk Satarmıyım onlan onlarda çocuklanm Ben kadınım çocuklanmla vanm Telefon nafile açmam seni Söylemez dillerim yannla bağb Tutmazparmaklanm kocamdan belli Telefon benimki de anabk Çocuklara bakma dayanınm Sevgjydim önce bir çeşit incelik Şimdi işe yanyorum kaba saba Tuzlu bir deniz kokusu havada Benimle başladı bu müthiş tazelik Benimle yaklaşü güzel günler O günlerin eşiğinde beni hatırlayın Haürlayın onlann vahşetini Her telefon cabşta kesık kesik Oktay Rifat SÜBJECEK İSTANBUL ÜNtVERSİTESt İŞLETME FAKÜLTEŞİİŞLETME İKTİSADI ENSTİTÜSÜ'NDEN Çeşitli eğitim programlanna aday Oğrenci kaydı devam ediyor. YÖNETÎCtLİK ÇAĞINDA YAŞIYORUZ; diplomanız başan için yeterli değüdir. Artık, 21. yüzyılın koşullanna göre eğitim görme zo- nınluluğu vardır. Ulkemizde, bu konudaki ihtiyacınıa en iyi şekilde "Yöneticilik Eği- timinde 37 Yılhk Deneyimi" olan İŞLETME İKTİSADI ENSTİTU- SÜ'nün aşağıdaki programlarından en az birine katılarak sağlayabilirsiniz.' I- GENEL İŞLETMECİLİK PROGRAMLARI: (1 akademik yü sttreli) 1- İŞLETMECİLİK İHTİSAS PROGRAMI (TOrkçe ve Ingilizce öğretim yapan gündüz ve gece bölümleri vardır) 2- İŞLETME İDARESİ PROGRAMI (Yatılı, en az 5 yıllık pratık deneyim, 6 hafta süreli) II- ÖZEL İŞLETMECİLİK PROGRAMLARI: (Bu programlann Ingilizce ve Türkçe dillerinde 1 akademik yıl $ü- reyle ögretira yapan gündüz ve gece bölümleri vardır.) 1- ULUSLARARASI İŞLETMECİLİK İHTİSAS PROGRAMI (İngilizce) 2- FtNANSAL JCURULUŞLAR YÖNETİMİ İHTİSAS PROGRA- MI (Türkçe ve İngilizce) (Banka, Sigorta, Borsa, Sermaye Piyasası vbg.) III- İNGİLİZ DİLİ KURSLARI 1- tngiliz dilinde ögretim yapan programlanmıza; işletme-iktisat dallannda lisaasüstü programlara ve işhayatına tngilizce Htmriık ni- teliginde 1 akademik yıl süreli işletme ağırhklı İngilizce Dil Kurslan- mızm "Başlangıç" ve "Orta Düzey"lerine kayıtlar devam etmektedir. Kontenjan dolmak üzere olduğundan adayların kesin kayıda hazır- hklı gelmeleri rica oiunur. KAYIT ŞATLARI: 1- Ihtisas Programlanna katılabilmck için en az 4 yıllık bir yüksek öğretim kurumundan mezun olmak gerekir. (1992 guz döneminde mezun olacaklar da aday kaydı yaptırabilirler) 2. Aday kaydı 15 Haziran 1992 tarihinde başlamış olup, 21 Ağus- tos 1992 günü saat 17.00'de sona erecek, seçım sınavı 29 Ağustos 1992 Cumartesi günü saat 10.00'da yapılacaktır. 3. Aday kaydı için; 2 fotoğraf, Mezuniyet Belgesi ya da son sınıf- ta bulunduguna ilişkin belge gerekir. Daba fazla bilgi için: t.Û. işletme Fakültesi tşletme Iktisadı Enstitüsü 34«50 Avcüar - İSTANBUL Telefon: 591 44 91 - 591 39 64 - 590 14 27/217-218-219-220 Fax : 591 99 78 Basın: 34600 0ZE HER 7 GECE 8 GÜN 2.4<)0.000+KD\ Tam pansıyon + yol + geziler -(eksı) harcayacağınız fîlmler DQĞU KARADENİZ'e YEŞIL YOLCULUK Inebolu'dan Hopa'ya Karaderuz. Sarp kapısından Kaçkarlar'a, Uzungöl'den Çamlıhemşin'e, Ayder'den Kümbet'e dağların doruklannda yeşil ötesi yolculuk Amasya'da tek Turk mumyası, Hattuşaş'ta Hitit Uygarlığı, Anadolu Uygarlıklan Müzesi, Ankara Kalesi'nde veda yemeği ve buraya sığdıramadıklanmız. PAMUKBANK'LA 12 AYA KADAR VADE BAYBASÛS TURIZM İSTANBUL ANKARA 338 86 61-33816 51 425 90 82-417 54 6" îıeyahal Acentası İşletme Belge no 2149 BODRUM'DA KİRALIK DEVREMÜLK 8-22 Eylül (2kişi) 1.500.000.-TL 20Eylül-4Ekim(4 kişi)2000000.- Turgut Reis Odak Tatil Köyü yüzme havuzlu, deniz kenarı Tel: 528 66 29 ANKARA 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HÂKÎMLİĞİ'NDEN Esas No: 991/377 Karar No: 1992/395 Davacı Semra Ancıoğlu vekili tarafmdan davalı Fahrettin Ümit Yalman aleyhine açılıp bitirilen ipotek fekkj davasında: Mahkememizden verilen 18.6.1992 tarih 1991/377 esas, 1992/395 karar sayılı karan ile Kusadası tapusunun 20 pafta, 297 parsel Soğu- cak Röyü köycivan mevkiindeki tarla üzerinde Fahrettin Ümit Yal- man lehine konulmuş bulunan ipoteğin kaldınlmasma karar veril- miş olduğundan, işbu karann gazetede ilanından itibaren yasaJ su- resi içerisinde davalı Fahrettin Ümit Yaknan tarafmdan temyiz edil- medigi takdirde kesınleşecegi husus- a u u teblığ oiunur. Basın: 34827 ILAN RİZE ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1992-95 Karar No: 1992-156 Davacı Ali Kopuz vekili tarafmdan davalı Lisa Maria Kopuz aley- hine açılan boşanma davasımn duruşmalan sonunda verilen karar ge- reğınce: Davalı Lısa Maria Kopuz'un adresinin bilinmediği ve kendisine karar tebliğ edilemediği anlaşıldığından Rize Merkez Pınarbaşı köyü kü- tük 6. sayfa 24'de nüfusta kayıtlı Ali Kopuz ile evli Zelenda uyruklu Lisa Maria Kopuz'un medeni yasasın 134. maddesi hükmü gereği bo- şanmalanna karar verildiği karann gazetede yayınlandığı tanhten iti- baren 15 günlük yasal süre içerisinde temyiz edilmediği takdirde hük- mun kesinleşeceği karar tebliği yerine kain olmak üzere ilanen tebliğ oiunur. 4.8.1992 Basın: 49504 BODRUM SULH HUKUK MAHKEMESİ 1990/521 Davacı Ayşe Akbaş vekili Avukat Onur Karaşin tarafmdan davalı- lar Cevat Erkul ve 4 arkadaşı aleyhine Bodrum Eskiçeşme Mahallesi 20 ada, 1 parsel, Eskiçeşme Mahallesi 21 ada, 1 parsel nolu taşınmaz- larla ilgili olarak mahkememize açılan ferağı icbar davasında; Davalılardan Cevat Erkul'un adresi tespıt edilemedığınden dava di- lekçesi ve duruşma günü tebliğ edilememiş ve ilanen tebliğine karar verılmiş bulunmakla; İşbu davanın duruşma günü 6.10.1992 günü saat 14 olup adı geçen davalırun gösterilen tarihte mabkememizde hazır bulunması veya ken- disini vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK'nın 509-510. mad- deleri uyarınca davaya gıyabında devam olunacağj ve dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilan oiunur. 29.7.1992 Basın: 34310 ANKARA/ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Doğa ve İnsan Ören günleri Assos kıyılarında sona erer yaz aylannda. Balkonda oturur, güneşi uğuıiarım. Şiirsel anlar yaşarım. Assos'a gitmeyi düşlerim, turkuva;: sularda yüzmeyi. ön- ceki gün b düş gerçekleşti. Assos sevdalısı bir dostum get- di Ankara'dan. Ver elini Assos. Kadırga'da denize girmek büyük mutluiuk gerçekten. Ege'nin mavisi başka burada. İznik çinilerinin mavisini yaratan ustalar da bu sularda yüz- dü beiki de... Su birden derinleşiyor, bir kulaç, bir kulaç daha denizi yaşıyorsun tepeden tırnağa. Bizim koyda poy- razlt günlerden sonra Assos'ta sessizliğin müziğini dinli- yorum. Dalgalar çakıllara vuruyor, beyaz bir çizgi oluştu- ruyor, o beyaz çizgi dağlarda yankılar yapıyor sonra; As- sos'un mavi konseri bu! Korkarım gelecek yıllar dinleye- meyeceğiz! Doğamızı hızla yitiriyoruz. Assos'un dokunut- mazlığı da sona eriyor artık. Çok uyduruk yapılar yükse- liyor! Bu mavi sular da kirlenecek yakında! Denizin say- damlığını, dalgaların dağlara yansıyan şarkısını masal türü dinleyecek çocuklar. Son yirmi yılda nice güzel gerçek, masala dönüştü değii mi? Ailemizin küçüklerine güç an- latıyorum kimi güzellikleri. Dinlerken tepki gosteriyor, ni- ye resmini çekmedin diye kızıyorlar bana! Kaç albüm do- lardı kimbilir. Çiftehavuzlar'dan başlayarak nerelere gelir- di! örneğin Altınoluk'ta oksijen cenneti var. Ama eski Al- tınoluk nerede? Son yıllardaki çarpık kentleşme cehen- nem gorüntüsünde! O dizi apartmanları yükseltenler do- ğayla hiçbir uyum düşünmemişler! Mimarlarımızın tepki- si olmaz mı bu uyduruk yapılara? Cengiz Bektaş'ın kulak- fârı çınlasın! Kaçanı yakalamak için Güre'de güzel bir sa- vaşı var, ama sanırım yalnızlığı da... Belli değerlere bağ- lananlar giderek yalnızlaşıyor ulkemizde. Ama ne çıkar, ya- şamamız o değerlerle anlam kazanıyor değil mi? • • • Kadırga'nın çakıllarına uzanan iki kişi konuşurken kal- bim çarptı o gün. Biri yaşlı, öteki orta yaşlı iki Istanbullu, Bakırköy'de denize girerlermiş vaktiyle, biri cankurtaran- mış delikanlılık çağında. "Para da almazdım, boğulanla- rı kurtarmanın sevinci yeterdi" diyor. Paranın sağlayama- dığı bir panrtıyla gülümsüyor! Beri yanımda da TV'de bir gecede kazanılan milyonlardan söz ediiiyor! Dalgıçla soy- leştik biraz. Birkaç yıldır Kadırga'da dinlendiklerini anlat- tı. Küçük motelin mutfağını övdü bize. özellikle baklava- yı. Oerin sularda yüzerek açltğımız da derinleşti anlaşılan, lokantaya koştuk hemen, nar gibi barbunyalar yedik. Üç barbunya otuz beş bin lira deniz kıyısında, ucuz mu, pa- halı mı siz karar verin. Sonra baklava istedik. özelliğini sordum garsona. "Yengenin baklavası, evde yapıyor" de- di. Yengeye teşekkür ettik. Behramkale'ye tırmandık son- ra, aşağıya indik, çay içtik, Midilli'yi seyrettik, Safho'ya el salladık. Bu güzel kıyılar vaktiyle nelere tanık olmuş de- ğil mi? Güzelliklere, aşklara, öykülere. Kuşkusuz yine ola- cak. Belki de her şey yeniden başlayacak. Çirkinleşme- nin sınırı bitecek bir yerde. Kadırga'da rastladığım İstanbullu, Bakırköy'den. Rorytf dan denize giremediği için geliyor bu kıyılara. Hepimiz öy- le değil mı, guzelım Boğaz ya da Marmara kırlenmeseydi •Ege, Akdeniz yolları açılır mıydı İstanbullulara? Pekiyi bu- raları kirlenince ne olacak? Nereye gideceğiz? Yabancı- lar ülkemize geliyor bugün. Çevre kirlenmesi önlenmez- se onlar da gelmez kuşkusuz. Turizme bağlanan umut- lar da solar çok geçmeden. Yeşertme gücü de sevgiden kaynaklanır her şeyden önce. Çevre bilinci; doğamızı, in- sanımızı severek oluşur, derinleşir ancak. Sevmeyi bilme- yenlere öğretmek hiç kolay değil, ama güçlüğü de aşmak zorundayız. Sevenfer aşıyor, çevre kirienmesine karşı tepki gösterenler belli bir duyariılığın oluştuğunu kanıtlıyorlar ül- kemizin her köşesinde. Galiba önce karar vermek gerekiyor, çevremizi seviyof muyuz, doğamızı seviyor muyuz, denizimizi, dağlarımızı seviyor muyuz? Olanak bulursanız Assos'a gidin bir gün, Kuzey Ege 1 nin mavisini görün, derin sularda birkaç kulaç atın, doğayı sevmeyi öğrenebilirsiniz, korumak özlemini çok derinden duyabilirsiniz. Doğa büyük öğretmen bence, insana çok şey öğretiyor. Savaşmayı, barışmayı, direnmeyi, sevmeyi, sevginin üret- kenliğini, sevgisizliğe duyulan küsküniüğü. Assos'a git- mek armağan türü bir öneri okurlarıma. O mavi mutlulu- ğu herkesin yaşamasını diliyorum. Yoksa bahcede bir ağaç, evde bir saksı da bir şeyler öğretir insana. Sever- seniz saksıda çiçekler güler değil mi, sevmezseniz küser, boyunlannı bükerler. Menekşelerle konuşursanız mor mor gülümserler. Çünkü onlar da dertleşmek, söyleşmek is- ter. Doğa ve însan diyalogu sevgıyle gelışır geçmışten ge- leceğe güzel ürünler verir. Kimi zaman gözlerimizden utandığımız görüntüler de bu diyalogun kopukluğundan, sevgiyle oluşmamasından kaynaklanıyor bence... Güzel doğamız o diyalogu oluşturmayı d.ı bize öğretecek elbet BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Boğa güreşçisi. 2/ 1leri gelenler... Yük- sek ses, nara. 3/ Kö- pek ve ineklere yedi- rilmek için un ve ke- pekle hazırlanan yi- yecek... Etek ucuna doğru genişleyen giysi. 4/ Yapağıda elde edilen, eczacı- Iıkta ve parfümeride kullanılan sarımtı- rak renkte yağ. 5/ Eski Mısır inanışm- da ölülerin koruyu- cusu olan tann. 6/ Renyum elementinin simgesi... Bir renk... Genellikle yakmak için kul- lanılan iri saman. 7/ Bayındırlık... Tavlada bir sayı. 8/ Adı hemen akla gekneyen ufak ve değersiz şeyler için kullanılan sözcük. 9/ Kullanma sü- resi... Bir çeşit açılır kapanır perde. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ tşçi emeğinden mümkün olduğu kadar fazla yararlanmayı hedef alan bir üretim yöntemi. 2/ Ince dantel... Halk edebiyatmda sekizlik hece ölçüsüyle yazılan bir şiir türü. 3/ Bir tür otomobil yarışı... Gözleri görmeyen. 4/ Hayvanlara vumlan damga... Ağrı Dağı'na verilen bir başka ad. 5/ Kedi ya da köpek yavrusu. 6/ Işviçre'de bir kent... Zttlfü Livaneli'nin bir fîlmi. 7/ Yumurta biçiminde olan... Pokerde değişik renk- lerdeki beşli diziye verilen ad. 8/ Mdih Cevdet Anday'ın, Yü- suf Kurçenli tarafmdan Çlme de aktanlan romanı... Çin ve Ja- ponya'da oynanan bir çeşit satranç. 9/ Budizm'in, Buddha'yla tek vücut olmayı amaçlayan kolu... Bir maçın sayısal sonucu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 • J HT u 7 8 9 • H I II • ıı AYNADA(Aııılaı^2) Mücap Ofluoğlu 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ödemcii gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle