Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 HAZİRAN 1991
Ozgürlüğümüzün Sınırları
MELİH CEVDET ANDAY
Dilimize doladığımız bir söz oldu "insan
hak ve özgürlükleri" sözü. Sık sık kullandı-
ğımız bu söz, özellikle siyasal alanda çok ge-
çerli. Modern bir savaşımdır bu, hep var ol-
duğu sanılmasın, Batı'da iki yüzyıllık bir geç-
mişi var. Bizde daha az, yüz elli yıl kadar bir
şey. Yoksa özgür olma isteği insanda yeni mi
uyandı? Eylemleri tabularla sınırlandınlmış il-
kel toplum insanınm yaşamırıı gözönüne ge-
tirdiğimde, özgürlüğe hiç gerekseme duyulma-
dan yüzyıllar boyu nasıl edildiğini kuşku ile
duşunmekten kendimi alamıyorum. Evet,
kuşku ile eğer doğamızın buyruğu degilse, bu
özgür olma isteği nerden doğdu? Bu sorunun
yarutıru bilir gibiyiz! Batı Avrupa'da yeni pa-
lazlanan tüccar sınıfı, malını içinde bulundu-
ğu senyörlüğün dışında da, diyesim (yani) bü-
tün yurtta satmak istedi, ekonomik çıkan bu-
nu gerektiriyordu çünkü; böylece de derebey-
lik rejimine başkaldırmış oldu. Bakın bura-
da özgüriük idesinin vatan, millet kavramla-
n ile birliktedoğduğunu görüyoruz... Peki ye-
tinelim mi bu bilgi ile? Sorular birbirini
kovalıyor: Kent ekonomisinden yurt ekono-
misine geçişin nedeni ne idi?
Bunlar bizi bugünku konumuzun uzağına
düşürebilir. Burada şuncasını deyivermekle
yetinelim: Yukardaki ornekte gördüğümüz
özgurlük, toplumsal özgüıiiik kavramı içine
sokulabilir. Ya kişi özgürlüğü? Öyle bir öz-
gurlük de yok mu? Başka bir deyişle, o tur
bir özgürlüğü ayrı olarak ele alamaz mıyız?
Ancak burada, unutmadan söyleyelim ki,
toplumdan bağımsız bir insan tasavvuruna gi-
dilecek değildir.
Geçen haftaki gazetemizin gençlerle ilgili
röportaj dizisinde (Sayın Dr. Erdal Atabek'-
in hazırladığı dizi) bir genç şöyle diyordu"
"Bugünün genci kendi kimliğini kendi gelişi-
minde arıyor." Buradaki kimlik sözcüğü ke-
sinlikle özgürlük kavramı ile ilişkilidir. Neyi
yapabilecek, neyi yapamayacak! Bir özgürlük
araştırmasıdır bu. Demek verilmiş değil, bu-
lunacak.
Bu tur düşunceler, beni, ister istemez do-
ğum olayına götürüyor. Özgür doğup doğma-
dığımız sorununa gelmek istiyorum. Kimse-
nin karşı gelemeyeceğine inandığım şu gerçek-
le başlayayım söyleyeceklerime: Dünyaya gel-
memiz, bizim istememize bağlı değil; ana-
babanın isteğinden ötürü ya da rastlantı ile
geliyoruz. Bunu, özgürlüğümüze daha baştan
konmuş bir engel sayamaz mıyız?
Ama bununla bitmiyor ki! Doğumumuzda
nice kalıt (hastalık, yetenek) taşımaktayız, on-
lann etkisini de yok etme gücü yok elimizde.
Saçımızm, gözümüzün rengini biz seçmiyo-
ruz. İngiltere Kralı III. Richard, anasından
dişli, kambur ve çolak doğmuştu; bu durum
onun yaşamını etkilemesin olur mu? Artık
Mozart'ın kulağından soz açmak istemiyo-
rum, laf uzar.
DNA'lanmızın taşıdığı buyrukları da bu-
na ekleyelim mi?
Bakalım bize özgürlük alanı olarak sonun-
da ne kalacak!
Aile terbiyesine, ailemizin eğitim konusun-
daki gelenek ve olanaklarına elbette boş ve-
remeyiz. Yeteneklerimizin gelişip gelişmeye-
ceği, sanırım, büyuk ölçüde buna bağlıdır.
Devletlerin eğitim alarunda eşitliği sağlama ça-
balanna onem vermeğe başlamaları bir hak-
sızlığı önleme nedenine bağlanabilir. Ama bu
alandaki başarı oranı nedir, tam olarak bil-
miyoruz. Zengin aile çocukları ile yoksul aile
çocuklan arasındaki yetişme yarışının eşitlik
içinde geçtiğini söyleyemeyiz.
Şimdi karşımıza bir de bu çıktı. Yoksa öz-
gürlük idesi eşitliğin, toplumsal adaletin ürü-
nu olmasın? Bakalım, geleceğiz. Bu konuda-
ki çeşitli görüşlere de bir göz atmamız ge-
rekecek.
1988 yıhnda basılmış 'Uludağ Konuşmaları'
adh bir kitap var elimde, Türkiye Felsefe Ku-
rumu baskısı. Bu kitabın yazarı değerli felse-
fecimiz İoanna Kuçuradi, önsozde şoyle di-
yor: "Sizlere, felsefenin hangi alanına olur-
sa olsun, küçük-buyük ama özgun bir katkı
yapan ya da ozgün bir inceleme olan Türkçe
yazılmış çalışmalar sunmak istiyoruz." Ne se-
vindirici bir istek!
Bu küçük kitabın içerdiği konular şunlar:
Özgurlük ve Kavramları
Ahlak ve Kavramları
Kultur ve Kavramları
Bunların ilkinde felsefi bir kavram olarak
özgürlük konusu ele alınmaktadır. Şöyle baş-
lıyor Saym Kuçuradi bu bölume: "Insanların
en çok ozlediği şeylerden biridir özgürlük".
Arkasından bir soru geliyor: "Özlenen ne-
dir?" öyle ya, sakın ne olduğunu bilmeden öz-
lemiş olmayahm özgürlüğü? Hiç aşka tutul-
madan âşık olmak isteyenler vardır. Fakat ko-
numuzu yürütmeğe başlamadan şunu söyle-
yeyim ki, eşitlik ozlemi, özgürlük özleminden
once başlamıstır.
Sayın Kuçuradi'den öğrendiğimize göre ki-
mi filosof "İnsan ozgurdür" yada "istemesi
özgürdür" demiş, kimi "ozgur değildir", ki-
mi de "insan özgürleşebilen bir varlıktır"
demiş.
Böyledir felsefe, çeşitli görüşlerle karşıla-
şırsınız. Sayın Kuçuradi de özgürlüğü bir kav-
ram olarak inceliyor ve başta David Hume'-
un (18. yüzyıl) şu görüşüne yer veriyor: "Öz-
gürlük, 'isteme'nin belirlemelerine göre ey-
lemde bulunma ya da bulunmama gücüdür;
özgürlükten isteme belirlenmeden eylemde bu-
lunmayı -nedensiz eylemde bulunmayı ya da
bir şey istemeden, rastgele eylemde
o zaman özgürlükbulunmayı- anlarsak,
yoktur' denebilir."
Demek özgürlük istemeden önce kendimi-
ze soracağız; Ben neyi söylemek istiyorum da
soyleyemiyorum, neyi yapmak istiyorum da
yapamıyorum?
Ah, insanın istekleri çok değildir ve bun-
lardan çoğunun da ozgurlükle bir ilişkisi yok-
tur. Çıkarlarımız için özgürlük istersek haklı
olmayız. Kant şöyle demiş: "Öyle hareket et
ki, eylemde bulunurken, her defasında, ken-
dine ve başkasına sırf ara; olarak değil, aynı
zamanda amaç olarak da muamele edebile-
sin."
Şunu eklemiş Sayın Kuçuradi: "Kant'a gö-
re özgürlük, eylemde bulunurken bunu 'iste-
mek'tir; böyle eylemde bulunmayı istemektir.
Eylemlerimizin değil, istemelerimizin bir özel-
ligidir özgürlük. (Altını ben çizdim M.C.A)
özgurlük, insan aklının yarattığı bir düşün-
dür Kant'a gore.
Işte bu görüş Jean-Paul Sartre'da sanki zo-
runlu bir yaratıcılık durumuna gelir; ona gö-
re, insan özgür olmaya mahkûmdur. Çünkü
insanın varoluşunu önceden belirleyen hiçbir
şey yoktur, bu bakımdan da, özgürlük (eylem)
ona gereklidir. Başka bir deyişle, özgürlük
kendimizi varetmemiz için gereklidir bize.
"İnsanın önce varolması, sonra da -seçip
yaptıklanyla- olduğu insan olması, özgür ol-
ması demektir." Böylece kişi, kendi kendini
seçer. "Jnsanın özgür olduğunu bilen kişi öz-
gürdür demektir."
Demek özgür olabilmek için kendi kendi-
mizi seçmemiz, sonra da bunu eylemlerimiz-
le göstermemiz gerekiyor. Bu seçim, dünya-
nın en güç işlerinden biridir ve insana büyük
sorumluluk yükler. Böyle olunca da, düşünü-
yorum ki, özgürlük istemek, çok zahmetli,
bizden büyük çaba bekleyen bir şeydir. Öz-
gürlüğü başkasından beklemekle, bunu ken-
dimizin yaratması arasında büyük ayrım
vardır.
ARADABIR
Ecz. MEHMET DOMAÇ
İst. Eczacı Odası Başkanı
Meslek Orgütleri
ve Demokrasi
"Kitle orgütleri nasıl güçlü bir konuma sahip olabilır" so-
rusuna bir yanıt aramak gereksinimi içindeyiz. Artık sonuç-
larla uğraşmak değil, sonuçları tersine çevirmek çabaları de-
ğil; tam karşrtı, taleplerimizın, beklentilerimizin "seçenek (al-
ternatif) polıtikalar" biçımine ulaşması için, kanımızca önce
örgütlenme modelimizi eleştırmek ve yapılandırmak zorun-
davız.
Oncelikle şunu belirtmelıyiz: Yargıç Dr. Recaı Seçkin'ın de
duyarlılıkla üzerinde söz ettiği gibi, anayasasında insan hak-
larına saygılı cumhuriyet "demokratik cumhuriyet", "hukuk
devleti" ilkelerini ilan etmiş bir ülkede -ki 1982 Anayasast-
nın 2. maddesinde bu ilkeler açıkça ilan edilmiştir-135. mad-
dede yer alan, kuruluşlann "siyasetle uğraşamayacakları"
yolundaki hükümleri, bu anayasal ilkelerin taşıdığı anlamla-
rın asgarisi ile dahi bağdaştırmak mümkün değildir.
Böyle olunca "bir demokraside ve insan haklarına saygılı
bir hukuk devletinde" meslek kuruluşlarının "kendi alanla-
rında ve amaçlarına ilışkin konularda" ve "topJumun tümü-
nü ilgilendiren konularda" bile görüş ve tercihlerını dile ge-
tirmelerinin yasak bir eylem sayılabilmesi düşünülemez! Ça-
ğımızda yasal baskı grupları olarak, demokrasinin yozlaşıp
halkın zararına işleyen bir mekanizmaya dönüşmesini önle-
yici kurumların başlarında sayılan bu kuruluşlar, kendi amaç-
ları doğrultusunda ya da toplumun tümünü ilgilendiren ge-
nel sorunlarda dahi görüş ve tercihlerini bildiremiyorlarsa,
ülkemizde "demokrasinin asgarisinin", "insan haklanna say-
gının asgarisi'nin ve hukuk devleti ilkesinin asgarisinin var
olduğunu kabul edebilmek kesinkes olanaksızdır. "Demok-
ratıklik", "insan haklarına saygılılık" ve "hukuk devleti olma"
deyimlerinin bir anayasanın hem de cumhuriyetin nitelikle-
rini belirten ana maddesine süs olsun diye konulduğunu"
düşünmek, her tühü anayasa, hukuk ve devlet anlayışına ters
düşer.
İster tek tek bireyler olsun, ister meslek orgütleri olsun,
bunları "siyasetin" dışında düşünmek, insanın temel yapısı-
na ve örgütlerin anlamına ters düşen bir durumdur. Çünkü
eğer toplum sözkonusu ıse, eğer toplumsal yasam sözkonusu
ise, şu ya da bu rejim, eğer bir yönetim mekanızması sözko-
nusu ıse, siyaset de sözkonusudur. Fakat meslek örgütlerı-
nin birer "uydu" örgüt durumuna getirilmesini bizler kabul
edemeyız. Bunu kabul etmek, ülke sorunlarından kendimizi
soyutlamak demektir ki, bunun en açık ifadesi yurtseverlik-
ten uzaklaşmaktır. Meslek orgütleri birer uzman kuruluşlar-
dır. Kendi uzmanlık alanında düşünce üretmek, var olana kar-
şı çıkmak, asli görevierdendir. Peki, bunları yerine getirmek,
siyasal terim, kavram, eylemlerden soyutlanarak nasıl ger-
çekleşır? "Bugün ülkemizde ilaç sorunu vardır. Fiyatlar çığ
gibi büyüyor. Avrupa'daki bir
çok eşdeğer ilaçtan daha pa-
halı bizdeki bazı ilaçlar, çünkü
tekeller belirliyor ilaç alanının
koşullarını" dedığimizde siya-
set mi yapmış oluyoruz? Elbet-
te. Çünkü son derece doğal ve
doğrudur. Başka türlü sorunu
nasıl anlatabiliriz ki. Toplumbi-
limsel bir gerçektir bu. Yasalar
ya da tiranların hükmüyle bi-
limsel doğru tersine çevrilebi-
lir mi? Bilimsel ve hukuksal
doğrular konusunda şöyle di-
yor Prof. Muammer Aksoy:
Meslek orgütleri, anayasanın
açıkça yasaklamadığı (ve ya-
saklamayacağı) her araçla gö-
rüşlerini duyurmakla yetkili ve
görevlidirler. Ve baskı gruplan,
iktidariann alkışçısı ve medda-
hı olmak durumunda değil-
dirler. Tam tersine, iktidariann
dalkavuğu durumuna düşen
meslek kuruluşlarının yönetici-
leri hem mesleksel ve kişisel
haysiyetlerini ayaklar altına alır-
lar hem de "demokrasinin soy-
suzlaşmasına", harta "kokuş-
masına" neden olurlar.
Madalyonun öbür yüzüne de
bakarsak 1982 Anayasası'nın
antidemokratik hükümleri kal-
dırılmalıdır derken, bunun öte-
sinde bir düşünce üretimine
gereksinim bulunduğunu da
belirtmek durumundayız. Açık-
ça söylemeli. Bu seçenekleri
getirme çabası içinde olama-
dık tümüyle. Meslek örgütleri-
nin bunu bütünüyle sağladığı-
nı ne oranda söyleyebiliriz? Sa-
dece taslaklara, tasarılara, ka-
rarnamelere, yasaklara, yani
yaptırımlara karşı olmak sorun-
lara bütünüyle çözüm getirebi-
liyor mu? Yani bunların karşı-
(Arkaa 19. Sayfada)
Bir Sormaea ve Dü^ündürdükleri
Araştırılacak kitlenin seçilmesi ve soruların hazırlanması iki
temel ölçüte (kritere) göre yapılabilir: İlki, istatistik
yöntemlerle hedef kitlenin seçilmesi ve buna uygun soruların
hazırlanması, öbürü sormacaya yanıt vereceklerin tümden
rastlantısal olarak seçilmesi ve soruların yalnızca o kitleyi
ilgilendirmemesidir.
KUVVET LORDOĞLU Marmara Üniversitesi Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
Sormaea (anket) yöntemi ile bir alanda
araştırma yapmak günümüzde artık çok sık
başvurulan ve kamuoyunca da bilinen bir
model olmuştur. Bu kısa yazı ile yöntemin
bilimsel araştırmalar içindeki yerini değil,
veri edinme sırasında ortaya çıkabilen ba-
zı sakıncalan üzerinde düşünmeyi ve tar-
tışmayı istiyorum.
Toplumbilimlerin çeşitli alanlarında ya-
pılan sormacaların sayısı, niteliği ve kap-
samı hakkında bugüne kadar bir çalışma
yapdmamıştır. Araştırma konusunu sorma-
ea yöntemi ile incelemeye çalışan her ku-
rum ya da bireyin soru hazırlama ve değer-
lendirmesi sonucunda "alana çıkılmakta",
yöntem uygulamaya sokulmaktadır.
İki temel ölçüt
rumunda kalması kaçmılmaz olmaktadır.
Birey, genel sonuçlara katkı veren, buna
karşıhk tek başına hiçbir öneminin bulun-
madığı kendisine aynca hissettirilen bir ko-
numdadır. Sormacayı yanıtlayanlar, tıpkı
üretimin bir bölümünü gerçekleştirip uret-
tiği ürunü tanımayan, tanıması da istenme-
yen sıradan işçiler gibi ele alınmaktadır.
Hatta burada işçiden farklı olarak karşılık-
sız ve tek yanlı bir ilişki, sormacayı yanıt-
layanlarla soru yönelten arasında İcurul-
maktadır. Sonuçlar ya da piyasaya çıkan
ürünler tıpkı öbür tüketicilerin yararlandı-
ğı gibi pazara çıktığı zaman satın alınacak,
yani bilgilenecektir. Bu noktada birey, ver-
diği yanıtı, doğruluk payı ne olursa olsun
bütün içinde görememektedir. Sonuçta ek-
sik bilgilenme ya da bilgilenememe söz ko-
nusudur. Kuşkusuz bu durum kimi zaman
bilgiyi toplayanlar için de bir sorun oluş-
turabilir. Ancak büyük ölçüde bilgileneme-
me, mevcut konumunu ve bütün içindeki
eğüimleri, görüşlerin paylaşıbp paylaşıla-
maması sormaea yöneltilen kişi tarafından
da bilinemeyecektir.
Sorunun çözumlemesini (analizini) baş-
Bu yöntem, önemü ölçüde hazırlanan ba-
sılı soruların soru yöneltilince yanıtlanma-
sı ve yanıtlann daha sonra merkezi biçim-
de toplanıp derlenmesine dayalı olmakta-
dır. Araştırılacak kitlenin seçilmesi ve so-
ruların hazırlanması iki temel ölçüte (kri-
tere) göre yapılabilir: İlki, istatistik yöntem-
lerle hedef kitle'nin seçilmesi ve buna uy-
gun soruların hazırlanması, öburü sorma- ka örneklerle surdürmek istiyorum; özellik-
caya yanıt vereceklerin tümden rastlantısal le sorulan soruların niteliği sormacayı yü-
olarak seçilmesi ve sorulann yalnızca o kit- nitenlerle çok fazla irdelenmemektedir. Gi-
leyi ilgilendirmemesidir. Ancak yöntemin derek kişisel sorular bir tur ozel alan içine
sonuçlan açısından önemli bir değişiklik or- rahathkla girmektedir. Ömeğin oldukça sık
taya çıkmamaktadır. Gerçekten sorulan so- sorulan sorulardan birkaçı da çalışıp ne iş-
ruların niteliği, soru yöneltilen kişinin so-
rulara itiraz etme hakkını yok saymakta-
dır. Hatta ban hallerde sorulara doğru ya-
nıt vermemesinin cezai bir sorumluluğu bile
bulunmaktadır (Bkz: 219 sayılı kanun hük-
münde kararname (KHK) ve kararnamenin
atıfta bulunduğu 53 sayılı KHK). Soru yö-
neltilen bireye sanki "Bu sorulara doğru ve
eksiksiz yanıt vereceksin, Ustelik sonuçlar-
lada bir ilgin yok..." denilmektedir. Böy-
le bir zorlama karşısında sormacayı yanıt-
layan bireyin hedef kitle içinde küçük, ki-
şiliksiz ve bazen de kimliksiz bir özne du-
le uğraştığı, başka gelir kaynaklan olup ol-
madığı, işinden hangı gerekçe ile ayrıldığı,
işinizdeki unvanının ne olduğu, kiracı yoksa
ev sahibi mi olduğu vb. Sadece tek bir alan
üzerinde soru yöneltmekten kaçmılmakta-
dır: O da bireylerin özel alanı olduğu dü-
şuncesinden çok, doğru yanıt elde edileme-
yeceği kanısıdır. Kısaca kişisel gelir, ailevi
gelir gibi benzeri ekonomik sonılann yanıt-
lan, beraberinde bazı tereddütleri getirmek-
tedir. Gerçi ekonomik durum saptanmak
isteniyorsa, dolayh bir yoldan bu sorulann
yanıtları alınabilir. örneğin ev içinde kul-
lanılan araçlar, kiracı ya da mal sahibi ol-
mak, sahip olunan taşınmaz mallar (gayri
menkuller) gibi ekonomik durumu belirle-
yici bazı sorular yöneltilebilir. Büyük ölçü-
de ve hemen hemen her sormaea formun-
da bu tur sorulara yanıt aranmaktadır. Kal-
dı ki kişiye özgu bilgiler içeren sadece eko-
nomik sorular değıldir. Okuduğu gazeteler,
yayınlar, izledigi sanatsal etkinlikler ve ai-
lesine ilişkin sorularla o kişiye ya da kişile-
re ilişkin bir perspektif elde edilmektedir.
Bütün bu özeUikler üç aşağı beş yukan sor-
maca yöneltilen kitle hakkında küçümsen-
meyecek ölçüde bilgiler vermektedir.
Sorulann niteliği
Sormaea yöntemi'nin hedef aldığı kitle
ne ölçüde genişliyorsa elde edilen sonuçlar-
dan da o ölçüde genellemeler çıkarılmak-
tadır. Doğru ya da yanlış çıkanlan genel-
lemeler ilgilenenlere de sunulmaktadır.
Bu çerçevede hedef alınan kitleye soru-
lan sorulann niteliğinin bireyin özel alanı
içine girmekte oluşu, yöntemin bütününü
etkilememektedir. Kaldı ki bireylerin her-
hangi bir nedenle doğru yanıt vermemeleri
denetimli sorularla da engellemektedir.
Elde edilen yanıtlar soru fonnunun ni-
teliğine göre hedef seçilen kitle hakkında
global ban bilgiler verebilecektir. Artık bu
noktada bireyler değil kitle, bireysel tercih-
ler değil, ortak gereksinimlerinin önem ta-
şıdığı bir grup oluşmuştur. Sormacayı yö-
netenler için asıl onemli sorun, yani bilgi-
nin toplanması sonuçlanmıstır. Bundan
sonraki aşama bu ham verilerin değerlen-
dirilmesi ve yorumlanmasıdır.
Işte galiba bu noktada, bıreyler açısından
tehlikeli bir olgu başlamaktadir. Üstelik bu
tehlike sadece bir grubun kişiliksiz bir uzan-
tısı olmakla kalmamaktadır. Sermayeyi yö-
neten devlet, rırma ya da benzeri bir kunım
olabilir. Burada amaç, verilerin toplanması
ve değerlenmesine yöneliktir. Ancak bu bil-
gilerin "zorunlu" bazı hallerde amaç dışı
kullanılması mümkundür. Verilen örnek
hayali olabilir, fakat sonuçta yaşama geçi-
rilmesi mümkün olmayan hayaller bile bir
dönem sonra gerçekleşebilmektedir: Oku-
nan gazete, dergi, siyasal eğüimler ya da el-
de edilen gelirin niteliği son çalışılan kunım
ve ayrılma nedeni o grup hakkında çok çe-
şitli seçenekleri birlikte sunacaktır bilgi top-
layana. Bunun sonucunda Onvell'in "1984"
adlı ünlu eserinde olduğu gibi buyük bira-
der ya da "biraderler" tarafından gözlene-
bihnek olanaksız da olmayacaktır.
PENCERE
Barutsuz Laf-ı
Boş lakırdı anlamına gelen laf-ı güzaf, laklakiyat ile hısım
sayılır.
Şeyh Galip diyor ki:
"İşte o kadardır ol hikayet
Bakisi güzaf-ı binihayet"
Tepeyı düşmana kaptıran yüzbaşıyı general sorguluyor.
Yüzbaşı açıklıyor:
— Komutanım, geri çekilmemizin üç nedeni var. Birincisi:
Barut yoktu.
General:
— Yeter demiş, anladım.
*
işadamı dostum yakınıyor:
— Ah, 1930'ların devletçiliği! Bankacılığın yüzde 7D'i, eko-
nominin yüzde 50'sı hâlâ devletin elinde, KIT'ler başımıza
bela! Bunlardan kurtulmak gerekır.
Sordum:
— 1930'ların devletçiliği yarım yüzyıl arkada kaldı, 40 yıl-
dan ben özel sektörcü siyasal partiler iktidarda değil mi?
— Evet..
— Peki, bu Atatürk ne yaman adammış, 1930'da 8 yıl sü-
reyle yaptığı devletçilikle, yarım yüzyıl sonra bankaların yüz-
de 70'ini, ekonominin yüzde 50'sini elinde tutuyor.
•
12 Eylül'de, beş adet generalden oluşan cunta orduyu alet
ederek emekçı halkın üstünden buldozer gibi geçti; Türki-
ye'yı 'ışadamları cumhuriyeti'ne dönüştürdü.
1980'den bu yana ne yapıldı?
İşadamı gak deyince su..
Guk deyince et...
Ama, baktım, bizimki hâlâ yakınıyor, dır dır konuşuyor, bir-
denbire öfkelendim:
— Birader, dedim, sen ne konuşuyorsun? Şimdiye kadar
fabrika kurmak istedin de elinı tutan mı oldu? Banka açmak
istedin de sıkıyönetım yasağı mı çıktı? Holdıng ya da şırket
girışimıne yasak mı koydular? Otel motel, tesis mesis yap-
mak istedin de polıs kapına dayanıp evinden alarak seni tu-
tukevine mi götürdü? 'Grev istemem' dedin, keyfine göre ka-
nun çıktı. Abdullah Baştürk'ü istemem' dedin koskoca işçi
konfederasyonunu kapatıp mallarına el koydular, Şevket Yıl-
maz'ı emrine verdiler. 'Sürekli zam, sürekli devalüasyon
isterim' dedin, olduğu gibi uyguladılar. Teşyik dedin, teşvik;
vergi iadesi dedin, vergi iadesı; destek dedin, destek sağla-
dı devlet!.. Parasal göstergelerı keyfine göre ayarladılar. Sen
hâlâ 1930'ların devletçiliğınden mi söz ediyorsun? Devletle
ortaklık yapan sen değil misin? Devlet eliyle zengin olan kim?
Ben miyim, sen misin?
İşadamı dostum baktı ki öfkeliyim, lyi çocuktur, sustu; ama,
biliyorum, yine yakınmaya başlayacak...
Ekonomi tartışmaları, artık laklakiyata dönüstü, bir incirçe-
kirdeğı doldurmaz.
Devletin vergi toplayamadığı bir ülkede, ıç ve dış borçlann
taksitleri bütün mali dengeleri bozmuşsa, enflasyon durur
mu, iner mi? Aşağı çekilir mi? Bir de bugünkü 'ekonomik mo-
del'e alternatıf aranıyor.
Alternatif ne?
Önce barut sağlamak gerekir; devletin zenginden daha
çok, yoksuldan daha az vergi topladığı bir düzene girmeden
bu iş yürümez. İster liberal olsun ister sosyal demokrat, is-
ter sağda olsun ister solda, bir siyasal iktidar vergi toplaya-
madan ekonomiyi yönetebilir mı?
Gerisi laklakiyat!..
Ne demiş Şeyh Galıp:
"işte o kadardır ol hikayet
Bakisi güzaf-ı binihayet."
ALİ ASKER
ON
Önurlu Jftücadelemizde
agıt
TÜM KASETÇİLERDE
*QA YAViNOLiK VE
l M C = Bio- N= S3
HUZIK T>C LTD ŞT|
BJL • Tel 513 00 64
SATILIK DAIRE
Kaloriferli, Hidroforlu 95 m
2
. gıriş katı 95 milyona accle
satıhktır Faik Bey Cad C-Blok D1 Basın Sitcsi
Acıbadem -Kadıköy
Tel: 325 22 17
n e k a d a r h ı z l ı ?
"Çita, kısa mesafelerde dünyanın en hızlı
koşan hayvanıdır; uzun bacakları ve güçlü
kalça kasları kadar gövdesi de koşmaya
yatkındır."
Golf ünüzün gaz pedalına biraz dokun-
manız, çıtayla olan benzerliğini yakından
görmenıze yetecektir.
Tabii. Çita size hız konusunda yeterince
güven veriyorsa...
Volksvvagen Golf, gücünün, çevikliğinin,
dayanıklılığının yanısıra, "hızlı" bir dostu-
nuzdur. Sizi varacağınız yere zamanında
ulaştırır, işinizi kolaylaştırır. Hemen bugün
bir Volksvvagen Yetkili Satıcısına uğrayın,
sizin de bir Golf'ünüz olsun.
Dünyada 12 milyon ailenin Volkswaqen
Golf'ü seçmesi bosuna değil... Çünkü:
• Ünlü Volksvvagen teknolopsıyle üretılen güçlü bir motora
sahıptır (1600CC) • Gövdesi, paslanmaya karşı uzun yıllar
dayanmasını sağlayacak genışlıktedır (gaz pedalı-arka
koltuk mesafesı 1 83cm) • Bagaji. aılenın toplu alışverış
ve seyahat ıtıtıyacını karşılayacak buyüklüktedır (normal
kapasıte 410 It/koltuklar yattığında. 1360 It) • Benzını çok
ekonomik harcar (100 km'de 90 km sabıt hızla 5 3 It)
KDV ve Taşıt Vergıleri hariç peşin fiy;
43.500.000.-tL
T ü r k ı y e G e n e l D ı s t r ı b û t o r û
Ç İ F T Ç İ L E R
Ş i r k e l l e r G u r u h u
Zıncırlıkuyu Meydanı Barbaros Bulvan Nc 62
Tel 175 07 55 (5 Hat) Fax 166 50 77
Golf'leri görüp inceteyebileceğiniz Çittçiler Bayileri:
• ANKAHA: OTONAM Tel- (4) 213 3C 02 • ANTALYA: DOĞANER Tel (31) !2 70 93 • BURSA: OTO TEZ1Ş 7e/ f24) U 64 27 • ESKİŞEHİR:
ERKARAOTOMOTIV7e/f22Jî72r60"İSKENDeRUN:ANILTICARET7a(8aVî8573ılSTAN6UL:ÇIFTÇILER7eJ )750755(5HatjıSERVISOTO
Tel 774M34Z Kuyu • ENKAR OTOMOT1V 7e/ 528 2t 61-522 85 24 SIRKECI • ŞAĞULLAR OTOMOTIV 349 80 51ZIVERBEV • IZMİfl VENA OTO
78/(5Jİ»387 76ÇANKAYA.S£RVISOTO7e/ (51) 25 01 58• KONYA: GUNDÛ&ER Tel (33) 131 942» MERSİN: ATERTAŞ A Ş Tel (741)13 290
PAMUKBANK
Golf jnuze uygun odene "<oşullanyla sahip
clabilmenız ıçın Pamukbank-Çrttçıie' ışCırtıgıyle
cluştunjlan Otcynoöıl Kred'sı'nden 3e yarartanabılırsnız
Kre* hakldnda bılgı ıçm Tel 188 24 24