04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN1992 PAZAR 12 DlZl-YAZI HAFIMABAKIS AHMET TANER KIŞLALI Gençliğe Umırt ve Soramluluk Vermek!.. Mendes-France, Fransa başbakanıyken, 1954 yılında şöy- le demişti: "Rejimin yönü ile gençliğin eğilimleri arasında bir ayrıl- ma olduğu andan itibaren, felaket yakın demektir. Totalita- rizm, az ya da çok uzun sürede tehlike oluşturmaya başlar. Eğer cumhuriyet, gençfiğin umut ve tutkularını toplayıp yön veremezse, onlara katkıda bulunamazsa, önüne geçilmez bir baskı altında hızla yıkılacaktır." Baiılı demokrasiler, özellikle 1968 sonrasında, gençleri sis- teme katarak yollarında yürüdüler. Sistem içinde kendıleri- ne -hem bugün hem de yarın- bir yer olduğunu gençlere göstermeyi başardılar. Oysa Türkiye, özellikle 12 Eylül döneminde, gençlik ko- nusunda da, yanlış bir tanımdan hareketle yanlış adımlar attı. Şimdi çağdaş bir demokrasiye ulaşmak için atılacak yeni adımlar gündemde. Ama hâlâ, partilerin gençlik kolu oluş- turmalarına kuşkuyla bakanlar var. Hâlâ, gençliğin ilkokuldan başlayarak demokrasiye alış- ması, liseden başlayarak sesini duyurması, üniversiteden başlayarak yönetime ortak olması gereğini kavrayamayan- lar var. Bugün "Nasıl bir eğitim sistemi, nasıl bir üniversile" so- rusu tartışılıyor. Ama eğitimin temel ereği olan gencin, o şis- tem içindeki yerini düşünen çok az. • • * Biz demokrasiyi, hem de Demokrat Parti'nin baskıcı yıl- larında, Kabataş Lisesi'nde yaşayarak öğrendik. Okulun hoparlörlerinden seçim konuşmaları yaptık. Tem- silcilerimizi, başkanımızı seçtik. Müdürümüz rahmetli Faik Dranaz ile oğrenci meclisinde uygarca tartışttk. Aldıgımız en aykırı kararları bile uyguladı. Rejimin baskılarının iyice arttığı dönemde bile, bu demok- ratik ortamı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde de bulduk. Gene seçim kampanyaları yapıldı. Gene her stnıf, kendi temsilci- lerini "kapalı oy, açık tasnif" yöntemiyle seçti. Aslında o kadar yakınlara gelmeye de gerek yok. 1992 Türkiyesi'nin eğitim kurumlarının büyük çoğunluğun- da bulunmayan demokratik bir ortam, yarım yüzyıl önceki Köy Enstitülerınde -hem de 'tek parti' döneminde- vardı. Her cumartesi öğleden sonra toplanan Köy Enstitüsü ge- nel kurulunda öğrenciler, öğreticiler ve yöneticiler, sorunla- n özgürce tartışırlardı. Üstelik müdürün değil, 'bir öğrencınin yönettiği' toplantılarda... Demokrasi bir yaşam biçimidir. Yaşanmadan öğrenitemez! Demokrasinin temeli olan hoşgörü ve uzlaşma alışkanlı- ğı, ancak yaşanarak, hatalar yapılarak, zamanla oluşur. Demokrasi isteyen, demokrasiyi aileye de, okula da sok- mak zorundadır. Ailede baskı gören, okulda söz hakkı verilmeyen genç, mil- letvekili seçildiğinde hoşgörülü olabilir mi? O yetişme koşul- larını hazırlayanların, o milletvekilinin, farklı düşünce sahibini kürsüden indirmek istemesini eleştirmeye hakkı kalır mı? • * • Gençlerin enerjileri var. Gelecek endişeleri var. ilgileri, bil- gileri var. Ama sorumlulukları yok. İçinde asıl gençlerin yaşayacakları geleceğin toplumu ile ilgili kararlar, o gelecekte yaşamayacak olanlar tarafından çok kez gençlerin görüşü bile alınmadan veriliyor. Toplum hızla değişiyor. Ama enerjileri ve en yenl bilgileri öğrenmeleri nedeniyle, yeni koşullara, değişmeye en kolay uyum sağlayacak olanlar, her türlü karar ve hatta uygula- ma süreçlerinin dışındalar.. Gençlik sesini yükselttiğinde değil, asıl sustuğu, pıstığı za- man endişelenmek gerekir. Ülkenin geleceği için! 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet 100 senedenberi... 26 NtSAN 1932 Haliç gittikçe dolmaktadır. Hemen her gün bunun yeni bir deliline tesadüf olunmaktadır. Evvelce Haliç'te fazla kum tabakasına Kâğıthane istikametinde tesadüf edilirdi. Şimdi bilhassa İstanbul cihetinin Köprü'den itibaren Eyüb'e kadar olan sahil kısmı dolmaktadır. Gerek Belediye, gerekse Liman idaresi parasızlıktan buna karşı hiçbir tedbir alamamaktadırlar. Vaziyet; bilenler günün birinde Haliç vapurlarının kuma oturmasının ve yüzdürülmesi için uğraşılmasının müsteb'at olmadığını söylemektedirler. öğrendiğimize göre bu işin belediyede tarihi bir dosyası vardır. Yapılan tetkikat neticesinde bundan yüz sene evvel Haliç'in dolduğundan şikâyet edildiği, hatta bunun için proje hazırlandığı anlasılmıştır. Elyevm Belediyede mevcut olan bu projeye göre Baltalimanı ile Haliç arasında bir dere açıldığı ve böylece Boğaziçi'nin sulan Haliç'e akıtılarak iki taraftan cereyan temin edildiği takdirde Haliç'in dolmasına mâni olunacaktır. Bir kısım alâkadarlar bunun Baltalimanı'ndan Haliç'e müntehi mevcut derelerin birleştirilmesı ve bazı arazıde hafrı>ai icrası surctıle tatbikına imkân bulunduğunu söylemektedir. Bu takdirde bu derede kayık ile nakliyat da kabil olacak ve Baltalimanı'ndan Haliç'e en kısa bir yol vücude getirilmiş bulunacaktır. Htyıiım zehrolurdu İlk mekteplerde Bu sene hastalıklar yüzünden mekteplerin fazla tatil edilmesi tedrisatı kısmen noksan bırakmıştır. Bu itibarla ders yılının temdidi düşünülmektedir. Eğer mevsim sıcaklan tedrisata mâni olmıyacak derecede müsait giderse Maarif müdiriyeti bu hususta bir karar verecektir. 30 YIL ONCE Cumhuriyet İçki fîyatlannda indirim 26 NtSAN 1962 Gümrük ve Tekel Bakam Şevket Buladoğlu dün Bakanlığına bağlı iş yerlerinde işçi ücretlerinin, memur baremine göre ücret adaletsizliğinin mümkün mertebe düzeltileceğini açıklamıştır. Tekel Genel Müdürlüğü'nde tetkiklerde bulunan Buladoğlu, Tekel'de gümrükte yapılacak değişiklikler hakkında şu izahatı vermiştir: "Içki fîyatlannda rakı hariç bütün olarak indirme yapılacaktır. Bu iş için maliyet çalışmaları bitmiş olup yeni fiyatlar yakında acıklanacaktır. Aynca viski taklidi yeni bir içki çeşidi ima' edilecektir. Bilinen rakının müteahhıs elemanlar tarafından az değişikliğe uğraması ve mekanik usulle dinlendirilmesi neticesi elde edilecek. İçki aperatif olarak kullanılabılecektir, böylece garpia içkisiz mcdeniyet olmaz sözünü az çök yerine getireceğiz." Bundan başka tarım aletlerini ucuzlatmak için Gümrük Kanunu'nda değişiklikler yapılacaktır. Yapılan değişiklikle tarım aletlerinden alınan Gümrük Vergisi tamamen kaldırılacaktır. Bu tarımda hamle yapmamızı kolaylaştıracaktır. Nadolny Ankara'ya vardığında 22 bin nüfuslu bir köyle karşılaştı Bir başkent kuruluyor Sunuş 1X73-1953yılları arasında yataıntf olan Alınan diplomat Rııdolf Nadolny, 1924 'ıe büyükelçiolarak Türkiye ye atandı. 1933 'e kadar Türkiye ilegörevyapan Nadolny, iiıınlııınyelin kurıılıi) yıllıınnın en öneınlilanıklarından. Aıaıürk ve İsınet İnönü'yiiyakından tanıyan Alınan diplomat, dönenun Dışişlerı Bııkaıu Terfik Rüştü ileyılları a heraher çaliftı. Bu dizideyer alan anılar. Rııdolf Nadolny nin kaleıne aldığı Mein Beitrag: Erinnerungen eines Botscluıfters des Deııisclıen Reiches k itahtndan ktsııltılarak çevrilmiftir. Rıulolf Nadolny nin torıımı Sien Nadolny, Se/im Yıı Da Koınışmu Yereneğiadlı roınanıyla Türkiye 'de de lanııııyor. S.D R U D O L F N A D O L N Y B i r D i p l o m a t ı n A n ı l a r ı 1924-1933 yıiları arasında Türkiye D e r I e y e n : S E Z E R D ü R ü — ı — O zamanlar İstanbul'a (1) gitmek kolay bir iş değildi. İki ayn grup halinde gittik. Önce büro personeli ve birkaç sekreter, sonra büyükelçılik müsteşan Buy von IMolltke, birkaç sekreter ve ben. Eşyalann başında elçilik müşaviri Molly vardı, Bav vonScheliha da bizimlevdi. Neyse ki İstan- bul'a kadar giden yataklı tren vardı. ama bilctler geçilen her ülkede ayn ayn alını- yordu, hem de o ülkenin parasıyla. Bu yüzden para bozdururken büyük kayba uğranıyordu. eşyalar da her seferinde yeni başlan yükleni> ordu. Her ülkede trene ye- nisi takılsa da, yemekli \agon vardı neyse ki, yemekler lezzetli değildi çoğunlukta. ama hiç değilse yanımızda. bir de yiyecek taşımak durumunda kalmadık. Yolculuk dört gün sürdü. sonunda vardık. Yolda cşyalan hep denellemek zorunda kaldık. buna rağmen eşyalar Bulgaristan sınınn- da kaldı. Bay Molly de onlann başında. Bir gün sonra gelebildi. Her yanını tahta kurulan yemişti. İstanbul'da beni İsveç orta elçisi Bay Gustav YVallenberg karşıladı. Savaş süre- since Almanya'yı Türkiye'de o temsil et- mişti. Kendisi ile daha önce mektuplaş- mıştım. İstas>ondan yola çıktığımızda bana balık, sebze alabileceğim dükkânlan gösterdi. ama bu konu benı pek ilgilendir- miyordu. Alman elçihğine geldik. orada İsveç bayrağı dalganıyordu. Kapıda beni maslahatgüzar HoLstein karşıladı. kendisi İsveç orta elçiliğine Alman çıkarlannı yü- rütmek için atanmıştı. aynca daha önce gelen personel. elçilik çevirmenleri, kavas- lar ve hamallar da beni karşılayanlar ara- sındaydı. Oldukça kalabalıktı. Salona geçlik, orada elçiliğın devir teslim töreni yapıldı. aynı anda çatıdaki İsveç bayrağı ındirildi, Alman bayrağı göndere çekildi. Bir konuşma yaptım ve İsveçli orta elçiye kraliyct porselen fabrikasının ürettiği bir vazoyu armağan ettim. o da teşekkür etti. öneri ve yardımlanyla beni destekleyece- ğini söyledi. Elçilik binasının dışı tamir edilmişti. Su- yun iyi akabilmesı içinçatıeğik yapılmıştı. bu arada binanın çatısını süsleycn kartal- lar indirilmişti. Dama yeniden konulabil- \lmanva'nın I ıırkiM. Büyükelçisi Rudolf Nadolny (ıiımuşsımfıuijkı \!nun ğinde. Nadolny, elçilik binasını orta elçisi Gustav. W allenberg'den devraldı. de, ne olur ne olmaz diye bir cibinlik ge- çirttim. Ama salon da tahtakurûsu doluy- du. Yakından incelediğimizde yastıklann arkasının. duvarlann tahtakurusuyla do- lu olduğunu gördük. Yaşlı ve iri tahtaku- rulan cıbinlikten geçemiyordu. ama genç- leri geçip bana saîdırdılar. Bunun üzerine muslin kumaştan yapılma çadın geçirdik üzerime. ancak ozaman uyayabildim. Varış Ertesi sabah Ankara'ya gitmek üzere yola çıkıldı. Doğa çok çıplak ve hüzün ve- riciydi. Dağlar çeşitli renkler içinde parlı- üikenin içme almak gerekiyordu. Böylece İstanbul Türkiye'nin kalbi olma duru- mundan. kolu olma durumuna girdi. Hükümet. Boğaz'a. Ankara'dan daha iyi hâkim olabili>ordu. Aynca İstanbul'da çok vabancı oturuyordu. en çok da Le- vantenler, \ani Yunanlılar. İtalyanlar, Ermeniler ve bunlann kanşımı insanlar. Büyük güçler onlarla yakından ilgileni- yordu ve Lozan Banş Antlaşması'yla on- lann lüm haklannı koruma altına almış- lardı. Ankara ise nüfusu açısından Türk- tü. Hükümet orada Icendini daha çok evinde hissediyordu. Ankara'nın çorak. sıkıcı bir yer olduğu İLskişehir'de yemekten sonra ufak bir gezinti yaptım. Sonra bembeyaz çarşaflı yatağıma girdim. Aman Tannm! Yatalı henüz bir saat olmuştu ki, hertaraf,herköşe kıpırdanmaya başladı. Işığı açtım, yatağımın tahtakurusuyla dolu olduğunu gördüm. Neyse ki yanımıza şezlong da almıştık. Bunu salona serdik, üzerine de ne olur ne olmaz diye cibinlik geçirttim. Ankara hükümetine, gcnç cumhurivetin A\rupalılaşması için eiinden gelen >ardımı >apan Bü\ükelçi Nadoln>. boş /amanlannda ata binmekten bii>ük /.e\k alı>ordu. meleri için altlanna destek vapılması gere- kiyordu. Stockholm bana kartallann benim için önemli Qİup olmadığını sordu. Önemli olmadıklannı söyledim. Kartallar böylece bir daha dama verleştirilmedi. Heyecanlı yolculuk Gerekh işlcmler yapıldıktan sonra baş- kent Ankara'ya gitmek üzere yola koyul- dum. O zamanlar Avrupa'da Ankara'ya 'Angora' denirdi. Salonlu bir vagon kira- ladık. Elçilik müsteşan Hollstein. bir ka- vas. biraşg ile Asya yakasındaki Haydar- paşa'dan yola çıktım. O zamanlar gece gidilemiyordu. gündüz ve yalnız Eskişe- hir'e kadar gidiliyordu. Gece orada istas- yonda kalınıyor, erıesi gün Ankara'ya gidiliyordu. Eskişehir'e kadar olan yolcu- luk çok heyecan vericiydi. Önce İzmit'e kadar deniz kıyısından gidiliyor, sonra 21 tünel ve ürkütücü köprülerden geçiliyor- du, bunlar azbuçuk tamir görmüştü. Her tarafla kınk lokomotifler ve vagonlar var- dı. hatta 800 metre yükseklikten uçuruma düşmüş olanlan bile görülüyordu. Eskişehır'de istasvonda lüle taşından yapılma eşyalar satıhvordu. Yakında lüle taşı ocaklan, birde bunlan işleyebilen bir- kaç usta vardı. Bu ustalar ürettiklerini is- tasyonda satıyorlardı. Yemekten sonra ufak bir gezinti vaptım. Sonra bembeyaz çarşaflı yatağıma girdim. Aman Tannm! Yatalı hcnüz bir saaı olmuşıu kı. her taraf. her köşe kıpırdanmaya başladı. Işığı aç- tım. yatağımın tahtakurûsu ile dolu oldu- ğunu gördüm. Neyse ki yanımıza şezlong da almıştık. Bunu salona serdik. üzerine vordu. Kerpiçten yapılmış evlerin olduğu köylcrin çevresindeki toprak işlenmişti. diğcr yerler işlenmemişti. Sonunda An- kara'ya vardık. İstasyonla kent arasında büyük bir bataklık vardı. ortasından ge- çcn bir şose ile kente gidiliyordu. Kent bir dağın tepesindeki kale ve onun önündeki küçük e\lerden. teneke ve petrol sandıkla- rından yapılma kulübelerden oluşuyordu. Birçok ev kerpiçtendi. bir-ıkı tane de yeni yapılmış tuğla bina vardı. Meclis binası bi- raz büyükçe ve >eniydi. Tek yataklı odası olan otel yoktu. Altı yataklı bir odada bir yatak kiralanabiliyordu. Bu yüzden ben istasvonda duran vagonumda kaldım ve ziyaretimi oradan yaptım. Aslında çok sa- yıda ziyaret de yapmadım. çünkü hükü- met üyelerinin çoğu sıtma yüzünden ya- taktaydı. Türklerin. payıtaht İstanbul'u bırakıp bu çorak kenti ncdcn başkenı yaptıklan sorulabılır. Düşmanın Ankara yakınlan- na kadar gelmesi. onunla savaşan meclisin Ankara"da kurulmuş olması bir yana bı- rakılacak olursa. burası Anadolu'nun or- lasındaydı. o zamanki ıren yolu burada son buluyordu. Dağlann çevresinden \i- rajlarla geçiyor olsa da. Batı dünyası ile en son bağlantıyı oluşturuyordu. Istanbul'- dan vazgeçmenin ana nedeni ise Boğaz'- dan bütün vabancı gemilenn geçip Kara- deniz'e çıkmalarıydı. Hükümet orada bir gün ortadan kaldınlacağından ürkmüştü. Özellikle de Boğaz'dan geçışle ilgili otur- muş bir durum yoktu. Anadolu'dakı Türklere ulaşmak zordu. Amaç Türk milli devletini kurmaktı, bu yüzden de başkeniı kesin. Ama bunun da iyi yanlan vardı. İs- tanbul'daki rahathk burada olmadığı için hükümet ülkenin durumunu daha iyi gö- rebiliyordu. İşe koyulması. sağlık koşulla- nnı düzeltmesi. ev ler yapması. modern bir ortam yaratması gerekiyordu. Ankara ve diğer Anadolu kentlerini bugün gören bi- ri. bu halka karşı hayranlıktan başka bir şey duyamaz. Onlar, her şeyi yoktan var ettiler. 1924 yılının Ankarası'nı, dökülen küçük evleri. istasyonla kent arasındaki batakhğı bilen biri. bugünkü Ankara'ya baktığında. o zaman 14 milyon olan nü- fusla aşın yoksulluğa. savaşlara rağmen bugüne ulaşmasına hayranlık duyar. An- kara'nın nüfusu o zaman 22 bindi. Ankara'da bugün 300 bin kişi yaşıyor. Charlottenburg Üniversitesi'nden Prof. Janssen kent planını yaptı ve uyguladı. Engürü batakhğı kurutuldu. Şosenin bir vanına büyük bir park yapıldı. Öteki yanı- na da At Meydanı. Sıtma ile savaşıldı. İs- tasyon yenilendı, yakınına çok güzel bir otel yapıldı. lokantalar açıldı. Kent Çan- ka>a'ya doğru genişledi. Oraya geniş bir bulvarla ulaşılıyordu. aşağıda bakanlıklar yapıldı. yolun orta kısmına diplomatik misy onlann görkemli binaları yapıldı. en v ukanda Elmadağ'da (2) Cumhurbaşkanı köşkü vardı. Ankara'da yapılanlar aynr ölçüde değilse dc tüm ülkede gcrçekleşti. (1) Yazar kitabında İstanbul yerine Kos- tantinopol diyor. (ÇN) (2) Elmadağ konusunda yanılıyor, Çanka- ya olacak. (ÇN) StRECEK ANKARA NOTTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Şalgam Tarlası... 26 Eylül 1941'de ismet Inönü, "Dil Bayramı" dolayısıyla yaptığı konuşmanın bir yerinde özetle şöyle der: "... Eğer Türkler, bilimin her dalında yabancı diller için çalıştıkları kadar kendi öz dilleri için emek çekselerdi, Türk dili çok zamandan beri eksiklerinden tamamiyle kurtul- muş ve medeniyet dünyasınm örnek bir dili olmuş bulu- nurdu. Aynı alışkanlık, bugün de bizi kolayca elde edece- ğimiz ilerleyişten alıkoymaktadır. Ulusa söz işittiren ve okutabilen her aydınımız dil işinde bir tek yabancı kelime- nin eksik olmasını özenmeye değer bir zevk saysa, birçok sıkıntıyı hiç fark etmeden geçirebiliriz..." Inönü'nün, cumhurbaşkanı olarak 51 yıl önce söylediği bu sözleri, Profesör Şerafettin Turan, Dil Derneği'nin altı yaşına basışı dolayısıyla aktardı. Anıtkabir'de saygı duru- şunda bulunduktan sonra özel deftere şunları yazdı: "Yüce Atatürk, Türkçenin bir bilim ve kültür dili olarak geliştirilip zen- ginleştirilmesi amacıyla başlattığı devrimin kesintiye uğ- ratılmak istenmesi karşısında, çatısı altında toplandığımız Oil Derneği bugün 5. yaşını dolduruyor. Kurucusu olduğun TDK'nın eskı benlığine ve işlerliğine kavuşturulmasını, hu- kuk devleti olmanın bir gereği sayıp umutla bekliyoruz. Ancak, umudumuz çabalarımızı azaltmayacaktır. Bu inançla huzurunda saygıyla eğiliyoruz." Başta Kenan Bey olmak üzere, beş 12 Eylül generalinin, Ataturk'ün kalıtyazısını (vasiyetini) hiçe sayarak TDK'yı kapatmaları, 12 Eylül'ün baş ayıbı olarak ortada duruyor. DYP-SHP ortaklığına bu ayıbı silmek düşüyor! Ankara Belediye Sayrıevi Başsağını (Başhekimi) Doğan Istanbulluoğlu'nun babası Murtalip Istanbulluoğlu'nun, Kocatepe Camisi'ndeki cenaze töreninden sonra Hasan Metin, Sadun Aren'e, Akın Birdal'a, bana öneride bulundu! -Veteriner Derneği'ne gidelim, öğle yemeğini orada yi- yelim! dedi. 'Peki' dedik. Gittik. Sadun Bey'le söyleşi çok tatlı olur. Söz sosyalizmden, Sosyalist Birlik Partisi'ne, ör- gütlenmeye geldi. Sadun Bey şu fıkrayı anlattı: -Yahudi, her gün Tann'ya yalvarırmış, "Allahım, bana bir para çıkar" diye. Yıllarca yalvarıp yakarmış. Seksen yıl yakarmış. Melekler acımışlar, Tann'ya çıkmaya karar ver- mişler. Tanrı, melekleri görünce: -Yahudi için mi geldiniz? diye sormuş. -Evet efendim! Ne olur, çok yalvarıyor, içimize dokunu- yor! -Biliyorum, demiş Tanrı, ben de ona çıkarmak istiyorum. Bıletalmıyor! Sadun Beye sordum: -Ben şimdi bilet alsam çıkar mı? -Belki çıkar! Ama almazsan kesinlikle çıkmaz! Başarıya ulaşmak için örgütlenmek, örgüte sahip çık- mak gerekiyor! Sosyalist Birlik Partisinın 1. Olağan Genel Kurulu 2 ma- yısta Dedeman Oteli'nde yapılacak, iki gün sürecek. SBP, yurtdışından 26 toplumcu' partınin yöneticilerini de çağır- dı ilk kurultayına. ••• Şalgam tarlası üstüne yazmayı çoktandır tasarlıyordum. Cumhuriyet'e yazmadığım günlerde öğrendim şalgamın önemini. Şalgam şiire de geçmiştir. Nâzım Hikmet, 11.11. 1933teBursaCezaevi'ndeyazdığı KarımaMektup'şiirin- <je bir yerde şöyle der 'Karım benim/iyi yürekli,/Altın renkli./gözleri baldan tatlı arım benim;/ne diye yazdım sana/istendiğini idamımın,/ daha dava ilk adımıncîa/ve bir şalgam gibi koparmıyorlar henüz/kellesini adamın...' Nevzat Helvacı, Akın Birdal'la birlikte, IHD'liler, Düzce- ye, bir açıkoturuma katılmaya gitmiştik. Düzceli dostlara: -Burada şalgam bulabilir miyim? diye sordum. -Aaa, yarın buranın pazarı, bol bol bulabilıriz! dediler. Ertesi sabah pazarı dolaştım, ı-ıh, şalgam yoktu! Benden sonra Düzceli okurlar gitmişler. Pazarcılar; -Sizden önce, bir amca da geldi, sordu. Yok demişler. Haftaya getiririz! Birkaç dosta söyledim. Samsun'dan şalgam yerine pan- car geldi 1 Şalgam bulamayışımızın nedeni, tüm şalgam- lar, Adana'ya şalgam suyu' çıkarılsın diye yollanıyormuş, ondanmış. Adapazanndan, Iskenderun'dan geldi. Bir de yazmış olsaydım, ev şalgamla dolacaktı belki! Çocukluğumda çok şalgam yedim. Anam, bulgurla pişi- rirdi Şalgamlarımız tatlı olurdu. Kart olanlarını eşeklere verirdik. -Yılda bir kez şalgam yemeli, derlerdi. Yemesen de tar-' lasından geçeceksin! istanbul'a gittiğimde, Durudoğan'ların komşusu Salâh Birsel'le konuşmuştum; eşi surekli pazardan alıp getirir, Salâh Birsel'e pişirirmiş. Arkadaşları ameliyat oldukları halde Salâh Birsel ameliyat olmamış! Aylar önce okumuştum Müheyya izer'in Bitkisel Protein ile Dengeli Beslenme' kitabını. Kitabın 138. sayfasında şal- gam için şöyle deniyordu: "..Nezle ve anjin mevsiminde şalgamı herkes yemelidir. İstenirse suyu da çıkarılıp içilebilir. Dr. öertholet'ye göre şalgam kürü idrar yollarındaki ürik asidi temizler. Aynı kürden prostatlılar da yararlanabilir " Prostatlılar yaşadı! Şalgam, şeker sayrılarına yasak. Şalgamın, kanımca demokrasi ile de ilgisi var. Demokrasi tariasından geçme- yenler şalgam tariasından da geçmemiş olmalılar. De- mokrasiyle, halkla, köylüyle bir ilgileri yoktur da ondan... BULMACA 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Amerika'da ya- şayan yırtıcı bir hayvan... Ay. 2/ Asma kütüğü... Hint-İran dil gru- buna verilen ad. 3/ Tabut... Eskiden hekimlikte kulla- nıhıuş bir ravent türü. 4/ Türkiye^ nin plaka işareti... "Vardım ki yur- dundan ayak çekil- miş / Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı / Camlar — olmuş, meyler dökülmüş / Sakiler meclis- ten çekmiş ayağı" (Bayburtlu Zih- ni). 5/ Gümüş üstüne kurşunla iş- lenen siyah nakış. 6/ Kokusu har- dala benzeyen zehirli bir savaş ga- zı... Vilayet. 7/ Polkayı andıru- bir dans... İelefon sözü. 8/ Venne, ödeme... Gazete ve derginin baskı sayısı. 9/ Bir meyve... Halk edebi- yatı şiir türlerinden biri. YUKAIUDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir tekkenin şeyhi olan kimse. 2/ Çıkar yol, çare... İçinde maden ergitilen kap. 3/ Büyükbaş hayvanlara verilen ortak ad... Dut ağacından yapılmış, gövdesi yuvarlık ve bombeli, Iran köken- li ut. 4/ Aktinyum elementinin simgesi... Afrika'da bir ırmak. 5/ Ne pahasına olursa olsun başanya ulaşmak isteyen kimse. 6/ lpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabuk- ları, yapraklar ya da balmumuyla sarılarak boyaya batırılma- sı yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği... Parola. 7/ Ta- pınak... Mesafe. 8/ Doğu Anadolu'da bir ırmak... Duyuru. 9/ Dokulan inceleyen bilim dalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle