19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 EYLÜL 1991 CUMHURİYET/3 Melih Cevdet, ünlü ressam Abidin Din&ylaşehri dolaştı, dünü ve bugünü konuştu Abidiırle îstanbııTdabir gezintiMELİH CEVPET ANDAY Bir ayı geçiyor, telefon çaidı, karşıda Abidin Dino. Paris'ten anyor sandım. Meraklamnm uzak telefonlardan. — Ikiniz de iyisiniz ya? diye sordum. tyilik haberini aldıktan son- ra da başladım şikâyetlerimi sı- raJamaya. — GiıziB'in yeni kitabı bana hâJâ gelmedi, dedim. Abidin: — Eliyle verecek, dedi. — Nerde? Paris'te mi? — Hayır, burda. Biz Istan- bul'dayız. Tam bir şaşkınlık içinde kal- dım. Bunca yıl sonra! 1951'de yola çıktı Abidin, 1951'de yola çıkmış, önce Italya'da bir süre kalmış, sonra da Paris'e yerleşmisti. Gü- zin'in gidişi daha sonradır. Şu- nu kısaca belirteyim; Abidin 1969*da geldi bir ara Paris'ten, Istanbul'da Galeri Ilderesimser- gisi actı ve gene Paris'e döndü. Ben o zaman Moda'da oturu- yordum, bizde de kalnustı bir iki gece. Sabahlara dek sıiren tartış- malarımızın konusunu bulamı- yorum şimdi, unutmuşum. Öte- ye beriye gitmiştik birlikte. Git- tiğiroiz yerlerden biri, nasılsa ak- lunda kalmış, Güzin'in teyzesi- nin evıydi. Teyze hanım, Güzin'i sorduğunda, "lyi" demişti Abi- din, sonra da "her gun daha çok seviyorum onu" diye eklemişti. Ben asıl Güzin'in annesini ta- nırdun. Ankara'da geçen o gü- zel gençlik yülanmızda kendisini sık sık görürdüm, Abidin'lerle otururdu. Güzin, yeni basılan kitabında (Gel Zaman-Git Za- man) o döneme iliskin kimi or- tak anılanmızı anlatmış da bun- lardan, bence Önemli olan biri- ni unutmuş. Hiç unutur mu? Yazarken ak- Iına gelmemiştir. Bir gün onlara uğramıştım; — Ben yann lstanbul'a gidi- yorum, dedim. Kan koca: — Neden? diye sordular. Ben daha ağzımı açmadan, Ferdiye Hamm. —Kendini beğenmiş de on- dan, demişti. Sonra o da Paris'e gitti, kızı- nın, damadının yanına ve orada öldû. tstanbura ikinci geliş Abidin'in Paris'ten ikinci ge- lişini de kısaca anlatıvereyim: Amiral Fahri Konıtürk, cum- hurbaşkanlığı sırasında, Köşk 1 te bir "kabal resmi" düzenle- mişti. Nerdeyse bütün yazarla- nnuz, sanatçılarımız da davetli idi. O kalabalık içinde Abidin 1 le karşılaşmaz mıyız? O sefer başkaca buluşamamıştık. Oyleyse bu gelişi, üçüncü ge- üşidir. Ama bunun bir özelüği var; bu kez Güzüıie birlikte gel- di. Ben 1979-mie, Paris'te gö- revli olarak bulunduğumda el- bet sık sık görüstük... Diyece- ğim, 1936-37 yıllanndan basla- yan arkadaşlığımız, işte böyle aralıklarla bugüne ulaştı. Bu kez, Galeri Nev'deki kar- şüaşmamızda, baktım ki çakı gi- bi. Güzin'i de bıraktığım gibi buldum. — Senden daha eski arkada- şım kalmadı, dedim Abidin'e. — Benim de Öyle, dedi. Bir gun İstanbuPda başbasa bir gezinti yapmayı kararlastır- dık. Yaşlandık mı? Fakat televizyonoılar yakamı- za yapıstıkları için, çaresiz, programımızı özgürce uygulaya- madık. Onun istegi üzerine Ku- ledibi'nde buluştuk. Elbet ka- meraiar da orada idi. Yakaiarı- nuza birer ses alma cihazı takıl- dı. Ne konuşsak kayda geçiyor. l3ir ara Abidin, — Yaşlandık mı Meiih? diy»xek oJdu, yakasuıdaki cihazı göst srdim. Ab idin toparlandı. — A^ma ruhumuz genç, dedi. Ben û'e, — An.ıa bu ses alma cihazı, ruhuma a'fğil, ağama yönelik, dedim. Elbet, unııtuyorduk kamera- lan arada bir. geçmiş günlere dalıyorduk. Ku ledibi'ndeki göl- geli kahvede oturduk önce. Bir- takım insanlar di>' toplandı çev- remize, sinema çel''iliyor sandı- lar, bizi de artist. Abidin'in si- nemacılığı vardır, bL T zamanlar Rusya'da sinema çaL'şmıştı. O yuzden olacak, ne kalal>aüğı ya- dırgjyor, ne kamerayı. Hattâ, başlangıçta anlayamadıgı m bir- takım jestler de yapıyor. Orne- gın, durup dururken, elini kal- dınp sağ elinın isaret parmağı ile gökyüzünu gösteriyor bana. — Ne var? diyorum. — Buluta bak, diyor. Oysa bulut bahane. Neden sonra anhyorum bunu. Kuleye çıktık. — Balkonda film çekelim, de- diler. Tannm, işte benim çektiğim eziyet o vakit basladı. Ben de ıkrofobi vardır, yüksekten ba- kamam, başım döner, aşağı dü- îecek gibi olurum. Sırtunı duvara dayadım. Abidin eliyle işaret ederek, — Süleymaniye'ye bak, dedi. Abidin Diaa "Hiç merak etme, bende de yükseklik korknsa Cennet Bahçesi Televizyoncular bizi Park Otel'in arka sokağında indirdiler. Film çekiyoruz ya, o sokağı yürüyerek inmemiz gerekmiş. Abidin, duvardaki 'Cennet Bahçesi' levhasını gösterdi bana. "Bak!" dedi. "Evet, ne var?" diye sordum. Meğer gene aldanmışım. Abidin el kol hareketleri üe filmi caniı kılmak için yapmış bu jesti. Bana döniip, "Yürürken çekmek çok zordur" dedi. vardır" diyor... (Fotograf: Cumburiyet) Rnhamnz genç İstanbul'da başbaşa bir gezinti yapmayı kararlaşürdık. Fakat televizyoncular yakamıza yapıştıklan için çaresiz, programımızı özgürce uygulayamadık. Yakalarımıza birer ses alma cihazı takıldı. Ne konuşsak kayda geçiyor. Bir ara Abidin, "Yaslandık mı Melih" diyecek oldu. Yakasındaki cihazı gösterdim, toparlandı. "Ama ruhumuz genç" dedi. Ben de, "Ama bu cihaz ağzıma yönelik" dedim. Meğer kamera çalışmaya bas- lamış. Ben gene aldanmıstım, Süley- maniye üstune konuşmaya baş- ladım. — Bak, dedim, bunda iki ya- rım kubbe var. Edirne'dekı Se- limiye'de yanm kubbe yoktur. Sonra destek kuleleri yapının içine alınmıştır... Aşagı diişeceğim Abidm soyledıklerimı dınle- miyor, orayı burayı ışaret edıyor bana. — Şu kule nedir? — Beyoğlu Hastahanesi'nin kulesi. İstanbul işgal aJtında iken Ingilizler yapmışlar. —öyle mi? Ben Edirne'ye git- medim hiç. Yalvanr gibi, — Yeter artık, diyorum, asa- ğı düşeceğim. Abidin, — Hiç merak etme, bende de akrofobi vardır, diyor. Ne ise... Bu tehlikeyi atlatıyo- ruz, Kule'deki çekim bitti. Asa- ğı inince kaJbimdeki carpıntı du- ruyor. Arabaya atlayıp Cennet Bahçesi'nin yolunu tutuyoruz. Yolda, kulenin balkonuna çıkmakla gösterdiğimiz cesaret- ten söz ediyorum. Bu bende Go- gol'ün "Bir Evlenme" adh oyu- nundaki bir sözu çağınştırıyor. Kız bakmaya gelenlerin arasın- daki eski deniz subayı Tevakin, havadan sudan konuşma gerek- tiğini duşünerek, "Bu Rus mil- ieti çok cesur bir millet" der, "Yapı işcileri iskeiede dördüncü katlara kadar çıkıp duvar sıvı- yorlar." Abidin hemen bu sözün Rus- çasını söylemeye basiamaz mı? — Şasirtma beni, dedim. Ner- den kaldı aklında? — Rusya'da iken o oyunu fil- me almıştık. Belki elli kez pro- vası yapıldı idi. Akılda kalmaz olur mu? Adana'da evlendiler Abidin ile Guzin, Adana'da evlendiler. Abidin sürgundu ora- da. Abidin Pasa caddesinde, bir bakkalın ustünde, fareli bir ev tutarlar. Bakkal dükkânı her ge- ce gizli meyhane olurmuş. Asa- ğıda konuşulanlar yukandan duyuluyor. Abidin'i askere gö- türdukleri günün akşamı, asağı- da şöyle bir konuşma: — Aldılar, yazık adamı... — Hem de mevcutlu götür- duler askere. — Hem de iki dil bilirdi... — İki de karısı bilirdi, etti mi dört! Abidin'in Rusça bildiğinden haberleri yok, "Etti mi beş!" de- meleri gerekırdi, toplam olarak. Nâzım Hikmet haftası Cennet Bahçesi'ne giderken, eski gunlerimizi ansıyorum, di- yorum ki: Ben Paris'e geldiğimin hafta- sına, güne^deki Tarbes kentine gilmiştik. Lnutmamışsındır sa- nınm. Oysa unutmuş Abidin, ben anlattıkça aklına geliyor. — Oranın komünıst belediye başkanı bir Nâzıra Hikmet haf- tası düzenlemişti. Doğrusunu is- tersen, Tkrbes'tan hoşlanmamış- tım. Lautreamont oralıdır ya, kime sorsam bilmedi. Sonra orada şu hikâyeyi dinledim: Bu büyük şairin köyünü ziyaret için gelen turistlere, Tarbes'hlar, "O~. bizde şair çoook!" derler- miş. Abidin, — Bak dinle, dedi. Güzin'le Chartres'a gitmiştik bir gün. Marcel Proust, Geçmiş Zaman Peşinde adh romanında Chart- res'ın biraz ötesindeki Combrhy Köyü'nü anlatırken, kilise çan kulesinin nasıl ordan burdan gö- rundüğıinu uzun uzun betimler. Köprü başına gittik, Eure kıyı- sında. Orada gördüğüm bir ço- cuğu durdurup, "Mösyö Proust nerde, biiiyor musan?" diye sor- dum. Çocuk başım kaldınp, "Mais U est mort" (E öldü ya) dedi. Televizyoncular, bizi Park Otel'in arka sokağında indirdi- ler. Film çekiyoruz ya, o sokağı yüruyerek inmemiz gerekmiş. Abidin, duvardaki "Cennet Babçesi" levhasıru gösterdi ba- na, "Bak!" dedi. — Evet, ne var? diye sordum. Horlomak kader değil Hortayofkm bstley Üfltu horiayontoı. Asker hoıftnede vopıkj'- o îzykça lattriı tkscka te yeptem leoavi yokın Geceleri kâbusa çeviren, hatta insarüan olûm tehlikesıyle yüzyüze bırakao horlamak arak kesin bir şeküde tedavi edilebüiyor. Yurtdışında ve Ankara Gülhane'de uygulanan ^eni tedavi yollan ve ünlü horlayanlar. Özal'a özel havaalanı Guneydela buyuk havaalaru Bodrum'da değil de Marmaris'te yapılacak. Can Pulak'ın devreye ginnesıyle Ûzai'ın Okluk Koyu'na yalaıı olduğu için yapımı okeylenen havaalazu projesinin tum oykusu ve kahramanlan. Hasan Şensoy Tempo'ya konuştu Toplam 12.5 yıl cezaevinde kalan Dıdar iüıla'nın kardeşi ve MLSPB orgutunün bır nuxnarah sanığfi Hasan Şensoy cezaevını, "dışan"yı, ablasını, itirafçı Şemsi Ozkan'ı, eezaevınden iUc üranm anlatü. Tempogümrükfeki yolsuzlukdenetimini izledl Gümruklerde yaşanan ruşvet ve yolsuzluklara karşı Maliye ve Gümruk BaJcanı Adnan Kahveci'nin bulduğu çozüm; Tebdil-i layafetle dolaşan müiettişler. Tempo, maliye mûiettişinin Kapıkule ve Derekoy'de yapüğı denetimleri izledi. Tehlike her yerde Evinizde, duvannızda, hahıuzda, büronuzda, sizi bekleyen ve iarkında ohnadan hasta eden tehlikeleri biiiyor musunuz? Almanya'da yapılan buyük araşnrmayı vayınıhyoruz. Ozürlü çocuklar dünyası Neredeyse toplumun dışına itüen ozürlü çocuklann büyük yaşam kavgası. Nasıl spor yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar. Garbıs Özatay'ın fotoğraflanyla. Güzellik anrtı Nastassya Uzaklaıa dahp giden bakışlan ve çelaci bedeniyle yıllara meydao okuyan Nastassya Kinslri. Sinema aşJatu çocuklan uğruna ikinci plana iten saflık sembolu yıldız, 30 yaşıruc guzelh'ğini Tempo'da sergiliyor. SEÇIM HABERLERINI TEMPO'DA IZLEYIN Travestiler Kraliçesi Sisi'nin adayhğı için ne dediler? Kamuoyu araştınna şirketlerinin seçim tahminleri. ANAP'tan aday olmamaya Jcarar verenler ve gerekçeleri. Yusui Özal'm adayhğı. Aktuna'nın karan. SHP adaylan. CEN AJANS'IN ECEVİT STRATEJİSİ DSP'nin seçim propagandalannı üstlenen Cen Ajans Grey'in YönetLm Kurulu Başkanı Nail Keçili, Tempo'nun sorulannı yanıtladı. ANAP'tan bir istek geldi mi? DSP'den sunulan hizmete karşüık para ahnacak mı? IVIasajın büyüsu var. Cmsel soğuHuktan baş ağnsına, uykusuzluktan romatizmaya kadar şimdi pek çok problemin çözumu: Masaj... Avuçla yapilamndan vücudua tümüyle yapılarana kadar fotoğraflanyla masaj teknikleri... Bazı ülkelerde dnsel ilişkinin vazgeçibnez liaşlangıa sayılan ve milyonlarca b şiyi kendine rutsak eden mcisajm 5 bin yıllık Çin übbındaki yeri... Ve Türk.iye'deJa masaj U2manlanndan öğütle r... Meğer gene aldanmışım, Abi- din el kol hareketi ile filmi can- lı kılmak için yapmış bu jesti. Bana dönüp: — Yürürken çekmek çok zor- dur, dedi. Bunun samimi olup olmadı- ğını anlayamadım; belki de ora- da konuşur görunmemiz gere- kiyordu. Cennet Bahçesi Yülardan beri gördüğüm yok- tu Cennet Bahcesi'ni. Abidin çocuk gibi sevindi. Alt kat bah- çeye indik. Karşımızoa Üsküdar, sağımızda Topkapı Sarayı, geh'p geçen vapurlar... Artık biraz dinlenm diye düşünürken bir te- levizyoncu hamm yanımıza ge- Up: — Ordan kalkm, şu öndeki masaya oturun, dedi. Kamera için o masa daha el- verişli imiş. Çaresiz oraya geçtik. Şöyle Uth tarafından bir söyle- şiye girişemiyorum. Abidm, sı- kıldığımı anlarmş olacak ki, — öğle yemeğini Çiçek Pasa- jı'nda yiyelim mi? diye sordu. lçime bir rahathk gehnişti, demek kamerasız bir yemek yi- yecektik. İki yakanın alışverişi Abidin, Boğaz'ın o parçasına ilk göniyormuş gibi hayranhk ve şaşkınhkla bakıyordu. — İki yakanın alışverişi, de- di, karşüıkh girinti çıkıntılan ile şehvet gibi bir şey. — Boğaziçi Osmanlı uygarlı- ğının yapıtıdır, dedim. Geçen yuzyüda yaraülmış. Böylesi dün- yada yok. Sonra sordum: — Paris'i göreceğin geldi mi? — Hayır. — Daha kaldığını varsayaüm. Ne zaman başlar sence Paris öz- lemi? Abidin: — Alta ay sonra, dedi. — Demek tstanbul'sana an- cak altı ay dayanabilir. Güldü. — Bak dinle, dedi. Ressam Leopold Levi, Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalığından ayrılıp Fransa'ya dönduğunde, bir gün Grenoble'da Picasso ile karşüasmış. Picasso, "Nereterde idin?" diye sormuş. öteki de an- latmış İstanbul'da hocalık etti- ğini. Picasso, "Nasıl, güzel bir yer mi?" diye sormuş. Leopold Levi'nin "Çok güzel" demesi üzerine de "Grenoble kadar gü- zel mi?" demiş. Gülüyordu Abidin. — Picasso'nun Istanbul'u bil- meraesine şaşıyorum, dedi. Ne- den merak etmedi, neden gelme- di? Cennet Babçesi'nde işimiz bitmiştı. Kalktık. Bu kez araba- mız kapının önune geldi. öteki arabada da TRT'ciler olacak. Ben onlara veda etmeye kalktun. Bayan Günes Bubaralı, — Hayır, biz de sizinle geli- yoruz, dedi. Hani biz Abidin'le tstanbul- da dolaşacaktık. Demek kade- rimizde film çevirmek varmış. BUGUN ALtStRMEN Dikkatli ve Yakın İlişki 1978 yılında, yakın gördüğü ıktıdarına hazırlanmakta olan, o günlerin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Moskova- Leningrad (artık Petrograd oldu) ve Bakü'yü kapsayan gezi- sinin, Azerbaycan durağında, evsahiplerine şöyle seslene- rek başlamıştı konuşmasına: — Azerbaycanlılann yüzii yüzümüze, sesi sesimize, özü özümüze benzer. Politik yaşamımızın en seçkin konuşmacılanndan biri olan şair Ecevit, ıçtenlik dolu bu seslenişıyle daha o anda masa- dakılerin gönlünü kazanmıştı. Gerçekten yüzü yüzümüze, sesı sesimize, özü özümüze benzeyen Azerbaycanlı kardeşlerımizın bağımsızlık ilanları- nın ülkemiz kamuoyunda sevinçle karşılandığını belirtmek gerek. Bu sevinç ne ıdeolojik nedenlerden ne de Turan düşlerin- den kaynaklanıyor. Bu sevinç, kardeş ulusun, istencini yü- rürlüğe koyma olanağını bulmuş olmasından doğuyor. Azerbaycan'dakı bağımsızlık ılanının Moskova'da var olan panığı daha da arttırdığı, yönetıciler katında hiç de hoşnut- lukla karşılanmadığı da açıktır. Hele hele, muhalefetin ağır basarak, parlamentodan çıkarttığı karann, Sovyet Sosyalist Cumhurıyetler Bırliği'nden ayrılarak bağımsızlığını ilan de- ğil, 1918 ile 1920 arasında 23 ay var olmuş olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne geri dönmek olduğu düşü- nülürse... Bilindigı gibi iki yıla yakın yaşamış olan Azerbaycan De- mokratik Cumhuriyeti'nin varlığına Kızıl Ordu son vermişti. Şimdi alınan karar aradaki 71 yılı hukuk deyişiyle "keenlemyekun" yanı yok saymaktadır. Komünist Parti mil- letvekillennin çabasıyla Sovyetler'ın "işgalci" ilan edilmele- rinin önlenmesi aslında çok fazla anlam taşımıyor Bu durumda Azerbaycan Parlamentosu'nun son karannın Moskova'yı diğer "bağımsızlıkçı" cumhuriyetlerdekı gelişme- lerden daha fazla tedirgin etmesine şaşmamak gerekir. Azerbaycan'dakı son gelişmelerin Moskova'nın Türkiye'ye de endişe ile bakmasına yol açacağı kesindir. Çünkü Türki- ye Cumhurıyeti ile Azerbaycan arasında kopmaz tarihsel ve kültürel bağlar vardır. Bunlara bir de coğrafyanın yarartığı du- rumu eklediniz mı, ortaya çıkan görüntünün neden Mosko- va'yı tedirgin edeceğini kolayca anlayabılirsiniz. Aynı dilin değışik bıçimlerini konuşan, bırbirlerıni en hafi- finden kardeş olarak gören, sarsıimaz tarihi bağlarla birbirı- ne yakınlaşmış bu iki ülkenin komşuluklannın, kendi kendi- ne yetecek kaynaklara sahıp olan Azerbaycan'ın Türkiye Cumhurıyeti üzerinden dünyaya açılan bir kardeş kapı sağ- ladığını herkes biiiyor. İşte bu yüzdendir ki Azerbaycan'daki son gelişmeler, Türk Dışişlerı Bakanlığı'nı sevindirdiği ölçüde, dikkatli düşünme- ye de itmiştir sanınm. Bütün Cumhurıyet dönemi boyunca, en gergin ve en so- ğuk anlarda bile Ankara, Moskova'ya karşı hep dikkatli hatta ihtiyatlı birtutum izlemiştir. Türkiye'nın NATO üyeliğınin dahi bu tutumu tümüyle ortadan kaldırmadığı Moskova tarafından bile birçok vesileyle dile getirilmıştir. Türkiye, Sovyetler Birliği'ndekı büyük değişimden sonra da bu poiitikasını değiştirmemiş, yolundan sapmamıştır. Tu- tumun cumhuriyetın temel politikasının ana ılkelerıyle uyum içinde olduğunu belirtmek bile gereksızdir. Üstelik Ankara son gelışmelerden sonra Sovyetler Birfiği'ni içinde bulunduğu kargaşa ve ekonomik karmaşaya karşın kendi açısından önemli bir pazar olarak görmektedır. Sovyetler'ın bugün içinde bulunduğu kaos dahi Karade- niz çerçevesındekı ışbırlığinın, geleceğe yönelik, yararlarını te olanaklannı tümden ortadan kaldırmış değıldır. Bu durumda Ankara'nın, Moskova ile ilişkilerindeki özeni sürdüreceğı açıktır. Ama bu demek değildir ki Türkiye Cumhuriyeti kardeş Azerbaycan ile kardeşçe yakın ılışkilerıni gelıştırmeyecek ve bu ülkeye elınden gelen yakınlığı göstermeyecektir. - ^ Moskova'yı gücendırmemek için böyle bir yolun tutulmas» düşünülemez. Azerbaycan ile kardeşçe ilişkiler, Ankara için eskilenn deyişiyle bır "ahlakı vecibe"dir. Gerçekle, Ankara'nın Moskova ve Bakü ile ilişkileri temel- de büyük bir çelışkı yaratmadan da yürütülebilir. Kışkırtıcı- lıktan, maceradan uzak, durüst ılişkilerle Türkiye diplomasi- sıni sürdürebılecek durumdadır. Ankara'nm diplomatık bıçemi bu tür bir gelişme açısından elverişlidir de. Bütün sorun, her iki başkente de açıklıkla dürüstfükle du- rumu anlatmak ve o çizgıyı, her üç odakta da ortaya çıkma- sı olası, aşırıların, kışkırtıcıların oyununa gelmeden sürdür- mektir. ıııınzuc ııını çevırmeK varmış. y-y Çiçek Pasajı'na doğnı j KANAKARYA MOZAÎKLERÎ Çiçek Pasajı'na gitmek üzere lngiliz Başkonsolosluğu'nun önünde arabadan indik. Abidin Dino, Balık Pazan'nda durala- dı, çevresine bakıyor, düşünü- yordu. Dalgındı. — Bu yandan, dedim. Arkadaşımın mutluluk içinde olduğunu anlıyordum. Bu, ba- na da mutluluk veriyordu. Pa- saj'da onu, Paris'ten arkadası fotoğrafçı Coşkun Aral'ı ve onun Birleşik Amerika'da yıik- sek öğrenimini sürdürmekte olan genç kızımızı bir masaya davet ettim. Tam oturmak üzere iken Sa- yın Bayan Güneş Buharalı, — Sizden bir ricam var, Pa- saj'a girerken fılminizi almak is- tiyoruz. Hadi biz gene yenmizden kalktık, kapıya gittik, orada gi- riş mizansenini uyguladık. Elbet toplanma oldu çevremizde. Abi- din'in el kol hareketleri ile yeni- den geldik masamıza. Bu kez de Pasaj'da oturanlar, yerlerinden kalktılar, masamızın çevresine toplandılar. O sırada da film çe- kildi. Sonra Güneş Buharalı Ha- nım, bize veda etti, — Biz gjdiyonız, âfiyet olsun, dedi. Ben: — Hanımefendi, dedim, siz gidiyorsunuz, ama buradakile- rin gözleri hep bizim uzerimiz- de olacak. Güneş Buharalı, — Merak etmeyin efendim, dedi, biraz sonra unuturlar. Dediği gibi de oldu. Mezelerin en iyisi Abidin'e, — Beyaz şarap içelim mi? di- ye sordum. — Ne demezsin, dedi, soğuk- sa harika olur. Garsonu çağırdım. — Bak, dedim, bu arkadaşım yıliar sonra tstanbul'a geldi. Ona mezelerin en iyisini getire- ceksiniz. Çocuk, — Hiç merak etmeyin, dedi, tepsiyi getireyım, beğensın, ne- yi beğenirse taze taze yaptıraca- (Arktm 17. Sayfada) 'Çalınan tarih' GüneyKıfans'ta LEFKOŞA (Cumhuriyet)— Amerika'da 20 milyon dolara (100 milyar liraya) satılmak üze- reyken Kıbns'tan kaçınldığı an- laşılan Kanakarya mozayikleri Güney Kıbns'a getirildi. Konyah eski eser kaçakçısı Aydın Dikmen ve suç ortakla- nnca 1979 yılında KKTC'nin Karpaz Yanmadası'ndaki Bol- taşlı köyünde bulunan Kana- karya Kilisesi'nden kaçınlan Bizans mozayikleri Indianapo- lis eyaletinde dava konusu ol- muştu. Dikmen ile ortaklanndan mozayikleri 1.2 milyon dolara (6 milyar liraya) satın alan ga- leri sahibi Bayan Peg Goldberg hakiunda Rum yönetimi ile Or- todoks Kiüsesi açtığı davayı ka- zanmıştı. Federal Yargıç James Nolajıd, KKTC'nin müdahil ol- ma ba$vurusunu ABD'nin ken- dilerini tanımadığı gerekçesiy- le reddetmişti. Gerek davayı ve gerek yargı- tay aşamasını kazanan Rum yö- netimi dört mozayiği bir yıldır Amerika'mn çeşitli müze ve ga- lerilerinde dolaştırıp, sergiler- ken işgalci Türk askerinin bar- bar generallerinin gozetimi al- tında gerçekleştirilen kilise soygunu" sloganı ile Türkiye aleyhine propaganda ya- pıyordu. New York'taki Rum Başkon- solosluğu'nun mozayiklerin ay- nı amaçla Nevv York Metropo- litan Sanat Muzesi'nde bir su- re sergilenmesı önerisini ise ge- çen hafta içinde muze yöneti- mi reddetmişti. Dört parça mozayiğin Rum yönetimince dün Larnaka Ha- vaalanı'ndan Guney Kıbns'a getirilmesi dinsel ve siyasal et- kilere neden oldu. Daha önce alınan iki tanesi ile birlikte altı parça mozayiğin Ortodoks Ki- İisesi'nin uygun göreceği bir yerde sergileneceği ve günün bi- rinde Turk toplumu ile federas- yonun gerçekleşmesi halinde Boltaşlı'daki kiliseye yeniden konulacağı bildiriliyor. 1 Eylül Dünya barışı için el ele ANKARA (Cumhuriyet Bü-' rosu) — 1 Eylul Dunya Banş' Günü bugun bütun dunyada," kutlanıyor. Adolf Hitler'in II.: Dünya Savaşı'm başlatan Po-t lonya'ya saldınsının yıldönü-j mü olan banş gününde dunya- da kalıcı barışın gerçekleştiril-' mesi ve ttlkemizde iç banşın" sağlanması istendi. ' Insan Hakları Derneği Genel' Başkanı Nevzat Helvacı, Dün- ya Banş Günu nedeniyle ya-- yımladığı mesajmda ülkelerin' ilerlemesi ve insan haklanmn' gerçekleşmesinin banş içinde' mumkün olabileceğine dikkat* çekti. > Sosyalist Birlik Partisi Genel' Başkanı Sadun Aren de Dün-- ya Banş Günü nedeniyle ya-î yımladığı bildiride uluslarara- * sı banşın ülke içinde demokrasi' Uzerine kurulabileceğini belirt-; ti. 3 HEP Genel Başkan Febmi. Isıklar da Dunya Banş Günü; kutlamrken birçok yerde savas; tehlikesinin toplumlan tehdif ettiğini söyledi. Işıklar, •> "Türkiye'nin iç banşa en çok > rnuhtaç olduğu bir dönemde secime gidiyoruz. Adil olma-, yan hileli bir seçim yasası ile ne; yazık ki iç banşa buyük bir- darbe vurulmuştur" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle