Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHUBİYET 20MART1992CUMA
14 GORUŞLER
0BELKİ
MURATBELGE
Birgea nedeniyle Istanbul dışında bulunan Murat Belge'nin yaa-
sını, iletişim zorluklan nedeniyle elimize geçmediği için yayımlaya-
mıyoruz. Okurlanmızdan özür dileriz.
HÜSEYİN ERGUN
Sfyasette Sol Seçenek
D
eğişen dünya, kanşan dünya demektir. Bizdeka-
nşan dünyanın tam göbeğindeyiz. Boyle kanşan
dünyada ayakta durabilmek için ciddi ağırlık
merkezierine ihtiyaç var.
Oysa Türkiye'de siyasal hayat, ağırlık merkezi olmayan
bir cisim gibi. Sağda ve solda ağırlık merkezi yokluğu açık
seçik görülüyor. Yeni. hükümetin kuruluşunun üstünden
zaman geçtikçe bu gerçek daha açık anlaşılıyor.
Mucizelere bel bağlamış bir toplumuz. Bilimsel çözümle-
melere dayalı değerlendirmeler rahatımızı kaçınr. Kolay
paniğe kapılır, kolay umutlanınz. Yeni hükümetin yarattığı
unıut ve şimdi uç vermeye başlayan düşkınklığı, bunun bir
yansıması.
Seçimlerden kınk ayna çıktı. Biz ise kınk aynadan düz-
gün bir suret bekliyoruz. Olmayacak gibi görünüyor. Kjnk
aynadan hangi görüntü ahnabilecekse o olacak. Bunu he-
sap ederek zaman kaybetmeden bir şeyler yapmak gerek.
Tijrkiye siyasetinde sağda ve solda saygın odaklann ol-
mayışı demokrasi açısından çok tehlikeli bir boşluk.
Sagdaki ağırlık merkezi yokluğu, 1989 seçimleriyle başla-
dı. Solda ise başlangıcı 12 Eylül 1980'e kadar götürebiliriz.
Şu anda soldaki dağınıklık sağdan çok daha fazla. Bal-
kanlaşma süreci hızla işliyor. Neredeyse her üç kişi bir mer-
kez. "Olağanüstü hal"in uzatılmasıyla ilgjli, 7 Mart 1992
tarihli SHP grup toplantısından yansıyan bilgiler, ağırlık
merkezi yokluğunun anıtsal bir örheği idi...
Sağdaİci dağınıklık
Solda bir toparlanma
olası mı?.. Evet... Ama
kendiliğinden olmaz...
Yaratıcı girişimlere,
derinliğine görüş
alışverişlerine ve sabra
dayanan çalışmalara
ihtiyaç var.
da dikkate alınırsa
Türkiye'nin solda
ciddi bir siyasi ağırlı-
ğa - hiç sevmediğim
bir deyimle - her za-
mankinden fazla ihti-
yaa var.
Pekiyi bu kadar
dağılmış solda bir to-
parlanma olası mı?
Bu soruya, tam da
bu dağınıklıktan ve
umutsuzluktan ötürü evet diyoruz.
Umutsuzluktan umut, dağılmışlıktan toparlanma, eski-
mişlikten yenileşme, etkisizlikten güç doğabilir. Bu basit bir
diyalektik akıl yürütme değildir. Bir olasılıktır. Ama kendi-
liğinden olmaz. Bunun için yaratıcı girişimlere, derinliğine
görüş alışverişlerine ve sabra dayanan çalışmalara ihtiyaç
var. Herkesin kendi başına bir yere gidemeyeceğini kabul
etmesi gerekli.
Başkalannı dışlayan değil anlamaya çalışan, toparlan-
mayı hedef alan bir diyalog ortamı bunun için iyi bir başlan-
gıç olabilir. Bu diyaloğa Marksist soldan merkeze kadar
bütün eğilimlerden insanlar katılabilmeli. Katılanlann sa-
bır, hoşgörü ve anlamaya dayalı yaklaşımlanyla bu diyalog
ortamı solu toparlayabilir.
Toparlanmaktan amaç, bir tek görüş, bir tek kitap, bir
tek program etrafında renksiz bir birleşme değildir, elbette.
Üzerinde anlaşılan noktalan öne çıkanp, görüş farklılığı
oian noktalan müzakerelere bırakmak yüriinecek bir yol-
dur. Böylece, konumlar ve gerekçeler anlaşıla anlaşıla, bü-
yük ve çok renkli bir yürüyüş örülebilir.
Burada önemli olan eski kan davalannı öne çıkarmamak
daha baştan diyaloğu torpillememek ve girişimi bir gruba,
bir siyasi yapıya, bir hizbe destek veya köstek gibi göstere-
cek eğilimlerden kaçınmaktır. Başlangıçta bu bakımdan
sabırlı ve soğukkanlı olunabilirse solun büyük yürüyüşü
başlayabilir.
Türkiye'nin buna mûthiş ihtiyacı var.
HÜSEYİN ERGÜN, istanbul Mülkiyeliler Vakfı Başkanı dır
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1962: Kongo'da buhrana son vermek
için Tshombe Ue Adoula dün görüştüler
Kongo buhranına kesin olarak bir son vermek amaci ile Katanga
Başkanı Motse Tshombe ile Kongo Merkezi Hükümeti Başkanı
Cyrille Adoula arasında bir sûredenberi beklenen görüşme bugün
yapılabümiştir. Bilindiği gibi Tshombe iki gün önce Leopold-
ville'e gelişi sırasında gazetecilere bir demeç vermiş ve "Leopold-
ville'e sanıldığı gibi boyun eğmek için degil 20 aydanberi ıstırap
çeken bir ûlkeyi bundan kurtaracak açık ve samimi bir müzakere-
ye girişmek Ü2iere gidiyorum" demişti.
Tshombe'nin Leopoldville'deki şahsi güvenliği, bizzat Birleşmiş
Milletler kuvveüerinin teminatı alüna aknmış buiunmaktadır.
tki Kongolu lider, Başbakan Cyrille Adouîa'nın evinde buhış-
muşlardır. Yapılan görüşmeler hakkında bir bilgi verilmemekfc
beraber, göriişmelerin müspel bir şekiJde gelişmesi beklenmekte-
dir.
Tshombe'nin Leopoldville'deki temsilcisi olan Nyembo,
Tshombe'nin görüşmeler hakkında "iyimser" olduğunu söyle-
miştir. Nvembo "Tshombe Leopoldville'e görüşmeye gekü teslim
olrnaya değil" demiştir.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
OZAN OVIDIUS..
PU8UUS Ot/rDIUS N/4CO OOSMUfTTJ.
TOPKAtC SAttİBf i/AettKLf Sfö AtLEOEN 6ECBN
Oi/(0(US, İYİ Bfc e&İrİM fr«" Ö6KENİMPBH
SOURA AvuKArOLMUŞ,AMA t&S* SÛB£J>£
YALUIZCA ÇİİRL£ /L6İLENMEYE KAeAR VER-
Mİ$Tİ.ÖYLE Kİ, 8f'e 0ÖMEM, KOMA '*/W £A/
6ÖZPE O2AM SArfLM/Çrf. ÖMCELE&,
Ğf 4ÇK VE E&OrrzM KONULU
fC£ "UEROIPES'A&U y*PtrL4
A/eOtNOAN TA&İH/' *>£ Mİr&LOT'K T£MA-
LAM EĞİLtoİfrİ. "METAMOGPHOSEtS'' VE
"FASTf " BUMA Ö&NEK Göer£KİL£6İL/&.
Ûsf-f-e, ozattın "Met*morpkoseis"adh yapi'
ttndctk.i,Afil'ir> öit/ürii/mfiSiy/e ifgi/ı hölü-
mün bfr Rö*esans resmiıuie yanstfiltp fjrülügon
Şehircjlikte Nasıl Bir Yasa?
Prof. Dr. MEHMET ÇUBUK Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komitesi2. Başkanı
Y
aşanan değişim sonucu, Türk
şehirciliğinde yeni bir yaİdaşım
gerekliliği ortaya çıkmıştır. 'Şe-
hircilik BakanlığT ve yasa
hazırlık çalışmalannda, ülkesel ve yerel
ölçek bütünlüğü içinde esaslar getiril-
mek istendiği görülmekle birlikte geç-
miş dönemin, sözde şehircilik esaslannı
veren ve ancak yapılanmayı yönlen-
diren, Imar Yasası kavramı ve boyutla-
nnın nasıl aşılacağı ve prospektif yakla-
şımda bir reformun nasıl yaratıiacağı,
sırurh çevrelerde tartışmaya acılan ha-
zırlıklardan anlaşılamamaktadır. Bu
bakımından yeni sistemin oluşturulma-
smda görüş belirtilmesi yararü olacak-
tır.
Türk şehirciliğinde uzun süre merke-
ziyetçilik esas olmuş, devlet yerel istekle-
re karşı "kamu yaran yasalüğını" koru-
muş, denetim getirmiştir.
Ne yazık ki şehirciliğimizin yönlendi-
rici esaslan gerçek anlamda belirlenme-
den 3194 sayılı îmar Kanunu ile yerel
yönetimler, kendilerine verilen yetkiler-
le, kendi istek ve egoizmlerini yerine ge-
tirmeye koyulmuşlardır.
Bu durumda, devletin kamu yaran
yasallığını koruma ve kollama olanağı
çok kısıtlı kalmış, ortaya çıkan durum
çoğu zaman önceki merkeziyetçi döne-
min "kamu yaran kollamasf'nı arat-
mıştır.
Böylece yetki desantralizasyonu ile
kentlerimiz, yetersiz ya da eksik teknik
kadrolarla baş başa bırakıimaktadır.
Oysa sorun, ülke bütününde farkJı
boyutlan dikkate alan, yeni şehircilik
kavramlan, kuramlan ve araçlan geti-
ren, arazi kullanımını denetleyecek, kır-
sal göçü durduracak, kentlenn sosyo-
ekonomik geleceğini belirleyecek bir ya-
sal çerçevenin ve ulusal strüktürün orta-
ya konması şeklinde belirmektedir ki iş-
te bu, "ülke düzenlemeyi" de içeren bir
"Şehircilik Çerçeve Yasası'nın ele alın-
ması demektir. Çerçeve yasada; birinci
bölüm, "Genel Şehircilik" şeklinde be-
lirlenmeli ve "ülke düzenleme" ile ilgili
olarak ülke bütününde insanlar ve faali-
yetler arası ilişkileri dengeli şekilde dü-
zenleme, ulusal düzeyde kentseKgeliş-
meyi yönlendirme, ülke kaynaklannı
dengeü kullanma amaçlamalı, bunun
için gerekli araçlar yaratılmalıdır.
Çerçeve yasanın ikind bölümü, "Şe-
hircilik" olarak belirlenmeli ve kentsel
gelişmenin ve toplumsal çıkara dayab
donatılan planlama; arazi kullanımını
esaslara bağiama; arazi mülkünü yön-
lendirecek şekilde planlama, düzenleme
ve şehircilik eylemi yaratma; doğal SİT-
leri ve tanm alanlannı koruma; arazi
üretim usulleri getirme; kentsel yaşamı
geüştirme, iyileştirme; mimari küJtür
mirasını koruma hedeflenmeii; bu yol-
da, gerekli araçlar ve taraflar tanımlan-
malıdır.
Ne yazık ki şehirciliğimizin
yönlendirici esaslan gerçek
anlamda belirlenmeden 3194
sayıb Imar Kanunu ile yerel
yönetimler, kendilerine veri-
len yetkilerle, kendi istek ve
egoizmlerini yerine getirme-
ye koyulmuşlardır.
Bu amaçlarla, yasada şehircilik yükü-
nü yaymak üzere, gelişme şehirciliği, dü-
zenleme şehirçiliği (ya da yerel şehirci-
lik), eylem şehirciliği (ya da aktif şehirci-
likHemel kavramlan getirilmelidır.
Onerilen şekilde, gelişme şehirciliği
ile; bölge olgusu içinde, ekonomik ve
sosyal çıkar birliğiyle kentlenn birleşe-
rek oluşturacağı "Büyük Kentsel Bölge-
ler" yaratılmalıdır. Nazım plan ve uygu-
lama planı yerine, bu bölgelerde, geliş-
meyi yönlendiren, altyapı donatımı ve
geleceğe dönük senaryolan ülkesel ve
bölgesel kararlarla bütünleşecek şekle
getiren, uzun vadeli (10-15 yıl ve
1/10.000 ve 1/50.000 ölçekli "Gelişmeyi
Yönlendirme Planlan" yapılmalıdır.
Düzenleme şehirciliği ile de; onerilen
"kentsel bölge"deki kentlerin kendi sı-
nırlan içinde üretecekleri. arazi kulla-
nım koşul ve emsallerini, işlevsel veya
teknik bölgeleme esas ve faaliyetlerini
düzenlemeler ve yapılanma ile ilgiü imar
kurallannı veren 1/5000 ve 1/1000 öl-
çekli "Arazi Kullanım Planlan" yapıl-
ması gündeme getirilmelidir.
Eylem şehirciliği ise yerel yönetim ve
halk arasında bir diyalog teşkil edecek,
mekanın şekil değişimini verecek, önce-
likli veya belirli bölgeler de kamuya giri-
şim yapma olanağı sağlayacaktır. Yeni
konut alanlan üretmek, donatmak, eski
dokuyu restore etmek, merkezleri iyileş-
tirmek ya da yeni merkezler yaratmak,
konut bolgelerini rehabilite etmek, tari-
hi ve kültürel cevreyi korumak, yaşam
çevresini iyileştirmek için 1/1000-1/500
(detay ölçekte) "Kentsel Tasanm Proje-
leri" yapılması, böylelikle gündeme ge-
lecektir.
Onerilen çerçeve yasada üçüncü bö-
lüm ise "Özel Şehircilik" olarak belir-
lenmeli, genelde arazi kullammıyla doğ-
rudan ilgili, fakat özel kullanım koşul ve
esaslan gerektiren; (SİT koruma-turizm
gelişme ve çevre koruma planlan gibi),
ülkesel, bölgesel çıkarlann gözetilmesi
ve bir kullanım dengesi gerektiren plan-
lann yapım ve denetim esaslan getiril-
meli, mekanizmalar, olanaklar yaratıl-
malıdır.
Sonuç olarak, onerilen şekliyle çerçe-
ve yasa; genel şehircilik, şehircilik (geliş-
me, düzenleme ve eylem şehirciliği ola-
rak) ve özel şehircilik tarzlannı pratik
olarak organize etmeli. şehirciliğimizi
bir sisteme oturtmalı ve gerekli aletlere
yeni kurumsal biçimler kazandırmalı-
dır.
SEMtH BALCIOĞLU
Bakanlık mıf ttzerk Kuralus mu?
Doç. Dr.İBRAHİM KABOĞLU M. Ü. Hukuk Fakültesi
~~- lgili Devlet Bakanı, kuruluş çalış
• malannı yürüttüğü İnsan Hak-
• lan Bakanlığı'nın (İHB) görev ve
•ML. yetkileriyle, kapsam bakımından
uluslararası alanı da içeren çok yaygın
bir koruma hedefıni vurguladı V25.2.92,
TV1, Tele-Vizyon prg.). Bakanın açık-
lamalan ışığında İHB'nin işlevi, yürür-
lükteki kurallara karşın siyasal-idari so-
runlann çözümü, pozitif hukuktan
sınırlayıcı hükümlerin ayıklanması ve
genel olarak insan haklan (İH) engelle-
rinin kaldınlması biçiminde fonnüle
edilebüir. O denli iddialı hedeflere ula§ı-
labilir mi sorusundan çok, bir "ilke so-
runu" öne çıkmaktadır.
Ozgürlükler güvence sisteminde
İHB'nin yerini sorgularken ilkin bilinen
şu olgulann altı çizilebilir: İnsan hakla-
nnı korumada "yargı güvencesi" temel-
dir. yasama organına karşı anayasa
yargısı, yürütme ve idare üzerinde idari
yargı, kişiler arasında özgürlük ıhlalleri
konusunda da adli yargı. Idari organlar
üzerinde kimi özerk kuruluşlar da göze-
tim ve denetim işlevine sahip. Asıl gü-
vence, hak ve özgürlük öznelerinin ken-
dileridir.
Özerk ve bağımsız resmi kuruluşlara
değinilmesi yazmın amaana uygun dü-
şer. Bunlar içinde "ombudsman" vb.
uygulamalar, genel kategori olarak alı-
nabilir. Temsilci anlamına gelen om-
budsman, îsveç'te parlamentoca seçilen
"hukuk bilgisi ve dürüstlüğü ile tanınan
kişiler"den oluşur. Görevi, her düzeyde
kamu görevlilerinin işlem ve eylemleri-
ni, yasalara ve ödevlerine uygunluğunu
denetlemek amaayla gözetlemekten
ibarettir. Araştırma ve inceleme, tavsiye
ve buyurma yetkileri suçlama noktasına
varabilmektedir. İdarenin hukuka, in-
san haklanna saygısını sağlamak ama-
ayla, ombudsman kurumu, İskandinav
ülkeleri dışında, Fransa'dan Mısır'a, İn-
giltere'den Pakistan'a, Yeni Zelanda'-
dan Venezuela'ya, Portekiz'den Gana'-
ya dek birçok devlet tarafından rejimle-
rine uyarlanmıştır...
Belli hak ve özgürlüklerin güvencesi
niteliğinde özgül statülü kurul ve/veya
komisyonlar da belirtilmeli. Kurumsal
yapı bağlamında gerçekleşen ozgürlük-
ler için "Görsel-İşitsel İletişim Yüksek
Kurulu", mikro-enformatik ve bilgisa-
yar alanmdaki gelişmelerin kişi özgürlü-
ğünü tehdit eden boyutlannı denetim
âltma almak amaayla "Bilişim ve öz-
gürlükler Ulusal Komisyonu", tıptaki
ilerlemenin özeüikle yaşam hakkı üze-
rindeki etkisini gözeüeme işlevi olan
"Ulusal Etik Komisyonu", idarenin de-
mokratikleştirilmesine yönelik "İdari
Belge ve Bilgiler Giriş Komisyonu",
başhca özerk uzmanlaşmış birimlerdir.
Bizde ise 1982 Anayasası hazırlanır-
ken "yurttaşlann dilek ve şikayetlerini
incelemek ve özgürlüklerin gerçekleş-
mesini gözetmek" amaayla onerilen
"Kamu Denetçileri Kurulu", anayasa
yapıcılannca benimsenmedi. Uzman
spesifik kurallara gelince, mevcutlara iş-
levleri doğrultusunda yeni statü kazan-
dınlması (Radyo-TV Yüksek Kurulu
örneği) ve yenilerinin (Bilişim ve Ozgür-
lükler Kurulu gibi) kurulma gereği açık-
tır.
insan Haklan Bakanlığının
kurulmasında açık olan
siyasal gösteriş ağırlıklı
kolaycı bir çözümün
yeğlenmiş olduğudur.
Değinilen bu iki kategorinin oluştu-
ralması, güvence sistem zincirini ta-
mamlayıa, aynı zamanda insan haklan-
run gelişmeci özelliğini göz önüne alma
ereğine yönelik olacaktı. Sistem içinde
yer alamayan ÎHB, "iyiniyetli" bir giri-
şim olabilir, ancak böyle bir örgütlen-
menin, yazı başında üç noktada topla-
nan hedefe varmaya elverişli olduğu
kuşkuludur. Amaç olumlu olsa da ter-
cih edilen araç ilke ile bağdaşır görün-
memektedir.
Kabaca şu olumsuzluklara değinilebi-
ür: Bir kez, siyasal bakımdan öteki ba-
kanlıklarla eşit, idari yönden ise bakan-
lık hiyerarşisinde bir örgütlenme olarak,
yürütme-idare içinde ayncahklı veya üs-
tün konuma sahip olamayacağmdan
İHB'nin "izleme ve/veya denetim" işle-
vi, görev-yetki ve sorumluluk birlikteliği
çcrçevesinde riskli görünüyor. Sonra
yüriirlükteki mevzuatın hukuk devleti
gerekleri doğrultusunda iyileştirme yön-
temi olarak evrimci ve gelişmeci bir ala-
nı bürokratik zihniyet ağırlıkh resmi ör-
gütsel yapıyla çevrelemenin götüreceği,
getireceğinden çok olabilir. Nihayet, in-
san haklan engellerinin kaldınlması,
kaynaklann rasyonel işletilmesinden
büyük toplumsal dengesizliklerin gide-
rilmesine, eğitim ve demokraükleşme-
den zihniyet değişikliğine uzanan devle-
tin tüm aygıtlannı ve toplumu kucakla-
yan geniş ve karmaşık bir sorundur. Az-
gelişmişlik insan haklan bağlamında
değerlendirilmesi gereken sorunu, bir
bakanhğın üstlenmeye kalkışması, sığ
bakış acısını değilse, fazla iyimser yakla-
şımı yansıtmakta olup, bütünsel çözüm
gerektiğini ikinci plana atmaktadır.
Geciş döneminin çözüm arayışı ola-
rak İHB'nin geçici bir kurumlaşma ol-
ması temenni edilebilirse de, olası sakm-
calara da işaret etmek gerekir: "însan
haklan bürokrasisi"nin öteki kurum ve
birimler önünde yaratacağı olumsuz iz-
lenimler, ombudsman benzeri bir orga-
nın yaranna olan inana zedeleyebilir.
İdari yapının demokratikleştirilmesi yö-
nünde aülacak adımlara ve özgül uz-
man birimlerin varhğına gerek kalmadı-
ğı düşüncesini yaratabilir. Yargısal de-
netimin iyileştirilmesi yönündeki re-
formlan savsaklatması yanında, idari
yargının önemi üzerinde kuşkular yara-
tabilir. Asıl önemlisi, insan haklan soru-
nu da devlete "havaleedilmiş" olacağın-
dan özgürlük öznelerinin haklanna sa-
hip çıkma ve onlan koruma bilincini
törpüleyebilir...
İnsan haklan bakanlığının kurulma-
sında kuşku, neyin olmayacağını göste-
rebileceği noktasında düğümleniyor;
açık olan, iki yüzyıllık "özerk kuruluş"
deneyimi ve çağdaş gelişmeler göz ardı
edilerek siyasal gösteriş ağırlıklı kolaycı
bir çözümün yeğlenmiş olduğudur.
AINKARA
AINKA...
MUŞERREF HEKİMOĞLU
Uyarı Olacak mı?
A
a deneyler; düşkınklığı uyan değilse, yaşam sa-
vaşını nasıl sürdürür insan? Tersine o deneyler,
kınklıklar doğrultusunda yorumiara vararak di-
kilir, doğrulara uiaşır, yeni savaşlan göze alabilir
değil mi? Belki de iyimser kişiliğim nedeniyle aa deneyleri
yaşam savaşının itici gücü diye düşünürüm ben. Yeni bir
umutla, sevginin soluğuyla dağlann aşılacağma inanınm.
Sevginin gücü, kişiler kadar kuramlar için de önemli kuş-
kusuz. Güzel ürünler de sevgiyle oluşur değil mi?
TV'de ya da basında Erzincan'da yaşanan olaylan izler-
ken düşünüyorum. Yıkınülar altında kalanlar, uykumun
içinde sesler duyuyorum neredeyse, daha önce kurtanlabil-
seler yaşamlannı yitirmeyecekler belki de. Daha çağdaş
araç ve gereçlerle aransalar, yaşamlannı sürdürecekler belki
de. Ancak deprem bölgesinde bir ülke olmamıza karşın ye-
terli bir örgütlenmeden yoksunuz. Duyarlı araç ve gereçleri-
miz yok, yıkıntılar altındaki canlann İcokulannı alan, sesle-
rini duyan eğitilmiş köpeklerimiz yok! Bu yokluklar yüzü-
müze tokat gibi iniyor doğrusu. Doğanın aamasızlığma
karşın güçsüzlüğümüzü sergiliyor bu yokluklar. Parlak söz-
lere, kalkınma edebiyaüna karşın geri kalmışlığımızı.
Ülkeler arasındaki duvarlar, asıl insana bakışla oluşmu-
yor mu acaba? Uygarlık düzeyi, insana bakışla yükselmiyor
mu? İnsana değer veren bir toplum, doğayı yenecek, yene-
mediği zaman yaralan saracak yöntemleri de oluşturayor.
Oysa ülkemizde felaket anında dağlan deviriyor, sonra ön-
lemleri de unutuyoruz, yöntemleri de. önlemieralacağımız,
donatımlar üreteceğimiz yerde laf üretiyoruz. Söylenti üre-
tiyoruz. Erzincan'da yıkılan binalarla ilgili söylentiler de
çok çirkin geldi bana! O binalan yapanlar kim olursa olsun,
yıkıntılar arasında dikilen bir gerçek var. Yanlış politikala-
nn, kişisel çıkarlann faturasını halkımız ödüyor her zaman.
Kişiseî çıkarlar uğrana insanlar ölüyor. Erzincan'daki SSK
binasının ihalesi Demirel'in, yapımı başka fırmalannmış!
Tersi de olabilirdi, parti rozetlerini saptamak, sergilemek
neyi değiştiriyor? Ülkemizde yüzyıllar boyunca yıkılmayan
yapılar da var değil mi? Anadolu uygarhklannı oluştunı-
yorlar yüzyıllardan bu yana dikiliyorlar. O güzel yapılann
ustalan temelini çok sağlam tutmuşlar, harcına da sevgi
koymuşlar her şeyden önce. O harcı incelersek bir damla çı-
kara rastlar mıyız acaba! Onlan yapanlar sönsuza dek yaşa-
masını öngörmüşler her
Sorun yapılarda da
değil yalmz, her
dalda, her alanda!
insan sevgisinden
yoksun olunca
depremde, grizuda
ya da başka bir
olayda ölüm
kaçınılmaz.
şeyden önce.
Otuz yıl, kısa bir zaman
dilimi bir yapının yaşa-
mında!Bir kenti oluşturan
yapılar da kısa bir zaman
dilimi içinde düşünülemez
hiçbir zaman, belli kuşak-
lar için öngörülemez değil
mi? Gelecek kuşaklan de-
ğil de öz geleceğini düşü-
nenleri suçlamak, ceza-
landırmak ne anlam taşır
bugün! Erzincan dakiler
cezalanır, başka kentlerde
yıkıntılar başlayabilir, hat-
t& deprem olmadan! Başkentimizde de yaşadık örneklerini.
Sorun yapılarda da değil yalnız, her dalda, her alanda! Yi-
yeceklerimiz insan sağlığı için tehlikeli değil mi, TV'de sergj-
leniyor, nasıl hazırlandığı. ama ne değışiyor1
' İnsan sevgisin-
den yoksun olunca depremde, grizuda ya da başka bir olay-
da ölüm kaçınılmaz!
Bu acı tabloyu, insan sevgisiyle oluşan politikalar, yöne-
timler, denetimler değiştirir ancak. Aa olaylar bir uyan
olur toplumlara, kara yazgıyı aklaştırmayı amaçlar ve mut-
laka uiaşırlar amaçlanna.
Hatırlarsınız, ya da duydunuz Erzincan 1939 yılında da
büyük bir deprem yaşadı. Evlerimizde, soframızda o aayı
hissettik aylarca. Oyküler dinledik, dışandan gelen yardı-
mın yerine ulaşmayıp belli kişileri zengin ettiğini öne süren
öyküler dinledik. Deprem zengjnleri oluştu ülkemizde.
Zenginliklerin tadını çıkardılar mı bilmem? Ama felaket sö-
mürüsünün cirkinliğı saklanamıyor değil mi? Maskelene-
miyor! İnsan yaşamıyla oyun olmuyor, oynayanlann da
eninde sonunda uykusu kaçar bence. Hangi dalda olursa
olsun geceleri başını yastığa dayayıp rahat uyuyabilmenin
zenginliği ve lüksü de hiçbir değerle ölçülemez değilrni?
1970'lı yıllarda CHP Erzincan Senatörü Niyaa Ünsal ve
milletvekili Hasan Çetinkaya ile birlikte Erzincan'a gittim.
Kenti, ilçeleri, köyleri gezdik. Depremden sonra yapılan
kocaman binalar gördüm. Deprem öyküleri dinledim. Er-
zincanlılar için deprem bir zaman ölçeği gjbi, Milattan
Önce ya da Milattan Sonra der gibi, deprem öncesi ve son-
rasını anlatıyorlar. Akıl almaz hayale sığmaz öyküler. Bu
yaamı da bir deprem öyküsü ile sona erdirmek istiyorum.
1939 yılında Erzincan Cezaevi'nde yaşanan birolay. Baş-
hca tanığı o zaman Erzincan savası olan Izzet Akçal. Sonra
Demokrat Parti Rize Milletvekili. 1960'lardan sonra oğlu
Erol Akçal milletvekili ve bakan oldu. Yeğeni de ANAP'ın
Devlet, Dışişleri ve Başbakanı Mesut Yılmaz. Bu öyküyü
onlar da bilir belki. Ben İsmail Hakkı Birler'den dinledim.
CHP eski Tokat Milletvekili ve Devlet Bakanı Birler ortao-
kul öğrencisi o zaman. O da Şebinkarahisar'da bir yıkmtı
altında kalıyor ve kurtanbyor. Kurtanlmasına çok sevini-
yorum. Yoİcsa CHP değerli bir devlet adamından yoksun
İcalırdı. Birler, bugün politika dışında; ama CHP'deki ko-
numu unutulamaz.
Büyük deprem yaşanırken İzzet Akçal cezaevindeki tu-
tuklulan da kurtarma çalışmalanna katıyor. Galiba yetmiş
sekiz tutuklu var. Hepsi çağnya kaühyor, yıkmülara koşu-
yorlar, var güçleriyle çalışıyorlar, kimbiür kaç kişi kurtan-
yor, kaç kişiye yaşama sevinci veriyorlar!
Sonra da cezaevine dönüyorlar. Hiçbiri kaçmayı düşûn-
müyor. Savanın güvenini sarsmıyorlar. İnsan sevgisi öz-
gürlük özlemini bastınyor belki de.
Bu kez cezaevinden kaçanlardan söz edüirken bu öykü
çok anlamb geldi bana! Her şey bir uyan; ama yorum yapa-
biliyor muyuz?
OKURLARDAN
TV ve 'Kültür' sayfası
Ocak a>ından bu yana
gazetenin görüntüsü epey
degişu'... Budeğişiklık.giden
yazarlar, gelen yazarlar, benim
çevremde deepey tartışıhyor...
Ama ben burada, yanızca beni
ilgilendiren çok basit bir iki
konuya değjrunek istiyorum.
'Televizyon' sayfanız bence
eski haliyleçok daha iyi idi...
Neden derseniz, ben ve
bildiğim kadanyla birçok
insan. gazetesini vapurda,
otobüste, mınibüste okuyor.
Bu durumda. gazetenin
saytalannı açıpikiye kıvırarak
okumak praiik bir çözüm
oluyor ve eski haliyle sizin TV
bölümü bu işiçin gayet müsait
bulunuyordu... Bu bir.
İkjncisi. televizyona koskoca
bir sayfa ayırmanıza rağmen,
bu koskoca sayfada, program
acıklamalannın, film
izahatlanmn ve büyük büyük
fotoğraflann dışında hiçbir
şey, örneğirı yorumlu bir
eleştiri bölümü fılan yok...
Üstelik 'Kültür' sayfanızada
eskisine nazaran daha az
habergjriyor... Bana
sorarsanız en iyi çözüm, TV
sayfasından kısıp kültüre ya
da başka bir konuya -bu
televizyonla da UgUi olabilir-
yer ayırfanız çok iyi edersiniz.
Çahşmalannızda başanlar
dilerirh. ,
ATtLLAYALIM
İstanhul •