Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 EYLÜL 1991
İki Kardeş.
HBFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
Yaülı okul öğrencisiydiler. Yalnız ders zaman-
lannda ayn olurlardı. Yataklan bile yan yanay-
dı. Ders aralarında birbirini bulur, okulun bah-
çesinde hemen hiç ayrılmazlardı. Öğrenciler on-
lan hep "iki kardeş" diye anardı. "Fkiz" demez-
lerdi, çünkü aralannda beş yaş fark vardı; kü-
çük altı, büyük on bir. Küçük Ukokul birde, bü-
yük orta kısım birdeydi. Osmanlı döneminin
"Sultani Mektebi" denilen bu liselerinde, birinci
sınıftan on ikinci sınıfa kadar süren bir eğitim
sistemi vardı.
Okulları, bir orta Anadolu kentinde san taş-
tan yapılmış, büyücek bir binaydı. Üst katın bir
kanadında müdürün, yöneticilerin odalanyla öğ-
retmenler odası, öbür kanadında öğrenci yatak-
haneleri yer almıştı. Alt katta derslikler, yemek-
hane vardı. Mutfak bahçenin bir köşesinde, ay-
n bir binadaydı.
Kardeşlerin birbirinden hiç ayrümaması -bir
süre önce annelerini yitirdikleri için- derin bir
duygusallıkla birbirine bağlanmalanndan ileri
geliyordu. Asıl oturduklan yer, okullarırun bu-
lunduğu kentten yüz kilometre uzakta, yine böy-
le küçük bir Anadolu kentiydi. Babalan öğret-
menlikten yeni emekli olmuştu. O tarihte emekli
öğretmenlerin çocuklarını parasız yatılı okulla-
ra aürlardı. Babalan bu kolayhktan yararlana-
rak onlan, o dönemde araba ile iki günde gidi-
lebilen kentteki okula yazdırmış, kendisi çocuk-
lanyla birlikte giderek, yeni yuvalanna yerleşti-
• rip geri dönmüştü.
İki kardeş o tarihte tatil olan cuma günleri el
ele tutuşup küçük Anadolu kentinin okula uzak
olmayan çarşısına giderler, büyüğün bir kese
içinde sakladıgı cep harçhklanndan ayırdığı pa-
rayla kuru üzüm, fındık gibi yemiş alıp okula
dönerek geniş bahçenin bir köşesine çekilip, pay-
laşırlar, yavaş yavaş yerlerdi. Bu, onlann en bü-
yük lüksüydü. Kimüeyin okul binasının gerisin-
deki bir tepeye ağır ağır çıkarlar, yolun yansın-
daki yaşlı ardıç ağaçının gölgesine oturup çerez-
lerini paylaşırlar; anadan yoksun, babadan uzak
olmanın hüznünü türlü konularda yaptıklan ko-
nuşmalarla gidermeye çalışırlardı. Bu, kimüeyin
hiç açıkianmayan gizli bir üzüntü biçiminde olur,
kimileyin annelerini anarak açığa vurulurdu. Ar-
tık alışrruşlardı annesizliğe. Aradan bir yıl geç-
tiği için küçük kardeş yavaş yavaş unutmuştu bi-
le annesini. Ara sıra ağabeyine sorardı, annemi-
zin saçı veya gözü nasıldı, diye. Büyük hemen
sözü değiştirip ayağa kalkar; "Hadi kardeşim şu
tepenin doruğuna kadar çıkalım, etrafı görelim"
derdi. Doruğa vardıklarmda kenti bütünüyle,
karşı tepeleri, uzaktaki dağUarı görünce büyük
bir rahathk ve sevinç duygusu kaplardı içlerini.
Bu başanya pek sevinirlerdi.
Ne var ki, ancak mayıstan sonra birkaç kez
yapabildikleri bu tırmanış. haziran sonuna doğru
kesilirdi. Çünkü okulun yaz tatilinde babalan ge-
lir, onlan eve götürürdü. Üç aylık dinlence dö-
nemini evlerinde geçirirlerdi. Babalan evlenmiş,
kendüerine yeni bir anne getirmişti. önce yadır-
gadılar, ama sonra ona "anne" demeye başladı-
lar. Yeni anne iyi kalpli bir insandı, iki kardeşe
şefkatli davranır çok iyi bakardı. Sonunda alış-
tılar, küçük kendi annesi yerine koydu, benim-
sedi; büyük onu yeni anne olarak kabul etmek-
le birlikte gerçek annesini hiç unutamıyor, fır-
sat buldukça kimseye söylemeden koşa koşa
kabristana gidip annesinin mezan başında "üç
kulhüvallah bir elham" okur, ellerini yüzüne ka-
par, sonra yine koşa koşa eve dönerdi.
Babalan çok şefkatli, ama terbiye konusun-
da ciddiydi. tki kardeş onu hem çok sever; hem
de kendisine karşı korku derecesine varan bir çe-
kinme hissi duyarlardı. Yumuşak yaratılışlı ye-
ni anneye her şeylerini söyleyebilirlerdi. Anne ev
işleriyle uğraşırken iki kardeş ya zıp zıp oynar-
lar ya da yere oturup konuşurlardı. Küçük kar-
deş, büyüğün anlattığı "Kurt ile Kuzu", "Ars-
lan ile Tilki" öykülerinden pek hoşlamrdı. Vak-
tiyle anne ve babalanmn anlatmış olduklanyla
büyüğünün masal dağarcığı oldukça zengindi.
Bunlan okulda bile anlatırdı küçük kardeşine.
Küçüğün dinlemekten en hoşlandığı olaylar,
kendi bebekligi zamanına ilişkin olanlardı. Onu
çok küçükken nasıl oyaladığını, nelerle oynat-
tığını anlatırken küçük kardeşinin sevincine sı-
nır olmazdı; Kendisini bebek ve çok küçük bir
çocuk olarak hayal etmek, sanki şimdi büyük
adammış gibi, onu pek ilgilendirirdi. Ahşap ev-
lerinin tahta odasında küçük kardeş emeklerken
büyüğü bir el aynasından yansıttığı gün ışığını
onun biraz ilerisine düşürür, o da bu parlaklığı
bir nesne sanarak hemen buna doğru emekler,
tam elini koyacağı sırada büyük kardeş aynayı
oynatıp ışığı biraz ileri çeker, duvar dibine ka-
dar geÛnce bu kez duvara yansıtır, o zaman kü-
çük, döşemeye oturup başım kaldırarak: "BQO,
boo..." diye sesler çıkanrdı. Bu bebeklik öykü-
sünü gerek okulda gerek evlerinde belli yüz kez
dinlemekten bıkmaz, tersine, kahkahalar atar-
dı.
Birkaç yıl sonra yeni anne onlara bir kız kar-
deş getirmiş, böylece üç kardeş olmuşlardı. Ar-
tık ikisi de iyice büyüdüklerinden evde bu yeni
kardeşlerini pek severler, kucaklarında taşırlar-
dı. Ama okulda arkadaşlan onlan yine hep "iki
kardeş" olarak anardı.
Büyüdüler. Türlü serüvenlerle geçen lise ve
yüksek öğrenim yaşamlarım ayn ayn kentlerde
sürdürdüler. Mektuplaşırlardı. ikisi de devlet gö-
revine girdiler. Küçüğü Anadolu'nun doğusun-
daki küçük ilçelerde görevlere atandı, büyüğü,
mesleğiriin gereği, ülkenin en büyük kentine yer-
leşti.
İkinci Dünya Savaşı gelip çattığında her ikisi
de iki yıl süren askerliklerini, biri Anadolu'da
öteki Trakya'da olmak üzere tamamladılar. Kü-
çük kardeş süvari, büyük ise koşulu topçu sını-
fından yedek teğmen olarak terhis edildiler.
Askerlikten önce genç yaşta evlenen büyük
kardeşin iki, geç evlenen küçük kardeşin de iki
oğlu oldu; sınavla da bir göreve girip Ulkenin
ikinci büyük kentinde yerleşti, bu görevinde yük-
seldi.
Zaman geldi ikisi de emekli oldular; 80 yaşı
aştılar. Ama küçük yaşlanndan beri süregelen
karşıhkh sevgi ve saygılan eksilmedi, arttı.
Küçük kardeş, uzun süren hastalığının ağır-
laştığmı hissedince doktor olan oğluna: "ölme-
den önce beni ağabeyime götür, onu son kez
göreyim" demiş. O da babasım, annesiyle bir-
likte, (yolculuğa çıkması olanaksız bulunan) ağa-
beyin yaşadığı kente getirmiş. Yüreğinden has-
ta bulunan büyük kardeşin, çok sevdiği küçü-
ğünü ağır durumda görmenin yaratacağı stres-
ten ötürü, küçük kardeşi ziyaret etmesi tereddüt
uyandırmış... Ama büyük: "O, ölümü göze ala-
rak uzak yollardan geldi, ben ölsem de gidip kar-
deşimi göreceğim" demiş; arabaya binip gitmiş-
ler. O gün, küçük, iyi günlerinden birindeymiş.
İki kardeş sanlıp öpüştükten sonra eski günle-
rin arulanm dile getirmişler ve mutlu aynlmış-
lar. Ne var ki büyük kardeşin bu ara hastaneye
yatması gerekmiş; küçüğün oğlunun izni bitti-
ğinden dönme zamanlan yaklaşmış. Büyük, has-
taneden çıkar çıkmaz kardeşini yeniden ziyaret
etmiş, ama küçük kendinde değümiş. Kulağına
iyice yaklaşıp: "Kardeşim, ben ağabeyinim, beni
tanıdm mı?" diye sorunca, küçüğe bir canhhk
gelmiş, derinden çıkan hafîf bir sesle: "Seni nasıl
tanımam ağabey" demiş. tki kardeşin son ko-
nuşması bu olmuş. Ertesi gün de evlerine dön-
müşler. Bir hafta sonra küçük kardeşi toprağa
vermişler.
O hazin törende kendi eşi ve oğullannın yanı
sıra büyük kardeşin oğlu, kızkardeş ve altı ev-
Iadı hazır bulunmuş, ama ne yazık ki büyük kar-
deş gidememiş.
• • •
Ülkemiz seçün havası içinde. Yugoslavya'da
kan gövdeyi götürüyor. Yunanistan'da Türkler
eziliyor; Avrupa suskun ve şaşkın. Kıbrıs soru-
nu sallantıda. Güneydoğudaki terörist olaylar sü-
rüyor. Sovyetler Birliği parçalanıyor; her yerin-
de Lenin heykelleri yıkılıyor. Bizde ise Sevr gün-
deme getirilmek ve kimi "aklı eweller"ce Ata-
türk ilkeleri tasfiye edilmek isteniyor, Atatürk
heykellerinin de Lenininkiler gibi yıkılması için
şeriatçılar, ağızlan sulanarak beklenti içinde. Ül-
kede insan hakları, hukuk devleti ve gerçek de-
mokrasi için savaşım verenler tutukevlerine ka-
patüıyor, işkenceden geçiriliyor; bu ilkeleri ezen-
ler, demokrasiyi yozlaştırıp çiğneyenler için ya
beyaz köşkler ya da bu yoksul milletin parasıy-
la anıt-mezarlar yaptınlıyor. Ben ise bütün bu
konulan bir yana bırakıp sizlere özel bir öykü
anlatıyorum. Garip düşüyor, biliyomm. Ama bu
sütunlarda hemen hemen elli yıldan beri ilk ve
son olduğu için okurlanmın bağışlayacaklannı
umuyorum. İçimi dökmek, yanm yüzyıh aşkın
bir süreden beri hiç aksatmadan okuyup izledi-
ği bu gazetede küçüğümü anmak, acımı paylaş-
mak gereksemesini duydum. Lütfen bağışlayın
beni!
EVET/HAYIR
OKT^YAKBAL
'Cumhuriyet'in Anlamını
Bilmek..."Cumhuriyet, sadece cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifa-
desiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demok-
rasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle
mücadele edecektir. Memlekette her anlamıyla gerçek bir de-
mokrasi kurulması için gazetemiz bütün varfığıyla çalışacaktjr.
Memlekette halkın, halk tarafından, halk için idaresi bizim
idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz, başka hiç bir
kuvvetin değil."
Bu satırlar gazetemizin kurucusu Yunus Nadi'nin kalemin-
den çıkmış. 'Cumhuriyet' gazetesinin ilk sayısında, tarih 7
Mayıs 1924...
Yunus Nadi yok. Nadir Nadi de yok. Bir gün gelecek 'Cum-
huriyet'in bugünkü yazarları, çizerleri, yöneticileri de olma-
yacak. Bu dünyaya her gelen bir gün gidecek. Kalacak olan,
yapıtlar. 'Cumhuriyet' 1924'ten bu günlere kadar değişmez
bir çizgide yaşayan, daha da yaşayacak olan ölümsüz bir ya-
fjıttır.
* Şu günlerde, özellikle Nadir Bey'in aramızdan ayrılmasın-
dan sonra ortada türlü söylentiler dolaşıyor. Açık açık soran-
lar çıkıyor. Telefonla, sözle, meMupla... "Bundan sonra Cum-
huriyet ne olacak? Yayınını eski çizgisinde sürdürebilecek
mi? Kara kargalar gibi üstünüze gelen, göz diken birtakım
çevrelerin baskısından kendini koruyabılecek mi?"
Nadir Nadi bu tür sorulann yanıtını yıllar önce şöyle vermiş:
"Cumhuriyet, ilk günü yayımladığı ilkelere bağlı olarak, on-
lardan bir an şaşmaksızın bugüne değin ulus hizmetinde gö-
revini başarmaya çalışmıştır. Atatürk'ü yitirdiğimiz 1938'den
bu yana "Cumhuriyet" daha güç koşullar altında çalışmak
zorunda kalmış, zaman zaman
bir yalnızlığa bırakıldığı duygu-
suna kapılmış, ama gerçek de-
mokrasi uğruna yürüttüğü gö-
revinden bir an olsun şaşma-
mıştır. Bugün Cumhuriyet, fikir
ve kol işçileriyle artık 3. kuşa-
ğın eline geçmiştir. Birinci ku-
şağın olduğu gibi bu kuşağın
da ülküsü, halkın halk tarafın-
dan halk için yönetimidir. Ku-
şaklar bundan böyle de birbi-
rini izleyecek, gerçek demok-
rasiyi ülkemizde güçlendirmek
uğruna yükiendiği görevi Cum-
huriyet, ilk günün heyecanı
içinde başarmaya gayret ede-
cektir."
"Cumhuriyet" gibi gazeteler
belirii bir anamal çevresinin ya
da bir ailenin gazetesi değildir.
'Cumhuriyet', Nadir Nadi'nin
de dediği gibi bilinçli Türk hal-
kının gazetesidir. Şöyle diyor
Nadir Nadi: "Başarıyı bir ya da
birkaç kişiye mal etmek doğru
olmaz. Hatta diyeceğiz ki,
okurların bile büyük payı var-
dır bu aşamada."
Okurlanmız 12 Mart dönemi-
ni anımsayacaklardır. Bir asker
cuntasınm işbaşına gectiği o
günlerde 'Cumhuriyet' epey
zorlu anlar yaşadı. Başbakan
Erim'in, Nadir Bey'e telefonla
'kendisine gösterilen yakınlığa
teşekkür etmesi'nin ardından
İstanbul Sıkıyönetim Komutanı
Türün gazeteyi süresiz kapat-
mıştı. Başbakan teşekkür edi-
yor, ama komutan cezalandırı-
yordu bizleri...
İlhan Selçuk, Mattepe Kışla-
sı'nda tutukluydu. Genel Yayın
Müdürü Oktay Kurtböke de öy-
le... Hepimiz zaman zaman
sorgulara çağrılryorduk. Özel
sektör ilanlannı vermekten vaz-
gecmiş gibiydi. Nadir Nadi ve
gûvendiği arkadaşlan gazete-
den uzaklaştırıldılar. 'Cumhuri-
yet', kişiliğinden çok şey yitirdi
tam bir yıl... Ama okurlar ağır-
lığını duyurdu. Bir anda satış
yarıdan da aşağılara düştü.
Dünyada sanırım boyle bir oiay
pek az yaşanmıştır. Okur, sev-
diği gazetesinin yardımına ko-
şuyordu. Değişmiş haliyleoku-
maktan vazgeçiyor. Nadir Na-
di'nin başında olduğu kişileri
göreve çağırıyordu.
Zaman zaman güç günler
yaşandı. Nadir Nadi 12 Eylül-
de askeri mahkemenın önüne
çıktı, otuz yıl önce yazdığı ya-
(Arkası 17. Sayfada)
EMEGIN BAYRAGI
SEÇİMÇARE OLAMAZ
TCnin 8ınırötesi Flyaskosn • Paşabahçe'de Dtre-
nenler Wfl««n<4« «ı^n<n ^e Stattnia SoeyaHzmine Earşı
Kroşçeir'deıı Teltsiıı'e Uzanjm Yol • İşçl HarekeUnde
4 S i H İ S A Y I C I K T I B A Y I L E R D E
Piyartoti Cad. Dositulcyufdu Sk. 1/11 ÇemberiıtaşytST. Tel. 516 06 84
KEMAL ÇAĞEV
Aramızdan ayrılalı 6 yıl oldu.
Seni sevgi ve özlemle anıyoruz.
HÜSEYİN ÇAĞEV
FRANSIZCA YOGUN
DİL KURSLARI
FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ
İstiklal Cad. 8 Taksim
Tel: 152 02 62 - 144 44 95 - 149 48 95
YAZ DÖNEMİ: 2 Eylül - 9 Ekim
Kayıtlar: 2-3 Eylüi devam ediyor
Saat: 9.00-18.00 arası
BASIN TASHİHİ
T.C. YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ
REKTÖRLÜĞÜ VAN
28.8.1991 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan
ilanımızda biyokimya fizyolojisi anabilim dalında doktora
programındaki kadro sayısı (3) olarak düzeltilmiştir.
Duyurulur.
tSKENDERUN DEMİR VE ÇELİK
FABRİKALARI MÜESSESE
MÜDÜRLÜĞÜ'NDE
REPERTUAR YENİLENECEKTİR
Repertuannuza girmek isteyen firmalann;
a) Açık adresi, Telefon, Teleks, Faks
b) Yurt içi ve Yurt dışı iştigal konulan
c) Katalog ve prospektüs
TÜRKtYE DEMİR VE ÇELİK tŞLETMELERl GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ İSKENDERUN DEMİR VE ÇELİK
FABRİKALARI TEDARÎK VE İKMAL MÜDÜRLÜĞÜ'NE
müracaat etmeleri gerekmektedir.
Basın: 34149
AEATÜRKİJN YAZDIĞI
YURTT4ŞLIK BİLGİLERİ
Yayına hazırlayan
Nuran Tezcan
8.000 lira(KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul
ödemeli gdoderilmez.
PENCERE
Uygarlıcjın Bilinci,
Insanlıgın Belleğı...
1920'li yılların başında Bolşevik Rusya'nın Ankara'daki el-
çisi Aralof, Mustafa Kemal Paşa'ya önermişti:
— Sosyalizmi uygulayınız.
Gazi, düşlemci değil, gerçekçiydi; Aralof'a verdiği yanıt il-
ginçtir; Anadolu'nun o günkü koşullarında sosyalizm olanak-
sızdı. Ne var ki kimi Marksist, Atatürk'ü bu tutumundan ötü-
rü eleştirmiştir; kimisi Çerkes Ethem'in, kimisi Mustafa Sup-
hi'nin Türkiye'de bolşevikliği gerçekleştirebileceği varsayımı-
na kapılmıştır; ama 21'inci yüzyıla yaklaşırken Tarih Baba1
nın bize verdiği ders çok çarpıcı!.. Mustafa Kemal'in ne ka-
dar haklı olduğu ortaya çıkıyor.
Ne var ki bu haklılık 1917'ye ters düşmez. Her toplum ken-
dine özgü koşullarında değeriendirilmelidir. Bolşevik devri-
mi insanlık tarihinde önemli bir aşamayı vurguluyor. Devrim,
yalnız "Rusyetda Aydınlanma" sürecinin katı bir dışavurumu
olmakla kalmamış, Sibirya'ya dek -çoğu göçebe- Asya top-
lumlarını da silkelemiş; Çin'den Küba'ya bütün dünyayı etki-
lemiştir.
Soyvet Komünist Partisi'nin zaman içinde halktan kopa-
rak bürokratik bir baskı örgütüne dönûşmesi bu gerçeği de-
ğiştirmez. İnsanlık bir daha 1917 öncesine dönemeyecektir.
Evet, bugün Rusya'da Komünist Parti iktidarına tepkinin bi-
leşkesinde hertüreğilim görünüyor; halkın demokrasi ıstem-
leriyle birlikte Çarlık yanlıları hortlamış, Ortodoks Kilisesi1
nin kara koncoloslan da ortaya çıkmıştır. Müslüman cumhu-
riyetler kesiminde şeriatçılık ve "geç milliyetçHik" akımlan güç-
leniyor; Sovyetler Birliği parçalanıyor...
Ama her Sovyet cumhuriyetinde ve her toplumda toprağa
serpilmiş olan sosyalist fikirlerin etkileri silinemeyecektir. Is-
ter Avrupa'da olsun, ister Asya'da, 19'uncu yüzyılın ortasın-
dan bu yana insanlığı saran sosyal eşitlik ve adalet bilinci,
uygarlığın vicdanına işlemiştir. Sovyetler'de merkezi otorite-
den kopan ülkelerde yaşayanlar, kendi başlarına kaldıklann-
da, yaşadığımız çağın gerisine düşmekle demokrasinin ger-
çekleşemeyeceğini kısa sürede deneyimle anlayacaklardır.
•
isterseniz kendi hayatımızdan tarihsel bir ders çıkaralım.
Bugün Türkiye'de bir "Kemalist Parti" kurulsa, alacağı oy sa-
yısı sınıriıdır; ama, ülkeyi aydınlanmadan, cumhuriyetçilikten
ve laikiikten geriye götürecek bir güç, sandıktan çıkamaz. 27
Mayıs devrimi "sosyal devlet" ilkesini anayasaya geçirdi; ar-
tık geriye dönülemez. 1960'tan bu yana yaşadık, gordük; kar-
şıdevrimci iktidarlar "sosyal devlet, sendikal haklar, sosyal
adalet" kavramlarını toplumun belleğinden silemiyor; 12 Ey-
lül faşizmi bile bu işin üstesinden gelemedı. Devrimler, top-
lumları derinden silkeler, sarsar, kişinin bilincine yeni fikirler
eker, belleğine işler; tarihte bir yeni sayfayı açar...
Kimse o sayfayı geriye doğru çeviremez...
Tarihsel olayları geniş ufuklu bir açıda değerlendirmekten
vazgeçtiğimiz zaman güncel polıtikanın sığlığına düşeriz; dar
particilik mantığının tuzağına girmek, pusulayı şaşırmak için
birebirdir. Oysa diyalektik mantık gereği, devrim nasıl bir top-
lumsal olaysa, karşıdevrim de öylesine doğal karşılanmalıdır.
Niçin?..
Yaşam-olüm, güzellik-çirkinlik, karanlık-aydınlık, akıllılık-
akılsızlık, ryilik-kötülük gibi bir bütündür •Vevrim-karsıdevrim";
toplumsal değişimin sıcaklaştığı süreçleri vurgular; ısıtıldığı
feman suyun belirli bir derecede kaynayacağını bilen kişi,
kaynamış suyun ılıyacağını ve soğuyacağını da düşünmeli-
dir. Eğer düşünemezse, devrimci mantığı dışlayıp Aristocu-
luğa sarmış demektir... , ". '
Peki, ya demokrasi?
Onuc'yeri nerede?..
Oevrim ve karşıdevrim çatışmasının kızgınlığını açık top-
lumo> ılıtarak sürekli değişimi parlamento çatısı altında be-
nirrj^eyebılecek bir düzeye ulaşmış toplumlarda bu sorunun
yanıtı ortaya çıkıyor
Bu gücü kontrol altına almanın
en güvenilir yolu nedir?
Yerin metrelerce altında oluşan büyülü bileşım Doğal gaz!
Dünyada şimdiye dek bılinen en yüksek ısıtma değerıne sahip:
9.000 - 12 000 kalorı/m
3
luk bir ısıtma potansiyeli var. -161
c
Cde
üretıhyor ve depolanıyor. Akıl almaz bir güç!
Ve bu guç borularla, kaynağından kilometrelerce uzağa
taşınıyor. Sokaklarımızda dolaşıyor. Çok yakında evlerimize.
işyerlerimıze gırecek Kaloriferler, fırınlar, şofbenler doğal gazla
çalışacak.
Böylesine bir güç taşıyan boruların tam anlamıyla guvenılir
olması için, en yüksek kalıte standartında üretilmesı gerekir.
Bu nedenle, Borusan, "API 5L" standartlarında özel doğal
gaz borusu üretir. Bu boru doğal gazın konut içı kullanımı ıçın en
uygun seçimdır * Ve Türkiye'de yalnızca Borusan sahip olduğu
üstün teknolojının, uluslararası standartlarda üretimin ve tıtiz kalite
kontrolun sonucu olarak ürünlerini gururla damgalar.
Evinize, işyerinize doğal gaz borusu döşetirken üzerınde
Borusan damgasını arayın Doğanın müthiş gücünü en güvenilir
yoldan kontrol altına aldığınıza emin olun!
' Borusan ürunlerı TSE, TUV ve API kalıte belgelerıne sahıptır