15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28ŞUBAT1992CUMA 14 GORUŞLER BELKI MURAT BELGE Talepter, Yöntemtep S on yazımda Kürt taleplerinin bulanıkhğından söz etmişlim. Bunu biraz daha aynntılandırmak istiyorum. Politikleşmiş Kürt hareketlerinin ta- lepleri mantıken iki kutup arasında yer alabilir. Aynlma ve beraber yaşamaya devam etme. Bunlann ikindsinin şimdiye kadar olduğu gibi devam etmesinin imkânı kalmadı. Dolayısıyla bu, birincisi kadar düz bir ta- lep değil; daha doğrusu, Türkıye'de yaşayan bütün in- sanlann omzuna yüklediği yeni sorumluluklar bakımı- ndan öyle düz değil. Çünkü beraber yaşayacaksak ve es- kisi gibi değil, birlikte koyacagımız yeni kurallara göre beraber yaşayacaksak, hepimizin kendimize bu doğrul- tuda çekidüzen vermemiz gerekiyor. Bu "beraber yaşama"nın çeşitli genel sistemler içinde kurallannı koyabiliriz. Örneğin "federatif" bir sistem içinde. Ama bunu der demez, "nasıl bir federasyon" so- rusu gündeme geliyor, çünkü bu ülkede nüfusun kanşım biçimi, bu sistemin daha kolay biçimi olan "bölgesel" fe- derasyona elvermiyor. Ya da "üniter devlet" denilen ge- nel sistem içinde çözüm aranabilir. Bu sonuncu sistemin, şimdiye kadar ileri sürülen modelden çok farkh işleyiş bi- çimleri olabilir, ama bunun tartışmasını da başka yazıla- ra bırakalım. Bunlann dışında "'kültürel otonomi" gibi '. ara formüller de bulunabilir. ! Saydığım bu kavramlar, Kürt politik hareketinin ola- bilecek hedefleriyle ilgili. Şimdi, bu hedeflerle ilgili müca- ' dele yöntemleri de başlı başına bir konu. Bu noktada, üç ; ayn yöntemi, fıili durumdan soyutlayarak (niçin soyutla- ; dığımı biraz sonra açıklayacağım) tespit edebiliriz. Bir j yöntem, sonuca silahlı mücadele iîe ulaşmakür; bir baş- ı kası, ülke içinde sivil-demokratik bir mücadele yürüt- j mektir (kimi durumlarda, bu iki düzey arasında yakın- ! laşmalar da olabilir); bizim somut dunımumuzda var ! olan bir üçüncü yöntem daha var ki bunun hakkında çok ! şey söylenmiyor: Diplomatik yöntem. Bu da, kutuplaş- ! mış ve çözüm üretemez duruma gelmiş, iki tarafı, tarafla- -nn dışında ve üstünde uluslararası güçlerin bir uzlaşma- ya ikna etmesidir. Somut mücadele içinde hem yöntemler hem de amaçlar ara- sında konjonktürel kaymalar olabilir. Mücadeleyi 'Ayrılmak istiyorum" demek de, "şöyle koşullarda birlikte yaşamak istiyorum" yûrüten bir taraf, demek de hâlâ bir tabular amacını kendıne gore belirlemiş olsa da söz konusu konjonktüre -göre şu ya da bu yön- — — — — — — — ^ ^ — — — tem arasında tercihler yapabilir. Bunlar genel olarak bö>ledir. ama Türkiye'deki Kürt mücadelesinde öyle sanıyorum kı durum daha kan- şık. Öyle ki, bir hareket, birbirinden çok daha uzak olma- yan zamanlarda çeşitli amaçlar dile getirdiği gibi, yön- temlerin de üçünü birden kullanmaya çalışabiliyor. ör- neğin başta gelen örgüt PKK öncelikle silahh mücadele yönetimini kullanıyor. Ama öbür iki yönteme de yak- laşabiliyor. Silahlı mücadele yöntemi, en çok aynlma amacına denk düşer. Ama bu örgüt "federasyon"dan da söz edebiliyor. Aynı şekilde bir düzeyde "demokratik" 1 çözümden yana olduğunu söyleyen biri, bir an gelip "dip- i lomatik" çözüme yönelik davranışa girebiliyor. Sonuç olarak, çok kaygan bir zeminde cereyan ediyor olay ve bu : bir taktikten çok, bir caresizlikten ötürü böyle oluyor. Sonın şurada bence: Kürtler için çahşan örgütler ya da bireyler ve tabii aynı zamanda Türk tarafı aslında bu ül- kede yaşayan Kürtlerin ne istediğini bilmiyorlar. Bilme- melerinin nedeni. ne istendiğınin tartışılmasının hâlâ büyük ölçüde yasak olması. Kürt nüfusun niceliği de belirsiz ve doğal olarak verilen rakamlar farklı. Türk tarafının tah- minlerine göre sekiz. Kürt tarafına göre on beş milyon ci- vannda Kürt bu ülkede yaşıyor olmaü. Ama var olan ya- sal ya da yasadışı örgütlerin bu nüfusun taleplerini ne de- recede temsil ettiğini (hatta bildiğini) tahmin etmek çok güç. Güç, çünkü konuyu gerçekten tartışmak yasak. Herke- sin üstünde baskı var. "Aynlmak istiyorum" demek de, "Şöyle koşullarda birlikte yaşamak istiyorum" demek de hâlâ bir tabular zinciriyle kuşatılmış durumda. Ancak bu kuşatma kalkarsa - ki, kalkması, bütün ülkede insanca bir hayatın başlaması anlamına gelir- insanlar rahatça konuşmaya, tartışmaya başlayabilir. Ve o zaman kirrun ne istediği yavaş yavaş belli olur. Bugünkü durumda, yangın çıkmış bir binada görece sakin bir odaya sığınmış insanlar var, üst üste, iç içe. Yangın sürdükçe, ne onlann, ne de bizim serinkanhhkla bir şeyi konuşmamız mümkün. Öyleyse önce yangmı söndüreüm ve görelim: Kim ne istiyor? 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1962:Milli huzurun temini "Millı huzuru bozucufiillerhakkındakı kanun" tasansı bugün öğleden sonra sıvası partı lıderlen seviyesindeki komısyonda kabul edilmiş ve son şeklini almıştır. Tasarı. milli huzuru temin ediciistikamettehükümlergetirmekiddiasındadır. Aldığımız malumata göre dokuz maddeden ibaret olan tasannın yedı maddesi aslı, iki maddesi yürürlük hükümlerini ihtiva 'etmektedir. TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN BALET NİJİNSKİ 189O'M 8UGÜAI, ÜA/LÜ İ y£- 8ALE f'i-K SİMN J 20. £t/LE- PE f Türkiye'de İnsan Hakları Sorunları Dr. MUZAFFER SENCER Toplumbilimci D emokrasi ve insan haklannı gerçekleştirmeye yönelik bir programla göreve başlayan yeni hükümetin önünde yük- lü bir gündem ve ivedi çözüm bekleyen bir sorunlar yumağı vardır. Gerçek demokrasi ve insan haklanna saygı, bütünleşmeye çahştığımız Batı toplu- munun nonnlan gerektirdiği için de- ğil, insanımızın özlemi olduğu için bir gereksinmedir. İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'- nin 43. yılında, bu belgede tanınan hak ve özgürlükler açısından ülkemizin in- san haklan sorunlan irdelendiğinde. salt klasik haklar (kişi haklan) düze- yinde karşımıza çıkan tablo şudur: İnsan haklan sorunlanrun başında ölüm cezası yer almaktadır. Ülkemiz- de bu cezanın, uygulamada son bul- makla birlikte henüz anayasa ve yasa- larda korunduğu bilinmektedir. Ya- şam hakkına aykın olan ve insanın do- ğasmda bulunan onur ve saygınlıkla bağdaşmayan ölüm cezası, giderek tüm uygar toplumlann yaşamından çıkanlmıştır. Caydıncılığı kuşkulu ol- duğu gibi topluma acı vermekten öte bir sonuç yaratmayan bu ceza, çağdaş gidişe uyularak kaldınlmalıdır. Işkence yasağına aykın uygulama- lar, ülkemizin uluslararası saygınlığı- na gölge düşürmektedir.. Yasalarca yasaklanmış olmakla birlikte bir sor- gulama yöntemi olarak işkenceye yay- gın biçimde başvurulduğuna ilişkin sayısız tanıklık vardır. Bu konuda ta- raf olduğumuz uluslararası sözleşme- ler uyannca işkence ve kötü davranışı ciddi yaptınmlara bağlayacak etkin önlemler aiınmalıdır. Bu önlemler, ad- li koltuğun kurulması ve sorgulama güvenliğinin sağlanması gibi düzen- lemeleri içermeüdir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği, sık sık aykın uygulamalara uğrayan bir hak- tır. Bu durum, anayasa ve yasalann güvenlik güçlerine güvenlik önlemleri- nin sınınnı aşan yetkiler tanımasından doğmaktadır. Sözgelimi Polis Vazife ve Selahiyet Yasası'nın polise tanıdığı yakalama yetkisi, güvenlik gerekçele- rini aşan boyutlardadır. Ülkemizde gözaltı süresi, özelükle toplu işlenen suçlar için özgürlüğü bağlayıcı bir ce- za niteliğindedir. Yine ülkemizde, özellikle olağanüs- tü rejimler döneminde, bağımsız ve yansız mahkemeler tarafmdan makul bir sürede adil ve açık yargılanma hak- kına aykın uygulamalar gelenekselleş- miş dunımdadır. Savunma hakkını kısıtlayan, yargılamayı başhbaşına ce- za sayılabilecek kadar uzatan ve tu- tukluluğu aynca bir cezaya dönüştü- ren uygulamalara son verilmelidir. Oturma ve yer değiştirme özgürlüğü de aykın uygulamalardan korunmab ve ülkeden çıkma ya da ülkeye dönme hakkı güvenceye aiınmalıdır. Gerçek- ten, kimi yörelerimizde oturanlann güvenlik gerekçeleriyle bulundukJan yerden zorîa kaldınldıklan ya da belli yerterde oturmaya zorlandıklan yo- lunda gözlemler vardır. Öte yandan sakıncalı sayılan kişilerin yurtdışma çıkışta pasaport almakta engellerle karşılaştığı herkesce bilinmektedir. En temel haklardan biri olan uyruk- luk hakkı da ülkemizde güvenceden yoksundur. Türk Vatandaşlığı Yasası, Türk yurttaşlannın güvenlik aleyhine davranmak gibi belirsiz gerekçelerle siyasal bir organ olan Bakanlar Kuru- lu karanyla uyrukluğunu kolayca yiti- rebilmelerine yol açan hükümlerle yüklüdür. Başta çeşitli din ve inanç grupları olmak üzere kimi gnıplara ayrımcılık sayılabilecek uygulamalar süregelmektedir. Tüm övünmelerimize karşın kadınlara karşı aynmcdığa son vermek üzere daha uzun bir yol almamız gerektiği kuşkusuzdur. Yeni bir düzenlemeyle uyrukluk hakkı güvenceye ahnmalı ve uyruklu- ğun yitirimıesi yargı karanna ya da gerçek bir yargı denetimine bağlan- malıdır. Vicdan ve din özgürlüğü de ülkemiz- de belli inançlar için yaygın ve ağır baskı lar altındadır. Devletin temel ni- telikJerinden olan laiklik, salt din ve devlet işlerinin aynlması olarak anla- şılmaktadır. Oysa laiklik, aynı zaman- da devletin vicdanlar üzerindeki bas- kılan kaldıracak etkin önlemler alma- sını içerir. Türkiye'de, dinin devlet baskısı altmda olduğu yolundaki ya- kınmalann tersine egemen inanan vic- danlar üzerinde ağır baskısı vardır. Laik devlet, vicdanlar üzerindeki bu baskılan kaldırmakla yükümlüdür. Ülkemizde geleneksel olarak en cid- di sınırlamalara konu olan özgürlük, düşünce ve anlatım özgürlüğüdür. Devlet, resmi ideolojisine aykın her türlü görüş ve düşünceye karşı en ağır yaptınmJan uygulayagelmiştir. Yeni yürürlüğe giren Terörle Mücaeje Ya- sası, görünüşte Türk Ceza Yasası'nın 141, 142 ve 163. maddelerine son ver- miştir. Ancak getirdiği hükümlerle anılan maddelerde öngürülen yasakla- n, üstelik terör gibi yeni bir suçla iliş- kiye geçirerek ağır ceza yaptınmına bağlamıştır. Anılan yasanın ivedilikle değiştirilerek terör kavramına açıklık getirecek ve düşünceyle eylemi birbi- rinden ayıracak yeni bir düzenlemeye gerek vardır. örgütlenme hak ve özgürlüğü, ola- ğanüstü rejimlerde anayasa ve yasala- ra yerleştirilen smırlamalarla, gerçek- te kullanılmaktan engellenmiştir. Öte yandan örgütlerin ortak amaçlarla iş- birliği yapmalan önlenerek kitle ör- gütlerinin etkinliği alabildiğine kısıt- lanmıştır. Bunun yanı sıra siyasal parti dışındaki örgütlere kesin "siyaset" ya- sağı getirilerek demokratik süreci etki- leme yollan tıkanmıştır. Aynca dernek, sendika, vakıf ve meslek kuruluşu gibi her türden örgüt için ayn sınırlamalarla örgütler amaç- lannı gerçekleştirecek biçimde çalış- maktan alıkonmuştur. Sözgelimi der- nek hakkını düzenleyen yasa, lcişleri Bakanlığı'na ve vaüliklere, dernekle- rin kuruluşunu süresiz geciktirebilme ve çeşitli gerekçelerle çalışmalannı durdurabilme olanağı tanımıştır. Sendika hakkı, kamu çalışanlan gibi geniş bir kesimden esirgenirken işçi sendikalannın etkinliklerine sendikal amaçlarla ve demokratik ilkelerle bağ- daşmaz sınırlamalar konmuştur. Örgütlenme hakkı gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da mülki ami- re tanınan yasaklama ya da erteleme yetkisi pratikte kullanılma olanağın- dan yoksun bir hak olarak düzenlen- miştir. Başta çeşitli din ve inanç gruplan ol- mak üzere kimi gruplara aynmcılık sayılabilecek uygulamalar süregel- mektedir. Tüm övünmelerimize kar- şın kadınlara karşı aynmcılığa. son vemıek üzere daha uzun bir yol al- mamız gerektiği kuşkusuzdur. Vatan- daşlık Yasası'ndan Medeni Yasa'ya kadar geniş bir yelpazede kadın hak- lannı sınırlayan hükümler henüz yü- rürlüktedir. Kişi haklan alanında gözlenen bu ağır sorunlann benzerlerini ekono- mik, toplumsal ve kültürel haklar ala- nında da gözlemek olanaklıdır. İki binli yıllara girerken halkımızın, insan haklanndan tam anlamıyla ya- rarlanacağı bir düzene hakkı vardır. SEMİH BAinOĞLU Özlemle Gepçek Arasındaki Boşluk MUZAFFER TUNÇAĞ TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı nümüzdekj aylar içinde çe- ŞİÛi meslek örgütleri genel kurullannı toplama hazır- hklan içinde olacaktır. Bu hazırlıklar cerçevesinde, gerek mesleki kitle örgütlerinin yöneticilerine gerek- se de iktidar yetkililerine önemli gö- revler düşmektedir. Bu genel kurullar, kitle örgütleriyle koalisyon hükümeti arasındaki ilişki- lerin belirlenmesi açısından ele alın- mabdır. Gerçi hükümet programında katılımcıük, demokratik kitle örgütle- riyle ilişkilerin geliştirilmesi, siyasetin tabana yaygınlaştınlması gibi savlar bulunuyorsa da bunlar hâlâ yaşamda sı- nanması gereken olgular olarak karşımızda durmaktadır. öruiUıı toptanı Saym Demırel resmi bir gezi için git- tiği Washington'da bile, örgütlü bir toplumun taşıdığı önemi vurguluyor ve bu çeşit örgütîerden "Bir toplumun dokusuna nefes aldıran", "Toplumsal yaşamda vatandaşın kımliğini zengin- leştiren birer araç" olarak söz ediyor. Gerçi bu ve benzeri görüşleri çeşitli demokratik kitle örgütü yöneticileri yıllardır dile getirmekte ve toplumu- muzda demokrasinin kökleşmesi için mücadele etmekteydi. Türkiye'de bir Başbakan'ın yıllardır uğruna mücade- le verilen bu görüşleri savunması he- nüz uygulamadaki yetersizliklere kar- şın yine de sevindiricidir. İyi değerlen- dirilmesi gerekir. Böylesi bir değerlendirme iki taraf için de gereklidir. Çünkü hükümet yet- kılileri her ne kadar sevindirici sözler ediyorlarsa da bunlar hâlâ söz düzeyinde kalmakta, yaşama geçirilmemektedir. İşte genel kurullar, sorunlan değerlen- dirme ve ortak çözüm yollan bulma yönünde olumlu bir karşılaşma ola- caktır. İlgili hükümet üyeleri ve millet- vekilleri bu genel kurullara, ateşli birer konuşmacıdan çok dikkatli birer din- leyici olarak katıbr ve sorunlanmızı bir kez daha dinlerlerse, bundan iki ta- raf da yararlanacaktır. Demokrasi ve şeffaflık, örgütlerin dışa yönelik olduğu kadar içe yönelik de vazgeçümez hedefleri olmabdır. Kendi adıma, genel kurul kürsüleri- ne bugüne kadar dile getirilmişlerden çok değişik görüşlerin getirileceğini sanmadığımı ifade etmek isterim. Ana eksen, kitle örgütlerinin çalışmalannı kısıtlayan 82 Anayasası'nın 135. mad- desinin kaldınlmasında belirginleşe- cektir. Siyaset yapmayan bir meslek örgü- tünün katılıma olabilmesinin demok- rasiyi geliştırebilmesinin olanağı var mıdır? Aynca üyesi olduğum Türk Mühen- dis Mimar Odalan Birliği özelinden hareket edersem, özlük haklannın ge- liştirilmesi, teknik elemanlara top- lumda layık olduklan yerin verilmesi- ni sağlayacak yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, bu arada kamu çalışanlan için grevli-toplusözleşmeli sendika hakkının sağlanması için so- runlann genel kurullann gündeminin en çok tartışılacak konulan olacağını belirtmek yanlış olmayacakür. Maialysıiflittktyizâ Elbette madalyonun öteki yüzü de var. Bu da meslek örgütlerinin üyeleri- ni, yani tabanı ilgiîendiriyor. Katı- hmcılık sözle olmuyor. Gerçekten 'katılmak' gerekli. Bir dizi isteğimiz- den söz ediyoruz. Üyelerimiz bu istek- lerimize çözüm bulunması çahşması- na etkin olarak kaülmazsa, uygun öneriler nasıl oluşturulacak? Demok- rasi ve şeffaflık, örgütlerin dışa yöne- lik olduğu kadar içe yönelik de vazge- çilmez hedefleri olmalıdır. Saym Demirel'in şöyle dediğini öğreniyoruz: "Tarihte bazen öyle za- manlar olur ki özlemle gerçek arasın- daki ooşluk kapatılabiur oır aşama- ya erişir." (Hasan Cemal, 16 ^ubat 1992 tarihli Cumhuriyet) Meslektaş Başbakanımızın toplumumuzun böy- le bir aşamada olduğunu kabullendi- ğine inanmak istiyoruz. 1980 darbe- sinden sonra kendisine ilk kamuoyu- na açık ilişkiyi kendi odasının sağ- ladığını da unutmadığını umuyoruz. %ANKARA " \ANKA MÜŞERREF HEKTMOĞLU İki Mimar ve Solmayan Bahar P rag Bahan'nm mimannı izlerken yıllar öncesine döndüm. Dubçek'in Ankara'ya büyükelçi ola- rak geldiği günlere. İlginç olaylar yaşandı ülke- mizde. Dubçek büyük ilgi ve sevgi gördü halkımızdan. Kahramanlar türü selamlandı her yerde, saygıyla, çiçeklerle, Prag Bahan'nı solduranlara tepki türü olaylar yaşandı. Ama bu coşku uzun sürmedi. Büyükelçi Dubcek'i çok az gördük Ankara'da. Diploma- tik partilerde geride kalmaya özen gösterir, çok konuş- maz, sorulara kısa yanıtlar verir, bir suskunluk sürecıne girdi sözün kısası. Bir süre sonra da ülkesine döndü. O aralık ben de Prag'a ilkbaharda düzenlenen Uluslararası Müzik Festivab'ne gittim. İlk kez gördüğüm bir kent Prag. Kitaplardan tanıdığım Batılılann altın kent, görkemli kent dedikleri başkent. ilk bakışta aşık oldum. Prag Büyükelçimiz Ha- luk Kura o zaman. Ben devlet konuğuyum, ama Çekkr zarif insanlar, otelde değil yakın dostlanmın yanında el- çilikte kalmamı anlayışîa karşıladılar. Prag'ı gerçekten seven arkadaşlanmla gezdim. Hratchany tepeleri, da- racık sokaklar, barok mimarlığın güzel çizgilerini yansı- tan eski evler, bahçeler, Moldova köprüleri, kahveler, Kafka'nın romanlanndan sayfalar çevirir gibi do- laştığım mahallelerle Aslan Asİcer Şvayk'ın ülkesini çok sevdim. Mayıs ayında doğa fışkınyor Prag'da, mor bir başkent oluyor, havada baygın bir koku, Hratchany bahçelerin- de tepeden tırnağa açan leylaklar. Ama doğanın püskür- mesi, bahara karşın hüznünü hissettiren bir Prag. Bir sus- kunluk var ya da çok derinden geliyor sesler. Bir soluğun kesilmediğini hissediyor insan. Dubçek'in kent dışında bir çiftlikte çabştığı söyleniyor, erken davrandığını öne sürenler var, adını duyunca gözleri parlayanlar. Sovyet tanklan gizlenseler de varhğı biliniyor. Bir boks maçmda Sovyet sporculara karşı Türk sporculan destekleyen alkışlar, sinemada iki küçük öğrenci okyanusu aşmaktan söz ettiği zaman yükselen kahkahalar ve alkışlar da halkın nabzmı duyuruyor bana. Dubçek sussa da konu- şuyor, karlı gecelerde tepelere, bahçeiere kocaman harf- lerle adını yazıyor gençler. Kar, izleri örter, ama o harfle- ri örtemedi. Yirmi yıl suskunluktan sonra yeniden konuştu Dub- çek. Prag Bahan'nın mimannı sevgi ve coşkuyla selamlı- yor. Bir toplum, bahan güzel savaşçılanyla yaşıyor elbet. Solmayan baharlan onlar yeşertiyorlar. Beüi birikimler- le ustalaşan elleri güçlü tohumlar atıyor topraga, baskı- ya, zamana güzel direniyor bir gün mutlaka boy veriyor- lar. • •• Prof. Velidedeoğlu da saygın bir mimar toplumumuz- * da! önce 1%1 Anayasası'nın mimarlanndan biri. Kunı- cu Meclis döneminde yakından tanıdım. Anayasa Ko- misyonu'nda, aşağıda genel kurulda yapılan tartışmalar. Koridor söyleşileri kulağımda çınhyor. İstanbul ve An- karalı bilim adamlan arasında sıcak tartışmalar, genel kurulu aydınlatır, üyeler büyük özenle değerlendirir o görüşleri. 1961 Anayasası yaşamımıza girmedi yeteri ka- dar, karşı devrimlerle onanldı ve de rafa kaldınldı ama mimarlannı onurlandıran çağdaş bir belge olarak değeri- ni koruyor. O zaman Meclis koridorlannda dimdik du- ruşu, coşkusu, hızıyla göze çarpan bir kişi Prof. Velidede- oğlu. Tatil günlerinde dağlan deviren uzun yürüyüşler yapardı. Yanardağ türü bir kişi, yaşı ilerlese, çizgileri in- celse de gerçek çizgisinin altını çizdi yaşamboyu. Beyin gücünü yitirmedi. Son yıllarda telefonla konuştuk birkaç kez. Bir konuş- masıyla bana çiçek sundu bakır telin ötesinden. Bir Atatürk kızı olduğumu söyledi. Müzik devrimini destek- leyen yazılanmı ilgiyle okuyor ve bir konuda öneri istiyor benden. Antika değerinde bir gramofonu, radyosu, eski plaklan, müzikle ilgili kitaplan var. Onlan nereye vere- büir acaba? Ben de, Bilkent Müzik Fakültesi Dekanı Prof. Ersin Onay'a sordum. Gözleri parladı, fakültede bir müze kur- mayı tasarlıyor. Sayın Velidedeoğlu'nun armaganlan o müzede yer alabiür. Telefonla bildirdim, çok sevindi. Bir süre sonra da armağanlar geldi Ankara'ya. Ben de çok sevindim. Yolladıklannın yerine ulaştığını bildirdim. Yi- ne çok güzel sözlerle teşekkür etti. Asıl ben teşekkür ediyorum. Beni hâlâ yüreklendirir o sözler. O sözlere yaslanarak soracaklanm da vardı Sayın Velidedeoğlu'na. Kara kış, grip, İstanbul'a gidemedim uzun süredir. Konuşmak özlemim sorulanmla düğüm- lendi. Yanıtını bir gün alınm elbet. Kişileri yitirsek de zaman yanıtlıyor kimi sorulan. ^KURLARDAN Kule otel ve Prof. Öke'ye yanıt tTÜ mimarhktan Sayın Prof. öke'nin "gökdelen tartışması" için kendisiyle yapılan söyleşilerde açıkladığı bir düşüncesi var: İstanbul'a giren birinin silüete yalnızca saray, cami, kışla gördüğünü, böylece şehri monarşik, dindar, askeri bir şehir sandığını, oysa değisen toplumsal yapıyla birlikte şehrin silüetinin de değişmesi gerektiğini, bunun için örneğin Ayasofya ile Sultanahmet arasına bir kule oteli "Bu Bizans, bu Osmanlı, bu da biz" diyerek dikebileceğimizi söylüyor. Sayın mimarlık profesörüne bir iki soru sormak istiyorum: • Bir kere, istanbul'a kadar kalkıp gelen hangi yabancı, yalnızca gördüğü kışla, saray ve camilerden Türkiye'de monarşinin hüküm sürdüğünü saptayacak kadar cahil ve geldiği ülkeden habersiz olacak? Biz Ayasofya ile Sultanahmet arasına kule oteli bu (inanılmayacak ölçüde) cahil yabancıyı egitmek için mi dikeceğiz? • İstanbul'a gelen bu cahil yabancımız, nasıl bir yol izleecek de hiçbir Boğaz Köprüsü'nü, hiçbir modern yapıyı, hiçbir apartmanı, hiçbir gökdeleni görmeden geçip gidebüecek? • Aynı mantığı diğer tarihi şebirler için yürütürsek çıkan sonuçlan nasıl yorumlayacağız? örneğin Bodrum'a girenlerin bu şehirde şövalyelerin hüküm sürdüğünü sanmaması için ne yapacağız? • Ayasofya ile Sultanahmet arasına kule oteli dikmeyi kafamıza koyduk diyelim: Projeyi kim çizecek? Hipodrom çevresi yalnızca bizim değil, bütün Avrupa'nın en büyük kültûr hazinelerindendir. • Son nokta ise diyelim ki niyeti bozdunuz ve kule oteb'nizi dikmek için Ayasofya Parkı'na kazmayı vurdunuz. Yedi-sekiz metrede karşınıza Fonım Augusteoıun kalıntılan çıktTğınr'.a ne yapacaksıruz? Türk usulü, tabanı hafriyatla birlikte atacak nvsınız? Inşaatı durdurup i;i arkeologlara mı havale edeceksiniz? HArmağan öğrenci/Ai kara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle