19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13MART1992CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 GÜNDEMDEKİ SANATÇI MENGÜERTEL Bir güzelliktutkusunun peşinde Aslan yelesi gibi gür saç ve sakallan, heybetli görüntüsü. her türlü densizliğe ve yanlışlığa karşı yükselen kocaman sesi, coşkun sanatçı tavırlanyla onu, "sanat çevresf dediğimiz oldukça dar alanda sık sık görür, severiz. Yarattığı üstün kaliteli grafik ürünleri, afişleri.desenleri, amblemleri iseçok daha "geniş birçevre" tarafından izleniyor. Geçrniş Antalya festivallerinden biri. Sanatçılann buiunduğu arabalardan olu- şan festıval korteji, güneşli bir Akdeniz öğle sonunda, bınlerce Antalyalının coş- kun alkışlan, tezahüraü arasında sık sık duraklayarak ilerliyor. Filmleri görmekte hiç de o kadar ıstekli davranmayan kala- balık, "artıst'leri görmeye, onlarla iki çift laf etmeye. tanıdıklanna isımleriyle seslen- meye bayıüyor. Kortejin ortalannda bir arabada, arkada sanşın bir hanımla kır saçlı bir bey. önde de iriyan, sakallı, gene kır saçlı bir sanatçı oturuyor. Necip mille- timızin genç insi, cam yarması fertlerin- den bin arabaya eğiliyor. sanşın hanıma, "Emel Abla! Emel Abia" diye bağınyor. Rüçhan Çamay, Emel Sayın zannedilme- sinden pek mutlu olmasa da gülümsüyor. Vatandaş sonra kır saçlı beye dönüvor "Halit Abi nasılsın?" diye bağınyor. "lyi- yim, sağol" diyor Halit Kjvanç. Delikanb, üçüncü olarak öndeki sakallı beye dönü- yor. Bir süreşaşkın bakıyor. Bu aslan yele- li. gür sakalb, yapıh insanı hiçbir "artist"e benzetemiyor. Kıayor birden. Arabanın açık penceresinden omzuna bir yumruk atıp soruyor: "Sen kimsin ulan?" Sokaktaki sıradan vatandaş, medyalar- da sık sık görmediği için tanıyamadığı bu insanın, ülkemizin en değerli medya yara- tıcılanndan biri olduğunu elbette büemez- di. Ama kültürel yaşamla, medya mutfağı ile bunca ıçli dışlı olan bLzler bile, onu ne ONAT KUTLAR büyük sanatçının gensindeki anayurdu merak ettiğim için. İyi ki de istemişim bu yolculuğu. Az git- tik uz gittik ve muhteşem bir Üsküdar öyküsüne ulaştık. Bugünkü Mengüyü anlamak için bu yolculuk şartü. Akasya, ıhlamur ve hanımeli kokulan- nın etrafı sardığı, tekir kedilerin kapı önle- rinde tavadan istavrit aşırdığı, tektekçi meyhanelerinde taş plaklardan Hafız Bur- han dinlendiği o yıllarda Üsküdar Atik Valide Camii yakınlannda iki katlı güzcl bir ahşap konakta doğdu Mengü Ertel. 1931. Babası Üsküdar Evkaf Dairesi kı- demli memurlanndan Mehmet Muhlis Bey'di. Tipik bir Üsküdar beyefendisiydi Muh- lis Bey. Kelebek gözlükleri vardı. Bıyıklan badem, kravatı papyon, yeleği köstekli. reye pantolonu tozluklu, başında rölöve fötr şapkası, elmde gümüş saplı bastonu. Musikiye, hatta şiire meraklıydı. Neyzen Tevfık'in, Abdülbaki Gölpmarlı'nın dos- Meagü Ertel'in Muhsin Ertuğrui sergisi Cemai Reşit Rey Salonu fuayesinde sürüyor. kadar yakmdan tanıyoruz acaba? Şu sırada, Cemal Reşit Rey Salonu fua- yesınde devam eden, kapanmasına da bir- kaç gün kalan olağanüstü güzellikte bir Muasin Ertuğrui Sergisi açan Mengü Er- tei'ı kastediyorum. Bunca yılbk dostum. Sinematek"te, festivalde çahşma arkada- şım her sergısine hayranlıkla koştuğumuz fctogü Ertel. Kangi ayda doğdu bilmiyorum ama nmJaka aslan burcundan olmah. Aslan ydesi gibi gür saç ve sakallan, heybetli gö- rmüsü, şık Laz balıkçı yeleği, kadife pan- tdcnu, her türlü densizliğe ve yanlışbğa lcira yükselen kocaman sesi, coşkun sa- niü tavırlanyla onu, "sanat çevresi" de- <±âniz oldukça dar alanda sık sık görür, sevrriz. Yarattığı üstün kaliteb grafik ürüıleri, afişleri, desenleri, amblemleri ise ^ckdaha "geniş birçevre" tarafından izle- nycr. Grafik dünyası ise Mengü Ertel'i <±la da başka düzeylerde değerlendirebi- lj.o-. Cannes'da, Paris'te, Prag'da kazan- <iâ jluslararası ödüller, İslamabad Camıi strmik panolan ve 1980 Moskova Olim- javıtlan Afış Ödülü onun uluslararası "fcişınlanndan sadece birkaçı. Ünlü sanat «ftarmeni Alexandre'ın onun için yazdığı S T derece övücü yaalar, bu sütunlann înlinlannı aşacak kadar uzun ve çok. Ana ben bugün onunla çok daha başka TJT olculuğa çıkmak istedim. Belki mart -zaKuzgun'un ölüm yıldönümü olduğu ^v fengü'yle Kuzgun'un çocukluk yıllan Irinine bağlandığı için. Belki de Ülkü ' Iıner bana, "İnsanın anayurdu çocuklu- r" dediğı günden bu yana her ünlü. tuydu. Güzel kûfı hat meşk eder, şiir ya- zar, hobi olarak Vabde Camii minaresin- den sabah ezanı okurdu. Bu yüzden "sa- ba" makamını sever, tatil günlerinde öğle ezanını kendi kendine mınldandığında ise "'uşşak" ya da "hüseyni" olmasına dikkat ederdi. Akşam ezanına dikkat ettiği ise pek söy- lenemezdi. Çünkü içınde nevale bulunan zembiliyle eve gelirken şöyle bir uğradığı meyhanedeküfelik oluncaya kadariçerdi. Gününe göre varbklı sayılırdı. Üsküdar çarşısında dokuz dükkân, bir ahşap ko- nak, kansmın mücevherleri, küçük bir ser- vet! Mengü, Üsküdar Harmanbk İlkokulu'- na başlamadan bir süre önce bu güzel rüya bitti. Evkaftan mütekait Muhlis Bey elinde para tutamadı. Mengü şimdi, bir Rilke öyküsünde olduğu gibi konaktan tüm eş- yanın birer birer satıbşını hatırbyor. Elbet- te önce dükkânlar satıldı. Sonra yükte hafıf pahada ağır mücevherler. Ama son- ra düşsel bir olay başladı. Önce birer birer dolaplann içi boşaldı. Büfelerin içindeki gümüşler, kristaller. Sonra giysiler, el işle- mesi örtüler. Sonra birer ikişer koltuklar. kanepeler. Pirinç mangal, çini soba. So- nunda pirinç karyola da satıbnca yer yata- ğında yatmaya başladılar. Ev bütün iç varbklanndan soyutlanıyor, boşabyor, ıs- sızlaşıyor, âdeta bellegini yitirerek ölüme yaklaşıyordu. Tüm eşyalar gidince ev de saüldı ve Mengü'nün ailesi, Yeldeğirmeni'nde ha- rap bir evin en üstteki iki odasma sığındı. Babasının ölümünden sonra, Mengü'- nün ve annesinin dehşetli yoksulluk yıllan başladı. "Bütün bir ilkokul ve ortaokul yıllan boyunca hiç tatil yapmadım" diyor Men- gü. "Ya bir matbaada çırakbk yaptım. ya noteryanında calışüm ya da bir sınemada gişecilikle kazandım ekmek paramı." İhi yohsul akademili Kuzgun'la o yıllarda tanıştı. İkisi de akademıde ögrenciydi. İkisı de aynı ölçü- de yoksul. Tramvaylara dışandan biner- ler, vapurlarda biletsiz yolculuk yapma- nın sırlannı bilirlerdi. Kuzgun'un ölümü- ne kadar sürcn derin bir dostluk o günler- de bağladı onlan birbirine. 1950 yılı olmalı. Ahmet Hamdi Tanpı- nar, akademıde öğrencisi olan bu iki yete- nekli genci bir gün bir hanımla lanışurdı. "Adalet" dedi, "bu çocuklara göz kulak ol..." Adalet Cimcoz'un o sırada açtığı Maya Galerisi'nde Kuzgun"la Mengü her işe koşmaya başladılar. "O sırada annem, babamın ölümünden sonra bir aile dostunun yardımıyla yerleş- lirildıği Sanayı Birliği'nde kâtibe olarak çabşıyordu. Çok az bir para abyordu. Bir akşamüstü eve ağlayarak geldi. Sanayi Birliği, bugünkü Sanayı Odası'na dönüş- türübnüş, modernleşme bahanesij le, maaşı bile verilmeden annem işten çıkanl- mıştı. Birlikte mahallcnin bakkabna git- tik. Anneme yeni bir iş buhıncaya kadar veresiye alışveriş yapmamızın mümkûn olup olmadığını sorduk. Bakkal kabul et- medi. Biz ısrar edince de bir ay süreyle her gün sadece bir ekmek veresıye verebilece- ğini söyledi. O günü unutamam." Adalet Cimcoz'un ve onun tanıştırdığı Ferdi Tayfur'un iyi niyetb' çabalanyla bu güç günlcr atlatıldı, Mengü'nün annesi tazminatını aldı, Mengü, Ferdi Tayfur'la dublajlara girdi ve en önemlısi Beyoğlu ile daha yakından tanıştı. Maya Gaterfsi'mn çscuklan 195O'li yıllar. Maya Galerisi'nde, İstan- bul'a yeni gelmış gencecik bir öğrenci ola- rak, Bedri Rahmi'nin. Nuri İyem'in, Eren Eyüboğlu'nun, Orhan Peker'in resimleri- ne hayran olduğum o günlerde Mengü'yü tanımış mıydım Dilmiyorum. Ama Beyoğlu ile ben de tanışmıştım. "Kuzgun, ben, Aloş, Maya Galerisi'nin çocuklan olarak Lambo'ya alıştık. Adalet Cimcoz'un beni Sait Faik'le tanıştırdığı günü unutamam. Elimı sıkuğında dizle- rim titremişti._Sonra Arif Dino, Abidin Dino. Fikret Ürgüp, Cahıl Irgat. Mücap Ofluoğlu... Olağanüstü bir ortamdı. Zor- luklar bitmemişti. Bir yıl kadar Sanyer Barajı'nda, dağın başında, çoğu ipten İca- zıktan kurtulmuş kamyon şoförleri ara- sında çalışüm. Orada yılda iki filmden fazla göremediğim halde Kuzgun'la mek- tuplaşmalanmızı haürbyorum. Richard VVidmark'la Sidney Poitıer'nin oynadıkla- n bir fıbnin eleştirisini ya da Ağa Düşen Kadın'ın sınema dilinin özelliklerini birbi- rimize uzun uzun yaayorduk. Sanatın her türlüsü ilgilendiriyordu bia. O zor asker- bk günlerinde, grafik çahşmalanmı sür- dürdüm. Askerlik bitince Babıâli'den başlayarak mesleğimi her alanda uygula- dım. Afişçib'k, art direktörlük, atölye ca- lışmalan, sergiler..." Sanki önemsiz şeyler gibi alçakgönüllü- lüklc anlatıyordu bunlan koca Mengü Ertel. Grafik dünyamızın büyük ustası. Oysa ben o anda, Üsküdar'ın ıssız ve karanbk yangın yerlerinden birinde, cılız bir dut ağaanın yapraklanyla beslenmeye çalışan o yoksul İcüçük ıpekböceğini düşü- nüyordum. O yaratıktan, bize sonsuz renkleriyle bir düş dünyasıru açan gör- kemli kelebek nasıl çıktı? Nasıl oldu bu değışim, bu dönüşüm? Nasıl bir sanat tut- kusudur bı-. nasıl bir yaratma ateşı? Fatu- rası bunca ağır ödenmış bir yaşam nasıl böylesine bir sevinç yumağına dönüşür? SırtJanlap ansmia biraslan Elbette her büyük sanatçı gıbı bu soru- lann gizli yanıtı da Mengü'nün kişiliğin- dedir. Tavizsiz, başı dik, sırtlanlar arasın- da aslan gibi duran o sanatçı kışilığinde. Ama o gizin bazı ipuçlannı, bugünlerde 100. yıbnı kutladığımız Muhsin Ertuğrui, kendisi adına bir sergi açan Mengü'ye kendi sözleriyle veriyor: "İlk kıvılamın yüreğirni dağladığı gün- lerde, İstanbul'un tek tiyatro topluluğu açlık ve yokluk arasında çırpınıyordu. Ti- yatrocunun mahkemelerde tanıkbk etme- si bile yasaktı. Kannlan aç, gelecekleri karanbk bu sanat hastalannın sayılan yir- miyi aşmazdı. Ama bir deli kuşak bu tutkuya öylesine yakalandı, bu sanata öylesine sanldı ki bu kurak alandan bugünkü tiyatrolar fışkır- dı. Bütün bunlan benim kuşağım hazırla- dı. Verdiğimiz kurbanlar tıyatronun ve- şermesinde gübre oldular, tiyatronun ışığı nice nazlı pervaneleri cayır cayır yaktı. Ama o ışık sönmedi. Bugün sana deli, tutkuna delilik diye bakanlar bir gün seni önder ve öncü ola- rak anacaklar, senin adına müzeler aça- caklar. Bugün esnaf ilanlan yapıp para kazanacağına, kendi paranı, sevgiline har- car gibi tiyatro afişlerine yatırmanın mey- velerini, senden sonraki kuşak toplaya- cak. Onun için tuttuğun yolu beğeniyorum ve parayı tepmekle deblık ettiğine inandı- ğım halde yine sana "deli' diyemiyorum. Herkes bir şey sever. o karasevda uğru- na ölür. Ne mutlu, bu aşağıbk ortamda sevecek güzel bir şe> bulana. Onun için oğlum Mengü, sen bu yolda yürü." NOT: Bu üç gün içınde ne yapıp eıiıp Mengü'nün Cemal Reşit Rey'deki sergisı- ni görün ve Altay Menkul Değerlenn kat- kısıyla yayınlanan "Aktörlük Hakkında Aykın Çizgilere" kitabmı edinın. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK PİKNİK PİYALEMADRA HIZLI GAZETECİ NECDETŞEN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI GARFIELD JIM DA VIS BLACKIE WHITE CARLOS TRILLO-ERNESTO R.GARCIA SEIJAS BULUT BEBEK NURA Y ÇİFTÇİ o^/ ° f ^° o I TURK KALPVAKFI (2)Sağlık Merkezlerimız, Yeni Cihazları ve Uzman Kadrosu ile Hizmctinizdedir. Tel: 275 12 44/45 248 58 66-Fax: 266 47 12 DENİZİ SEVENLERE İLGİNÇ ÖYKÜLER.TEKNİK KONULAR. BEYAZBALINANIN YAYINLANMAMIŞ FOTOĞRAFLARI ANTALYA'DA YENJBJRYAT LİMANI KıÇTAN TAKMA MOTOR IÇTEN TAKMA OLURSA... DENİZCİLİK TARİHİMİZDEN ŞANU SAYFALAR Yemen DıunusıSAYI:95 •'MART 92 Yazışma adresı Acıbadem Cad.Sakızağacı Kavaklı Sok.Cengiz Apt. D.16 Kadıköy İST. Tel^58 02 64 Faks-558 67 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle