15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1MAYIS1992 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Kadıköy'de etkinliklep • KüJlûr Servisi - Kadıköy Bekdiyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nin mayıs ayı kûltürel etkinlikleri 2 mayıs cumartesi gûnüsaat 15.00'teYavuzer Çetinkaya'nın Haldun Taner'in anısına sınacağı "Haldun Taner'in Öykülerinden Seçmeler" başhklı oyun ile başhyor. 9 mayısta Ersin Alok'un dia gösterisi ve Ateş Uğurel- Semih Yaşar ikiiisinin konseri, 16 mayısta Suna Tanaltay ile Erdoğan Tanaltay'ın "Gençlik" konulu söyleşileri ile Volkan Konak ve arkadaşlannın gitar dinletisi, 21 mayısta Sunay Akın'ın "Gençlerle Şiır", 22 mayısta "Gençlerden Piyano" etkinlikleri, 23 mayısta Sunay Akın, Yaşar Levent ve Dr. Cengiz Özyalçın'ın katılacağı "Kadıköy Söyleşileri'", Yeşim Alunay ile Gülnaz Rizeli'nin konseri, 26 mayısta Erenköy Kız Lisesi Çoksesli Korosu'nun konseri ile psikolog Birsen Özkan'ın "Gençler ve Çinsellik" konulu söyleşisi ve 20 mayısta İsLanbul Oda Müziği Topluluğu'nun konseri kültür merkezinin etkinlikleri arasında yer alıyor. Aynca çeşitli sergilerde kültür merkezinde izlenebilecek. Küba'dan Rubalcaba • Kültür Servisi - Pozitif Vibrations'ın çağdaş müzik etkinlikleri kapsamında 3 mayıs pazar günü saat 18.00 ve 21.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda caz dünyasının genç ve yetenekli isimlerinden Gonzalo Rubalcaba ile Kübalı topluluğun konserleri izlenebilecek. Trompette Reynaldo Melian. basta Felipe Cabrera ve davulda Jul Barreto'dan olusan topluluk çıktıklan dünya turnesi çerçevesinde İstanbul'ada uğruyor. 1986yılında Küba'da bir turne için bulunan Charlie Haden tarafından keşfedilen ve 1990 Montreux Caz Festivali'nde Charlie Haden ve Paul Motion ile verdiği konserle caz dünyasında yıldızı parlayan Rubalcaba, Küba müziklerinin caz ile geleneksel kaynaşmasının en taze örneklerini veriyor. m 7. Milliyet Odûfleri' • İSTANBUL (AA)-Milliyet gazetesince; bilim. sanat ve gazetecilik dallannda verilen ödüllerin 7'ncisi dün akşam The Marmara Oteli'nde düzenlenentörendesahiplerinedağıtıldı. Kültür Bakanı Fikri Sağlaraçılışta yaptığı konuşmada demokratik ve ekonomik kalkınmanın kûltürel gelişme ile bütünleşmesı sonucu gerçekleşebileceğıni söyledi. Daha sonra "Türkiye'nin Sorunlan" dalında birinciliği "Rekabet Politikalan Açısından Bir İnceleme" başhklı araştırmasıyla AhmetOkuraldı. Bu dalda Canan Madran ikincı, Şükrullah Dolu ise üçüncü oldu. Gazetecilik dalında ise "Basında Ekonomik Bağımhlık" konusuyla birinciliği Güventürk Görgülü kazanırken. Mehmet Saeanak ikinci. Yrd. Doç.Dr. Seval Yakışanda üçüncülüğüeldeetti. Ekonomi dalında "Türkıye'de Faiz Politikalan" araştımnasıyla Dr. Adnan Büyükdeniz birinci. Arzu Taşçıoğlu ve Dilşah Mersin ikinci. Dr. Selçuk Akalın, Aydın Kut ile Pınar Uluçay da üçüncülük ödüllerine değer görüldüler. Edebiyat dalında ise birinci ve ikinciliğe değer eser bulunamadı ve bu dalda üçüncülüğü "5 Şair-5 Politika" adlı eseriyle Mehmet Doğan kazandı. Ödül kazananlara plaketleri İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu. Büyükşehir Beledıye Başkanı Nurettın Sözen ile Milliyet gazetesı sahibi Aydın Doğan'ın eşi Sema Doğan tarafından verildi. Özalp'ın resimleri • Kültür Servisi - Nur Özalp'ın resim sergisi 16 mayısa dek Ortaköy'deki Arkeon Sanat Galerisi'nde izlenebilecek. 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Özdemir Altan Atölyesi'nden mezun olan Nur Özalp, çeşitli karma sergilere katıldıktan sonra 1989yılmdaSoyak Sanat Galerisi'nde ilk kışisel resim sergisini açtı. Çeşitlifilmlerdesanat yönetmenliği de yapan Nur Özalp, " Yaşamın çok anlamlı olduğu söylenemez, başladığımız ve sona doğru gittiğimiz biryolculuk. Yaptıklanmız yaşamı anlamlandırma çabası. Ödülü, yapılan arun ıçinde gizlı. Resim yapmak benim birkesişme noktasmdadurduğum an. geride beni oluşturan şartlar. bakmasını öğrendiğim her^y var. Kendi varlığımı katarak bir kez daha renklerle, biçimlerle, çizgiyle ne yapılabilir diye soruyorum, çevremde boyalar. karşımda tuvaî" diyor. S I N E M A ATİLLA DORSAY Satyajit Ray, ölümünden on beşgün öncebir Oscar'laödüllendirümişti Sinemanın ustası, beyazperdenin GandfsiydiSinemada 2 Ray vardı. Çok farklı bırer sinemacı olsalarda gerçekten sevdiğimiz... Amerikalı ozan-sinemacı Nicholas Ray'ı 1979'da yitirdik. Şimdi de sıra Hindistan'- ın ünlü (en ünlü) sinemacısı Satyajit Ray'a geldi. Ve bu ünlü sinemacı 71 yaşında dün- yamızı terk etti. Satyajit Ray'ın adı 1950'lerin sonlannda bir efsane gibi tüm dünyayı dolaşmıştı. O döneme dek Hint sineması deyince akla gelen, melodramla müziğin birbirine kanşuğı. bol şarkılı-danslı ve ortalama üçer saat süren (seyirci, parasının karşılığınj almalıydı!) melodramlar ve po- püler güldürülerdi. Ray, ilk kez kame- rasını alıp Hint gerçeğinin ortasına daldı, oradan saptadığı yalın. ama kendi şiirini içinde taşıyan görüntülerle bir "Hint ger- çekçiliği" eylemini başlattı, bu kıta-ülkede de ticari kaygılann dışında bir sinema yapılabileceğini kanıtladı. Ve adı birden bir efsane gibi yayıldı, Fransızlann "Apu'- nun Dünyası" adını taktıklan üçlemesi, tüm ülkeleri dolaştı, tüm sinemateklere girdi. 1921 doğumlu Ray, 1940'larda Calcut- ta'da grafık sanatlar okudu. Ünlü Hintli yazar Rabindranath Tagore'la aileleri tanışırdı. Bu yazara duyduğu hayranlık, onun hümanizmini ve akılcılığını benimse- mesinde etken oldu. Bir yandan reklamcı- lık yaparken sinemaya da büyük ilgi duy- du, 1947'de Hindistan'ın ilk sinema kulü- bü olan Calcutta Film Society'yi kurdu. Bu arada Londra'da bir staj gören sanatçı, Baü sanatını. özellikle de edebiyat ve resmi yakından izleyen bir Doğulu kimliğiru hiç bırakmadı. Sonra Jean Renoir deneyimi geldi. 1951'de Hindistan'da "Nehir-The River" filmini çeken ünlü Fransız yönetmenine asistanlık yaptı Ray... Ve ondan, süslerden annmış, doğrudan doğruya amaca yöne- lik, kişilere ve yan etkilere değil olaylann yüreğine inmeyi deneyen bir sinemanın sır- lannı kaptı. Sonra Bengal hükümetinden aldığı bir destekle 1955 yılında "Yol Tür- küsü-Pather Panchali" (TRT'de "Zorlu Yaşam") filmini çekti. Cannesda gösteri- lip dereceye giren bu fılmin ardından enesi yıl"Aparajito", 1959'da ise "Apur Sansar- Apu'nun Dünyasfnı çevirerek, ünlü üçle- mesini tamamlamış oldu. Bu 3 fılmin ilk ortak yanı, B.B. Padhaya adlı Hintli bir yazann özyaşamsal öyküle- rinden yola çıkarak ve Apu adlı bir küçük çocuğu odak noktası alarak Bengal yaşa- mının gerçek yüzünü göstermeye sı\anma- sıdır. Müzikli aşk öykülerinin fantastik ve düşsel dünyasından sonra Ray birden "Hint gerçeği"ni beyazperdeye yansıtır. İlk filmde anlaülan, Apu'nun çocukluğu- dur. İkincisinde Apu büyük kente, Bena- res'e yaşamaya gider. Uçüncüsünde ise Apu evlenir, ama kansını yitirir... Aynı kahramanın öyküsünü izlemenin dışında, üçleme konu- sunda. insanlanna ve çevresine elbette ger- çekçi, elbette insanal, ama aynı zamanda ki- şisel yaklaşımıyla dik- kati çeker. Ray, usta bir gözlemcidir, sanki amansız bir ayrıntı avasıdır. Roman için şöyle der: "Pather Panchali'yi romanın erdemleri yüzünden sinemalaşürmak istedim: İnsancılığı. liriz- mi, gerçeğeyaklaşımı. Romaru kesin bir si- nemasal kalıba dökmek istemedim. Ro- manın biraz düzensiz yapısını korudum, çünkü bu yapı gerçeklik duygusunu veri- yordu." Bu nitelikler fılmde de korunmuştur. "Pather Panchali"nin unutulmaz sahneleri arasında yer alan yoksul evdeki gündelik yaşam, büyükannenin veya kızkardeşinin ölümü gjbi sahneler, sinemanın yarattığı en berrak güzelliklerarasındadır." Aparaji- to", Calcutta'ya geliş, annenin ölümü gibi sahneleriyle yı'ne unutulmaz bir filmdir ve Venedik şenliğinde Altın Aslan almıştır. Son bölüm ise melodrama belü ölçüde ödün vererek geleneksel Hint sinemasına atıfta bulunur: Apu, nişanlısı deliren bir kızla e\lenir. kız doğumda ölür. Apu yıl- larca avare dolaştıktan sonra oğlunu bu- lur vs. Ancak bildik temalara yaslansa da bu üçleme, insan gerçeğine eğilmiş en güzel filmlerden, altı çizilmemiş. abartılmamış bir ınsan sevgısıni vansıtırken hıçbır anın- da karamsarlığa düşmejen ve umudu hep koruyan en soylu sinema örneklerin- den biri olarak sinema tarihine gecmiştir. Ray, bu "gerçekçi" sinema örneklerin- den sonra gitgide daha kişisel ve karmaşık bir sinemayı ilmek ilmek ördü. Daha üçlemesini bitirmeden, arada cek- tiği "Filozof Taşı" ve "Müzik Salonu" gibi filmler, onun sürekli olarak Hint yoksullu- ğunu anlatan filmJer yapmayacağıra, ülke- sinin zengin kültür birikimini işleyen farklı filmlere de yöneleceğini haberüyordu. Ray, zaman içinde farklı, kimi zaman şa- şırtıcı sinema örnekle- ri verdi. 1960'larda "Tannça". "3 Kızkar- deş", (Uzaktan uzağa bir Çehov uyarla- ması), "'Kancehjun- ga", "Yolculuk", "Charulata", "Korkak ve Aziz". "Kahra- man" gibifilmleryaptı. 1970'ler.de bunlara "Ormanda Günler ve Geceler", "Düş- man'", "Limited Şirket", "Uzaktaki Fırtına", "Altın Kale", "Satranç Oyuncu- lan", "Tann Fil", 1980'lerde "Elmas Krallığı", "Dünya ve Ev" (Rabindranagh Tagore'un bir romanından uyarlama) gibi filmler eklendi. Ray, bu Fılmlerinde tipik Hintli bir sa- natçı olmakla, Baü kültürünü bilmenin ve Baülılara da seslenme çabasının ve de te- melde gerçekçi, "akılcı" bir yönetmen ol- makla zaman zaman düşsel, fantezi öğele- re de yer verme isteğinin birer sentezini oluşturmayı denedi. İlk filmlerinin Batı'da uyandırdığı hay- ranlık, özellikle Hindistan'la ilgilenmeyi hep sürdüren Anglosakson dünyasının (başta tngiltere ve bir ölçüde Amerika) Ray'a özel bir ilgi göstermesine neden olu- • 71 yaşında ölen Sat- yajitRay'ın sinemasının önemi, hâlâ din savaş- lanyla boğuşan, hoşgö- rüsüzlüğün bir kader sayıldığı koca bir sanat anlayışını yerleştirmeye çalışmasıydı. Ray'ı si- nemanın bir tür Gan- di'si saymak, daha iyi bir dünyanın yaratılma- sına bulunduğu katkı- dan ötürü alabildiğine önemsemek yanlış ol- masa gerek. yordu. Ancak bunun yanında ve belki de bu yüzden, Ray ülkesinin sinemacılan ve sanatçılan tarafından hep küçümsendi. giderek aşağılandı. İki farklı kültür arasında ortalarda bir yerde durmak isteyen hemen her sanatçının başına geldiği gibi... Bu ikilem, Ray'ın fılmlerine ilginç bi- çimde yansıdı. Zaman zaman ül- kesine ve onun kitle zevkine uygun filmlere yöneldi: "Yol- culuk" klasik bir melodram, "Satranç Oyunculan", 1860'lann Hindistan'da sat- ranç oynarken siyasal sorunlan da tartışan 2 Hint soylusunun yabancılar için pek çö- zümlenemez olan divaloglannın öyküsüy- dü. Tüm filmlerinin senaryosunu da yazan, yapımcılara hiç yüz vermeyen, tam bir ba- ğımsızlık içinde çalışmayı ilke edinen Ra>, filmlerinin müziğini de yazarak Chaplin"- inkine benzeyen bir "komple yaratıa" ni- teliği kazandı. Bu arada "Satranç Oyunculan'nın başın- da %c sonunda canlandırma filmi bölüm- leri kullanmak, "Uzaktaki Fırtına"da ko- nuşmalarla savaşın top seslerini birbirine kanştırmak. "Ev ve Dünya"da. Tagore'un ağ/ından. "doğanın kendısını en ıvı hırsız- lara açtığını' savlamak gıbı özgünlüklerin dc sahibi oldu. Ra> ın sineması temelde hümanist. insa- na dönük. insanoğlunun temel değerlennı savunan bir sinema oldu. Bu sinema. genelde konuşmalara dayalı. ağır bir tempo içeren, düşünsel bir sine- maydı. Bu yüzden ülkesinde halk kesimlerince hıçbir zaman gereğincc scvilmcdı. anlaşıl- madı. değerlendinlemedi. Batı'da ise bu sine- ma. kaçınılmaz biçim- de içerdiği egzotizmle göze çarptı, içerdiği düşünsel boyut ve de- ğindiği evrensel tema- lar, herkesçe aynı bi- çimde algılanmadi- Ray'ın özellikle son filmlerinin Baü ile Doğu arasında kalmış olma ikilemi, bu filmlerin lehineçalışmıyor ve fılmleri, evrensel sinemanın ulaştığı dü- zeyden oldukça genlerde bırakıyordu. (Birkaç yıl önce İstanbul festivalindegöste- rilen "Ev ve Dünya"yı ve Cannes'da göste- rilen Henrik İbsen uyarlaması "Bir Halk Düşmanfnı anımsıyorum.) Ray'ın sine- ması, kuşkusuz belli ölçüde eskimişti artık. Ancak bu sinemanın temel nitelikleri, er- demleri vedaha da önemlisi, hâlâ din savaş- lanyla boğuşan. hoşgörüsüzlüğü değişmez bir kader sayıldığı koca bir kıta-ülkede, her türlü tabunun, önyargının, saplantılann, bağnazlıklann ötesine geçerek temelde in- sana dönük, hoşgörülü. insanal bir sanat anlayışını yerleştirme çabalan. zamanın yıpratmasına dayanacak kadar önemli. Ray'ı sinemanın bir tür Gandisı saymak ve sanaünı, dolayb olarak da olsa, daha iyi bir dünyanın yaratılmasına bulunduğu katkıdan ötürü alabildiğine önemsemek, sanınm ki yanlış olmaz. Olümüne dek çalı- şan, son filmi" Yabancf "yı nerdeyse yatak- ta bitiren ve giderayak bir Oscar onur ödü- lü alan Ray, birçok açıdan hiç unutul- ma>acak. Başka Tanrının Çocukları'nın yönetmeniRandaHaines'denbir 'Doktor'filmi Doktorlara ve hastalara ilaç gibi gelecek Doktor (The Doctor) j Yönetmen: Randa Hainesj Senaryo: Robert CasM'ell / Görüntü: Jolm Seale I Müzik: Michael Convertino, Oı un- cular: WiUiam Hurt, Christine Lahti, Elizabeth Perkins, Mandy Patinkin, Adam Arkin, Charlie Korsmo / Bir Touchstone Pictures yapımı (Şişli Kent, Beyoğlu Fitaş, Bakırköy Renk, Çemberlitaş Şa- fak, Kadıköy KSM, Ankara Batı, İzmir Çmar) 'Doktor" adlı fılmde W iUiam Hurt,Dr.Jack MacKee'yi oynuyor. "Başka Tanrının Çocuklan" filmini güzel sıncmasal anılanmı/ arasına yerleştirdiği- mizkadınvönetmen Randa Haines.ofilm-' dcn bcn geçcn uzun (beş yıllık) bir süreden sonra ikinci filmiyie karşımıza geliyor. Ve yine tıp. hasta-doktor ilişkisi çevresinde dönen ve ilkfilminınlipık duyarlıklannı yi- neleyen bir filmle scvircisini etki altına al- masını bilıyor. "Doktor". genel bir bakışla, başanlı bir doktorun birden farklı bir konuma. hasta konumuna gecmesınin ö\küsü. Çok başa- rılı. ünlü. kendınden \e ışinden emin bir cerrah. Dr. Jack MacK.ee. boğazında baş- lavan bir >anma ve öksürük nöbetleri dola- yısıvla gırdiğı kontrolde artık bir kanserii olduğunu öğreniyor. Birden yaşamı altüst oluyor. Olay. hem mesleğine hem özel ya- şamına yansıyor ve o güne dek. her açıdan kendisinı "dokunulmaz" bulan bu kendın- den emin insan. birden vaşamın gercek yüzünü anlıyor. Âmerikan sinemasının tıbba ve tıbbi konu- lara vaklaşmada gerçekten yeteneği var. Bu da sanıvorum bu ulkede bu tür dene- \imlenni kâğıda döken ki^ilerin çokluğun- dan kaynaklanıyor. Bu olay da uydurma değıl. Ölayı gerçekten yaşayan bir dokto- run. Ed Rosenbaum'un bir romanından uyarlanmış. Bu mevsimin dığer ilgi çekici "tıp filmi". "Uyanışlar- Awakenings"in de bir doktorun gercek deneyimlerine dayalı bir romandan çekilmesı gibi... "Doktor". bır insanın. her alanda "şanslı" olmuş bir insanın, hayatın acı yüzünü öğ- renmesi olarak da nitclenebilir. Ancak fil- mın asıl ılgınç yanı. kuşkusuz hasta - dok- tor ilişkısme tuituğu ışık. Hasta - doktor ilişkisi, doğadaki \c yaşamdakı çeşitli ör- ncklerını pek sık gördüğümüzo"ezen-ezi- len". "güçlü - güçsüz". "efendi - uşak". % b ilişkilenn bırçeşıtlemesı. Bu elbette ki dokıorlann hep hastalan ez- dikleri, onlann "efendısi" olduklan. onla- nn guçsüzlüklerinden yararlandıklan an- Jamına filan gelmıyor. Ancak. doktorun. ilke olarak yaşamının en zayıf. korkuliı ve kompleksli bir döneminı geçıren hastanın sağlık sorununun anahıannı \e hastanın ıyiîeşmc. yenidcn hayata dönmc umudunu clindc tutan doktorun bu konumu. üstclik doktorun. en azından yaşamının o döne- mınde. sağlıklı olan. hastalık sorunu bu- lunmayan birisi olması. bu ilişkiyi baştan düzenliyor. konumlan bclirliyor. bir güçlü - güçsüz çclişkisi oluşturuyor. Bu durumda. doktordan beklenen, kuşku- suz bu konumun bilincındc olması. hasta- nın korkulannın. kaygılannın farkında olması. onu yalnızca belli teşhis ve tedavi yöntemlerinin uygulanacağı herhangi bir insan. bir "müşten" olarak görmekten farklı olarak. onu gerçekten anlamaya. korkularını gıdermeyc. ona umut \crmcye. onu yeniden vaşama döndünneycçülışma- sı. Doktorlara saygımız büyük. ama bakı- nız çevrenizc. hastaya ^u anlamda yakkı- şan kaç doktor tanıyorsunu/? "Doktor", sinema açısından pek önemli bir film değil. Randa Haines'in ilginç malzemesini çok iyi denetleyebildiği. aşın bir duyarhlıktan her zaman kendisini kor- uyabildiği, öyküsüne gerekli mesafeyi koyarak soğukkanlılıkla yaklaşabildiği pek söylenemez. Ancak "Doktor" yinede ilginç ve önemli bir film. Çünkü her in- sanın kaçınılmaz olarak eninde sonunda geçireceği bir deneyimin, hastalık deneyi- minin ürkünç bir raporunu sunuyor bize; ve en çağdaş, en ileri. sağlık sorunlannı en iyi çözümlemiş gözüken bir toplumda bile bu alandaki yanlışlann, eksiklerin. gider- ek insan hayatına meydan okuyan sor- umsuzluklann birdökümünüyapıyor. Bir diğer deyişle. bu film tüm doktorlar ve de tüm hastalariçin... David Seltzer'in 'Karanlığın Ötesi" adlı filmi bugün gösîerime giriyor 1940'lardan bir casusluk hikâyesiKüJtür Servisi- 1940"lı yıllar, beyazper- deye esin kaynağı olma özelliğini hâlâ tü- ketmedi... İşte yine bu dönemde gecen bır casusluk öyküsü: "Karanlığın Ötesi-Shi- ning Through". Yöneünenliğini David Seltzer'in üstlendiği film, bugün İstanbul'- da Şişli Site, Kadıköy Süreyya. Çemberli- taş Şafak, Beyoğlu Sinepop, Bakırköy İncirlı. Ankara'da Kızılırmak sınemala- nnda gösterime giriyor. Başlıca rollerini Michael Douglas ile Melanie Griffith'in paylaştıklan "Ka- ranlığın Ötesi". genç ve cesur bir kadının gizli ajanhğa soyunarak giriştiği macera- lan konu alıyor. Hitler Avrupa'yı ele geçi- rirken New York'ta sekreterük yapan yan Musevi Linda Voss, bir yolunu bulup ha- yallerini gerçekleştirme çabası içindedir: Berlin'e giderek Musevi akrabalanru kur- tarmak ve yanında çabşüğı patronu Ed Le- land'a sekreterlik dışında da pek çok şey yapabileceğini kanıtlamak... Yazar Susan Isaacs'ın 1988 yılında ya- yımlanan ve üçay boyunaca Ne\v York Ti- mes'ın en çok satan kilaplar listesinde yer alan aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan "Karanhgın Ötesi", izleyicıyi savaş yıllanna götürürken 1940'larda bir sekreter ile patronu arasında yaşanan son derece duygusal bir aşk öyküsünü de be- 'Karanlığın Ötesi'nde Melanie Griffith başrolierden birinde. yazperdeye getirmekten geri kalmıyor. Ancak öykünün modern bir yazar tarafı- ndan çağdaş bir yorum ile yazılrruş olması öyküyü oldukça ilginç kılıyor. Susan Jsa- acs, şöyle anlatıyor romanının öyküsünü: "Ben daha önce sekreterlik yapmış ol- duğum için ne kadar zor bir iş olduğunu bilirim. Karşmızdakiler sizi insan olarak değil de daktiloyu kullanan bin olarak gö- rur. Romandaki kadın kahraman da son derece şirin, aynı zamanda akıllı biri. Ben onun büyük işler başarmasını istedim... Bu nedenle romanın geçtiği dönem olarak İkinci Dünya Savaşı günlerini seçtim. Çünkü ancak öyle olağanüstü bir zaman- da sıradan bir kadın kahraman olabilirdi." Bundan önce "The Omen", "Bird On A VVire-Teldeki Kuş" gibi filmlere imzasını atan yönetmen ve senarist David Seltzer'i de öykünün İkinci Dünya Savaşı yıllan- nda geçıyor olması etkılemiş: "Savaş yıl- lannda doğduğum için izlediğim ilk film- ler de hep savaş üzerineydi. Kahraman- lann yoğun dramı ve romantizmini asıl sa- vaş günlerinde görebilirsiniz. Bu nedenle bu öyküyü filme çekmeyi çok istedim." Filmin başrol oyunculanndan Melanie Griffith ise şunlan söylüyor: "Karanlığın Ötesi her ne kadar tarihsel bir nitelik taşı- yan epik bir film de olsa aslında insanlann iç dünyasını ele alıyor. İnsanlann sevecen- liği ve kişisel kahramanlıklar üzerinde du- ruluyor. Yaşamda gerçekte neyin önem taşıdığını göstermeye çalışan bir film." Filmin ilginç özelhklerinden biri de çe- kimlerinin Berlin'de, iki Almanya'nın bir- leşmesinden kutlama törenlerinden iki gün önce başlamış olması. Bu tanhi film ile ilk kez Doğu Berlin'de kısıtlama olmadan öz- gürce çekimler gerçekleştirilmiş. Yapımcı- lar film için tarihin korunmuş olduğu me- kanlarbulmuşlar. Yönetmen Seltzcr, "Amerikalılar için savaş tarihte kaldı. Ancak burada savaşın izlerini hala görmek mümkün. Ekibimiz İkinci Dünya Savaşı sırasında hasar gören Aimanya'daki evlerde çalışma olanağı buldu. Her şeyi hala hissedebiliyorduk. Bu. çahşmalanmızı güçlendirip bize ilham verdi" diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle