Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 PAZAR YAZILARI Stockholm'den 28 TEMMUZ 1991 Pecs'ten MacarlannTürkIslamBatı' sentezi "Vkzayında 1543'te Osmanlılar tarafından istila edilen Pecs'in göbeğindeki Gazi Kasım Paşa Camisi, Macar şehirleri içinde en güzel meydana ev sahipliği yapıyor. oluşturan evlere bakmak görsel açıdan restospektif bir şölen. Sağda klasisizm, solda romantizme, yukarıda barok, aşağıda elektrik; mimarinin dilsiz şiiri bu binaların cephelerinden meydana sesleniyor. Böyle meydanlann parkları olur da içinde geçmişin yavuzları boy göstermez mi? Szechenyi Meydanı'nın yavuzu Macarların "Nandarfelervov" dedikleri Belgrat'ta Türklerle yaptığı savaştan kısa bir süre sonra ölen kumandan Hunyadi Janoş. Buradaki lakabı "Nagy Török Verö" yani "Büyük Türk Vurucusu!" Osmanlıların, çok önem verdikleri bir ticaret kenti olmuş Pecs. Içine 12 tane cami inşa etmişler. Bu kültürel mirasın yanı sıra Pecs entelektüel ve sanatçı şehri. 1920'lerden sonra üniversite merkezlerinden biri olmuş. Meydandaki en eski binada 1367 yılmda, Kral Lajos (Louis) tarafından yaptırılan Nagy Lajos Üniversitesi Paris, Prag, Krakov ve Viyana Üniversiteleri'nden sonra Avrupa'da hizmete sokulan en eski beşinci Uniyersite olmuş. Üniversitenin Janos Pannonius Sokağı'yla kesiştiği köşeye Leonardo'nun bronzdan büstü büyük bir özenle yerleştirilmiş. Bu noktadan sonra TürklslamBatı atmosferinden çıkarak ortaçağ yellerine kapılmak sıcak yaz gününün en hoş keyiflerinden. Ortaçağ, müzeler sokağına gitmek için boydan boya geçmek zorunda olduğunuz Leonardo De Vinci sokağımn "arkaik" kimliğinde, Andrey Rublov fılmindeki gibi boyunlannda haç taşıyan sapsarı kızların arkaik yüz ifadelerinde ve hatta Kaptalan Sokağı'ndan başlayarak kıvnhp Leonardo Da Vinci Sokağı'nda biten binanın üzerini boydan boya kaplayan yazıda.Vasarely Müzesi'nde dünyaca meşhur sanatçının eserleri yanında oğrencilerinin ve çağdaşlarının yapıtlarına da yer verilmiş. Ama konstrüktiv geometrinin becerıkli uygulayacısı Victor Vasarely, muzenin yıldızı. Eserlerinin bulunduğu oda baştan aşağı yanıltıcı bir çizgiler mekânı. Sadece siyahla beyazın bir araya geldiği vakit, şeytanhğın ve urpermenin ön plana çıkabildiği bir estetik kavramı. Beyaz fonların üzerindeki siyah kupler, kareler, silindirler; siyah fonların üstündeki beyaz dikdörtgenler, daireler. Hepsi de zelzeleye tutulmuşçasına titriyor. 1959 yılmda Vasarely tarafından müzeye hediye edilen "Bladen" isimli resim odadaki baş yapıt. Siyah üzerindeki Asimov'un planetlerinden üşüşüp resmi parçalara bölen beyaz çizgiler Vasarely'nin meşhur sanatına hizmet etmek üzere ortada şişerek bir baklava meydana getirmişler. Vasarely Müzesi harika. MEHMET MESTÇİ PECS Tren istasyonundan çıkıp da 15 dakikalık bir yürüyüşle şehrin göbeğine vardı mı insan, neye uğradığını şaşırıyor. Görkemli bir "TiirktslamBatı" sentezi hem de en âlâsından. 1543'te Osmanlılar tarafından istila edilen şehre yapılan 450 senelik Gazi Kasım Pasa Camisi, Transdanublia bölgesinin en güzel yapılarından. Gururundan yanına yaklaşılmıyor. Tepesinde zarif bir hilal, onun üzerinde "robuste" Hıristiyanlık haçı. Macar şehirleri içinde en güzel meydana ev sahipliği yapan cami, Habsburg'lar şehrin yeni efendisi olduğundan bu yana kilise. Caminin sağında ve solunda, meydanın belkemiğini kış uykusu YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Türkiy<£ den tatilden döneli beri alışmakta güçlük çekiyorum başkente. Metnık" diye bağırsam, boş sokaklarda yankı yapacak. Bir sükunet, bir tenhalık ki sormak beyhude. İnsan kentini bu kadar başıboş bırakır mı? Bırakırmış demek ki. Peki, yaz aylannda yemyeşil bir sayfiye beldesine dönüşen bu mekânı terki diyar eder de nereye gider bu ahali? Güneye elbette. Güneşe. Ispanya, Italya, Yunanistan ve Türkiye kıyılannda ızgaraya yatıp havyar kesme zamanı şimdi. Inlerle cinlerin golf oynadığı metro istasyonlannda asılı devasa prezervatif reklamlannın nedeni anlaşüıyor. Prezervatif ambalajlanyla çeşitli kompozisyonlar. Birinde sırt çantası tasvir ediliyor. Altında, "AIDS çantada keklik olmasın" gibisinden bir ifade var. Yine ambalajlardan oluşan bir çıpa görüntüsü altında ise "Her limanda AIDS demiriidir, takılmasın" yazılı. Çeşit çeşit afişler. Ahalinin gözü belki korkar. Ama o "beUd", içki şişesinin mantarı, hedonist güney ellerinde. Yakın tatil yapanlar da var ki coğunluk onlarda. Eh, neredey New York'tan yıplarda. Beyaz baptist kilisesi önündeki küçük alanda kimsecikler yok; popüler büfenin personeli bulmaca çözüyor. Çin lokantası açık, ama aşçısı kaldınmda geziniyor. Kırk yıllık bakkal bile kepenkleri indirmiş. Lenin'in bir zamanlar devrim yapmak üzere Petrograd'a geçmeden önce oturduğu (36 numara), Palme'nin kiracı olduğu (28 numara), bu diyann Orhan Veli'si, bohem şair NUs Pertin'in mesken tuttuğu (40 numara) şirin sokağımıza bu reva görüİür rnü? Ah, bu modern zamanlar! Kentin bekçileri var yine de. Kış uykusundan sanki uyanmış, beyaz derili hippiler, alkolikler, parasızJar, yaz çahşanları. Yaz işleri geçici. Vekâleten yapıhyor temizlik, postacılık, memurluk, tezgâhtarhk. En çok göze çarpanlar, alkoliklerle deli ve meczuplar. Dört bir yana yayılmış dunımdalar. Neredeyse istila! Çöp kutulannı tek tek eşeleyerek ganimet toplayanlar, güneş altında bilek kahnlığındaki paltoyla söylene söylene gezinenler, kaldırımda ayaklan üzerinde yüksele yüksele ağaçlara söylev verenler, trafık polisliğine soyunanlar. Tek parça şortlu ve çıplak ayaklı bir peygamber rahatlığıla, tekel dükkânlan önünde gruplar ha New York'ta yazı yaşamak zor. tşte kenneth Janeckeın objektifinden, Brooklyn'de giineşlenen çift ve üzerierine gelen kent. 40 derece sıcaklıkta etnik çatışmalar Metro istasyonlanna sıcaktan girilemediği için kalabalıklar sokaklarda bekJeyip kulaklannı metronun yeraltmdan gelen sesine dikiyorlar. Trenin sesi hava deüklerinden işitüince bir patırdı ile birbirlerini ezerek yeraltına koştunıyor herkes. New Yorklulann davranış biçimlerindeki değişiklikleri izlemekten başka yapacak işi olmayan bir evsize göre 'sıcak insanlan garipleştiriyor, bir tuhaf oluyorlar, kafalan kanşıyor oesbeUi." Gazetelerde ve televizyonlarda ozon alarmı veriliyor. "Bu sıcakta güneşe çıkmaktan kaçının". Sıcakla başetme ilanlannda New York Belediyesi acü servisinin açıklaması "Sıcak en çok yaşlılar ve çocuklar açısından tehlikeüdir, SKaktan korunmak için sık sık bol miktarda sıvı için, özellikle hafif, bol giysikr giyio, viicuda baskı verecek olan faaliyetlerden kaçının, mttmkiin olduğu kadar içeride kalın, sokağa çıkmayın, yaşlılar sokağa çıkmak zorunda iseler davranışlannı aralıklı olarak diizenlemelidir." Sıcağa rağmen davranışlarını değiştirmeyen tek grup metanetli koşucular. Mucize yaratırcasına.Central Park'taki konturlarında ellerinde ağırhkları ile her zamankinin dört katı terleyerek koşturmaya devam ediyorlar. Yine sıcağa rağmen değişmeyen konu etnik çatışmalar. New York belediye meclisi kentin seçim haritasını "etnik bir duyarlılıkla" yeniden düzenlemeye karar verdi. Adalet bakanhğına yeni düzenlenen harita iletildi. Adalet Bakanlığı cevabında 51 bölgeli plamn 3 bölgesinde Latin kökenli nüfusun temsiliyet haklarını kısıtlayıcı bir düzenleme olduğunun saptandığım bildirdi ve planı engelledi. Söz konusu Uç seçim bölgesinden ikisi Manhattan'a ait. Doğu Harlem ve Bronx. Manhattan'dan kongreye üç milletvekili çıkıyor. Üç seçim bölgesi Central Park'ın altı yanı güney tarafı, Harlem ve Bronx'tan oluşuyor. Manhattan'ın hareketli nüfusu, sürekli değişen etnik yapısı, seçim bölgeleri konusunda politikacılan sürekli rahatsız eden bir yapı oluşturmakta. Manhattan seçim bölgeleri, nüfusundaki oynamalara göre şaşırtıcı özeUikler taşıyor. örneğin Manhattan'ın yoğun göç nedeniyle en kalabahk olduğu yıllar 1900'luyıUar. 191O'da4milyon olan Manhattan nüfusu o zamandan beri sürekli azalma kaydetti, şimdiki nüfus 2 milyon civarında. Son ekonomik krizle birlikte kentten aynlmalar devam ediyor ve nüfus daha da azalıyor. 1900'lerde 4 seçim bölgesinden dolayı Manhattan'dan dört milletvekili çıkacak durumda iken, nüfusun azalmasıyla milletvekili sayısı 3'e düştü. Nüfus oynamalan seçim bölgelerini ve azınlık politikasını doğrudan etkiliyor. 1900'lerin başında Harlem, siyah nüfusun temsiliyeti açısından bir seçim bölgesi olarak saptandı. Daha sonra Harlem'in siyah nüfusu azaldı, Latin kökenli nüfus siyah nüfusu aştı. Sokaklar boş. Iğne atsan sesi duyulacak. Metroda inler cinler top oynuyor. Stockholmlüler, yaz aylarında yemyeşil bir sayfiye beldesine dönüşen kenti terk edip güneye gitmişler. se her üç Stockholmlüden birine bir sayfiye evi/kulübesi ve bir tekne isabet ediyor. Yeşillik bol, sessizlik, temiz hava... Kimi Baltık kıyılannda, kimi göl kenannda, kimileri ise adalarda. Bitki örtüsüyle ve ucu Hansa dönemine uzanan mimarisiyle kişiye başka bir dünya hissi veren Gotland adası, şu sıralarda tsveç elitinin önemli bir kesimini ve ahalinin ağırlıklı bölümünü sırtında taşıyor. * Kentin doğusundaki 10 bini aşkın ada çevresinde turlamaca da var işin içinde. Yatlarla nerede akşam orada sabah. Su sakin ve koyu. Soğuk, ama yüzülüyor. Balık derseniz, eh kendi çapında o da var. Som balığımn fümesini ('salmon' ya da yerel 'lax'ın Türkçesinin 'somon' değil, 'som' olduğunu da belirtelim) kentten tekneye yüklemek güç bir iş değil. Votka, şarap ve aquavit'i de. Bu koyu renkli denizdeki su serüvenine 'lacivert yolculuk' demek uygun olacak herhalde. Genel olarak oldukça hareketli bir yaşantı sürdüren bizim sokak, birkaç haftadır, pili iyice zayıflamış saat misali. Iğne atsanız sesi duyulacak. Ermeni kuru temizleyici, Avusturyah berber, saatçı ve ayakkabıcı kalinde toplanıp, şarap parasını denkleştirmeye çalışanlar. Yahu, bunlar bu kadar çok değildi, nereden çıktüar? Araştınnca anlaşıldı. Gelen yazla sağlık merkezlerinde personel sıkıntısı doğunca, ilk elde onlan serbest bırakmışlar. Şimdi tatil hakkını kullamyorlar! Bekçilerin yanında konuklar da var. Iç ve dış turistler. En popüler yer, tramvay. Haziranda açılalı beri dolup taşıyor. Hattm uzunluğu Tünel'den Taksim'e kadar, ama eski günleri yaşamak için o da yetiyor anlaşılan. Bir ay içinde 100 bin kişi inip binmiş 'çekilin yoldan'lara. Günde yaklaşık iki bin kişi. Eski vagonlar her gün saat 10 ile 18 arasında işliyor. Daha fazla işlememesinin nedeni, personelin gönüllü olması. Belediyeden para almıyorlar. ^ Yazı, durgunluğu île baş başa bırakıyorum. Birden pazar günü tüy gibi hafifliyor. Kütüphane sokağındaki Magic Bar, beni öğle espressosuna davet etti bile. Yanına bir de Tiramisu tatlısı. Gazeteler. Geriye yapacak bir şey kalıyor: F.Scott Fitzgeraid'ı koltuğumun altına kıstınp tramvaya tutunmak. Djurgarden adasının kafeleri tarafından bekleniyorum. Israrla. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Güneş ozonun deliğinden acımasızca ısıtıyor New York'u son bir haftadır. Sıcaklık 40 derece, sabah saat 07.00'de ısınıyor sokaklar. Gece yansında hâlâ öğle vaktiymişçesine sürüyor ağustos böceklerinin korosu, New York'un asık suratları daha asık, gölgeleri daha sallantılı. Güldür güldür çalışan havalandırmalar, pencerelerde sürekli dönen pervaneler. Sperlonga9dan Barbaros Hayrettin ve Akdeniz güzeli NİLGÜN CERRAHOĞLU hamiliğini yapan asil bir aileden gelen Giullia Gonzaga,"barbar" Turklerin eline düşmemek için sahilden 15 kilometre içerilerdeki bağlık bahçelik Fondi kasabasına kaçmış. Barbaros, buradan eli boş dönmuş, ama ardında kan ve nefretin kolay kolay kabuk tutmayan anılarını bırakmış. Sperlonga'nın bir Arap "Medine"sine benzeyen beyaz alçı badanalı evlerinden birinin içindeki avluda anlatılıyor bu hikâye. Dönemin Sperlongalılan, üzerlerinde iz bırakan olayı avluya bakan evlerin üzerine "naif" resimlerle işlemişler. 16. yüzyıl îtalyancasıyla altyazılı bir resimli roman gibi günümüze intikal eden olayı şöyle anlatmaya başlıyor çizenler: "Messer favolatore equi a narrare della jornata triste e tenebrosa che viste il turco, fera sanguinosa sbarcarse a questa ripa delitios..." (Âşık burada size bu tatlı kıyılara kana susamış bir vahşi hayvan gibi çıkan Türkün yarattığı karanhk ve acı bir günü anlatacaktır...) Kara elbiselerden başka bir şey giymeyen 90'lık Carmela, terör saçan Türkleri hatırladığını sanıyor. Akşamüstü güneşin hafiflediği saatlerde portakal, limon bahçeleri içindeki evinin önüne bir tabure atarak gelen geçeni seyretmeye koyulan Carmela, "Büyük, büyük anneannem anlatmıştı" diyor titrek sesiyle, "Turklerin gemileri açık denizde belirdiği zaman bütün hasatı yakarlarmış. Dumanın izini uzaktan gören Türkler o zaman talan edecek bir şey olmadığına kanaat getirip, kıyıya çıkmadan giderlermiş..." Yüzyıllar boyunca denizden gelen saldınların (özellikle Turklerin) dehşeti ile yaşayan Sperlongahlar, evlerini en dik yamaçların üzerine yapmışlar. Öyle ki plaj ile köy arasındaki merdivenler, temmuz güneşi altında sigara içenlere tavsiye edilmiyor. Ama her türlü riski göze alıp aşağı indiğiniz zaman bembeyaz, dümdüz, ince kumlu, upuzun bir plajla karşılaşıyorsunuz. 6O'lı yıllarda buraya gelen ve evinin balkonunda çıplak güneş banyosu yaparak skandal yaratan Irene Papas, Marcello Mastroianni ve Pavarotti gibi ünlülerle tanınan Sperlonga, güz ve ilk yaz günlerinde hâlâ 70'ü yıllann Bodrumu'nu çağrıştınyor. SPERLONGA Türkler, bu sevimli tatil köyünün yabancısı değil. Roma ile Napoli arasında denize inen kayaların üstüne tüneyen bu köyde daha 16. yüzyılda gelmişler. Tahmin edüebileceği gibi maksatları turizm yapmak değilmiş. Barbaros Hayrettin Paşa o zamanlar buralarda Akdeniz'in en güzel kadınının yaşadığını duymuş. "Gidip, şunu kaçınp, Kanuni'ye hediye edeyim" demiş. Dayanmış Sperlongakalesininkarşısına donanmasıyla. Ve üç gün, üç gece dehşet saçmış. Kuşatmanın sebebi olan güzeller güzeli Giullia Gonzaga'yı Sperlonga'nın evlerinin damlarından kaçırmışlar. Aynı zamanda müzik ve güzel sanatların New York, hızlı nüfus değişikliğine ayak uyduramayan seçim hakları yasasma tabii. Bazı eyaletleri "ırk aynmı tarihi olan eyaletler" şeklinde sınıflandıran yasa, bu eyaletlerin seçim bölgeleri haritasuıın Wasbington'da adalet bakanlığı merkezinin onayından geçmesini şart koşuyor. New York ırk aynmı tarihi olan eyaletlerden. Perpignari'dan Stuttgart'tan Alman'ın fendi atomuyendi AHMET ARPAD STUTTGART Çernobil faciasının beşinci yılında Stuttgart'ta açıklanan bir "düş proje" kentin merkezine atom reaktörü kurulmasını öngörüyor! Ancak projenin kuramda kalacağı, "oyun"dan başka bir şey olmadığı da belirtildi. Açıklamada atom reaktörlerinin ekonomik olduğu, ancak güvenlik açısından taşıdığı riskler nedeniyle toplumca kabul edilemeyeceğinden de söz ediliyor. Alman hükümetinin ülkede üç atom reaktörünü kapatmaya karar vermesi de rastlantı değil. Çernobil olayından sonra tümü gözden geçirilen reaktörlerden Wacskersdorf, Hamm ve Kalkar'dakilerin güvenlik açısından riskli olduğu ortaya çıktı. Özellikle atom araştırmacılarının tekniği olağanüstü dedikleri Kalkar'ın sonunun gelmesi, plutonyum endüstrisinin ülkeye ve tüm Avrupa'ya gereksiz olduğu tartışmalarına yol açtı. Atom çekirdekleri parçalanırken nötronların 60 milyon km hızla hareket etmesi ve soğutucu görevindeki natriyumun suyla patlayabihnesi, atom reaktörlerine karşı çıkanlara hak vermekte. Alman hükümetinin şimdiye kadar 15 milyar mark harcama yaptığı üç reaktör betonla kaplanacak. Çevreye yaydıklan radyoaktivite 30 yıl sonra geçtiğinde de yıkılacaklar. Anoyasa Mahkemesi Başkanı'na lcomplo Yekta Güngör Özden Noktaya anlattı: "Vatandaş olarak dileğim, komünist partisinin kurulması", "TC'nin hukuk devleti olduğu söylenemez", "Hangi saatte nerede olduğum kayıt görmektedir. Geçenlerde birşey oldu..." 300ISCIDA6A CIKTI Ortalık hareketlendi... Memur ve işçi eylemleri yaygınlaştı. Kimileri viziteye çıkarken, sendikaya üye oldukları için işten atılan 300 kömiir madeni işçisi dağa çıktı. Doğanın kucağında uyuyup, çevreden gelen yardımlarla karınlarını doyurdular. Onlar, 14temmuzdan beri dağda... Çavuş Coşkun, takimatçı Muhammet, lağımcı Necmi, vagoncu Çetin, Abdullah, Eyüp, diğerleri... Ve "Allah'a şiikür müslüman" işveren Hakkı Köse. Nokta, işçilerin çıktığı dağdaydı Mantar meşesi fîlozof ağaçtır MİNE G.SAULNIER PERPIGNAN Meşe, çok değerli bir ağaçtır. Yararlan saymakla bitmez. Palamutunu domuzlar yer. Odunu ile pahah mobilyalar yapılır, iyi sopa atıhr. Meşe odunu bu sonuncu niteliğiyle, Amnesty International üstelerinden inmediği için Avrupa otobüsüne binemeyen ülkelerde sıkça kullanılır. Meşenin birçok cinsi vardır ve meşe, filozof bir ağaçtır. Cahilliğimi bağışlayın, kulunuz Güney Fransa'ya ayak basmadan önce şişe mantannın ne menem bir madde olduğunu hiç merak etmemişti. Ve tabii, "Mantar meşesi" adlı ağacın varlığından habersizdi. Odun meşesi ile mantar meşesi, Çinlilerin yan ve yin prensibinin özgün bir örneği. Gece ile gündüz, tatlı ile tuzlu, soğukla sıcağm birlikteliği gibi. Birinin kütüğü sağlam, ağır ve yoğun odun; diğerinin gövdesi hafif mi hafif, gözenekli, yumuşak... Akdeniz bitki örtüsünün malı olan mantar meşesi, Güney Fransa topraklannm baştacı. İki yılda bir, ağacın dallanna kadar olan kütüğünden yaklaşık 3 parmak kalınlığmda kabuk sıyrüıyor. Söz konusu kabuk, bildiğimiz mantardan başka bir şey değil. Hiçbir muameleye gerek yok. Doğru dürüst yıkayıp, kesip uygun biçimi vermekten başka. Bizim Uzak Asya'dan dörtnala gelip dünyanın en güzel iç denizini (Marmara!) piç ettikten sonra Akdeniz'e kafa tutan eşsiz ülkemizde ne yapıyorlarsa bu kabuğa; bizim şişe mantarlan buradakilere benzemiyor. Bizim mantarlar çamaşır suyunda bırakılmış gibi beyazımsı, gözeneksiz ve lastik kıvamında oluyor. Oysa ağaç aynı ağaç ve yeni bir emri hak'ka kadar mantar, açık tonda kızıl kahverengi, hoş ve soylu bir madde. Şarabın kalitesinde büyük rolü var. Fakat mantarın değeri, yalnızca şişe tıpası olmakla sınırlı değil. Yeni geliştirilen ve ana maddesi mantar tozu olan bir cins çimento, 21. yüzyıun "devrimci" yapı katmanı olacak. Bu çimento ile dökülen beton hem çok hafif, hem de gerek sıcak ve soğuğa, gerekse sese karşı üstün yetenekli bir izolasyon oluşturuyor. Mantar meşesinin, ağaç olarak da önemli bir özelliği var: Çok ağır ve zor yanıyor. Pera tiyatrolannda suratlan siyaha boyamak gerektiği zaman ateşe tutulan tıpa mantarı gibi, ağacı da is ve sise bürünüyor, karanyor, ama çam gibi alev alev, çatır çutur yanmıyor. Bu niteliğiyle mantar meşesi, Fransa'da orman yangınlanmn hızını kesecek bir düzenleme içerisinde ekiliyor. Çam ormanları, meşe bantlanyla konınmaya ahmyor. Garip bir ülke Fransa. Fransızlann kafası hiç çalışmıyor! örneğin Cöte D'Azur'e inen çam ormanlarımn ortasına termik santral yapmak, kimsenin aklına gelmiyor. Plajlan mal bulmuş mağribi gibi sakımyorlar. Bu yıl bilmem kaç tane gariban müteahhitin ekmeğine engel oldular yine. Adamlann kapı gibi inşaat izinlerini iptalden çekinmeyip, kaç güzelim villayı yıktılar çatır çatır. Neymiş efem? Kıyıların güzelligi bozuluyormuş. Sizin aiüayacağımz, meşe sopasının tadına bakmamış hiç biri. Mantara basmanın ne anlama geldiğini bile bilmiyorlar. Akılsızlar! 1520 yıl önce ileri sürülen sav ve karutlar, yapılan propagandalar akla geldikçe, şimdiki sonuçlar politikacılar ve atom bilimcileri için utanç verici. Geleneğin enerji gereksinimini ancak atom reaktörleri karşılayacaktır savının yanlışlarla dolu olduğu artık ortaya çıkmıştır. Milyarlarca markın betona gömülmesinir yanı sıra toplum da bu bilim dalma ola^ı inancını yitirmiştir. Sö zü edilen atom reaktörleri işlet mecilik açısından da devlet ka sasından sürekli yem paras alan, fakat altm yumurtlamayar tavuk olmuştur. Sonuçta politi kacısı da bilim adamı da işlet mecisi de aldanmıştır. Dünyanın sayüı endüstri ülke lerinden Almanya atom enerji sinin yanı sıra başka enerji kay nakları da aramaya başladı. An cak bu çalışmalara aynlan 25( milyon mart çok yetersiz.Birçol bilim adamı su, güneş ve rüzgâr dan enerji elde etmenin zor ol madığını artık kanıtlamıştır Petrol ve kömürden de temi; enerji kazanmak mümkün. Fa kat hepsinden önemlisi toplum ların enerji gereksinimini azaltmak. Yıllar boyu hiç yorulmadan gösterilerde bulunan on binler, gerektiğinde polislerle meydan savaşları veren çevreciler ve doğaseverler sonunda toplumun vt politikacılann gözünu açmay başardı Almanya'da. Dansı baş ka ülkelerin de başına. Milli doping skandal ı Kürek Milli Takımı'nın yıllardır kullandığı doping ilaçlarını Nokta ele geçirdi. Takım Antrenörü Yusuf Oktar açıklıyor: "Evet, hepsi doğru..." Tarihin katli Yüzlerce asırlık Hasankeyf için geriye sayma başladı. Yeşiller, çevreciler ve tarih bilinci olanlar görev başına. En güzel fotoğraflarıyla • • • • • • Kahveci usulü atama Yazarlar, 93 yıllık anketi yanıtladı Nasıl "Yeni Günaydın" oldular TBKP: Legalizmin hüzünlü sonu Kadınlar menopoz kuyruğunda Ve Duygu Asena: Dayağa özgürlük! DERGİ BİRDEN HAFTALIK HABER DERGİSİ