23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EYLÜL 1991 * * • • HABERLERÎN DEVAMI CUMHURÎYET/19 Muhalefet, OzaPa sert: Hesap soracağızİÇ Politika Servisi — SHP li- deri tnönü ve DYP lideri Demi- rel, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "Hesap soramazlar" sö- zune sert tepki gösterdi. Inönü, "Öbür dünyada hepimiz Allah'a hesap verecegiz, bu dünyada ya- pılan şeylerin hesabı topluma verüir" derken Demirel, Özal- ın "Benim suçum yok, alnım açık, başım dik" diyemediğine dikkat çekerek "Hesap zamanı gelince bir gece karanlıkta kaçıp gidecekler mi acaba" diye sor- du. DSP lideri Biilent Ecevit ise özal'ın Yozgat'ta halka ant içir- mesini eleştirdi. Istanbul'daki seçim burosun- da dün bir basın toplantısı du- - zenleyen SHP Genel Başkanı Erdal İnönu, özal'ın yaptıkları- run rekor düzeye ulaştığını sav- layarak "Şimdi yaptıklanyla re- korianna bir yenisini ekledi" de- di. İnönu, cumhurbaşkankğıyla ilgili anayasada açık ve net hü- kümler bulunmasına karşın Özal'ın bunlara uymadığını ve açıkça anayasayı ihlal etmeyi sürdürdüğünü belirterek şöyle konuştu: "Sayın Özal da bizim söyledi- gimizi soylüyor. Biz söyleyince propaganda oluyor. Ama kendi- si soyledigi zaman propaganda olmuyor." tnönu, es ki cumhur baş kanla- rından Kenan Evren'in 1983 mıl- letvekiliği genel seçimleri öncesi bir partiyedestek verilmesi konu- sunda lavır aldığım, bunun Özal'la benzerliğini soran bir gazeteciye de şu yanıtı verdi: "Çok farkJı şeyler. Aynı degil. O zamanki askeri rejimin lider- leri belirli bir yanlışrejimigö- tflrmek istiyoriardı. Şimdiki du- rum böyle degil. Sayın Özal, 'Hesap soramazlar' diyor. 'Ben Allah'a hesap veririm' diyor. Öbür dünyada hepimiz Allah'a hesap verecegiz. Kulla Allah arasına girilmez. Bu dünyada yapdan şeylerin hesabı topluma verilir." Gazetecilerin '"Hesap sora- caksanız bunu nasıl yapacaksuuz" sonısuna da İno- nü, "Hesap soranz. Yasalar içinde hesap sontnz. Hukuk devletinde böyle şey olmaz. 'Ben bazı yetkileri anasayadan, bazı- larını babadan alıyorum' diyor. Böyle şey olmaz" diye yanıtla- dı. DYP Genel Başkanı Stiley- man Demirel Nevşehir, Niğde, Aksaray ve Kınkkale mitingle- rinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yüklenerek hesap sora- caklannı yineledi. Demirel şun- ları söyledi: "Sizin iradenirin iizerine 2.5 sene bir bardak su içip oturan- lardan hesap sormayacak mısı- nız? Haksız yere birtakım yer- lere oturanlar 'AUah'tan başka kimseye hesap vermem' diyor. Allah'a herkes hesap verecek. Allah'a hesap vermemek, senin elinde degil. Ama evvela mille- le hesap verecektir. Yüce pey- gamber bir hadisinde 'Kıyamet ne zaman olacak' diye soranla- ra 'Idareehlinineline gecmeyin- ce korkun' yanıtını veriyor. Bir ayet-i kerime'de de 'Emaneti eh- line veriniz' diyor. Şimdi bunlar vicdanlannın altında kalmıştır. Bunlar millet, kanun, sandık kaçağıdırlar, suçluluk psikozu içindedirler. 'Benim suçum yok, başım dik, alnım açık' diyemî- yor. Hesap zamanı gelince bir gece karanlıkta kaçıp gidecekler mi acaba? Onu mu diyorlar? Milletin elinden kurtulamazsın. Hesabı da bizden başkası sora- maz." DSP Genel Başkanı Biilent Ecevit ise annesinin teyzesinin cenaze töreninde gazetecilerin, Cumhurbaşkanı Özal'ın, önce- ki gun Yozgat'ta halka ant içir- Demokrasi Bu çocuklar ölümü bekliyor (Baştarafi 1. Sayfada) Teknolojiyi kullanma konu- sunda diğer siyasi partilere "fark attıklan "nı ve ilk kez bil- gisayara bağlı telefon uygula- masını başlattıklarını anlatan Inönü, "Diğer partiler hemen bnnu taklit etmenin yollannı aramaya basladıiar. Bizi sadece teknoloji alanında taklit etmek- le kalmıyorlar, politika alanın- da da bizi izlediler ve taklit et- tikleri pek çok örnek gördiik" diye konuştu. TCY'nin 141 ve 142. maddelerinin kaldırılması, Güneydoğu sorunu ve kadın so- runlan konusunda da taklit edildiklerini belirten Inönü şöy- le konuştu: "Bötün bunlardan şikâyetçi degilim, tersine bunlardan se- vinç duyuyorum. Diger partile- rin SHP'yi izlemelerinden, tak- lit etmeierinden ve bizim savun- dugumuz doğru gönişlerin yay- gınlaşmasından sevinç duyuyo- rum, kıvanç duyuyorum." İnönu SHP'nin "Öncü, tu- taıiı, vizyonu otan tek parti" ol- duğunu da kaydederek "Hazı- nz, yeni bir Türkiye kuracagız" dedi. Bunları gerçekleştirebil- mek için uygulayacaklan yönte- rae "3 D" formülü adını ver- diklerini açıklayan Inönü, ko- nuşmasmı şöyle sürdürdu: "Bu yeni vizyona, bu yeni perspektife ben 3 D diyorum. 3 D, yani 'değişim, demokrasi, dayanışma'. Türkiye büyük bir degişim istiyor. Türkiye'nin so- nınlan ancak tutarlı, bütünsel bir yaklasunla çözükbilir. SHP degişimin partisidir. Türkiye gerçek bir demokrasi istiyor. Sağlıklı, istikrarlı, bir rejim is- tiyor. Ve en önemlisi dürüst bir yönetim istiyor. Geçen dönemi göz öpüne alırsak dürüst bir yö- netimin ne kadar önemli oldu- ğu anlaşıhr." Tüm partilerin demokratik- leşmeyle ilgili sözlerini ve geç- mişteki eylemlerini izleyecekle- rini de bildiren Inönü, "De- mokrasiyi en büyük inançla, en büyiik tutkuyla benimsemiş ve bu inancını, tutkusunu eylemiy- k kanıtlamış tek parti olarak SHP'yi göreceksiniz. Çıinkü SHP demokrasinin partisidir" •diye konuştu. Inönü, bu konu- da yapacaklarını da şöyle sıra- ladı: "tdam cezalan kaldınlacak. tşkencenin kökü kazınacak. Sorgulama avukat yanında ya- püacak. Yargı bagımsızlığı ger- çekleştirilecek. DGM'ler ve as- keri idare mahkemesi kaldınla- cak." Inönü yaklaşık 2 saat süren toplantıyı, "Bu inançlaria yine- Uyorunr. Daha, çok daha iyi ya- şamak için hazınz. Türkiye'yi yeniden kuracagız. Özel formii- İU 3 D. Bu hedefler dognütu- sunda çabalarunızı arttıralım. 20 Ekim'de sandıkta güller açtmlım" çağnsını yaparak ka- pattı. TAHMİNLER 1. KOŞU: F (2) Yetti, P (1) Orhan 2 2. KOŞU: F(l) Green cooker, P (3) Quick Flash 3. KOŞU: F (3) Perçem, P (1) Enter, P (6) Nihan, 5 (2) Gülseren 4. KOŞU: F (4) Boray, P (1) Sonbatur, P (12) Kurtoğlu, S (3) Sipahi, 5. KOŞU: F (1) Eda, P (3) Şa- hin 116, P (2) Küçük Cansever, S (4) Karacadağ Güzeli 6. KOŞU: F (4) Gemlikgüze- li, P (5) Eros, P (7) Gülay 3, S (1) Leyla 456, S (11) Üçümüz 7. KOŞU: F (1) Tankut, P (4), Esenyurt, P (8) Nurseren, S (9) Avrupa. Komple kitaplığımı satıyorum. (Kitaplar, dergiler, ansiklopediler...) Td: 522 81 41 — Okaa, Sezai ATÖLYE3+1 MİMAR SİNAN ve MARMARA UNİVERSITESİ YETENEK SINAVLARINDA BASARI Desen - lağhboya ve Suluboya Uyı»lanulı Çılışma »tölycsı Meclij ı Hetuıjd Cad Alcaıdım T*upı »t. 34 Kat S |AkıHsnı Kır»ıtı| Fmdıklı 1ST 8iljntiTiSijı?B 00 am 101.1 574 46 38 556 50 18 (Baştarafi 1. Sayfada) teydi. Bir şeyler atıştırdı, tam dinlenmeye koyulmuştu ki bir- den kapı çalındı. Gelen görev- liler hemen hazırlanmasını iste- diler. Ne olduğunu anlayama- mıştı. Başlanna gelen felaketten habersiz öteki yaşıtlanyla biruk- te Kiev'den aynldılar. Bir Çernobilzede olan Natal- ya Shaleyno, şimdi 14 yaşında. Konuşurken sürekli gülücükler dağıtıyor. Güzel, alımlı bir genç kız. Mavi gözlerinden yaşam fışkınyor. Ancak ölüm tetikte, Natalya'yı bekliyor. Radyasyonun etkisi hâlâ vü- cudunda. Kanında, kemiklerin- de bozukluklar, boğaz ve kara- ciğerinde radyasyon tahribatı var. Hareket yeteneği ağırlaş- mış. 9 yaşındayken açıklanma- mıştı, ama şimdi radyasyondan etkilendiğini biliyor. Uzun teda- vi dönemi, yapuan testler Natal- ya'nın ölümunü ancak biraz da- ha geciktirebüiyor. Belki 5, bel- ki 10 yıl sonra yaşama gözleri- ni yumacak. Kendisinin neden olmadığı bir olayın sonucuna katlanmak zonında. 9 yaşındaki Anna Nezdriço- va ile Dima Çuyan, 1986'da 5 yaşındaydılar. Nükleer santral faciasıyla ilgili pek bir şey anım- samıyorlar. Ancak vücutların- daki radyasyon tahribatı, onla- n da ölüme her gün bir adım da- ha yaklaştınyor. Tek suçlan Çernobü yakınlannda oturmak. mesiyle ilgili sorularını yanıtlar- ken "Son derece üzücü ve sakın- calı. Hem rejim hem cumhur- başkanlığı makamı açısından yanuş. ANAP'a da bir güç ka- tacagına inanmıyorum. Ozal ar- tık ciddi>e alınmı>or. Bu elbet- te cumhurbaşkanlığı makamı açısından çok üzücü" dedi. Ece- vit, Özal'ın vatandaş üzerinde de artık etkili olmadığını belir- terek "Meydanlara inmesinin partilerin oy oranlannı etkile- meyeceğini" belirtti. Ecevit, "Türkiye de devlet gelenekleri açısından ters ve üzücü olan bir şey de Kıbrıs konusu hakkında söyledikleridir. 200 milyon do- larlık yardımdan bahsediyor. Biz çok daha fazla parayı ya- bana sigaraya veriyoruz" dedi. Ekmeğezam Sözen'den döndü Çernobil nükleer kazasından etkilenen çocuklar Sirkeci'de sevgiyle karşılandı. Sovyetler Birliği'ndeki Çer- nobil Nükleer Santral kazasının üzerinden 5 yıl geçti. Ancak ya- ralan henüz sanlamadı. Binler- ce insan hâlâ ölümünü bekhyor. Bunlann arasında çocuklar da var. ölümü bekleyen bu çocuk- lardan 31 *i Türkiye'de. Yaşları 7 ile 16 arasında değişen "Çer- nobilzede" çocuklar, kısacık ömürlerine renk katmak ama- ayla Türkiye'ye davet edildüer. Türkiye Sakatlar Konfederasyo- nu'nun, Ukrayna Cumhuriyeti Çernobil kazası neydi? İstanbul Haber Servisi — 1986 yılının nisan ayında Ukrayna Cumhuriyeti'nin Çernobil kenti ' yakınlanndaki Nükleer Enerji Santrah'nda meydana gelen bir kaza sonucu çıkan yangınla birlikte radyasyon sızıntısı _ başladı. Kazayı bir sure gizleyen SSCB yetkilileri 28 Nisan 1986'da durumu kabullenmek zorunda kaldılar. Ancak olayın boyutu ve neden olduğu ölümler bir süre daha açıkhğa kavuşmadı. "En büyük nükleer enerji santralı kazası" diye nitelenen olaydan, 500 kilometrelik alanda bulunan insanların etkileneceği ve 10 yıl içinde radyasyon etkisiyle akciğer kanserinden ölecekleri uzmanlar tarafından açıklanmıştı. ile ticaret bağlantısı olan Dorpa Dış Ticaret Şirketi aracıhğıyla yapüğı başvuruyla Türkiye'ye çağnlan çocuklar, Lionessler ta- rafından ağırlanıyor. Dün sa- bah saatlerinde Sofya üzerinden gelen trenden inen çocuklar, Sirkeci Gan'nda üzerlerinde "Ukraynalı küçuk dostlar, hoş- geldiniz", "sizi seviyoruz" ya- zılı dövizler ve çiçeklerle karşı- landı. Lionesslerin kendileri için çe- şitli gezi ve eğlence programla- n düzenlediği "Ukraynalı kü- çük dostiar" İstanbul Valisi Ko- zakçıoglu'nu da ziyaret etti. Türkiye Sakatlar Konfederas- yonu Başkanı Doç. Turgut Göksoy, "Sakat, problemlerle, hastalıklarla dolu olan ve ölü- mü bekleyen bu çocuklan ülke- mizde^gıriayarak oolara insan- lık adına son görevimizi yaptı- ğımıza inanıyorum" diyor. Li- onessler adına konuşan Sema Pehlivan da "Onlann kısa ve dramatik ömürlerine renk kat- mak istediklerini" soylüyor. Pehlivan, "Her şeyden önce bir anne olarak bu çocuklann du- nımundan etkileniyonız. tste- dik ki bu çocuklar son gıinleri- ni daha iyi geçirsinler. Ilk kez ülkeleri dışına çıkan bu çocuk- lan ülkemizde ağırlamak da bi- zi aynca sevindiriyor" diye ko- nuşuyor. Ölümleri yaklaşan "Ukray- nalı küçük dostlar"ın yüzlerin- de gülucuk eksik olmuyor. Hâ- lâ neşe içinde, ilgiyle çevreleri- ni inceliyorlar. Türkiye'de ol- maktan hoşnutlar. Küçük Çer- nobilzedeler tstanbul ve Anka- ra'daki gezilerini tamamladık- tan sonra bafta sotıu trenle ülkelerine hareket edecekler. TDK'nıntşlevsizleştirilıııesi (Baştarafi 2. Sayfada) ılgınçtır "Turk dılının tekâmülünü. yanı değışmelennı on asırdan beri pek ı>\ takip cdıyoruz; ve görüyoruz kı bu tekâmul, mu- ayyen bir zamandan sonra. İslam medenıyetının türlu te- sırlen altında d\lin zengınlığıne ıstıkbali bakımından "ileriye doğru bir tekâmül değıl. gcriye doğru bir tekâmul' olmuştur. Bu tcsırın en başında mü- nevverlerın "ılmî vıcdan'dan. "mılli şuur'dan mahruın olduk- lannı sövlemek hıç yanhş değıl- dır. Eğer Tanzımat'ın ve onu ta- kip eden de\irlerin adamları mıllî şuura sahıp olsalardı, o ge- riye doğru tekâmulu ılen bir te- kâmül sanmak dalâletine düş- mezlerdı." Köprulünun savının yanıtı. kendisinin bu sozlen var sanınm. Dıi devrimini. Atatürk'ün bütün ilkelerını bilinçlı bir ilgiy- le bemmseyen yurttaşlanmızın dıl bayramı kutlu olsun. tstanbul Haber Servisi — ls- tanbul'da ekmeğe yapılan zam, Büyukşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen'in girişimi ile ge- ri alındı. Dünden itibaren 1200 liradan satılacağı açıklanan ek- n.eğin fiyatı 1000 lirada kaldı. Sözen, dün yaptığı açıklama- da, İstanbul Fınncılar Odası'n- ca ekmek fıyatına yapılan yüz- de 20 oranındaki/ammı uygun bulmadığını kaydetti. Oda tem- silcileriyle görüşeceğini, anlaş- ma sağlanamazsa Valiliğe ve Ti- caret Mahkemesi'ne başvuraca- ğını söyleyen Sözen, "Gerekir- se encümen karanyla sendikaya baglı fınnlar için ekmek zammı- nı donduracagız" dedi. Sözen ile İstanbul Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliği Başkanı Suat Yalkın, İstanbul Fınncılar Oda- sı Başkanı MusUfa Özaydın ve yönetim kurulu üyeleri, bu acık- lamanın ardından dün öğleden sonra belediyede bir araya gele- rek ekmek zammını görüştüler. Görüşmeden sonra belediyeden yapılan yazılı açıklamada, ek- mek üretimindeki girdi fiyatla- nnda önemli bir artış ohnama- sı nedeniyle zammın kabul edil- mediği, ekmeğe zam yapıhna- ması konusunda anlaşma sağ- landığı belirtildi. Tüccar fınnla- nn uye olduğu Ekmek Işveren- leri Sendikası yetkilileri ile ya- pılan temaslarda da ekmek fi- yatlarma zam yapılmaması ko- nusunda anlaşmaya vanldığı be- lirtildi. İstanbul Fınncılar Odası Baş- kanı Mustafa Özaydın, 320 gram ekmeğin 1000 lira olan fı- yatının dünden itibaren 1200 li- ra olarak belirlendiğini açıkla- mıştı. Bu arada Hak-lş Genel Baş- kanı Necati Çelik, yaptığı açık- lamada tstanbul halkının ekme- ği zamlı yemesinin Nurettin Sö- zen'in tutumundan kaynaklan- dığını belinti. Çelik, yaptığı açıklamada Sözen'in Hak-lş'e bağlı ö z Gıda lş Sendikası üye- si İstanbul ve Kartal Halk Ek- mek Fabrikalan'nda çabşan 500 işçinin hakkını vermemekte di- rendiğini savunarak "Sözen, eger istanbul halkına ucuz ek- mek vermek istiyorsa, hiç vakit kaybetmeden 500 işçinin hakkı- nı vermeli ve bu grevi biürmelidir" dedi. GOZLEM UGURMUMCU (Baştarafi 1. Sayfada) göstermıştir. 1970'lerden 80'lere ve 90'lara kadar gelişmiş ülkelerin teks- til ve hazır giyim dtşsatımında gerilemeler kaydedilmıştir. Ge- lişmekte olan ülkelerin bu pazardaki payları da igfTOIerden 90'lara doğru sürekli artış göstermıştir Gelişmiş ülkelerin ha- zır giyim dışsatımındakı pazarları da AT ülkeleridir. Türkiye de tekstil ve hazır giyımde büyük başarılar sağla- mış; tekstil ve hazır gıyimin toplam dışsatımdaki payı 1970'terde yüzde 5 dolayında ıken bu oran 1976'da yuzde 24 2'ye 1990'da da yüzde 30'a sıçramış: ABD ve AT ülkeleri koydukları kotalar- la Türkiye'nin tekstil pazarındaki paylarını azaltmışlardır. Tekstil sektöründe, Türkiye gıbi gelişmekte olan ülkelerin bu başanları, genellikle, birim başına düşen işçı maliyetinin dü- şüklüğü ve teknolofik gelişmeye bağlıdır. Hangi ülke tekstil sa- nayiindeki teknolojık gelişmeye ayak uydurursa, bu alanda o ülke başarılı oluyor iplik sektöründe İtalya'da 10 yaşından küçük makine parkı yüzde 70; Almanya'da yüzde 44 dolayındadır; bu oran Tür- kiye'de yüzde 25'tir. Gelişmiş ülkeler, tekstil makinelerini yeni- liyorlar Teknotojıyi yenıledikçe de tekstil pazarında söz sahibi oluyorlar Elde kalan eski makinelerini de satıyorlar. Bu yolla, Türk tekstil sanaynnin geleceğini baltalıyorlar. İşin trilyonluk ka- çakçılık bölümü bundan sonra başlıyor. AT ülkeleri, kimlere satıyor bu eskı makineleri? Örneğin bi- ze... Nasıl? Şöyle: 11 Nisan 1990 günü yürürlüge giren ithalat rejimi kararı ile çıkardığı kararname ile beş yaştan büyük tekstil makinelerinin yurda girişı yasaklanmıştı. Türkiye gazetesıni çıkaran "Ihlas Gazetecilik ve Matbaactlık ve Sağlık Hizmetien A.Ş."n\n yayımladığı "Tekstil Teknik Dergisr bu ışte öncüluk yaparak Bursalı 56 sanayıciyı İtalya'ya götürü- yor. Bu sanayiciler, 15 yaştan büyük tekstil makinelerini, üstle- rinı boyayarak ve etıket değıştırerek Türkiye'ye sokuyorlar. 24 Temmuz 1990 günü bu makineleri Bursa Gümrüğü'ne sokar- ken de yakalanıyorlar. Bursa Makine Mühendısleri Odası, eks- pertiz raporu veriyor. Bu rapordan sonra sanayiciler hakkında davalar açıhyor. Bu davalar açıldıktan sonra içinde Kahveci'nin de bulundu- ğu hükûmetin, 31 Ocak 1991 gûnü yayımladtğı bir "geçici madde" ile davaların düşmesı sağlanıyor; sonra da Kahveci, 17 agustos günü yayımladığı genelge ile Makine Mühendisle- ri Odası'nm "ekspertiz yetkısıni" kaldınyor Patenili Bakan, bakın, nasıl bir gerekçe ıcat ediyor: — Kullanılmış makine olayı, Türkiye'dekı bozuk düzenin bk güzel ömeği. Bir yabnmcı diyor kı: "Benim fazla param yok. V&- tınm yapmak istiyorum. İşsizlere ış sahası açacsğım. Avrupa1 da çok ucuza satılan eski makıneler var. Bunlarla hem içeride hem dışanda rekabet ederek üretim yapabilirim. Ben, hangi ma- kinenın yarariı, hangisinin yararsız olduğunu herkesten iyi bili- rim. Çünkü para benim. Riske ben giriyorum. Taşın albna elîmi ben sokuyorum." Buna karştlık, şimdiye kadar her şeye müdahale eden devlet şunu demiş: "Hayır sen yatınm yapabılirsin, ama sana neyin ya- rarlı olacağma ben karar vereceğım..." Dünyanın gelişmiş ülketennde yatınmcının önünde böyle en- geller yok. isteyen istediği makıneyi getinyor. Bürokrasi ise bur- nunu sokmuyor. Bu nedenle uzmanlara talımat verdim. Kulla- nılmış makine uygulaması mantıksız, dünyadaki çağdaş uygu- lamalara ters dedim. Bu, değıştirmek istediği "bozuk düzen"\n parçasıymış, ben de bu bozuk düzenı bılınçsızce savunuyormuşum; üstelik ben bozuk düzenı değiştırmek isteyenlere "dönek" dıyormuşum. Kahveci'nin özetlediğım mektubunda yer alan görüşler, "Pa- tentli Bakan"m tekstil alanmdakı gelişmelere ne kadar yaban- cı olduğunu da kanıtlıyor. Bu, Türk tekstil sanayıinin geleceğini baltalayan bir cinayet- tir. 31 Ocak 1991 günlü kararname o tarihe kadar yapılan ka- çakçılık suçlannı atfeden "özel amaçlı ve geçici" nitelikte bir maddedir. Bu madde ile kaçakçılık dosyalan kapatılmış; bu olayı ortaya çıkaran namuslu mühendisler de Kahveci tarafından ce- zalandırılmışlardır. Patent olayını TBMM'den gizleyen; olay ortaya çıkınca da "Haytr kurumuna bağışlayacaktım" aldatmacalarına sarılan pa- tentlı dokunmatik Bakan. uye olmadığımı bıldıği Basın Konse- yi'ne başvurup, Konsey'in hakemliğıni isteyecek ve Türkiye'de çalışan bir ingiliz gazetesine parası ödenerek yurtdışından ge- tırtılen bir küçük el radyosu aracılığı ile "kaçakçılık suçu" işle- diğımı ve bu radyo aracılığı ile yabancı ıstihbarat servislerin- den "talimat" aldığımı ileri sürecek kadar komikleşmeyi göze almaktadır Kumaş üzerıne dökülen kahve lekesı çıkar; ama tekstil sa- nayıi ve kaçakçılığı üzerındekı "Kahvea lekesi" hıç çıkmaz, hiç... NCfT: Dönek Marksıstlerden Dev-Gençli, silahlı ve külahlı Ca- vıt Kavak, İstanbul Pendik bölgesınde 1. sıraya oturmuş; Kah- veci, dokunmatik patenti ile birlikte ıkıncı sıraya düşmüştür. Dö- nek Marksist Kavaklardan Mardınlı Cavıt Bey, bozuk düzeni de- ğil, ama milletvekillığı sırasını değıştirmekte başarılı olmuştur. Sayın Bakan'ın ise "bozuk mayonezle bozuk düzeni" birbirine kanştırdığı şu "Mucitler Haftası'nöa iyice anlaşılmıştır. A L I Ş I L M I Ş I N Ö T E S İ N D E \ SLS», Philips, alışılmışın ötesinde yaşayanlar için alışılmışın ötesinde bir televizyon sunuyor. Philips Discoverer. Kask şeklindeki özel tasarımı, koyu renk ekranı ve ayrılabilir başiığıyla çok özel bir televizyon. Sizin kadar... Philips Discoverer. Alışılmışın ötesinde. PHİLİPS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle