15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2=0 MART1992 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR SANAT 13 UHvviHer konseri M Kûltür Servisi-Adrian Vonwılkr. jVvusturyah klasık müzik sanatçılan eşliğinde bugün The Marmara Balo Salonu'nda saat 20.30'da bir konser verecek. 1956 yıünda İsviçre'nin Zürih kenünde doğan VonvviLler, çahşma hayatına 1970'h'yıilann sonunda A*vusturya'nın Graz şehrinde başlamış. AJmanya, Avusturya ve İsviçre'de birçok konser veren Adrian Vonwı|İer'in Vienna plaklan, Wamer Bros ve Ariola gibi mîiak kuruluşlan tarafından kaydedilmiş konser kayıtlan bulunuyor. Sanatçı halen Viyana'da yaşıyor. Max Böhme Maroıara'da • KühürServisi-Avusturyal] ressaın Max Böhme'nin yapıtlan bugünden itibaren The Marmara'da görülebilecek. Şiirsel tartışmalara girmeksizin sanat mekanizmalanru önemseyen Böhme, resimlerinde objelerin görüntüsünün kendisineifadeettiği anlamı tüm gerçekliğiyle sergıyı gezcn sanatseverlere aktarmayı amaçlıyor. Max Böhme, objelennde ıfade ettiğı gerçeği, her sanatseverin kendine göre yorumlalayabilmesine de olanak lanıyor. Peron'un etkinlikleri • Kültür Servisi-Peron Sanalevi bu hafta sonundaki etkinliklerinde edebiyat, gösteri, müzık ve söyleşilere yer verecek. Sanatevinın yannki ılk konuğu yazar Turan Oflazoğlu olacak. Oflazoğlu'nun "Tiyatro ve Şür" başlıklı konuşması saat 16.00'da başlayacak. Günün ikinci programı, Altin Naska ve Mikael Vidhi adb sanatçılann ülkeleri Arnavutluk'tan folklor ve müzik örnekleri sunacaklan dans gösterisi iJe sürecek. Peron Sanatevi'nde 22 mart pazar günü televizyon dizileri > azan Necef Akra, okurianylasöyleşecek. Saat 16.00'da başlayacak söyleşi, "Demokrasi Adına Soyunuyoruz, Şoyunanlara özgürlük, Fikir Suçlulan İçerde, Yaşasın Feminizm" konulanru ıçerecek. Program, tiyatro ve müzik sanatçısı Tuna Orhan'ın gitardinletisıyle sona erecek. Beethovenli güntep • AA(Adana)-Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, bu hafta Adana ve Mersin'de sunulmak üzere iki ayn konser programladı. Adanada bugün verilecek konserde, ünlü bestecı Beethoven'ın "Leonora" ve "Egmant" adb yapıtlannı seslendireoek olan Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, daha sonra ûnlü 5. Senfoni'yi sunacak. Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu'nda verilecek konser, yann tekrarlanacak. Orkestra, hafta sonundaki programını 22 mart pazar günü Mersin Devlet Opera ve Bale Sahnesi'nde vereceği bir başka konserle tamamlayacak. Adanalı klasik müzikseverlerle yakalanan yüksek tempolu ve katıkmcı düzey, Bızetnin "Carmen" suıüeri ve Ravel'in "Bolero"su ile Mersinli dinleyicilerin beğenisine sunulacak. Öte yandan Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın 5 nisan tarihinde de Dıyarbakırda bir konser vermesi planJaruyor. Aktıhanoğlu'nun resimleri • Kültür Servisi-Nennin Aktıhanoğlu'nun 10. kişisel resimsergisi lzrnir Fransız Kültür Merkezi'nde sürüyor. 1928doğumluAktıhanoğlu, Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nu bitırdikten sonra Isparta, Aydın ve İzmir'de 33 yıl resim öğretmenliği yaptı. 1985 yılında emekb olduktan sonra sanat çalışmalanna hız veren Aktıhanoğlu, resmin yanında seramik, heykel ve mozaik çalışmalan da yapıyor. "Seramik Evleri" • Kültür Servisi- Mehveş Demiren'in "Seramik Evlen" konulu sergısi Hobi Sanat Galerisi'nde sürüyor. 1978'de Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'ni bitiren Demıren, Fransa'da Strasbourg Ütnversitesi'nde sosyolojı eğıtimi gördü. Seıamik çalışmalanna 1985'te Ayfer Karamani'nin atölyesinde başlayan sanatçı, Hobi Sanat Galerisi'ndeki sergisindeeski İstanbul evlen. Boğaziçi yaJJan ve Anadolu evlennı görüntüleyen cahşmalanna yer veriyor. Sergi, 9 nisanda sora erecek. 62 yıllık dergi • Kültür Servisi- İlk kez 1930'da Müısin Ertuğrurun gırişımıyle Da'ülbedayi Mecmuası adıyla yayın ha-vatma başlayan, 1980'de yayınmaara veflen,1988'edek ŞehirTiyatrolan Dcgisi olarak yayımlanan dergi, dört yıl araian sonra yeniden yayımlanıyor. Mal veekimaylanndaolmak üzere yüda iki tez yayırnlanacak derginin genel yayın yöıetmenliğini Füsun Akatb yapıyor. Bu ay akan 422. sayı, Muhsin Ertuğrul Özel Sa?ısı olarak hazırlanırken dergide saratçı hakkında yazdmış yaalar, değişik döıemJerine ait belgcsel fotoğraflar ve Perieci imzasıyla yazdığı yazriardan önekler yer alıyor. Dergide aynca son dötyılda ŞehirTiyatrolan'nda salnelenen tüm oyunlann kunyeleri ve roliağıbmlan, Şehir Tiyatrolan'nda hatn sahnelemekte ölan oyunlann tantıınlan ve oyun ekştirileri de yer alıvtr SINEMA 'Rambling Rose' seyirciyi, 1930'lann henüz 'cinsel devrimi' bilmeyen Amerikan taşrasına götürüyor Her rüzgârmönündeeğilenbirgül ATÎLLA DORSAY Uçarı Gül (Rambling Rose) / Yö- netmen: Martha Coolidge / Senar- yo: Calder Willingham / Görüntü: Johnny Jensen / Oyuncular: Laura Dern, Diane Ladd, Robert Duvall, Lukas Haas / Bir Midnight Sun Picîures yapımı. " Uçan Gül- Rambling Rose'un ünlü "co- untry" şarkısı "Rambling Rose"u fon mü- ziği olarak kullandığını sanmışüm. Ya- nılmışım!.. Ancak karşımızda, gerçekten il- gınç duyarhhklan olan ve özellıkle kadın seyirciyi etkilemeye aday bir film olduğu kuşkusuz. Yıllar önce "Şehirli Kız-City Girl" adh pek başanlamamış filminı izlediğımiz Martha Coolidge, Amerikan sinemasında birden çoğalan kadın yönetmenlerden biri. Ancak onlann çoğu gibi "erkek işi"ne sı- vanmıyor. Kathryn Bigelow veya Lizzie Borden gibi tıpik "erkekçe temalan" işle- yen tür filmleri yapmıyor. En azından "Uçan Gül" bu kalıplann dışına taşan de- ğişik ve ılgjnç bir yapıt. Şimdi, 60 lanndaki bir yazann, Calder NVilbngham'ın 1970'lerde yayımlanan ki- tabını sinemaya uyarbyor bufilm...Yazar, güney yöresindeki evlerine gelen genç. fıkır fikır, sorunlu bir genç hizmetçinin ailenin yaşamlannı nasıl etkilediğinj unutmamış. Ve yıllar sonra bunu romanında anlatmış. Genç ve delişmen Rose bu üpik güney taşra 'Rambting Rose'da genç ve delişmen Rose'u Laura Dern, henüz 13 yaşını sûren genç oğulu Lukas Haas canlandınyorlar. evine geldiğınde, Buddy 13 yaşını sürmek- tedir. Sert görünümü altında sevecen bir yürek taşıyan baba; derbeder, kendini bı- rakmış halinin ardında gerçek bir "iyilik perisi" olan ana, bu sorunlu genç kıza ola- bildiğince iyi davranırlar. Ama onun genç- liğin başıboş rüzgânna kapılıp çeşitli mut- suzluklar yaşamasını da önleyemezler. Rose, bu arada küçük Buddy'run de kalbi- ne girecek ve onun her anlamdaki ilk aşkı olacakür..."Rambling Rose", bizleri 1930'lann henüz televizyonu, makineleş- meyi ve "cinsel devrimi" bilmeyen Ameri- kan taşrasına götüren ve karşımıza olduk- ca özgün karakterler getiren bir film. Rose karakteri, yoksul ve kötü bir çevrede yetiş- miş, yaşamını yönlendirecek eğıtim ve biri- kımden tümüyle yoksun, gerçekten de her rüzgânn önünde eğilen bir gül olan bir genç kız kişüiğini oldukça evrensel kılmayı ba- şanyor. Ancak öykünün asıl ilginç kişılen, ana-baba. Özellıkle Diane Ladd'in oy- nadığı anne, öykü gereği Rose'a öylesine bir anlayış ve hoşgörüyle yaklaşıyor ki aca- ba gerçek yaşamdaki ana-kız ilişkisini (çünkü Laura Dern ve Diane Ladd, gerçek hayatta ana-kızdırlar) perdeye mi taşıyor diye merak ediyorsunuz!.. Film, aşlında oldukça yalın ve gösterişsiz biçimde sürüyor. Değişıİc kışılıkleri, belge- sel tadındaki anlatımıyla dürüst, sade, id- diasız bir film izlenimi veriyor. Ancak bir yerden sonra konu daha bir boyut kazanı- yor. "Çapkınlığınr' önleyemeyen ve bu yüzden ailenin başına çeşitli dertler açan Rose. oldukça ağır bir hastalıkla kaldınldı- ğı hastanede. sorumlu doktor tarafından bir ameb'yat önerisine konu edibyor. Dok- tor, genç kıa yanlanna alan aileye, onu "kısırlaştırmayı" ve böylece başına dert açan ve onu "günaha iten" cinseUiğinden "kurtarmayı" öneriyor. Bu öneriye baba pek değil ama ana büyük bir dirençle karşı çjkacak ve böyle bir eylemin ahlaki yanını tarüşmaya acacakür. Film, bu andan itiba- ren, çağdaş bir söylem içeren ahlaki nitelik kazanıyor ve insanal bir tavnn sözcüsü ha- line geüyor. "Uçan Gül", duyarb bir kadın yönet- menın temelde kadınlarla, ama aynı za- manda kadın-erkek ibşkileriyle, ABD'nin özelbkle güney yörelerinde yoğunlaşmış olan hoşgörüsüzlük ve aynmabkla, buyur- gan ve faşizan davranışlara karşı korunul- ması gereken insan onuruyla ve de kuşkı\- suz, "ilk aşk"la ilişkili olarak yaptığı hoş bir film. Coolidge, fılmini tüm Hollywood klişelerine ve kabplanna karşıt bir yapım olarak düşünmüş, melodrama hiç kaçma- mış, duyarblıgmı ayaklan yerde, akılcı bir tavırla desteklemiş. David Lynch'in o çıl- gm " Vahşi Duygular"ının unutulmaz ana- kızı Laura Dem-Dıane Ladd, bu fılmde çok farkb iki kadın kişilığıni de ustaca can- landınrken, büyük oyuncu Robert Duvall de incebkb bir oyun veriyor. "Uçan Gül", çok önemb olmasa da ilgiyle izlenen ve yi- nebyelim, özelbkle kadın seyırciye seslenen bir film... Festivalden unutulmaz portreler Her Paolo Pasolini, Akira Kurosawa ve Percy Adlon'un kişileri Pasolini'nin ilkfilmlerinin,sonra- kilerin kışkırtıcılığına, yerleşik değerlere meydan okuma tavnna, ama aynı zamanda o dayanılmaz çekiciliğine sahip olmadıklan söylenebilir. İlk uzun fılmi olan "Dilenci-Accatone", yıllann öte- sinden belli acemiliİcler içeren, ama yine de önemli bir sanajçjyı haberleyen bir film olarak gözü- küyor. Sinemada marjinal gençlik üzerine yapıl- mış en önemb fıbnler- den biri bu, kuşkusuz. "Asi Gençlik", "Vah- şi Hücum", "Yenil- mişler-I Vinti", "Ku- zenler" vb. filmlerin yanı başına konulabi- lecek... Pasobni. "Accatone"de onca £ yoksul gençbği, günümüzün İstanbul'u gi- bi hızla değişen, "kalkınan". betonlaşan 1950-60'lann Roması'nın varoşlannda mantar gibi biten gecekondularda yaşayan o amaçsız, işsiz-güçsüz, eğitimsiz genç in- sanlan anlatıyor. Tek yapüklan bütün gün kahvede pineklemek, arada sırada bir küçük "soygun", bir kap-kaç, çoğu zaman da kadın ticareti, hırsızbk gibi "işler"le ek- meklerini kazanmakta olan o "kent para- zitleri"nin yaşamına eğibyor. Her zamanki gibi ödünsüz bir gözlemle, ancak temelde onlan değil, toplumu sorgulayan sevecen bir tavırla... Baş kahramanı olarak aldığı "dilenci", bu amaçsız ve rııhsuz yaşam içinde tanıdığı ve belki de gerçekten sevgiy- le bağlandığı tek insan olan yoksul genç kızı da sonunda kaldınmlara atmaktan ka- çınmayacaktır. Pasobni, iç burucu bir toplumsa! dram sunuyor bize ve Yeni-Ger- çekçiiık'ten açık etkiler taşıyan bu ilk fil- miyle, marjinal kahramanlara eğibne tavn- nın ilk dışavurumunu ortaya koyuyor. Bu tavır, "Mamma Roma"da da bebr- gindir. Bu kez asıl kahramanı, "tövbekâr" olup pazarda satıabğa başlanuş eski bir kaldınm yosmasıdır: Mamma Roma. Gençbğini geride bırakmış kadının artık hayattaki tek amacı, gencecik oğludur. Onu "adam etmek", içinde yüzdükleri çöpiükten kurtarmak, namuslu bir hayata itmektir. Ancak çevre ve koşullar buna el- vermez. Genç adam, Pasobni'nin sinema- sıyla bır tür modern İsa gibi yaşama veda ederken. Pasobni bir kez daha kunseyi suç- lamaz. Asıl suçladığı, toplumdur, "düzen" dir, yaşamın ta kendisidir. Büyük oyuncu Anna Magnani ve yine beton bloklann he- men yanı başında sürüp giden marjinal, düzen dışı, yoksul ve sefil gecekondu semt- leriyle görkemb Roma kenti, öykünün baş- kişileri olur çıkarlar... Kurosawa'nın unutulmaz bürokratı Festivalde 4fibniyleyer alan büyük Ja- pon ustası Kurosawa'nın bir diğer fılmi olan "Yaşamak-İkiru", bunca yıldır duy- duğumuz ününü hak eden önemb bir ya- pıt, olasılıkla bir başyapıt olarak karşımıza geldi. Kurosavva, bu fılmde gerçekten de -kitaplarda yazdığı gibi- kanser olduğunu, dolayısıyla ölüme mahkûm bulunduğunu anlayan bir adamın hesaplaşmasını anlatı- yordu. Ancak birçok Batı kökenb filmden bildiğimiz anlamda bir "hesaplaşma" de- ğildi bu... Kurosavva'nın belediyedebirda- irede görevli memuru, yaşblığın eşiğindeki Watanabe, tam 30 yıldır bir gün bile aksat- madığı işı. saat gibi düzenli. ama alabildiği- Pasolini (üstte), "Dilenci"de 60'lann Roma'sının varoşlannda yaşayan işsiz-güçsüz genç insanlan anlatıyor. Bu yıl festi vale dört filmiyle katılan Kurosawa ise, "Yaşamak"adh fılminde (sağda) moralistbirtavn usta bir anlatımla dengeliyor. ne renksiz yaşamı ile birden kendisini ölü- mün karşısında bulunca, önce işini ve dü- zenini bırakıp genç bir serseriyle birlikte Tokyo'nun gece hayatına. marjinallerin dünyasına dalıyordu. Yaşb adam, daha sonra son günlerine bir anlam vermek ıstiyor ve işinin başına geri dönerek, bir semt halkmın açıkta akan dere sulan üzerine yapılmasını istedikleri çocuk parkını, çeşitli bürokratik zorlukla- ra karşın gerçekleştiriyordu. Film, Kuro- savva'ya özgü bir ideabzmin kanatlannda uçuyordu: "Genç Samuray, bu önemb ve değişik filminde, sanki Japon bürokrasisi- ne, onun çok ağır dönen çarklanna, insanı hiçe sayan bir mekanizmaya, halka ve in- sanlara yabancılaşmış bir yönetim bicimi- ne ağır bireleştiri getiriyordu. Ve yaşb Watanabe'nin ölümünün, en azından çabştığı dairedeki "memur tavn"- nı değiştirdiğini vurgulayarak. bu ölümün boşa birölüm olmadığını bclirtiv ordu." Ya- şamak", usta sinemacının günümüzün Ja- ponyası'na eğildiği, moralist bir tavn yine görkemb' bir anlaüm ustabğıyla dengeledi- ği önemb bir fı!:ndi. Percy Adlon,' babncak"ve "Bagdat Ca- fe'den sonra bizleri yine düşkınklığma uğ- ratmadı. Abnan yönetmeni, ahşılmadık in- san ibşkileri seçkisinin bu yeni aşamasına dekor olarak Alaska'yı seçmişti. Burada 25 yıldır yerleşmiş bir Ahnan kadını ile "çift- cinsiyetb" olan (?) bir genç Eskimo arasın- daki ibşkiyi anlaüyordu bu kez... Yıllar önce Berbn duvannı aşarken genç nişanb- sınm Doğu Abnan nöbetçiler tarafından vurulmasıyla yaşadığı şoku. ancak insan- lardan kaçarak dengelemeye çabşan 45 yaşlanndaki Alman kadımyla, ne cinselü- ğini, ne de yaşamının anlamını bulabibniş genç Eskimo, garip ve asbnda olasıbk dışı bir dostluğu geliştiriyorlardı. Percy Adlon. yine olanaksız gözüken dostluklann övgü- sünü ve insanlann her koşul altında ileti- şim kurabileceklennin savunusunu yapı- yordu. Tıpkı "Bagdat Cafe"de olduğu gibi çok hoş bir şarkırun eşlik ettiği bufilm,so- nuç olarak anılan fılmin formülünü yinele- se de, yine de günümüz sıneması içinde öz- gün ve kişisel bir üsluba ulaşabibyordu. Kutup ikbmi içinde yüzlerce kavanozdan oluşan bir "çilek koleksiyonu" yapan Al- man kadımyla, ne âşık, ne dedost olarak hiç insan sıcakbğı tatmamış Rus kökenb genç Eskimo, yine de geçmişlerine dönmekten ve kökenlerini aramaktan kurtulamıyor- lardı. Bu arayış, Alman kadınını yıllar sonra Berbn'e artık yıkılmış olan duvann yerine ve de 25 yıldır görmediğı erkek kardeşine götürürken, genç Eskimo da hiç olmazsa babasının kim olduğunu öğreniyor ve ken- disine bir köken buluyordu. Bu "Kutup Çilekleri", Adlon'a özgü bir ironinin ve in- sancıl sıcaklığın yeniden yansıdığı hoş ve umul verici bir dostluk aynası gibiydi. Asterix gösterimde Kültür Servisi - M.Ö.50 yıb, Roma tmparatorluğu askerleri Gauüsh savaşçı- lannı yenilgiye uğratü. Yalnızca küçük bir kasaba tesbm obnadı. Bu kasabada, Asterix ve yardımcısı Obelisk özgürlük için savaştılar. Kasabanın kâhını Getafıx, Astenx ile arkadaşlanna 'insanüstü iksi- ri'nden vererek savaşunlanna destek oldu... Yönetmenbğini Philippe Grimond, animasyon yönetmenbğini Keith Ing- ham'ın üstlendiği "Asterix" bugün sine- malarda gösterime gjriyor. Senaryosunu Âlbert Rene'nin yazdığı, müziğini Michel Colombier"nin besteledığı filmin yapımını da Yannık Piel üstlenmiş. "Asterix"in çok uzun bir öyküsü var... Asterix'in yaratıcılan Rene Goscinny ve AJbert Uderzo, 1951 yıbnda Ha- ris'te çıkan bir Bel- çika gazetesınde biraraya gehnişler. Goscinny, daha önce ünlü Mad dergisinde çabşmış, Uderzo ise tam bir Walt Disney hayraru. Komedi-karikatür türünde birbkte çahşmalar yapan bu ikili, sonunda yaratıcılıklannı or- taya koyabilecekleri kendi dergileri "Editfrance"ı kurdular. Bu dergi, daha sonra Avrupa'nın "bir numarab" dergısi oldu; "Pilot" adıyla yayımlanmaya baş- ladı. Asterk, işte bu dönemde, dergi eki- binin Fransız atalan üzerine çabşmalar yapmaya karar vermesiyle ortaya çıkü. Yıl, 1961. Asterix'in 28 farkb macerası 29 dikle '80 milyondan fazla saüş yaptı. 1967 yıbnda, bu ünlü cizgi roman kahramanı "televizyona geçiş yaptı".. Sinemalanmız- da gösterime giren "Asterix ve Büyük Savaş" adh çizgi fıbn için 300'ün üzerinde sanatçı ve teknisyen cahşü, iki yıl süren çekimler sonucu, Avrupa'nın en iddiah yapımlanndan biri yaratıldı. Ve işte yine karşmızdalar: AkıUı ve küçük savaşçı Asterix. yanından aynlma- yan arkadaşı Obelix. Obelix'in sadık ar- kadaşı Idefix. Gaullerin reise heybeüi Rombastix ve Roma'blarla işbiriiği ya- pan sinsi The Sootsayer... Macera baş- ladı. Ingiltere'den konuk grup Kültür Servlsi - Ingiliz Bakır Nefesh' Çalgılar Topluluğu (The Engbsh Brass Ensemble), konserler vermek üzere Türkiye'ye gebyor. fngtliz Kültür Heyeti'nin 1992 yıb kültür ve sanat et- kinbkleri laapsamında Türkiye'ye gelecek topluluk, İstanbul ve Ankara'da dinleyici karşısına çıkacak. 27 martta Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda bir konser verecek top- luluk. ertesı j*ün de Ankara'ya gelerek ,Sheraton Oteli'nde ikinci konserini ve- recek.İngiiiz grubun Ankara'da vereceği konserin 3O bin bra olarak bebrlenen bi- letleri İngibz Kültür Heyeti. Dost Müzik Merkezi. Vakkorama Top Avenue, Bil- kent Öğrenci Konseyi ve ODTÜ KüJtür İşleri Müdürlüğü'nden şağlanabilecek. 1974 yıbnda kurulan İngiüz Bakır Ne- fesli Çalgılar Topluluğu. trompette Paul Archibald ve Richard Martin.kornoda James Handy. trombonda David VVhit- son ve tubada Jim Gourlay'dan oluşu- yor.Rönesans'tan avant-garda kadar alanının önde gelen temsilcilerinden biri olan topluluk bugüne dek çeşitli kıta ül- kelerinde konserler verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle