Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 PAZAR YAZBLARI / EYLÜL 1991
Londra'dan
Kızıl Bayrak'tan
Stockhohtfden
îsveç,vicdan borcunu ödediGiderek liberalleşen ana muhalefet îşçi Partisi,
içindeki aşın solu çoktan temizledi; ortanın
solundan vazgeçmeye de haar; yeter ki iktidar
olsun. Ama 'Kızıl Bayrak' marşını silip atmaya
kıyamıyor bir türlü. Kimbilir, yakında bir
piyasa araştırması yaptınp, ondan da
vazgeçerler belki.
Sovyet devriminden 29 yıi ön-
ce bestetenmiş. Üstetik bestecisi
İrlandalı. Sadece işçi hareketi-
ni övüyor o kadar."
EDİP EMtL ÖYMEN
LONDRA — Ana muhalefet
tşçi Partisi, biraz ortanın solu,
biraz sosyal demokrasi, biraz
piyasacı, biraz kolektivist, biraz
Thatchercı, biraz Kinnock'çu,
karma bir koktey Ue seçmene
şirin gözükme sevdasında. Ba-
yan Thatcher'ın, Îşçi Partisi'ni
1979"da darma duman etmesin-
den bu yana seçmen ilk kez
partiyi alıcı gözu ile süzmeye
başladı. Ama sadece göz ucuy-
la. Sırf, Thatcher ve onun kü-
çük parmağı bile olamayacak
'flunci kttme takımı'ndan artık
gına geldiği için. Îşçi Partisi,
içindeki aşın solu zaten temiz-
ledi, ama ılımlı soldan bile vaz-
geçmeye hazır. Yeter ki iktidar
olsun. Parti, zengin olunca geç-
mişini silmeye çalışan ve orta-
ya yeni bir tarihle çıkan tipler
gibi. Ama geçmişinden bir tek
şeyi silip atmaya kıyamıyor.
Her sonbaharda kurultaym ka-
panışında tum delegelerin kol
kola girerek bir o yana, bir bu
yana sallanarak söyledikleri
'Kızıl Bayrak' marşı.
Îşçi Partisi'nin piyasa ekono-
misi, Hayek ve Friedman konu-
sunda uzman tanıümcısı,
"ama" diyor, "Bu marşın ko-
münizmle ilgisi yok ki. Daha
Seçmen, karpuzunu oven
manava inanmaz gözlerle ba-
kar gibi bakıyor partiye, "Her-
kesler o kampı terk etti, bir siz
neden takılıyorsunuz hâlâ?"
Tanıtımcı guç durumda. Ağla-
maklı bir sesle, "Takdmıyoruz
ki. Biz de en az Thatcher kadar
piyasacıyız artık. Ama parti ge-
lenefi bu. Kurultayda Kızıl
Bayrak'tan da nasıl
vazgecelim" diye yakınıyor.
Seçmen, "Kimler kimler, ne oi-
madık kişiler, nelerden bir an-
da vazgeçti, geçmişini inkâr et-
ti. tktidara gelraek için siz de
etmediniz mi" dese ne olacak?
Belki de parti, bir piyasa
araştırması yaptınp bu gelene-
ğinden de vazgeçer. Hem zaten,
artık *sol' kavramına bile kuş-
kuyla bakılırken şu tmsralar ne
demek?
"Halkın bayrağı kan kırmı-
zı / Şanlı şehitleri örtuyor /
Onlar artık yoksa bile / Kalbi-
mizde yatıyor / Öyleyse kaldır
bayrağı kaldır / Gölgesinde ya-
şayıp öieiim / Korkaklar sinsio,
kalleşler sinsin / Kızıl Bayrağı
göklere gerelim."
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Vicdan borcu, Kremlin'de
darbe teşebbusü arduıdan doğan denetimsiz hen-
game içinde odendi. tsveç, salı günü, üç Baltık
cumhuriyetini bağjmsız ülkeler olarak tarudı. Ya-
şanan coşku spazmlan, Stockholm'ündevletler
hukukunu çiğnediği gerçeğini orttü, hâlâ da ör-
tuyor. Çünkü bağımsızhğına, tarafsızhğına
duşkun Isveç basını da spazmı hâlâ atlatmış de-
tsveç'in Baltık cumhuriyetlerini tanunası, di-
ğer Iskandinav ülkelerinin, sözgelişi Danimarka-
nın tanımasına benzemiyor. Danimarka'nın so-
runu yok: Çünkü Kopenhag, Stalin rejiminin
Hitler'le yaptığı anlaşma uyannca Baltık'm il-
hakıru tanımış ülke değil.Oysa tsveç, gizli bir
ek protokole dayalı işgal ve ilhak eyleminin ar-
dından üç cumhuriyetin 'yutulmasını' ilk kabul-
lenen ulkeler arasındaydı. Sovyet işgali 1940 ha-
ziran ayında olmuş Stockholm'ün, işgali de fac-
to olarak kabulü aynı yılın ağustos ayında, de ju-
re 'tasdiki'de 1941 mayıs ayında gelmişti. Oysa
pekçok ülke ilhakı devletler hukuku bakımından
suç olarak görmüştü. Baltıklılara göre lsveç'in ta-
rihinde kara bir lekeydi bu ve bir vicdan borcu-
İsveç'in Baltık cumhuriyetlerini tanıması diğer tskandinav ülkelerinin
tanımasına benzemiyor. İsveç, Stalin rejiminin Hitler'le anlaşması
uyarınca gerçekleştirilen ilhak eyleminin ardından üç cumhuriyetin
yutulmasını ilk kabullenen ülkeler arasındaydı. Baltıkhlara göre lsveç'in
tarihinde kara bir lekeydi bu ve bir vicdan borcunun ilk hanesi açılıyordu.
nun ilk hanesi açılıyordu.
Bununla da kalmâdı, Molov-Ribbantroo Pak-
tı'nın imzalandığı söylentileri üzerine, ülkeleri-
nin işgalini kaçmvlmaz gören uç Baltık ülkesinin
merkez bankalan 1939 yazısında İngiltere, İsveç,
Fransa ve Isviçre'yle ilişki kurarak altın stoku-
nun önemli bir bölumünü (toplam 4 ton olduğu
sanıuyor) bu ülkelerin başkentlerine kaçırdılar.
İsveç Merkez Bankası'na Litvanya'dan yaklaşık
1500 kilo, Estonya'dan da 2900 kilo altın geldi.
Sovyet işgalinin başlamasından bir ay sonra, al-
tınlann geri gönderilmesi istemi, bölgede Sovyet
egemenliğini de facto olarak tanımış olan Stock-
holm tarafından çok kısa bir süre içinde kabul
edildi. Aynı sıralarda bir Sovyet-îsveç ticaret gö-
rüşmesinin sürmekte oluşu da kararda etkisini
göstermişti.
Altını geri gönderen İsveç, büyük savaşın bi-
timinde, Nazi birlikçisi olduğu iddiasıyla 167 Le-
tonyalının geri gönderilmesini isteyen Moskova-
nın isteğini de geri çevirmedi.
Butun bunlar, tarihçilerin önemli bölümüne
göre İsveç'in 'edilgin' dış politikasının lekeleri,
tarihinin kapanmayan yaralarıydı.
Kremlin'de darbe teşebbusü ardından günde-
me gelen domino teorisi, Isveç'i yine tereddut ve
ikilem içinde bıraktı. Baltık'ı tanımak Stockholm
için kolay değildi. Çünku Baltık'ın ilhakı tanın-
mıştı. Dolayısıyla bu cumhuriyetleri bağımsız ül-
keler olarak tanımak için devletler hukukunun
ilkelerine uygun hareket etmek gerekiyordu.
Bir de yaklaşmakta olan seçimler. Sağ muha-
lefet, tanıma yönunde sosyal demokratlara tüm
gücüyle yüklendi. Başbakanlık ve dışişleri önce
bir-iki direnecek oldu, sonra durumu fark edip
suskunluğa gomüldü.
Ve pazartesi günu djurum değişti: Aıtık dev-
letler hukuku falan o kadar önemli değildi, çün-
ku Isveç'te Baltıkhları destekleyen baskı grupla-
n karşısında direnmek mümkun değildi. Tanıma,
zayıf durumdaki sosyal demokratlara belki oy da
sağlardı, kim bilirdi?
Üç Baltık cumhuriyetinin bayraklan sah gü-
nü direklere çekildi. Coşku çığhklan arasında,
eylemi hukuka uydurmak için yalan makinesi de
işletilmeye başlandı: Her uç yönetimi de. toprak-
ları üzerinde egemenlik kurma sürecini 'başlat-
mıştı', zaten Yeltsin de Baltıkh yöneticileıe ba-
ğımsızhk konusunda söz vermişti, başka ülkeler
de tanıyordu vs.
Coşku spazmlan herkesi köreltti, sağır sultan
yaptı. Radyoda bir-iki meslektaş dışında hiçbir
gazete, lsveç'in devletler hukuku ilkesini çiğne-
yerek -kendisine yalan söyleyerek- Baltık cumhu-
riyetlerini tanıdığını yazmadı. O iki gazeteci ise
başbakan Carlsson'u sıkıştırmaya çabaladı, ama
sorularına yamt alamadılar. Bir tanesiyle konu-
yu konuştuk: "Olup bitenlerden iğreniyonım"
dedi. "Bir vicdan borcunu böylesine igrenç bi-
çimde, yalanla ödememiz... Kabul edemiyonım."
Hızlandığı zamanlarda tarihi ne devletler ne
de insanlar yazabiliyor. O zaman bilinmeyen bir
el giriyor devreye. Bir hata başka br hatayı geti-
riyor, vicdan borcunun bedeli de boşlukta kalı-
yor. Tarih, 'yazılmayan' oluyor.
Isveç, Baltık sarhoşluğunu yaşıyor.
Faristen
Tek gozu
kapalı kentSeine Nehri kıyısında gezinen sevgililer, sanki
bir daha buluşmayacak gibi sıkı sanlırlar
birbirlerine. Yarı boş otobüslerde insanlar
daha gevezedir, yol boyu dostluklar kurulur.
MİNE G.SAULNDER
, PARtS — tnsaa bir kenti
sevmeyegorsün. Hele kadınsa
ve tutkuluysa ve daha ufacık
iken kulaklan, babasımn ayna-
lar önünde taranırken "Paris'te
bir aşk ciçeklendigi zaman..."
diye mırıldandığını duymuşsa,
iflah olmaz gayri. Kırkından
sonra tutulduğu bir delikanlıya
sardır gibi vurulur o kente. Gü-
rültüsü bir aşk şarkısı gibi ça-
lınır kulağına; havasını, sigara
dumanı gibi içine çeker.
Paris, ağustos ayında yıllık
izne çıkan bir kenttir. Kepenk-
lerin yansı, "Bilmem kaçında
açüıyoruz" bantları taşu ve
kentin tek gözü kapalıdır. Açık
olan gözünde ise hülyaü bir ba-
kış vardır. Seine nehri kıyısın-
da gezinen sevgililer, sanki bir
daha buluşmayacak gibi sıkı sa-
rılırlar birbirlerine. Yan boş
otobüslerde insanlar daha geve-
zedir, yol boyu dostluklar ku-
rulur. Saint Gerrnain kahvele-
rinde asla Paris'ten aynlmama-
ya yeminli sanatçılar boy gös-
terir.
Ağustos sonlarında Paris,
hummalı bir sonbahara başla-
madan önce, yatağının ılıklığın-
da gerinen bir güzelin gevrek-
liğini yaşamaktadır.
Ama yalnızlık orada, eliniz-
le tutabileceğiniz yakınlıktadır
yine de. Kahvedeki iskemle
komşunuzun içinde, gürültülü
bir kalabalığın ortasında dü-
ğümlüdür. Köşedeki duvar afı-
şinde gizlidir.
3615-NADINE, 3615-LUDO
gibi kodlar yazar o afışlerde.
Genellikle cinselçekici bir kadın
ya da erkek fotoğrafıyla süslü-
dürler. Sizi yığınJarın arasında
bir yalnızlığa mahkûm eden uy-
garlık, aradığımz ve aramaya
cesaret edemediğiniz yakm in-
san ilişkilerini, telefonunuzun
yanına merkezi sistem bir bil-
gisayar olarak getirmiştir. Mi-
nitel deniyor bu sisteme Fran-
sa'da. Böylesine gelişmişi ve
yaygını, yalnız bu ülkede var.
Aslında olağanüstü bir aygıt.
Elektronik bir rehber. Telefon
numaralarını bu bilgisayarda
anyorsunuz, konserlere, festi-
vallere, uçak ve trenlere rezer-
vasyon yaptırabiliyorsunuz,
hatta herhangi bir gazetenin
Minitel servisine bağlamp son
politika haberlerini, borsa, at
yanşları, piyango çekilişlerini
öğrenebiliyorsunuz.
Yalmzlık simsarları, bir de
"sevda" servisleri satın almışlar
Minitel sisteminden. Yüzlerce
olmasa bile onlarca var. Gör-
mediğiniz, tarumadığınız bir
kadın ya da erkekle, yüreğini-
zin ya da vücudunuzun derin-
üklerine ilişkin en söylenilme-
yecek sözleri, bu bilgisayarın
"uzman" numaralanndan biri-
ne, önünüzdeki tuşlara basarak
aktarıyorsunuz. Servis, o anda
devrede bulunan bir başka
müşteri ya da merkezdeki gö-
^revli ile "koMekie" ediyor si-
zi. Takma isimlerle bir pornog-
rafı yazışması başhyor aranız-
da. Bu işin tutkunlan var. Dört
çocuk sahibi bir arkadaşım, bir
ayda 10 bin franklık (74 milyon
TL eder) telefon faturası ode-
yecek kadar ileri götürdü işi.
Bir gun kuşkusuz ben de de-
neyeceğim bu servislerden biri-
ni. îstanbul dönüşü yeni bir afış
gördüm, Arap cinselliği moda
mı olmuş ne Fransa'da. Söz ko-
nusu "aşk teflalı" Minitel nu-
maralanndan birine, "AMAN"
adını vermişler. Bakalım neler
söyleyecek 3615'teki "AMAN"
iniltileri. Ama bu başka bir ya-
zının konusu.
Kafam şimdilik, tstanbul'dan
getirdiğim imgelerle dolu. O
imgelerden biri, tekerlekli kol-
tuğunda gülümseyen genç bir
Türk binbaşısının hüzunlü yu-
zü. Yazgısına değil; bir konser
salonuna, bir sinemaya ve bir
kitap standına, tek basamaklı
olsa da tekerlekli iskemlesiyle
çıkamadığına üzülen o aydm
insanın dramını taşıyorum
içimde.
Atlanta'dan
Kevin'deki şeytan tüyü
Neden Kevin Costner'ın dokunduğu her şey
altın oluyor. Kendisine sorarsanız, yıllann
borcunu geri ahyor o. Üniversitede finans
okurken bile aklından çıkarmadığı oyunculuk
sevdası, onu küçük rollerden bugünlere getirdi.
le aklından çıkarmadığı oyuncu-
luk sevdası, onu küçük roller-
den, hayal kınklığı dolu hasılat-
lardan bu gunlere getirdi. İlk bü- ya'nın ayazında bulan ekip, tüm
şey? O alçakgönüllu, sempatik yük çıkışım, Lawrence Kasdan- zorluklar ve aksakhklara karşın
ın The Big Chül'i ile yaptı. iyi bir film çıkardıklarına inanı-
Costner, o fılmin çekimi sırasın- yorlar. Kev in Costner'ın unuta-
da, film dünyasında gıiçlü olma- madığı olay ise Robin Hood'-
nın, kişinin kendisini güçlü his- un 5
C
C suda çıplak yüzduğü
setmesine bağlı olduğunu öğren- sahne için dublör bulunamayı-
di. The Big Chıll'i, SUverado'. şı. "Bir Allahın kulu dublör o
bizde de ilgi gören
AHU ÖZYURT
ATLANTA (ABD) — Nedir
Kevin Costner'ı farkh yapan
pek çok sinema tarafından gös-
terime sokulmayan 'Kurtlaria
Dans' şimdiden, 'Vatandaş Ka-
ne, Rüzgâr Gibi Geçti' gibi
Amerikan sinema klasikleri ara-
sına girdi. Peki ya ilk filmle 7
Oscar almak? Kevin Costner
pek etkilenmemiş gözüküyor.
Ya 'Robin Hood'? Oscar'lar
açıklanmadan, kendini lskoç-
Alçakgönüllü, sempatik bir yuzün ardına gizlenmiş bir kırs küpii a..
yuzun arkasında gizlenen hırs
küpü, titiz mi titiz, yönetmenlik
uğruna pekçok şeyi feda edebi-
lecek bir anti-HoUyvvood şöval-
ye ruhu mu? Yoksa yüların ver-
diği bir injifcam tutkusa mu?
Sinema dunyası, bu gibi derin
sorularla genç adamı, neredey-
se psikolog koltuğundan analiz
etmeye çalışırken, Costner, oku-
nu, yayım sırtladı ve Sherwood
Ormanlan'nı bir kez daha şen-
lendirdi. Mayıs ayında, ABD'de
vizyona giren 'Robin Hood
1
,
tüm eleştirilere rağmen iyi bir
hasılata doğru emin adımlarla
ilerliyor.
Sorumuza geri dönduk so-
nuçta. Neden bu genç adamın
dokunduğu her şey altın oluyor?
Costner'a sorarsanız, o, yılların
borcunu geri ahyor şu ara. Ca-
lifornia State Üniversitesi'nde
pazarlama ve finans okurken bi-
'No
Out' ve Robert De Niro ve Se-
an Conner} üe başrolleri paylaş-
tığı, 'The Untouchables' izledi.
Kevin Costner artık, fılmlerinin
tıcari gelirini de garantilemeye
başlamıştı.
Söz dönup dolaşıp, 'Kurtlar-
ia Dans'a gelince, Costner gü-
lumsüyor ve hâlâ "Küçük, se-
vimli bir film olmasını istedim.
An» yonetraekten aldıgun zevk
ölçusüzdü" diyor. Kendi pro-
düksiyon şirketini batırmak pa-
hasına bile olsa girdiği bu ma-
cera, onu şimdi Hollywood'un
en guçlü isimleri arasına soktu.
Uzunluğu nedeniyle, onceleri
suya girmiyordu. Sonuçta iş ge-
ne başa duştü. Bana ten rengi
danscı taytian buldular. Kendi-
mi suya attım, ama gerisini pek
hatırlamıyonım" diyor Kevin
Costner. Fılmdeki rolü içinse
"Hazırtık donemi bile olmayan
bir roldü. Ama fılmin kendisi iyi
tecrübe oldu" diyor.
John Kennedy suikastını ko-
nu alan 'Kennedy' adlı filmde-
ki rolünden sonra (Meraklüan
sevinmesin, New Orleans baş-
savcısı Jim Garrison'u canlandı-
nyor. Kennedy'yi değil.) Cost-
her, Whitney Houston ile
'Bodyguard'da boşrolleri payla-
şacak.
Kopenhag'dan
4
Aile boyu erotizm' mi, porno mu?'FERRUH YILMAZ
KOPENHAG — Kim çölde yaşayanlara kum
satmaya kalkışabilir? Danimarka'da geçen sene
yayımlanmaya başlayan erotik dergi Cupido, bu
işi başardı. En acil ihtiyaçlan satan gececi bak-
kallann bile camekânlannı porno dergilerin dol-
durduğu, porno dergi cenneti Danimarka'ya,
"aile erotizmi" sloganıyla yeni bir erotik dergi- lendirdiği cinsel sapmalann/ azınhklann temsil-
yi kabul ettirdi. "Cupido"cular, dergilerinin aile cileriyle olsun söyleşiler yer ahyor. Bütun bun-
boyu olmasımn yanı sıra, aynı kulvarda yarış-
tıklan diğer porno dergilerden farldı olarak ero-
tizmi aynı zamanda kadınlara yönelik olarak
sunmakla da övünüyorlar. lşte bu nedenle, Cu-
pido, sayıları muhim oranlarda çıplak erkek ve
erkeklik organı resimleri ihtiva ediyor.
Cupidocular, "Kadınlar da seks istiyor" de-
yip, "Cinsellik kan-koca arasında da tahrik edici
olabilir. Fantezilerinizi denemekten
çekinmeyiniz" mesajları veriyorlar. Cupido'da
erotik hikâyelerin yanı sıra bol miktarda röpor-
taj ve çeşitli cinsel fantezileri denemiş çiftlerle
olsun, kinülerinin "cinsel sapıklık" diye değer-
lar dergiye "entel" bir boyut kazandırıyor, ga-
zetelerin "özeı ilişki" köşelerine ilan verenlere,
"Hobilerim arasında ata binmek, Cupido oku-
mak vs." deme imkânı sağlıyor. Çünkü kişinin
Cupido okuması, "Cinsel konulara önyargısız
ve açık yanaşıyor, ama aynı zamanda tesadüfi
ilişkiler yerine ikili bir ilişkiyi tercih ediyorum",
"Evlensek bile erotik bir ilişkiyi sürdürmek is-
tiyorum", "Cinsel konularda açık olabilirim"
mesajlan anlamına gelebiliyor. Çünkü Cupido'-
da, çocuklar televizyonda "Susam Sokagı"nı
seyrederken, gizlice mutfak dolabının üzerinde
sevişmenin çekiciliği kadar, evli çiftlerin başka-
lanyla yaşadıklan üçlü-dörtlü ilişkilere, aynı ön-
yargısızlıkla yer veriliyor. Cupido'da aynca cin-
sellikle ilgili yasalann tarihini araştıran ya da
mastürbasyonun tarihteki yerini anlatan "ckldi"
yazılara da rastlamak mümkun.
Cupido'nun çıkış noktası, aslında böylesine
'entel" düşünceler değil. lskandinav ülkeleri
içinde hemen her konuda en tutucu ülke olarak
bilinen Norveç'te pornonun yasak olması, por-
no dergisi çıkarmak isteyenleri, daha çok "yu-
muşak porno" olarak adlandmlabüecek bir dergi
çıkarmaya itti. Yıllarca Norveç'in pornosu ola-
rak işlev gören Cupido, 80'li yılların sert por-
noyu reddeden ama cinsel yaşamda yeni saikle-
re ihtiyaç duyan çevrelerdeki yeni erotizm dal-
gasmı yakalayarak, Danimarka ve Isveç'te de ya-
yımlanmaya başladı. Birileri, bunu AIDS kor-
kusunun getirdiği yeni muhafazakârlığa bağla-
dı. Ben bunu AlDS'e rağmen toplumun "sivri"
uçlanndan, giderek banliyolerdeki yatak odala-
nna kadar yayüan "yeni erotizm"e bağhyorum.
Belfasttan
10 MILYOHA,30 YILDUNYATURÜ. iBir kente âşık olmak
1 ARACILIGIYLA
PUNYANIN HER
ULKESINDE UCUZ VE
KALITEU TATIL IMKANI
İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ
BÜROKRATLARI NASIL
ETKİLEYECEK? SHP VE DYP
YETKİLİLERİ BÜROKRASİDE NE
YAPACAKLARINÎ ANLATIYOR
FİNANSAL KİRALAMAN1N PÜF
NOKTALARI... LEASİNG ŞİRKETİNİ
NASIL SEÇERSİNİZ?.. KİMLER
LEASİNG YAPMALI?..
EĞLENCE SEKTÖRÜNDE, YATmiMCILARA
YEPYENİ BİR İMKAN... 30-40 MİLYON
SERMAYEYLE "HOUSE PARTY"
DÜZENLEYEREK ÇOK KAZANABİLİRSİNİZ
ŞEKERBANK GENEL MİTDÜRÜ AYTJIN
AYAYDIN'DAN CESUR ÇIKIŞ: "FAİZLER EŞİT
OLMALI"
'TENI" GÜNAYDINTN BOJNMEYEN YÖNLERIYLE "YENÎ"
ŞtRKEni
COŞKUN ULUSOY YILIN GENEL MÜDÜRD SEÇİLDİ
BMA...
HAZTNFDEN HMLER GELDI, ÖMLER GEÇTI?
İMKB KDLİSLERİNDEN TJYARILAR.
TATILDE BVYUK FIRSAT
10 MILYOHA 30 YIL DUNYA TVRU
IPANORAFIA
BORSADA
ŞİNDİBÖYLE
KAZANIYORLAR
»»RGVNLVK
MMEHİMDE
KAZAMANLAR
STRATEJİUMNİ
AİIATIY0R
EKONOMKYAŞAMMDEG1ŞEBIL1R
II
HAKA5» AYGÜN
BELFAST (İrlanda) — Bir
kente âşık olunabilir mi?
Üstelik o kentin adı 'terör'le
birlikte anıhyorsa?
Her ne kadar 1RA adıyla oz-
deşleşmiş olsa da beklenmedik
ölçüde güvenlik önlemi var Bel-
fast'ta. Caddeler eli otomatik si-
lahh asker ve polisten geçilmi-
yor. Resmi binalar yüksek duvar
ve tel örgülerle çevrili. Duvarlar
1980 öncesi Türkiye'yi anımsa-
tır şekilde IRA'yı destekleyen
slogan ve resimlerle süslü. Hayh
şaşırtıcı bir slogan bile var:
"IRA'yı destekleyen Saddam'ı
destekleyin."
Ama yine de Belfast gecelen-
ni yaşamaya kararlıysanız, bir
üniformalı uyanr.
"Fazla dolaşmayın, tehlikeli.
Hemen otelinize gidin."
Uyanya aldırmadıysanız ve
şanslıysamz, Belfast geceleri ba-
şınızı döndurebilir. Artık, sade-
ce yabancı olduğunuz için size
'merhaba' diyen , sohbet eden,
yardımcı olmaya çalışan insan-
İarın dunyasındasınızdır.
Hiç tahmin etmediğiniz hal-
de bir pubda kendinizi ülkeniz-
de hissedebilirsiniz. Fonda ateşlı
bir IRA savunucusu Chris de
Burgb'un 'Lady in red'i, koyu
muhabbet başlar:
— Neredensiniz?
— Türkiye.
lngilİ7cede 'hindi' anlamına
gelen sözcük, sohbet ettiğiniz ki-
şinin hındi taklidi yapmasına yol
açar. Suratmızın asıldığı fark
edilir:
— Amma alıngansınız ha!
Belfast adı terörie özdeşkşmiş. birlikte anüıyor.
Masalardan bağımsızük özle-
mini dile getiren şarkılar yükse-
lirken sohbetin rengi değişır:
— Makarios nasıl adamdı?
— Ne bileyim?
Yarı saıhoş bir ses sohbete ka-
tıhr:
— Yunanlıları seviyor musu-
nuz?
— Tabü ki seviyoruz. Bütün
halklar kardeştir.
Sohbet konusu değişir:
— Bizim Christine sana vu-
ruldu galiba Türk. Gözlerini
senden ayıramıyor.
Barda bira servisi yapan
Christine hafif utanır. Ama si-
ze doğru gelip, elinizi çapkın ba-
kışlarla sıkar.
Aynı anda da kalçasma çim-
dikleri yer:
— Şuna bakın, gerçekten âşık
oldu. Hem de bir 'hindi'ye!
Laf, döner dolaşır. Etrafınız-
daki herkesin iyice 'kafayı
bulduğunu' fark edip izin ister-
siniz.
Sabah yaklaşmıştır. Fakat dı-
şarı çıktığınızda şaşınrsınız. Sız-
mış veya yalpalayan insan sayı-
sındaki çokluk, Irlandalıların
ulusça içkiye fazla dayamkh ol-
madıklarım düşündürtür.
Sokak ortasında 'ayaküstii'
sevişenlerin fazlalığı ise aklınızı
bardaki sizi beğenen kıza geri
göturür.
Adı terörle anılan bir kentte
gece yarısı gormeyi beklemedi-
ğiniz bu manzara karşısında,
kalçanıza çimdiği basma sırası
size gelmiştir.
Yaşanan gerçektir. Belfast
kendisine âşık olacak daha ni-
ce insanın yolunu beklemekte-
dir.