Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN1992 PAZAR
12 DlZl-YAZI
HAFIMABAKIS
AHMET TANER KIŞLALI
Gençliğe Umırt ve
Soramluluk Vermek!..
Mendes-France, Fransa başbakanıyken, 1954 yılında şöy-
le demişti:
"Rejimin yönü ile gençliğin eğilimleri arasında bir ayrıl-
ma olduğu andan itibaren, felaket yakın demektir. Totalita-
rizm, az ya da çok uzun sürede tehlike oluşturmaya başlar.
Eğer cumhuriyet, gençfiğin umut ve tutkularını toplayıp yön
veremezse, onlara katkıda bulunamazsa, önüne geçilmez
bir baskı altında hızla yıkılacaktır."
Baiılı demokrasiler, özellikle 1968 sonrasında, gençleri sis-
teme katarak yollarında yürüdüler. Sistem içinde kendıleri-
ne -hem bugün hem de yarın- bir yer olduğunu gençlere
göstermeyi başardılar.
Oysa Türkiye, özellikle 12 Eylül döneminde, gençlik ko-
nusunda da, yanlış bir tanımdan hareketle yanlış adımlar attı.
Şimdi çağdaş bir demokrasiye ulaşmak için atılacak yeni
adımlar gündemde. Ama hâlâ, partilerin gençlik kolu oluş-
turmalarına kuşkuyla bakanlar var.
Hâlâ, gençliğin ilkokuldan başlayarak demokrasiye alış-
ması, liseden başlayarak sesini duyurması, üniversiteden
başlayarak yönetime ortak olması gereğini kavrayamayan-
lar var.
Bugün "Nasıl bir eğitim sistemi, nasıl bir üniversile" so-
rusu tartışılıyor. Ama eğitimin temel ereği olan gencin, o şis-
tem içindeki yerini düşünen çok az.
• • *
Biz demokrasiyi, hem de Demokrat Parti'nin baskıcı yıl-
larında, Kabataş Lisesi'nde yaşayarak öğrendik.
Okulun hoparlörlerinden seçim konuşmaları yaptık. Tem-
silcilerimizi, başkanımızı seçtik. Müdürümüz rahmetli Faik
Dranaz ile oğrenci meclisinde uygarca tartışttk. Aldıgımız en
aykırı kararları bile uyguladı.
Rejimin baskılarının iyice arttığı dönemde bile, bu demok-
ratik ortamı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde de bulduk. Gene
seçim kampanyaları yapıldı. Gene her stnıf, kendi temsilci-
lerini "kapalı oy, açık tasnif" yöntemiyle seçti.
Aslında o kadar yakınlara gelmeye de gerek yok.
1992 Türkiyesi'nin eğitim kurumlarının büyük çoğunluğun-
da bulunmayan demokratik bir ortam, yarım yüzyıl önceki
Köy Enstitülerınde -hem de 'tek parti' döneminde- vardı.
Her cumartesi öğleden sonra toplanan Köy Enstitüsü ge-
nel kurulunda öğrenciler, öğreticiler ve yöneticiler, sorunla-
n özgürce tartışırlardı. Üstelik müdürün değil, 'bir öğrencınin
yönettiği' toplantılarda...
Demokrasi bir yaşam biçimidir. Yaşanmadan öğrenitemez!
Demokrasinin temeli olan hoşgörü ve uzlaşma alışkanlı-
ğı, ancak yaşanarak, hatalar yapılarak, zamanla oluşur.
Demokrasi isteyen, demokrasiyi aileye de, okula da sok-
mak zorundadır.
Ailede baskı gören, okulda söz hakkı verilmeyen genç, mil-
letvekili seçildiğinde hoşgörülü olabilir mi? O yetişme koşul-
larını hazırlayanların, o milletvekilinin, farklı düşünce sahibini
kürsüden indirmek istemesini eleştirmeye hakkı kalır mı?
• * •
Gençlerin enerjileri var. Gelecek endişeleri var. ilgileri, bil-
gileri var.
Ama sorumlulukları yok.
İçinde asıl gençlerin yaşayacakları geleceğin toplumu ile
ilgili kararlar, o gelecekte yaşamayacak olanlar tarafından
çok kez gençlerin görüşü bile alınmadan veriliyor.
Toplum hızla değişiyor. Ama enerjileri ve en yenl bilgileri
öğrenmeleri nedeniyle, yeni koşullara, değişmeye en kolay
uyum sağlayacak olanlar, her türlü karar ve hatta uygula-
ma süreçlerinin dışındalar..
Gençlik sesini yükselttiğinde değil, asıl sustuğu, pıstığı za-
man endişelenmek gerekir. Ülkenin geleceği için!
60 YIL ÖNCE Cumhuriyet
100 senedenberi...
26 NtSAN 1932
Haliç gittikçe dolmaktadır.
Hemen her gün bunun yeni
bir deliline tesadüf
olunmaktadır.
Evvelce Haliç'te fazla kum
tabakasına Kâğıthane
istikametinde tesadüf
edilirdi. Şimdi bilhassa
İstanbul cihetinin Köprü'den
itibaren Eyüb'e kadar olan
sahil kısmı dolmaktadır.
Gerek Belediye, gerekse
Liman idaresi parasızlıktan
buna karşı hiçbir tedbir
alamamaktadırlar. Vaziyet;
bilenler günün birinde Haliç vapurlarının kuma
oturmasının ve yüzdürülmesi için uğraşılmasının müsteb'at
olmadığını söylemektedirler.
öğrendiğimize göre bu işin belediyede tarihi bir dosyası
vardır. Yapılan tetkikat neticesinde bundan yüz sene evvel
Haliç'in dolduğundan şikâyet edildiği, hatta bunun için
proje hazırlandığı anlasılmıştır. Elyevm Belediyede mevcut
olan bu projeye göre Baltalimanı ile Haliç arasında bir dere
açıldığı ve böylece Boğaziçi'nin sulan Haliç'e akıtılarak iki
taraftan cereyan temin edildiği takdirde Haliç'in dolmasına
mâni olunacaktır. Bir kısım alâkadarlar bunun
Baltalimanı'ndan Haliç'e müntehi mevcut derelerin
birleştirilmesı ve bazı arazıde hafrı>ai icrası surctıle
tatbikına imkân bulunduğunu söylemektedir.
Bu takdirde bu derede kayık ile nakliyat da kabil olacak ve
Baltalimanı'ndan Haliç'e en kısa bir yol vücude getirilmiş
bulunacaktır.
Htyıiım zehrolurdu
İlk mekteplerde
Bu sene hastalıklar yüzünden mekteplerin fazla tatil
edilmesi tedrisatı kısmen noksan bırakmıştır. Bu itibarla
ders yılının temdidi düşünülmektedir.
Eğer mevsim sıcaklan tedrisata mâni olmıyacak derecede
müsait giderse Maarif müdiriyeti bu hususta bir karar
verecektir.
30 YIL ONCE Cumhuriyet
İçki fîyatlannda indirim
26 NtSAN 1962
Gümrük ve Tekel Bakam Şevket Buladoğlu dün
Bakanlığına bağlı iş yerlerinde işçi ücretlerinin, memur
baremine göre ücret adaletsizliğinin mümkün mertebe
düzeltileceğini açıklamıştır.
Tekel Genel Müdürlüğü'nde tetkiklerde bulunan Buladoğlu,
Tekel'de gümrükte yapılacak değişiklikler hakkında şu
izahatı vermiştir:
"Içki fîyatlannda rakı hariç bütün olarak indirme
yapılacaktır. Bu iş için maliyet çalışmaları bitmiş olup yeni
fiyatlar yakında acıklanacaktır. Aynca viski taklidi yeni bir
içki çeşidi ima' edilecektir. Bilinen rakının müteahhıs
elemanlar tarafından az değişikliğe uğraması ve mekanik
usulle dinlendirilmesi neticesi elde edilecek. İçki aperatif
olarak kullanılabılecektir, böylece garpia içkisiz mcdeniyet
olmaz sözünü az çök yerine getireceğiz."
Bundan başka tarım aletlerini ucuzlatmak için Gümrük
Kanunu'nda değişiklikler yapılacaktır. Yapılan değişiklikle
tarım aletlerinden alınan Gümrük Vergisi tamamen
kaldırılacaktır. Bu tarımda hamle yapmamızı
kolaylaştıracaktır.
Nadolny Ankara'ya vardığında 22 bin nüfuslu bir köyle karşılaştı
Bir başkent kuruluyor
Sunuş
1X73-1953yılları arasında yataıntf
olan Alınan diplomat Rııdolf
Nadolny, 1924 'ıe büyükelçiolarak
Türkiye ye atandı. 1933 'e kadar
Türkiye ilegörevyapan Nadolny,
iiıınlııınyelin kurıılıi) yıllıınnın en
öneınlilanıklarından. Aıaıürk ve
İsınet İnönü'yiiyakından tanıyan
Alınan diplomat, dönenun Dışişlerı
Bııkaıu Terfik Rüştü ileyılları a
heraher çaliftı. Bu dizideyer alan
anılar. Rııdolf Nadolny nin kaleıne
aldığı Mein Beitrag: Erinnerungen
eines Botscluıfters des Deııisclıen
Reiches k itahtndan ktsııltılarak
çevrilmiftir. Rıulolf Nadolny nin
torıımı Sien Nadolny, Se/im Yıı Da
Koınışmu Yereneğiadlı roınanıyla
Türkiye 'de de lanııııyor. S.D
R U D O L F N A D O L N Y
B i r D i p l o m a t ı n A n ı l a r ı
1924-1933 yıiları arasında Türkiye
D e r I e y e n : S E Z E R D ü R ü
— ı —
O zamanlar İstanbul'a (1) gitmek kolay
bir iş değildi. İki ayn grup halinde gittik.
Önce büro personeli ve birkaç sekreter,
sonra büyükelçılik müsteşan Buy von
IMolltke, birkaç sekreter ve ben. Eşyalann
başında elçilik müşaviri Molly vardı, Bav
vonScheliha da bizimlevdi. Neyse ki İstan-
bul'a kadar giden yataklı tren vardı. ama
bilctler geçilen her ülkede ayn ayn alını-
yordu, hem de o ülkenin parasıyla. Bu
yüzden para bozdururken büyük kayba
uğranıyordu. eşyalar da her seferinde yeni
başlan yükleni> ordu. Her ülkede trene ye-
nisi takılsa da, yemekli \agon vardı neyse
ki, yemekler lezzetli değildi çoğunlukta.
ama hiç değilse yanımızda. bir de yiyecek
taşımak durumunda kalmadık. Yolculuk
dört gün sürdü. sonunda vardık. Yolda
cşyalan hep denellemek zorunda kaldık.
buna rağmen eşyalar Bulgaristan sınınn-
da kaldı. Bay Molly de onlann başında.
Bir gün sonra gelebildi. Her yanını tahta
kurulan yemişti.
İstanbul'da beni İsveç orta elçisi Bay
Gustav YVallenberg karşıladı. Savaş süre-
since Almanya'yı Türkiye'de o temsil et-
mişti. Kendisi ile daha önce mektuplaş-
mıştım. İstas>ondan yola çıktığımızda
bana balık, sebze alabileceğim dükkânlan
gösterdi. ama bu konu benı pek ilgilendir-
miyordu. Alman elçihğine geldik. orada
İsveç bayrağı dalganıyordu. Kapıda beni
maslahatgüzar HoLstein karşıladı. kendisi
İsveç orta elçiliğine Alman çıkarlannı yü-
rütmek için atanmıştı. aynca daha önce
gelen personel. elçilik çevirmenleri, kavas-
lar ve hamallar da beni karşılayanlar ara-
sındaydı. Oldukça kalabalıktı. Salona
geçlik, orada elçiliğın devir teslim töreni
yapıldı. aynı anda çatıdaki İsveç bayrağı
ındirildi, Alman bayrağı göndere çekildi.
Bir konuşma yaptım ve İsveçli orta elçiye
kraliyct porselen fabrikasının ürettiği bir
vazoyu armağan ettim. o da teşekkür etti.
öneri ve yardımlanyla beni destekleyece-
ğini söyledi.
Elçilik binasının dışı tamir edilmişti. Su-
yun iyi akabilmesı içinçatıeğik yapılmıştı.
bu arada binanın çatısını süsleycn kartal-
lar indirilmişti. Dama yeniden konulabil-
\lmanva'nın I ıırkiM. Büyükelçisi Rudolf Nadolny (ıiımuşsımfıuijkı \!nun
ğinde. Nadolny, elçilik binasını orta elçisi Gustav. W allenberg'den devraldı.
de, ne olur ne olmaz diye bir cibinlik ge-
çirttim. Ama salon da tahtakurûsu doluy-
du. Yakından incelediğimizde yastıklann
arkasının. duvarlann tahtakurusuyla do-
lu olduğunu gördük. Yaşlı ve iri tahtaku-
rulan cıbinlikten geçemiyordu. ama genç-
leri geçip bana saîdırdılar. Bunun üzerine
muslin kumaştan yapılma çadın geçirdik
üzerime. ancak ozaman uyayabildim.
Varış
Ertesi sabah Ankara'ya gitmek üzere
yola çıkıldı. Doğa çok çıplak ve hüzün ve-
riciydi. Dağlar çeşitli renkler içinde parlı-
üikenin içme almak gerekiyordu. Böylece
İstanbul Türkiye'nin kalbi olma duru-
mundan. kolu olma durumuna girdi.
Hükümet. Boğaz'a. Ankara'dan daha iyi
hâkim olabili>ordu. Aynca İstanbul'da
çok vabancı oturuyordu. en çok da Le-
vantenler, \ani Yunanlılar. İtalyanlar,
Ermeniler ve bunlann kanşımı insanlar.
Büyük güçler onlarla yakından ilgileni-
yordu ve Lozan Banş Antlaşması'yla on-
lann lüm haklannı koruma altına almış-
lardı. Ankara ise nüfusu açısından Türk-
tü. Hükümet orada Icendini daha çok
evinde hissediyordu.
Ankara'nın çorak. sıkıcı bir yer olduğu
İLskişehir'de yemekten
sonra ufak bir gezinti
yaptım. Sonra bembeyaz
çarşaflı yatağıma girdim.
Aman Tannm! Yatalı
henüz bir saat olmuştu ki,
hertaraf,herköşe
kıpırdanmaya başladı. Işığı
açtım, yatağımın
tahtakurusuyla dolu
olduğunu gördüm. Neyse
ki yanımıza şezlong da
almıştık. Bunu salona
serdik, üzerine de ne olur
ne olmaz diye cibinlik
geçirttim. Ankara hükümetine, gcnç cumhurivetin A\rupalılaşması için eiinden gelen >ardımı
>apan Bü\ükelçi Nadoln>. boş /amanlannda ata binmekten bii>ük /.e\k alı>ordu.
meleri için altlanna destek vapılması gere-
kiyordu. Stockholm bana kartallann
benim için önemli Qİup olmadığını sordu.
Önemli olmadıklannı söyledim. Kartallar
böylece bir daha dama verleştirilmedi.
Heyecanlı yolculuk
Gerekh işlcmler yapıldıktan sonra baş-
kent Ankara'ya gitmek üzere yola koyul-
dum. O zamanlar Avrupa'da Ankara'ya
'Angora' denirdi. Salonlu bir vagon kira-
ladık. Elçilik müsteşan Hollstein. bir ka-
vas. biraşg ile Asya yakasındaki Haydar-
paşa'dan yola çıktım. O zamanlar gece
gidilemiyordu. gündüz ve yalnız Eskişe-
hir'e kadar gidiliyordu. Gece orada istas-
yonda kalınıyor, erıesi gün Ankara'ya
gidiliyordu. Eskişehir'e kadar olan yolcu-
luk çok heyecan vericiydi. Önce İzmit'e
kadar deniz kıyısından gidiliyor, sonra 21
tünel ve ürkütücü köprülerden geçiliyor-
du, bunlar azbuçuk tamir görmüştü. Her
tarafla kınk lokomotifler ve vagonlar var-
dı. hatta 800 metre yükseklikten uçuruma
düşmüş olanlan bile görülüyordu.
Eskişehır'de istasvonda lüle taşından
yapılma eşyalar satıhvordu. Yakında lüle
taşı ocaklan, birde bunlan işleyebilen bir-
kaç usta vardı. Bu ustalar ürettiklerini is-
tasyonda satıyorlardı. Yemekten sonra
ufak bir gezinti vaptım. Sonra bembeyaz
çarşaflı yatağıma girdim. Aman Tannm!
Yatalı hcnüz bir saaı olmuşıu kı. her taraf.
her köşe kıpırdanmaya başladı. Işığı aç-
tım. yatağımın tahtakurûsu ile dolu oldu-
ğunu gördüm. Neyse ki yanımıza şezlong
da almıştık. Bunu salona serdik. üzerine
vordu. Kerpiçten yapılmış evlerin olduğu
köylcrin çevresindeki toprak işlenmişti.
diğcr yerler işlenmemişti. Sonunda An-
kara'ya vardık. İstasyonla kent arasında
büyük bir bataklık vardı. ortasından ge-
çcn bir şose ile kente gidiliyordu. Kent bir
dağın tepesindeki kale ve onun önündeki
küçük e\lerden. teneke ve petrol sandıkla-
rından yapılma kulübelerden oluşuyordu.
Birçok ev kerpiçtendi. bir-ıkı tane de yeni
yapılmış tuğla bina vardı. Meclis binası bi-
raz büyükçe ve >eniydi. Tek yataklı odası
olan otel yoktu. Altı yataklı bir odada bir
yatak kiralanabiliyordu. Bu yüzden ben
istasvonda duran vagonumda kaldım ve
ziyaretimi oradan yaptım. Aslında çok sa-
yıda ziyaret de yapmadım. çünkü hükü-
met üyelerinin çoğu sıtma yüzünden ya-
taktaydı.
Türklerin. payıtaht İstanbul'u bırakıp
bu çorak kenti ncdcn başkenı yaptıklan
sorulabılır. Düşmanın Ankara yakınlan-
na kadar gelmesi. onunla savaşan meclisin
Ankara"da kurulmuş olması bir yana bı-
rakılacak olursa. burası Anadolu'nun or-
lasındaydı. o zamanki ıren yolu burada
son buluyordu. Dağlann çevresinden \i-
rajlarla geçiyor olsa da. Batı dünyası ile en
son bağlantıyı oluşturuyordu. Istanbul'-
dan vazgeçmenin ana nedeni ise Boğaz'-
dan bütün vabancı gemilenn geçip Kara-
deniz'e çıkmalarıydı. Hükümet orada bir
gün ortadan kaldınlacağından ürkmüştü.
Özellikle de Boğaz'dan geçışle ilgili otur-
muş bir durum yoktu. Anadolu'dakı
Türklere ulaşmak zordu. Amaç Türk milli
devletini kurmaktı, bu yüzden de başkeniı
kesin. Ama bunun da iyi yanlan vardı. İs-
tanbul'daki rahathk burada olmadığı için
hükümet ülkenin durumunu daha iyi gö-
rebiliyordu. İşe koyulması. sağlık koşulla-
nnı düzeltmesi. ev ler yapması. modern bir
ortam yaratması gerekiyordu. Ankara ve
diğer Anadolu kentlerini bugün gören bi-
ri. bu halka karşı hayranlıktan başka bir
şey duyamaz. Onlar, her şeyi yoktan var
ettiler. 1924 yılının Ankarası'nı, dökülen
küçük evleri. istasyonla kent arasındaki
batakhğı bilen biri. bugünkü Ankara'ya
baktığında. o zaman 14 milyon olan nü-
fusla aşın yoksulluğa. savaşlara rağmen
bugüne ulaşmasına hayranlık duyar. An-
kara'nın nüfusu o zaman 22 bindi.
Ankara'da bugün 300 bin kişi yaşıyor.
Charlottenburg Üniversitesi'nden Prof.
Janssen kent planını yaptı ve uyguladı.
Engürü batakhğı kurutuldu. Şosenin bir
vanına büyük bir park yapıldı. Öteki yanı-
na da At Meydanı. Sıtma ile savaşıldı. İs-
tasyon yenilendı, yakınına çok güzel bir
otel yapıldı. lokantalar açıldı. Kent Çan-
ka>a'ya doğru genişledi. Oraya geniş bir
bulvarla ulaşılıyordu. aşağıda bakanlıklar
yapıldı. yolun orta kısmına diplomatik
misy onlann görkemli binaları yapıldı. en
v ukanda Elmadağ'da (2) Cumhurbaşkanı
köşkü vardı. Ankara'da yapılanlar aynr
ölçüde değilse dc tüm ülkede gcrçekleşti.
(1) Yazar kitabında İstanbul yerine Kos-
tantinopol diyor. (ÇN)
(2) Elmadağ konusunda yanılıyor, Çanka-
ya olacak. (ÇN)
StRECEK
ANKARA NOTTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Şalgam Tarlası...
26 Eylül 1941'de ismet Inönü, "Dil Bayramı" dolayısıyla
yaptığı konuşmanın bir yerinde özetle şöyle der:
"... Eğer Türkler, bilimin her dalında yabancı diller için
çalıştıkları kadar kendi öz dilleri için emek çekselerdi, Türk
dili çok zamandan beri eksiklerinden tamamiyle kurtul-
muş ve medeniyet dünyasınm örnek bir dili olmuş bulu-
nurdu. Aynı alışkanlık, bugün de bizi kolayca elde edece-
ğimiz ilerleyişten alıkoymaktadır. Ulusa söz işittiren ve
okutabilen her aydınımız dil işinde bir tek yabancı kelime-
nin eksik olmasını özenmeye değer bir zevk saysa, birçok
sıkıntıyı hiç fark etmeden geçirebiliriz..."
Inönü'nün, cumhurbaşkanı olarak 51 yıl önce söylediği
bu sözleri, Profesör Şerafettin Turan, Dil Derneği'nin altı
yaşına basışı dolayısıyla aktardı. Anıtkabir'de saygı duru-
şunda bulunduktan sonra özel deftere şunları yazdı:
"Yüce Atatürk,
Türkçenin bir bilim ve kültür dili olarak geliştirilip zen-
ginleştirilmesi amacıyla başlattığı devrimin kesintiye uğ-
ratılmak istenmesi karşısında, çatısı altında toplandığımız
Oil Derneği bugün 5. yaşını dolduruyor. Kurucusu olduğun
TDK'nın eskı benlığine ve işlerliğine kavuşturulmasını, hu-
kuk devleti olmanın bir gereği sayıp umutla bekliyoruz.
Ancak, umudumuz çabalarımızı azaltmayacaktır. Bu
inançla huzurunda saygıyla eğiliyoruz."
Başta Kenan Bey olmak üzere, beş 12 Eylül generalinin,
Ataturk'ün kalıtyazısını (vasiyetini) hiçe sayarak TDK'yı
kapatmaları, 12 Eylül'ün baş ayıbı olarak ortada duruyor.
DYP-SHP ortaklığına bu ayıbı silmek düşüyor!
Ankara Belediye Sayrıevi Başsağını (Başhekimi) Doğan
Istanbulluoğlu'nun babası Murtalip Istanbulluoğlu'nun,
Kocatepe Camisi'ndeki cenaze töreninden sonra Hasan
Metin, Sadun Aren'e, Akın Birdal'a, bana öneride bulundu!
-Veteriner Derneği'ne gidelim, öğle yemeğini orada yi-
yelim! dedi. 'Peki' dedik. Gittik. Sadun Bey'le söyleşi çok
tatlı olur. Söz sosyalizmden, Sosyalist Birlik Partisi'ne, ör-
gütlenmeye geldi. Sadun Bey şu fıkrayı anlattı:
-Yahudi, her gün Tann'ya yalvarırmış, "Allahım, bana
bir para çıkar" diye. Yıllarca yalvarıp yakarmış. Seksen yıl
yakarmış. Melekler acımışlar, Tann'ya çıkmaya karar ver-
mişler. Tanrı, melekleri görünce:
-Yahudi için mi geldiniz? diye sormuş.
-Evet efendim! Ne olur, çok yalvarıyor, içimize dokunu-
yor!
-Biliyorum, demiş Tanrı, ben de ona çıkarmak istiyorum.
Bıletalmıyor!
Sadun Beye sordum:
-Ben şimdi bilet alsam çıkar mı?
-Belki çıkar! Ama almazsan kesinlikle çıkmaz!
Başarıya ulaşmak için örgütlenmek, örgüte sahip çık-
mak gerekiyor!
Sosyalist Birlik Partisinın 1. Olağan Genel Kurulu 2 ma-
yısta Dedeman Oteli'nde yapılacak, iki gün sürecek. SBP,
yurtdışından 26 toplumcu' partınin yöneticilerini de çağır-
dı ilk kurultayına.
•••
Şalgam tarlası üstüne yazmayı çoktandır tasarlıyordum.
Cumhuriyet'e yazmadığım günlerde öğrendim şalgamın
önemini. Şalgam şiire de geçmiştir. Nâzım Hikmet, 11.11.
1933teBursaCezaevi'ndeyazdığı KarımaMektup'şiirin-
<je bir yerde şöyle der
'Karım benim/iyi yürekli,/Altın renkli./gözleri baldan tatlı
arım benim;/ne diye yazdım sana/istendiğini idamımın,/
daha dava ilk adımıncîa/ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
henüz/kellesini adamın...'
Nevzat Helvacı, Akın Birdal'la birlikte, IHD'liler, Düzce-
ye, bir açıkoturuma katılmaya gitmiştik. Düzceli dostlara:
-Burada şalgam bulabilir miyim? diye sordum.
-Aaa, yarın buranın pazarı, bol bol bulabilıriz! dediler.
Ertesi sabah pazarı dolaştım, ı-ıh, şalgam yoktu! Benden
sonra Düzceli okurlar gitmişler. Pazarcılar;
-Sizden önce, bir amca da geldi, sordu. Yok demişler.
Haftaya getiririz!
Birkaç dosta söyledim. Samsun'dan şalgam yerine pan-
car geldi
1
Şalgam bulamayışımızın nedeni, tüm şalgam-
lar, Adana'ya şalgam suyu' çıkarılsın diye yollanıyormuş,
ondanmış. Adapazanndan, Iskenderun'dan geldi. Bir de
yazmış olsaydım, ev şalgamla dolacaktı belki!
Çocukluğumda çok şalgam yedim. Anam, bulgurla pişi-
rirdi Şalgamlarımız tatlı olurdu. Kart olanlarını eşeklere
verirdik.
-Yılda bir kez şalgam yemeli, derlerdi. Yemesen de tar-'
lasından geçeceksin!
istanbul'a gittiğimde, Durudoğan'ların komşusu Salâh
Birsel'le konuşmuştum; eşi surekli pazardan alıp getirir,
Salâh Birsel'e pişirirmiş. Arkadaşları ameliyat oldukları
halde Salâh Birsel ameliyat olmamış!
Aylar önce okumuştum Müheyya izer'in Bitkisel Protein
ile Dengeli Beslenme' kitabını. Kitabın 138. sayfasında şal-
gam için şöyle deniyordu:
"..Nezle ve anjin mevsiminde şalgamı herkes yemelidir.
İstenirse suyu da çıkarılıp içilebilir. Dr. öertholet'ye göre
şalgam kürü idrar yollarındaki ürik asidi temizler. Aynı
kürden prostatlılar da yararlanabilir " Prostatlılar yaşadı!
Şalgam, şeker sayrılarına yasak. Şalgamın, kanımca
demokrasi ile de ilgisi var. Demokrasi tariasından geçme-
yenler şalgam tariasından da geçmemiş olmalılar. De-
mokrasiyle, halkla, köylüyle bir ilgileri yoktur da ondan...
BULMACA
9
SOLDAN SAĞA:
1/ Amerika'da ya-
şayan yırtıcı bir
hayvan... Ay. 2/
Asma kütüğü...
Hint-İran dil gru-
buna verilen ad. 3/
Tabut... Eskiden
hekimlikte kulla-
nıhıuş bir ravent
türü. 4/ Türkiye^
nin plaka işareti...
"Vardım ki yur-
dundan ayak çekil-
miş / Yavru gitmiş,
ıssız kalmış otağı /
Camlar — olmuş,
meyler dökülmüş / Sakiler meclis-
ten çekmiş ayağı" (Bayburtlu Zih-
ni). 5/ Gümüş üstüne kurşunla iş-
lenen siyah nakış. 6/ Kokusu har-
dala benzeyen zehirli bir savaş ga-
zı... Vilayet. 7/ Polkayı andıru- bir
dans... İelefon sözü. 8/ Venne,
ödeme... Gazete ve derginin baskı
sayısı. 9/ Bir meyve... Halk edebi-
yatı şiir türlerinden biri.
YUKAIUDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir
tekkenin şeyhi olan kimse. 2/ Çıkar yol, çare... İçinde maden
ergitilen kap. 3/ Büyükbaş hayvanlara verilen ortak ad... Dut
ağacından yapılmış, gövdesi yuvarlık ve bombeli, Iran köken-
li ut. 4/ Aktinyum elementinin simgesi... Afrika'da bir ırmak.
5/ Ne pahasına olursa olsun başanya ulaşmak isteyen kimse.
6/ lpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabuk-
ları, yapraklar ya da balmumuyla sarılarak boyaya batırılma-
sı yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği... Parola. 7/ Ta-
pınak... Mesafe. 8/ Doğu Anadolu'da bir ırmak... Duyuru. 9/
Dokulan inceleyen bilim dalı.