25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GORUSLER yazık ki, o günden sonra çalışmaların akışını saptayan özet tutanak yöntemi uygulanmadı. Kubalı başkanhğındaki üç kişilik alt komisyon anayasa öntasansımn metnini hazırladı. Bu metinde, benim sunduğum taslaktaki yan başlıklar kaldınlmış, sistematik ve çatı büsbütün değiştirüip, devletin temel kuruluşlan olan yasama, yürütme ve yargı öteki kurallar arasında birer bahis olarak yer almıştı. Bu üzücü olaydan sonra komisyonda üzücü bir değişiklik daha oldu. Tutanaklan yeni kurulan altkomisyona teslim etmek için dosyalamak üzere bir gün erken gelmiştim ki, Başkan Onar salona girdi, beni nazik bir biçimde yandaki rektörlük odasına alıp kapıyı kapatarak, "Hıfzı Veldet Bey, Milli Birlik Komitesi ile temas etmek üzere bir gün için Ankara'ya gidip geldim. Bizim komisyon üyelerinden Tank Zafer Tunaya ile Ismet Giritlinin komisyondan çıkanlıp yerlerine Doç. Lütfü Duran ve Doç. Vakur Versan'ın (şimdi her ikisi de profesör) alınmasını önerdim, kabul ettiler" dedi. Bu iki doçent, Sıddık Sami Onar'ın Idare Hukuku Kürsüsü'ne bağb idiler. Şaşkınbkla yüzüne baktım. "Tank Zafer Tunaya ve Ismet Giritli Cumhuriyet Halk Partisi'nin adamlan, aynı zamanda matbuat ile iç içeler" deyince, "Nereden biliyorsunuz beyefendi?" diye sordum. "Görmüyor musunuz, her toplantı sonunda gazete muhabirleriyle görüşüyorlar, gizli kalması gereken müzaİcereler dışanya aksediyor" yanıtını verdi. Başkan durumu ertesi günkü komisyon toplantısında üyelere bildirdiğinde, Hüseyin Nail Kubab'dan başka kimse ses çıkarmadı. Duran ve Versan toplantıya henüz katılmamışlardı; Tunaya ve Giritli de yoklardı. Durumdan anlaşıbyordu ki, Başkan Onar bu değişikliği, Kubab hariç, öteki üyelere önceden anlatmıştı. Kubalı, "Bu değişikliğe neden lüzum görüldü, efendim?" diye sorduğunda Onar, "Bu, Milb Birlik Komitesi'nin bileceği bir iştir" biciminde kısa ve kesin yamt vererek konuyu kapadı. Daha sonra Sıddık Sami Onar'ın önerisi üzerine komisyon çalışmaları hakkında basına bilgi verilmesi yetkisinin ancak başkanda olduğu, öteki üyelerin basına bilgi veremeyeceği konusunda karara vanldı. Çalışmalara ağustos ayında tstanbul Üniversitesi merkez binasındaki Mukayeseli Hukuk Enstitüsü salonunda devam edildi. Kimi konularda derin anlaşmazbklar başgöstermişti, sert tartışmalar oluyordu. Özellikle parlamentonun "Millet Meclisi" ve "Cumhuriyet Senatosu" olmak üzere iki kanattan oluşmasına, kimi üyeler pek yandaş değildi. Bununla birlikte bu iki kanatb parlamento kabul edildi. Asıl fırtınah tartışmalar Cumhuriyet Senatosu üyelerinin nasıl seçileceği konusunda çıktı. Rahmetli Muammer Aksoy onların da tıpkı Millet Meclisi üyeleri gibi halk tarafından, yani partilerce gösterilen adaylar arasından seçilmesinde direniyordu. "Ulusal egemenlik ancak böyle yaisıyabilir parlamentoya" diyordu. Başkan Sıddık Sami Onar ise Senato'nun bir kısım üyelerinin partilerce gösterilecek adaylar arasından, ama önemli bir kısım üyelerinin de üniversiteler, basın, Barolar Birliği, sendikalar, kamu yaranna hizmet eden bazı dernekler, ticaret, sanayi ve ziraat odalan gibi yasama, yürütme ve yargı dışındaki kuruluşlarca seçilmesinde ısrar ediyoıidu. Bu da Muammer Aksoy'u neredeyse çileden çıkanyor, "Olmaz böyle şey!" diye bağmyordu ve Onar'a diyordu ki: "Sizin istediğiniz bir korporatif sistemdir, bu ise ancak faşist rejimlerde olur, tam olarak milli iradeye bağlı parlamenter sistemde olmaz." Tartışma günlerce sürdü. Aslında Aksoy haklıydı, çünkü Onar'ın sözünü ettiği kurumlar, çağdaş Batı devletlerinde olduğu gibi, demokratik rejimin rayından saptınlmaması için parlamento dışında "baskı gruplan" oluşturabilirlerdi. Eğer bunlann temsücileri Senato1 ya, yani parlamentonun bir kanadına üye olarak girerlerse, siyasal yaşamın içinde eylemli olarak yer alacaklan için, baskı gruplannın demokratik yaşamdaki etkinliği tümüyle ortadan kalkmasa da çok zayıflardı. Sonuçta Onar'ın önerisi dörde karşı altı oyla reddedildi ve her üyenin kendi önerisini, tasan ile birlikte aynca Milli Birlik Komitesi'ne sunması kararlaştınldı. öntasarı dört ay içinde tamamlanıp MiUi Birlik Komitesi'ne gönderildi. Bu tasanya komisyonun her üyesi bir noktada muhalif kalmış ve muhalefet gerekçesini bir raporla tasarıya eklemişti. NOT: Geçen yazıda Sayın Korgeneral Madanoglu ile Albay (sonradan Korgeneral) tlhami Barut'un evinde görüştüğümüzü yazmıştım; çünkü bizi oraya götüren genç subay öyle söylemişti. Oysa Sayın Suphi Karaman telefon ederek o tarihte llhami Barut'un Ankara dışında olduğunu bildirdi. Telefonla Madanoğlu'na sordum, o akşam gittiğimiz evin Albay Sabri özer'in evi olduğunu soyledi, düzeltirim. H.V.V. VÜzücü Olaylar ve Fırtınalı Görüsmeler HEFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Anayasa Komisyonu'nun Istanbul'da yapüğı ilk toplantıdan iki gün sonra, Ankara'dan Prof. Muammer Aksoy, Prof. Bahri Savcı ve Prof. İlhan Arsel Istanbul'a gelip komisyona katıldılar. Biz o zamana kadar komisyonun çalışma yöntemi üzerinde bazı ilkeleri saptamıştık. Görüşmeler özet olarak, sanki günlük birer rapor gibi, kâğıda geçirilip çalışma gününün sonunda bütün üyelerce imzalanacaktı. Böylece komisyon çalışmalannın gidişi belgelenmiş olacaktı. Bu özet tutanaklan ben hazırlayacaktım. Ankara'dan profesör arkadaşlarımız gelince çalışmalar daha da hızlandı. Önce, insan hak ve özgürlüklerinden işe başlamak uygun görüldü. Anayasa tasansma bir başlangıç yazma görevi Prof. Hüseyin Nail Kubah'ya verildi. O da birkaç hafta içinde, 1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi'nin girişinden esinlenen güzel bir önsöz hazırladı. 1960 haziran başından temmuz ortalanna kadar hızb bir tempo ile çahşıp insan hak ve özgürlükleri bölümü ile yasama, yürütme ve yargının esaslannı saptadık. Temmuz ortasında sıcaklar bastırınca, Tunaya'nın ısrarh önerisi ve benim de onu desteklemem sonucunda çalışmalara 12 gün ara verildi. Her yaz olduğu gibi, dinlenmek için hemen ertesi günü Uludağ'a çıktım; giderken komisyonda saptanan raporlan, ilkeleri ve madde taslaklannı yanıma aldım; Uludağ'daki otel odama bir masa koydurup ertesi günden başlayarak bu belgelere göre anayasa öntasansının iskeletini çizdim. Insamn devlet karşısındaki bütün hak ve özgürlüklerini, kurduğum çatı içinde birer birer maddeleştirmeye başladım. Her gün öğleye kadar çalışıp yemek istirahatinden sonra ormanlar içinde yürüyüşe çıkarak dinleniyordum. O sırada ayru otelde kalan Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Safa Erkün, sabahları hangi kitap için çalıştığımı sordu. Çünkü, kitaplarımı da çoğunca Uludağ'da yazdığımı önceki yıllardan biliyordu. "Bu sefer kitap değil, Anayasa Komisyonu'nun saptadığı esaslara göre yeni anayasanın ön taslağını hazırhyorum" yanıtını verince, "Hocam, otel idaresinin daktilo makinesi var, kâğıt var, ben de oldukça iyi daktilo bilirim, arzu ederseniz yazma konusunda size yardımcı olabüirim" dedi; sevindim ve kendisine teşekkür ettim. Çalışmalar ilerledikçe kaleme aldığım müsveddeleri daktiloda on kopyalı olarak temize cekiyordu. Amacım, tstanbul'a dönüşte bütün üyelere bundan birer nüsha dağıtıp çalışmalarımızın hızlanmasına yardımcı olmaktı. Çalışma ve dinlence süresi bitti, Istanbul'a döndüm; hazırlarmş olduğum taslağı ilk toplantıda arkadaşlara dağıttım. Memnun olacaklarını sanmıştım, öyle olmadı, soğuk bir hava estiğini hissettim. Ertesi günü toplantıya biraz geç gelmiştim, aym soğuk hava sürüyordu. Başkan Sıddık Sami Onar, saptanan kural ve ilkelerin maddeleştirilmesi için benden ve iki üyeden oluşan üç kişilik bir altkomisyon oluşturulmasına karar verildiğini söyledi. Baştan beri gerek tutanaklan yazmada, gerekse Uludağ'da anayasanın çatısını kurmada büyük bir coşkuyla çalıştığım için, başkanın sözleri beni şaşırttı. "Sizlerin tespit ettiğiniz esaslar dışına çıkmadım, taslağı o çerçeve içinde maddeleştirdim, çabşmalarımızı kolaylaştıracağını sanmıştım, mademki beğenilmedi, o halde bu altkomisyona katılmıyorum ve bu değişikliğe niçin lüzum görüldüğünü de anlamadım" dedim. Hüseyin Nail Kubalı, "Bir medeni hukuk profesörü anayasa metni hazırlayamaz da ondan" deyince, öfkelendim. "Eğer zatıâliniz gibi tecrübeli bir anayasa profesörü olsaydım, böyle bir taslak, daha 27 Mayıs devrimi gerçekleşmeden önce çekmecemde hazır dururdu, çünkü 1924 Anayasası'mn yetersiz kalan kurallarını ve Demokrat Parti'ye yolu boş bırakan hükümlerini, yargı bağımsızhğım ve yargı denetimini derinlemesine bilirdim" diye yanıt verdim. Sustu. Arkadaşlar ne kadar ısrar ettilerse de altkomisyona girmedim, haziran 1960 başından beri tutmuş olduğum bütün tutanaklan altkomisyona teslim edilmek üzere başkana verdim. Ne PENCERE Lumpen... 7 TEMMUZ 1991 Şevket Süreyya Aydemir'in ilginç bir kişiliği vardı; sanırım değeri ilerde daha çok anlaşılacaktır; yazarlığı 60 yaşından sonra hızlandı, ölünceye kadar doludizgin sürdü; yazdığı her kitap geniş yankılar yarattı, birer kaynak değeri kazandı. Aydemir, Rusya'yı ilk kez 'Bolşevik ihtilali'nde görmüştü; 1960'larda ikinci kez "Enver Paşa" adlı kitabına belge toplamak için Sovyetler'e gitti. Dönüşünü merakla bekliyordum. İlk gördüğümde izlenimlerini sordum. Hiç unutamadığım bir yanıt verdi: ' Rusya'da Mujik kalmamış.." Çarpıldım. Çünkü ben daha önae Sovyetler'e gitmiş, epey dolaşmıştım; ama, "dün"ü bilmediğim için "bugün"ü Şevket Süreyya gibi değerlendiremezdim. Mujik" Rus köylüsüydü, yarı köle, yarı insan, zavallı. Toplumu çamur rengi bataklığa dönüştüren mujik, ancak devrimle Sovyet yurttaşı kimliğini kazanabilmişti. Şevket Süreyya konuşurken mujik, Rus romanlarının sayfaları arasından çıkıyor, paçavralarıyla sohbetimize katılıyor, kirli sakalına salyaları bulaşırken istavroz çıkarıyordu. Çağdaşlaşmanın ne kadar güç bir iş olduğunu o anda çok derinden duyumsadığımı anımsıyorum. • 1920'ler Türkiyesi, yüzde 9O'ı köylü 12 milyonluk bir toplumdu. Cumhuriyetin tepeden inme gelişi doğal sayılmalı... Altı yüzyıllık padişahlık yıkılacak, laiklik devlet düzeni olacak, çağdaşlaşma ister istemez yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirilecekti... Yalnız bize özgü bir süreç değil bu; çoğu sanayileşmemiş ülkenin yazgısı böyle saptanmıştır. 1990'lar Türkiyesi'nde köylülük yarı yarıyadır, belki yarıdan da çoktur; ama bu konuda kesin bir yargıya varamayız; çünkü şehirlerin varoşlarında yaşayan 'yan kentliyan köylü' yurttaşın kimliği ikirciklidir. 'Konduludur.. Bugün devlet, lunaparklarda meraklılara gösterilen yarısı balık yarısı insan yapay yaratıklara şaşkın şaşkın bakar gibi Aondı/Iuyu seyrediyor. Oysa belediyelerin insafına terk edilmiş görünen kondu kesimi, kentte yaşayan nüfusun en azından yarısını oluşturuyor, ağırlığını toplum yönetimine koyuyor, siyasal yaşamı yönlendiriyor, particilik alanında etkinleşiyor. Çok partili rejim sürecinde köylü nüfusu kentlileşemedi, kondu laştı... Lumpenleşti.. • Lumpenleşmek ne demek? Güvenli bir işi yoktur lumpenin. Ekmeği aslanın ağzındadır, çoğu gereksinimini gayri meşru yoldan sağlar; çoğu zaman elektriği, suyu kaçaktır, tapusu yoktur, sokağı belirsizdir, karakolda kuşkulu kişidir, devletle arası bozuktur, resmi makamlara karşı işkillidir, mafyalaşmaya eğilimlidir, köşeyi dönme yollarını gözler, ikinci sınıf yurttaş sayıldığını bilir, arabeskin acısına sarar, yaşamın katılığında pişip umutsuzluğun duygusallığında yumuşar... * Lumpen nüfus, toplumda en hızla büyüyen kesimdir. Yanılgıyla kentleşme deniyor bu gelişmeye; ama içeriğinde ilginç bir başka boyutu da gizliyor... Çok partili rejimimiz insan haklarına dayalı katılımcı demokrasiye dönüştükçe lumpenin sesi daha çok duyulacak... Toplumsal yapının alt katmanlarının rengi yukarıya doğru yansıyacak... Köylülükten lumpenliğe, lumpenlikten kentliliğe doğru yaşanan sürecin koşullarını sihirli değnekle değiştirmeye olanak yok. Sosyal demokrasinin hesabını yapanlar bu gerçeği gözardı etmesinler!.. Kitleyi oluşturan bireydir. Halk; içine köylüyü, kasabalıyı, kentliyi alan bir kavramdı; buna 'kondu'yu da eklemeli. İşçi, memur, esnafın yani sıra. bir de 'lumpen'; sosyal sözliığe katmalı./. • *• '"••'• • • Bir 'lumpen'öir o.. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Cem Aleviliği anlatan; kültür ve düşüncesine tercüman olan profesörlerin, doçentlerin, y etkin kalemlerin yazılarıyla... 2. S a y ı bütün Türkiy ed e SATILIK 1988 model 37.000 km • Ford 2000 G L S ' 42 000.000 TL Tel 512 05 05 ' 4fl5 486 Sen Çekil Ben Geleyim! "Şu anda kimin ne olacağı, hangi makama geleceğini tartışacağımıza seçimi nasıl kazanacağımızın gayreti içinde olmalıyız. Önce iktidara gelelim, ondan sonra bunları konuşuruz. Bu tür spekülatif, ortada bir şey yokken hangi insanların hangi makama geleceğinin tartışması partiye zaman kaybettiren girişimlerdir." SHP genel sekreter yardımcılarından Abdülkadir Ateş en doğru sözü söylemiş. Baykal ve arkadaşları İnönü'yü SHP liderliğinden uzaklaştırmak için gülünç bir çaba içinde görünüyorlar. Birkaç ay önce Turhan'ın bir karikatürü çıkmıştı: Baykat yaramaz bir çocuk. "Ben büyücem, adam olacam, başbakan olacam, inönü'yü de cumhurbaşkam yapacam" diyordu. Ortada daha seçim bile yok. Seçim olacak, SHP çoğunluğu kazanacak, tek başına iktidara geçecek, sonra TBMM'de seçimler sonunda SHP'den bir kişi Çankaya'ya çıkacak. O kişi, herhalde Erdal inönü olacaktır. Ama şimdiden "Biz seni cumhurbaşkam yapacağız, hele sen Thatcher gibi liderlikten çekil, meydanı bize bırak" demenin hiç bir ciddi yani yoktur. Abdülkadir Ateş'in konuşmasını bir kez dinledim, bir parti il kongresinde. Belki bir saate yakın konuştu, SHP'nin çeşitli konularda hazırladığı projeleri, çalışmalarını anlattı. Acık açık, herkesin anlayacağı bir biçimde... Bu kadar dikkatle dirvledigim konuşmalar azdır. Ateş, ciddi, güven veren; konuları, sorunlan önemli yanlarıyia sergileme yeteneğine sahip bir politikacı... Derler ki, Bayan Thatcher kendiliğinden çekilmiş, yerini genç bir arkadaşına bırakmış. Şimdi İnönü de sekiz yıllık bir lideriiği bırakıp Çankaya'ya çıkmalı imiş! Unuttukları bir şey var, o da Bayan Thatcher'ın on yıl başbakanlık görevinde bulunduğudur. İnönü ise henüz iktidara adımını atmadı. Hem, 'sen çekil ben geleyim' demenin komik bir istek olduğu ortada değil mi? İnönü niye kendiliğinden çekilsin? Baykal niye inönü'den sonra liderliğe en yakışan kişi sayılsın? Hangi başarısı, hangi erdemi, hangi çalışmasıyla? Ecevrt hükümetlerindeki bakanlıkları, genel sekreter yardımcılıkları belleklerdedir. Politika dünyasına girdiğinden beri en başarılı olduğu yani, ansiklopedilere kadar geçen 'hizipçiliği'! Ecevit'i bile SHP ile anlaşmaya, uzlaşmaya gitmekten kaçıran nedenlerin başında Baykal gelmiyor mu? Sanki SHP'de de 'lider' olacak insan kalmamış gibi, ille de Baykal diye tutturmanın bir anlamı var mı? İnönü başkanlıktan çekilirse yerini alabilecek Baykal dışında politikacı yok mu? Yoksa, o zaman SHP'ye güvenmek yanlış olacaktır. Kurultay yaklaşıyor. İstanbul'daki dörtlü anlaşma yanlış bir sonuç verdi. Özellikle Gök listesini destekleyen bazı İnönü yandaşlarının da fena biçimde aldatıldıkları ortaya çıkınca!.. Gök listesine sızdırılan gizli Baykalcılar kurultayda ağırlık sağlayacaklardır. İnönü'yü kaçırtmak istekleri bu gizli operasyonla daha da artmıştır. Dörtlü anlaşmaya katılan Inönücüler böyle bir yanılgıya nasıl düştüler, anlamak güç! SHP'nin bütünlüğü, İnönü karşıtı birkaç önde gelen politikacının önemli görevlere gelmesiyle gerçekleşmez. Adı bilinen kişilerin yetenekleri, önceki davranışlarıyla iyice anlaşılmıştır. Önemli olan, SHP tabanının istekleri, özlemleridir. Tabanın, tavanda kişisel hesaplarla etkin olmak isteyenlere egemen olması; doğru, sağlam yolu gösterebilmesidir. Geçen yıl yapılan olağanüstü kurultayda Baykalcı delegeler sayıca daha çoktu. Ama tabanın sağduyusu, gerçekleri görme gücü, partinin İnönü çevresinde toplanmasını gerekli gördü. Parti üyesi olmayan, ama oylarıyla sosyal demokrat bir iktidarın özlemini çeken milyonlarça yurttaşın güvenini kazanmak en başta gelen sorundur. İnönü liderliğindeki yönetim bu güveni elde etmiş görünüyor. Baykal, Cem, Gürkan vb gibi kişilere ve onların çevresinde toplananlara düşen güncel görev, öncelikle iktidar çalışmasında SHP'ye katkıda bulunmaktır. Tabanın ve halkın sesini duyarak... Çözümsuz: Beyaz Terör Sökmüyor • ir darbe 'ehdidini ya a hazırlığını boşa ıkarmanın tek yolu, itle mücadelesinin Idevrimcileşerek yükselmesidir • Ayrımı Bol Bir Ülke: KÜRDtSTAN . Yankiler Penı'da Karşıdevrim TezIgahlıyor • Etiyopya Devrimi ve Eoternasyonallizm • Aydın Olmak • ÖZEL SAYI " Y E N İ emegı n IKTI KADIN" BAYILERDE ÇIKTI Pıyefiotı Cad Dostukyufdu Sk. 1/11 Çemberlnaş/İST Tel 516 06 84 GÖRÜLMÜŞTÜR v. 7? . ,f ... tlhan SeJçuk *. '. ' 6. bası 8.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğlutstanbul Ödemeli gönderilmez. Esas No: 1988/357 Bala ilçesi, Belçarsak köyünun sınırları içerisinde bulunan, kuzeyi, guneyi ve batısı ziraate elverişsiz arazi, doğusu kısmen 644, 645 ve 646 parseller.S^smende ziraate elşverişsiz arazi ile çevrili bulunan ve 34 dönümlük arazi ile çevrili bulunan bu taşınmazı aynı köyden Abdullah Yücel kendi adına tescilini talep etmiş olduğundan bu taşınmaz üzerinde ustun haklan bulunanlar bu ilanın neşri tarihinden itibaren uç ay zarfında mahkememize muracaat etmeleri ilan olunur. 20.6.1991 Basın: 30308 İLAN T.C. BALA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ İLAN ADANA ASLİYE 6. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1990/903 Davacı Nuran Hin vekili Av. Haşim Yaman tarafından davalı Metin Hin aleyhine açılan boşanma davasının tensip ara kararı gereği; Davalı Metin Hin'in tebligata sarih adresi emniyet tahkikatı ile tespit edilememiş olduğundan adına davetiyenin ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla: Davalı Metin Hin'in duruşmanın bırakıldığı 20.9.1991 günü saat 9.10'da mahkemeye bizzat gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde hakkındaki davarun gıyabmda göruleceği hususu davalı Metin Hin'e tebligat yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 13.6.1991 Basın: 30295 Sağlıklı Saf Süt içmeniz için. Her zaman. Her yerde. Tetra Pak, canınız ıstediğı her an saf süt Bu nedenle, zararlı bakterılerı yok edip, ıçmenızı sağlayan bir ambalajlama sistemidir. ıçındeki protein, vıtamin ve mıneral Tetra Pak kutuları, süt gıbı çok değerli bir maddeleri koruyan Süper Pastörize (UHT) besını onu bozacak olan hava. ısı, ışık ve sistemı ıle ışlenen ve hiç bir katkı zararlı bakterılerden koruyan ve uzun süre maddesi konmadan uzun ömürlü olması dayanmasını sağlayan bir ambalajdır. ıçın Tetra Pak kutularında satılan saf süt, her zaman ve her yerde ıçılır Saf süt Tetra Pak kutularında. Her an içilsin diye. İLAN ANTALYA ASLİYE 1. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1990/289 E. 1991/369 K. Davacı Şahsene Akın tarafından davalı Osman Akın aleyhine açılan boşanma davasının yapılan duruşması sonunda: Davacının davasının kabulü ile Burdur lli Merkez Konak MahaUesi Cilt: 016/08, sayfa: 50 kütük sıra no: 496'da nüfusa kayıtlı Nuri kızı Şahsene Akın ile aynı yerde nüfusa kayıtlı davalı Nuri oğlu Osman Akın'ın M.KInın 134, 138 ve 150. maddeleri geregince BOŞANMALARINA, 17.5.1991 gününde karar verilmiş olmakla, işbu karar özetinin adresi tespit edilemeyen davalı Osman Akın'a tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 48037 ANMA Dr. CENAP USTAOĞLU Ölümünün üçüncü yıhnda tüm sevginle sevenlerinin kalbindesin. AİLESİ SATIÜK 8 parça KENVVOOD muziK 'eiı oolaplı 2X120 W T»l 6 500 000 TL 512 05 05 I 4*S 486 KİRALIK YAZLIK Burhaniye ARTUR'da möbleli, denize çok yakın Bu tur sutlerı ıçındekı proteın ve vıtamınlen oldurmemek ıçın. kaynatmadan ıçebılırsınız Istersenız. hafıf ısıtın Kutuyu açtıktan sonra, sut'ü buzdolabına koyun ve bırkaç gun içinde ıçın Sut hava ıle terrasa geçt'ğınde, havadakı baktenler nedenıyle bozulur Kalitesi, tadı ve tüm besin değeri ile. Saf Süt. Katkısız Süt. Süper Pastörize ve Uzun Ömürlü. Tetra Pak kutularında. TP03 Tel: Ank 138 23 54
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle