Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22KASIM1992PAZAR CUMHURİYET SAYFA-
HABERLER 15;
îkibaşkandaha güzel, dahaçağdaş birtzmir'itarbşti
Cakmur
Kentin
iğciğeri
kıutııldu
• Yapı yoğunluğu yok.
Küçük, basit alanlar veçocuk
oyun alanları var.
• İzmir Belediye
Başkanı Çakmur,
Serdar Kıak'la yaptığı
söyleşide, vergileri yerel
yönetimlerin
toplaması gerektiğini
savundu.
(Fotoğraflar: MERİH AK)
SERDAR KIZIK
- Sayın Çakmur. dönemınızde büyük proje-
ler gündeme geldi. bunun yanında büyük tar-
uşmalarda...
"Ben gözboyayıcılara değil. kalıa yatınm-
lara önem verdim. Bunlardan bir tanesi yıllar-
dır çilesı çekilen mezbaha konusuydu. körfezi
kirleteno sağlıksızmezbaha. İki > ıl önce ıhale-
sini yaptık. ikı ay sonra hizmete gırecek. Orta-
doğu'da. Balkanlar'da böyle bir ıcsıs yok
bugün. Bıliyorsunuz et konusu bir sağlık ola-
yı. El değmeden et kesilecek. Sosyal demok-
rallar çok konuşur iş yapmaz deniyordu. işte
cevabı.
- Çok konuşulan bir konu da ulaşım. Birçok
yeni otobüs geldi. araçlar çoğaldı arna bir bılet
3 bin 500 lira Toplu taşımacılığın pahalı oldu-
ğu vurgulanıyor..."
Artık duraklar bomboş
"Bakalım ilk göreve geldiğim günlere.
O zaman taşımacılık konusunda çok
umutsuz bir tablo vardı. Duraklarda in-
sanlar çile çekiyordu. Çoğunluğu eski 490
otobüs çahşıyordu. Şimdi kentin 1247
otobüsü var, duraklar boş. Bugün Karşı-
yaka'dan, Balçova'dan 3 dakikada bir
otobüs kalkıyor. Bakın şımdi 800 yeni
otobüs daha getiriyoruz."
- Taşımacıhğa gelmişken, bir de diğer
kentlerde görülmeyen bir olay var; mini-
büslerin kaldınlması. Siz bunu nasıl göze
aldınız?
"Bakın çağdaş hiçbir kentte minibüs
olayı yok. Her anlamıyla arabesk bir tab-
lo sergiliyorlar. Bizim amacımız kentleri-
mizi, Pakistan'dakilere. Hindistan'daki-
lere benzetmek değil. Minibüsler ne trafık
dinliyor, ne kural dinliyor. Yollann cana-
varlan haline geldiler. Ben Karşıyaka'-
dakileri kaldırdım. Bakın onlan işsiz bı-
rakmadım, kent dışında hatlar verdim.
Bu işin siyasi istisman olmaz. Şimdi Kar-
şıyaka yolu ne rahat. Bunda kararlıyım,
bu kentte minibüs şehir merkezine gire-
meyecek. merkezin dışında çahşacak."
- Benzer bir konu da kentteki işportacı-
lann kaldınlması...
•"İşportacılıkkentinkanseriydi. İzmır-
in taşı toprağı altındir diyen geİmiş, elinde
hoparlör bağınyor. Bu. olmaz. Dükkân-
lar vergisini veriyor. elektriği var, suyu
var ama işportacılar böyle değil. Ben ka-
rarhyım, korkunun ecele faydası yok, bu
kentte ışportacılık olmayacak. İzmirli. iş-
portayı, çirkinliği istemiyor. Bakın bugün
Konak. Kemeraltı ne kadar rahatladı."'
En büyük proje metro
- Buradan metroya geçebiliriz.
"Evet en önemli projemiz. 2.5 yıl üs-
tünde çahştık. çok güzel bir ulaşım mas-
ter programı yaptık. 9.2 km uzunluğunda
nnın direksiyonlannı yumrukluyorlar.
İzmir'de günde 240 araç trafiğe giriyor.
yılda 100 bin göç yaşanıyor. Bu olaylar
olmazsa, kent felç noktasma gelecek. Ba-
kın insanlar çevre yolunda oturmuyor,
işleri kent merkeziode. Sonra denıyor ki
Kordon'a ve Karşıyaka'ya otoban yapılı-
yor, otoyol bunlar. Ben. pes diyorum.
Bunu söyleyen mühendis. mimar sınıfta
kalır. Dünyanın neresinde göriilmüş, so-
kaklann otoyola açıldığı?"
Tarihl yok ettiler
- Gelelim Kadifekaleye. Gecekondu-
larla çevrili, Kürt kökenli yurttaşlanmı-
zın yoğun olarak yaşadıklan bu bölgeyle
ilgili de bir projeniz var. Deniliyor ki
• Bakın çağdaş bir kentte minibüs olayı hiç yok. Bizim
amacımız kentimİ2İ Pakistan ya da Hindistan'a benzetmek değil.
Minibüsler ne trafık dinliyor, ne kural.
olacak. Günde 240 bin yolcu taşınacak.
400 metresi açık. diğer bölümleri yerin al-
tında olacak."
- Mimarlar, şehir planlamacılan ve in-
şaat mühendisleri odalannın başkanlan,
diğer büyük projelerde olduğu gibı Metro
Projesınden İzmirlilerin haberdar olma-
dığını. öyle ki kendilerinin istemelerine
karşm bu projelerin verilmediğini söylü-
yorlar.
•'Bu. çok somut bir plan. Şu anda
DPT'de. DPT nutuk dinlemez. Bizim
projemiz ışık altında, inceleniyor."
- Sizin projelerinizden Kordon'a ve
Karşıyaka'ya 6 şeritli yol yapımına da
tepkiler var. Bunlann otoyol, hız yolu
kimliğinde olduğu görüşü dile getiriliyor.
Çevre yolunun yapılmasıyla sorunun çö-
zümleneceği belirtiliyor...
"Bakın trafık her iki güzergâhta da ak-
mıyor. Ölü saatlerde bile insanlar araçla-
amaç tarklı...
"Amacımız şu; oradaki Helenistik uy-
garlığı, Roma uygarlığını korumak. Baş-
ka bir amaç aranmasm bunun arkaşında.
Bakın oraya binlerce turist geliyor, İsken-
der'in geçtiği yerleri geziyor. Kadifekaje'-
de tarihi yok ettiler. Şimdi mezbelelik
durumunda."
- Oda başkanlan Konak Alanı'na yapı-
lacak Galleria inşaatına da büyük tepkı
gösteriyorlar. Yeni bir oldubittiyle karşı-
laştıklannı, projeleri istemelerine karşın
verilmediğini söylüyorlar...
"Konak Alanı'nı ölülükten kurtanp
canlılık getirmek için bir kültür, sanat ve
ticaret merkezi yerleştiriyoruz. Bahçe
icinde bir merkez yapıyoruz, alü da oto-
park olacak."
- Prpjeyi vermediniz mi?
"Bakın çarpıtma var burada. ben ken-
tin büyük projeleriyle ilgili onlardan gö-
rüş istedim. Dediğim gjbi. elemanlan ve
zamanlan olmadığını söylediler sürekli.
Şimdi neden böyle yapıyorlar? Ben onla-
ra şunu söylüyorum: Belediyenin arka-
sından koşmasınlar, önüne geçsinler,
proje getırsinler."
- Sayın Başkan. bu ticaret merkezi, ya-
ni Galleria üç futbol sahası büyüklüğün-
de deniliyor. Bu gerçekten büyük bir
kütle değil mi sizce? Alan daraltılmış ol-
mayacak mı? Aynca metro da buradan
geçiyor. İki projenin uyumu düşünüldü
mü?
Burası orman değil
"Çok yanlış. Galleria az bir yoğunluk
kaplıyor. Dünyanın her ülkesinde, alan-
larda ticaret merkezi var. Burası bir or-
man değildir. 82 bin metrekare bir inşaat
alanı olacak. Burası bir beton kütle değil,
ağaçlar olacak. Bu, kentin güzelleşmesi-
dir."
- Sık sık çevre konusunu işliyorsunuz.
Size göre İzmir'in bu alanda durumu ne-
dir?
Izmir kurtuldu
"Bız bunu laf üreterek yapmıyoruz.
Bakın kente 2 milyon fıdan dikildi. Karşı-
yaka sahil bandı projesiyle 3 bin ağaç di-
kiyoruz. 110 bin metrekare yeşil alan
yaratıyoruz. Kordon yolu projesiyle de 5
bin ağaç. 140 metrekare yeşil alan yaratı-
yoruz. Bornova'da 650. Yeşildere'de 400
bin metrekarelik rekreasyon alanlan ya-
rattık. En önemlisi. yapılaşma için iştah-
lann kabardığı İnciralü'ndaki fuann 9
katı büyüklükteki bir alanı fuar ve rekre-
asyon alanı ilan ettik, kentin ciğeri kur-
tuldu. İzmir kurtuldu..."
- Burada fuar alanı derken yapılaşma
da olmayacak mı?
"Hayır, yapı yoğunluğu yok; küçük,
basit. çocuklann oyun alanlan ve rekre-
asyon amaçlı ufak yapılar."
Basarır:
Deniz,
ulaşımda
çok önemli
• Kentin en büyük alanma
Galleria'yı yaparsanız Keme-
raltı'nı öldürürsünüz.
- Sayın Başanr; kent hizmetlerinde.
özellikle de büyük projeler konusunda
Yüksel Çakmur'la sık sık karşı karşıya
geliyorsunuz. Bu çatışmarun altında ne
yaüyor?
"Sorun. Sayın Çakmur'un tutumun-
dan kaynaklanıyor. Bizı. odalan dışlayan
bir tutum ıçinde. Oysa seçimlerden önce
bizegelip destek istemişti. Bizlerle işbirliği
yapacağmı belirtmışti. Söylediklerinin
tersine, ilk toplantımızı iki sene sonra, ya-
nı geçen yıl yaptık kendisiyle."
- Hiçbir kcmuda görüşünüz sorulmuytor
mu?
"Bırakın görüşümüzü almayı, projeleri
istiyoruz. onlar bile venlmiyor. Metro
böyle, Ulaşım Master Plaru böyle, Kor-
don yolu böyle. Galleria böyle. Yani sağ-
lıklı şeyler söylemek için projeleri istiyo-
ruz ama alamıyoruz."
Kavşaklar tek çözüm
Mimariar Odası Başkanı Öztürk Başarır
caktı. Şimdi inşaatına bakıyoruz, normal
bir apartman dikiliyor. Oysa tabelasında
otopark diye yazryordu."
- Karşıyaka sahil yolunda mahkcme
bilirkişisi belediyenin projesine karşı çık-
tı. Çakmur da bunun üzerine yeni bir
proje yapılacağını, eski projedeki tram-
vay ve yaya yolunun kaldınlacağmı du-
yurdu...
"Yani Sayın Başkan halkı cezalandın-
yor. Siz projeye karşı çıktınız, ben de
bunlan kaldınnm diyor. Bu doğru bır
yaklaşım değil."
- Konak Alanı'na yapılacak Galleria
projesine de büyüK bir tepki gösterdiniz.
"Kentin en büyük alanına devasa bir
kütle kondurulmak isteniyor. Bu, üç fut-
bol sahası büyükliiğünde. Konak Alanı'-
na o proje olmaz. Bunu anlamak için
mimar olmaya gerek yok. Gazetelerdeki
ilanlara, fotoğraflara bakarsanız her şey
güzel. Ancak, ilanlardaki hayal."
- Sizin baa yollara karşı çıkmanızın
ana gerekçesi nedir ?
"Bakın bu yollara gerek yok. Zaten ge-
rekli kavşaklar yapılsa trafik konusu çö-
zülecek."
- Sayın Çakmur. bu yollara otoban ya
da otoyol denemeyeceğini belirtiyor.
Hatta "Bunu söyleyen mimar sınıfta ka-
lır" diye deekliyor.
"Yanlış anlaşılmasın. Biz bu iki yola ne
otoyol n? de otoban diyoruz. Bunlann
adı. genış kesitli hızlı yoldur. Bunlar ken-
tin yaşamını sekteye uğratacak. kente
büyük zarar verecek hızlı yollardır."
- Sizin öneriniz nedir bu trafik sorunu-
nun çözümü için?
"Önce secenekler artünknalı. Denizyo-
luna ağırlık verilmeli. Karşıyaka ve Al-
sancak'ta yol kenanna park eden araçlar .
kaldınlmalı. Denilebilir ki. bu araçlar ne-
reye park edecek? Alsancak'ta katlı oto-
parklann yapılabileceği eski yapılar var.
Bunlar değerlendirilehırlır. Aynca beledi-
ye Alsancak Pazan yerine otopark yapa-
Bize kulak versinler
"Bu suçlamalar yersiz. O tek katlı evler
yıkıbp, koca koca apartmanlar dikilirken
de Mimarlar Odası buna karşı çıkmıştı.
Ancak o zaman da mimarlara bugün söy-
lenenlerin benzeri şeyler söylenmişti.
Çağdaşjaşmaya. modernleşmeye. ilerle-
meye karşı olmakla suçlanmıştık. Aynca
daha önceden yapılmış hatalar varsa, da-
ha önce itiraz edilmedi diye şimdi bizleri
suçlamak ve niye karşı geliyorsunuz diye
sormak da son derecede yanlıştır. Bu
mantık yanlış. Biz hatanın olduğu anda
eski duruma bakmadan bunu söylemeli-
yi/. Bızodalaraönenlerdebulunuruz. Bi-
zim görevimiz plan yapmak, proje yap-
mak değildir. Zaten böyle bir yetkimiz de
yok. Yasalann bize verdiği tüm imkânla-
n kullanıyoruz. Yapabileceğimiz, uyan
göre\idir. Eğer odalann yararlı olması is-
teniyorsa önerilerimize kulak verilsin.
Böylece biz de noterlikten kurtulmuş olu-
ruz."
Cim-Bonriı eleştirenmüşteriye aynen şut
Ben
İstanbul'da
;en
A Y D I N E N G İ N
-2-
Uzun uzun turlamaya gerek kalmadı. Bin
yolun kenannda ebnı kaldırdı. Şahin"ımle şa-
hin gibi dalıp kapüm muşteriyi Aynı noktaya
dalıs. yapan öteki taksi aa bir fren yapü ve on-
dan da aa bir korrıa çaldı, ama nafıle; ben avı-
mı kapmıştım. Adam "Tepebaşı'na" dedi.
Hani şarkıdakı gıbi>im. "Rüzgârlara kapıl-
mış , Kuru yaprak misalı" sürükleniyorum
İstanbul sokaklannda. Bin ıni>or, ötekı bini-
yor. Bır süre sonra (Frankfurt'tayıllar boyun-
ca edinilmiş) şoforlük ıçgüdülerim işlemeye
başladı. İnen ve binenleri hafıza kaydetmiyor
artık. Onlar artık yaşlı amca, ter kokan deü-
kanlı. kırmızı valizîi genç kadın. romauzmala-
n azmış huysuz nıneak... hayır buniann hiç
biri değil artık onlar. Nereye gittikleri de
önemli değil. Hafızam onu da kaydetmiyor.
Salt ış var. 10 bin 600 lirahk, 12 bin 200 liralık.
8 bin 800'1ük, 17 binlik ışler..
Silkinip kendimi toparladım. Bu kez ekmek
parası için sürmüyorum taksıyi. Durmadan
mu^lcrı pe^ınde koşmanın âlemı yok. Üstelık
saat daha 11 "e gelmedı, ama ben 161) bin lırayı
topladım da geçtim bile. Anladığım kadanyîa
"hasılat" hiç de kötü değil.
Şimdi Frankfurt'ta, Alte Oper
taksi durağında da
Müşteri kollamaksızın Taksim'den
aşağı vurdum. Kabataş vapur iskeleleri-
nin önündeki alanda yedi sekız taksi park
etmiş, şoförler termos içinde çay satan
seyyar kahveciden aldıklan çaylan içerek
sohbet ediyorlar. Ben de arabayı sıraya
yanaştınp, park ettim. İndim. meslektaş-
lanma yanaştım. Selamlaştık. Alışkın bir
tavırla kendime bir çay söyledim. Sohbet
kaldığı yerden sürüyor.
Bir kez daha ve keyifle saptadım: Dün-
yanın heryerinde şoför sohbetlerinin ko-
nusu üç aşağı beş yukan aynı. Galatasa-
ray'ın Eintracht Frankfurt önündeki
yengjsi konuşuluyor. Deneylerime daya-
narak çok iyi biliyorum ki şımdi Frank-
furt'ta, örneğin Alte Oper (Eski Opera)
durağındaki taksi şoforleri de Galatasa-
ray - Eintracht maçını konuşuyorlar.
Sohbet, bir şoförün Galatasaray'ı kü-
çümseyen şakalar yapmaya cüret eden
müşterisini nasıl arabadan aşağı indirdi-
ğini aktarmasıyla "kelek" ya da "kıyak"
müşterilere döndü. Işte bir "kıyak" müş-
teri:
- Tam Yeşilköy'e yaklaşmışız abicim,
kan herife, "Pasaportlan otel resepsiyo-
nundan almadık" demez mi.
- Üf anam. Döndünüz tabii...
- Tabiı abicim. Saat yazmış zaten 103
bin küsur. Bir topuklarsın abi otele. tn-
diydi, pasaportlan aldıydı, bindiydi, gaz-
ladıydı, derken saat olmuş...
- Uç yüz bin.
- Ne üç yüzü, dört yüzü geçmiş...
Atıyor mu? Olabilir. Her şoförün gön-
lünde şöyle zahmetsiz trafığin iyi aktığı,
kuyrukta beklenmeyen bir yolda iyi bir iş
kapıp. o günkü "yevmiyeyi" bir defada
doğrultmak yatar.
Evel. belki atıyor bizim ahbap. Ama
olsun. Bir gün elbet binecektir o arabaya
bir yolcu ve tam da Yeşilköy'e yakmlaş-
mışken, "Eyvah" diyecektir kansı. "Pa-
saportlan otelin resepsiyonunda..."
Biri konuyu değiştirmek için olsa gerek
bana döndü:
- Nerelisin hemşerim?
Ne demelı acaba? Doğruyu söyledim:
- Ege tarafianndan, dedim. Odemişli-
yim ben.
- Ödemiş ha... Ya\ benim askerde bir
onbaşım vardı, Gürcan onbaşı. O da
Ödemişliydi. Bilmem tanırmısın?..
Buyrun bakalım, Ödemişli Gürcan on-
başı. Bir şeyler mınldanıp geçiştirdim so-
ruyu. Ordan biri atıidı:
- Plaka senin mi hemşerim: yoksa kira-
hk mı?
Dilim kopsun, "Yok işçi gibi çalışıyo-
rum" desem ya. "Kıralık" deyiverdim.
Tabii kaçınılmaz soru geldi:
- Kaça kiraladın ayıpur sorması?
Ayıp tabiı sorması. Ne bileyim ben bir
taksi plakasının kaça kiralandığını? Sa-
bahleyin Ferit'ten bir plakanın 450 mil-
yon ettiğini öğrendim ama; bu bana kira-
sını soruyor. Ne desem acaba? 300 bin
desem az mı? Beş milyon desem çok mu?
Kıvırdım:
- Mal sahibi tanıdık dedim, bana kıyak
yapü, ucuza verdi.
- Kaça yani?.. dese çuvallayacağjm.
Ama onun derdi benim değil, kendi kira-
sıymış. Yüreğinin acısını döküverdi fuka-
ra:
- 3 mılvon kardeş, imansız bu hafta tam
• "Nerelisinhemşerim?' Ne demeli
acaba? Doğruyu söyledim. "Ege
tarafianndan" dedim. "Ödemişliyim
ben." " Ödemiş ha.. Yav benim
askerde bir onbaşım vardı, Gürcan
onbaşı. Oda Ödemişhydi. Bilmem
tanırmısın?.."
üç milyona çıkardı aylık kirayı. Olmaz-
lansam, sırada en az beş kişi var 3 milyo-
nu gözden çıkarmış...
Küfretmeden önce bir yutkuımn
Biri ötekinin sözünü keserek, öteki be-
rikinden sözü kaparak ateşli bir tartışma
başladı. Aynntılarla oyalanmayın. Ama
birhesap da siz yapın bakalım:
Üç milyondan günde bir milyon kira.
Bij şoför hasta değilse, ev taşımıyorsa,
çocuğunu okula yazdırmayacaksa, kaza
yapıp tamirci kapılannda beklemiyorsa,
kısaca her şey yolunda gjdiyorşa, bir ayda
kaç gün calışabilır üst üste? Üç milyonu
şimdi bır de bu sayıya bölün. Üstüne ara-
banın yakıtını, onanmını, vergisini. sigor-
tasını ekleyin. Varsa Bağkur primlerini,
yoksa kendi için, kansı için, çocuklan için
doktor. ilaç paralannı koyun üstüne...
Işte İstanbul sokaklannı san-turuncu
renkli arabalanyla dolduran; trafığin sık
sık canına okuyan; çoğu kez Taksim'den
binip "Şişli'ye gideceğım" dediğinızde su-
ratında arsız bir gülücükle. "Yolu tarif
edebilir misin?" deyip sizi çileden çucaran;
hiç olmazsa ana semtleri bilmesi gerekti-
ğini söyleyıp tatlı-sen fırcaladığınızda
gözünüzün içine baka baka yalan söyle-
yip "Ben karşı tarafın şoförüyüm de"
diyen; suratı üç günlük sakalla kararmış,
içlerinde kimileri arabanın cammı açıp
pervasızca sokağa balgam atan, yağmur-
lu havalarda, yolculardan öç alırcasına,
durmayıp. üstelik üstünüze zifos sıçratıp
gazlayan taksi şoförjerini gördüğünüzde
küfretmeden önce bir yutkunun. Bır sü-
rücü ehliyetinden başka hiç bir deneyim
gerektirmeden de "icra edilebilen" bu
mesleğin çalışanlan, günde net 100 bin,
ayda iki-ikibuçuk milyon lirayı doğrul-
• Adam Maçka'da Maden
Fakültesi"nin önünden bindi
arabaya. Henüz birmuşteriyi
indirmiş, Şişli yönüne dönüş
yapryordum. Eliyle işaretetti.
Amaneişaret!
tunca sevinen... haa bir de karda kışta
çalışırken "pek ıslanıp, üşümedikJeri
için" şükreden yoksul emekçıler: Evet, o
yüzden küfrii basmadan önce bir yutku-
nun. Sonra... dilerseniz küfredin.
Manukyan'uı kızı...
Adam Maçka'da Maden Fakültesi'nin
önünden bindi arabaya. Henüz bir muş-
teriyi indirmiş. Şişli yönüne dönüş yapı-
yordum. Eliyle işaret etti. Ama ne işaret.
Hiçbir şey söylemedi ama. "'Gel lan bura-
ya şoför olacak cibilliyetsiz herif gibi bir
şeyler söylediğine kahbımı basanm.
"Haydi ha'yırhsı" deyip durdum. Bindi.
Arka koltuğa kurulurken. belirgin bir
Karadeniz ağzı ile konuşmaya başladı:
- Manukyan'ın kızıydı o kan. Ekmek
kuran çarpsın Manukyan'ın kızıydı.
Böyle durumlarda ister gazeteci olsun,
ıstek taksi şoförü, pek meraklı görünme-
melisiniz. "Hayrola. nedir?" filan derse-
niz durumunu fark edip, "Yok bir şey"
diyerek kendi düşüncelerine gömülüp gi-
debilir karşınızdaki. Ben sustum. o sür-
dürdü:
- 500 milyonlıık, bilemedin 600 milyon-
luk daireye tam 1 milyar yedi yüz otuz bin
saydı kan be...
- Evet beyim. Nereye gıdiyoruz?
Sinek kovalar gibi bir el hareketiyle:
- Çek bagayum, dedi. Zeytunpurnu'na
toğru cideceksun.
Içimden "Cidelum bakalum" diye geçi-
rip, yola koyuldum. O hala "'Manukyan'-
ın kızında" kalmış sürdürüyor:
- İki defa kannın gözünün içirie bak-
tım. Anlasana değil mı? Anlasana ben is-
tiyorum bu daireyi. Yok. Otuz milyon
otuz milyon artınyor kan. Bu kadar para
nasıl kazanılır? Belli, kan besbelli Ma-
nukyan'ın kızı.
Az sonra anlaşıldı. Benimki Emlak
Kredi Bankası'nın Ataköy konutlan için
açtığı "müzayede"ye katılmış. Gözüne
kestirdiği dairelerden birini kapmak iste-
miş ama, onun kadar istekü bir başkası,
anlaşılan bir kadın. daha fazla arttırmış
ve evi kapmış.
- Sen kaça kadar arttırdın, diye sor-
dum.
- Çıküm ben de 1 milyar yediyüz bine
kadar tabii, diye yanıtladı. Eh "bilemedin
500 miKonluk" daireyi 1 milyar 730 bine
arttıran kadıncagjz Manukyan ın Kızı
oluyor da, 1 milyar 700 bine arttıran bu
adam Manukyan'ın nesi oluyor acaba?...
diye soramadım tabii. Konuyu değiştir-
mek umuduyla sordum:
- Ne iş yapıyorsun sen reis?
- Niye sordun?
Hoppalaaa. Ben sohbet açmak iste-
dim, benim yolcu neredeyse anasına söv-
müşüm gibi bozuk aüyor.
- Hiiiç, laf olsun diye sordum.
- Tamam da ne maksatla sordun?
Anlaşıldı bela beni anyor. Ama ben
onu aramıyonım.
- Vazgeçtim, dedim. zaten geldik. Şim-
di ne yana, sen onu söyle bana.
Onun "sağa, sola, doğru sola (o da ne
demekse), ikinci sokaktan sağa. şimdi
dimdirek ("direkt" sözcüğünden yapılan
şu türetmenin güzelliğine bakın) bir daha
sola, hah o kahvenin önünde dur" tali-
matlan uyannca Zeytinburnu'nun ça-
mur deryası sokaklannda ilerleyip dur-
dum. Öndeki boş koltuğa birelliük birde
yirmilik fırlattı. Oysa saatte 60 bin 200 li-
ra yazıyordu. Böylece günün tek bahşişi-
ni İcaptım. İndi, kapıyı kaparken, önemli
bir sır veriyormuşçasına konuştu:
- Sultanbeyli'yi bilir misin?
- Duymuşluğum var.
- Hah, orda inşaat işleri yapanm ben.
Kime sorsan beni bilir. Yürüdü gitti. Ne
• "Evet beyim. Nereye
gküyoruz?" Sinek kovalar gibi bir
d hareketiyle, "Çek bagıyum"
dedi, "Zeytunpurnu na toğru
cideceksun." Içimden "Cidelum
bakalum" diye geçirip, yola
koyuldum.
çare adını söylemedi. O yüzden "kime
sorsan bilir" de açıkta kaldı. Bir de Ma-
nukyan sorunu...
Akşamı ettim. 415 bin lira hasılat. 85
bin lirahk benzin yakmışım ve lastik ta-
miri için (gün boyu iki kez lastik patladı,
hem stepneyi hem sağ arkayı tamir ettir-
mek zorunda kaldım) toplam 20 bin lira
ödedim. Paydos saati geldi çattı. Gece şo-
förü beni bekliyor şımdi. Durağa dön-
düm. Hesabı verdim. Alaattin'in dediği-
ne göre hiç de kötü değilim. Üstelik
şoförün yüzdesini de almayıp patrona ve-
riyorum (Böylece gazete de röportaj gide-
ri olarak taksi için para vermekten İcurtu-
luyor. Benim gibi muhabır az bulunur
doğrusu)...
Bir günlük patronuma veda edip, Tak-
sim'deki The Marmara otelinin yolunu
tuttum. Otelin önünde, gece vardiyasında
dört-beş saat çalışmam için arabasını ba-
Şariodakigibiy&rcıüigâıtırakapir^kınıyap^knisaMFotoğ^
na verecek olan Irfan'la buluşacağım.
Akşamüstü Tarabya Oteli'nin önünde
konuşup "kavilleşmiştik."
İrfan'dan arabayı aldım. Gece 24.00 ile
00.30 arasında Büyükparmakkapı'nın
oralarda bir kahvede buluşup arabayı
teslim edeceğim. O da ben gelene kadar
biraz "okey takılacak"mış. Yola çıkma-
dan bana öğüdü olup olmadığını, gece
şoförlüğünde nelere dikkat etmek gerek-
tiğini sordum. Güldü:
- Hiç fark y ok abicim. Yalnız geç vakit,
tek ya da iki kişi taksi çevinp. gecekondo
semtlerine gitmek isteyenlerden sakın
abicim.
- O niye o Irfan?
- Soyuyorlar be abicim.
Sanki "saati soruyorlar" der gibi söylü-
yor.
- Peki dikkat edenm. Başka?
- Başkası abicim. Dönmeler binerse hiç
korkma. Onlann zaran kendilerine abi.
Bize çok efendi...
Sözcüğü anyor "adamlardır" mı dese,
"kızlardır" mı dese... Bulamadı. Ben ta-
mamladım:
- Müşterilerdir.
- Çok yaşa abi. Bize ne di mi, kan mı
herif mı? Efendi gibi parayı versinler, öte-
si bizı ırgalamaz.
Arabanın içinde konuşuyoruz. o yüz-
den İrfan eğitim semınerini "uygulamalı"
olarak yapıyor Saate yaklaşan parmak-
lan. tam gündüz tarifesi düğmesine değe-
cekken. gerçekten de İdil Biret'i kıskandı-
racak bir çabukluk, hüner ve zarafetle
gece tarifesi düğmesine basıverdi. Saat
7500'den acıldı.
Yani, bir gece, biraz çakırkeyif, Be-
yoğlu'ndan taksiye binerseniz ve saat
7500'den açılıverirse ve siz de çok darda
degilseniz, görmezlikten geliverin. Ara-
daki 2500'lük fark "İdil Biret parmak-
lan"na ödedığiniz bır bahşiş oluversin. E
mi?Son müşterim o saatte ışe mı çıktığını
yoksa işten mi döndüğünü pek anlaya-
madığım. ufak tefek, oksijen sanşını bir
kızcağızdı. "O biçim" kızcağızlardan biri.
Yola çıktıktan sonra belki sohbet olur di-
ye bir şeyler söyledim. Yanıt yok. Ayna-
dan arkaya baktım. Uyuyakalmış. Tıpkı
sabah karanlığında aldığım ilk müşterim
gibi...
Geceyansı oldu. On sekiz saattir çalışı-
yorum. On sekiz saattir İstanbul sokakla-
nnda direksiyon sallıyorum. Eğer gerçek
şoför olsaydım, bu gece eve net 165 bin li-
• Eğergerçek şoför olsaydım. bu
gece eve net 165 bin lira ife
dönecektim. Toplam hasdattan
şoförün payına düşen net para bu
kadar. Nedersiniz; 165 bin lira
gündelikle günde 18 saat
direksiyon saDarmıydmız?
ra ile dönecektim. Toplam hasılattan şo-
förün payma düşen net para bu kadar.
Ne dersiniz 165 bin lira gündelik ile günde
18 saat direksiyon sallar mıydmız? Gaze-
teden benim Golfü aldım. Eve, Beyler-
beyı'ne doğru gidiyorum. Daha Beşik-
taş'a varmadan, bir taksi hiç işaret
vermeden, son derece dogal ve son derece
saygısızca şerit değiştirip önüme geçti.
Hiç kızmadan frene bastım. Sert bir fren-
le durdum. Arkamdakiler de durdu çare-
siz. Kaldınmdan bir müşteri bindi taksi-
ye. Taksi yeniden yola çıktı. Ben de...
Camdan elimi salladım şoföre. Çok
dostça, içim ısınarak, onun yorgunluğu-
nu kollanmda duyarak, gürultüden ağır-
laşmış kafasının içindekı kederi becerebil-
diğimce bölüşerek Boğaz Köprüsü
yönünde gaza bastım...
BİTTİ