27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
~ŞAVFA CUMHURİYET 8MAYIS1992CUMA 16 BLOKNOT YAĞMUR ATSIZ En 'Dejjerli' Yazım Bu yazı benim hayatta yazdığım en "değerli" yazıdır. ,Çünkü Çırağan Öteli'nin "concierge"inden saati 6 doları- .na kiralanmış bir daktilo ile yazılmıştır. 0 gözle okunması ricasıyla... Başbakan Süleyman Demirel'le beraber katıldığım Orta Asya ve Kafkasya "Seferi-i HumâyûnıTndan dönünce hayretle fark ettim ki meğer Avrupa tarihi ben olmaksızın da kendi doğrultusunda ilerlemeyi sürdürüyormuş. Bu şoku atlatıp şevkle "murassâ" daktilomun başına öturdum ve haftalık yazımı döktürmeye başladım. ' Voila! " Genscher niçin istifa etti? Evet, bize bunu niye yaptı? Bazı Türk yorumcular, Alman Dışişleri Bakanı Hans Di- "etrich Genscher'in, Türklere zıt gittiği için istifa etmek zo runda kaldığı görüşünü savunuyorlar. Diyesiler ki, 'Türklerle uğraşanın sonu hüsrandır. Allah onların cezasını er geç verir." Bence Genscher'in Türklerle 'Kürt sorunu' yüzünden 'kontrpjye'de kalarak çekilmek zorunda kaldığını ileri sür- mek, meseleyi fazlasıyla basite indirgemektir. O mesele olsa olsa 'devenin belini çökerten tüy' olarak telakkî edile- bilir. Genscher, meslek hayatının zenit noktası'nı artık aşmış bir politikacıdır. Almanya'nın yeniden birleşmesinde çok önemli rol oy- namış bir dışişleri bakanı olarak bundan böyle hangi 'za- fer'i kazanabilir? Ister istemez 'sermaye'den emeğe baş- layacaktı. Genscher'in asıl başını yiyen Sırbistan'a karşı aşırı sert bir politika uygulayarak, Hırvatistan ve Slo- venya'yı aşırı ölçüde kollaması ve bu yüzden hem Fransa ile İngiltere'yi hem de Amerika'yı tedirginliğe, yeni bir Al- man hegemonyal politikasından endişelere düşürmesi olmuştur. Paris ve Londra uzunca süredir Bonn'un AT içinde de biraz 'fazla azametli' davranmasından sıkılmaktaydılar. işte bütün bunların ardından Alman diplomasisi Kürt me- selesine de çomak sokmaya başlayınca tepki ona göre olmuş ve söz konusu üç ülke, yanlarında başka ülkeler de olduğu halde Türkiye'nin yanında yer alarak Almanya'yı, dolayısıyla Genscher'i izole etmişlerdir. Almanya'nın, : Kürtleri maşa olarak kullanmak suretiyle Ortadoğu'da hâ- ktm bir güç haline gelme hevesleri gerçi şimdilik kursağın- da kalmıştır. Fakat bu hevesin tamamen yok olduğunu '. söylemek biraz safdillik olur. . Genscher'in halefi olan (yine Liberal Parti'den) Sayın ; Kinkel bence geçici bir çözümdür. ; Şimdi Alman Dışişleri Bakanlığı'nda çok sert, kıyasıya bir 'veraset savaşı'nm başlayacağını tahmin ediyorum. , Butahminimtutarsaneâlâ... Yok eğer tutmazsa, niçin tutmadığını bir başka yazımda •açıklanm. ; Fakat şurası muhakkak ki Hans Dietrich Genscher, yer- yüzünün halihazırdaki en kıdemli dışişleri bakanı sıfatıyla olsun, karakter yapısı gereği olsun, Alman diplomasisine • kendi öz damgasını olanca gücüyle basmış bir politikacı- dır. ' Biz kendisine bazı hususlarda sinirlensek, öfkelensek ibile Almanya'ya hizmetleri büyüktür. ! Bu yazının artık burada sona ermesi lazım, çünkü dolar- !lar işliyor. Bana müsaade... 60 YIL ONCE Cumhuriyet jc BiOKS j& FIRCASrTURKİ Oi$TABIPLEW J CEMIttT). » TARAFIMDAN B Garsonlar içinmektep 8MAY1S1932 '. Garsonlarcemiyetinin yeni : heyeti idaresi faaliyete Igeçmiştir. Heyeti idare riyasetine Fatih Ef. İntihap edilmiştir. Yeni heyeti idare azası mcyanında yukanda resimleri görülen Vehbi Ef. ik . Yani Ef. de vardır. Dün birmuharrinmiz kendilerile görüşmüştür. Vehbi ve Yani Efendiler diyorlar ki: "Bir müddetten berihali faaliyette bulunmı>an cemiyetimizi tekrar faaliyete geçirdik. İstanbul'da 2500 garson vardır. Fakat ancak 500 tancsi cemiycte dahildir. 4.5 yüz garson da işsizdir. Garsonluk medeni nıemleketlerde mühim bir iştir. Gerek halka hüsnü hizmet. gcrekse hariçten gelecckler ile temas noktasından bu san'at erbabının ifade edeceği çok büv ük işler vardır. Kezalik sıhhat noktasından da garsonlar daimi bir mürakebeyc tabi olmalıdır. Bu itibarla karanmız bir mektep açarak evvela bu san'atta çahşmak istiyenlere bircrehlivetname vermek. mütcakıben bu mekıepte okumıyan müteakıben bu mektepte okumıyanlara bu işi gördürmemektir. Mektebi 15 hazirana doğru Beyoğlu'nda açacağız. Bütün garsonlanncemiyetedahil olmaları için de çalışıyoruz. Bclediycnin ve hükümetin bu hususta bize yardım edeceklerinden ümitvanz. Çünkü bu iş aynı zamanda memleket mes'elesidir. Bugün piyasada iki bine yakın cüzdansız ve muayenesiz garson vardır. Faaliyetimizin en mühim kısmını gazetelerde de yazılan yüzde on mes'elesi teşkil eder. Müşteriden alınan yüzde onun bize verilmesi kararlaşmıştı. Böyle olduğu halde dükkân sahipleri bunu bize vermiyorlar. Ancak yüzde beş veriyorlar, fazlasını istediğimiz zaman bizi kapı dışan ediyorlar. Alâkadar devaire ve bilhassa Belediye tktisat Müdiriyetine. Ticaret Müdürlüğü"ncmüracaatleşikâyetettik,hakkımızıistedik. Mes'elenin takip edileceğine dair vait aldık. Ancak aradan epe\ müddet geçtiği halde .Tiüsbet bir neü'ce eldeedilemedi. Bu hususta alâkadar zevatın himmetini bekliyoruz. Bu yüzde onlar tamamile bize verilecek olursa bu para ile her müessesede fazla arkadaş çahşürmak, işsizlere iş bulmak ve binnetice aç - iamseleri doyurmak kabil olacaktır. TARSUS 2'NCİ ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂÜMLİĞt'NDEN İLANDIR Esas No: 99/156 Davacı tbrahim UZBÎÇER vekili tarafından davalı Beyhan UZBİ- ÇER aleybine açtığı boşanma davasında; Mahkememizden verilen 26.12.1991 tarih 991/156 esas 991/1012 sayıh karan ile taraflann BOŞANMALARINA karar verilnıiştir. Davalının adresi tespit edilemediğinden ilanen duruşma güntt teb- liğ edilmiş olup, karann tebliğinden itibaren 15 gttn içerisinde karar temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği tebligat yerine geçerli olmak Ozere ilanen tebliğ olunur. 10.02.1992 Basın: 47046 MALATYA 2. SULH HUKUK MAHKEMESt Sayı: 1992/İ53 Davacdar Ali Kıran vs. vekili Av. Şahin Teczan tarafından davalı- lar Mehmet Tahir vs. aleyhlerine açılan izaleyi şuyu davasuun mah- kememhde yapüan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gere- ğince; Malatya Merkez Aslanbey Mahallesi'nde kain ve tapunun imar ada: 59, parsel: 1 ve 2 numaralannda kayıtlı tasınmaz maliklerinden Bat- tal oğhı Mehmet Tahir ve Battai kın Fatma Tahir'in adresleri tüm araş- tırmalara lağmen tespit edilemediğinden adı geçen davalılann duruşma günü olan 17.6.1992 günü saat 09.00'da mahkemenüzde hazır bulun- maJan veya kendilerini bir vekille temsil ettinneleri, aksi halde yargı- lamanın yokluklannda yüıütttlecegi tebligat yerine kaim olmak üze- ıt ilan olunur. 16.4.1992 Söz üniversitede AlaturkaüniversitereformuERSİN KALAYCIOĞLU Prof. Dr.,Boğu:içi L'niversitesi Öğretinı Üyesi Sayın Başbakan Süleyman Dcmirel 18 Nisan 1992 günü >aptıklan basın toplantısında YOK vc üniversite rektörlerin- den aldığı "çağdaş üniversite" hakkındaki raporlan basına dağıtarak tartışmaya açtı. Ya- pılacak tartışmalar sonunda da çağdaş. özerk ve özgür üniver- siteyi kurmak için yasa yapıla- cağını beyan etti. Ilk tepkilere bakılacak olur- sa. bu girişim, üniversite öğre- tım üyelerinin tuhafına gitmiş gözükmektedir. Bu tepkiye yol açan bir iki neden var. Bunlann içinde ikisi bence çok önemli. İki sorun ve çağdaş üniversite tartışması İlk sorun, koalisyon proto- kolünde ve hükümet progra- mında belirtilen "özgür ve özerk üniversite" kurulması he- definin varsaydığı gibi, 2547 sayıh yasa üniversiteleri birer kışlaya döndürmek amacıyla çıkan ve üniversite öğretim üye- sini düşman olarak gören ve onu cezalandırmak için yapılan bir uygulamaysa, onun uygula- yıcılanna "çağdaş, özerk ve özgür" üniversitenin nasıl ola- cağını sormanın anlamı ve gere- ğini anlayamamaktan kaynak- lanmaktadır. Eğer Sayın Doğramacı ve onun başında bulunduğu çıkar grubu üniver- siteyi "çağdaş, özerk ve özgür" olarak yönetmeyi hedef alsa, zaten bunu becerirlerdi! Ancak, üniversiteleri Abdülhamitçi bir merkeziyetçilik anlayışı ile yö- netmeyi canla başla savunan bu kadroya sorulduğunda zaten işler mükemmeldir, "Aman bi- zim çıkanmıza dokunmayın!" yanıtını alacağınız kesin değil midir? O zaman niye YÖK'ten ve onun rektörlerinden görüş istenmiştir? İkinci olarak anlamakta güç- lük çektiğimiz husus "tar- tışma"dır. Ben ve öğretim üyesi olan eşim 2547 sayıh yasayı ve uygulamalannı her gün tartışı- yoruz. Üniversitemdeki arka- daşlanmla da bu yasa ve uygu- lamasını hep tartışıyoruz. Üste- lik biz bunu Kasım 1982'den beri hep yaptyoruz. Hatta bir de bu konularda basın toplantı- sı, açık oturum, panel. konfe- rans düzenliyoruz. Biz bunu Sayın Demirel Güniz Sokak'ta oturup aseri rejimi izlerken de, Zincirbozan'da ikamete mec- bur olduğunda da. siyasi hakJa- nnı gen aldığjnda da, muhale- fetteyken de yapıyorduk. Sayın Doğramacı ve rektörlerinin fı- kirleri de bu yıllarda hep aynı kalmaya devam etti.. Bugün söylediklerinin hiçbiri yeni de- gildir. Anlaşılan, yapılan tartış- ma yeterli görülmemiş de daha- sına gerek duyulmuştur! Ben bunu anlamakta büyük güçlük çekiyorum. Tartışalım, ama yine de bazı temel ve önemli sorunlan hal- letmeden bu mümkün değil. Önce, kiminle tartışacağız? Eşim bıktı: Artık 2547 sayıh ya- sayı benimle tartışmak istemi- yor. Arkadaşlanm da pek he- vesli değiller. Çünkü, kendi aramızda tartışmakta yarar görmüyoruz. Bu tartışmalar- dan siyasal karar mekanizması- nın yararlanması amaçlanıyor- sa. o zaman tartışmalardan hükümet üyelerinin, TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyele- rinin. diğer milletvekillerinin nasıl haberi olacakür? Bizler gazetelerde yazacağız, onlar da her gazeteyi okuyacak ve bizim tartışmalanmızı mı inceleye- cekler? Acaba. devletin işlerin- den gazete okumaya fırsat bu- labilmekte midirler? Bu tartış- malar dergj, radyo veya televiz- yonlarda da yapılacak mıdır? Bu tartışmalara kimler katıla- çaktır? Ne zaman katılacaktır? Ülkenin enflasyon, Kürt soru- nu ve benzeri devasa sorunlan varken, üniversite sorunlan da- ha ne kadar tartışılabilir? Bu sorulann yanıtlannı ben de, meslekdaşlanm da bilemiyo- ruz. Hal böyle iken neyi, nasıl ve nerede tartışabileceğiz? Bu- nun bize ve hükümete ne yaran olacaktır? Hiç olmazsa on yıldır yapılan tarüşmalann nesi eksikse o belirtilseydi. Gelelim işin demokraükkşe ile ilgisine. Hükümet üniversite reformunu demokratikleşme paketinin bir unşuru olarak sunmuştur. Şimdi, üniversite reform tasansının ele alınma bi- çiminin demokratik olması için buyurun lartışın denmiştir. Ka- munun tartışmasına açıldı diye bir konu demokratik olmaz. 1982 Anayasası kamunun tar- tışmasına açılmıştır denılseydi ve şimdi söylenen her şey o za- man söylense. yine anayasa bu içeriğı ile Milli Güvenlik Kon- seyi'nce kabul edilseydi, de- mokratik mi olacaktı? Yani. kamunun tartışması yeterli de- ğildir. Tartibmanın siyasal oto- ritelerce dinlenmesi ve kaale alınması ancak demokrasılerde rastlanan bir olgudur. Bunun olacağı ise çok şüphelidir. Ortada bir hükümet progra- mı vardır. Onun için halkın onayı alınmıştır. Bunu uygular- sınız. Bu. yeterince demokra- üktir. Hükümet programında belirtildiği üzere üniversitelerde biL-.nsel ve yönetsel özerkliğin tanınmasıru, YÖK sisteminin kaldınlarak. yüksek öğretim kurumlannın kendi içlerinden seçtikleri organlan eüyle yöne- ülmesini sağlarsınız. Bunu yap- mak için her türlü destek mev- cuttur. O zaman, 2547 sayıh yasarun mimanru taraf olarak kabul edefek, kapah kapılar ar- dında onunla konuşmak ne an- lam mşıyor Sayın Başbakan için? Üniversiteleri temsil ettik- leri çok şüpheli olan rektörler- den görüş istemenin manüğı nedir? Koalisyon protokolünde de, hükümet programında da böyle bir yol öngörülmemiştir. Üniversite özerkliğini katleden. akademisyenlik mesleğini ayaklar altına alan bu çıkar grubuna niye paye veriliyor? Böyle davrarularak bunlann daha da yüreklendirildiği ve akademik kadrolara karşt on yıldır süren sömürge valisi ta- vırlanyla davranmaya devam etmelerinin teşvik edildiğj bili- niyor mu? Nitekim, Sayın Doğ- ramacı tekrar atanır atanmaz, tüm akademisyenlere "tem- bel", •'sorumsuz" gibi sıfatlarla sadırmaya başladı. Yönettiği kurumlarda insanüstü bir gay- ret ve fedakârhkia çalışanlara, onlan on yıl yönettikten sonra hâlâ "tembel". "sorumsuz" gi- bi sıfatlan layık gören bir zatın fıkirlerine üniversiteleri özgür ve özerk hale getirirken niye ge- rek duyulur? YÖK neden hâlâ "taraf olarak görülmekte ve onunla hükümet pazarlık yap- mak geregini duymaktadır? Sonuç ~~~~~~~~~~~" Ben, YÖK ve onun rektörle- S C R E C E K Akdeniz Üniversitesi çağdaşlığı özledi sistem olduğunu vurguluyor. Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Özlem Elpek, "YÖK sonrası üniversiteleri düşünemiyoruz, yaşıyonız. Neyi kaldırsak alün- dan YÖK çıkıyor" diye konu- şuyor. Elpek, mevcut üniversi- telerin kontenjarunın düşürül- mesi dururken, yeni üniversite açılmasını anlayamadığını söy- lüyor. Aynı fakülteden Mülü- ber Koç, "Mevcut üniversiteler için ne yapülar ki, yenisini ku- racaklar. Üniversite kurup me- zun sayısını artırmak iş değil. Önce, mezunlara iş bulsunlar" diyor. rinın yapuklan, kendi koltukla- n ve dolayısıyla çıkarlanru korumaktan başka bir önemi ve anlamı olmayan bir sürü abuk subuk öneriyi tartışmayı zul olarak kabul ediyorum. YÖK çağdaş, özerk ve özgür üniversitenin karşıtı ve düşma- nı olan bir zihniyetin simgesi ve uygulamasıdır. Bunu tarihe gömmek gereklidir. yokst onunla uzlaşmak değil! YÖK ve onun çıkar çevresinden bu ülke üniversitelerinin elde ede- ceği hiçbir şey yoktur. Bunun yerine üniversite kamuoylanru gerçekten temsil edecek kimse ve kurullan taraf kabul ederek onlarla hükümet arasında yapı- lacak görüşmelerle yerinde yö- netim ilkelerine göre oluşan yeni bir sistem kolayhkla gehş- ürilebilir. Bunun bugün yapıl- ması istenen ortamı, kurallan, dinleyicileri tanımlanmamış bir kamuoyu tartışmasından çok daha anlamlı ve aynı derecede demokratik olacağı kanısında olduğumu da belirtmek isterim. Üniversite kamuoyu tarafın- dan benimsenmeyecek olan bir modelin ve üniversite yönetim biçiminin başan şansı olmadı- ğını artık anlamış olmamız ge- rekir. YUSUFÖZKAN Burası, Polis Akademisi'nin bahçesi değil, İstanbul Üniversitesi. (Fotoğraf: ALİ ÖZ) Bir YOK'müş, bir yokmuş masalı Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ Yıldı: Üniversitesi Öğretim üye- si • Yükseköğretimde son 10 yı- lın bir rnuhasebesi yapılacak olursa YÖK sisteminin başan- sı(!) herkesçe açık seçik görüle- bilecektir: • YÖK. tek seçici ve tek mer- kezden yönetilen otokratik ya- pısı ile merkezi bir yönetim modeli uygulamaya çalışırken, planlama koordinasyon ve de- netleme gibi yasalarla verilen temel görevlerini ihmal etmiş yerine getirememiştir. Son yıl- larda kısmen üniversitelere ak- tanlan yeıkiler yönetim .bilinci inisiyatifı ve üniversite kimliği kazandırmaya yetmemiştir. •Sürekli yasal düzenlemelere rağmen (yaklaşık 20 kez yasa, 200 kez yönetmelik değişikliği) dinamik bir yapı oluşturmak yerine karmaşıklık yaratılmış- tır. •YÖK sisteminde özerklik, üniversite için değil, sadece yö- netenler için >ar olmuş; "en özerk üniversite Türkiye!" vb. sloganlarla üniversitelerimizin ve gençlerimizin geleceği feda edilmiştir. •YÖK sistemi üniversite ve toplumun büyük çoğunluğu ta- rafından benimsenmemiş öğre- tim üyesi ve öğrencisi ile üniver- siteye küsmüş: yabancılaşmış- tır.Katılanlarca _ benimsenen her sistem gibi YÖK sisteminin de yaşam şansı olamamışur, olamayacaktır. Sadece bu du- rum bile sistemın başansızlığı için yeterli olabilmiştir. • Bilimadamı saygınlığını. bi- limsel etkinlikler çekicıliğini yi- tirmiş, yerini yönetim heveslisi bürokrat girişimcilere kaptır- mıştır. •Öğrencisi, öğretim üyesi. öğ- retim yardımcılan \ e çalışanlan baskı altına almmış, bunun so- nucu üniversite suskunluğa itil- miş ve kalkınmaya yönelik top- lumsal işlevini yerine getireme- miştir. • YÖK ve üniversitelerimiz ni- celik \ e nitelik açısından çağdaş eğitim ve çağdaş öğretime yö- nelik politikalar üretememiş, uygulayamamış ve ulaştığı dü- zeyin çok daha gerilerine sü- rüklemiştir. • Üniversitelerde nicelık so- runlan niteliğe üstün kılınmış. kaynak arttınnadan sadece kontenjan artırmak gibi herdö- nemin iktidanna hoş görünen geçici ve kolaycı çözümler yeğ- lemiştir. Üniversite kapılannda bekleyen gençlerimiz kalitesiz bir öğretimle geleceğın işsizliği- ne itilmiş. çağdaş bir öğretimle mesleki niteliği arttınlamamış ve rekabet şansı kazandınlama- mıştır. •Türk halkımn ve gençliğinin çağdaş ve demokratik eğitimle amaçladığı evrensel ve uygar kimlik, yeni üniversiteler açma ve kontenjan vb. pazarhklarla YÖK düzenin devamı için kul- lanılagelmiştir. •"Sistem yaşadıkça vanz" kurnazlığının arkasına gizle- nenler Amerika'dan üniversite- nin sadece kılıfını taşıyarak "toplumsal denetim". "hesap sorma" ve benzeri sloganlarla ülkemiz gerçeklerini daha hâlâ kavrayamamış görünmektedir. • Toplumun geleneklerine uy- gun olarak geliştirilen seçimden daha da katılımcı sistemler "se- çim yok" diye görüntülenmek- te ve kamuoyu yanıltılmakıa- dır. Oysa demokrasi ile yöneti- len ülkelerin üniversitelerinin çoğunluğunda bir >a da iki de- receli seçim vardır. Bizde ise şiddetle savunulan atamalarda yetenekler değil, yakınlık ya da kafa dostluğu ölçü olmaktadır. • Tüm iddialann aksine, araş- tınldığında YÖK sisteminin hiçbir baü modelinde olmayan bir "devekuşu" örneğı olduğu görülecektir. Örnek verilen ba- tılı ülkelerde, demokrasi ve ço- ğulcu katıhm geleneği, çoğun- lukla seçimle gelen yetkili kurumlar vardır. Bizdeki gibi rektörün ya da dekamn ata- mayla ya da seçimle gelmesi sonucu değiştirmez, ona keyfı- lik vermez; demokratik gele- neklere uymak zorunda olduğu gerçeği gözardı edilemez. YÖK döneminin son on yıl- lık blançosu değerlendirildiğin- de; YÖK, üniversitelere yeni bir sistem değil sistemsizlik; özerk- lik değil, tek adam vönetimi: denetim değil. denetimsizlik: başan değil. başansızlık getir- miştir. Üniversitenin topluma hesap vermesi gibi haklı bir ger- çeği savunanlar, öncelıkle son 10 yıllık YÖK döneminin hesa- bını bu topluma vermek zorun- dadır. Kanımızca. artık YÖK'ü tar- tışmak gereksizdir. Zira. YÖK Sayın Doğramacı ile birlikte varolmuş ve anlaşılan onunla yok olacaktır. Gündemı de- mokratik bir Türkiye için de- mokratik ve özerk bir üniversi- te modeli olmalıdır. Öğrencisi ve öğretim üyesiyle lüm üniver- sitelilerin ve halkımızın ünıver- siteye tam sahip çıkma zamanı- dır. Sayın Doğramacı'ya \e onun gibi düşünenlere demok- ratik ve özerk üniversiteyi savu- nanlann bu loplumda bir azın- lık değil. aksine ezici bir çoğun- luk olduğu gösterilmelidir. Ülkemizde esen demokrasi rüzgânna karşı duran Donki- şot'lann az da olsa varlığı özerk ve demokratik üniversite özle- mini ve beklentisini daha da geciktirmemelidir. Bu nedenle. hükümetimizden partilerin se- çim bildirgeleri, koalisyon pro- tokolu ve hükümet programın- da halkımıza verdikleri "Üni- versitelere bilimsel ve yönetsel özerklik tanınacak. YÖK siste- mi kaldınlarak Yüksek Öğre- tim Kurumlannın kendi için- den seçtikleri organlar eliyle yönetilmesi sağlanacaktır" sö- zünün gerçekleştirilmesini bek- liyor, bir YÖK'müş bir YOK'- muş masahrnn gelecek nesillere mutlaka anlatılmasını diliyo- rum. StRECEK ANTALYA - Akdeniz Üni- versitesi de YÖK'ten dertli. Öğretim üyeleri ve öğrenciler, YOK sisteminin kaldınlarak, çağdaş bir anlayışın egemen ol- duğu bir sistem getirilmesini is- tiyor. YÖK'ün üniversitelere ka- zandırdığından çok kaybettir- diği görüşünde olan öğretim üyeleri. altyapısı oluşturulma- dan yeni üniversite açılmasını da makul bulmuyor. Fen Edebiyat Fakültesi De- kanı Prof. Dr. Efraim Afşar'a göre, varolan üniversiteler bile yüksekokul düzeyini aşamıyor, tabelayla üniversite açıhnası da, tabii ki, yanlış. Yeni üniver- siteler açılmasının üniversite kapısında biriken öğrenciler için olumlu olabileceğini, ama üniversitelere zarar vereceğini belirten Prof. Afşar. "Üniversi- telerimiz, Batı üniversitelerinin çok altında. 1-2'si dışında olgun üniversite yok. Varolan üniver- sitelerin düzeyi yükselülip kon- tenjanlan arttınlsın. Öğrencilerin çoğu, YÖK'ün bi- lime, çağdaşlaşmaya kapalı bir Ziraat Fakültesi'nde öğrenci- ler, baraka dersliklerde öğre- nim görüyor. Her yağmurda çatıdan sular akıyor. Bir ögren- ci, görüşlerini, "Öğrenim gör- düğümüz üniversitelerin çoğu bir liseden, yüksekokuldan farksız. Yeni üniversiteler açılıp kötü öğretimle gençlerin gözü- nün boyanması yerine, mevcut üniversitelerin durumunda iyi- leştirilmeye gidilmeli. Çağdaş ve modem bir eğitim sisteminin var olduğu düzeyli üniversiteler oluşturulmah" diye dile getiri- yor. HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE DÜNYA'DA Devlet Bakanlığı Meteorotot Genel Mûdûrtüğü nden alınan bılgıye göre doğu Dötgelerı- rnız parcalı bulutlu. Ooğu ve Gûneydoğu Anadolu'nun do- ğusu yer yer sağanak yağıs- lı ötekı yerler az bulutlu ve acık geceek Hava sıcaklıın- da önemli btr değısMık olma- yacak Rüzgâr, kuzey ve do- ğu yönlerden hafrt. ara sıra orta kuvvette esecek Denızlerimızde rûzgâr. Akde- nız'de kıble ve lodos, Doğu Karadenız'de günbatısı ve karayel. ötekı denızlerımız- de yıldız ve poyrazdan 3-5, yer yer 6 kuvvetınde saatte 10-21 denız mtlı hızla ese- cek Van Gölû'nde hava. cok bulutlu ve sağanak yağıslı gececek ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL M Askerlik öncesi sürenin kıdenı tazminatı 99 SORU: Ben ve arkadaşlanm kamuya ait bir işyerinde bdirii bir siire çalıştıktan sonra askerlik görevimizi yapmak üzere silab altına alındık. Askere alındıktan sonra ve o gttnün ücretierine gö- re kıdenı tazminatlanraızı da aldık. Askerlik bitimi hiç ara venneden aynı işyerinde işbaşı yaptık. Şu an bazıUrunızın emekliligi geldi. Daha&ı, bazı- lanmızınki geçti bile. Biz, askere giderken kıdem tazminatuu atanış olan- lar, emekli olmak için başvurada bolunursak, kıdem tazminatamız nasd hesaplanıp ödenecek? Kıdem taz- minatı aldıgımız askerlik öncesi süre hesaba katıla- cak mı? \JG. YANTT: Iş Yasası'nın kıdem tazminaü ile ilgili 14. maddesi- ne göre "muvazzaf askerlik dolayısıyla" iş sözleşmesini bozan işçiye, işveren işyerinde en az bir tam yıl çalışmış olması koşu- luyla kıdem tazmi^atı ödemekle yükümlüdür. Bu konudaki yargı kararlan şöyledir: (1) "özet: Askerlik görevi nedeniyle işten aynlırken kıdem tazminatı ödenmişse, aynı dönem, kıdem tazminatında iki de- fa değerlendirilemeyeceğinden bu yön keza yasanın buyurucu hükUmleri gereği olduğundan, res'en dikkate ahnarak hesap- lama yapılmahdır:' (Hukuk Genel Kurulu 2.11.1983 tarih 734 esas ve 1119 karar.) (2) "Davacı işyerinde çalışırken askerlik sebebiyle işten ay- rılmış, askerlikten sonra tekrar işyerinde ise başlamıştır. As- kerlikten önce geçen süre için evvelce kıdem tazminatı almamıs ise ve diğer şartlar da varsa kıdem tazminatını alabilir:' (Yargı- tay 9. Hukuk Dairesi 19.1.1978 tarih, 379 esas ve 620 karar.) (3) "(...) davacının, muvazzaf askerlik görevi nedeniyle işye- rinden aynlırken o tarihe kadar gerçekleşen kıdem tazminatı- nı aldığı anlaşıknaktadır. tş Kanunu'nun 14. maddesine göre aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı öden- mez. O halde, askerlikten önceki hizmet süresinin kıdem taz- minatı hesabında nazara alınmaması gerekecektir!' (...) (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 9.6.1987 tarih, 1987/5429 esas ve 1987/5707 karar.) Kısaca, yargı kararlan, askerlik görevine gitmeden önceki sü- reye ilişkin kıdem tazminatını alanlann, askerlik görevinin bi- timinde eski işyerlerine döndüklerinde, yeni bir iş akti oluştuğu için askerlik öncesi sürenin kıdem tazminatında ikinci kez göz önüne ahnmayacağı yönündedir. yajmurtu karh A-ac* B-tnjiunu G-gûnest K-Urlı S-ssiı Y-yatmurlu TİY^TRODA DEVRİM Zehra tpşiroğlu 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeii gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle