23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZAR KONUĞU 1 EYLÜL 1991 PROEİLBER OKTAYLIJSTANBULA GELÎŞLERİNÎN500. YILINDA MUSEVÎ TOPLULUĞUNUDEĞERLENDİRDİ Museviler, Türklerle kaderBundan tam 499 yıl önce, ırksal ve dini nedenlerle îspanya'dan sürülen Musevi topluluğu, Osmanh împaratorluğu tarafından kabul edilmişti. Şehrin özellikle Rumeli kesiminde, Bahçekapı, Balat, Hasköy ve Ortaköy'de iskân edilen Museviler, tmparatorluk içinde azımsanmayacak bir kesim oluşturdular. 1492'den bu yana, önce Osmanlı toplumuna, daha sonra cumhuriyet yönetimine kolay uyum sağlayan Türk Musevileri, önümüzdeki yıl şehre gelişlerinin 500. yılını kutlamaya hazırlanıyorlar. Eğitim Servisi Şefimiz Gencay Şaylan, Türk Musevilerinin 500 yılhk geçmişini ve bugünkü konumunu, Prof. İiber Ortaylı ile konuştu. SOYLEŞI GENCAY ŞAYLAN PAZAR KONUĞU \Saym Ortaylı, bu yıl Türkiye'deki Musevi topluluğu bir 500. yıl kutlamasına ha- zırlamyor, galiba bunun için de bir vakıf ör- gütlenmesi var. Nedir bu, neyin 500. yıldönü- mü kutlanıyor? 15. yüzyılın sonunda, 1492 yılında Ispanya birleştikten sonra kral Ferdinand ve kraliçe lzabel, bu birleşmenin bedeü olarak ülkelerin- deki eski Endülüs Emevilerinin, yani lspanya'- daki Arap halkının son kalıntılan ile Musevi- leri ülkeden atmaya karar verdiler. Bunu da yaptılar. Yani Endülüs Emevi medeniyetinin iki ana unsuru olan Arapları ve Musevileri Îspanya'dan sürdüler. lster dünün ister bugü- nün değer yargılan ile bakalım, bu olayın açık- ça ırki ve dini bir temizleme hareketi olduğu- nu söyleyebiliriz. Bu insanlar, özellikle Muse- viler ya dinlerini değiştirmeye ya da ülkeyi terk etmeye zorlandılar. Tabii bu arada çok kanlı olaylar da yaşandı. Böylece ortaçağlarda Müs- lümanlarla Musevilerin tspanya yarımadasın- da birlikte yarattıkları görkemli medeniyetin bir sayfası kapandı. Bu çok önemli bir olaydır. İspanya'dan sü- rülen, bu ülkeden aynlmak zorunda kalan Mu- seviler, Avrupa'nın çeşitli yörelerine dağıldı- lar, zorunlu bir göç yaşandı. Örneğin İtalya'- nın Venedik ve Cenova şehirlerine çok sayıda Musevi gitti. Ama Museviler buralarda da tu- tunamadılar, çünkü anti-semit hava Avrupa'- nın değişik yerlerinde de egemendi. Işte bu dö- nemde, 1492 yılında Osmanlı Imparatorluğu'- nun bu göçmenleri kabul etmeye başladığını görüyoruz. îspanya'dan kaçan ya da sürülen Müslümanlarla Musevilerin Osmanlı ülkesine gelmeye başladığını, bunlann başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun çeşitli yörelerine iskân edildiklerini görüyoruz. Biliyorsunuz, bugünkü İstanbul'da Perşem- be Pazarı'nda adına "Arap Camii" denen bir cami vardır. Bu, Perşembe Pazarı ve Topha- ne semtlerine Îspanya'dan gelen göçmenlerin iskân edüdiğini göstermektedir. Museviler, ls- tanbul'un yanında, imparatorluğun muhtelif yerlerine özellikle Rumeli'deki şehirlere yerleş- tirildiler. tmparatorluk içinde azımsanmaya- cak bir Musevi yerleşimi oldu. Örneğin Kanuni döneminde sadece Istanbul'daki Musevi nüfu- sunun 50.000 civanna ulaştığı bilinmektedir. tstanbul'daki Museviler aşağı yukarı 40 sina- gog topluluğundan oluşmaktaydı. Bahçekapı, Balat, Musevilerin yoğun olarak yerleştikleri semtlerdi. Hasköy, Kuzguncuk ve Ortaköy de 19. yüzyıla kadar esas olarak birer Musevi semti görünümü veriyorlardı. ••••BSoym Ortaylı, peki bu Museviler îspanya'ya nasıl gelmişlerdi? örneğin Filistin'- den kalkıp Îspanya'ya mı göç etmişlerdi? Ya da daha genel bir bakış açısıyla Museviler A v- rupa'ya nasıl ve ne zaman yayüdılar? Musevi diyasporası nasıl oluştu? Museviler milat sıralarında sadece Filistin'- de yaşamıyorlardı, çok yere yayılmışlardı. Sur- ye, Akatya ve Anadolu'nun muhtelif yerlerin- de Musevi topluluklan vardı. Didim, Milet gibi kentlerde çok sayıda Musevinin yaşadığını bi- h'yonız. Örneğin bir bakıyorsunuz Milet tiyat- rosunda Simeon adlı birinin sürekli yeri var- mış. Hatta Ankara'da bile Musevi topluluğu yaşıyordu. Milat sıralarında Musevilerin, anadilleri olan îbraniceyi terk ettiklerini, Aramca konuş- maya başladıklarını görüyoruz. Aramca en yaygın Sami dillerinden biridir. Biliyorsunuz, Hz. tsa da Aramca konuşuyordu. tbranice bu dönemde ölü bir dil haline gelmiş, sadece edebi bir işlevi kalmış. Mısır'da, özellikle Iskenderiye'de yoğunlaş- mış bir Musevi topluluğu var. Yani Milat sı- ralannda böyle bir diyaspora görüyoruz. MS 70 yılında Romaklar Kudüs'teki büyük Musevi mabedini tahrip ettiler ve Musevileri Filistin'- den sürdüler. Böylece Museviler Roma Împa- ratorluğu içinde her yere yayüdılar. Îspanya'- ya da esas olarak Müslümanlarla gittiklerini görüyoruz. Ama tspanya'ya daha önceden de Musevilerin gelmiş olabileceğini gösteren bu- luntular var. Burada galiba önemli olan husus, Musevi- lerin Arap dilini ve medeniyetini çok iyi bil- meleri. Bu nedenle kolayca bir arada yaşaya- biliyorlar. Daha sonra Museviler Avrupa için- de yayıldıklarında ve Avrupalılaştıklannda klasik tslam eserlerini Avrupa dillerine ceviri- yorlar. Yani Museviler böyle bir medeniyet ta- şıma rolü oynuyorlar. • • M / Z / H verirseniz aklıma gelen bir şeyi sormak istiyorum. Avrupa Musevilerinin ho- mojen olmadıkları, kendi içlerinde önemli farklılıklar taşıyan kategoriler olduğu söylenir. Var mı böyle ayrımlar? Musevi diyasporasın- da ana gntplaşmalar nelerdir? Bugün dunyada belli başh iki tip Musevi var. Bunlardan biri, çoğunluğu meydana getiren grup ki buna eskenaziler deniyor. Bunlar esas olarak Avrupa Musevileri, konuştukları dile de Yidiş deniliyor. Yidiş, eski Sakson Alman- casına çok sayıda Slavca ve Ibranice terimle- rin katılması ile oluşmuş bir dil. Örneğin No- bel kazanmış olan Isac Basevich Singer bu dil- de yazıyor. Ikinci önemli grup da Sefaridler. Bunlar îspanya kökenli Museviler. Museviler, tspan- ya'ya Sferad diyorlar ve sözcük bu kökenden geliyor. Bu grup, "Judeo-İspanyol" denen Kasülya İspanyolcası, İbranice ve Türkçenin karmaşası bir dil konuşuyor. Türkçe tabii bu dile 1492 sonrası giriyor. Bu dilin günümüzde hemen hemen ölmüş olduğu söylenebüir. Türkiye Musevileri ile bazı Şark Musevi top- luluklan dili canlandırmaya çalışıyorlar. Di- lin ölmesinin esas nedeni, 19. yüzyılda kuru- lan ve Alliance Israilete denen mekteplerde eği- tim dilinin Fransızca olması. Bir önemli neden de Musevi topluluğunun Kemalist ilkelere, la- iklik ilkesine uyumu. Cumhuriyet döneminde Musevilerin bu Kemalist ilkelere uyum göster- diği, Türk vatandaşlığı statüsünü ve Türkçeyi benimsedikleri görülüyor. IHBBBA/usevi/mVı Lozan 'a göre azınlık sta- tüsüne sahip olmadıkları biliniyor, ama son- ra bir başka anlaşma ile hukuki olarak azın- lık statüsü kazanıldı. Bu durumda neden Se- faridçeden, yani Judeo-tspanyolcasından vaz- geçilmiş? Bu ilginç değil mi? Bakın burada Musevi topluluğu tarafından çıkarılan Şalom gazetesinin bir sayısı var. Gö- rüyorsunuz, bu gazetenin sadece bir sayfası Judeo-İspanyol dilinde, Latin harfleri ile ya- zılmış. Gazete bu dili topluluğa, galiba özel- likle gençlere hatırlatmaya çalışıyor. Ama ki- me sorsanız görürsünüz ki bu dili şimdi konu- şanlar bile eskiler kadar iyi konuşup yazama- maktadırlar. Her hafta çıkan bu gazete, gör- düğünüz gibi bir sayfa hariç bütünü ile Türk- Prof. tlber Ortaylı 1947yılında Viyana'da doğdu. Ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 'nde okudu. SBF'de lisans programım tamamladıktan sonra aynı kurumda doktora çalışmalanna basladı. Bir taraftan da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bölge Planlama Bölümü'ne devam etti. DTCF Tarih Bölümü'nden lisans diploması aldı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk tdare Tarihi asistanı olan Ortaylı, 1979 yılında Doçent unvanını aldı. 1982 yılında üniversite tasfiyelerine tepki olarak istifa eden tlber Ortaylı, Paris ve Berlin'deki üniversitelerde misafır öğretim üyeliği yaptı. 1989 yılında tekrar Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 'ndeki görevine geri dönen Ortaylı aynı yıl içinde profesör oldu. Evli ve bir kız çocuk babası olan Prof. Ortaylı'nın Türkçe ve yabancı dillerde yaymlanmıs çok sayıda kıtabı ve makalesi var. kurmuşlar, ticareti ele geçirmişlerdir. Halbu- ki Müslümanlarla Museviler kendi içlerine ka- panmışlar ve 19. yüzyıla kadar süren bir çö- küntüye sürüklenmişlerdir. Bugün, bu iki unsurun tarihçilerinin de, çö- küntüyü benzer biçimde açıkladıkları dikkat çekmektedir. Örneğin bizim tarihçiler yobaz- hk üzerinde dururken Musevi tarihçiler de çö- küntüyü Sabetay Sevi'nin ve dönmeliğin çıkı- şına bağlamaktadırlar. Biliyorsunuz, Sabetay Sevi 17. yüzyılda bir Mesih iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Mesih iddiası ile kişilerin ortaya çık- ması ve etkinlik kazanması, o topluluğun zor bir dönem geçirdiğinin işaretidir. Ortodoks Musevi Partisi bu çıkışa büyük bir tepki göstermiş ve şeriatın ihlal edildiği suçla- masını yapmıştır. Bu suçun cezası idamdır. Muhtemelen idam cazasından kurtulmak için bir Müslümarüığa dönüş önlemine başvurul- duğu söylenebilmektedir. Bu gelişmenin Mu- sevi topluluğunda çok büyük sarsıntılara yol açtığını görüyoruz. Bu dini ve kültürel sarsın- tının Musevilerin içlerine kapanmasına neden olduğu ileri sürülmektedir. Tabii bu, çökün- tünün nedeni değil, göstergelerinden biridir. Benim söylemek istediğim, çöküntünün iki ke- simde de paralel bir biçimde izah edilmesidir. 19. yüzyılda, diğer Osmanlı unsurlan gibi Museviler de laik eğitime geçmişlerdir. Muse- vi gençleri Osmanlı yüksek eğitim kurumlann- da okumaya başlamış ve buna ek olarak Fran- sa'da Siyonist olmayan Musevi örgütlenmesi- nin açtığı Alliance İsraelite okullan Osmanlı Musevileri için eğitim olanakları sağlamıştır. ••••f/endim tarihimizde çok iyi bilinen ünliı Galata bankerleri arasında ağırlıklı ola- rak Museviler yer almamış mıydı? Hayır, hiç ilgisi yok. Galata bankerleri ara- sında Musevi çok az. Imparatorluk içinde idari ve mali faaliyeüeri götürenler Musevi değil Rum ve Ermeniler. Museviler, Türkler gibi, ti- careti çok geç kavrayan ve ancak bugün yük- selen bir unsur. Burada önyargıların bazen ne kadar yanıltıcı olduğu açıkça görülmektedir. tmparatorluk içinde ticaret yapan gayri Müs- limler deyince Hıristiyan kesimi hatırlamak ge- rekiyor. ••••Musevi/en'n 19. yüzyılda yeniden bir gelişme sürecine girdiğinden söz ettiniz. Bunun Osmanlı siyasal yaşamma ne gibi etkileri ol- du? Biraz bu konu üzerinde durabilir miyiz? Musevi topluluğu, Imparatorluk içindeki Hıristiyan topluluklardan, örneğin Grek- Ortodoks unsurdan çok daha laikti. İmpara- torluğun içindeki diğer unsurlarda olduğu gi- bi Museviler arasında da bir uluslaşma süreci başgösterdi. Yalnız bu uluslaşma, modern Mu- Prof. tlber Ortayh, Musevilerin gerek gündelik yaşamlarmda, gerekse sanatsal faaliyetlerde Osmanlı kultürünü çok iyi özümsediklerini söylüyor. çedir. IHHH/z/'n verirseniz tekrar tarihe dönmek istiyorum. İspanya'dan sürülen, qğır baskı ve zulüm gören Musevileri Osmanlı kabul etti. Peki, II. Bayezid neden buna gerek gördü. Sa- dece insancıl motivasyonla mı böyle bir işe kal- kıştı, yoksa verdiği kararın siyasi boyutlan da var mıydı? Tabii o dönemde, yani 15. yüzyıhn sonla- Musevi topluluğu, imparatorluk içindeki Hıristiyan topluluklardan, örneğin Grek-Ortodoks unsurdan çok daha laikti. Imparatorluğun içindeki diğer unsurlarda olduğu gibi Museviler arasında da bir uluslaşma süreci başgösterdi. Yalnız bu uluslaşma Siyonizm biçiminde tezahür etmedi. nnda Osmanlılar ile Îspanya'nın birbirine ra- kip iki devlet olduğunu hatırlamak gerekiyor. İspanya sadece Iber yarımadasını birleştirmek- le kalmamış, evlilik ve miras yolu ile Avrupa'- nın birçok yöresini de egemenliği altına almıştı. Almanya, Avusturya gibi ülkeler de aynı ha- nedan tarafından, Habsburglar eliyle yönetil- mektedir. O dönemde Osmanlı tmparatorlu- ğu'nun, Katolik zulmünden ya da zıtlığından etkilenen herkes ile âdeta otomatikleşmiş bir ittifakı vardır. Tabii Müslümanlarla Musevilerin Katolik İspanya'dan sürülüp atılması ve bu insanların Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabulün- de, çok önemli bir ideolojik neden de vardır. İspanya, Islamın klasik toprağı sayılmaktadır. Bu topraklardan atılan, zulüm gören insanla- rı dönemin en büyük tslam devleti olan Os- manlıların himaye etmesi gerekmektedir. Os- manlı onlann haklarına sahip çıkma gereğini duymuştur. Çünkü Osmanlılar, eski tslam dev- letlerinin, İslam hâkimiyetinin murisi sayıl- maktadır. Bir diğer neden dini yakınhk olabilir. Müs- lümanlar kendilerini, Hıristiyanlara göre çok daha fazla Musevilere yakın hissetmektedirler. İslamiyet ile Museviliğin birer din olarak, ku- ralları birbirlerine çok yakındır. Hıristiyanlık ruhbani bir teşekküle sahiptir, halbuki Muse- vilikte de Islamiyette de ruhban yoktur. Mu- sevilik de Müslümanlık da insanların 24 saa- tini düzenlemek iddiasındadır ve bu da iki din arasında önemli bir yakınlık sayılabilmektedir. Bir diğer neden, göç eden Musevilerin kali- fiye bir insan malzemesi sunmuş olmalarıdır. Nitekim bu insanlar geldikten aşağı yukarı 20 yıl sonra Osmanlı ülkesine ilk matbaa maki- nesi girmiştir. Bu matbaada Museviler kendi dini kitaplarını basmışlardır, ama neticede matbaa ülkeye girmiştir. Avmpa'yı, orada olup bitenleri, diplomasiyi bilmektedirler. Ka- nuni'nin hekimlerinden Joseph Hammon bir Musevidir. Joseph Lapti, 16. yüzyılda Avru- pa ve bankacılık konusunda imparatorlukta çok önemli bir rol oynamıştır. Bütün bunlann sonucu olarak Museviler, Osmanlı toplumuna çok kolay bir biçimde uyum sağlamışlardır. Çok ilginçtir, bu iki un- surun, Müslümanlarla Musevilerin çöküntüleri de eşzamanlı olmuştur. Biliyorsunuz, 17. yüz- yıldan sonra imparatorluğun Hıristiyan unsur- lan fark edilir bir biçimde gelişmeye başlamış- lardır. Dış kültürel çevreler ile yoğun ilişkiler sevi milliyetçiliği olan Siyonizm biçiminde te- zahür etmedi. Esas olarak Osmanhcılık, hat- ta bir ölçüde Türkçülük esası üzerine oturdu. tttihat Terakki hareketi içinde hepimizin bil- diği gibi Emanuel Karasu gibi önde gelen Mu- seviler var. • • • • £ 1 / nokta ilginç. Siyonizm, 19. yüzyı- lın ikinciyarısında Avrupa da ortaya çıkan, di- ni ve ırki temele dayanan bir milüyetçilik akı- mı. Bu akım Osmanlı Musevilerini etkilemedi Cumhuriyet'ten sonra ayrım epeyce yumuşamıştır. Örneğin şimdiki genç Türk Musevileri tamamen Türk toplumu ile bütünleşmiştir, Türk toplumunda yaşanan sorunlar onlar için de öncelikli sorunlar olmaktadır. Yani cumhuriyet ile beraber, biraradalık daha yoğun bütünleşmeye yol açmış gözükmektedir. mi? Hayır etkilemedi. Jacobson, Viskheim gibi son derece önemli Siyonist liderlerin, hareke- tin temsücileri olarak tstanbul'da oturduğu bi- liniyor. Bunlar âdeta bir yan elçi statüsünde- ler ve devlet bunları biliyordu. Tıpkı Polonya Kurtuluş Komitesi'nin temsücileri gibi. Şimdi onlann raporlarında görüyoruz ki ne tttihat- çıların adamı olan Hahambaşı Naum Efendi'- nin ne de önde gelen Musevilerin Siyonizmle ilgileri yok; pek sempatileri de yok. Osmanlı Musevileri, Musevi milliyetçiliği akımına uzak kalmışlardır. Bu cumhuriyet döneminde de sürmüştür. •••••Türfcrye'de, özellikle tstanbul'da ya- şayan Musevilerin 1947'den sonra yoğun bir biçimde tsrail'e göç ettiklerini biliyoruz. Bu göç olayı Siyonizmin burada da etkili olduğu- nu göstermiyor mu? Hayır, tsrail'e göç bunun göstergesi değil. Museviler arasında çok fakir fukara vardı. On- lar belli bir umutla gittiler, durumu iyi olan- lar gitmedi. Tabii bir de dindar olanlar vardı, onlar da gitti. Kutsal topraklarda yaşamak is- tiyorlardı. Yalnız bu gidenlerin önemli bir kıs- mı hâlâ tsrail vatandaşı değil, Türk pasapor- tu ile yaşıyorlar. lsrail'e gelen Museviler, çok- lukla geldikleri ülkenin kultürünü unutuyor- lar. Türkiye'den giden Museviler için bu söy- lenemiyor. Bu insanlar Türkçe konuşuyorlar, Türkiye'de olup bitenle yakından ilgileniyor- lar, Türkiye'ye sürekli gidip geliyorlar. Zaten Museviler Türkiye'ye çokça gelip giderler. Bence Türkiye'den İsrail'e göç eden Musevi- ler Israil'de bir Türk diyasporası oluşturuyor- lar. ••••7e/t/-ar tttihat ve Terakki'ye dönmek istiyorum. Emanuel Karasu'dan söz ettiniz. Gerçekten Jön Türkler ve tttihat Terakki için- de etkin bir Musevi varlığından söz edilebilir mi? Sevgili hocamız Tank Zafer Tunaya'nın It- tihat ve Terakki üzerine yazdığı kitaptan son- İsrail'e gelen Museviler, çoklukla geldikleri ülkenin kultürünü unutuyorlar. Türkiye'den giden Museviler için bu söylenemiyor. Bu insanlar Türkçe konuşuyorlar, Türkiye'de , olup bitenle yakından ilgileniyorlar, Türkiye'ye sürekli gidip geliyorlar. Zaten Museviler Türkiye'ye çokça gelip giderler. Bence Türkiye'den İsrail'e göç eden Museviler İsrail'de bir Türk diyasporası oluşturuyorlar. ra bu konuda söylenecek bir şey yok. Musevi- ler, Jön Türklere ve htihat Terakki'ye katıl- mışlar. Bu çok enteresan. Avrupa'daki diğer Musevi topluluklarına bakıldığında, onlann, içinde yaşadıklan devlet ya da imparatorluğun ana unsuru ile böylesine bir ideolojik beraber- liği gösteren başka bir örnek kesinlikle göre- mezsiniz. Bunu bir tek Osmanlı İmparatorlu- ğu'nda görebiliyoruz. Yani Türk ulusçuluğu- nun içinde bile Musevi unsur var. Mütareke döneminde ve Cumhuriyet'in baş- larında hahambaşılık yapan Hayim Efendi iş- galcilere ve onlarla işbirliği yapanlara karşı çık- mıştır. Bu çok sağlıklı bir tutumdur. Bulun- dukları memleketin ana unsuru ile bir arada bulunma, aynı kaderi paylaşma söz konusur dur. Tabii Museviler arasında "Hıristiyan ile işbirliği yapılmaz" türünden bir de dini tavır etkili olmuştur. Yani yakın tarihimize bakıl- dığında Musevi unsurun tutarh bir çizgi izle- diği söylenebilmektedir. Türkiye'de anti-semitizm hiç olmadı. Bu noktanın önemli olduğunu sanıyorum. Türkiye bu konuda birçok ülkeden farkh bir konum- dadır ve bundan sonra da bir anti-semitizm çıkmasına izin vermemeliyiz diye düşünüyo- rum. Bu dunım Musevilere de yansımıştır, bü- tün Musevi tarihçilerin kitaplanna baktığımz- da anti-Türk ya da Türklere karşı senefobik duygulann yer almadığım görürsünüz. IMuseviler ile Müslüman Türkler arasında siyasal yakmlaşma var dediniz- Peki bu yakınlaşmanın kültürel bir boyutu var mı? Paylaşılan, ortak kültür değerlerinden söz edilebilir mi? Israil müzesinde görevli bir İzmir Musevi- si, Miriyam Katz vardır. Bu şahsın araştırma- cı arkadaşlar ile düzenlediği sergiler var. Bu sergiler şunu gösteriyor: Museviler kadar Os- manh kultürünü özümseyen bir başka toplu- luk yok. Kendi hayatlanna, dini uygulamala- nna Osmanh kultürünü bir bütün olarak ek- lemeyi başarmışlar. Bu önemli bir olay, çün- kü Osmanlı Musevileri kendi içlerinde bir bü- tün oluşturmuyor. Örneğin İstanbul Musevi- lerinin dili Judeo-İspanyol, ama Mezopotam- ya Musevileri Aramca konuşuyorlar, Kürtçe konuşan Museviler de var. Buna rağmen gö- rüyoruz ki Musevilerin hepsi günlük yaşamla- rmda, sanatsal faaliyetlerinde Osmanlı kultü- rünü gayet iyi özümsemişler. WK^KMEfendim yalnız Musevi topluluğunun radikal bir biçimde kapalı olduğu söylenir. Ör- neğin başkalarına kız vermezler, kız almazlar denir. Böylesine kapalı olmak ve kültürel ola- rak yaklaşmak nasıl mümkün oluyor? Gerçekten kapalıdırlar, kız ahp vermezler. Müslümanlar ile beraber yaşarlar, ama iki ke- sim de öbür dini bir sapma olarak görür. Mu- seviler bu kapahlık sayesinde varhklannı sür- dürebilmişlerdir. Kendi içlerinde bir arada ya da birbirlerine yakın yaşarlar. Osmanlı top- lumsal dokusunda Musevi gettosu yoktur, ama karışma da yoktur. Yalnız şunu ^ylemek ge- rekir ki Cumhuriyet'ten sonra aynm epeyce yumuşamıştır. Örneğin şimdiki genç Türk Mu- sevileri tamamen Türk toplumu ile bütünleş- miştir. Türk toplumunda yaşanan sorunlar on- lar için de öncelikli sorunlar olmaktadır. Ya- ni Cumhuriyet ile beraber, biraradalık daha yoğun bütünleşmeye yol açmış gözükmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle