Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
wı**a twı u • k. •
DİZİ YAZI
SAYeA
13
YCtt^ÇukıırovaVaıılaşamadı
Bilimsellik
şöyledursun,
kliniklerdeçarşaf yokÜniversite Öğretim Üyelen Derneğı Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, aynı
derneğin hazırladığı hazırladıği Üniversiteler Kanunu taslağı üzennde çalışan
komisyonun üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak. İstanbu) Araştırma Görevlilen Derneği
Başkanı Ozan Erözden ve İC Hukuk Fakültesi 3. sınıföğrencisı Murat İnceoğlu'nun
kaüldıgı yuvarlak masa toplantımızın üçüncü bölümünü, bugün sunuyoruz:
Soru - Yine Doğramacı'ya göre. üni-
versitelere araştırma için milyarlarca li-
ra verildi ye bilimsel çalışmalar iki katı-
na çıktı. Üniversitelerde bilimsel çalış-
malar ne durumda?
CtŞkll OZriMrir: Bilimsel çahşma-
lann iki katına çıkması olanaksızdır
çünkü bunun ortamı yok. Üıiiversiteler
büyük yokluklar ve yoksulluklar içeri-
sindedir. Fakülteler tüzel kişi olmaktan
çıkmıştır. Büyük yetkiler, kaynaklar
rektörlerin elindedir ve rektörler bu
kaynaklan diledikleri gibi, keyfı biçim-
de kullanabilirler. Bazı birimler, üp fa-
kültelerindekı bazı klinikler, büyük
yokluklar içerisindedir.
Kliniklerde, bırakınız bilimsel çalış-
ma araçlannı, çarşaf sıkınüsı bile çekil-
mektedir. Dünyada, teknolojide büyük
bir gelişme olmuştur. Üniversıteler, bu
teknolojik gclişmeyi izleyememiştir. Bu-
gün binmleri ve klinikleri geliştirmek
için başvurabileceğimiz başlıca kaynak
bağışlardır. Bu koşullar içinde bilimsel
çahşmalann hız kazanması ola-
naksızdır ve bunun hiçbir kanıtı da yok-
tur. Bilimsel çalışma. bilimsel yayın, ki-
tap, biyografı yayımlama olanaklan iyi-
ıce da-
ralmıştır. Bi-
limsel yayın-
lara abone
olmak im-
kansız hale
gelmişür.
Üniversite-
lere, içinde
"bu yıl ne
yayımladı-
I nız?' gibi so-
rular bulunan ve bütün öğretim eleman-
lannın doldurması istenen formlar gön-
derilir. Eğer bunlar kriter olarak alın-
mışsa sağhklı değiLBilimsel çahşmalann
iki katına çıkmış olması sayısal artış
yanında niteliksel bir artış da getirmiş
olmalıydı ki, bunun hiçbir şekilde so-
mut bir göstergesıni bulamıyoruz. Tür-
kiye'de yapılan araştırmalann, yayım-
lann, uluslararası ölçekte yankı ya-
ratüğına dair bir gösterge yok.
Soru - Üniversitelerdeki eğitim düze-
yinin düşmesinde tek sorumlu YÖK
mü?
COŞKlD OZdemİP: Bunda, YÖK'ün
tek sorumlu olduğunu söyleyemesek bi-
le önemli bir rol oynadığmı rahatça ileri
sürebüiriz. Eğitim düzeyini belirleyen
koşullar, öğretim üyesidir, kitaphklar-
dır, labora-
I tuvarlardır,
eğitim ve
I üretimin de-
, netımidir.
| Eğer bütün
bunlan bir
tarafa
bırakır, ha-
yali üniver-
siteler açar-
Isanız. elbet-
te eğitim dü-
zeyi düşük
olacaktır.
YÖK, eğitimdc niteliği gözardı etmiştir,
akademik standartlann düşmesine yo-
laçmıştır.
Türkiye'de eğitimin, araşürmanın,
bilgi üretiminin düzeyini koruyacak de-
netim mekanı/malan iyi çalışmamak-
tadır.
DZU ErtZdU! Tek sorumlu olarak
YOK'ü göstermek doğru değil. Bunun
YÖK'ü aşan daha üst bir boyutu var:
Siyasal iktidarlann uyguladığı politika-
lann sonucu aşın öğrenci yûklenmesi
olgusu. Bırakın Anadoiu üniversitele-
rindeki yetersiz eğitimi. köklü üniversi-
telerde bile doğru dürüst eğitim verile-
memektedir.
Işsiz konumundaki insanlan 4,5,6 yıl
için işsiz statüsünden öğrenci statüsüne
sokuyorlar. İkili öğretim olgusu da bu-
ı nun iyice
abartılmış
biçimi.
' Üniversite-
1
lere nitelikli
• biçimde ye-
' tıştireceği
öğrenci ka-
dar öğrenci
alınması ol-
gusu getiril-
meden eği-
timin isteni-
j len düzeye
gelmesi
mümkün değil. Herşeyden önce bu yön-
deki politikajar değjştirilmeü.
MHtt İHCN9İIİ! Tek sorumlu
YOK değil. Unıversitelen aruk öğretim
üyeleri sadece ders verilen, öğrenciler de
ders dinledikleri yer olarak görüyor.
Üniversıtede hocamı aradığım zaman
yerinde bulamıyorum, kütüphanede ne
çalışan bir öğrenciye ne de araştırma ya-
pan bir öğretim üyesine rasthyorum.
Öğretim üyelerinde de öğrencilerde de
hevessizlik, şevksizlik var. Bu şevki
YÖKkırmutır.
CtŞkin OztfBBIİP: Genç arkadaşlara
kaülıyorum. Ben 25 yıldan beri öğretim
üyeliği yapıyorum. İyi eğitim yapılan ül-
keleri görmek ve yaşamak fırsatıru bul-
dum.
Gelişmiş ülkelerde, en ileri bir üni-
versiteae eğitim, araştırma düzeyinin
nasıl korunduğuna dikkat ederseniz,
bunu sağlayanın. oradaki gelenek, kül-
tür ortamırun yanı sıra iyi işleyen de-
netim mekanizmalan olduğunu görü-
yorsunuz.
Türkiye'de eğitim bütünüyle aksıyor.
Yetersizlik, ilköğretimden başlıyor, or-
taöğretimde süregeliyor ve üniversitele-
rin kapılanna bugün bir milyon kişi
ÜlkH AZPŞİC Üniversitelerin bugün
eğitim düzeyi açısından içine düştuğü
durum, toplumun gelişme sürecinden
soyutlanarak çözümlenemez. 12 Eylül
müdahalesınden hemen önce başlayan
ve daha sonra da> devam eden 'Ozalist
Felsefe', insanlan kazanç odaklannı
doğru çekip, oralarda yoğurmayı hedef-
ledi. Üniversite de bu sürecin dişında
kalamazdı tabii. 1980'den sonra hızla
gelişen süreç, üniversite öğretim üyeleri-
ni de yükselen ekonominin katılımcılan
haline getirdi.
Öğretim üyelen üniversitenin dışına
çıkülar. Üniversitenin içinde binlerce
öğrenci ile boğuşmak, onlara bilimsel
çalışma hevesı telkin etmek gibi zor bir
şeyin üstesinden gelmektense, kolay ka-
zanç yollannı seçüler. Bu, Birleşık Kap-
lar kurahnın doğal bir sonucudur. Üni-
versiteleri. sadece YÖK değil. YÖKün
de içinde bulunduğu düzen değişıkliğı.
bu hale getirdi.
SCRECEK
UFUKTEKİN
ADANA - Çok uçta olanlan hariç. si-
>asal yelpazenin neresınde yer alırsa a|-
sın, hemen herkes. Çukurova Üniversi-
tesi'ndekı rahadığı vurgulamaya, "biz
başkayız" demeye özen gösteriyor. So-
run yok mu? Elbet var. Ama biri hariç,
çözülemeyecek türden gözükmüyor
doğrusu. O da ülkenin genel problemi;
mezuniyet sonrası "Ne olacaöz?" diyen
yüz binlerin aradığı yanıt: îş bulabil-
mek.
Çukurova Üniversitesi'ne bağlı fa-
külte, yüksekokul ve enstitülerdc 1300
kadar öğretim üyesi ve elemanı görev
yapıyor. 5 bin çalışanı ve 18 bine daya-
nan öğrenci sayısıyla küçük bir ordu,
Çukurova Üniversıtesi. Ancak bu ordu-
nun disiplıru, hoşgörüye dayalı. Her
haftasonu. hemen her bolümun (fakülte
değil), öğretmenleriyle birlikte çay par-
tilerinde buluşuyor olması, öğretici-
öğrenen ilişkilerinde son derece sıcak
bir havanın esmesine yardıma oluyor.
Yakınlık o denli ki, bazen kimin hoca
kimin öğrenci olduğunu anlamak güçle-
şiyor. Arkadaşça havayı bozan öğretim
üyesi. derhal tepki görüyor. Bu konuda
anlaülan bir örnek ise şöyle:
Sosyal Bilimler dahnda öğretim gö-
revlisi olarak çalışan bir kadın hoca,
derste kendisinden "Kalemim bitti, si-
zinkini alabilir miyim?" diyen öğrenciyi
"Siz çok şımarmışsınız" diyerek bozu-
yor. Olay fakülte yönetimine duyurulu-
yor ve hocanım "Daha acak ol" diye
uyanlıyor.
1986-87 ve kısmen 88 ve 89'daki tür-
ban tartışmalannı geride bırakmış bir
Çukurova Üniversitesi var. Türbana
kanşıldığında sayısı artan bu tür öğren-
cilerin, müdahale edılmedigi için yerin-
de saydığına dikkat çekiliyor. Türban
takıp sonra vazgeçen birkaç kız öğrenci-
nin öyküsü ise inarubr gibi değil.
Kampus, Adana'ya otobüsle 30 daki-
ka sürüyor. Taşıt azlığı yüzûnden çeki-
len ulaşım zorluğu, Çan midibüslen ite
çözülmeye çalışıhyor, ama öğrenciler
bundan hoşnut değiller. Kampusa giriş-
te soldakı MÎT bölge bınası. siyasete ilgi
duyan öğrenciler için en azından can sı-
kıyor olmalı. Kapıdaki sözümona kont-
rol ise etkileyicı olmamakla birlikte,
haki elbiseli görevliler, kampusun genel
hayasına ters düşüyor.
Üniversitenin demokratik gelenekle-
ri, 21 yıllık geçmişjne karşın bir hayli
yerleşmiş. Adı, büyük amftye ve kam-
puse giden bulvara verilen 2 İcez seçilme,
}_ kez atama Rektör Profesör Mithat
Özsan'ın kişiliğine bağlanıyor bjrçok
şey. Ziraat Fakültesi'ne bağlı Su Ürün-
leri Yüksek Okuiu Müdürü Prof. Dr.
Ercan Saruhan, Eğitim Fakültesi Deka-
nı Prof. Dr. Vural Ülkü, Eğitim Bilimle-
Çukurova Ünirersitesfnin demokratik gelenekkri, 21 yıllık gecmişine karşuı, bir hayli yerleşmiş... (Fotoğraf: ACAR FİLİZ)
ri Yüksek Okulu Müdürü Prof. Adil
Türkoğlu ve daha onlarca öğretim üye-
sinin ağzından dökülen aynı ifadcler,
bir döneme damgasını vuran emekli
rektör Özsan için oldukça anlamlı:
"O bize YÖK'ü hissettirmedi. Ayn-
calıklı bir üniversite olduk sayesinde."
Kız-erkek ilişkilennin alabildiğine ra-
hat olduğu Çukurova Üniversitesi'nde
elbette her şey güllük gülistanlık değil.
Üniversite yönetiminde temsilci bulun-
hayli güç gözüküyor. Ancak makro dü-
zeyde çözülebilecek bu sorunlara karşın
"sen sus, konuşma" denmeyen öğrenci,
"şunu anlatacaksın" telkiniyle karşılaş-
mayan öğretim üyesi için Çukurova
Üniversitesi Balcalı Kampusu, mükem-
mel denmese de, "güzel üniversiteleri-
miz "den biri olsa gerek.
Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Çan Özşahinoğlu, öğrenci sayısın-
daki aşın artışla birlikte ortaya çıkan
• YÖK'ün disiplin yönetmeliği, sakal, bıyık kes-
tirilmesi, blucin giyenlerin tepki alması gibi konu-
larda ne düşündüğünü sorduğumuz Rektör Prof.
Özşahinoğlu, şu karşılığı veriyor: YÖK mü mec-
bur etti? Burayı etküemedi.. Kimse bize kes deme-
di. Çukurova'da böyle bir uygulama olmadı.
durmak. daha rahat. ucuz \e oturarak
ulaşım, haftahk yemek fışi yerine gün-
lük yemek fışi verilmesi, yurtta daha
fazla kapasite yaratılması gibi talepler,
henüz karşılığını bulmuş değil.
öğretim üyelen açısından yakınılan
iki temel konu var. Biri sınıfİann tıka
basa öğrenci oluşu yüzûnden ders anlat-
ma güçlüğü. Diğeri ise 500'e yakın araş-
ürma görevlisi ordusunun aldığı 3 mil-
yon lira civanndaki aylık. Diğer üniver-
sitelerdeki öğretim üyelen tarafından da
paylaşılan aynı sorunun çözümü ise
ğ T ğ kalite düşüklüğü
için "Öğretim elemanına göre çok fazla
öğrenci alındı. Bundan dolayı da eği-
tim-öğretimin kaütesi düştü. Bu herke-
sin bildiğı bir gerçek" diyor. Rektör Şa-
hinoğlu. gece eğitimi ya da ikili öğretim
olarak yakında uygulanacak sistemi de
"öğretim üyesinin görevi sadece ders
vermek değil. bilimsel çalışma yapmak.
Laboratuvara giremezseniz bilim ada-
mı değil öğretmen olursunuz" diyerek
eleştiriyor.
Adaylar arasında en fazla oyu alıp
SERGÜZEŞT-1İHSAN KEMAL GÖKHAN
Devlet, klasiküniversiteyiyük görüyor
Prof.Dr. GENCAY GURSOY
Üniversite sorunu ile ilgili ge-
lişmelerin içinde yaşayanlann
arük yavaş yavaş kavramaya
başladıklan bir gerçek var: Top-
lumda "özerk ve demokratik
üniversite" diye özel bir duyarlık
alanı yok.
Gerçi, "köylüler muhtarlannı
seçiyor da üniversite öğretim
üyeleri neden rektörlerini seçme-
sinler" gibi fazlaca vulgarize edil-
miş bir özerklik anlayışı, başlanr
gıçta kamuoyunda belli bir des-
tek bulduysa da tarüşmalar
uzayıp gittikçe bu sınırlı destek
de eriyip gitti. Bu düzeydeki bir
demokratikleşme talebi bile her
yıJ üniversite kapılanndan geri
dönen yüzbinlerce öğrencinin yol
açtığı toplumsal sorunlann göl-
gesinde kalmaktan kurtulamadı.
Bu arada YÖK yöneticileri de
toplumsal önyargılan ustalıkla
kullanarak "özerk ve demokra-
tik üniversite" tezine sahip çıkan-
lan, öğrenci kontenjanlannın
arttınlmasını ve yeni üniversite-
lerin açılmasını istemeyen, top-
lumsal denetimden kaçan. akılla-
n bir kanş havada serüvenciler
gibi göstermeyi belli bir oranda
başardılar.
Demokratik ve özerk üniversi-
te konusunda uğraş verenlerin
içe dönük çalışmalan ise onca
emeğe. çabaya, özveriye ve ">ine
solculuk yapıyorlar" demesinler
diye gereğinden fazla gösterdik-
leri özene karşın beklenen ürünü
vermedi. Eski TÜMAS ve TÜ-
MÖD çağnşımlanndan dikkatle
kaçınarak kurulan yeni öğretim
üyeleri dernekleri, 12 Eylül önce-
si potansiyelin üstüne pek çıka-
madılar. Böylece demokratikleş-
me konusunda üniversite içinde
de harekete geçmeye haar bir
duyarlılışn yeteri kadar bulun-
madığı görüldü.
Çekidüzen beklenirdi
Oysa 12 Eylül'ün çiğneyip geç-
tiği kurumlann arasında, sayısal
anlamda olmasa bile manen en
ağır ka>ıplara uğrayanlann, kişi-
liği en küçültücü şekilde hırpala-
nanlann başında üniversite geli-
yordu. Yöneüm kadrolan 12 Ey-
lüldönemine karşı eşsizbir "sada-
kat ve itaat" örneği sergilerniş ol-
masına karşın, iyi kötü bir baş-
rini kararlılıkla ele almamasında
biraz da üniversiıe kamuoyunun
gösterdiği bu küntlüğün rolü
vardır sanınm. Gerçekten de üni-
versitenin böyle bir talebi yoksa,
bu hükümetten "demokraük
üniversite" programına sahip
çıkmasını bekleyemeyiz.
"Rektör seçimleri" ile ilgili son
gelişmeleri yakından izleyenler,
sanınm bu saptamanın büyük
oranda doğru olduğunu kabul
edeceklerdir. Anayasa değişik-
likleri gerçekleşinceye kadar hiç
olmazsa rektörlerin belirlenme-
sinde YÖK'ün devre dışı kalma-
sını sağlayan yasa taslağmın bir
gürlüğü, akademik bağımsızlık
ve dokunulmazlık gibi değerler
zaman içinde birer birer eriyip gi-
deceğe benzer. Yeni dönemin pi-
rim yapan değerlennin başında
ise endüstri ile işbirliği yapma, ne
yolla olursa olsun etkinlik sağla-
ma ve iş kotarma becerileri gelı-
yor.._
YÖK'e görezamarumızjn üni-
versite modeli modern bir işletme
olmahdır. Klasik üniversiteler
kuşkusuz eski hantal yapılan ile
bu çağın gelişme hızına ayak uy-
duramazdı. Ancak YÖK, onla-
ra, ne kendine gelişme dinamik-
lerine kavuşabilecek bir ortam
• Denk gelseydi çok daha kârlı öneriJer geliştiren rektör
adaylan da çıkabilirdi: Örneğin cinseUikie uğraşan psiki-
yatn servisîerinde 900'lü telefon servisi, fîzyoterapi ve hid-
roklimatolojiye birer Tayland usulü masajh sauna.
kaldın geleneği olan bu kunı-
mun, hiç olmazsa bu dönemin
kapanmasından sonra bir silki-
niş göstermesi, biraz kendine çe-
ki düzen vermesi beklenirdi.
Son 6 ay içinde olup bitenler-
den anlaşıîan o ki, üniversite öğ-
retim üyelerinın büyük çoğunlu-
ğu için böyle bir manevi annma
gereksinimi de yok.
Koalisyon protokolünde ve
hükümet programındakı temı-
natlara karşın hükümetin anaya-
sanın izin verdiği ölçüler içinde
YÖK'ü olabileceği kadar etkisiz
hale getirmek, öğretim üyelerinin
kendi yöneticilerinin belirlenme-
sine bir oranda katılmalannı sağ-
lamak, yetkileri kişilerden alıp
yeniden kurullara devretmek gi-
bi demokratikleştirme girişimle-
grup DYP milletvekilinin mari-
feti ile Meclis'ten deforme edile-
rek çıkmasırun, dernekler çevre-
sinde kümeleşmiş birkaç yüz öğ-
retim üyesi dişında yaygın bir
tepkiye yol açmaması bile bu
saptamayı haklı çıkarmaya ye-
ter.
Kuşkusuz, araştırma görevlile-
ri ve öğrenciler bu secim oyunu-
nun büsbütün dişında kaldıklan
için. onlann tavırlannı belli ede-
cek somut bir göstergeye sahip
değiliz. Ancak onlann da öğre-
tim üyelerinden çok farklı bir du-
rumda olduklanru söylemek güç.
Hatta 12 Eylül dönemi üniversite
atmosferi içinde yetiştikleri için
bu kesımin daha da tepkisiz ol-
duğunu düşünebiliriz.
Demokrasi, özerklik, bilim öz-
haarladı ne de bürokratık engel-
leri ortadan kaldırarak rasyonel-
leşmeleri sağladı. Aksine YÖK
klasik üniversıteleri eskisinden
çok daha ağır bir bürokrasi ve
merkezi hiyerarşi kıskacı içine
alarak solunum yollannı tıkadı.
Finans ve kadro olanaklannı
alabildiğine kesti. Üstelik çok
özel ayncalıklara sahip Bılkent
dişında hiçbir özel üniversite ku-
rumu ortada yokken.
Devletin ni\eti
Bu sürecin aynntılanna girme-
ye bu yazann çerçevesi elverişli
değil. Kısaca olup bitenin özeti
şudur: Devlet tıpkı KtTler gibi
yüzlerce yıllık geçmişi olan klasik
üniversiteleri de elden çıkarmaya
çalışıyor. Bu yüklen artık taşı-
mak istemiyor. Şımdilık devir işi
vakıflar aracüığıyla yürüyor. tle-
ride ünlü zenginlerimizin eşleri
köşk ya da boğaz yalısı ister gibi
şan olsun diye kocalanndan üni-
versite isterîerse hiç şaşmamak
gerek. Yakın zamanda Bursa'da
bir Çağlar üniversitesinin, Ada-
na'da Sabanct üniversitesinin
ilim ve irfan pazarlamaya başla-
yacağında'n kuşku duymu-
yorum.
Şımdi itiraf etmek gerek kı bu
gelişme sadece bize özgü değil.
Avrupa'yı uzun süre etkisi altına
alan ••Thatcherizm" rüzgânnın.
birçok klasik üniversitenin mus-
luklanna körtıpalar taktırdığını
biliyoruz. Ama hiçbir yerde bu iş
bizdeki gibi "kör kör parmağun
gözüne" yapılmıyor. Hiçbir yer-
de öğretim üyeleri çalıştıklan ku-
rumun gereksinımlerini karşı-
lamak için iş adamlannın kapıla-
nnda boyun büküp bağış topla-
mak zorunda kalmı>orlar.
Bizde böyle bir modelin nasıl
bir üniversite ortamı doğuracağı-
nın ipuçlannı ise yukanda sözü-
nü ettiğimiz, benzin istasyonu aç-
mayı tasarlayan rektör adayının
unıtım broşüründen yakala-
yabiliriz.
Denk gelseydi çok daha kârlı
öneriler geliştiren rektör adaylan
da çıkabilirdi: örneğin cinsellikle
uğraşan psikiyatri servislerinde
birer 900 lü telefon servisi, fizyo-
terapi ve hidroklimatolojiye bi-
rer Tayland usulü masajlı sauna.
Yeni dünya düzeni mcraklısı ar-
kadaşlar böyle özerk, demokra-
tik ve işletmaük üniversitelerde
daha ne tür işler çevrilebileceğini
düşünedursunlar.
Ben içmeye gidiyorum.
YÖK tarafından önerilen üç kişiden biri
olarak Cumhurbaşkaru Özal tarafın-
dan rektörlüğe atanan kulak, burun,
boğaz mütehassısı Prof. Dr. Çan özşa-
hinoğlu, adı YÖK ya da başka bir şey
olsun, üniversiteleri koordine edecek,
makro düzeyde bilim adamı planlaması
yapacak bir üst kurulun oluşturulma-
sından yana. "YÖK'ün bulunmasmda
yarar var" görüşündeki Özşahinoğlu,
"Nasıl olmalı derseniz, o zaten her gün
tartışılıyor kamuoyunda. Mutlaka bir
baş olması lazım. YÖK olur, başka bir
şey olur" deyip somut bir yaklaşımı dile
geürmiyor. Rektör özşahinoğlu'na
YÖK'ün bazı uygulamalanyla ilgili so-
rularyönelttik.
-YÖK üniversitelerde özerklik diye
bir şey bırakmadı diye çok söylendi ya-
zıldı. YÖK. mali, idari ve akademik
özerkhğe nasıl dokundu: az mı çok mu?
UZŞlMllOğlV-VÖK. benim rektörlü-
ğüm üöneminde (yaklaşık 2 ay) akade-
mik özerkhğe hiç dokunmadı. Mali
özerklik derseniz, kuruiuşundan ben
üniversitelerin en büyük sorunu. Kendi
vakfı, kendi gelir kaynaklan olmadığı
sürecegelınnizın çok önemli bir kısmını
devletten almak zorundasınız. Bu du-
rumda da devlete bellı ölçülerde bağla-
nıyorsunuz. tstediğinızı bazen abyorsu-
nuz, bazen alamıyorsunuz. bazen de geç
alıyorsunuz. Kendi ayaklan üzennde
duramadıgı sürece özerk olamaz. Bana
göre asıl sorun idari özerklikte oldu.
Ancak buda yasayı kullanmanızabağlı.
-YÖK'ün disiplin yönetmeliği de çok
tartışıldı. Sakal, bıyık kestinldi, blucin
giyenler lepki aldı vs. Hatta bu yüzden
üniversiteden aynlan öğretim üyeleri
vardı.
ÖZŞaMMİhkBen böyle _ t
bilmiyorum. YÖK mü mecbur
Burayı etkilemedi. Kimse bize "bıyığını
kes" demedi. Çukurova'da böyle bir uy-
gulama olmadı, ben duymadım.
Hocalar ne diyor?
olduğunu
•rhıır etti?
f. frcaa Saruhaı (ç.ü. zir.
Fak. Su Urün. Yük. Ok. Md.):Yeni ku-
rulan 21'le birlikte 50nin üzerindeki
üniversitenin, her yönüyle bağımsız,
hatta devlete
hiçbir hesap
verme so-
rumluluğu
olmayan bir
kamu kuru-
luşu olarak
düşünülmesi
beklenemez.
Böyle bir dü- j
şünce, bizim I
ülkemiz ger-
çeklerine ters
düşer. Bu ne-
belli bir çerçeve yasası içinde yönetilme-
lennde yarar vardır. Bunun dişında
özellikle ders sayısı, ders saatleri, öğren-
ci kapasiteleri. sınıf geçme yöntemleri
konusunda, genel ilJceîere uymak şartıy-
la üniversiteler kendi öz kararlan doğ-
rultusunda hareket edebilmelidirler.
. Otç. Dr. Ertn YıMıran (ç ü
Iktisadi ve idari Bil. Fak. Öğretim uye-
si): YÖK yasası baskı döneminde üni-
versiteleri kontrol altına alarak demok-
rat öğretim üyelerinı tasfiye etmek ve
yeni bir kadrolaşmayı amaçlayan an-
tidemokratik bir yasadır. Gerekçelerin-
de yazılmayan bu amacını yerine ge-
tirmede kısmen başınlı ohnuştur. Bu-
nun dişında gerekçelerinde yer alan he-
deflerinı gerceklestirmede ise başanlı
değildir.
Daç. Dr.
Yusnf
Göpçmap
(Ç.UMüh.
Mım. Fak.
Mimarlık
Bölüm Baş-
kanı): Milli
bir eğitim
politikası
henüz uygu-
knmıyor.
Öğretim ele- Prof. Saruhan
manı açısından problem büyük. Labo-
ratuvar, fiziksel yapı eksik. Bunlar ol-
mayınca öğretim üyeleri rahat araştır-
ma yapamıyor.
Sanll At0Ş (Ç.Ü. İkt. İd. BU. Fak. Ar.
Görevlisi): Nitelikli öğrenci, kaliteli bi-
lim* adamı YÖK'le birlikte unutuldu.
Yerine çeşitli standartlann konulduğu,
o standartlara dönük yapılanmaya gı-
dildi.
Yarın: Boğazîçi Üniversitesi