Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR KONUĞU 1 EYLÜL 1991
PROEİLBER OKTAYLIJSTANBULA GELÎŞLERİNÎN500. YILINDA MUSEVÎ TOPLULUĞUNUDEĞERLENDİRDİ
Museviler, Türklerle kaderBundan tam 499 yıl önce, ırksal ve dini nedenlerle
îspanya'dan sürülen Musevi topluluğu, Osmanh
împaratorluğu tarafından kabul edilmişti. Şehrin özellikle
Rumeli kesiminde, Bahçekapı, Balat, Hasköy ve Ortaköy'de
iskân edilen Museviler, tmparatorluk içinde azımsanmayacak
bir kesim oluşturdular. 1492'den bu yana, önce Osmanlı
toplumuna, daha sonra cumhuriyet yönetimine kolay uyum
sağlayan Türk Musevileri, önümüzdeki yıl şehre gelişlerinin
500. yılını kutlamaya hazırlanıyorlar.
Eğitim Servisi Şefimiz Gencay Şaylan, Türk Musevilerinin
500 yılhk geçmişini ve bugünkü konumunu, Prof. İiber
Ortaylı ile konuştu.
SOYLEŞI GENCAY ŞAYLAN
PAZAR
KONUĞU
\Saym Ortaylı, bu yıl Türkiye'deki
Musevi topluluğu bir 500. yıl kutlamasına ha-
zırlamyor, galiba bunun için de bir vakıf ör-
gütlenmesi var. Nedir bu, neyin 500. yıldönü-
mü kutlanıyor?
15. yüzyılın sonunda, 1492 yılında Ispanya
birleştikten sonra kral Ferdinand ve kraliçe
lzabel, bu birleşmenin bedeü olarak ülkelerin-
deki eski Endülüs Emevilerinin, yani lspanya'-
daki Arap halkının son kalıntılan ile Musevi-
leri ülkeden atmaya karar verdiler. Bunu da
yaptılar. Yani Endülüs Emevi medeniyetinin
iki ana unsuru olan Arapları ve Musevileri
Îspanya'dan sürdüler. lster dünün ister bugü-
nün değer yargılan ile bakalım, bu olayın açık-
ça ırki ve dini bir temizleme hareketi olduğu-
nu söyleyebiliriz. Bu insanlar, özellikle Muse-
viler ya dinlerini değiştirmeye ya da ülkeyi terk
etmeye zorlandılar. Tabii bu arada çok kanlı
olaylar da yaşandı. Böylece ortaçağlarda Müs-
lümanlarla Musevilerin tspanya yarımadasın-
da birlikte yarattıkları görkemli medeniyetin
bir sayfası kapandı.
Bu çok önemli bir olaydır. İspanya'dan sü-
rülen, bu ülkeden aynlmak zorunda kalan Mu-
seviler, Avrupa'nın çeşitli yörelerine dağıldı-
lar, zorunlu bir göç yaşandı. Örneğin İtalya'-
nın Venedik ve Cenova şehirlerine çok sayıda
Musevi gitti. Ama Museviler buralarda da tu-
tunamadılar, çünkü anti-semit hava Avrupa'-
nın değişik yerlerinde de egemendi. Işte bu dö-
nemde, 1492 yılında Osmanlı Imparatorluğu'-
nun bu göçmenleri kabul etmeye başladığını
görüyoruz. îspanya'dan kaçan ya da sürülen
Müslümanlarla Musevilerin Osmanlı ülkesine
gelmeye başladığını, bunlann başta İstanbul
olmak üzere imparatorluğun çeşitli yörelerine
iskân edildiklerini görüyoruz.
Biliyorsunuz, bugünkü İstanbul'da Perşem-
be Pazarı'nda adına "Arap Camii" denen bir
cami vardır. Bu, Perşembe Pazarı ve Topha-
ne semtlerine Îspanya'dan gelen göçmenlerin
iskân edüdiğini göstermektedir. Museviler, ls-
tanbul'un yanında, imparatorluğun muhtelif
yerlerine özellikle Rumeli'deki şehirlere yerleş-
tirildiler. tmparatorluk içinde azımsanmaya-
cak bir Musevi yerleşimi oldu. Örneğin Kanuni
döneminde sadece Istanbul'daki Musevi nüfu-
sunun 50.000 civanna ulaştığı bilinmektedir.
tstanbul'daki Museviler aşağı yukarı 40 sina-
gog topluluğundan oluşmaktaydı. Bahçekapı,
Balat, Musevilerin yoğun olarak yerleştikleri
semtlerdi. Hasköy, Kuzguncuk ve Ortaköy
de 19. yüzyıla kadar esas olarak birer Musevi
semti görünümü veriyorlardı.
••••BSoym Ortaylı, peki bu Museviler
îspanya'ya nasıl gelmişlerdi? örneğin Filistin'-
den kalkıp Îspanya'ya mı göç etmişlerdi? Ya
da daha genel bir bakış açısıyla Museviler A v-
rupa'ya nasıl ve ne zaman yayüdılar? Musevi
diyasporası nasıl oluştu?
Museviler milat sıralarında sadece Filistin'-
de yaşamıyorlardı, çok yere yayılmışlardı. Sur-
ye, Akatya ve Anadolu'nun muhtelif yerlerin-
de Musevi topluluklan vardı. Didim, Milet gibi
kentlerde çok sayıda Musevinin yaşadığını bi-
h'yonız. Örneğin bir bakıyorsunuz Milet tiyat-
rosunda Simeon adlı birinin sürekli yeri var-
mış. Hatta Ankara'da bile Musevi topluluğu
yaşıyordu.
Milat sıralarında Musevilerin, anadilleri
olan îbraniceyi terk ettiklerini, Aramca konuş-
maya başladıklarını görüyoruz. Aramca en
yaygın Sami dillerinden biridir. Biliyorsunuz,
Hz. tsa da Aramca konuşuyordu. tbranice bu
dönemde ölü bir dil haline gelmiş, sadece edebi
bir işlevi kalmış.
Mısır'da, özellikle Iskenderiye'de yoğunlaş-
mış bir Musevi topluluğu var. Yani Milat sı-
ralannda böyle bir diyaspora görüyoruz. MS
70 yılında Romaklar Kudüs'teki büyük Musevi
mabedini tahrip ettiler ve Musevileri Filistin'-
den sürdüler. Böylece Museviler Roma Împa-
ratorluğu içinde her yere yayüdılar. Îspanya'-
ya da esas olarak Müslümanlarla gittiklerini
görüyoruz. Ama tspanya'ya daha önceden de
Musevilerin gelmiş olabileceğini gösteren bu-
luntular var.
Burada galiba önemli olan husus, Musevi-
lerin Arap dilini ve medeniyetini çok iyi bil-
meleri. Bu nedenle kolayca bir arada yaşaya-
biliyorlar. Daha sonra Museviler Avrupa için-
de yayıldıklarında ve Avrupalılaştıklannda
klasik tslam eserlerini Avrupa dillerine ceviri-
yorlar. Yani Museviler böyle bir medeniyet ta-
şıma rolü oynuyorlar.
• • M / Z / H verirseniz aklıma gelen bir şeyi
sormak istiyorum. Avrupa Musevilerinin ho-
mojen olmadıkları, kendi içlerinde önemli
farklılıklar taşıyan kategoriler olduğu söylenir.
Var mı böyle ayrımlar? Musevi diyasporasın-
da ana gntplaşmalar nelerdir?
Bugün dunyada belli başh iki tip Musevi var.
Bunlardan biri, çoğunluğu meydana getiren
grup ki buna eskenaziler deniyor. Bunlar esas
olarak Avrupa Musevileri, konuştukları dile
de Yidiş deniliyor. Yidiş, eski Sakson Alman-
casına çok sayıda Slavca ve Ibranice terimle-
rin katılması ile oluşmuş bir dil. Örneğin No-
bel kazanmış olan Isac Basevich Singer bu dil-
de yazıyor.
Ikinci önemli grup da Sefaridler. Bunlar
îspanya kökenli Museviler. Museviler, tspan-
ya'ya Sferad diyorlar ve sözcük bu kökenden
geliyor. Bu grup, "Judeo-İspanyol" denen
Kasülya İspanyolcası, İbranice ve Türkçenin
karmaşası bir dil konuşuyor. Türkçe tabii bu
dile 1492 sonrası giriyor. Bu dilin günümüzde
hemen hemen ölmüş olduğu söylenebüir.
Türkiye Musevileri ile bazı Şark Musevi top-
luluklan dili canlandırmaya çalışıyorlar. Di-
lin ölmesinin esas nedeni, 19. yüzyılda kuru-
lan ve Alliance Israilete denen mekteplerde eği-
tim dilinin Fransızca olması. Bir önemli neden
de Musevi topluluğunun Kemalist ilkelere, la-
iklik ilkesine uyumu. Cumhuriyet döneminde
Musevilerin bu Kemalist ilkelere uyum göster-
diği, Türk vatandaşlığı statüsünü ve Türkçeyi
benimsedikleri görülüyor.
IHBBBA/usevi/mVı Lozan 'a göre azınlık sta-
tüsüne sahip olmadıkları biliniyor, ama son-
ra bir başka anlaşma ile hukuki olarak azın-
lık statüsü kazanıldı. Bu durumda neden Se-
faridçeden, yani Judeo-tspanyolcasından vaz-
geçilmiş? Bu ilginç değil mi?
Bakın burada Musevi topluluğu tarafından
çıkarılan Şalom gazetesinin bir sayısı var. Gö-
rüyorsunuz, bu gazetenin sadece bir sayfası
Judeo-İspanyol dilinde, Latin harfleri ile ya-
zılmış. Gazete bu dili topluluğa, galiba özel-
likle gençlere hatırlatmaya çalışıyor. Ama ki-
me sorsanız görürsünüz ki bu dili şimdi konu-
şanlar bile eskiler kadar iyi konuşup yazama-
maktadırlar. Her hafta çıkan bu gazete, gör-
düğünüz gibi bir sayfa hariç bütünü ile Türk-
Prof. tlber Ortaylı 1947yılında Viyana'da
doğdu. Ilk ve orta öğrenimini Ankara'da
tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi 'nde okudu. SBF'de
lisans programım tamamladıktan sonra aynı
kurumda doktora çalışmalanna basladı. Bir
taraftan da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi
Tarih Bölümü ile Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Bölge Planlama Bölümü'ne
devam etti. DTCF Tarih Bölümü'nden lisans
diploması aldı.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk tdare
Tarihi asistanı olan Ortaylı, 1979 yılında
Doçent unvanını aldı. 1982 yılında üniversite
tasfiyelerine tepki olarak istifa eden tlber
Ortaylı, Paris ve Berlin'deki üniversitelerde
misafır öğretim üyeliği yaptı. 1989 yılında
tekrar Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi 'ndeki görevine geri dönen Ortaylı
aynı yıl içinde profesör oldu.
Evli ve bir kız çocuk babası olan Prof.
Ortaylı'nın Türkçe ve yabancı dillerde
yaymlanmıs çok sayıda kıtabı ve makalesi
var.
kurmuşlar, ticareti ele geçirmişlerdir. Halbu-
ki Müslümanlarla Museviler kendi içlerine ka-
panmışlar ve 19. yüzyıla kadar süren bir çö-
küntüye sürüklenmişlerdir.
Bugün, bu iki unsurun tarihçilerinin de, çö-
küntüyü benzer biçimde açıkladıkları dikkat
çekmektedir. Örneğin bizim tarihçiler yobaz-
hk üzerinde dururken Musevi tarihçiler de çö-
küntüyü Sabetay Sevi'nin ve dönmeliğin çıkı-
şına bağlamaktadırlar. Biliyorsunuz, Sabetay
Sevi 17. yüzyılda bir Mesih iddiasıyla ortaya
çıkmıştır. Mesih iddiası ile kişilerin ortaya çık-
ması ve etkinlik kazanması, o topluluğun zor
bir dönem geçirdiğinin işaretidir.
Ortodoks Musevi Partisi bu çıkışa büyük bir
tepki göstermiş ve şeriatın ihlal edildiği suçla-
masını yapmıştır. Bu suçun cezası idamdır.
Muhtemelen idam cazasından kurtulmak için
bir Müslümarüığa dönüş önlemine başvurul-
duğu söylenebilmektedir. Bu gelişmenin Mu-
sevi topluluğunda çok büyük sarsıntılara yol
açtığını görüyoruz. Bu dini ve kültürel sarsın-
tının Musevilerin içlerine kapanmasına neden
olduğu ileri sürülmektedir. Tabii bu, çökün-
tünün nedeni değil, göstergelerinden biridir.
Benim söylemek istediğim, çöküntünün iki ke-
simde de paralel bir biçimde izah edilmesidir.
19. yüzyılda, diğer Osmanlı unsurlan gibi
Museviler de laik eğitime geçmişlerdir. Muse-
vi gençleri Osmanlı yüksek eğitim kurumlann-
da okumaya başlamış ve buna ek olarak Fran-
sa'da Siyonist olmayan Musevi örgütlenmesi-
nin açtığı Alliance İsraelite okullan Osmanlı
Musevileri için eğitim olanakları sağlamıştır.
••••f/endim tarihimizde çok iyi bilinen
ünliı Galata bankerleri arasında ağırlıklı ola-
rak Museviler yer almamış mıydı?
Hayır, hiç ilgisi yok. Galata bankerleri ara-
sında Musevi çok az. Imparatorluk içinde idari
ve mali faaliyeüeri götürenler Musevi değil
Rum ve Ermeniler. Museviler, Türkler gibi, ti-
careti çok geç kavrayan ve ancak bugün yük-
selen bir unsur. Burada önyargıların bazen ne
kadar yanıltıcı olduğu açıkça görülmektedir.
tmparatorluk içinde ticaret yapan gayri Müs-
limler deyince Hıristiyan kesimi hatırlamak ge-
rekiyor.
••••Musevi/en'n 19. yüzyılda yeniden bir
gelişme sürecine girdiğinden söz ettiniz. Bunun
Osmanlı siyasal yaşamma ne gibi etkileri ol-
du? Biraz bu konu üzerinde durabilir miyiz?
Musevi topluluğu, Imparatorluk içindeki
Hıristiyan topluluklardan, örneğin Grek-
Ortodoks unsurdan çok daha laikti. İmpara-
torluğun içindeki diğer unsurlarda olduğu gi-
bi Museviler arasında da bir uluslaşma süreci
başgösterdi. Yalnız bu uluslaşma, modern Mu-
Prof. tlber Ortayh, Musevilerin gerek gündelik yaşamlarmda, gerekse sanatsal faaliyetlerde Osmanlı kultürünü çok iyi özümsediklerini söylüyor.
çedir.
IHHH/z/'n verirseniz tekrar tarihe dönmek
istiyorum. İspanya'dan sürülen, qğır baskı ve
zulüm gören Musevileri Osmanlı kabul etti.
Peki, II. Bayezid neden buna gerek gördü. Sa-
dece insancıl motivasyonla mı böyle bir işe kal-
kıştı, yoksa verdiği kararın siyasi boyutlan da
var mıydı?
Tabii o dönemde, yani 15. yüzyıhn sonla-
Musevi topluluğu,
imparatorluk içindeki
Hıristiyan topluluklardan,
örneğin Grek-Ortodoks
unsurdan çok daha laikti.
Imparatorluğun içindeki diğer
unsurlarda olduğu gibi
Museviler arasında da bir
uluslaşma süreci başgösterdi.
Yalnız bu uluslaşma
Siyonizm biçiminde tezahür
etmedi.
nnda Osmanlılar ile Îspanya'nın birbirine ra-
kip iki devlet olduğunu hatırlamak gerekiyor.
İspanya sadece Iber yarımadasını birleştirmek-
le kalmamış, evlilik ve miras yolu ile Avrupa'-
nın birçok yöresini de egemenliği altına almıştı.
Almanya, Avusturya gibi ülkeler de aynı ha-
nedan tarafından, Habsburglar eliyle yönetil-
mektedir. O dönemde Osmanlı tmparatorlu-
ğu'nun, Katolik zulmünden ya da zıtlığından
etkilenen herkes ile âdeta otomatikleşmiş bir
ittifakı vardır.
Tabii Müslümanlarla Musevilerin Katolik
İspanya'dan sürülüp atılması ve bu insanların
Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabulün-
de, çok önemli bir ideolojik neden de vardır.
İspanya, Islamın klasik toprağı sayılmaktadır.
Bu topraklardan atılan, zulüm gören insanla-
rı dönemin en büyük tslam devleti olan Os-
manlıların himaye etmesi gerekmektedir. Os-
manlı onlann haklarına sahip çıkma gereğini
duymuştur. Çünkü Osmanlılar, eski tslam dev-
letlerinin, İslam hâkimiyetinin murisi sayıl-
maktadır.
Bir diğer neden dini yakınhk olabilir. Müs-
lümanlar kendilerini, Hıristiyanlara göre çok
daha fazla Musevilere yakın hissetmektedirler.
İslamiyet ile Museviliğin birer din olarak, ku-
ralları birbirlerine çok yakındır. Hıristiyanlık
ruhbani bir teşekküle sahiptir, halbuki Muse-
vilikte de Islamiyette de ruhban yoktur. Mu-
sevilik de Müslümanlık da insanların 24 saa-
tini düzenlemek iddiasındadır ve bu da iki din
arasında önemli bir yakınlık sayılabilmektedir.
Bir diğer neden, göç eden Musevilerin kali-
fiye bir insan malzemesi sunmuş olmalarıdır.
Nitekim bu insanlar geldikten aşağı yukarı 20
yıl sonra Osmanlı ülkesine ilk matbaa maki-
nesi girmiştir. Bu matbaada Museviler kendi
dini kitaplarını basmışlardır, ama neticede
matbaa ülkeye girmiştir. Avmpa'yı, orada
olup bitenleri, diplomasiyi bilmektedirler. Ka-
nuni'nin hekimlerinden Joseph Hammon bir
Musevidir. Joseph Lapti, 16. yüzyılda Avru-
pa ve bankacılık konusunda imparatorlukta
çok önemli bir rol oynamıştır.
Bütün bunlann sonucu olarak Museviler,
Osmanlı toplumuna çok kolay bir biçimde
uyum sağlamışlardır. Çok ilginçtir, bu iki un-
surun, Müslümanlarla Musevilerin çöküntüleri
de eşzamanlı olmuştur. Biliyorsunuz, 17. yüz-
yıldan sonra imparatorluğun Hıristiyan unsur-
lan fark edilir bir biçimde gelişmeye başlamış-
lardır. Dış kültürel çevreler ile yoğun ilişkiler
sevi milliyetçiliği olan Siyonizm biçiminde te-
zahür etmedi. Esas olarak Osmanhcılık, hat-
ta bir ölçüde Türkçülük esası üzerine oturdu.
tttihat Terakki hareketi içinde hepimizin bil-
diği gibi Emanuel Karasu gibi önde gelen Mu-
seviler var.
• • • • £ 1 / nokta ilginç. Siyonizm, 19. yüzyı-
lın ikinciyarısında Avrupa da ortaya çıkan, di-
ni ve ırki temele dayanan bir milüyetçilik akı-
mı. Bu akım Osmanlı Musevilerini etkilemedi
Cumhuriyet'ten sonra ayrım
epeyce yumuşamıştır.
Örneğin şimdiki genç Türk
Musevileri tamamen Türk
toplumu ile bütünleşmiştir,
Türk toplumunda yaşanan
sorunlar onlar için de
öncelikli sorunlar olmaktadır.
Yani cumhuriyet ile beraber,
biraradalık daha yoğun
bütünleşmeye yol açmış
gözükmektedir.
mi?
Hayır etkilemedi. Jacobson, Viskheim gibi
son derece önemli Siyonist liderlerin, hareke-
tin temsücileri olarak tstanbul'da oturduğu bi-
liniyor. Bunlar âdeta bir yan elçi statüsünde-
ler ve devlet bunları biliyordu. Tıpkı Polonya
Kurtuluş Komitesi'nin temsücileri gibi. Şimdi
onlann raporlarında görüyoruz ki ne tttihat-
çıların adamı olan Hahambaşı Naum Efendi'-
nin ne de önde gelen Musevilerin Siyonizmle
ilgileri yok; pek sempatileri de yok. Osmanlı
Musevileri, Musevi milliyetçiliği akımına uzak
kalmışlardır. Bu cumhuriyet döneminde de
sürmüştür.
•••••Türfcrye'de, özellikle tstanbul'da ya-
şayan Musevilerin 1947'den sonra yoğun bir
biçimde tsrail'e göç ettiklerini biliyoruz. Bu
göç olayı Siyonizmin burada da etkili olduğu-
nu göstermiyor mu?
Hayır, tsrail'e göç bunun göstergesi değil.
Museviler arasında çok fakir fukara vardı. On-
lar belli bir umutla gittiler, durumu iyi olan-
lar gitmedi. Tabii bir de dindar olanlar vardı,
onlar da gitti. Kutsal topraklarda yaşamak is-
tiyorlardı. Yalnız bu gidenlerin önemli bir kıs-
mı hâlâ tsrail vatandaşı değil, Türk pasapor-
tu ile yaşıyorlar. lsrail'e gelen Museviler, çok-
lukla geldikleri ülkenin kultürünü unutuyor-
lar. Türkiye'den giden Museviler için bu söy-
lenemiyor. Bu insanlar Türkçe konuşuyorlar,
Türkiye'de olup bitenle yakından ilgileniyor-
lar, Türkiye'ye sürekli gidip geliyorlar. Zaten
Museviler Türkiye'ye çokça gelip giderler.
Bence Türkiye'den İsrail'e göç eden Musevi-
ler Israil'de bir Türk diyasporası oluşturuyor-
lar.
••••7e/t/-ar tttihat ve Terakki'ye dönmek
istiyorum. Emanuel Karasu'dan söz ettiniz.
Gerçekten Jön Türkler ve tttihat Terakki için-
de etkin bir Musevi varlığından söz edilebilir
mi?
Sevgili hocamız Tank Zafer Tunaya'nın It-
tihat ve Terakki üzerine yazdığı kitaptan son-
İsrail'e gelen Museviler,
çoklukla geldikleri ülkenin
kultürünü unutuyorlar.
Türkiye'den giden Museviler
için bu söylenemiyor. Bu
insanlar Türkçe
konuşuyorlar, Türkiye'de ,
olup bitenle yakından
ilgileniyorlar, Türkiye'ye
sürekli gidip geliyorlar. Zaten
Museviler Türkiye'ye çokça
gelip giderler. Bence
Türkiye'den İsrail'e göç eden
Museviler İsrail'de bir Türk
diyasporası oluşturuyorlar.
ra bu konuda söylenecek bir şey yok. Musevi-
ler, Jön Türklere ve htihat Terakki'ye katıl-
mışlar. Bu çok enteresan. Avrupa'daki diğer
Musevi topluluklarına bakıldığında, onlann,
içinde yaşadıklan devlet ya da imparatorluğun
ana unsuru ile böylesine bir ideolojik beraber-
liği gösteren başka bir örnek kesinlikle göre-
mezsiniz. Bunu bir tek Osmanlı İmparatorlu-
ğu'nda görebiliyoruz. Yani Türk ulusçuluğu-
nun içinde bile Musevi unsur var.
Mütareke döneminde ve Cumhuriyet'in baş-
larında hahambaşılık yapan Hayim Efendi iş-
galcilere ve onlarla işbirliği yapanlara karşı çık-
mıştır. Bu çok sağlıklı bir tutumdur. Bulun-
dukları memleketin ana unsuru ile bir arada
bulunma, aynı kaderi paylaşma söz konusur
dur. Tabii Museviler arasında "Hıristiyan ile
işbirliği yapılmaz" türünden bir de dini tavır
etkili olmuştur. Yani yakın tarihimize bakıl-
dığında Musevi unsurun tutarh bir çizgi izle-
diği söylenebilmektedir.
Türkiye'de anti-semitizm hiç olmadı. Bu
noktanın önemli olduğunu sanıyorum. Türkiye
bu konuda birçok ülkeden farkh bir konum-
dadır ve bundan sonra da bir anti-semitizm
çıkmasına izin vermemeliyiz diye düşünüyo-
rum. Bu dunım Musevilere de yansımıştır, bü-
tün Musevi tarihçilerin kitaplanna baktığımz-
da anti-Türk ya da Türklere karşı senefobik
duygulann yer almadığım görürsünüz.
IMuseviler ile Müslüman Türkler
arasında siyasal yakmlaşma var dediniz-
Peki bu yakınlaşmanın kültürel bir boyutu
var mı? Paylaşılan, ortak kültür
değerlerinden söz edilebilir mi?
Israil müzesinde görevli bir İzmir Musevi-
si, Miriyam Katz vardır. Bu şahsın araştırma-
cı arkadaşlar ile düzenlediği sergiler var. Bu
sergiler şunu gösteriyor: Museviler kadar Os-
manh kultürünü özümseyen bir başka toplu-
luk yok. Kendi hayatlanna, dini uygulamala-
nna Osmanh kultürünü bir bütün olarak ek-
lemeyi başarmışlar. Bu önemli bir olay, çün-
kü Osmanlı Musevileri kendi içlerinde bir bü-
tün oluşturmuyor. Örneğin İstanbul Musevi-
lerinin dili Judeo-İspanyol, ama Mezopotam-
ya Musevileri Aramca konuşuyorlar, Kürtçe
konuşan Museviler de var. Buna rağmen gö-
rüyoruz ki Musevilerin hepsi günlük yaşamla-
rmda, sanatsal faaliyetlerinde Osmanlı kultü-
rünü gayet iyi özümsemişler.
WK^KMEfendim yalnız Musevi topluluğunun
radikal bir biçimde kapalı olduğu söylenir. Ör-
neğin başkalarına kız vermezler, kız almazlar
denir. Böylesine kapalı olmak ve kültürel ola-
rak yaklaşmak nasıl mümkün oluyor?
Gerçekten kapalıdırlar, kız ahp vermezler.
Müslümanlar ile beraber yaşarlar, ama iki ke-
sim de öbür dini bir sapma olarak görür. Mu-
seviler bu kapahlık sayesinde varhklannı sür-
dürebilmişlerdir. Kendi içlerinde bir arada ya
da birbirlerine yakın yaşarlar. Osmanlı top-
lumsal dokusunda Musevi gettosu yoktur, ama
karışma da yoktur. Yalnız şunu ^ylemek ge-
rekir ki Cumhuriyet'ten sonra aynm epeyce
yumuşamıştır. Örneğin şimdiki genç Türk Mu-
sevileri tamamen Türk toplumu ile bütünleş-
miştir. Türk toplumunda yaşanan sorunlar on-
lar için de öncelikli sorunlar olmaktadır. Ya-
ni Cumhuriyet ile beraber, biraradalık daha
yoğun bütünleşmeye yol açmış gözükmektedir.