Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS1992 CUMARTESİ
12 DIZI YAZI
Birzamanlar Toroslar'da değişik giyim ve görünümdezengin göçerlerin yaşadığirivayetedilir
0 beyaz atlılar nereye gitti?
Rivayete göre, bu göçerler ölülerini toprağa
degil, akarsulara, göllere verirler, ardından da
büyük ve görkemîi ağıtlar yakarlardı. Ölüyü
suya gömme Orta Asya şamanbğından
kalmaydı. Bu inanca göre su, topraktan büyük
ve temizdi. Yeryüzü yaratılmadan önce her yer
su ve denizlerle kaplıydı...
Toroslar (2)
Pınar gözlerine mor salkımlı oğlak
menekşelerinin gölgeleri düşer. Çiçe-
ğe duran sığır kuyruğu otlan bir tür
sanlar ormanına dönerler. Sayısız
orman, dal, yaprak, değişik bulutla-
nn solungaçlan olanlar da ormanla-
nn ince pürle kapb eleğinde süzüle-
rek akarlar. Bazen de iyice sallanıp
hareketlenmek için kendi yellerini
yine kendileri yaratarak kendi rüz-
gârlannın görünmez büyülü köpü-
ğüylc oynaşırlar. Derken Yörüğe,
sürüye kesmeye başlar dağlar. yayla-
lar. Kıl çadırlı oba içleri gece gündûz
teke siyegi, süt, yağ, peynir, çökelek
ve ayran kokar.
Bir masal gibi
1968 kışında Bolkarlar'a günlerce yağmur
yağdı, seller aktı. O sel yılında Toroslar'ın
yeraltı gölleri ve ırmaklan taştı, sular fışkırdı
yeryüzüne. Fışkırmakla kalmadı, simsiyah,
yosunlaşmış insan iskeletleri kustu dışan. Bu
alamet, yan efsane Yörük öyküsünün
doğrulanması mıydı? Kimse bilmiyor.
T O R O S L A R
K A L E L E R
Y Ö R Ü K L E R
O S M A N Ş A I I l \
İnsanlar doğanın güzelliğıni kimi
yerde yalnızca izlemekle yetinirler-
ken baştan başa ota, çiçeğe, anya,
kelebeğe, yeşile kesen Toroslar'da
bunun asıl gerçeğini göriir yaşarlar.
elleriyle dokunur, kokusunu içlerine
çekerler. Çekmekle de kalmazlar, iç-
lerinden geçırdikleri düşleri ateşle-
yen bir masal gerçeğini yaşarlar
bazen.
Güneşsiz sulann, nehirlenn aktığı
Toros dıplennde dağlar kadar eski,
yaşlı ormanJar, ağaçlar yer alır. Co-
cak Deresi'ndeki Orman İdaresi'nin
koruma altına aldığı dev ardıç ağacı-
nın beden çapı yedi metre alımış san-
timi bulur. Katran ağaanın bedenı-
nin çevresi ise dokuz metreye yakın-
dır. Boylan da kırk metreyi aşarak
kara bir kayış gibi gökyüzüne doğnı
yükselirler. Sigara ucu kadar budak
İekesi göremezsin gövdelerinde. Her
iki ağacın yaşlan, Osmanlı İmpara-
torluğu da dahil bircok devletin ya-
şından fazladır. Bu iki ağacın değıl
gövdelerini, bir tek dalıru bile dev
kamyonlarla laşıyıp götürmek ola-
naksız.
Toroslar'ın acunasız
kuralları
Cocak Deresi'ne bakan uçurumlar
öylesine dik, öylesine yüksektırler ki
o kuturdaki ağaçlar kesilip aşağılara
aüldığmda. ufacık odunlara dönü-
şünceye kadar parçalanıp dağılabi-
lirler.
Bu yûzden kurallan katı ve serttir
Toroslar'ın. Oralarda yaşayan canlı-
lan, ağaçlan, bitkileri kendi acıma-
sız iklimine uydurur. Uymayanlar
da canlanyla öderler bunu bazen. ör-
neğin havada bulutun cekirdeği bile
yokken, birdenbire ceviz büyüklü-
ğünde, çakmaktaşı keskinliğinde bir
dolu sağanağı yağmaya başlar ki ka-
çacak delik bulamazsın. Dolu zığlı-
mı her şeyi çırpar, deler, dalı, yapra-
ğı, çiçeği. tohumu silkeler, indirir,
döker yere. Az sonra da açan güneş
ortalığı kızışürmaya başlar. Boz
renkli. kırmızı, pembe kanatlı. par-
mak iriliğinde çekirgeler çıkarlar or-
taya. Sırt sırta verip binerek çiftleşir.
uçuşurlar. Derken onlan, renklerini
kayahklann renklerine uydurmuş
sessizce pusuda bekleyen kaya ker-
tenkelelerinden biri kapıp yutar.
Adı efsanetere kanşmış ünlü Cocak Deresi. Derenin yatağına bakan uçurumlar öylesine dik, öylesine yüksek ki...
Kertenkeleyi de bir süre sonra atma-
calardan biri kapar.
Yılanlar azgın toprağın yüzüne
vuran fare deliklerinden içeri girip
akarak onlan yakalayıp iştahla yu-
tarlar. Kış gelir. Yılanlar loprağın
derinliklerinde ağır kış uykulanna
yatınca. fareler de gelir onlan yer bi-
tirirler. Böylece biri öbürünün yemi.
gıdası olur orada.
Huysuz rüzgârlar
Rüzgârlan da akarsulan gibi bir-
denbire indiriveren yağmuru ve kan
gibi huysuz ve sinirlidir Toros'un.
Yalnızca kuze>den güneye doğru de-
ğil güneyden kuzeye. doğudan batı-
ya, aşağıdan yukanya doğru da deli-
cesine eserler. Binlerce yıldan beri
gece gündüz vura vura. toz toz yiyip
bitirmişlerdir kayalıkiann yûzlerini.
Timsah sırtı gıbı tırtıklı. dikenli, zım-
paralaşmıştır kayalıklar bu yüzden.
Sert iklim, insanlannı da derinden
etkilemiştir Toros'un. Yörüklenn se-
vinçleri, öfkeleri. ödüjlendirme ve
cezalandırma yöntemleri yine o dağ-
lardan alır huyunu. "Dünyada var
olan en korkunç güç. alçakgönüllü-
lüktür" diyen ünlü Rus yazan Dosto-
yevskıye hak verdirecek denli alçak-
gönüllü, dost ve sıcak olan, tatlı tatlı
konuşan, gülen sıradan bir Yörük in-
sanının yüzü, gökyüzünün anidcn
bulutlanması gibi birdenbire kararı-
verir. Öfkeden, sinırden tanınmaz
olur. Soluklu aygırlar örneği canlı.
parlak bir öfkede açılan gözleri, öl-
dürücü, korkunç bir kimligc bürü-
nüverir. Karacaoğlan türküleri gibi
sevgi, doğa ve tutku kokarken bir-
denbire Dadaloğlulaşır, padişah fer-
manına mcydan okuyan dövüşçü
biri oluverir.
Kuş uçmaz kervan geçmez. kul
renkli, ıssız kayalıkiann. tepelerin
başlannda, üst üste yığılmış taşlâra
rastlanır. Ne için yığıldıklannı, tepe
başlanna ne zaman konulduklannı,
ne işe yaradıklannı kimse bilemez.
Öylesine eskidirler ki zaman onlann
üstünden akmış gıtmiş, donmuş kal-
mış gibidir. Eriyen. güneşin önünde
geri çekilen buzul artığı. duygusuz
taş yığınlanna da benzemezler hiç.
Ölmüş gitmiş Yörük ululannın anısı-
na yığılmış "makam taşlan' veya
gömüt eskileri de değildirler. Sığına-
ğa, av için pusu kurulacak yerlere de
benzemezler hiç. En ufak kazma. kü-
rek. çekiç izlerine de rastlayamazsın
yüzlerinde. Bir başka evrenden gel-
miş canlılarca dikilmiş yığılmışlardır
sanki. Oysa iyice yakından bakıldık-
lannda, yıllar önce oraya, insan eliy-
le taşınıp yığıldıklannı görüp anla-
maya başlar insan. Her yığın, çıplak
kaya ve tepe başlannda bir tür insan
habercısiymiş gibi görünür. dururlar
öylece.
Zafer taşlan
Göçer obaları arasında çıkan
amansız kavgalarda. yenen oba. ye-
nilen obaya inat olsun diyerek gider-
ler onlann görebilecekleri yüksekçe
bir tepenin başına bütün gün çalışa-
rak taş yığar giderler. Aradan zaman
geçer. Yenilen göcer obası, öbür oba-
dan bir şekilde öcünü alınca, bu kez
de onlar inadına giderler, öçlerini al-
dıklan göçer obasının görebileceği
yüksekçe bir yere. kendi yengilerini
sımgeleyen utku taşlannı yığar gi-
derler. "Size olan öcümüzü aldık.
Yengimiz bu taşlar kadar sağlam,
kahcı olsun" dercesine.
Hiçbir göçer obası, o yengi anısı
taş yığınlanna dokunmazlar, yık-
mazlar hiç. Yıkarlarsa, mertliğın de
yiğitlenmenin de yıkılışı, ölümü olur
buçünkü.
Uıku simgeleri o yığınlar, yıllar-
dan beri o ıssız, çıplak kayalıkiann.
tepelenn başlannda birbirîerine ba-
kar dururlar hâlâ. Zamanın dışına
düşmüş, gensınde kalmış eskı mert-
lik duygulannın kendilerine sindiği-
ni duyumsatırcasına.
Göçerlerle ilgili anlatılan efsane-
öykülerden biri de şöyle:
Bir zamanlar. oralann bilinmez
karanlıklannda değişik giyimde ve
görünümde zengin göçerler yaşarlar-
dı. Tümü de atlıydılar ve atlannın
renkleri beyazdı. Zengin oluşlannm
tek kanıtı da önlerindeki sürülerinin
büyüklüğüydü. Kuyruksuz, koyur
lannın boylan yüksek, belleri uzun.
yünleri bol ve zengindi.
Ölüyü suya gömme
İştc bu göçerler, ölülerini eskiden
toprağa değil, akarsulara göllere ve-
rirler. Ardından da büyük, görkemîi
ağıtlar yakarlardı. ölüyü suya 'göm-
me' âdeti, Orta Asya şamanlığından
kalmaydı. Bu inanca göre su, toprak-
tan büyük ve temizdi. Yeryüzü yara-
tılmadan önce her yan su ve denizler-
le kaplıydı çünkü.
Eski İranlılann "Efrasiyap' ya da
"Avrasyap' dedikleri, Türklerin ünlü
destan kahramanı Alp Er Tunga .
İranlılarla yapılan uzun savaşlardan
sonra öldürülünce. yasa girer Türk-
ler.
Alp Er Tunga öldü mü?
Issız Acıın kaldı mı?
Ödlek öcün aldı rru?
diye ağıtlar yakarak Alp Er Tunga'-
nın ölüsünü L'rmiye Gölü'ne attıkla-
nnı kimi tarihçiler yazar.
1968 kışmda günlerce kar ve yağ-
mur yağdı Bolkarlar'a Kar sulanyla
bırlikte seller aldı Çukurova'yı. Sel
sulanyla boğuldu her yan. Berdan
Çayı ile Mersin'in içinden gecen As-
lanköy Deresi taşlı. Tarihi Müftü
Köprüsü yıkıldı. Evleri, bahçeleri.
apartmanlan sular aldı. Çoğu eşya-
lan denize taşıdı. Deniz bulandı. in-
sanlar günlerce deniz kıyısından ha-
lı, kilim ve ev eşyası topladı.
Bu görülmemiş sel afetini o zama-
nın radyo ve basını bolca verdi. Hat-
ta bu tufana. o yıl ayın çevresini
dolaştıktan sonra dünyaya dönen
Apollo'nun neden olduğunu sanan
kimi Çukurovah çiftçiler ABD'nin
Ankara Büyükelçiliği'ne "Göğü dd-
diniz. Tufana sebep oldunu/!" diye-
rek telgraflarçekti.
İşte o sel yılında Toroslar'ın yeraltı
gölleriyle ırmaklan taştı. Görülme-
dik. umulmadık yerlerden sekiz-on
değirmeni döndürür gürlükte sular
fışkırdı yeryüzüne. Fışkırmakla da
kalmadı, simsiyah olmuş, çürümüş.
yosun tutmuş, kararmış bir sürü in-
san iskeletıyle kafatası kustu çıkardı
aışan. Ortaya çıkan bu iskelet ve ka-
fatası artıklannı. yaklaşan bir "kıya-
met'ın habercisi olarak yorumlayan
kimi fanatik din adamlan bile oldu.
Acaba o yeraltı sulannın günyüzü-
ne kusup çıkardığı onca iskelet ve
kafatası artığı, sellerin toprağıyla
birlikte kökünden kaayıp götürdüğü
bir gömütlük eskisinin artıklan mıy-
dı, yoksa yukanda sözü edilen yan
efsane Yörük öyküsünün bir tür doğ-
rulanması mıydı. hâlâ bilinemiyor.
SlRECEK
GÜNCEL
CUNEYT ARCAYUREK
• Baştarafı 1. Sayfada
mada beceri sahibi partilerden kurulu koalisyonlara
bırakıyor.
Demokrasinin pekçok dalında olduğu gibi, geçirdi-
ğimiz onca deneyimden sonra, sanırız, ülkemiz farklı
görüşlü partilerden kurulu hükümetler konusunda da
olgunlaşıyor.
Orneğin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Meh-
met Moğultay'ın, ILO koşullarına dayanarak hazırla-
dığı "iş güvencesi" tasarısıyla ilgili gelişmeler...
Uzlaşma arayışının güzelliğini sergiliyor.
Üstelik cepheler kurulmuş. Bir yanda Türk-iş, DİSK
ve Hak-iş gibi işçi kuruluşları; karşıda TÜSİAD, Oda-
lar Birliği, TİSK gibi işverenler cephesi. Işten çıkar-
maları mahkemeye götüren, yargı kararı uygulan-
mazsa işçiye tazminat hakkı tanıyan maddeye işve-
renler karşı çıkıyorlar. Nuh diyor peygamber demi-
yorlar.
işçi cephesi de tersini savunarak sertleşiyor. Konu
giderek öylesine tırmanıyor ki, pekçok kesimde, hü-
kümette giderek büyüyecek bir çatlağın belirdiği söy-
leniyor. önümüzdeki günlerde sosyal demokrat
SHP'nin orta sağ DYP'den kopacağını içeren irdele-
meler duyuluyor.
Beklentikr gerçekleşir mi?
iktidardan uzaklaştıkça eski günleri arayanlann ko-
pup kaçtığı ANAP ile CHP'yi yeniden yaratarak SHP
milletvekilleriyle iktidara ortak olmayı düşleyen DSP
önde gidenleri... Koalisyonu ve hükümetteki oluşma-
ları yüzeysel değerlendiriyor. İş güvencesi tartışma-
larını yeni bir umut kapısı görmüşler, ellerini ovuştu-
ruyorlar.
Oysa, uzlaşma arayan Mehmet Moğultay, önceki
gün Başbakan'a yakınlığıyla tanınan Devlet Bakanı,
üstelik işadamı Cavit Çağlara gidiyor. Bakanlıkta ye-
nilen öğle yemeğinde "sorunu tartışıyorlar."
Çağlar, Demokrasi diyorsak, iş dünyasını dinleye-
ceğiz bir yerde" diyor. İş dünyasıyla uyum içinde
olmayan hiçbir hükümetin yaşamayacağını savunu-
yor. Tasarının bu biçimiyle "zor geçeceğine" değini-
yor. Uzlaşma arıyor.
Moğultay, yasayı gelecek hafta Bakanlar Kurulu'na
sunacak. Tasarıyı 158 sayılı ILO Sözleşmesi'ne uy-
gun hazırlamış. 'Demokrasi ise demokrasi. Ama Batı-
lı ülkelerin benimsediği kurallarla koşulları içeren bir
demokrasi' diyor da başka bir şey demiyor Moğultay.
Odahakh...
Kısacası, amaç bir "rivayet muhtelif."
öykünün buraya kadarı, iktidara hasret çekenleri
doğruluyor. Ne çare, hevesleri kursaklarda bıraka-
cak, yargıları yeni baştan biçimlendirecek başka bil-
gilervar.
İnönü: Yok, yok!
Taraflarm birbirine ters düşen, neredeyse katılaş-
maya yüz tutan davranışlarını dün sabahki söyleşi-
mizde bir kez de bizden dinleyen inönü, "Şimdi ne
olacak?" sorumuzu, serinkanhlıkla "Hiçbir şey olma-
yacak. Tasarı, Bakanlar Kurulu'na henüz gelmedi.
Geldiğinde tıpkı adalet konularında olduğu gibi iyi şe-
kilde çıkacağından eminim" diye yanıtlıyor.
Adalet yasalarında hükümetin iki kanadı arasında-
ki kimi anlaşmazlıklar Bakanlar Kurulu'ndaki görüş-
melerde ya da kurulan bir alt komisyonda giderilmiş-
ti. Bu nedenle inönü, "işin ortasının nasıl bulunacağı-
nı" basit bir ifadeyte, "Hep bulundu, yine bulunur"
diye açıklıyor.
Moğultay da "hükümette sallantı" olasılığını, "Yok
efendim yok" diye değerlendiriyor.
Zaten Başbakan Demirel de ipi germek istemiyor.
Çok dikkatli Bu nedenle, örneğin Moğultay yasası-
na temel teşkil eden 158 sayılı ILO Sözleşmesi'ni
hemen imzalamıyor.
Birlikteliğin erdemi, engelleri uzlaşmayla aşma ıs-
teği şimdilik, evet şimdilik bakanlara. özellikle iki li-
dere egemen.
İş güvencesi yasasıyla daha epey yol alınacağa
benziyor.
Hükümet beklentileri içinde olanlarda...
Hevesler kursaklarda!
Aykut'a suçlaıııa
• Baştarafı 1. Sayfada
Haklannda "görevi kötüye
kullanmak" savıyla soruştur-
ma açılması istenenlerin adlan
şöyle:
Eski Bakan Imren Aykui,
SSK eskı Genel Müdürü Meh-
met Karaduman. SSK eski
Yönetim Kurulu üyeleri Enver
Toçoğlu. Zeki Çakmakçı,
Cengiz Karahan.
Haklannda ""görevi savsak-
lamak" savıyla soruşturma
açılması istenenler ise şunlar:
SSK Genel Müdürü Yalçın
Sayın, Yönetim Kurulu üyele-
ri Enver Toçoğlu, Askeri Var-
gıtay eski üyesi Emekli Deniz
Hakim Albay Akdemir Ak-
mut, Şışli Bclediye eski Başka-
nı Mehmet Emin Sungur.
Vakıfla ilgili olarak açılan
soruşturmanın savcılığa gön-
dcrildiğini Cumhuriycf ten
öğrcnen ANAP İstanbul Mil-
letvekili İmren Aykut "Açsın-
lar. Benim hiç alakam yok 1.5
sene oldu ben aynlalı, bcn sa-
dece kurucusuyum"dedi.
İktidann. bütün dos>alan
savcılığa göndermeyı âdet hali-
ne getırdiğini kaydcden Ay-
kut, şunları söyledi:
"Yolsuzluklann hesabını
soracağız. diye o kadar çok ko-
nuştular ki. şimdi.yolsuzluk
olsun, olmasın mutlaka bu
dosyalan gönderiyorlar. Gön-
dersinler. Sonucu hep beraber
göreceğiz. Savcılık konusu en
ufak bırhusus\okturveolma-
vacaktır. Bunlar çirkin şeylcr-
dir. Bunlar. çok kötü bir uygu-
lama başlattılar. Onun sonuç-
lanndan tabii ki. kendileri de
zarar görecekler. Durup du-
rurken insanlara iftira atıyor-
lar. Bir takım zorlamalarla,
sanki birtakım usulsüz ısler
>apılmış gibi gösterme çabala-
nyla hazırlandığını biliyoruz.
Dosyanın savcılığa gönde-
nlmesini" çok iyi" karşıladığı-
nı söylcven A>kut. \oisuziuk
dosyasından bir sonuç çıkma-
yacağını savundu. Aykut. so-
ruşturmadan bir sonuç çıkma-
dığı takdirde karşı dava açaca-
gını belirterek sözlerini söyle
sürdürdü:
"Ben bu konuda kendine
fevkalade güvenen bir insa-
nım. Memnuniyetle bu soruş-
turmanın sonucunu bekliyo-
rum. Dört yıl günde 17 saat
çahşmış. insanlara bir şeyler
yapmak için çırpınmış bir insa-
na bu yapılır mı? Geçmiş döne-
min en düzgün bakanına
çamur atmak istiyorlar. Bun-
lar şimdi. kendi kabinelerinde
karşılaştıklan bir olayın inti-
kamını almaya çalışıyorlar.
İcraatlanm eleştirilebilir. Fa-
kat şeref ve haysiyetime hiç
kimse>e laf söyletmem."
Hakkında soruşturma açıl-
ması istcnen Türk-İş Genel
Mali Sekreteri ve SSK Yöne-
tim Kurulu üyesı Enver To-
çoğlu' da kcndisi hakkındaki
işleme bir anlam vercmediğini
belirtti. Toçoğlu "Herkes bili-
yor ki. İmrcn Aykuf a kanşı
en büyük mücadeleyi ben ver-
dim. Bu mücadelc >üzünden
İmren Aşkut ile davalı bile ol-
duk."dedi.
POLİTİKA VE ÖTESİ
MEHMEDKEMAL
Imzadan Imzaya...
Ahmet Necdet'in bir dizesi var: 'Işıyan sözü gördüm'
der. Bu kısacık dize çok şeyler anlatır. Ne anlatır?' diye
sormayın, bunu erbabı bilir. Bu dize elbette tek başına de-
ğildir. Dizenin başı, sonu, yandaşı vardır. önce şöyle oku-
yalım: 'Düşlerde bölük pörçük/lşıyan sözü gördüm...' Bir
de şöyle: 'Işıyan sözü gördüm/Bir yüzde yüzgörümlük...'
Ahmet Necdet, son kitabı Gün Yüzleri'ni gönderirken
(Broy Yayınları) ilk sayfaya bu dizeyi yazmış. Bu kitabın
neresindedir diye epeyce aradım, sonra buldum. iltifat et-
miş, ben de teşekkür ederim.
Mehmet Ali'nin Hatayı'nda imza günü vardı. Benim bil-
diğim imza günü yeni çıkan kitaplar için yapılır. Behzat
Ayın yeni bir kitabı çıkmıştı: Kuşku ve Korku... Bir imza
günü isterdi. Benim bu yıl çıkan yeni bir kitabım yoktu ki
imza günüm olsun!... Dost hatırını kırmamak için biz de
imza gününe katıldık, geçen yıl çıkan kitabı tezgâhın üstü-
ne koyduk. İmza günü için çağrılar çıkarılmıştı, ama gaze-
tede ilan yoktu. Nedense unutulmuştu. Gene de imzaya
gelenler vardı, sağolsunlar!..
İmza gününde iki bayan yazar daha kitaplarını imzalı-
yordu: Elgiz Pamir Ay (Behzat'ın eşi) ve Tansu Bele... Elgiz
Pamir'in kitabı fırından çıkmış taze ekmek gibi stcağı sıca-
ğına idi. ilk ağızda ciltlenmiş olanlar gönderilmişti. Adı:
Sanata Çağrı.. Yazar, istanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-
kültesi Felsefe Bölümü çıkışlıydı. Paris'te okumuştu.
Dergi ve gazetelerde yayımlanan makalelerini, sanat,
edebiyat, felsefe üstüne denemelerini toplamıştı. Kısa da
bir açıklama yazmıştı.
"...Hızlı teknolojik değışmelerin inanılmaz boyutlara
ulaştığı çağımızda giderek insana özgü değerleri', güzel'
ve güzele duyulan sevgiyi' yitiren insanı sanata çağırıyo-
rum."
Kitap, yer yer serpiştirilmiş Picasso desenleri ile bezen-
mişti. Bu aydınlığın kapsamı idi. Sadece deneme diyebile-
ceğimiz yazılar yoktu, şiirler de vardı. İşte bir tanesi:
Gün doğuşunu/Gün batımını/ebem kuşağını
hiç usanmaz mısın taşımaktan kanatlarında
Sen ey Anka kuşunun
özenip de gönül verdiği
Tansu Bele de istanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü
bitirmiş. "Ah Benim Bir Başıma istanbul Kadınlığım" adlı
kitabı iki yıl önce çıkmış, Sanat Olayı'nın öykü ödülünü al-
mış. Öyküleri arasından sekizini bu kitapta toplamış. "Ya-
zarlığı temel uğraş olarak seçtiğini" söylüyor.
Necdet Ökmen'i yıllardır tanırım, yaşamı boyu bir öykü
vurgunudur. öykücülüğü çok eskilere dayanır. Politikada
seçilir başarıları olduğu halde kendini öyküye vermiştir.
Poiitika ve politikacılarla inceden inceye alayları vardır.
ilk öyküsü New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni is-
tanbul gazetesinin birlikte düzenledikleri 1950 yılı Dünya
Hikâye Yarışması'nda birinciliği kazandı. Havadis gazete-
sinin açtığı fıkra yazarlığı yarışmasında birinci oldu. Bir
süre günlük, kısa fıkralar yazdı. Köpeğin Biri' adlı kitabın-
dan sonra 'Sen Kimbilir Ne Kadar Güzel ölürsün' ikinci
öykü kitabıdır. Bu öyküleri okura şöyle tanıtmak istiyor:
• "Son yazdığım hikâyeleri (öykü demiyor) bir araya geti-
rince hepsinin ölüm konusunda kesiştiklerint görüp ben
de şaşırdım. Oysa önceden kararlaştırılmış böyle bir iste-
ğim yoktu. Tüm hikâyeler kimi mizahi, kimi duygusal açı-
dan 'ölüm' ortak paydasında birleşmiş olunca, önceki kita-
bımın ikinci baskısına eklediğim bir hikâyeyi de aralarına
kattım. Bu kitap, 'ölüm üstüne çeşitlemeler' niyetine de
okunabilir."
Kitaplar işte böyledir. Necdet ökmen'in öyküleri, ortaya
çok çıkmamış bir ustadan örneklerdir. Okudukça bizi Çe-
hov'a götürür.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Taze peynir ve
şekerle yapılan bir
tür tatlı. 2/ Isviç-
re'de bir kanton...
Gece yapılan sine-
ma ya da tiyatro
gösterisi. 3/ Halk
dilinde pancara ve-
rilen ad... Afrika-
da bir ırmak. 4/
Bir çokluğu oluş-
turan varlıkların
her biri. 5/ Ava
ahştınlmayan bir
tür doğan... tlaç.
6/ Eylemleri olum-
suz yapmakta kullaıulan ek... Bir
şeyi unutmamak için parmağa bağ-
lanan iplik. 7/ Bir elektroliz aygı-
tındaki artı kutup... Hayat arkada-
şı. 8/ Büyük makamdaki kimsele-
ri hoş sözlerle, fıkra ve öykülerle
eğlendiren kimse... Kurşun borula-
nn ağzını açmakta kullanüan ucu
sivri takoz. 9/ Kendini beğenmiş,
sevimsiz.
YUKARpAN AŞAĞIYA: 1/ Bir
kitabı, bir yayını tamamlamak ve zenginleştinnek için yapı-
lan ek. 2/ Tarımda kullamlan azotlu gübre... Çam ağacından
yapümış su testisi. 3/ Gaziantep'in bir ilçesi... Evin bölümü.
4/ Meslek. 5/ Ağız kısmı yayvan bakır tas... Su. 6/ Yüz, çeh-
re... Eskiden 'nasıl, niçin' anlamında kullamlan sözcük. 7/ Ki-
şinin sevinç, güven ve her tür devimsel etkinliklerinin normal
olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı... Doyurma. 8/ Tıp
dilinde derinin kanlanmasına verilen ad... Tarla sının. 9/ Kim-
yasal temel madde.
ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ DERGİSİ'nin
ŞİİR ÖZEL SAYISI çıktı.
Dil Derneği'nin aylık dil ve yazın dergisı Çağdaş Türk
Dili'njn "Hrfzı Veldet Velidedecğlu'nun Anısına" yayımlanan
ŞİİR ÖZEL SAYISI çıktı. Çağdaş Türk Dili'nin, nisan/mayıs
aylarını kapsayan bu sayısında Hrfzı Veldet Velidedeoğlu için
Ömer Asım Aksoy, Yekta Güngör Özden, Sami Karaören'in
yazıları, Yaşar Mlraç'ın bir şiiri yer alıyor.
Ayrıca Şiir Ûzel Sayısı'nda Gülten Akın, Aziz Nesin, Ali
Yüce, Cahit Külebl, Ceyhun Atuf Kansu ile birlikte otuza
yakın ozanın şiirleri bulunuyor. Sennur Sezer, Ünsal Özünlü,
Erendiz Atasü, D. Levertoy. (Çev. Ahmet Kocaman), Ceyhun
Aksoy, Haluk Cengiz, All Ozçelebi, Muzaffer Uyguner, V.
Dogan Günay, Hasan Akarsu'nun şiir ve şiir kitapları ûzerine
yazıları; Mustafa Canpolat. Ali Dündar, Kamile İmer'in
inceleme yazıları; Semih Poroy'un çizgısi ve Ülkü Günay'ın
kapak resmıyle Çağdaş Türk Dili'nin bu sayısı oldukça ilginç
ve dolgun ıçerıği ile okurlarına ulaşıyor.
Mart 1992'de 5. cilde başlayan Çağdaş Türk Oili, tanınmış
dil ve yazın ustalarının yanı sıra, genç kalemlerin de ürünlerini
yayımlayarak yayın sıyasasındak: tutarlılığını koruyor. Çağdaş
Türk Oili, beş yıldır sürdürümcülerinın ve yazalarının katkısıyta
yaşıyor.
ÇTD'nin bir yıllık sûrdürüm ederi 50.000 TL., 6 aylık 25.000
TL.'dir. Dil Derneği'nin 35 51 11 sayılı posta çeki hesabına
yurdun her yerinden para yatırılabilir. Derneğin adresi, Tuna
Cad. 5/12 06410 Kızılay-Ankara'dır. Tol. 435 24 56.