Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kısrtlı Egemenlîk
Şimdi giderek genişletildiğini gözlediğimiz. iç işlerine kanşma yetkisinin. her
zaman çok olumlusonuçlarvereceğikanısıuyanmıyor. Müdahaleolanağı
genişledikçe. bunu hasis politika çıkarlan doğrultusunda kullanmak hevesi de
artıyor.
HAMİT BATU Emekli Büyükelçi
Devletlerin. topraklan üzerindeki egemen-
lik haklanna saygı. ülkelerin iç işlerine karış-
mamak ilkeleri, az mı tekrarlanmıştır ulusla-
rarası belgelerde. Gerçi uygulamada. bu
kurallara birtakım sınırlamalar getiriliyordu;
hiçbir kural mutlak olarak anlaşılamaz. Ama
hiç olmazsa kuramda (teoride) egemenliğe
karşı kabul edilen sınırlamalann en önemhle-
ri. esasında öteki devletlerin egcmenliğini kol-
lamak zorunluğundan doğuyordu. Insanlar
arasında birey özgurlüğünün, aynı haklardan
yararlanan öteki bireylerin özgürlüğü ile kısıt-
lanması gibi.
Henüz pek açık söylenmiyorsa da ve bunu
geçerli kılacak hukuk kural'lan henüz ortaya
atılmamış olsa bile. sanki değişik. bir tür "kı-
sıtlı egemenlik' anlayüjina doğru bir gelişme
gözleniyor yaşadığımız dönemde. Devletler,
kimi devletler. başka ülkelerde olup bitenleri
izleyecekler: gerekli gördükleri takdirde hü-
kümetlerden politikalarının değişmesini iste-
yecekler: direktiflerine uyulmadığı durumlar-
da yaptınm (ceza) uygulayacaklar...
Savaşlardan her zaman beklenmedik so-
nuçlar çıkıyor. Belki geleceğin tarihçileri. bu
yeni hukukun Körfez savaşının yaraltığı ko-
şullardan doğduğunu belirtecekler. Savaşı yi-
tirdikten sonra Hüseyin Saddam'ın. Kuzey
[rak'ta başkaldıran halkın üzerine yürümesi,
bir milyon ahalinin Türkiye'ye ve İran'a kaç-
ması bir müdahale ve koruma görevini ortaya
çıkardı. Saddam'dan kaçan. büyük çoğunlu-
ğu Kürt kökenli halkın yerlerine dönebilmesi
için Kuzey Irak topraklan üzerinde Bağdafın
yönetim yetkileri kaldırılarak koruma altında
bir bölge kuruldu. Korumanın sürmesini sağ-
latnak için ülkemiz topraklanna birkaç bü-
yük devletin kmvetlerinden oluşan "(,'ekıç
KuvveV \erle^tirildi.
Esasında zorunlu olan bu kurtarma operas-
yonunu. tüm aynntıları ile Körfez savaşı ko-
nusundaki Birle^miş Milletler kararları çerçe-
vesinde yürütmek gerekiyordu. Çünkü sava-
şın sonucu ve bir anlamda bir aşaması sayıl-
malı idi. Ama pek öyle olmadı: hareketin
hukuksal dayanakları biraz belirsiz kaldı. Bu
olayda kimi devletlerin. kendilerine tanıdıkla-
rı bir müdahale hakkını kııllandıklarına dair
bir i/lenim ııyandı.
Bugün, Güneydoğu illerimizdeki Nevruz
(Yenigün) olaylan konusunda Alman Başba-
kanı. hiikümetiınize hitaben şu açıklamayı
yapabiliyor: "Terorizme karşı mücadele et-
mek zorunluğunu anlıyoruz. Ama güvenlik
kuvvetlerinizin halka karşı daha dikkatli dav-
ranmalan gerekirdi..."
Alman Başbakanının söyledikleri doğru
olabilir. Ama bir hükümet başkanı ağzından
alışılmamışbir üslup
Ülkelerin iç işlerine kanşma
Doğu Blokunun çökmesi sonucunda. Do-
ğu Avrupa'da pek çok azınlık ve sınır anlaş-
mazlıklarının patlak vermesinden kaygı du-
yan Batı ülkeleri, AGİK cerçevesinde imzala-
nan Paris Şartı'nda. devletlere azınlık haklan
konusunda soru sornıak hakkının lanınması-
nıda kabul cttirdiler.
Soğuk savaş sonrası. dünyanın koşulların-
da. büyük Batı devletlerinin ya da Batı ülkele-
rinin oluşturduğu topluluğun. kendileri dışın-
daki ülkelere vol aöstermek eörevi ve yetkisi
düştüğü hususunda bir kanı uyanmıyor muy-
du zaten'.' Eski Doğu Bloku ülkelerinin eko-
nomileri çöktü;demokrasi usulleriyle kendile-
rini yönetmek ilgi ve deneylerinden yoksun
olduklan anlaşıldı. Onlara yardım edilecekse
onları eğitmek de gerekecek. Batının gelişmiş
ülkeleri bu sorumluluğu yükleneceklerse. bazı
yetkileri de kullanacaklardı ister istemez.
Bugün koşullann bu kadar çabuk değişme:
sinden şaşıran Doğu Avrupa ülkeleri "Biz
yapamıyoruz. gelin bize gösterin. bize öğre-
tin..." gibi bir tutum içindeler. Bu durumda
"Ülkelerin iç işlerine ne kadar kanşılabilir"
sorununa biraz değişik açıdan bakmak zo-
runluğu da doğmuştur. bunu kabul edelim.
Bazı Batılı yorumculann. "satırlar arası' söyle-
mek istediklerine dikkat ederseniz, devletten
devlete ilişkilerde yeni bir yaklaşımın benim-
senmesi gereğine inandıklarını anlıyorsunuz.
AT ve Amerika. bu müdahale yetkisini (ya
da görevini) açık biçimde Yugoslavya işinde
denemek istediler. Ama kısa zaman içinde
çok çelişkili tutumlar sergilendi. İlk önceçeşit-
li politik kaygılann etkisiyle. Yugoslavya'nın
dağılması önlenmek istendi. Sonra tam tersi-
ne, Belgrad suçlandı: bağımsız Slovenya, Hır-
vatistan tanındı. Bu tutum değişikliği içinde
Makedonya"nın da bağımsızlığı tanınmak ge-
rekirken Yunanistan'ın kendine özgü neden-
lerden dolayı ileri sürdüğü itirazlar karşısında
bundan kaçmıldı. Yugoslav örneğinde, vahim
tanı (teşhis) hatalanndan başka. bunalıma
müdahale eden devletlenn belirli ilkelerden
çok. birtakım siyasal hesaplara göre hareket
ettiklerini gördük.
Oysa uluslararası topluluğa. açık ilkeler ışı-
ğında çağdaş insan hakları felsefesine aykın
uygulamalan düzeltmek için, bir müdahale
hakkı tanınması iyi olmazmı? Kendi ülkemiz-
den örnek verelim: Türkiye. son yanm yüzyıl
içinde geçirdiği bunalımlarda demokrasi yo-
lundan sapmadı ise bunda üyesi bulunduğu
Avrupa Konseyi'nin sert uyanlannın etkisi
olduğunu yadsıyamayız.
Ama ne var ki şimdi giderek genişletildiğini
gözlediğimiz. iç işlerine kanşma yetkisinin.
her zaman çok olumlusonuçlarvereceği kanı-
sı uyanmıyor. Müdahale olanağı genişledik-
çe. bunu hasis politika çıkarlan doğrultusun-
da kullanmak hevesi de artıyor. Her şeyden
önce. bu müdahale yetkisinin geçerli görün-
mesi. inandırıcı olması için. samimi ve tutarlı
bir uygulanmaya bağlanması gerekir.
Günumüzde bir petrolcü devlet. sınırlan
içinde bir ortaçağ düzeni sürdürebiliyor. Kim
kanşır? Devletten devlete ilişkilerde. egemen-
liğe saygı esas degil mi? Bu devlete istediğiniz
kadar silah satabilirsiniz de. Körfez savaşın-
dan önceki dönemde Batı ülkeleri. petrol zen-
gini ve silah alıcısı Irak ile ilişkilerini geliştir-
mek için yanşa girmişlerdi. Ama ekonomik
açıdan o kadar çekici olmayan ülkelerin ege-
menliği konusunda fazla titizlik göstermek
gereksinmesi duyulmuyor.
Eski Amerikan Başkanı Carter, kendi za-
manında ülkesinin dış siyasetini bazı manevi
değerlere göre yürüteceğini ileri sürmüştü. Bu
politikasının nasıl geliştiğini gördük. O yıllar-
da Amerika. muhalitlerini sorgusuz idam etti-
ren Şah'ın yönetimindeki İran ileen yakın iliş-
kileri kurmayı. çıkarlan açısından zorunlu
saymıştı.
Sonuç
Şimdi girdiğimiz "kısıtlı egemenlik' döne-
minde. hükümetlerin insan haklan konulannı
politikaya fazla bulaştırmaktan kaçınmalan-
nın isabetli olacağını biz düşünürüz. İnsan
haklan davası kamuoyunun, düşünürlerin.
basının mücadelesidir. Kamuoyu tepkileri.
hükümetlerin tutumunu elbette etkileyecek-
tir. Ama kendi ülkelerinin çok dar anlamda
maddi çıkarlannı gözetleylen iktidarlann. bu
davanın öncülüğü rolüne çıkmalan. "eşyanın
tabiatına' aykın olduğu için pek zararlı so-
nuçlar doğurabiliyor. insan haklan davasının
inandıncılığını zedeleyen durumlaryaratılmış
oluyor. Değişik bir dünyaya girerken farklı
uygulamaların denendiği şu dönemde. değiş-
meyen bu gerçeğin göz önünde bulundurul-
masında yarar var tabii. Dengeli ve geçerli bir
•yeni dünya düzeninin". egemenliğe saygı dı-
şında kurulabileceğini sanmayalım.
ARADABIR
Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN Buca Eğl. Fak.
Üniversiteden Sesleniş
Değerli meslektaşlarım, sizlere yardımcı olabileceğimi
düşünerek yakından tanık olduğum, içinde yaşadığım or-
tamı yansıtmak, bu ortamın ivedi çözüm beklediğini belirt-
mek istiyorum. Bilgi üreten ve yayan bir kurum niteliği
taşıması gereken üniversitemiz sorunu bu. YÖK sorunu,
nitelikli öğretim üyesi sorunu, özgürce düşünebilen öğ-
renci sorunu bu. Her sözü, yazısı ferman olan üniversite
yöneticilerimn sorunu bu. Tartışmadan, sorgulamadan
sürekli kaçırılan öğrencilerin sorunu bu. Kısacası, bilgelik-
leri kısırlaştırılmış, nicelik uğruna nitelikleri kemirilmiş
insanların sorunu bu.
DeÇerli meslektaşlarım, bugünlerde on yıl kadar önce, 6
Kâsİrri '1981 tarihinde, ne olduysa oldu, 2547 sayılı yasa
çıktı; merkez komutlu "ilim" ve "tedrisat" başlatıldı. Tar-
tışma-görüşme kabul etmeyen üniversitelerin gübresi atıl-
dı, suyu veritdi. Bitim "mutemet" profesörlerimize teslim
edildi. Toplumsal gelişmelere suçlu arandı ve kolayca bu-
lundu: Öğretim üyesi fazla açılmıştı, bilimsel yöntemleri
tartışıyordu, yaratıcılık peşindeydi; öğrenci ise boyunu aş-
mıştı, sadece dinlemeli, yazdırılan-sızdınlan derslerini
paşa paşa ezberlemeliydi; soru sormak, katkıda bulun-
mak, düşünmek-düşündürmek onun üstüne görev değildi.
olmamalıydı!..
Şimdi, bütün bunları gerçekleştirenlerin gözleri aydın
(!). iş bitirildi; rektörün, dekanın, müdürün ve çevrelerinde-
ki kimi "nasıl tensip ederseniz efendim'cilerin aracı ol-
duklan "üniversiter düzen" gerçekleştirildi. "Beşik ule-
ması" yaratıldı; bunlardan "neşv-ü nema" bulan öğrenci-
ler palazlandırıldı. Sivil toplumun en önemli yolgöstericile-
rinden sayılması gereken üniversitelerimiz "başarı"
fetişizmi ile sürüce aldatıldı. Ama yine de seçkinleri yetiş-
tirmek için "liberal" üniversitelerimizi kurma çabasından
geri durmadılar yöneticiler, politikacılar. Öyle ya, 1970'li
yıllann özel üniversitelerini (akademilerini) devletleştire-
rek daha iyi üniversite yaratma kararları verenler. 1980li
yıllarda, yakın dönemlerde devlet üniversitelerini gözden
düsürme çabalan içinde görülmemişler miydi?
Üniversitelerimizin yönetimi ile ilgili olarak. bilim-sanat
adına yapılanlara ilişkin olarak, yetkisini bir üstünün gü-
vencesinde kutsal emirgibi benimsemişlerin uygulamala-
nna görgü tanığı olarak sizlere saatlerce, günlerce dil
dökebilirim, kitaplar yazabilirim. Mahkeme kararlarıyla
(ama gecikmiş olarak) düzeltilen korkunç yanlışlıkların dı-
şında; boşalan bir kurul üyeliğinin babayiğit tavırlarla ay-
larca seçtirilmemesinden tutunuz da, öğrenci temsilcileri-
nin bir dekan "marifetiyle" belirlenmesine kadar; ders
programlarının düzenlenmesinde öğretim elemanlarının
hiç sayılmasından başlayınız da suçunun ne otduğu orta-
ya çıkmadan fakülteden üç ay öğrenci sürgününe kadar
bir yığın çılgınca uygulamayı anlatmama bu satırlar yet-
mez. Bütün bu yanlış uygulamaların çok yakında -sağla-
nacak akademik ve demokratik bir ortamda- üniversite
kimliğini onurla taşımış olanlarca belgeleriyle sergilen-
mesini diliyorum ve üniversitelerimizin bilimsel kimlik
kazanmalarını, bilimin-sanatın özgürce işlenebildiği yer-
ler haline getirilmelerini bekliyorum. Her aşamada seçi-
min, görüşmelerin, tartışmaların yapılabildiği ortama
giden yollarm açılmalarını arzu ediyorum. Her an içinden
nasıl bir "tekdir" çıkacağı belli olmayan sarı zarfla karşı-
iaşma kuşkusu duyanların rahatlamasını, bürokrasinin
çengeline takılıp eğitimi-öğretimi 8.00-17.00 masa mesai-
sinde görüp araştırmayı unutanları uyarma zamanının
geldiğini sanıyorum. Ağzını bıçak açmayan öğrencimizin
seslenmesine, renklenmesine aracı olma vaktinin çoktan
geldiğini anımsatmak istiyorum.
Değerli meslektaşlarım, bugünlerde toplumumuzda
belleme eğiliminin çok yaygınlaştığını söyleyen ünlü bilgi-
nimiz Cahit Arf'ın aralık 1990'da Çukurova Üniversitesi-
nde dile getirdiği beklentisine; "Bunu yenip bilimsel bilgi
yaratmaktan mutluluk duymaya" başlayan öğrencilerin
yetişmesini sağlayacak ortamın oluşmasına yardımcı ola-
lım lütfen. "Tüm siyasal partiler, meslek odaları, işçiler,
esnaf ve sanatkârlar, demokratik kuruluşlar ve ülke sorun-
larına duyarlı bireyler, üniversitelerin içinde bulunduğu
çıkmazı öğrenmeli, değerlendirmeli" (Cumhuriyet, 13 Şu-
bat 1991) diyen Prof. Türkân Saylan'a kulak veriniz lütfen.
Iki yıl kadar önce Dokuz Eylül Üniversitesi nde bir toplantı
yapan dönemin M.E. Bakanı Avni Akyol, üniversite öğre-
tim üyelerinin kabullenmeyecekleri biryasayı çıkartmaya-
cağını söylerken nasıl da "yiğit" idi. Üniversitelereyaztlar
göndererek yeni bir yasa taslağı istediğmde nasıl "de-
mokrat" idi. Biz, saf öğretim üyeleri de günlerce uğraşıp
katkıda bulunmaya çalışmıştık. Ne var ki bir süre sonra
aynı bakan, gündemde Yüksek Öğretim Kanunu'nun bu-
lunmadığını ilan edivermişti.
Takdir edersiniz ki, üniversiteyi kurtarmak, yuceltmek.
üniversitenin kendisine düşmektedir. Arpa bu onurlu kişi-
(Arkası 17. Sayfada)
düzenli
egzersiz
yapabiliyor musunuz?
DURUN
ve düşünün!
TARTIŞMA
Çocuk
Haklarının
Neresindeyiz?k k
(~~* ocuk Haklan Bildirgesi".
\2() Kasım I959"da. tam
32 yıl önce kabul edilmişti.
BM'de ilgili komisyonca hazır-
lanan ön taslak. tartışmalar
sonucu laslak haline gelnıiş ve o
/aman 70 ü\e ülkcnin lehte oyu
ile benimsenmişü.
Bildırge. geçen yıl daha da
genişletilerek "l luslararası Ço-
cuk Haklan Anlaşmasi" haline
gctirildi.
Çocuklann da haklarının ol-
duğu. dahâsi haklann yeryü-
zünde yaygın biçimde çiğneni-
yor oluşu söz konusu anlaşma-
vı önemli ve gerekli kılıyor.
Uluslararası Çocuk Haklan
Anlaşması, bütün çocuklann
ayınmsız. belirlenen haklara
sahip olmasını öngörüyor. An-
laşmaya göre:
• Çocuklar özel korunma-
dan yararlanmalı. çocuğun her
anlamda gelişebilmesi için ona
yasal ve başka yollardan her
türlü olanak sa'ğlanmalıdır.
• Çocuklar doğar doğmaz
bir isme ve yurtıaşlığa hak ka-
zanmalıdır.
• Çocuklar sosyal güvenlik-
ıcn yararlanmalı. doğum öncc-
sinden başlayarak kendisine ve
annesine özen gösterilmelidir.
Çocuğun her şartta sağlıklı bü-
yümc vc gelişme hakkı olmalı-
dır.
• Özürlü çocuklann özel du-
rumlannın gerektirdiği özenle
eğitim ve bakımian sağlanmalı-
dır.
• Çocuklann kişiliğinin ge-
lişmesi için sevgi ve anlayışa
gcreksinimi vardır. Ailcnin yet-
mediği yerde. çocuğun özdeksel
ve tinsel gereksinimleri için ka-
mu devreye girmelidir.
• Çocuklann temel eğitim
hakkı vardır.
• Çocuklar herhangi bir fela-
ket. savaş vb. hallcr anında ön-
eeliklc vc acil yardım ve koru-
ma aörecekler arasında olmalı-
dır."
• Çocuklar ne surette olursa
oisun sömürü. zulüm. alışveriş
konusu olmamalıdır. (Gazete-
lcrde dilenen ve alınıp satılan
çocuklann boy boy fotoğrafla-
nnı •büyüklerimiz" maalesef
görür. ama birşey yapmaz!)
• Çocuklar ırk. din ve başka
aynmcılıklara karşı korunmalı-
dır. Çocuk. anlayış, hoşgörü.
insanlar arasında dostluk. cv-
rcnsel barış ve kardcşlik havası
içinde yctiştirilmelidir.
1 ürk çocuklarının Llusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı
\ar. Dünyada endcr bir ola>...
Ama aynı çocuklar. Uluslara-
rası Çocuk Haklan Anlaş-
ması'nda öngörülen haklara nc
kadar yakın ne kadar uzak; bu
soruya \erilcbilccek yanıtlar
pek parlak olniasa gerck. Evcı.
hükümeti bekleyen devasa so-
runlann \anında. bir soru ço-
cuklar adına: "Çocuk hakları-
nın neresindeyiz?"
Yalnı/ca hükümeıe dcğil bu
soru labii. \erel yöneiim organ-
larına. si\iî toplıım örgiitlerinc.
bu döneın loplumun en ÜNI oı-
L;.IIH bilinciyle göre\ yapacağa
Ivn/eyen parlamenıoya da...
>H ZAFFER A^ HAN KARA
İstanhul
PENCERE
Heeey Uyanın!..
Dostum Bozkurt Nuhoğlu SHP Istanbul İl Başkanlığı'ndan
istifa etmiş...
Neden?
Bitemem.
SHP'lilerle öbek öbek konuşsan, her biri bir başka şey an-
latacaktır; bu yazdıklarıma kızıp öfkelenen de olacaktır; ama,
partinin iç işlerine akıl erdirmek artık çok zor. Parti yönetimi
Istanbul II Başkanlığı'na "etkili ve toparlayıcı" bir ad anyor-
muş, Necdet Uğur'a başvurmuş..
Uğur demiş ki: #
"— Çok yaşlıyım.."
Oysa Necdet Uğur hem gençtir; hem de böyle bir şey de
söylemez; ama, 10 milyonluk bir metropolün dağdağasını
yüklenen yönetim birimlerinde görev yapmak kolay değil. Ba-
tı'da sanayi emekçilerine ve işçi sendikalarına dayanan sos-
yal demokrat ya da sosyalist partiler, Türkiye'de yarı köylü,
yarı işçi, yarı issiz, yarı köşe dönücü, yarı esnaf gecekondu
tabanına oturunca, ne yapacaklarını şaşırdılar.
Ülkemizde 2 milyon endüstri işçisi var.
60 milyonda ne yazar?
SHP'deki çalkantıyı yöneticilere ya da liderlere değil, ör-
güt yapısına bağlayanlar haklı görünüyorlar.
Ancak örgüt sağlıklı yapılanmadan uzaklaştıkça, Necdet
Uğur gibi çok değerli kişilerden yararlanma olanakları za-
yıflıyor. Sayın Uğur'un hem particiliği var, hem devlet adam-
lığı. Bu iki niteliği bir araya getiren kişinin siyasal yaşamda
edilginleştirilmesi ülkemiz ve sol adına bir kayıptır.
•
Anadolu aydınlarının büyük bir bölümüyle geniş halk yı-
ğınları SHP'ye dayanaktır. DSP'liler sakın kızmasınlar; el-
bette sol kesimde aydınıyla, köylüsüyle, işçisiyle, esnafıyta
DSP'ye destek verenler de pek çok!.. Onlar da başımız üs-
tüne!.. Şimdi CHP de kuruluyormuş!..
Kurulsun!..
Solda ne kadar parti varsa, iyi niyetli yurttaşların omuzla-
rı üstünde yükselıyor; ama, bu gidişle Süleyman Bey bizim-
kilerden daha solcu olacak!.. Sosyal demokratların söyle-
mekten çekindiklerini kimi zaman daha yüksek sesle söylü-
yor; cumhuriyetı'n kuruluş yıllarına ve CHP'nin (devletçilik-
ten başlayarak) yaptıklarına daha çok sahip çıkıyor.
Tarihsel bilinçle güncel gerçeklik arasındaki bütünleşmeyi
ve uyumu kafasında kuramayan bir solcunun dalından kop-
muş yaprak gibi boşlukta dalgalanması doğal sayılmalıdır;
Türkiye solunun da çağımızda en büyük sorunu budur.
Sagın ideolojisiyle solculuk yapmaya gelince..
Nafiledir.
*
Anadolu'da sol, yukarıdan aşağıya parsellenmiş, tepeden
eteğe dilimlenmiş..
En büyük ve köklü kesim SHP sayılıyor; pek çok belediye
sosyal demokratların elindedir; son seçimden yenilgiyle çık-
masına karşın SHP, siyasal olanaklarını ustaca kullanarak
hükümete ortak oldu.
Oldu da ne oldu?
Particilik açısından bakarsanız, bu soruya olumsuz yanıt-
lar verebilirsiniz.
Ancak dar particilik açısından ya da sağ ile sol didişme-
sinden kurtulup daha yukarıdan olaya bakmak yetisini gös-
terebilirseniz, iş değişiyor. Seçimlerdeki desteği gerilemiş
de olsa SHP, parlainentoyu bir "kurucu mec/ıs" havasına
sokabilecek olanakları elinde tutuyor; "demokratlaşma" de-
diğimiz tarihsel dönemeci, bu koalisyon hükümetiyle Mec-
li&'te aşabilirse, şimdiye kadar hiçbir sol partinin yapamadı-
ğını gerçekleştirmiş olacak...
Ama seçim kaybedecekmiş..
Kaybetsin!.. •',]K
Tarihi boyunca anayasalannı yukarıdan aşağıya düzen-
lemiş Türkiye'de aşağıdan yukarıya doğru demokratikleşme
devinimi gerçekleşirse, Anadolu halkının başı göğe erer.
Ne var ki bu heyecanı duymak ve duyumsatmak gereki-
yor; hareketin tarihsel ve yaşamsal anlamını ve değerini hal-
ka yansıtacak rüzgârı yakalamak çok güç değil..
•
Özgürlük isteyenter, anayasal güvence arayanlar, demok-
rasi yoluna baş koyanlar, sosyal adaleti sevenler, insan hak-
lan diye davul zurna çalanlar, işkencelerden yakınanlar,
Türkiye'yi uygarlığın onurlu bir üyesi yapmak için çalışanlar..
Uyanın!..
Çağdaş anayasayı yazmak, düzenlemek, toplumun bilin-
cine kazımak, Meclis'e onaylatmak için uyanın!..
BÜLENT DİKMENER
HABERÖDÜLÜ
13.YILTÖRENİ
Konuşmacı: E R D A L A.TABEK "Toplumsal değişim
içinde basın"
Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu
27 Nisan 1992 Pazartesi Saat: 17.00
CAHİT KÜLEBİ
BÜTÜN ŞttRLERÎ
Birinci basısı 1982 nisarunda yapılan bu
şirlerin 5. (beşinci) basısı çıktı.
ADAM YAYINLARI
İLAN
MALKARA SULH HUKUK
MAHKEMESİ SATIŞ
MEMURLUĞU'NDAN
DosyaNo: 1992/17 iş
Malkara Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kesinleşen 14.2.1992 gün
1991/565 esas, 1992/99 karar sayılı ilamı ile Malkara Camiatik Ma-
hallesi Makina Aralığı mevkii 297 ada 4 parsel sayılı tasınmazın sa-
tümasma karar verilmekle, 368 m
:
miktannda olan bu taşınmazın
doğusu belediye imar yolu, batısı Hamam Sok. kuzeyi Makina Ara-
lık yolu, güneyi: Burhanettin Topçular ile çevrili bu taşınmaz üze-
rinde krokisinde A ve B harfiyle işaretli 5.882.387 TL değerinde
yapıtlar bulunup arzın m!
'si 200.000 TL.den 73.600.000 TL.dir. Arz
ve yapıt toplanu 79.482.387 TL. muhammen bedelli taşınmazın 1.
satışı 25.5.1992 Pazartesi günii saat 14.00-14.10 arasında 2. satışı
4.6.1992 günü aynı yer ve saatte Malkara Adliyesi duruşma saJonunda
yapılacaktır. Davatılardan Rasim Gürsan, Tank Gürsan, Nimet Gür-
san ve Nusret Tekin'e dava dilekçesi ve karar ilan yoluyla tebliğ ya-
pılmış olmakla adı geçen davalılarm yukanda belirtilen satış gününde
hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, faz-
la bilgi almak isteyenlerin memurluğumuz 1992/17 iş sayılı dosyası-
na müracaat etmeleri, adresi bilinmeyen isimleri yazüı davalılann satışa
belirtilen günde gelmedikleri takdirde satışın gıyaplannda yapılıp so-
nuçlandırılacağı, satış ilanı ve kıymet takdir zaptı yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 47154
CUMHURİYET YOLLTNDA
Vunus Nadi
IO.(XM) lir;t (kl>V içinde)
Ça£<iıtî tuv'irı/drı f'uriiKHğı Cad İ9-4I Ctığaloğlu-htanbıtl
(>ılınu-li uundrrilme*.