Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28ŞUBAT1992CUMA
14 GORUŞLER
BELKI
MURAT BELGE
Talepter, Yöntemtep
S
on yazımda Kürt taleplerinin bulanıkhğından
söz etmişlim. Bunu biraz daha aynntılandırmak
istiyorum. Politikleşmiş Kürt hareketlerinin ta-
lepleri mantıken iki kutup arasında yer alabilir.
Aynlma ve beraber yaşamaya devam etme. Bunlann
ikindsinin şimdiye kadar olduğu gibi devam etmesinin
imkânı kalmadı. Dolayısıyla bu, birincisi kadar düz bir ta-
lep değil; daha doğrusu, Türkıye'de yaşayan bütün in-
sanlann omzuna yüklediği yeni sorumluluklar bakımı-
ndan öyle düz değil. Çünkü beraber yaşayacaksak ve es-
kisi gibi değil, birlikte koyacagımız yeni kurallara göre
beraber yaşayacaksak, hepimizin kendimize bu doğrul-
tuda çekidüzen vermemiz gerekiyor.
Bu "beraber yaşama"nın çeşitli genel sistemler içinde
kurallannı koyabiliriz. Örneğin "federatif" bir sistem
içinde. Ama bunu der demez, "nasıl bir federasyon" so-
rusu gündeme geliyor, çünkü bu ülkede nüfusun kanşım
biçimi, bu sistemin daha kolay biçimi olan "bölgesel" fe-
derasyona elvermiyor. Ya da "üniter devlet" denilen ge-
nel sistem içinde çözüm aranabilir. Bu sonuncu sistemin,
şimdiye kadar ileri sürülen modelden çok farkh işleyiş bi-
çimleri olabilir, ama bunun tartışmasını da başka yazıla-
ra bırakalım. Bunlann dışında "'kültürel otonomi" gibi
'. ara formüller de bulunabilir.
! Saydığım bu kavramlar, Kürt politik hareketinin ola-
bilecek hedefleriyle ilgili. Şimdi, bu hedeflerle ilgili müca-
' dele yöntemleri de başlı başına bir konu. Bu noktada, üç
; ayn yöntemi, fıili durumdan soyutlayarak (niçin soyutla-
; dığımı biraz sonra açıklayacağım) tespit edebiliriz. Bir
j yöntem, sonuca silahlı mücadele iîe ulaşmakür; bir baş-
ı kası, ülke içinde sivil-demokratik bir mücadele yürüt-
j mektir (kimi durumlarda, bu iki düzey arasında yakın-
! laşmalar da olabilir); bizim somut dunımumuzda var
! olan bir üçüncü yöntem daha var ki bunun hakkında çok
! şey söylenmiyor: Diplomatik yöntem. Bu da, kutuplaş-
! mış ve çözüm üretemez duruma gelmiş, iki tarafı, tarafla-
-nn dışında ve üstünde uluslararası güçlerin bir uzlaşma-
ya ikna etmesidir.
Somut mücadele
içinde hem yöntemler
hem de amaçlar ara-
sında konjonktürel
kaymalar olabilir.
Mücadeleyi
'Ayrılmak istiyorum"
demek de, "şöyle
koşullarda birlikte
yaşamak istiyorum"
yûrüten bir taraf, demek de hâlâ bir tabular
amacını kendıne gore
belirlemiş olsa da söz
konusu konjonktüre
-göre şu ya da bu yön- — — — — — — — ^ ^ — — —
tem arasında tercihler yapabilir.
Bunlar genel olarak bö>ledir. ama Türkiye'deki
Kürt mücadelesinde öyle sanıyorum kı durum daha kan-
şık. Öyle ki, bir hareket, birbirinden çok daha uzak olma-
yan zamanlarda çeşitli amaçlar dile getirdiği gibi, yön-
temlerin de üçünü birden kullanmaya çalışabiliyor. ör-
neğin başta gelen örgüt PKK öncelikle silahh mücadele
yönetimini kullanıyor. Ama öbür iki yönteme de yak-
laşabiliyor. Silahlı mücadele yöntemi, en çok aynlma
amacına denk düşer. Ama bu örgüt "federasyon"dan da
söz edebiliyor. Aynı şekilde bir düzeyde "demokratik"
1
çözümden yana olduğunu söyleyen biri, bir an gelip "dip-
i lomatik" çözüme yönelik davranışa girebiliyor. Sonuç
olarak, çok kaygan bir zeminde cereyan ediyor olay ve bu
: bir taktikten çok, bir caresizlikten ötürü böyle oluyor.
Sonın şurada bence: Kürtler için çahşan örgütler ya da
bireyler ve tabii aynı zamanda Türk tarafı aslında bu ül-
kede yaşayan Kürtlerin ne istediğini bilmiyorlar. Bilme-
melerinin nedeni. ne istendiğınin tartışılmasının hâlâ büyük
ölçüde yasak olması. Kürt nüfusun niceliği de belirsiz ve
doğal olarak verilen rakamlar farklı. Türk tarafının tah-
minlerine göre sekiz. Kürt tarafına göre on beş milyon ci-
vannda Kürt bu ülkede yaşıyor olmaü. Ama var olan ya-
sal ya da yasadışı örgütlerin bu nüfusun taleplerini ne de-
recede temsil ettiğini (hatta bildiğini) tahmin etmek çok
güç.
Güç, çünkü konuyu gerçekten tartışmak yasak. Herke-
sin üstünde baskı var. "Aynlmak istiyorum" demek de,
"Şöyle koşullarda birlikte yaşamak istiyorum" demek de
hâlâ bir tabular zinciriyle kuşatılmış durumda. Ancak bu
kuşatma kalkarsa - ki, kalkması, bütün ülkede insanca
bir hayatın başlaması anlamına gelir- insanlar rahatça
konuşmaya, tartışmaya başlayabilir. Ve o zaman kirrun
ne istediği yavaş yavaş belli olur.
Bugünkü durumda, yangın çıkmış bir binada görece
sakin bir odaya sığınmış insanlar var, üst üste, iç içe.
Yangın sürdükçe, ne onlann, ne de bizim serinkanhhkla
bir şeyi konuşmamız mümkün. Öyleyse önce yangmı
söndüreüm ve görelim: Kim ne istiyor?
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1962:Milli huzurun temini
"Millı huzuru bozucufiillerhakkındakı kanun" tasansı bugün
öğleden sonra sıvası partı lıderlen seviyesindeki komısyonda
kabul edilmiş ve son şeklini almıştır. Tasarı. milli huzuru temin
ediciistikamettehükümlergetirmekiddiasındadır. Aldığımız
malumata göre dokuz maddeden ibaret olan tasannın yedı
maddesi aslı, iki maddesi yürürlük hükümlerini ihtiva
'etmektedir.
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN
BALET NİJİNSKİ
189O'M 8UGÜAI, ÜA/LÜ
İ y£-
8ALE
f'i-K
SİMN
J 20.
£t/LE-
PE f
Türkiye'de İnsan Hakları Sorunları
Dr. MUZAFFER SENCER Toplumbilimci
D
emokrasi ve insan haklannı
gerçekleştirmeye yönelik bir
programla göreve başlayan
yeni hükümetin önünde yük-
lü bir gündem ve ivedi çözüm bekleyen
bir sorunlar yumağı vardır. Gerçek
demokrasi ve insan haklanna saygı,
bütünleşmeye çahştığımız Batı toplu-
munun nonnlan gerektirdiği için de-
ğil, insanımızın özlemi olduğu için bir
gereksinmedir.
İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'-
nin 43. yılında, bu belgede tanınan hak
ve özgürlükler açısından ülkemizin in-
san haklan sorunlan irdelendiğinde.
salt klasik haklar (kişi haklan) düze-
yinde karşımıza çıkan tablo şudur:
İnsan haklan sorunlanrun başında
ölüm cezası yer almaktadır. Ülkemiz-
de bu cezanın, uygulamada son bul-
makla birlikte henüz anayasa ve yasa-
larda korunduğu bilinmektedir. Ya-
şam hakkına aykın olan ve insanın do-
ğasmda bulunan onur ve saygınlıkla
bağdaşmayan ölüm cezası, giderek
tüm uygar toplumlann yaşamından
çıkanlmıştır. Caydıncılığı kuşkulu ol-
duğu gibi topluma acı vermekten öte
bir sonuç yaratmayan bu ceza, çağdaş
gidişe uyularak kaldınlmalıdır.
Işkence yasağına aykın uygulama-
lar, ülkemizin uluslararası saygınlığı-
na gölge düşürmektedir.. Yasalarca
yasaklanmış olmakla birlikte bir sor-
gulama yöntemi olarak işkenceye yay-
gın biçimde başvurulduğuna ilişkin
sayısız tanıklık vardır. Bu konuda ta-
raf olduğumuz uluslararası sözleşme-
ler uyannca işkence ve kötü davranışı
ciddi yaptınmlara bağlayacak etkin
önlemler aiınmalıdır. Bu önlemler, ad-
li koltuğun kurulması ve sorgulama
güvenliğinin sağlanması gibi düzen-
lemeleri içermeüdir.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği, sık sık
aykın uygulamalara uğrayan bir hak-
tır. Bu durum, anayasa ve yasalann
güvenlik güçlerine güvenlik önlemleri-
nin sınınnı aşan yetkiler tanımasından
doğmaktadır. Sözgelimi Polis Vazife
ve Selahiyet Yasası'nın polise tanıdığı
yakalama yetkisi, güvenlik gerekçele-
rini aşan boyutlardadır. Ülkemizde
gözaltı süresi, özelükle toplu işlenen
suçlar için özgürlüğü bağlayıcı bir ce-
za niteliğindedir.
Yine ülkemizde, özellikle olağanüs-
tü rejimler döneminde, bağımsız ve
yansız mahkemeler tarafmdan makul
bir sürede adil ve açık yargılanma hak-
kına aykın uygulamalar gelenekselleş-
miş dunımdadır. Savunma hakkını
kısıtlayan, yargılamayı başhbaşına ce-
za sayılabilecek kadar uzatan ve tu-
tukluluğu aynca bir cezaya dönüştü-
ren uygulamalara son verilmelidir.
Oturma ve yer değiştirme özgürlüğü
de aykın uygulamalardan korunmab
ve ülkeden çıkma ya da ülkeye dönme
hakkı güvenceye aiınmalıdır. Gerçek-
ten, kimi yörelerimizde oturanlann
güvenlik gerekçeleriyle bulundukJan
yerden zorîa kaldınldıklan ya da belli
yerterde oturmaya zorlandıklan yo-
lunda gözlemler vardır. Öte yandan
sakıncalı sayılan kişilerin yurtdışma
çıkışta pasaport almakta engellerle
karşılaştığı herkesce bilinmektedir.
En temel haklardan biri olan uyruk-
luk hakkı da ülkemizde güvenceden
yoksundur. Türk Vatandaşlığı Yasası,
Türk yurttaşlannın güvenlik aleyhine
davranmak gibi belirsiz gerekçelerle
siyasal bir organ olan Bakanlar Kuru-
lu karanyla uyrukluğunu kolayca yiti-
rebilmelerine yol açan hükümlerle
yüklüdür.
Başta çeşitli din ve inanç
grupları olmak üzere kimi
gnıplara ayrımcılık
sayılabilecek uygulamalar
süregelmektedir. Tüm
övünmelerimize karşın
kadınlara karşı aynmcdığa
son vermek üzere daha uzun
bir yol almamız gerektiği
kuşkusuzdur.
Yeni bir düzenlemeyle uyrukluk
hakkı güvenceye ahnmalı ve uyruklu-
ğun yitirimıesi yargı karanna ya da
gerçek bir yargı denetimine bağlan-
malıdır.
Vicdan ve din özgürlüğü de ülkemiz-
de belli inançlar için yaygın ve ağır
baskı lar altındadır. Devletin temel ni-
telikJerinden olan laiklik, salt din ve
devlet işlerinin aynlması olarak anla-
şılmaktadır. Oysa laiklik, aynı zaman-
da devletin vicdanlar üzerindeki bas-
kılan kaldıracak etkin önlemler alma-
sını içerir. Türkiye'de, dinin devlet
baskısı altmda olduğu yolundaki ya-
kınmalann tersine egemen inanan vic-
danlar üzerinde ağır baskısı vardır.
Laik devlet, vicdanlar üzerindeki bu
baskılan kaldırmakla yükümlüdür.
Ülkemizde geleneksel olarak en cid-
di sınırlamalara konu olan özgürlük,
düşünce ve anlatım özgürlüğüdür.
Devlet, resmi ideolojisine aykın her
türlü görüş ve düşünceye karşı en ağır
yaptınmJan uygulayagelmiştir. Yeni
yürürlüğe giren Terörle Mücaeje Ya-
sası, görünüşte Türk Ceza Yasası'nın
141, 142 ve 163. maddelerine son ver-
miştir. Ancak getirdiği hükümlerle
anılan maddelerde öngürülen yasakla-
n, üstelik terör gibi yeni bir suçla iliş-
kiye geçirerek ağır ceza yaptınmına
bağlamıştır. Anılan yasanın ivedilikle
değiştirilerek terör kavramına açıklık
getirecek ve düşünceyle eylemi birbi-
rinden ayıracak yeni bir düzenlemeye
gerek vardır.
örgütlenme hak ve özgürlüğü, ola-
ğanüstü rejimlerde anayasa ve yasala-
ra yerleştirilen smırlamalarla, gerçek-
te kullanılmaktan engellenmiştir. Öte
yandan örgütlerin ortak amaçlarla iş-
birliği yapmalan önlenerek kitle ör-
gütlerinin etkinliği alabildiğine kısıt-
lanmıştır. Bunun yanı sıra siyasal parti
dışındaki örgütlere kesin "siyaset" ya-
sağı getirilerek demokratik süreci etki-
leme yollan tıkanmıştır.
Aynca dernek, sendika, vakıf ve
meslek kuruluşu gibi her türden örgüt
için ayn sınırlamalarla örgütler amaç-
lannı gerçekleştirecek biçimde çalış-
maktan alıkonmuştur. Sözgelimi der-
nek hakkını düzenleyen yasa, lcişleri
Bakanlığı'na ve vaüliklere, dernekle-
rin kuruluşunu süresiz geciktirebilme
ve çeşitli gerekçelerle çalışmalannı
durdurabilme olanağı tanımıştır.
Sendika hakkı, kamu çalışanlan gibi
geniş bir kesimden esirgenirken işçi
sendikalannın etkinliklerine sendikal
amaçlarla ve demokratik ilkelerle bağ-
daşmaz sınırlamalar konmuştur.
Örgütlenme hakkı gibi toplantı ve
gösteri yürüyüşü hakkı da mülki ami-
re tanınan yasaklama ya da erteleme
yetkisi pratikte kullanılma olanağın-
dan yoksun bir hak olarak düzenlen-
miştir.
Başta çeşitli din ve inanç gruplan ol-
mak üzere kimi gruplara aynmcılık
sayılabilecek uygulamalar süregel-
mektedir. Tüm övünmelerimize kar-
şın kadınlara karşı aynmcılığa. son
vemıek üzere daha uzun bir yol al-
mamız gerektiği kuşkusuzdur. Vatan-
daşlık Yasası'ndan Medeni Yasa'ya
kadar geniş bir yelpazede kadın hak-
lannı sınırlayan hükümler henüz yü-
rürlüktedir.
Kişi haklan alanında gözlenen bu
ağır sorunlann benzerlerini ekono-
mik, toplumsal ve kültürel haklar ala-
nında da gözlemek olanaklıdır.
İki binli yıllara girerken halkımızın,
insan haklanndan tam anlamıyla ya-
rarlanacağı bir düzene hakkı vardır.
SEMİH BAinOĞLU
Özlemle Gepçek Arasındaki Boşluk
MUZAFFER TUNÇAĞ TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı
nümüzdekj aylar içinde çe-
ŞİÛi meslek örgütleri genel
kurullannı toplama hazır-
hklan içinde olacaktır. Bu
hazırlıklar cerçevesinde, gerek mesleki
kitle örgütlerinin yöneticilerine gerek-
se de iktidar yetkililerine önemli gö-
revler düşmektedir.
Bu genel kurullar, kitle örgütleriyle
koalisyon hükümeti arasındaki ilişki-
lerin belirlenmesi açısından ele alın-
mabdır. Gerçi hükümet programında
katılımcıük, demokratik kitle örgütle-
riyle ilişkilerin geliştirilmesi, siyasetin
tabana yaygınlaştınlması gibi savlar
bulunuyorsa da bunlar hâlâ yaşamda sı-
nanması gereken olgular olarak
karşımızda durmaktadır.
öruiUıı toptanı
Saym Demırel resmi bir gezi için git-
tiği Washington'da bile, örgütlü bir
toplumun taşıdığı önemi vurguluyor
ve bu çeşit örgütîerden "Bir toplumun
dokusuna nefes aldıran", "Toplumsal
yaşamda vatandaşın kımliğini zengin-
leştiren birer araç" olarak söz ediyor.
Gerçi bu ve benzeri görüşleri çeşitli
demokratik kitle örgütü yöneticileri
yıllardır dile getirmekte ve toplumu-
muzda demokrasinin kökleşmesi için
mücadele etmekteydi. Türkiye'de bir
Başbakan'ın yıllardır uğruna mücade-
le verilen bu görüşleri savunması he-
nüz uygulamadaki yetersizliklere kar-
şın yine de sevindiricidir. İyi değerlen-
dirilmesi gerekir.
Böylesi bir değerlendirme iki taraf
için de gereklidir. Çünkü hükümet yet-
kılileri her ne kadar sevindirici sözler
ediyorlarsa da bunlar hâlâ söz düzeyinde
kalmakta, yaşama geçirilmemektedir.
İşte genel kurullar, sorunlan değerlen-
dirme ve ortak çözüm yollan bulma
yönünde olumlu bir karşılaşma ola-
caktır. İlgili hükümet üyeleri ve millet-
vekilleri bu genel kurullara, ateşli birer
konuşmacıdan çok dikkatli birer din-
leyici olarak katıbr ve sorunlanmızı
bir kez daha dinlerlerse, bundan iki ta-
raf da yararlanacaktır.
Demokrasi ve şeffaflık,
örgütlerin dışa yönelik
olduğu kadar içe yönelik de
vazgeçümez hedefleri
olmabdır.
Kendi adıma, genel kurul kürsüleri-
ne bugüne kadar dile getirilmişlerden
çok değişik görüşlerin getirileceğini
sanmadığımı ifade etmek isterim. Ana
eksen, kitle örgütlerinin çalışmalannı
kısıtlayan 82 Anayasası'nın 135. mad-
desinin kaldınlmasında belirginleşe-
cektir.
Siyaset yapmayan bir meslek örgü-
tünün katılıma olabilmesinin demok-
rasiyi geliştırebilmesinin olanağı var
mıdır?
Aynca üyesi olduğum Türk Mühen-
dis Mimar Odalan Birliği özelinden
hareket edersem, özlük haklannın ge-
liştirilmesi, teknik elemanlara top-
lumda layık olduklan yerin verilmesi-
ni sağlayacak yasal düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi, bu arada kamu
çalışanlan için grevli-toplusözleşmeli
sendika hakkının sağlanması için so-
runlann genel kurullann gündeminin
en çok tartışılacak konulan olacağını
belirtmek yanlış olmayacakür.
Maialysıiflittktyizâ
Elbette madalyonun öteki yüzü de
var. Bu da meslek örgütlerinin üyeleri-
ni, yani tabanı ilgiîendiriyor. Katı-
hmcılık sözle olmuyor. Gerçekten
'katılmak' gerekli. Bir dizi isteğimiz-
den söz ediyoruz. Üyelerimiz bu istek-
lerimize çözüm bulunması çahşması-
na etkin olarak kaülmazsa, uygun
öneriler nasıl oluşturulacak? Demok-
rasi ve şeffaflık, örgütlerin dışa yöne-
lik olduğu kadar içe yönelik de vazge-
çilmez hedefleri olmalıdır.
Saym Demirel'in şöyle dediğini
öğreniyoruz: "Tarihte bazen öyle za-
manlar olur ki özlemle gerçek arasın-
daki ooşluk kapatılabiur oır aşama-
ya erişir." (Hasan Cemal, 16 ^ubat
1992 tarihli Cumhuriyet) Meslektaş
Başbakanımızın toplumumuzun böy-
le bir aşamada olduğunu kabullendi-
ğine inanmak istiyoruz. 1980 darbe-
sinden sonra kendisine ilk kamuoyu-
na açık ilişkiyi kendi odasının sağ-
ladığını da unutmadığını umuyoruz.
%ANKARA
" \ANKA
MÜŞERREF HEKTMOĞLU
İki Mimar ve
Solmayan Bahar
P
rag Bahan'nm mimannı izlerken yıllar öncesine
döndüm. Dubçek'in Ankara'ya büyükelçi ola-
rak geldiği günlere. İlginç olaylar yaşandı ülke-
mizde. Dubçek büyük ilgi ve sevgi gördü
halkımızdan. Kahramanlar türü selamlandı her
yerde, saygıyla, çiçeklerle, Prag Bahan'nı solduranlara
tepki türü olaylar yaşandı. Ama bu coşku uzun sürmedi.
Büyükelçi Dubcek'i çok az gördük Ankara'da. Diploma-
tik partilerde geride kalmaya özen gösterir, çok konuş-
maz, sorulara kısa yanıtlar verir, bir suskunluk sürecıne
girdi sözün kısası. Bir süre sonra da ülkesine döndü. O
aralık ben de Prag'a ilkbaharda düzenlenen Uluslararası
Müzik Festivab'ne gittim.
İlk kez gördüğüm bir kent Prag. Kitaplardan
tanıdığım Batılılann altın kent, görkemli kent dedikleri
başkent. ilk bakışta aşık oldum. Prag Büyükelçimiz Ha-
luk Kura o zaman. Ben devlet konuğuyum, ama Çekkr
zarif insanlar, otelde değil yakın dostlanmın yanında el-
çilikte kalmamı anlayışîa karşıladılar. Prag'ı gerçekten
seven arkadaşlanmla gezdim. Hratchany tepeleri, da-
racık sokaklar, barok mimarlığın güzel çizgilerini yansı-
tan eski evler, bahçeler, Moldova köprüleri, kahveler,
Kafka'nın romanlanndan sayfalar çevirir gibi do-
laştığım mahallelerle Aslan Asİcer Şvayk'ın ülkesini çok
sevdim.
Mayıs ayında doğa fışkınyor Prag'da, mor bir başkent
oluyor, havada baygın bir koku, Hratchany bahçelerin-
de tepeden tırnağa açan leylaklar. Ama doğanın püskür-
mesi, bahara karşın hüznünü hissettiren bir Prag. Bir sus-
kunluk var ya da çok derinden geliyor sesler. Bir soluğun
kesilmediğini hissediyor insan. Dubçek'in kent dışında
bir çiftlikte çabştığı söyleniyor, erken davrandığını öne
sürenler var, adını duyunca gözleri parlayanlar. Sovyet
tanklan gizlenseler de varhğı biliniyor. Bir boks maçmda
Sovyet sporculara karşı Türk sporculan destekleyen
alkışlar, sinemada iki küçük öğrenci okyanusu aşmaktan
söz ettiği zaman yükselen kahkahalar ve alkışlar da
halkın nabzmı duyuruyor bana. Dubçek sussa da konu-
şuyor, karlı gecelerde tepelere, bahçeiere kocaman harf-
lerle adını yazıyor gençler. Kar, izleri örter, ama o harfle-
ri örtemedi.
Yirmi yıl suskunluktan sonra yeniden konuştu Dub-
çek. Prag Bahan'nın mimannı sevgi ve coşkuyla selamlı-
yor. Bir toplum, bahan güzel savaşçılanyla yaşıyor elbet.
Solmayan baharlan onlar yeşertiyorlar. Beüi birikimler-
le ustalaşan elleri güçlü tohumlar atıyor topraga, baskı-
ya, zamana güzel direniyor bir gün mutlaka boy veriyor-
lar.
• ••
Prof. Velidedeoğlu da saygın bir mimar toplumumuz-
* da! önce 1%1 Anayasası'nın mimarlanndan biri. Kunı-
cu Meclis döneminde yakından tanıdım. Anayasa Ko-
misyonu'nda, aşağıda genel kurulda yapılan tartışmalar.
Koridor söyleşileri kulağımda çınhyor. İstanbul ve An-
karalı bilim adamlan arasında sıcak tartışmalar, genel
kurulu aydınlatır, üyeler büyük özenle değerlendirir o
görüşleri. 1961 Anayasası yaşamımıza girmedi yeteri ka-
dar, karşı devrimlerle onanldı ve de rafa kaldınldı ama
mimarlannı onurlandıran çağdaş bir belge olarak değeri-
ni koruyor. O zaman Meclis koridorlannda dimdik du-
ruşu, coşkusu, hızıyla göze çarpan bir kişi Prof. Velidede-
oğlu. Tatil günlerinde dağlan deviren uzun yürüyüşler
yapardı. Yanardağ türü bir kişi, yaşı ilerlese, çizgileri in-
celse de gerçek çizgisinin altını çizdi yaşamboyu. Beyin
gücünü yitirmedi.
Son yıllarda telefonla konuştuk birkaç kez. Bir konuş-
masıyla bana çiçek sundu bakır telin ötesinden. Bir
Atatürk kızı olduğumu söyledi. Müzik devrimini destek-
leyen yazılanmı ilgiyle okuyor ve bir konuda öneri istiyor
benden. Antika değerinde bir gramofonu, radyosu, eski
plaklan, müzikle ilgili kitaplan var. Onlan nereye vere-
büir acaba?
Ben de, Bilkent Müzik Fakültesi Dekanı Prof. Ersin
Onay'a sordum. Gözleri parladı, fakültede bir müze kur-
mayı tasarlıyor. Sayın Velidedeoğlu'nun armaganlan o
müzede yer alabiür. Telefonla bildirdim, çok sevindi. Bir
süre sonra da armağanlar geldi Ankara'ya. Ben de çok
sevindim. Yolladıklannın yerine ulaştığını bildirdim. Yi-
ne çok güzel sözlerle teşekkür etti.
Asıl ben teşekkür ediyorum. Beni hâlâ yüreklendirir o
sözler. O sözlere yaslanarak soracaklanm da vardı Sayın
Velidedeoğlu'na. Kara kış, grip, İstanbul'a gidemedim
uzun süredir. Konuşmak özlemim sorulanmla düğüm-
lendi. Yanıtını bir gün alınm elbet.
Kişileri yitirsek de zaman yanıtlıyor kimi sorulan.
^KURLARDAN
Kule otel ve Prof. Öke'ye yanıt
tTÜ mimarhktan Sayın
Prof. öke'nin "gökdelen
tartışması" için kendisiyle
yapılan söyleşilerde
açıkladığı bir düşüncesi var:
İstanbul'a giren birinin
silüete yalnızca saray, cami,
kışla gördüğünü, böylece
şehri monarşik, dindar,
askeri bir şehir sandığını,
oysa değisen toplumsal
yapıyla birlikte şehrin
silüetinin de değişmesi
gerektiğini, bunun için
örneğin Ayasofya ile
Sultanahmet arasına bir
kule oteli "Bu Bizans, bu
Osmanlı, bu da biz"
diyerek dikebileceğimizi
söylüyor. Sayın mimarlık
profesörüne bir iki soru
sormak istiyorum:
• Bir kere, istanbul'a kadar
kalkıp gelen hangi yabancı,
yalnızca gördüğü kışla,
saray ve camilerden
Türkiye'de monarşinin
hüküm sürdüğünü
saptayacak kadar cahil ve
geldiği ülkeden habersiz
olacak? Biz Ayasofya ile
Sultanahmet arasına kule
oteli bu (inanılmayacak
ölçüde) cahil yabancıyı
egitmek için mi dikeceğiz?
• İstanbul'a gelen bu cahil
yabancımız, nasıl bir yol
izleecek de hiçbir Boğaz
Köprüsü'nü, hiçbir modern
yapıyı, hiçbir apartmanı,
hiçbir gökdeleni görmeden
geçip gidebüecek?
• Aynı mantığı diğer tarihi
şebirler için yürütürsek
çıkan sonuçlan nasıl
yorumlayacağız? örneğin
Bodrum'a girenlerin bu
şehirde şövalyelerin hüküm
sürdüğünü sanmaması için
ne yapacağız?
• Ayasofya ile Sultanahmet
arasına kule oteli dikmeyi
kafamıza koyduk diyelim:
Projeyi kim çizecek?
Hipodrom çevresi yalnızca
bizim değil, bütün
Avrupa'nın en büyük kültûr
hazinelerindendir.
• Son nokta ise diyelim ki
niyeti bozdunuz ve kule
oteb'nizi dikmek için
Ayasofya Parkı'na kazmayı
vurdunuz. Yedi-sekiz
metrede karşınıza Fonım
Augusteoıun kalıntılan
çıktTğınr'.a ne yapacaksıruz?
Türk usulü, tabanı
hafriyatla birlikte atacak
nvsınız? Inşaatı durdurup
i;i arkeologlara mı havale
edeceksiniz?
HArmağan
öğrenci/Ai kara