Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20AHALIK1992PAZAR
8 PAZARYAZILARI
Şîşko
değîrmende
muhteşem
bir yemek
• Bir şişko değirmen...300
yıllık. Şimdilerde beş yıldızlı bir
İokanta olarak yine insanlara
hizmet ediyor.
AMSTERDAM
Danimarkahkurtlarım döktü
LEYLA
TAVŞANOĞLU
Bir şışko değirmen .. Hani şu bıldıği-
miz yeldeğirmenlerinden biri... 300
yillık.. Kuzey Hollanda'da insanlara
hızmet verirmiş... 1896'da sahip değiştir-
miş... Bunun ûzerine de Amsterdam
yakınlanna olduğu gibi taşınmış...
1957'de yörc halkımn engellemesi saye-
sinde yıİcılmaklan kurtulmuş... Şimdi-
lerde beş yıldızlı bir İokanta olarak yine
insanlara hizmet ediyor.
Şu şişko değinnenin Felemenkçe adı
Molen de Dikkert. Yani aynen kendisi-
ne Türkçe de verdığımiz ad. Akşamın
bir saatmde bu değinnenin tahta kapısı-
ndan içeri ginvoruz kalabalık bırgrupla.
Salonda tahta masalar. tavanda da du-
varlarda tahta kırişler... Masalardakı
örtülergayet sade. kolalı. keten. Yemek -
leri ise muhteşem. Gerçek çeşnicibaşıla-
ra hitap ediyor. Masamıza oturduktan
biraz sonra beyaz şarap eşliğınde önü-
müze kanşık bir salatayla tatlandınlmış
harika bir somon fümc geliyor. Rengı
tam kıvamında. Yani kavunicinin pem-
beye çalan bir tonu. Yanında fınndan
çıkmış ekmek. Sıcak ekmekler ve tere-
yağı kapış kapış gidıyor. Masamızda
oturan gazetecı Teoman Orberk bıyık
altından gülerek bol ekmekçilere hafıf
bir alay geçiyor.
"Maaşallah. ckmeğiniz bol olsun..."
Ardından geliyor bir konsome. Bunu.
lokantanın özel aşçısı tarafından hazı-
rlanmış füme ördek eti salatası izliyor.
Ama bu ördek etinin gerçekten ördek
olup olmadığı tartışmalara yol açıyor.
Kimi, çevresinde gayet ince bir yağ taba-
kası bulunan zar gibi kesilmış etlcri
ördeğe pek benzetemediklerini söylü-
yorlar... Yine de tabaklarda bir kınntı
bile kalmıyor.
Derken mantar mousse"lu bonfile.
dondurma ve Hollanda peynirleriyle ye-
mck faslı kapanıyor. Ama hala tartışılan
lorrfıu ördeğin gerçekten ördek olup ol-
d
Geçen cuma günü Danimarka"da pre-
zervatif satışlan arttı. Ertesi gün de ba-
şağnsı haplan. Cuma günü polis. trafıkte
özel "Noel operasyonu" ilan etti. Ertesi
gün kan koca kavgalan mahalleleri
çınlattı. BT gazetesi cuma günkü manşetıni
günün anlam ve önemine aurarak "Danı-
marka bugün çıldıracak" dıye başlık altı.
altına da "Bugün her beş kişiden bin
kansını ya da kocasını aldatacak" tahmını-
ni vûriittü BT gazetesının tahmini, ampı-
rik gözlemlenme göre fazlasıyla tuttu. Sek-
sologlar. "Yapacağınızı yaptıktan sonra.
kannızın \a da kocanızın boynuna sanlıp
hıçkınklara boğularak günah çıkarmaya
kalkmavın Yaptığmıza kendinize sak-
layın" öğütlerı verdiler.
Geçen cuma günü Danımarka"da işyer-
lerinde geleneksel "Noel yemeklen" yendi.
Herkes o gün işe bayramlıklannı giyerek
geldı. Yemek. salamura balık. şnaps ve bi-
rayla başladı. Yemeklerde önce işyerinin
sorunlan ve "Ne olacak halimiz" konuşul-
du, bu arada geceye uzanacak günün daha
geç saatlen için yatınm babında cilveli
bakışlar fırlatıldı. "Ne olacak halimiz" ko-
nuşmalan. şnaps \ e biralar dillen çözdükçe
karşılıklı ıltıfatlara dönüştü. günün anlamı
dolayısıvla salona kurulan cihazlardan
yükselen romantik ntmlere uyularak tensel
yakınlaşmalar başladı. ıç ürpermeler ya-
şandı, yukan katlardaki odalara çıkılarak
kapılar kıtlendi. odalara parfum ve şehvet
kokusu smdi. BT gazetesinin tahminleri
tuttu, bir dahakı Noel yemegine kadar ya-
sak eylemler gerçekleşünldi. ertesi güne
kalmayacak ilişkiler kuruldu.
Her ışyerindeki Noel vemeği bu kadar
uzun sürmediğı ya da iş arkadaşlan veya
ışyeri uygun olmadığı için bazı Noel ye-
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
mekieri şehirde devam ettı. Gecenin bir sa-
atınden sonra. kentın barlan ve cafeleri iş-
yerlerindeki Noel vemeklerinden çıkan
afılli kadmlann, ense tıraşı düzgün erkekle-
rin istilasına uğradı. işyerinde gözüne kes-
tirdiği bınnı bulamayanlann seçenekleri
arttı. BT gazetesinin tahmini, işyerinde tut-
madıysa barda tuttu. Barlann önündesıra-
ya giren taksıcilere gün doğdu.
BT'nın ıddıasını ampirik gozlemlere tabı
tuttum, Norrebro'daki Apotek'e karargah
kump bu yazıyı yazabilmek için cuma ge-
cesi Kopenhag barlan analizine sovun-
dum. Aootek'te daha önce hiç görmedi-
ğim, normal olarak banliyölerde oturup
yine banliyölerdeki bürolarda sekreterlik
yapan süslü sekreter kızlarla, düzgün
tıraşh, grand tuvalet erkeklerle karşılaştım:
bazılannın birbirlerini tutturmaya çalışan
gözlerinde zaman zaman "Ben kimim ve
neredeyim" gıbisinden varoluşsal sorular
okudum. Daha geç saatlerde süslü sekreter
kızlann bir daha belki yüzlerine bakmaya-
caklan göstenşsız erkeklere şehvet dolu
gözlerle baktıklannı gördüm; şehveti taksi-
ye yükleyip yola ko> ulduklanna şahit ol-
dum. Olup bitenin, Danimarka"nın iç bo-
ğucu karanlık aralık gecelennın yarattığı
loplumsal depresyonun dışavurumu oldu-
ğunu düşündüm.
Geçen cuma günü işyerinde Noel yemeği
düzenlenmeyen kan ve kocalar. evde otu-
rup parmaklanyla oynadılar, kannlannda
kelebekler uçuştu. Toplumsal onay gören
böyle bir geleneğe yüksek sesle karşı çıka-
mamanın acısı>îa kalpler sıkıştı, bazılan
kendi kansının ya da kocasının kesinlikle
kendisını aldatmayacağjna kendini
inandırdı.
Danimarka'da geçen cuma günü prezer-
vatif, ertesi gün de başağnsı haplannın
satışlan arttı Başağnsı haplan, ahlaki
kaygılardan kaynaklanan vicdan azabı
ağnlanna iyi gelmedi. Yine de Danimarka
halkı sekseloglann tavsiyelerine uydu.
Herkesin bildiği, hiç kimsenin üzerinde dü-
şünmek istemediği kaçamaklan kendine
sakladı. Danimarka. geçen cuma kurt-
lannı dökerek aile fertleriyle birlikte geçiri-
lecek Noele ruhen hazırlanmış oldu.
ğ
'Kahveler içilirken tartışma başka
yöne kayıyor. Binsi "Gece daha çok
körpe. Amsterdam'da eğlencenin tadı
ne ola ki" diye fıkir yürütüyor. Çeşitli se-
çenekler var. Birisi, Şişko Değirmen'de
biraz daha oturmak. Bir başkası, yakı-
nlardaki bir "casino'ya gidıp biraz "ha-
fıfiemek." Bir diğeri. bir barda sabahın
erkcn saatlerine kadar içerisinın gürül-
tüsüyle kafalann iyice şişmesine çanak
tutmak...
Gece hala körpe... Şişko Değirmen"-
den çıkılıyor. Dışanda sulu kar atıştın-
yor. Gizli bir el sihirbaz şapkasmdan
çıkmışcasma şemsiyeler yetiştinyor.
Kadınlar için kırmızj. erkekler için lari-
vert. Sultanhamam Robenson ürünü.
Amsterdam da sahiplenni bulan Calve
şemsiyeler.
tngiltere Krallığı'nın »arisi Prens Charles 11 \ıi önce peri masallannı andıran
J Ç ÇÇ birdüğünleevlendiği genceşi Diana'ylaartık yollarını ayırdı. Birrüyagibibaş-
layan evlitikkn, zaten çoktandır aynlmaları haberini bekleyen tngiliz halkını pek şaşırtmadı. Rü> a gibi başlay an evlilikleri ara-
dan geeen 11 > ıl sonunda her ikisi için de bir kabusa dönüştü. Şimdi her ikisi de a\ rı e> lerde y aşa\ acak, av rı göre> leri \ erine geri-
reeek, ancak birlikte görünmevecek. İngiltere Kraliyet ailesi tarihinin en karanhk dönemini vaşıyor. York Düşesi Sarah'ın bu
yaz >aşadığı aşk skandalı \e ardından eşi Prens Andrew"dan avrılmasıvla başlavan uğursu/İuklar Buckingham Sarayı'nı sars-
maya de\am edivor. Şimdi herkes Kraliçe 2. Elizabeth'in taçlı başına daha nelergeleceğini merakla beklhor.
NoePin ikî vüzüIngmar Bergman'ın "Fanny ve Alexan-
der" fılmını gördüğünüz mü? Gördüyse-
niz. bu ülkede Noel'in nasıl kutlandığını
öğrenmişsınizdir; en azından olayın gele-
neksel yanını... Şimdi gelin bız şu Noel de-
nen şeyi, her ıki yanıyla gözden geçirelim.
İsveç halkı, pencerelennin pervazına
saksılar dizmeyı sever. Bu saksılar. geniş
pencerelerde iki, küçüklennde de bir lam-
bayla aydınlatılır. Bu aynca dışandan içe-
risinin görünmesinin. perdeyı jaluzıyi ka-
patmadan önlemenın de bir yoîudur.
Aralık aymın başında bu lambalann yen-
ni, yıldız şeklindekı lambalar alır.
Aynca hemen hemen bütün pencerelere,
birer adet. basamak şeklinde yapılmış ve
mum şeklinde lambalar dizümış şamdan-
lar konulur. Karanlıkta evler. dışandan
çok şirin gözükür.
Beledıyelerin bütçesıne bağlı olarak
meydanlara. büyük bınalann önüne Noel
ağaçlan dikilir ve yerleştirilen renkli am-
pullerle bunlar aydınlatılır. Hafta sonlan
pazar yerleri, "Noel pazan"na çevnlir ve
Noel Baba gıysileri giymış. maskesı takmış
satıcılar çoluk çocuğa balondan, şekerle-
meye; fenerden.pamukşekere de bir dolu
ıvır zıvır satarlar.
Yetişkinler iss Ren geyiği etınden
yapılmış sosısler, salamlar ve çeşitli türde
peynirler alırlar. Aynca giysiler ve üftürük
oyuncaklar da parasının akıp gidışını. kan
verirmiş gıbı aayla izleyen anne babalann
gözü önünde şımank çocuklara kakı-
şlanılır.
Noel şarkılan. kırmızı şaraba tarçın.
kuru üzüm ve soyulmuş badem katılıp
-yetmezmiş gibi!- bir de ısıtılmasıyla elde
edilen glögg adlı sıcak içki v^zencefillı çö-
rekler. atmosfen neredeyse tamamlar. Ne-
redeyse diyoruz, çünkü tek eksik. kardır.
Kar olmazsa. fitil olur İsveçli! Stockholm
ve güneyinde bu olasılık. oldukça yüksek-
tir. Kuzeyde ise sonın yok: Gündüzlerin
yok denebilecek denli kısaldığı nedenlı ger-
çekse. kar olduğu da öylesine kesin bir ger-
çektir.
Şimdi geldik Noel'in ikinci yüzüne...
Kuyrukta beklemeyi seviyorsanız. sizin
için sorun yok! Tekel dükkanından posta-
neye. nereye giderseniz orada "görevimiz,
bekleme!" Postaneden gelen bir şeyi al-
mak. posta kutusuna sığmayan bir şeyi
göndermek yaklaşık 1 saatinizı alır. O da
cuma gününü beklemeden ve gün ortası-
nda. Postane nıspeten boşken. Noel tatilı
başlamadan önceki son iş gününde geçen
yıl. bazı Tekel dükkanlannda ortalama 5
saat kuyrukta kalanlar oldu! Bunun üzen-
ne kuyrukta durmaya gerçekten bayılan
bu sakin halk, nihayet biraz ses çıkardı da
J
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Tekel ıdaresi. bazı dükkanlann çalışma sa-
atlennı birer saat uzattı.
Son biriki güne bıraktıysanız alışverişini-
zi ya da "Bu yıl bu işi erken yapıp son anda
kuyrukta saatlerce durmaktan kurtu-
layım" diye düşünerek bir hafta önceden
içkilennızi almış, ama onlann dolaptaki
hazin hallerine dayanamayıp bir tadına ba-
kayım dediğiniz için dımdızlak kaldıysanız
temiz 2 saatinızi bu işe ayıracaksınızdır.
Kurtuiuş yok!
Eee çoluk çocuk. Noel ağaanın altınf
armağanlarla dolu. renkli kağıtlara
sanlmış paketler konulmasını ister. Noel
gecesi, TV'de saat 15.00'te başlayan ve I
saat süren geleneksel miki filminden sonra
"paketlere hücum" diyeceklerdir. Bu ne-
denle siz daha önce oyuncakçı dükkanlan-
na hücum etmiş. birkaç haftanın sul-
tanlığını yaşayan tezgahtarlarla boğuşa
boğuşa oyuncaklan almış, sizın gibi kan ter
tçınde. burnundan soluyan başkalanyla
•omuzlaşarak özenli bir şekilde şirin şirin
paketler yapmış olacaksmız!
Şu ana dek dınsel yanına hiç değinmedik
olayın. Çünkü burada büyüyen çocuklar
için bu tatil. yalnızca bir av mevsimidir ve
gelenekler gereği vardır. Yani "Bız kut-
lamıyoruz" fılan dıye sıynlamazsınız! Üs-
telik yılbaşı gecesi gelince '"Turkiye'de ol-
duğu gibi" diyerek bu kez yılbaşı armağanı
isteyeceklerdir sizden...
Yapabileceğiniz tek şey. tsveçlılerin
Noel masasında parmaklannın ucunu y>
yerek yediklen bazı yemeklere yüzver-
memektir.
Şeker ve karabiberi bir arada isteyen sa-
lamura ringa balığını; jöleli sığır etini, mar-
melatlı bifteği ve elma püreli eti, kendi mut-
fağınıza sokmazsınız. Ancak size gele-
neklerini övünçle göstermek isteyen İsveçli
dostlara yakalandıysanız ağzınızda kala-
cak tadı. birdahaki Noele dek unutamaya-
caksınız...
PS: Noel ağaa burada, bizdeki gibi bir
doğa katliamı değil. Bu amaçla büyütüle-
cek ağaçlar, özel olarak ekiliyor. Aynca yı-
Uarca çıkanp kullarulabilecek plastik ağaç-
lar da gıderek yayıhyor.
Salıtegülücüklerin
altındaıfkçışeytanAnvers! . Belçıka'nın kuzeyındekı
bu önemlı lıman kenti "Rubens şeh-
ri">ada"1993yılının Avrupa Külıür
Başkentı"" olarak da adlandırabılırsi-
niz.
Yüzünden gülücük eksik olmayan
insanlannın. Akdeniz ülkelerine özgü
sıcak kanlılığını ve sevecenligini göz-
lemlediğimiz bu Kuzey Denizi ülkesi
kentinde. ırkçı parti Vlaams Blok'un
% 25'den fazla oy aldığına inanmak
olası değil. Sokakta, otobüste. işyerle-
rinde ve kahvelerde yabancılara de-
met demet gülücükler sunan Anvers-
liler'in dörte birinin ırkçı partiyi des-
teklemesi. tebessümlerin içtenliği ko-
nusunda şüpheye düşmemize neden
oluyor. Kent sakinlerinin büyük bir
kısmının geçimini liman. taşımacılık.
ticaret ve yan dallanndan oluşan hiz-
met sektöründen sağladığı düşünü-
lürse. gülücüklerin "iş icabı" olduğu
bile söylenebilir. Diğer bir deyişle An-
versliler sahte tebessümler pazarlaya-
rak geçimlerini sağlarken içlerindekı
gerçek şeytan ne yazık ki ırkçı!.. Eko-
nominın büyük ölçüde yabanalarla
ılişkilere bağlı olduğu kentte, yabana
düşmanlığı akla gelecek en son kav-
ram olmalıdır. Ne yazık kı Belçika'-
nın ikinci büyük kenti Anvers,
Fransız liman kenti Marsılya'yla bir-
likte bu çıkanmımızı çürütüyor. Her
iki kent de ülkelerinde ırkçı partilerin
kalcsi konumundalar.
Ünlü ressam Rubens 17 yaşında
atelyelere girip çıkmaya başlamış.
Verhaecht, Van Noort ve Vaenus gibi
ressamlann yanında çıraklık yapmış.
1598 yılında Anvers"te "usta" unva-
nını kazandığında. vabancı düş-
manlığı. hepsı de Rubcns"e çok çok
uzak kavramlarmış. İnsan aklı sanat-
la ırkçılığı bağdaştıramıyor. Kültürü
ısc. ırkçılığın panzehin olarak gör-
mek gcrckiyor. Rubens 1640'da An-
vers'tc öldü. Sonraki yüzyıllarda yeti-
şcn Delacroix. Waıteau v.b. birçok
rcssam üzcnndc etkisi dcrındir
Kent scssiz v derindcn kendini
1993 yılında "Avrupa'nın Kültürel
ANVERS
ERDİNÇ
UTKU
Başkentı'" olmaya hazırlıyor. Konser
salonlan gözden geçiriliyor. >eni eğ-
lence merkezlcri inşaa ediliyor vc ken-
tin sokaklan bile veniden düzenleni-
yor. Alış veriş merİcezi ünlü Meir cad-
desi de trafığe kapatılıp yayalann hiz-
metine sunuldu. 1993 yılında An-
vers'te kültürel etkinliklen sergıleme-
ye uygun her yerde konser. sergi. şen-
lik. fılm göstcrisi, bale. opera, tiyatro
gösterisi v.b. birçok sanat olayı hay-
ranlannın ılgisınc sunulacak. Belçika
Televizyonu"nun etkinliklen canlı
olarak yayımlaması bekleniyor. An-
versliler daha şimdiden 1993"ün ha-
vasına girip Avrupa'nın Kültürel baş-
kenti olmalanyla diğer kentlileri vc
yabancılan kıskandırmaya çalışıyor-
İar. Gerçekten de Anvers"te bulunan
herkes 1993"ü iple çekıyor. Çeşitli ül-
kelerden gelecek sanatçılann ve sanat
eserlerinin tadına varma ve birbirin-
den çok farklı kültürlerin oluştura-
cağı muhteşem güzcllik cümbüşünü
bir an önce görme isteği insanlan
sabırsızlandınyor.
1992 yıli boyunca Anvers'te günde-
mi kaplayan konuırkçılık \eyabana-
lann uyıım sorunu olmuştu. 1993
yılında ise farklı kültürel birlıktclik-
ten doğan zenginlık olacak. Eminim.
Rubens kcntinin insanlan "dünvanın
ancak tüm renklerle güzel olduğunu"
anlavacak vc 1993 yılmdan sonra ya-
bancılara sunulan sahtc gülücükler
yerlenni gcrçcklerine bırakacak. An-
vers'in mcrkezi yerlerinı süsleven
"Irkçıiığın başladığı ycrdc külıür bı-
lcr" yazılı afişlcr bu ^avımızı doğrulu-
yor.
121* Donıt.taiLiMiut BEIJJ nı*
CALIŞMA YAŞAM1NDA
ILOLU DÖNEM
ĞİTİM SİEĞİTİM SİSTEMİ NASIL DÜZELECEK?
TEVHID-ITEDRİSATTARTIŞMASINI NOKTA'DAOKUYUKL.
DORUKTAKİLER 92
ÖDÖLLER SAHİPLERİNİ BULDU
• TÛRK-İŞ STATÜKO'YA KJUtf) • YOLSUZLUKLARn UCU BUCAĞI
fOK; TUR8AN OLSON M M SMU • SOMJUJ'OE ÜDBUK fiÖîn-
! » • WO.TERE TAKT1 SAlUUİYOfi • MLYONURCA Ü £ îffl-
DİTALTIİUCŞOFBBIUfflEIIÖLÜM* KAIP HASTAUn İÇİN H
FBIİHİ DÖNBN • ÜNVŞSİTHfitDE İTİŞ KAKIŞ EĞİTİM • BJ-
ŞtCTBCİ KBVT; SU.TANBEYÜ • AMERİIU'NH PORNO MTEGORİSİ-
NESOKTOĞUFİM; FATAUE* UÇAN HOUAMMU
• Haftahk kent rehberı sınema tiyatro, televızyon, vıdeo, radyo,
müzık sergı gezı ve etkınlıkle
r
ıkıncı derg nızde, d
HABERCIUKTE SON NOKTA
Urumçi'deTürkolmak
Eski kuşak yaşlılar. birilerini başlan-
ndan savmak istedıklerinde •'UrumçTden
Fizan'a dek yolun var: var git başımdan"
derlerdi. Urumçi. Batı Çin; Fizan. Afrika'-
nın ortası. Demek kı bu denli geniş alanda
anadillen Türkçe olan insanlar yaşıyor-
lardı. Tarihte "eğer'e yeryoktur denir; de-
nir ama yine de insan. tarihi değerlendirir-
ken "eğer" demekten kendini alamaz...
Evet, eğer Osmanlı, kafasındaki fese verdi-
ği önem kadar anadili Türkçeye de önem
verseydi -doğaldır ki bilim ve teknolojinin
gelişmesiyle birlikte- Türkçe bugünkünden
çok. ama daha çok kullanılır bir dil ola-
cak tı.
Bütünüyle Uygur Türklerinin vatanı
olan Çin'in batısındaki Şinjıang (Xınjiang)
Özerk Bölgesi'nde çoğunluğu Türk olmak
üzere Uygur, Altay. Kaşgar, Tatar ve Ka-
zak -Kazaklar, Volga nehri kıyılannda
yaşayan Slav Kazaklar'dan ayırt olmak
için "Bize Kazak değil Kazağ derler" diye-
rek kendilerine Kazak diyenlen uyanyor-
lar. 13 milvon insan vaşıyor. Ancak Çin
nüfus politikaalan. Çinh göçmerderle bu
oranı değiştirmek için gayretle çahşıyorlar.
Şinjiang Lygur Özerk Bölgesi'nin baş-
kentı L'mmçi'ye. Pekin'den uçakla gidile-
bilindiği gibi çoğunluğun kullandığı trenle
degıdilebilinirdoğal olaak; 3700 km."yi. üç
gccc dört gündüzde. altı yataklı kompar-
tımanı sizden başka 5 Çinliyle paylaşmayı
göze alabılırsenız.
Üstelik biletinizi. bir Çinli öğrenciye bir-
kaç yuan cep harçlığı karşılığı aldırtırsanız
450 FEC (yabancılann kullandıklan Çin
parası) yerine 280 RMB (Çınlilerin kul-
landıklan Çin parası. Bir $ = 6 Yuan; bir
FEC = 1.2a RMB) ödersiniz. Kimse dc
size, "Siz yabancısınız ama biletıniz yerli
bileti" diye sormaz.
Trendc Türklcr Türkleri hemen tanıyor
ve başlıyor kompartman ziyaretleri: Genç-
ler Çince eğjtim gördükleri için Türkçeyi
/orda kalmadan kullanmıyorlar; kullansa-
lar da zaten zorlayarak yüzdc otuz ancak
anlayabiliyorsunuz. Trende tanıştığım ünı-
versite öğrencisi Ömercan ile dilinin ne
dcnlı benim kullandığım dile benzediğini
saptamak amacıyla tüm becenlenmi kul-
landığım halde -beyin fıtığı olma pahasına-
vıne dc anlaşamıyorduk. "Yazınız" dedı-
ğım zaman da Arapça yazıyordu: 1950-
Î965 yıüan arasında kendi anadillerinı
Arrfpça >azıp okuyarak öğrcnmışler. Son-
URUMCI
ALt RIZA
BALAMAN
radan 1965-1986 yıllannda Latin abecesine
gegmişlerse de 1986 sonrası özerk yöneti-
min karanyla yeniden Arap abecesine dön-
müşler.
Tren. Uygur Özerk Bölgesi'ne girince
anonslar. Çince vanında Uygurca da veril-
meye başlandı. Örneğin. ilk durak -Çinlile-
nn Hami dedikleri- Kumul'a geldiğimizde
"69 numaralı tren perona girdi; eşyalannızı
alarak sıralanınız" anlamındaki duyuruyu
teypten çözebildiğim kadanyla "Alttmeş
dokkuz İcetemlek (numaralı) poyz (tren)
rogzolga (peron) kirti; guxudi ojanla
aldıramay guxayli" evet. örnekte de oldu-
ğu gibi anlaşmak yüzde otuzdan da daha
aşağıda. ancak sözcük sıralaması dilbilgisi
açısından Türkçe gibi. Bir de sayılara ba^
kalım: Bir, şiki. üç. dort. peş, altte, yette,
sekkiz, dokkuz ve on.
Trenle bu yolu kat etmenin bir öteki ya-
ran da 5000 krrflik ünlü Çin seddinin so-
nunun. Uygur Özerk Bölgesi Xinjiang'a
girmeden önce Chi Lien Dağı eteklerinde
bittiğını görür: atalanmızın yüzyıllar önce-
sı göç etmek zorunda kaldıklan çölü geçer-
ken eski örenlere tanık olur; Çinîilerin
mevcut petrollerinin onda dokuzunu bu
bölgeden sağladıklanni içiniz burkularak
öğrenirsiniz.
Bu yörelerde yaşayan insanlann dillenn
dekı benzerlik ya da benzemezliklere
karşın kendileri bütünüyle bir Anadolu
köylüsü. Ömercan, bcni evine götürdü. ai-
lesiyle tanıştırdı -beni çevresindekilere
"İstanbuPdan gelen büyük adam Türk"
diye pohpohlayarak tanıttı, yemek yedirtti
sonra da otelıme kadar getirdi. Otel kapısı-
ndan avnlırken bana bir armağan vermek
üzere ceplerini kanşıırdı sonra da bir anda
den kemerini belinden çıkartıp bir eliyle
düşmesin diye pantolonunu tutarken öte-
kiyle bana uzatiyordu. Ola ki Ömercan, ar-
mağanını kabul etmediğim için beni kibirli
buldu; nasıl kabul edebilirdim ki?