08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM ISftÖ ÇARŞAMBA OUMHUHIVtl SAYFA DIZIYAZI 13 Boğaziçi: Daha iyi günlere Konuklarımızın ortak düşüncesi: Iktidar ortaklan YÖK'üortadan kaldırmayı düşünmüyor Mvat hetiİİKÖğrencilerin depolitisazyonu ve araştırmayan. düşünmeyen bir kitle haline getirilmesi, yalnız YÖK'ün değil, 12 Eyîül'ün genel politikası. Pwf. Aznk: Öğrencilerin depolitizasyonu ve düşünmeyen, araştırmayan bireyler haline getirilmesi, uzun vadeli planın parçalan. PPtf.fiztftafr:YÖK, sadece öğrencileri değil, üniversitenin, öğretim üyeleri dahil, bütün unsurlannı depolitize etmeyi, sindirmeyi amaçiadı ve bunu büyük çapta başardı. OzM ErfzJtC Bence iktidar partilerinin bu konuda ciddi bir hazırlığı yoktu. Seçimden önce de yoktu, iktidara geldikten sonra da bu yönde yoğun ve ciddi bir çaba göstermediler. Şoru - YÖK'e yöneltilen eleştirilerden biri; öğrencileri depolitize etmeyi, sin- dirmeyi, araştırmayan, düşünmeyen bi- reyler haline getirmeyi amaçlaması. Bu görüşe katılıyor musunuz? YÖK amacı- naulasmış sayılabilir mi? MratİKMihc öğrencilerin depolitizasyonu ve araş- tırmayan, düşünmeyen bir kitle haline getirilmesi, yalnız YÖK'ün değil, 12 Ey- îül'ün genel politikası. Öğrenciler, siya- sal partilere giremiyor, üniversite çapın- da sadece bir dernek kurulabüiyor. Ûni- versitede, öğrenci katılımına hiçbir şe- kilde ihtiyaç görülmüyor. öğrencilerin yüzde 88'i, üniversite yönetimlerine katılımı, gerek öğrencilerin kendilerini geliştirmesi, gerekse üniversitelerin ken- dini geliştirmesi açısından yararb bul- makta. YÖK'ün depolitizasyon politikası, amacına ulaşmış görünüyor. Öğrenci- ler, üniversite sorunlannı ya da politika konuşmak istediğiniz zaman öcü gör- müş gibi kaçıyorlar. Üniversitede, derse giımekten başka yapabilecek fazla bir şey de yok. Universiteden soğuyor ve uzaklaşıyorlar. Öğrencilerin depolitizasyonu ve dü- şünmeyen, araştırmayan bireyler haline getirilmesi, uzun vadeli planın parçala- n. Doğrusu, geçmişte öğrenciler kötü sı- navlar verdiler. Ne yaak ki, birtakım kanşık'-klar onlara olan güveni zayıf- lattı. Öğrenciler atomize olmuşlardır, birbirlerinden kopmuşlardır. Biraraya gelip tartışmak, gö- rüşmek, ciddi konular üzerinde düşünce üretmek | durumunda olan kimseler değil; uy- sal, hocalann söyle- diği şeyleri telefo- nun ahizesi gjbi ahp sınavda tekrarla- yan ve görevleri bu- rada biten kişiler haline gelmişlerdir. Böyle bir öğrencinin hiçbir entelektüel yanı olamaz. Olursa, ancak kendi kişisel çabasıyla ortaya çıkar. YÖK, sadece öğrencileri değil, üni- vçrsitenin bütün unsurlannı - öğretim üyelerini de - depolitize etmeyi, sindir- meyi amaçiadı ve bunu büyük çapta ba- şardı. Öğretim üyesi yönetimden ta- mamen dışlandı. söz hakkı kalmadı, ku- ruma yabanalaşü, derneğe üye olması rektörlerin iznine bağlandı. Rektörler böyle bir izni zaman zaman vermediler, zaman zaman aylarca geciktirdiler. Baana demeç veren öğretim üyeleri hakkında soruşturma açıldı. Soru - Koalisyon ortaklan SHP ve DYP, hem seçimden önce hem de ikti- dara geldikten sonra YÖKü yok ede- ceklerine söz vermişlerdi. Ancak, bu söz hala yerine geürilmedi. Neden? OUüznlc SHP'nin başı- ndan beri YÖK'e karşı olduğunu açı- kça biliyoruz. DYP, sadece seçim- I lerden önce yaptığı propagandalarda, seçim bildirgesinde, YÖK'ün Türkiye için zararb olduğu- nu ifade etmişti ve bunun kaldınlması gerektiğini açık açık beyan ediyordu. Anayasa değişikliğinin lazım olduğunu hepimiz biliyoruz. Anayasa'nın 80 kü- sur maddesini değiştirmeyi amaçbyor- lar. Onlann arasında 130 ve 131. madde yok. Acaba niçin? Anayasa değişikliği programına alsalar bu konuda mecliste çoğunluğu sağlamak, öteki değişiklik- lerden çok daha zor olmayacaktır. Bunu almamalan, YÖK'ü ortadan kaldırmayı düşünmediklerini ortaya koyuyor. Bu durumda gözden kaçma- yacak bir çelişki ortadadır. Bu gerçekten şaşırtıcı görülebilir. Ke- sin bir dilde YÖK'ü kaldırmayı vaat et- tiler ama ağır ve çekingen davrandılar. Hükümeün başkanının, şaşılası bir şe- kilde YÖK tarafından atanmış ve YÖK'ü savunan rektörlerle işbirliği yaptığına taruk olduk. Bunlan açıkla- mak kolay değil. Bazı varsayımlar ileri sürebiliriz. Muhalefetteyken YÖK'ün kalkmasının doğru olacağına inanıyor- lardı ama iktidara geldikten sonra YÖK aracılığıyla üniversıteler üzerin- deki kontrol vedeYıetimi elde bulundur- maktan vazgeçmek istememiş olabibr- ler. Üniversite gerçeğini iyi görememiş olabilirler. Kuvvet dengeleri söz konusu olabilir. SHP'nin, İnönü'nün, Türkan Akyol'un, Kumbaracıbaşı'nın bulun- duğu bir hükümeün, hala YÖK'ün sü- regelmesine göz yummasını doğrusu in- san üzüntüyle karşılıyor. OZMEHMM: Çünkü. bence bu iki partinin de, bu konuda ciddi bir hazırlığı yoktu. Seçim- den önce de yoktu, iktidara geldikten sonra da bu yönde yoğun ve ciddi bir çaba göstermediler. Ağustos sonlann- da, Mılli Eğitim Bakanbğı tarafından ortaya çıkanlan taslak da, ilk haliyle ciddiyetsiz bir cahşmanın ürünü oldu- ğunu açıkça belli ediyordu. örneğin, bir maddede, asistanlann yönetime katıl- masına ilişkin bir düzenleme var. Orta- da, asistanbk diye bir kurum yok. Belki Öğretim Üyeleri Derneği'nin haarladı- ğı taslaktan bir maddeyi kopya çektiler ama başka bölümlerini almayı unuttuk- lan için böyle bir gaflete düştüler. Bu- nun yanında isteksizük de açık biçimde söz konusu. Araşürma Görevlileri Der- neği olarak Mılli Eğitim Bakanhğj tas- lağının tartışılacağı bir sempozyum dü- zenledik. Buraya mecliste grubu bu- lunan bütün partileri çağırdık. İktidar partileri temsilcileri gelmedi, muhalefet partilerinin temsilcileri geldi ve ANAP, RP ve CHP temsilcileri çok açık biçim- de, yükseköğretime ilişkin anayasa maddelennın değiştirümesi konusunda hükümete destek vereceklerini ifade et- tiler. Buna rağmen "sayısal gücümüz ye- terli değil' gibi bahanelerin ardına sak- lanıyor olmalan bence açık bir isteksiz- liğin göstergesi. SÜRECEK • Uluslararası tlişkiler son sınıf öğrencisi Argun Akdoğan şunlan söylüyor: "Eğitim sistemi tulumba sistemiyleçalışıyor. Doldurveboşalt. Öğrenciler bir şeyleri ezberleyip sınavlara giriyor. Bizim bölümdekilerin çoğu, Tûrkiye politikasında neler oluyor neler bitiyor habersiz. tdealist insan çok az. Çoğunun amacı okulu iyi bir dereceyle bitirerek, iyi bir iş bulmak, para kazanmak ve toplumda iyi bir statü sahibi olmak." GÜLATMACA Boğaziçi Üniversite'sinde öğrenci ol- duğunuzu söylediğinizde, bir çok insan ne kadar şanslı olduğunuzu düşünür. Çünkü onlara göre siz, kaliteli bir İngi- lizce eğitinıi aldığınız gibi. okulu bitirince iş bulma şansınız da diğer üniversite öğ- rencilerinden daha > r üksek olacaktır. ÖzeUikle başanlı bse öğrençilerinin ha- yallerini süsleyen Boğaziçi Üniversitesi'- nde beklentiler ne ölçüde gerçekleşiyor? 1971 yıhnda Robert Kolej'in akademik mirası üzerine kurulan Boğaziçi Üniver- sitesi'nin günümüzde eski eğitim kalitesi- ni sürdürdüğünü söylemek güç. Buna neden olarak YÖK sistemi, hızla artan öğrenci sayısı ve tngjlizce dil eğitimindeki yetersizlikİer gösterilebilir. Öğrencilerin çoğu, Boğaziçi Üniversitesi'nin diğer üniversitelerden daha üstün bir akade- mik eğitim verdiğine inandıklannı ama bu eğitimin eksik yönleri olduğunu dü- şünüyor. BÜ etiketi ve okulun öğrencilere sun- duğu sosyal hayatın zengınliğı. Boğa- ziçi'ni cazip kılan iki önemli unsur. Sos- yal faaliyetlerin çeşitliliği açısından Bo- ğaziçib kendisini bir hayli şanslı göriiyor. Okulda çeşitli alanlarda faaliyet göste- ren 28 kulüp var. Müzik, tiyatro, sinema, işletme, uluslararası ilişkiler, bilim, dağalık ve güzel sanatlar, ilk çırpıda akkmıza gelen kulüp isimlerinden bazı- lan. Manzara güzel, yer iyi Okulun ekonomi bölümü öğrencfle- rinden Esra Güner,"Boğaziçi'nde oku- mak" diyor, "dışandan avantajh görü- nüyor. Manzarası güzel, yeri iyi. Ben Anadolu liseli olduğum için hazırbk okudum. Fakat hazırbktaki eğitimin ba- na pek birşey kazandırdığını düşünmü- yorum. Bolüme geçtiğimde de sorunlar bitmedi. Sınıflar kalababk ve yetersiz. Geçen yıl 60 kişinin aldığı dersi şimdi 100 kişi abyor. Öğrencilerin bir kısmı ayakta ders dinbyor". Felsefe bölümünü kazanmış olan ve şu anda hazırlık okuyan Hakan Güneş. Boğaziçi Üniversitesi'nde çeşitli alanlarda faaliyet gösteren 28 kulüp var. Müzik, tiyatro, sinema, işletme, uluslararası ilişkiler, bilim, dağcılık ve güzel sanatlar, ilk çırpıda akla gelen kulüp isimlerinden bazdan. (Fotoğraf: HAYRETTİN SAĞANAK) hazırbkta verilen eğitimin Ingüizce öğret- mekten çok, dönem sonunda yapılan tn- gilızce yeterbük sınavını geçmeyi sağla- maya yönelik olduğunu söylüyor. Hazır- bkta Ingilizce eğitimini veren Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda öğrenciler dil laboratuvarlannın yetersiz olması ve derslerin çok uzun sürmesinden de şika- yetçi. Sınıflann kalababkbğı, öğrenciyle öğretim görevbsi arasında yüz yüze bir ler almak için ne kadar çaba harcadığı önemli. Ben, bizim bölümde temel bir felsefe eğıümi verildiğioe inanıyorum" diyor. Aynı bölümün müzmin öğrencilerinden ve arkadaşlannın "'TenaiTows" diye ça- ğırdığı Onok Bozkurt ise, "Benim için sorun yok" diyor, "Okulumu ve bölü- mümü o kadar seviyorum ki, mezun ola- cağım diye ödüm patlıyor. O nedenle de her yıb, her dönemi iyice sindirerek bir • Öğrencilerin çoğu, Boğaziçi Üniversitesi'nin di- ğer üniversitelerden daha üstün bir akademik eği- tim verdiğine inandıklannı ama bu eğitimin eksik yönleri olduğunu düşünüyor. BÜ etiketi ve oku- lun öğrencilere sunduğu sosyal hayatın zenginliği, Bogaziçi'ni cazip İalan iki önemli unsur. Sosyal faaliyetlerin çe- şitliliği açısından Boğaziçili kendisini bir hayli şanslı görüyor. iletişime engel oluyor. Her ne kadar bazı derslerde öğrencilere soru sorma ve tar- tışma fırsatı veribyorsa da. ezberci sistem sürmekte. Ancak bazı bölüm öğrencileri kendile- rini diğerlerinden daha şanslı görüyor. Felsefe 4. sınıf öğrencisi Ayfer Dost, "Felsefe bölümündeki öğretim görevlile- ri. konulanna hakim ve yeterb. Sınıflar cok kalabalık değil. Derslerde tartışabili- yoruz. Bence burada, öğrencinin bir şey- kaç kerede okuyorum. 6 senede ilk iki sı- nıfı devirdim. Bundan sonra ışi biraz daha sıkı tutup dört-beş yıl içinde diplo- ma almayı düşünüyorum". Uluslararası tlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi Argun Akdoğan ise, kendi bö- lümünden yola çıkarak şunlan söylüyor: "Eğitim sistemi tulumba sistemiyle çalı- şıyor. Doldur ve boşalt. öğrenciler bir- şeyleri ezberleyip sınavlara giriyor. Ulus- lararası İlişkiler Bölümü'ndekı öğrenci- SERGÜZEŞT-1İHSAN KEMAL GÖKHAN bu sı^ada OMMICR buhin ert- | | € l R Rağmen $y<*gg||mecRfi R tbft.-arno ihsarvıfl eJcş4iRıye Üniversiteler,YÖK holdinginin şirketleridir Prof.Dr.NİHATFALAY 1) Başbakanlık'ça nisan 1992'- de yavınlanan "Çağdaş Eğitim ve Çağdaş Üniversite" adb kitap- ta üniversite şu tanımlarla açık- lanmaktadır : "...her türlü ... imkan...vc insan gücünü müte- şebbis bir zihniyetle değerlendi- rerek ek mali kaynak yaratan ve modern işletmecilik teknikleri ile yönetilen ..."müteşebbis üniversi- te', "bilgi birikimini müteşebbis bir anîayışla değerlendirerek kendini yenileyen bir işletme", piyasa şartlanna adapte olma- ya ve bunu yaparken de basiretli bir tüccar gibi hereket etmemeye mecburdur. "Bu da üniversitele- ri" serbestliğe, kurumlararası rekabete ve ılave mali kaynak ya- ratmaya dayalı Amerikan siste- minin temel ilkelerini benimse- meye" götürmelidir. Büyük oranda Yükseköğretim Kurulu'- nun temel görüşlerini yansıtan bu tanımlar göstermektedir ki. üniversiteler, müteşebbis bir zih- niyet, müteşebbis üniversite, bilgi birikimini bu anîayışla değerlen- diren. kendini yenileyen bir işlet- me. basiretli tüccar kavramlan ile birlikte sınıflandınlmakta ve mali özerkliğinı ancak kendisinin yarattığı kaynaklar ölçüsünde sağlayacağı belirtilmektedir. Mali özerklik, küçültücü bir kavram olarak ele alınmakta, "devletin üniversiteye tahsis etti- ği kaynaklann, üniversite organ- lannın uygun gördüğü amaç ve usullere göre harcanması" oldu- ğu vurgulanmaktadır. Dahası, özerklik "öğretim üyelerine mahsus kişisel bir yetki değil. lüm olarak kurumsal bir nitebk- tir, günümüzde tamamen özerk üniversite yoktur" denmektedir. Özerklik kavramı. sanki bunun tersi isteniyormuş gibi saptınl- maktadır. Yalnız, bu ters yorum- lar, bir noktada doğrudur. Çün- kü YÖK düzeninde rektörlerin üniversite-içi mali ibşkilerde mali egemenliği olagelmiştir. Çünkü, mevcut uygulamada sadece üni- versitelerin tüzel kişiliği vardır ve ita amirliği yetkisi sadece rektör- lere verilmiştir. Fakültelerin ise tüzel kişiliği yoktur, dekanlar da çeleri bu dağılıma göre hazırlan- malıdır" ifadesi, Yükseköğretim Kurulu'nun görüşü olarak su- nulmaktadır. Yani, üniversitele- rin, YÖK holdinginin merkezi yönetiminde şirketler olarak dü- şünüldüğü açıkça ortaya çık- maktadır. Merkeziyetçi yapı 3) Döner sermaye uygulaması, üniversitelerin devlet bütçesin- den sağladıklan ödenekler dışın- da gelir elde etme olanağını sağ- lamaktadır. İlgili yönetmelıkte. yardım yapılmasını öngören 11. 4.1990 tarihb K.H.K.. yüksek öğretim kurumlannda öğrencile- re yapılacak sosyal transfer öde- meleri dahil cari hizmet ödenek- lerinin öğrenci başına saptanma- sını ve devlet tarafından vakıf üniversitelerine de yardım yapı- labilmesini öngörmektedir. İlginç olan nokta. cari hizmet ödeneği içinde. üniversitelerin 657 sayıb yasaya tabi memurlan- nın maaşlannın olması vc bunun öğrencilerden abnacak harçlarla ödenmesi gibi bir sonucun çık- • Mali özerklik, küçültücü bir kavram olarak ele alınmakta, devletin üniversiteye tahsis ettiği kaynaklann, üniversite organlanmn uygun gördüğü amaç ve usullere göre harcanması olduğu vurgulanmaktadır. Dahası, özerkîik, "Öğrerjrn üyelerine mahsus kişisel bir yetki değil, tüm olarak kurumsal bir niteliktİr; tamamen özerk üniversite yoktur" denmektedir. ita amiri değildirler. 2) Mali özerkliğin YÖK siste- mindeki önem derecesi. kendi yayınlannda son zamanlara ka- dar bu kavramdan sözedilmeme- si ile de anlaşılmaktadır. 1988'de yayınlanan YÖK kıtapcığında mab özerkbk kavramı hıç kulla- nılmamıştır. YÖK, mali özerklik açısından, eskisinden daha da merkezi bir düzenlemeyi amaçla- maktadır. "Her yıl bütçe hazır- lıklanna başlanırken hükümetçe üniversitelere aynlacak toplam ödenek miktan Yükseköğretim Kurulu'na bildirilmeli. Yükse- köğretim Kurulu bu ödeneği bel- li ölçütlere göre üniversitelere dağıtmalı ve üniversitelerin büt- • ...bu işletmelerin ita amiri rek- tördür" hükmü vardır. Bu da, üniversite yönetimindeki merke- ziyetçi yapıyı bir daha ortaya koymaktadır. Bunun yanısıra, döner sermaye uygulaması, fark- lı bilim dallan ve öğretim ele- manlan arasında farklıbklar yaratmaktadır. Mühendislik, tıp ve edebiyat fakültelerinde görü- lebildiğı gibi. Eğer bu düzenleme belli bilim dallannı himaye ama- cını taşıyorsa, aslında himaye edilmesi gerekenler, sosyal ve kültürel bilim dallan olmalıdır. 4) Üniversitelerde parab eğiti- me geçilmesini ve özel ve vakıf üniversitelerine genel bütçeden masıdır. Yani. sosyal devlet anlayışı ter- kedilmekte ve yeni-sağ ideolojiler yerleştinlmek istenmektedir. Çünkü, yüksek öğretimin parab olması ve "Yükseköğretimin bi- reysel ve toplumsal getirici ora- nında, maliyetlerin öğrenci ve devlet tarafından paylaşılması" şeklindeki düzenleme. üniversite- lere aynlan kaynaklann göreü olarak azaltılmasını, işletme mantığının yerleştirilmesini ve maliyetlere göre hareket edilme- sini amaçlamaktadır. Bunun uzantısı olarak üniversiteler, ge- lirlerini arttırmak için rekabete girisecek, bu da üniversiteleri bü- yük gelirler elde etme amacına ulaştırsa bile. eğitim etik ve öz olarak çöküntüye maruz kala- caktır. Yukanda belirtilen sakıncala- nn somut sonucunda; Gerçek artış yok 5) Milli Eğitim Bakanbğı ve YÖK verilerine göre, geçmiş on yıl içinde yüksek öğretim kurum- lannın toplam ödeneklerinin ger- çek olarak artmadığı, ödenekle- rin GSMH ve konsolide bütçe içindeki payının düştüğü. yatınm ödeneklerinin toplam ödenekler içindeki payının yükselmediği, öğrenci başına düşen gerçek öde- nek tutannın azaldıgı görülmüş- tür. Bu gebşim. üniversitelerdekı araştırma ortamını olumsuzetki- lemektedir. Temmuz 1990'da yapılan bir araştırmaya göre, üniversitelerin % 75'i araştırmalann kısmen ve- ya tamamen durdurulduğunu. % 84'ü kadro ve teknik donanım açısından yetersiz olduğunu be- lirtmiştir. ıstanbul Üniversitesi'- nin 1980-89 dönemindeki yatı- nm bütçeleri 15 misli artarken fıyatlar 18 misli artmış, yani yatı- nm hizmetlerinde reel bir düşme olmuştur. Atatürk, Cumhuriyet, Dicle. Fırat. İnönü ve 100. Yıl gi- bi gelişmekte olan üniversitelerde yatınm ödeneklerinin toplam yüksek öğretim yatınm ödenek- leri içindeki payı 1980'lerin ba- şında % 17.5 iken 1985'te % 20.4 olmuş, 1980'lerin sonunda ise yi- ne düşmüş ve % 13.9 olmuştur. lerin çoğu, Türkiye politikasında neler oluyor neler bitiyor habersiz. tdealist in- san çok az. Çoğunun amacı okulu iyi bir dereceyle bitirerek, iyi bir iş bulmak, pa- ra kazanmak ve toplumda iyi bir statü sahibi olmak." Görüştüğümüz öğrenciler genellikle, tek tek üniversitelerin iyileştirilmesi yeri- ne, ılkokuldan başlayarak eğitimde kök- lü reformlar yapılması gerektiği görü- şünde. tlkokuldan beri soru sormayan ve ezberci sistemde susan öğrenci üniver- sitede kendısine soru sorma fırsatı veril- diğinde bunu değerlendirmiyor. Ulusla- rarası llişkiler 2. sınıföğrencisi Oğuz Ka- ansalıcı, "Bazı sorunlann çözülmesi için öğrencilerin bunlan sorgulaması gereki- yor. Belki bazı sorunlar sırf öğrenciler bunlan sorgulamadığı için var. öğrenci- ler herşeye evet dediği ve sustuğu sürece, bu sorunlar çözülemez "diyor. Etikete önem veriliyor Gülhan Erkaya (İşletme 2):"Öğren- cilerin çoğu, çözümler bir yana. sonın- lanrun bile farkında değil. Ilkokuldan başlayarak bizlere sorgulamayı öğretmi- yorlar. İnsanlar bazen Boğaziçi olsun da hangi bölüm olursa olsun diye düşünü- yor. Yani Boğaziçi eüketine önem verili- yor. Ben işletme bölümünde verilen eği- timin çok kısıtlı olduğunu düşünüyo- rum. Bölüm, kapita-, bst kafalar yetiştir- meye yönelik bir eği- tim veriyor. Okulun vemekhane, yurt gibi biçimsel sorun- lan var, ama akade- mik eğitimdeki kab- tenin yükseltilmesi en önemb" sorun." Peki Boğaziçi Üni- versitesi öğrencisi j İ Ü İ tiyor? Sinan öner (Tarih I): "Üniversite. bi- bm, düşünce ve sanat üretim mekanı ol- mabdır. YÖK sistemi kaldınlmab ve öğ- renci kaülımının sağlandığı demokratık bir eğitim-öğretim sistemi kuıaılmahdır" derken Gülhan Erkaya, okulun her idari biriminde bir öğrenci temsilcisinin yeral- ması gerektiğini söylüyor. Gülhan, "Yeni hazırlanan Yüksek Öğretim yasa- sında. öğrenci temsilcisi olarak disipbn cezasi almamış bir dördüncü sınıf öğren- cisi, Milli Eğitim tarafından atanacak deniyor. Bence öğrenci temsilcisıni yine öğrenciler seçmeli." Tasannın zihniyeti merkeziyetçi Oğuz Kaansabcı:"Ankara'dakiler bu tasanyı hazırlarken öğrencilerin sesine kulak verdiler mi? Yeni Yüksek Öğretim Tasansı'nda öğrenci komisyonlanndan bahsedibyor ama bu, komisyonlann her okul için mi yoksa her fakülte için mi kurulacağı açı- klanmıyor. Tasan merkeziyetçi bir zi- hinle hazırlandı. Her üniversite için aynı tasan kullanılamaz çünkü her üniversite yapısal ve içerik ola- rak birbirinden farklı." Uluslarası İlişkiler son sınıf öğ- rencisi Tolga Bilgjn. öğrenciler demok- ratik koalisyonlar kurarak kendileri hakkında ahnan kararlan etkıleyebıhr diyor. Boğaziçi Üniversitesi'ni diğer okullar- dan ayıran başka bir özelb'ği hayli renkli bir insan mozayiğine sahip olması. Ulus- lararası ilişkiler 2. sınıf öğrencisi Didem Ekmekçi, "Okulun ilk açıldığı günlerde Yeşilay kulübünün ve sol görüşlü öğren- ci derneğinin yan yana masa açüklannr gözlemlediğini anlattıktan sonra, Boğa- ziçi'nde herkes kendini ifade etme olana- ğını buluyor" diyor. Öğrenciler var olan bu mozayikten ge- nellikle hoşnutlar. Ancak bir kısım öğ-- renci -özelükle de yeni başlayanlar-, gruplar araşmda iletişim eksikhğinden yakınıyor. Üst ekonomik sınıftan olan öğrencilerin dışanya pek açıbnadığı söyle- niyor. Eğer arabanız yoksa ve Levvis 501 giymiyorsanız bu gruba girmeniz zorla- şıyor biraz. Gruplar arasında iletişim sorunlar^ol- makla birükte, gözle görülür bir çaüşma da yok. Diğer üniversitelerde meydana gelen sağ ve sol gruplar arasındaki çatış- malara Boğaziçi'nde pek tanık olunmu- yor. Yarın: ODTÜ ve Bilkent Onok-SİMfirmeti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle