Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 MART1992 PAZARTESİ
14 GORÜŞLER
•nHUKUKÇU
ItjGÖZÜYLE
BULENT TANOR
DavuhınSesi
davulu çalınmasına izin
vermemeleri işi çözer.
Nostaljik duygularını
saygıyla karşıladığım
okunımuz gücenmesin,
ama "Davulun sesi,
ancak uzaktan kulağa
hoşgelebüir."
tu davul ne Karayılan'ınki ne de Okay Temiz'inki.
Bir kere onu sen seçmiyorsun; sen ona gitmiyorsun.
'r sana geliyor, seni buluyor. Hem de en olmadık
r
bir zamanda. Gecenin ortayerinde yatak cxlana ve
uykuna ginvenyor apansızın. Ritmi de bozuk; bazense hiç
yok. Şimdilerde Cumhuriyet'in sütunlan yalnız "Gazeteyi
nasıl kurtarabiliriz" tartışmasına konu olmuyor; ramazan
davulunun fayda ve zararlan da irdeleniyor.
İki davulzede okur, bu uygulamayı hem ilkel hem de kişi-
sel özgürlüklerine saldın olarak nitelendirip bundan yakını-
yorlar. Bir başka okur ise bu geleneğin nostaljik yanıyla
hoşgörülmesini, bu arada davulcunun da bahşiş günü "gö-
rülmesi"ni diliyor.
Biz de dün kapımızı çalan Adanalı davulcuyu boş çevir-
medik. Ama iş bununla bitmedi. Laf arasında davulcudan
iki şey öğrendik. Birincisi, kulaklan biraz ağır işiten komşu-
muzun, önceki gece davul sesini duyamamış oîmaktan do-
layı yakındığıydı. Bu yüzden olsa gerek ki geceleyin davulcu
kapımızın.önünde esaslı bir "bis" yaptı. Ikincisi ise davuJ
çalmak için kaymakamhklardan özel izin alındığı idi. Aslın-
da bunu yeni öğreniyor sayılmazdım.
îki-üç yıl önceydi. Gazetelerden, yaklaşan ramazan ayı
münasebetiyle 30 bin kadar davulcu adayının izin başvuru-
su hazırlıklan içinde olduklannı okuyunca "Bu yıl bari er-
ken davranayım" diyerek esaslı bir dilekçe döktürdüm.
fnsan haklanndan, kamu düzeni ve sükûnu kavramından,
resmi makamlann bu alandaki sorumluluklanndan bahis
açtım. İlkin, ilçemizin ^ — — • — — — — — — — ^ — —
beiediye başkanma uğ- Mülki amirlerin ramazan
radım. Başkan, men-
subu olduğu partinin
adının zaten dinsiz-
imansıza çıktığını, bu
gibi işlere bulaşmak is-
temediğini söyleyince
kendisine hak verdim.
Zaten yeni seçilmişti;
daha baştan bu gibi
konularda yıpranması
doğru olmazdı.
Bunun ûzerine kay-
makama çıktım. Ilkin beni hoş karşıladı. Sonra ben "insan
haklan, laiklik" fılan deyince, biraz canı sıkılmış gibi oldu.
Dilekçemi emniyet amirliğine havaleedeceğini söyledi.
tşin peşini bırakmamaya kararlıydım. Havaleli dilekçe
elimde, oraya bizzat gittim. Emniyet amirine vekâlet eden
muavininin odasma girince son derece şık ve sivil giyimli bir
kişi masasından fırlayarak beni odanın ortasında karşılayı-
verdi. Eski biröğrencimizdi. Hocalık hatın bu ya, beni yere
göğe koyamadı. Arkasından hal hatır, izzet ikram. Tabii,
sebeb-i ziyareümin "davul meselesi" olduğunu, ancak ısrar-
lar üzerine ve güç bela açıklayabildim.
O tarihten bu yana, her yıl otuz ramazan, davulcu yine
mahallemizden eksik olmadı. Ama daha çok üst sokakta
çaldığından, sesi uzaktan geliyordu. Ta ki dün geceye ka-
dar.
Davulculann, bu mevsimlik işçilerin halini anlamak zor
değil. Kimbilir bunlar nelere katlanıp bu olanağı elde edebi-
liyorlar? Aynca davulu onlann çalıp parsayı yine başkalan-
nın topluyor olması ihtimali de cabası. Bu alan da sektörleş-
miş olabilir.
Ama davulun bir de öbür yüzü var. Günümüzün çalışan,
yorgun ve gergin insanını bir de uykusundan etmenin, ne
insan haklanyla, ne estetikle ne de nostaljiyle ilgisi olabilir.
Üstelik çalar saatlerin her keseye uygunu işportalarda sergi-
lenirken.
Asıl sorumlu olan kamu otoritelerine gelince; bunlann
başlıca görevlerinden biri, huzur ve sükûnu sağlamaktır.
Bunun içinse herzaman birolağanüstü hal rejimi gerekmez.
Olayımıza dönersek. mülki amirlerin ramazan davulu ça-
lınmasına izin vermemeleri, işi çözer.
Nostaljik duygulannı saygıyla karşıladığım okurumuz
gücenmesin, ama "Davulun sesi, ancak uzaktan kulağa hoş
gelebilir."
60-30YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: İstanbul'da süt fabrikası
İstanbul şehrinin süt
ihtiyacını sıhhi ve fenni bir
şekilde temin etmek için asri
bir süthane tesisi elzem
görülmektedir. Şehre
muhtelifsemtlerden muhtelif
kanallarla süt getirildığı için
layıkıle kontrol yapılamadığı
anlaşılmıştır.
Bu yüzden şehir halkının bir
kısmı larafından temiz
olmıyan sütler istihlak cdildiği
süphesi uyanmıştır.
— -»•.— ^_M-»- 'c r
? olunan tetkikat
*- - — neticesinde İstanbul'da
yapılacak bir süt fabrikasının 300 bin liraya çıkabileceği
anlaşılmıştır. Verilen malumata göre Alpullu Şeker fabrikası
şchrin bu mübrem ihtiyacını nazari dikkate almış, bu hususta
biretüt hazırlamağa bâşlamıştır.
TARİHTE BUGÜNMÜMTAZARIKAN
y MttOn «f nucuntam
T E C I Ü B E E T T İ H
ŞEVKİYE MAY'/N İNTİHARi!
İS73'TB 8UGÜH,ÜNLÛ OYUNCU ŞEVKİYE MAY, 8/6
BUNALIM SONUCU HAVA6A2I İLEİMTİNAR ETTİ..
KOMİK $£V/Cİ8EY'L£,ICANT0CU MARİ FERAH'lN
KI2I OLAN OANATÇI, DAHA ALTI YA$INOAYK£N
SAHNEYE Ç.IKMtŞTI. GENÇLİK Y/LL4R/NPA,
*LÜKÜSHAYAr", "O£Lf DOUl" "ALA8AMA*&İ-
Bt 8İRÇOK OPERETTE ROL ALAN ŞEVKİYE
MAY, DAHA SONRA ŞEHİR rİYATROLARl'NA
GİRDİ VE ORAOA YİRMİ YIL KAOAR OY.
NADt. ARDINPAN ÖZEL TİYATROLARA GEÇ-
Tİ, BU ARADA FİLMLER ÇEYİRDİ. ŞEVtdYE
MAY, 19?2'DE, DORMEM TİYAT£OSUN£>A
KlRKSİRİNd SANAT YfltNI KUTLAMtÇTI.
ÜSTTB, O 6£C£ £ANNEOEN İ İ İ
SELAMLARICBN 6ÖR.ÜLÜYOH..
Ulustararası Konjonktürde Ermenistan
İSMAİLSOYSAL Etn. Büyükelçi, Ortadoğu ve Balkan İncelemeler Vakfı Yön. Krl. Bşk.
B
asınımızda, Türkiye'nin Erme-
nistan devletini tanımakta acele
ettiği ya da bu tanıma için en
azından bugünkü Türkiye-
Ermenistan sırurinı tanıması koşulunu
aramamakla bir yanılgıya düştüğü yo-
lunda yorumlar yapıîdı. Aynca Ka-
rabağ olaylannın kamuoyumuzda ya-
rattığı haklı tepkiler üzerine Ermenis-
tan'ın Kafkasya bölgesinde yeni bir
Israil olabileceği ve dış Ermenilerin (di-
aspora) çoktandır bilinen savlannı ger-
çekleştirmeye çaLşabileceği yolunda
kaygılar dile getirildi.
Bugünkü Türkiye-Ermenistan sının-
nın değişmezliğini, Ermenistan'a kabul
ettirmeğe çalışmarun hiç gereği yoktur.
Çünkü 1918'dekurulanilkbağımsızEr-
meni devletinin 1920 sonbahannda
Kuzeydoğu Anadolu'yu istila serüveni
üzerine Kâzım Karabekir komutasın-
daki Türk ordusu Ermeni kuvvetlerini
perişan edip Ermenistan'a girdiğinde
Ermenilerbanşisteyince,2aralık 1920-
de yapılan Gümrii Banş Antlaşması'yla
aşaş yukan bugünkü sınır kabul edil-
miştir. Gümrii Antlaşması'nın 3. mad-
desi uyannca Ankara hükümeti, 1914
sının ile bu yeni sınır arasında kalan
Kuzeydoğu Anadolu topraklannda.
oradan göç eden Ermenilerin geri dön-
melerinden sonra bir plebisit yapılması-
nı kabul etmişti ki bu onun self-determi-
nation ilkesine saygısını dünyaya tanıt-
mak istediğini ve plebisitin Ermeni
savlannı boşa çıkaracağmdan emin ol-
duğunu gösteriyordu. •
Gerçi Gümrü Antlaşması'nın imzala-
nışından hemen sonra Kızılordu'nun
Kafkaslara inmesi üzerine Ermenistan'-
daki Menşevik (ılımlı sosyalist) hükü-
meti yerine kurulan Bolşevik hükümeti
Gümrü Antlaşması'nı onaylamak iste-
memiş, böylece antlaşma yürürlüğe gir-
memişti. Artık Ermenistan. bağımsızlı-
ğını fıilen yitirip Sovyetler Birliği'nin bir
födere parçası olmuştu (').
Gümrü Antlaşması yürürlüğe girme-
miş olsa da tarihsel gerçekler bakımın-
dan önemli olan nokta, bağımsız bir
Ermeni devletinin meşru hükümetinin
bu antlaşma ile siyasal iradesini göster-
miş olmasıdır. Kaldı ki "Rusya Sovyet-
leri Federal Cumhuriyeti Hükümeti"
Kaflcasya'ya istediği anayasal düzeni
verdikten sonra Ankara hükümeti ile 21
Mart 1921 'de imzaladığı Moskova Ant-
laşması'yla Ermenistan sınınnı, kabul
etmiş, bunu 12 Ekim 1921'de Kars Ant-
laşması'yla "Ermenistan Sovyet Cum-
huriyeti" de onaylamışür. Kanımızca,
bugün Ermenistan devletinin Moskova
Antlaşması'nı tanımadığını açıklamış
olmasının, Kars Antlaşması'nı da yü-
rürlükten kaldırdığı sonucuna vanla-
maz.
Yeni Ermenistan devleti, 1991'de ba-
ğımsızlığını kazanınca Türkiye ile olan
bugünkü sının tanımadığını açıklamış
değildir. Hukuka ve gerçeklere aykın
böyle şey yapsa idi hem gülünç hem de
Türkiye ile gelecekteki ilişkilerini tehli-
keye sokmuş olurdu.
Acaba Türkiye, yeni Ermeni hükü-
metine, "bu sının kabul ettiğini ve Tür-
kiye'nin topraklannda gözün olmadığı-
Ermenistan 'ın ekonomik
bakımdan yaşayabilir olması
Türkiye ve doğusundaki
Azerbaycan ve öbür Türki
ülkeler ve İran ile düzgün
ilişkiler sürdürmesine
bağlıdır.
nı resmen açıklamazsan, seni tanımam"
demeli miydi? Buna hukuksal ve güven-
lik bakımdan bir gerek olmadığı gibi
böyle bir istem hem Türkiye gibi büyük
ve güçlü bir devleti küçük düşürür hem
de Ermeni hükümeti, bu konuda hâlâ
hayaller içinde yaşayan "diaspora"nın
olası tepkisini düşünerek Türkiye'nin is-
temine yanaşmazdı.
Bugün Ermenistan'ı tanımış durum-
dayız. Ama henüz diplomatik ilişkiler
kurmuş değiliz. Bu tutumuzu Karabağ
sorununun çözümüne değin sürdürme-
miz doğaldır.
Ermenistan'ın Kafkasya bölgesinde
ileride bir İsrail olabileceği savlan, ger-
çekçi değildir ve yersizdir kanısındayız.
Bu küçük devletin pek stratejik önemi
yoktur. Çünkü denize bağlantıdan yok-
sundur; Gürcistan üzerinden bir bağ-
lanu kurulması, iki ulus arasında öteden
beri var olan çekişmeler nedeniyle biraz
zordur. Ermenistan'ın ekonomik ba-
kımdan yaşayabilir olması, Türkiye ve
doğusundaki Azerbaycan ve öbür Tür-
ki ülkeler ve İran ile düzgün ilişkiler sür-
dürmesine bağlıdır. Başta Fransa ol-
mak üzere kimi Batılı devletlerin onu
Türkiye ile anlaşmaya, Trabzon üzerin-
den ticaretini geliştirmeye özendirdikle-
rinin emarelerini görüyoruz. Ermenis-
tan'ın, İran üzerinde bir ekonomik çıkış
yolu mümkün değildir. Hatta Ermenis-
tan'ın, Azerbaycan ile kötü ilişkiler için-
de iken îran ile ileri düzeyde işbirliği
kurması da zordur. Çünkü Kuzey Aze-
rilerin (Azerbaycan) güneydeki uzantısı
15 milyonluk iran Azerbaycanı bunu
hoşgörmez. Hatta böyle bir şey İran'rn
parçalanmasına yol acabilir. Tahran'ın
son olaylar üzerine gösterdiği telaşın ne-
deni de budur.
Denilebilir ki Ermenistan'ın bağım-
sızlığına kavuşması, onu ister istemez
Türkiye ile iyi ilişkiler sürdürmeye zor-
layacaktır. Böyle birgelişme 196O'lı yıl-
lardan beri ülkemizin başına açılan
Ermeni sorunu ve ASALA terorizminin
kaynağını zamanla kurutacak nitelikte-
dir. Dolayısıyla Rum-Ermeni-Şuriye-
PKK sinsice fesat bağlantısı -ki buna
Yunanistan ve îran'ın hangi nazarla
baktığı da aynca izlenmeğe değer- çö-
zülmeye başlayabilir.
Türkiye, bugün stratejik konumu,
ekonomik potansiyeli ve askersel gücü
ile tarihsel devlet gelenegi ile laiklik ilke-
sinin dinamiği vedemokrasisi ile saygın-
lığa kavuşmuş bir devlettir. Artık eski-
den kalma kokuşmuş kompleksleri
bırakmalı ve çağdaş uygarlık değerleri-
nin sahibi olarak cesaretle yürümeliyiz.
Türkiye'nin jeopolitik bakımdan 3-4
boyutlu bir konuma sahip olması nede-
niyle bölgesindeki dengelerin kurulması
ve sürdürülmesindeki öneminin bilinci
içinde olması doğaldır. Bu bilincin bizi
AT önünde Yunanistan'ın şantajı ya da
onun arkasında gizlenen kimi devletle-
rin olumsuz tutumuna karşın vakarlı bir
"realpolitik" yaklaşım içinde, layık ol-
duğumuz yerlere götüreceğine hiç kuş-
ku yoktur.
C) Bkz. Ismaıl Soysal. "Türkiye'nin Siyasal Ant-
laşmalan" CI, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989,
s. 17-26
SEMİHBALCIOĞLU
Ormanstzlaşma veFelakeUer
Prof. Dr. ÎSMETŞANLI / Ü. Orman Fakültesi Öğr. Üyesi, TMMOB Orman Müh. Şb. Bşk.
Y
irmi barinci yüzyıla sekiz kala,
ülkemiz bir toplumsal kargaşa
yaşamaktadır. Yurt ve ülke so-
runlan, iç ice karmaşık bir yu-
mak ve tümü birbiriyle ilintili, biri diğerinin
uzantıa biçimindedir. Sorunlan çözümle-
mede hangileri öncelikü; bu da özellikle
karmaşıktır. Oysa yapılagelen puslu. tu-
zakh bir toplum oluşturmak, "bagımlılığın]
sürdürmek", üretmeden doğal kaynaklan
"talanca" tezelden tüketmek ve de kullan -
maknudır?
Ama büiyoruz, özellikle birükte yaşadı-
ğımız ve onunla var okluğumuz ormanlan-
mız; yani toprağımız, suyumuz ve soluğu-
muz olan havamızdır. Kısacası "çevre"-
mizdir, "ekoloji"mizdir.
Evindeki bir çiçeğin, bir ağacın ölümü
(kuruması) karşısında ağıtlar yakan, bir
I ağacın kesilmesi sonucu dünyalan kopa-
İ ran, ama yok olan ormanlarapeşkeşedılen
orman veya ormansıl yerlere suskun kalan
"okumayan aydınlara" ne demeli?
Orman, kimilerin görüşü gibi salt kereste
ve odun üreten bir varlık değildir. Sürekli
yenilenebilen bir doğal, varhk ve tümüyle
ekolojik bir sistemdir. Öyle bir sistemdir ki
türlü bitkileri, hayvanlan (mikroorganiz-
malar içerik), taşı topragı ile kendine özgü
bir yaşam birliğidir.
Görüşler, bir toplumun uygarlık düze>i-
ni gösteren bir simgedir. Birbirinin aynası,
birbirinin yansımasıdır. Ama gerçek bir şey
var. Ormanı bitki-toprak-su birliği içinde
algılamak ve ormanahk sanatı uygulama-
anı bu birliğin dengesi içinde yapmakür.
Bu üç temel öğe hangi yaşamın temel
öğeleri değikürler ki? Bir tekinin yozluğu
veya dengesizliği ile ne olur? Üstünde yaşa-
nacak bir yurt mu kalır? Toplumlar kalıa
oluşlanru sürdürebilirler mi? Son yıllarda
yaşadığımız sel ve taşkınlan. Güneydoğu'-
da oluşan çığ olayları bunlann eksikligin-
den veya dengesizliğinden değil mi?
Kimi maden işletmeleri, linyit kömürü
işletmeleriniıı neye dek doğayj-araziyi-
paramparça ettilderi ve erozyona nasıl çağ-
n çıkarmklanm ibretle ve de sabırla izle-
mekte>ız. Aynca tanm alanlannın, doğal
afetlerin, hayvancüığın güvencesi olan or-
Ormansızlaşma büyük
felaketler getirecek,
çölleşme hızlanacak,
taşkınlar, heyelanlar,
çığlar siiriip gidecek.
Türkiye'mizin genelinde-
susuzluk-kuraklık ve
erozyon acımasız
boyutlara ulaşacak.
man, daha da korkunç boyutlardadır.
Yurdumuzun l, 5'i ormandır ve bunun %
70"i degrade olmuş durumdadır. Birçok
toplumsal ve doğal özeUilderini yitirmiş
olan bu ormanlan, baltalık işletmeden ko-
ru işietme biçimine dönüştürmek ve bunu
gecikmeden yapmak ormanahk politikası-
nın.ön görevlerinden biriydi. Ne yazık ki
kimi yerlerde bunun tersini göztemliyoruz.
Az da olsa kimi koruluk yerlerin türlü ne-
denlerle baltalıklara dönüştüğü göze çarp-
maktadır.
Bu olumsuzluklar yanında, 1980e dek
ormanlanmıza her yanına ulaşabilecek yol
şebekesi yapdabilmış, birçok alanlar ağaç-
landınlmış. şiddetü erozyona karşı kimi
barajlann yapırru gerçekleştirilmiştir. Tüm
bu hizmetleri ve önlem alınmasını, bir avuç
orman mühendisi, büyük özverilerle, uy-
gar zorunlu gereksinimlerden yoksun ko-
şullarda. gerçekten >ıırtsever duygu ve
duyunç içinde gerçekİeştirebilmişlerdir.
Fakat ne yazık ki 19801i yülardan sonra
kimi diğer alanlarda olduğu gibi ormanlar-
da ve de ormancılıkta da bazı ciddi olum-
suzluklara rastlanmaktadır.
Yaşanan acı sonuçlara aymazhk içinde
seyirci kalamayız. Yılda denizlere 540 mil-
yon ton civannda toprak kitlesinin taşındı-
ğj, bu ölçüde topragın 140 bin kişinin ge-
çim gereksinimini karşılayacak bir üretim
kapasitesine sahip olduğu bilinmektedir.
Tüm olumsuzlukîara karşın ormanlanmı-
zın ham doğal kaynak olarak, üstünde sağ-
îılda yaşanacak bir yurt olarak, ülke eko-
nomisine katkı ve işsizliği giderici olarak
bir gizilgucü vardır. Hektar başına oluşan
artimı arturmak, geniş çaph ağaçlandırma-
lar yapmak, fıdanüklann sayılannı pek çok
çoğaltmak ilk akia gelen seçeneklerdir.
1950'lerden bu yana ormanahk büimci-
leri, kamuoyuna, sağduyu sahiplerine ses-
leniyoriar, ormansızlaşma büyük felâketler
getirecek. çöUeşme hızlanacak, taşkınlar,
heyelanlar, çığlar sürüp gidecek. Türkiye'-
mizin genehnde-susuzluk-kurakhk ve eroz-
yon aamaaz boyutlara ulaşacak.
Güneydoğu'da yaşanan çığ olaylann-
dan sonra pek yakında a>Tu yörede veya
yörenin yakınlannda taş ve kaya parçalan
kopmalan oluşacak, gene can ve mal ka-
yıplan önümüze gelecek.
POLİTİKA
VEÖTESİ
MEHMED KEMAL
Oyah Yazma_.
C
an Yücel'in şiirleri birer kitap olarak Papirus
Yayınlan'nca çıkanlıyor. İlk kitap, "Yazma".
Can Yücel'in 1946-50 yıllannda yazdığı şiirler,
bundan 47 yıl önce yayımlanmışü. Bunlar, yirmi
yaşm heyecanı, telaşlı şiirleri. Ben o yıllan düşündükçe
hatınma, yemeni, yazma düzeninde kitapla, Sakız Ağaa şii-
ri gelir. Sakız Ağacı, aramızda oldukça ünlüydü. Can mı
ezbere okurdu, bizim belleklerimizde mi vardı, küçük mey-
hanelerde her keyiflendiğimizde okurduk.
"O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutlan. göğü, denizi."
Garip şiirinin egemen olduğu, İkinci Yeni şiirin fışkırma-
dığı, 1940 Kuşağı şiirinin yasaklandığı bir dönemdi. Çok
partili demokrasiye girmek üzere olduğumuz, neyin yerine
nenin konacağının daha bilinmediği bir dönemde ortaya
çıkmak kolay değildi. Can, 50 yıllan sonrasında hem kendi-
ni, hem de şiirini anyordu. Kim bilir kaç yıl sonra bulacak-
ü!..
İlk kitabı Yazma'ydı, gençlik, arayış şiirleriydi bunlar...
Ardından Sevgj Duvan (1973), BirSiyasinin Şiirleri (1974),
Ölüm ve Oğlum (1976). Şiir Alayi (1981), Rengahenk
(1982), Gökyokuş (1984). Canfeda (1987), Çok Bi Çocuk
(1988) gelecekti. 88den 92'ye kadar dört yıl içinde daha bir-
çok şiir, kitap olmayı bekliyordu.
Canı bilmem.
Can Yücel, elli yıldır
kendi şiirini ve dilindeki
şiiri arayıp dunıyor.
Bulmuş mudur?
Arıyor yaî..
ama
ben "Yazma"yı çok se-
verjm; hoyrat deli-
kanlıhk gecelerimizin
unutulmaz anılan
vardır. Karanlık gece-
lerde 'Penceresi siyah
perde' türküsü
çığırdığımız delişmenlik
hatalan unutulabilir i _ — ^ _ — ı ^ _ _ _ ^ _ _ _
mi?
Bizim kuşak, arayan bir kuşakür. Aradığımızı hemen ya-
nı başımızda da bulacağjmıa sanırdık. öyle olmasa, sonu-
nun nereye varacağını bilmediğimiz gençliği cömertçe har-
ayabilir miydik? Şimdi düşünüyorum da biz tek partiden
korkmadik, ama tek parti bizden korktu. Ya da korkusunu
önümüze sürdü. Şimdi her şey değişti. değişir görünüyor.
Hiçbir şey Sovyet İmparatorluğu'nun yıkılışı gibi kolay ol-
madı. Bir çatı uçsa, ardında birkaç kiremidi kalır.
Dil-Tarih'te, "Hocalanmızı atmayın!" diye imza atanla-
nn sayısı 108 kişiydi. Hocalan attılar, öğrencilere pek kıya-
madılar. Bu öğrencilerin arasından şairler, öykücüler, ro-
mancılar, bilim adamlan, ressamlar gktı. Dahası var, yön
değiştirdiklerinde birkaç 4>üyük sermayeci, madenci de
çıkmadı mı?
Can Yücel'i uzun süre, önünde duran babasının dayanıl-
maz şöhreti ile aradığı siyaset yordu. Bu yüzden örnründe
kesintiler olmuştur. Bundan dolayı şiirinde türlü arayışlar
vardır. Yunan, Latin şiiri kadar Divan şiirini de yoklamış-
tır. Birinde bulamadığını ötekinde aramıştır.
Ünlü şiirdeki dizeleri Türkçede vermek için çok sınayan-
lar çıkmıştır:
*•To be or not to be
That's the question
Bunu, "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" diye çevirdiler.
Can'ın son bulgusu şöyle:
Bir ihtimal daha var. o da ölmek mi dersin?
Can Yücel, elli yıldır kendi şiirini ve dilindeki şiiri arayıp
duruyor. Bulmuş mudur?
Anyor ya!..
PENDİK ASLtYE ÜÇÜNCÜ
HUKUK MAHKEMESİ'NDEN SAYI
Esasl991 35
Davaa Arsa Ofisı Genel Müdû/lüğü tarafından mahkememizde açılan
2942 sayılı yasanın 16-17. maddeleri geregınce tescil davasınm yapılan
açık yargılaması sırasında:
Aşağıda isım \e en son bildinien adresı yazılı bulunan davalıya mahke-
memiz larafından tebligat yapılması mümkün olmadığı gibi yapılan tüm
yazışmalara ve lahkikatlara rağmen davalının tebligata sarih açık adresı-
nin tespiti mümkün olmadıândan davalıya duruşma günü ve saaünin
ilanen tebliğıne karar\eri!miştir
Aşağıda hüvi>eti ve en son bıldınlen adresı yazılı bulunan davalının
duruşma günü olan 20.5.1992 tanhinde saat 10.00'da mahkememız du-
ruşma salonunda ha/ır bulunması dava ile ılgılı her türlü yazılı belge ve
delillerinı dos\amıza duruşma gününe kadar ibraz etmesı delıllennı ibraz
ptmez ve mazeret göstermcksızin duruşma günü \e saatinde mahkeme-
mizde hazır bulunmazsa >argılamanın gıyabmda yapılarak karar verile-
ceö davalıya davetiye yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
"DAVAL1:
I-Selım Esin
Ahmet Kunoğlu Sok. No: 4 Kasımpaşa lstanbul
2-Kenan Esin
Hacı Ahmet Kurtoâlu Sok. No 4 Kasımpaşa tstanbul
TESCİLİİSTENEN DAVA KONVSl TAŞINMAZ
Pendık. Şeyhlı. 358 pafta.
Basın: 2Ü925
PENDİK ASLİYE ÜÇÜNCÜ
HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
SAYI:
Esas 1991 77
Davacı Arsa Ofisı Genel Müdürlüğü tarafmdan mahkememizde açılan
2942 sayılı yasanın I6-17
. maddeleri gereğince tescil davasınm yapılan
açık yargılaması sırasında:
Aşağıda isim ve en son bıldirilen adresı yazılı bulunan da\ alıya mahke-
memiz larafından tebligat >apılması mümkün olmadığı gibi yapılan tüm
vazışmalara ve tahkikatlara rağmen davalının tebligata sarih açık adresi-
nin tespiti mümkün olmadığmdan davalıya duruşma günü ve saaünin
ilanen tebliğine karar verilmiştir
Aşağıda hüvıyeli ve en son bıldirilen adresı jazılı bulunan davalının du-
ruşma günü olan 20.5.1992 tarihinde saat 10.00'da mahkememiz duruş-
ma salonunda hazır bulunması dava ile ilgili her türlü yazılı belge ve delil-
lerinı dosyamıza duruşma gûnüne kadar ibraz etmesi. delıllerini ibraz
etmez ve mazeret göstermeksızin duruşma günü ve saatinde mahkeme-
mizde hazır bulunmazsa yargılamanın gıyabında yapılarak karar verile-
ceği. davalıya davetiye yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur
DAVALI:
! -Ömer Osman Ersoy
İzzet oğlu. Fikirtepe Mandıra Cad. GürSok. No: 11 Radıköy
2-Necatı Ozbek
Fahri oğlu. Fikirtepe Mandıra Cad. No: 20 Kadıköy
TESCtLt tSTENEN DA\'A KONl'SU TAŞLNMAZ
Pendık. Şeyhli köyü 2 ada 323 parsel.
Basın: 23934
İLAN
PENDİK 8. ASLİYE
HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
Hâkım: Yalçm Erkmen 18598
Kâtip: Sevcan Ergür
Karar No: 1991 64
Esas No: 199! 38
Karar tarihi: 25.12.1991
Davaa Arsa Ofısi Genel Müdürlüğü tarafından davalılar Mukadder
Develi aleyhine açılan 2924 sayılı yasanın 17. maddesine göre tescil da\a-
sının vapılan açık yargıiamaM sonunda:
Mahkememizden verilen 25 12.1991 gün ve 1991,38 Esas 1991 64 ka-
rar sayılı ilamımız ile davalılann hıssedar bulunduklan İstanbul ilı. Pen-
dik ilçesi. Şeyhli köyü. mevkıinde kaın bulunan 2 pafta-335 parsel sayıb
taşınmazda davalılara ısabet eden 390 8200 hissenin toplam 3.120.000-
TL sı karşılığında davacı Arsa Ofısi Genel Müdürlüğü adına tapuya les-
cıline karar verilmiştir
Mahkememiz larafından adresi tespit edılemeyen ve duruşma günü ve
saatı ilanen tehliğedilen davalı Mukadder Develi tarafa karanmcdaveti-
ye yerine kaim olmak uzere fLANEN TEBLİĞ OLUNUR. 2.3.1992
DAVALININ EN SON ADRESt VE İSMİ:
DAVALI: Mukadder Develi
Şeyhli köyü Pendık
Basın: 23931