03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUBİYET 20MART1992CUMA 14 GORUŞLER 0BELKİ MURATBELGE Birgea nedeniyle Istanbul dışında bulunan Murat Belge'nin yaa- sını, iletişim zorluklan nedeniyle elimize geçmediği için yayımlaya- mıyoruz. Okurlanmızdan özür dileriz. HÜSEYİN ERGUN Sfyasette Sol Seçenek D eğişen dünya, kanşan dünya demektir. Bizdeka- nşan dünyanın tam göbeğindeyiz. Boyle kanşan dünyada ayakta durabilmek için ciddi ağırlık merkezierine ihtiyaç var. Oysa Türkiye'de siyasal hayat, ağırlık merkezi olmayan bir cisim gibi. Sağda ve solda ağırlık merkezi yokluğu açık seçik görülüyor. Yeni. hükümetin kuruluşunun üstünden zaman geçtikçe bu gerçek daha açık anlaşılıyor. Mucizelere bel bağlamış bir toplumuz. Bilimsel çözümle- melere dayalı değerlendirmeler rahatımızı kaçınr. Kolay paniğe kapılır, kolay umutlanınz. Yeni hükümetin yarattığı unıut ve şimdi uç vermeye başlayan düşkınklığı, bunun bir yansıması. Seçimlerden kınk ayna çıktı. Biz ise kınk aynadan düz- gün bir suret bekliyoruz. Olmayacak gibi görünüyor. Kjnk aynadan hangi görüntü ahnabilecekse o olacak. Bunu he- sap ederek zaman kaybetmeden bir şeyler yapmak gerek. Tijrkiye siyasetinde sağda ve solda saygın odaklann ol- mayışı demokrasi açısından çok tehlikeli bir boşluk. Sagdaki ağırlık merkezi yokluğu, 1989 seçimleriyle başla- dı. Solda ise başlangıcı 12 Eylül 1980'e kadar götürebiliriz. Şu anda soldaki dağınıklık sağdan çok daha fazla. Bal- kanlaşma süreci hızla işliyor. Neredeyse her üç kişi bir mer- kez. "Olağanüstü hal"in uzatılmasıyla ilgjli, 7 Mart 1992 tarihli SHP grup toplantısından yansıyan bilgiler, ağırlık merkezi yokluğunun anıtsal bir örheği idi... Sağdaİci dağınıklık Solda bir toparlanma olası mı?.. Evet... Ama kendiliğinden olmaz... Yaratıcı girişimlere, derinliğine görüş alışverişlerine ve sabra dayanan çalışmalara ihtiyaç var. da dikkate alınırsa Türkiye'nin solda ciddi bir siyasi ağırlı- ğa - hiç sevmediğim bir deyimle - her za- mankinden fazla ihti- yaa var. Pekiyi bu kadar dağılmış solda bir to- parlanma olası mı? Bu soruya, tam da bu dağınıklıktan ve umutsuzluktan ötürü evet diyoruz. Umutsuzluktan umut, dağılmışlıktan toparlanma, eski- mişlikten yenileşme, etkisizlikten güç doğabilir. Bu basit bir diyalektik akıl yürütme değildir. Bir olasılıktır. Ama kendi- liğinden olmaz. Bunun için yaratıcı girişimlere, derinliğine görüş alışverişlerine ve sabra dayanan çalışmalara ihtiyaç var. Herkesin kendi başına bir yere gidemeyeceğini kabul etmesi gerekli. Başkalannı dışlayan değil anlamaya çalışan, toparlan- mayı hedef alan bir diyalog ortamı bunun için iyi bir başlan- gıç olabilir. Bu diyaloğa Marksist soldan merkeze kadar bütün eğilimlerden insanlar katılabilmeli. Katılanlann sa- bır, hoşgörü ve anlamaya dayalı yaklaşımlanyla bu diyalog ortamı solu toparlayabilir. Toparlanmaktan amaç, bir tek görüş, bir tek kitap, bir tek program etrafında renksiz bir birleşme değildir, elbette. Üzerinde anlaşılan noktalan öne çıkanp, görüş farklılığı oian noktalan müzakerelere bırakmak yüriinecek bir yol- dur. Böylece, konumlar ve gerekçeler anlaşıla anlaşıla, bü- yük ve çok renkli bir yürüyüş örülebilir. Burada önemli olan eski kan davalannı öne çıkarmamak daha baştan diyaloğu torpillememek ve girişimi bir gruba, bir siyasi yapıya, bir hizbe destek veya köstek gibi göstere- cek eğilimlerden kaçınmaktır. Başlangıçta bu bakımdan sabırlı ve soğukkanlı olunabilirse solun büyük yürüyüşü başlayabilir. Türkiye'nin buna mûthiş ihtiyacı var. HÜSEYİN ERGÜN, istanbul Mülkiyeliler Vakfı Başkanı dır 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1962: Kongo'da buhrana son vermek için Tshombe Ue Adoula dün görüştüler Kongo buhranına kesin olarak bir son vermek amaci ile Katanga Başkanı Motse Tshombe ile Kongo Merkezi Hükümeti Başkanı Cyrille Adoula arasında bir sûredenberi beklenen görüşme bugün yapılabümiştir. Bilindiği gibi Tshombe iki gün önce Leopold- ville'e gelişi sırasında gazetecilere bir demeç vermiş ve "Leopold- ville'e sanıldığı gibi boyun eğmek için degil 20 aydanberi ıstırap çeken bir ûlkeyi bundan kurtaracak açık ve samimi bir müzakere- ye girişmek Ü2iere gidiyorum" demişti. Tshombe'nin Leopoldville'deki şahsi güvenliği, bizzat Birleşmiş Milletler kuvveüerinin teminatı alüna aknmış buiunmaktadır. tki Kongolu lider, Başbakan Cyrille Adouîa'nın evinde buhış- muşlardır. Yapılan görüşmeler hakkında bir bilgi verilmemekfc beraber, göriişmelerin müspel bir şekiJde gelişmesi beklenmekte- dir. Tshombe'nin Leopoldville'deki temsilcisi olan Nyembo, Tshombe'nin görüşmeler hakkında "iyimser" olduğunu söyle- miştir. Nvembo "Tshombe Leopoldville'e görüşmeye gekü teslim olrnaya değil" demiştir. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN OZAN OVIDIUS.. PU8UUS Ot/rDIUS N/4CO OOSMUfTTJ. TOPKAtC SAttİBf i/AettKLf Sfö AtLEOEN 6ECBN Oi/(0(US, İYİ Bfc e&İrİM fr«" Ö6KENİMPBH SOURA AvuKArOLMUŞ,AMA t&S* SÛB£J>£ YALUIZCA ÇİİRL£ /L6İLENMEYE KAeAR VER- Mİ$Tİ.ÖYLE Kİ, 8f'e 0ÖMEM, KOMA '*/W £A/ 6ÖZPE O2AM SArfLM/Çrf. ÖMCELE&, Ğf 4ÇK VE E&OrrzM KONULU fC£ "UEROIPES'A&U y*PtrL4 A/eOtNOAN TA&İH/' *>£ Mİr&LOT'K T£MA- LAM EĞİLtoİfrİ. "METAMOGPHOSEtS'' VE "FASTf " BUMA Ö&NEK Göer£KİL£6İL/&. Ûsf-f-e, ozattın "Met*morpkoseis"adh yapi' ttndctk.i,Afil'ir> öit/ürii/mfiSiy/e ifgi/ı hölü- mün bfr Rö*esans resmiıuie yanstfiltp fjrülügon Şehircjlikte Nasıl Bir Yasa? Prof. Dr. MEHMET ÇUBUK Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komitesi2. Başkanı Y aşanan değişim sonucu, Türk şehirciliğinde yeni bir yaİdaşım gerekliliği ortaya çıkmıştır. 'Şe- hircilik BakanlığT ve yasa hazırlık çalışmalannda, ülkesel ve yerel ölçek bütünlüğü içinde esaslar getiril- mek istendiği görülmekle birlikte geç- miş dönemin, sözde şehircilik esaslannı veren ve ancak yapılanmayı yönlen- diren, Imar Yasası kavramı ve boyutla- nnın nasıl aşılacağı ve prospektif yakla- şımda bir reformun nasıl yaratıiacağı, sırurh çevrelerde tartışmaya acılan ha- zırlıklardan anlaşılamamaktadır. Bu bakımından yeni sistemin oluşturulma- smda görüş belirtilmesi yararü olacak- tır. Türk şehirciliğinde uzun süre merke- ziyetçilik esas olmuş, devlet yerel istekle- re karşı "kamu yaran yasalüğını" koru- muş, denetim getirmiştir. Ne yazık ki şehirciliğimizin yönlendi- rici esaslan gerçek anlamda belirlenme- den 3194 sayılı îmar Kanunu ile yerel yönetimler, kendilerine verilen yetkiler- le, kendi istek ve egoizmlerini yerine ge- tirmeye koyulmuşlardır. Bu durumda, devletin kamu yaran yasallığını koruma ve kollama olanağı çok kısıtlı kalmış, ortaya çıkan durum çoğu zaman önceki merkeziyetçi döne- min "kamu yaran kollamasf'nı arat- mıştır. Böylece yetki desantralizasyonu ile kentlerimiz, yetersiz ya da eksik teknik kadrolarla baş başa bırakıimaktadır. Oysa sorun, ülke bütününde farkJı boyutlan dikkate alan, yeni şehircilik kavramlan, kuramlan ve araçlan geti- ren, arazi kullanımını denetleyecek, kır- sal göçü durduracak, kentlenn sosyo- ekonomik geleceğini belirleyecek bir ya- sal çerçevenin ve ulusal strüktürün orta- ya konması şeklinde belirmektedir ki iş- te bu, "ülke düzenlemeyi" de içeren bir "Şehircilik Çerçeve Yasası'nın ele alın- ması demektir. Çerçeve yasada; birinci bölüm, "Genel Şehircilik" şeklinde be- lirlenmeli ve "ülke düzenleme" ile ilgili olarak ülke bütününde insanlar ve faali- yetler arası ilişkileri dengeli şekilde dü- zenleme, ulusal düzeyde kentseKgeliş- meyi yönlendirme, ülke kaynaklannı dengeü kullanma amaçlamalı, bunun için gerekli araçlar yaratılmalıdır. Çerçeve yasanın ikind bölümü, "Şe- hircilik" olarak belirlenmeli ve kentsel gelişmenin ve toplumsal çıkara dayab donatılan planlama; arazi kullanımını esaslara bağiama; arazi mülkünü yön- lendirecek şekilde planlama, düzenleme ve şehircilik eylemi yaratma; doğal SİT- leri ve tanm alanlannı koruma; arazi üretim usulleri getirme; kentsel yaşamı geüştirme, iyileştirme; mimari küJtür mirasını koruma hedeflenmeii; bu yol- da, gerekli araçlar ve taraflar tanımlan- malıdır. Ne yazık ki şehirciliğimizin yönlendirici esaslan gerçek anlamda belirlenmeden 3194 sayıb Imar Kanunu ile yerel yönetimler, kendilerine veri- len yetkilerle, kendi istek ve egoizmlerini yerine getirme- ye koyulmuşlardır. Bu amaçlarla, yasada şehircilik yükü- nü yaymak üzere, gelişme şehirciliği, dü- zenleme şehirçiliği (ya da yerel şehirci- lik), eylem şehirciliği (ya da aktif şehirci- likHemel kavramlan getirilmelidır. Onerilen şekilde, gelişme şehirciliği ile; bölge olgusu içinde, ekonomik ve sosyal çıkar birliğiyle kentlenn birleşe- rek oluşturacağı "Büyük Kentsel Bölge- ler" yaratılmalıdır. Nazım plan ve uygu- lama planı yerine, bu bölgelerde, geliş- meyi yönlendiren, altyapı donatımı ve geleceğe dönük senaryolan ülkesel ve bölgesel kararlarla bütünleşecek şekle getiren, uzun vadeli (10-15 yıl ve 1/10.000 ve 1/50.000 ölçekli "Gelişmeyi Yönlendirme Planlan" yapılmalıdır. Düzenleme şehirciliği ile de; onerilen "kentsel bölge"deki kentlerin kendi sı- nırlan içinde üretecekleri. arazi kulla- nım koşul ve emsallerini, işlevsel veya teknik bölgeleme esas ve faaliyetlerini düzenlemeler ve yapılanma ile ilgiü imar kurallannı veren 1/5000 ve 1/1000 öl- çekli "Arazi Kullanım Planlan" yapıl- ması gündeme getirilmelidir. Eylem şehirciliği ise yerel yönetim ve halk arasında bir diyalog teşkil edecek, mekanın şekil değişimini verecek, önce- likli veya belirli bölgeler de kamuya giri- şim yapma olanağı sağlayacaktır. Yeni konut alanlan üretmek, donatmak, eski dokuyu restore etmek, merkezleri iyileş- tirmek ya da yeni merkezler yaratmak, konut bolgelerini rehabilite etmek, tari- hi ve kültürel cevreyi korumak, yaşam çevresini iyileştirmek için 1/1000-1/500 (detay ölçekte) "Kentsel Tasanm Proje- leri" yapılması, böylelikle gündeme ge- lecektir. Onerilen çerçeve yasada üçüncü bö- lüm ise "Özel Şehircilik" olarak belir- lenmeli, genelde arazi kullammıyla doğ- rudan ilgili, fakat özel kullanım koşul ve esaslan gerektiren; (SİT koruma-turizm gelişme ve çevre koruma planlan gibi), ülkesel, bölgesel çıkarlann gözetilmesi ve bir kullanım dengesi gerektiren plan- lann yapım ve denetim esaslan getiril- meli, mekanizmalar, olanaklar yaratıl- malıdır. Sonuç olarak, onerilen şekliyle çerçe- ve yasa; genel şehircilik, şehircilik (geliş- me, düzenleme ve eylem şehirciliği ola- rak) ve özel şehircilik tarzlannı pratik olarak organize etmeli. şehirciliğimizi bir sisteme oturtmalı ve gerekli aletlere yeni kurumsal biçimler kazandırmalı- dır. SEMtH BALCIOĞLU Bakanlık mıf ttzerk Kuralus mu? Doç. Dr.İBRAHİM KABOĞLU M. Ü. Hukuk Fakültesi ~~- lgili Devlet Bakanı, kuruluş çalış • malannı yürüttüğü İnsan Hak- • lan Bakanlığı'nın (İHB) görev ve •ML. yetkileriyle, kapsam bakımından uluslararası alanı da içeren çok yaygın bir koruma hedefıni vurguladı V25.2.92, TV1, Tele-Vizyon prg.). Bakanın açık- lamalan ışığında İHB'nin işlevi, yürür- lükteki kurallara karşın siyasal-idari so- runlann çözümü, pozitif hukuktan sınırlayıcı hükümlerin ayıklanması ve genel olarak insan haklan (İH) engelle- rinin kaldınlması biçiminde fonnüle edilebüir. O denli iddialı hedeflere ula§ı- labilir mi sorusundan çok, bir "ilke so- runu" öne çıkmaktadır. Ozgürlükler güvence sisteminde İHB'nin yerini sorgularken ilkin bilinen şu olgulann altı çizilebilir: İnsan hakla- nnı korumada "yargı güvencesi" temel- dir. yasama organına karşı anayasa yargısı, yürütme ve idare üzerinde idari yargı, kişiler arasında özgürlük ıhlalleri konusunda da adli yargı. Idari organlar üzerinde kimi özerk kuruluşlar da göze- tim ve denetim işlevine sahip. Asıl gü- vence, hak ve özgürlük öznelerinin ken- dileridir. Özerk ve bağımsız resmi kuruluşlara değinilmesi yazmın amaana uygun dü- şer. Bunlar içinde "ombudsman" vb. uygulamalar, genel kategori olarak alı- nabilir. Temsilci anlamına gelen om- budsman, îsveç'te parlamentoca seçilen "hukuk bilgisi ve dürüstlüğü ile tanınan kişiler"den oluşur. Görevi, her düzeyde kamu görevlilerinin işlem ve eylemleri- ni, yasalara ve ödevlerine uygunluğunu denetlemek amaayla gözetlemekten ibarettir. Araştırma ve inceleme, tavsiye ve buyurma yetkileri suçlama noktasına varabilmektedir. İdarenin hukuka, in- san haklanna saygısını sağlamak ama- ayla, ombudsman kurumu, İskandinav ülkeleri dışında, Fransa'dan Mısır'a, İn- giltere'den Pakistan'a, Yeni Zelanda'- dan Venezuela'ya, Portekiz'den Gana'- ya dek birçok devlet tarafından rejimle- rine uyarlanmıştır... Belli hak ve özgürlüklerin güvencesi niteliğinde özgül statülü kurul ve/veya komisyonlar da belirtilmeli. Kurumsal yapı bağlamında gerçekleşen ozgürlük- ler için "Görsel-İşitsel İletişim Yüksek Kurulu", mikro-enformatik ve bilgisa- yar alanmdaki gelişmelerin kişi özgürlü- ğünü tehdit eden boyutlannı denetim âltma almak amaayla "Bilişim ve öz- gürlükler Ulusal Komisyonu", tıptaki ilerlemenin özeüikle yaşam hakkı üze- rindeki etkisini gözeüeme işlevi olan "Ulusal Etik Komisyonu", idarenin de- mokratikleştirilmesine yönelik "İdari Belge ve Bilgiler Giriş Komisyonu", başhca özerk uzmanlaşmış birimlerdir. Bizde ise 1982 Anayasası hazırlanır- ken "yurttaşlann dilek ve şikayetlerini incelemek ve özgürlüklerin gerçekleş- mesini gözetmek" amaayla onerilen "Kamu Denetçileri Kurulu", anayasa yapıcılannca benimsenmedi. Uzman spesifik kurallara gelince, mevcutlara iş- levleri doğrultusunda yeni statü kazan- dınlması (Radyo-TV Yüksek Kurulu örneği) ve yenilerinin (Bilişim ve Ozgür- lükler Kurulu gibi) kurulma gereği açık- tır. insan Haklan Bakanlığının kurulmasında açık olan siyasal gösteriş ağırlıklı kolaycı bir çözümün yeğlenmiş olduğudur. Değinilen bu iki kategorinin oluştu- ralması, güvence sistem zincirini ta- mamlayıa, aynı zamanda insan haklan- run gelişmeci özelliğini göz önüne alma ereğine yönelik olacaktı. Sistem içinde yer alamayan ÎHB, "iyiniyetli" bir giri- şim olabilir, ancak böyle bir örgütlen- menin, yazı başında üç noktada topla- nan hedefe varmaya elverişli olduğu kuşkuludur. Amaç olumlu olsa da ter- cih edilen araç ilke ile bağdaşır görün- memektedir. Kabaca şu olumsuzluklara değinilebi- ür: Bir kez, siyasal bakımdan öteki ba- kanlıklarla eşit, idari yönden ise bakan- lık hiyerarşisinde bir örgütlenme olarak, yürütme-idare içinde ayncahklı veya üs- tün konuma sahip olamayacağmdan İHB'nin "izleme ve/veya denetim" işle- vi, görev-yetki ve sorumluluk birlikteliği çcrçevesinde riskli görünüyor. Sonra yüriirlükteki mevzuatın hukuk devleti gerekleri doğrultusunda iyileştirme yön- temi olarak evrimci ve gelişmeci bir ala- nı bürokratik zihniyet ağırlıkh resmi ör- gütsel yapıyla çevrelemenin götüreceği, getireceğinden çok olabilir. Nihayet, in- san haklan engellerinin kaldınlması, kaynaklann rasyonel işletilmesinden büyük toplumsal dengesizliklerin gide- rilmesine, eğitim ve demokraükleşme- den zihniyet değişikliğine uzanan devle- tin tüm aygıtlannı ve toplumu kucakla- yan geniş ve karmaşık bir sorundur. Az- gelişmişlik insan haklan bağlamında değerlendirilmesi gereken sorunu, bir bakanhğın üstlenmeye kalkışması, sığ bakış acısını değilse, fazla iyimser yakla- şımı yansıtmakta olup, bütünsel çözüm gerektiğini ikinci plana atmaktadır. Geciş döneminin çözüm arayışı ola- rak İHB'nin geçici bir kurumlaşma ol- ması temenni edilebilirse de, olası sakm- calara da işaret etmek gerekir: "însan haklan bürokrasisi"nin öteki kurum ve birimler önünde yaratacağı olumsuz iz- lenimler, ombudsman benzeri bir orga- nın yaranna olan inana zedeleyebilir. İdari yapının demokratikleştirilmesi yö- nünde aülacak adımlara ve özgül uz- man birimlerin varhğına gerek kalmadı- ğı düşüncesini yaratabilir. Yargısal de- netimin iyileştirilmesi yönündeki re- formlan savsaklatması yanında, idari yargının önemi üzerinde kuşkular yara- tabilir. Asıl önemlisi, insan haklan soru- nu da devlete "havaleedilmiş" olacağın- dan özgürlük öznelerinin haklanna sa- hip çıkma ve onlan koruma bilincini törpüleyebilir... İnsan haklan bakanlığının kurulma- sında kuşku, neyin olmayacağını göste- rebileceği noktasında düğümleniyor; açık olan, iki yüzyıllık "özerk kuruluş" deneyimi ve çağdaş gelişmeler göz ardı edilerek siyasal gösteriş ağırlıklı kolaycı bir çözümün yeğlenmiş olduğudur. AINKARA AINKA... MUŞERREF HEKİMOĞLU Uyarı Olacak mı? A a deneyler; düşkınklığı uyan değilse, yaşam sa- vaşını nasıl sürdürür insan? Tersine o deneyler, kınklıklar doğrultusunda yorumiara vararak di- kilir, doğrulara uiaşır, yeni savaşlan göze alabilir değil mi? Belki de iyimser kişiliğim nedeniyle aa deneyleri yaşam savaşının itici gücü diye düşünürüm ben. Yeni bir umutla, sevginin soluğuyla dağlann aşılacağma inanınm. Sevginin gücü, kişiler kadar kuramlar için de önemli kuş- kusuz. Güzel ürünler de sevgiyle oluşur değil mi? TV'de ya da basında Erzincan'da yaşanan olaylan izler- ken düşünüyorum. Yıkınülar altında kalanlar, uykumun içinde sesler duyuyorum neredeyse, daha önce kurtanlabil- seler yaşamlannı yitirmeyecekler belki de. Daha çağdaş araç ve gereçlerle aransalar, yaşamlannı sürdürecekler belki de. Ancak deprem bölgesinde bir ülke olmamıza karşın ye- terli bir örgütlenmeden yoksunuz. Duyarlı araç ve gereçleri- miz yok, yıkıntılar altındaki canlann İcokulannı alan, sesle- rini duyan eğitilmiş köpeklerimiz yok! Bu yokluklar yüzü- müze tokat gibi iniyor doğrusu. Doğanın aamasızlığma karşın güçsüzlüğümüzü sergiliyor bu yokluklar. Parlak söz- lere, kalkınma edebiyaüna karşın geri kalmışlığımızı. Ülkeler arasındaki duvarlar, asıl insana bakışla oluşmu- yor mu acaba? Uygarlık düzeyi, insana bakışla yükselmiyor mu? İnsana değer veren bir toplum, doğayı yenecek, yene- mediği zaman yaralan saracak yöntemleri de oluşturayor. Oysa ülkemizde felaket anında dağlan deviriyor, sonra ön- lemleri de unutuyoruz, yöntemleri de. önlemieralacağımız, donatımlar üreteceğimiz yerde laf üretiyoruz. Söylenti üre- tiyoruz. Erzincan'da yıkılan binalarla ilgili söylentiler de çok çirkin geldi bana! O binalan yapanlar kim olursa olsun, yıkıntılar arasında dikilen bir gerçek var. Yanlış politikala- nn, kişisel çıkarlann faturasını halkımız ödüyor her zaman. Kişiseî çıkarlar uğrana insanlar ölüyor. Erzincan'daki SSK binasının ihalesi Demirel'in, yapımı başka fırmalannmış! Tersi de olabilirdi, parti rozetlerini saptamak, sergilemek neyi değiştiriyor? Ülkemizde yüzyıllar boyunca yıkılmayan yapılar da var değil mi? Anadolu uygarhklannı oluştunı- yorlar yüzyıllardan bu yana dikiliyorlar. O güzel yapılann ustalan temelini çok sağlam tutmuşlar, harcına da sevgi koymuşlar her şeyden önce. O harcı incelersek bir damla çı- kara rastlar mıyız acaba! Onlan yapanlar sönsuza dek yaşa- masını öngörmüşler her Sorun yapılarda da değil yalmz, her dalda, her alanda! insan sevgisinden yoksun olunca depremde, grizuda ya da başka bir olayda ölüm kaçınılmaz. şeyden önce. Otuz yıl, kısa bir zaman dilimi bir yapının yaşa- mında!Bir kenti oluşturan yapılar da kısa bir zaman dilimi içinde düşünülemez hiçbir zaman, belli kuşak- lar için öngörülemez değil mi? Gelecek kuşaklan de- ğil de öz geleceğini düşü- nenleri suçlamak, ceza- landırmak ne anlam taşır bugün! Erzincan dakiler cezalanır, başka kentlerde yıkıntılar başlayabilir, hat- t& deprem olmadan! Başkentimizde de yaşadık örneklerini. Sorun yapılarda da değil yalnız, her dalda, her alanda! Yi- yeceklerimiz insan sağlığı için tehlikeli değil mi, TV'de sergj- leniyor, nasıl hazırlandığı. ama ne değışiyor1 ' İnsan sevgisin- den yoksun olunca depremde, grizuda ya da başka bir olay- da ölüm kaçınılmaz! Bu acı tabloyu, insan sevgisiyle oluşan politikalar, yöne- timler, denetimler değiştirir ancak. Aa olaylar bir uyan olur toplumlara, kara yazgıyı aklaştırmayı amaçlar ve mut- laka uiaşırlar amaçlanna. Hatırlarsınız, ya da duydunuz Erzincan 1939 yılında da büyük bir deprem yaşadı. Evlerimizde, soframızda o aayı hissettik aylarca. Oyküler dinledik, dışandan gelen yardı- mın yerine ulaşmayıp belli kişileri zengin ettiğini öne süren öyküler dinledik. Deprem zengjnleri oluştu ülkemizde. Zenginliklerin tadını çıkardılar mı bilmem? Ama felaket sö- mürüsünün cirkinliğı saklanamıyor değil mi? Maskelene- miyor! İnsan yaşamıyla oyun olmuyor, oynayanlann da eninde sonunda uykusu kaçar bence. Hangi dalda olursa olsun geceleri başını yastığa dayayıp rahat uyuyabilmenin zenginliği ve lüksü de hiçbir değerle ölçülemez değilrni? 1970'lı yıllarda CHP Erzincan Senatörü Niyaa Ünsal ve milletvekili Hasan Çetinkaya ile birlikte Erzincan'a gittim. Kenti, ilçeleri, köyleri gezdik. Depremden sonra yapılan kocaman binalar gördüm. Deprem öyküleri dinledim. Er- zincanlılar için deprem bir zaman ölçeği gjbi, Milattan Önce ya da Milattan Sonra der gibi, deprem öncesi ve son- rasını anlatıyorlar. Akıl almaz hayale sığmaz öyküler. Bu yaamı da bir deprem öyküsü ile sona erdirmek istiyorum. 1939 yılında Erzincan Cezaevi'nde yaşanan birolay. Baş- hca tanığı o zaman Erzincan savası olan Izzet Akçal. Sonra Demokrat Parti Rize Milletvekili. 1960'lardan sonra oğlu Erol Akçal milletvekili ve bakan oldu. Yeğeni de ANAP'ın Devlet, Dışişleri ve Başbakanı Mesut Yılmaz. Bu öyküyü onlar da bilir belki. Ben İsmail Hakkı Birler'den dinledim. CHP eski Tokat Milletvekili ve Devlet Bakanı Birler ortao- kul öğrencisi o zaman. O da Şebinkarahisar'da bir yıkmtı altında kalıyor ve kurtanbyor. Kurtanlmasına çok sevini- yorum. Yoİcsa CHP değerli bir devlet adamından yoksun İcalırdı. Birler, bugün politika dışında; ama CHP'deki ko- numu unutulamaz. Büyük deprem yaşanırken İzzet Akçal cezaevindeki tu- tuklulan da kurtarma çalışmalanna katıyor. Galiba yetmiş sekiz tutuklu var. Hepsi çağnya kaühyor, yıkmülara koşu- yorlar, var güçleriyle çalışıyorlar, kimbiür kaç kişi kurtan- yor, kaç kişiye yaşama sevinci veriyorlar! Sonra da cezaevine dönüyorlar. Hiçbiri kaçmayı düşûn- müyor. Savanın güvenini sarsmıyorlar. İnsan sevgisi öz- gürlük özlemini bastınyor belki de. Bu kez cezaevinden kaçanlardan söz edüirken bu öykü çok anlamb geldi bana! Her şey bir uyan; ama yorum yapa- biliyor muyuz? OKURLARDAN TV ve 'Kültür' sayfası Ocak a>ından bu yana gazetenin görüntüsü epey degişu'... Budeğişiklık.giden yazarlar, gelen yazarlar, benim çevremde deepey tartışıhyor... Ama ben burada, yanızca beni ilgilendiren çok basit bir iki konuya değjrunek istiyorum. 'Televizyon' sayfanız bence eski haliyleçok daha iyi idi... Neden derseniz, ben ve bildiğim kadanyla birçok insan. gazetesini vapurda, otobüste, mınibüste okuyor. Bu durumda. gazetenin saytalannı açıpikiye kıvırarak okumak praiik bir çözüm oluyor ve eski haliyle sizin TV bölümü bu işiçin gayet müsait bulunuyordu... Bu bir. İkjncisi. televizyona koskoca bir sayfa ayırmanıza rağmen, bu koskoca sayfada, program acıklamalannın, film izahatlanmn ve büyük büyük fotoğraflann dışında hiçbir şey, örneğirı yorumlu bir eleştiri bölümü fılan yok... Üstelik 'Kültür' sayfanızada eskisine nazaran daha az habergjriyor... Bana sorarsanız en iyi çözüm, TV sayfasından kısıp kültüre ya da başka bir konuya -bu televizyonla da UgUi olabilir- yer ayırfanız çok iyi edersiniz. Çahşmalannızda başanlar dilerirh. , ATtLLAYALIM İstanhul •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle