22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 DÎZİRÖPORTAJ 24 MAYIS 199 Koçuşağı a^ıklanması nasılbastınldı? 10 ALPAY KABACALI 1926 yılında Ağrı bölgesinde ilk ayaklanma patlak verdi. Aynı yılın 16 haziranında İngiltere'nin Trabzon Konsolosu Knight, vatandaşı Büyükelçi Lindsay'e şu bilgiyi aktarıyordu: İngiltere'nin Trabzon konsolosu Knight ise 16 haziranda Büyükelçi Lindsay'e şu bilgiyi aktanyor: "Kars ve Erzurum'dan birer bölüğun (yanlannda Ruslardan kalan 6'lık ve 12'lik toplarla birlikte) ayaklanmayı bastırmak için yola çıkanldığı söyleniyor. Ayaklanmanın, bazı ailelerin bölgeden nakledilmesine bir tepki olarak çıktığı kuşkusuz. Çünkü Bayezit gecen yılki isyana katümamıştı. Bölgeden gelenlerin bildirdiklerine göre çok sayıda aile hayvanlarıyla birlikte ErzurumErzincan yoluyla Ankara ve Batı Anadolu yönüne gönderiliyor. Birçok köy tamanuyla terk edilmiş dunımda; büyük bir bölgede ticaretin durduğu söyleniyor. Güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre Erzurnm'da kurulan bir fabrikada top ve tüfek mermüeri yapunına başlandı." Büyükelçi, Dışişleri Bakamna 5 Temmuz günü yolladığı raporda ilginç bir girişimden söz ediyor: Ankara'daki Arnavutİuk temsilcisinin söylediğine göre Türk hükümeti Kosova bölgesindeki Müslüman Arnavutların Türkiye'ye göçünü sağlamak için SırpHırvatSloven hükümetiyle ilişkiye geçmiş. Bunlar Dpğu'dan Batı'ya göçürülen Kürtlerin yerine yerleştirilecekmiş! (B.N. Şimşir, agy; C. Düzel, agy). Ağrı dağına çıkan ve 17 mayısta ayaklanmacılara taaruza başlayan 28. Alay, Serdarbulak ve Gevgeve yönünden gelen, Iran'm Sokanlı ve Kızılbaş Kürt aşiretlerinin oluşturduğu grubun ateşiyle karşılaştı. Bu sırada Yukarı Demirtepe bölgesindeki bir başka grup, taarruz edüen Kürtlere katılmıştı. Altı saat kadar süren çarpışmada bozguna uğrayan 28. Alay, Bayezit'e doğru çekildi. İki top, çok sayıda hayvan, eşya ve Rereç de ayaklanmacıların eline geçti. Alay komutam, yaptığı hatalar nedeniyle Savaş Divam'na verümek üzere Sankamış'a gönderildi. 16 haziranda yola getirme harekâtı baslatıldı. Yürüyüş sırasında 2025 kişiden oluştuğu tahmin edilen bir grup ateş açtıysa da yürüyüş kolu buna karşılık vermeden ilerlemeyi sürdürdü ve Ağrı'mn ayaklanmacılara hâkim tepelerini işgal etti. Bir alay tümenin sol yanını korurken öteki alay taaruza geçti. Ayaklanmacüar, çekilmekte olan sürülerini ve eşyalannı koruyabilmek için zaman kazanmak amacıyla ateş açtılar. Daha sonra Yukarı Demirkapı dolaymda Iran'a kaçtıkları görüldü. Ayaklanmacıların önemli bir güce sahip olmadıkları, bel KURTLER Irak'tan kgçan 'sıgınmacüar', kendileri dışında yapuan politik hesaplarm bedelini «man zaman canlanyla ödediler. Sığınmacılara esas destek Türkiye'den geldi. Kürt sorununa Batı ülMerinin ydklaşımında insani değerlerinyanında siyasi hesaplar da rvl oynuyor 'Batı'da çifte standart var' GENCAY ŞAYLAN Sayın Sirmen, gerçekten Kuzey Irak'a askeri müdahalenin hukuksal temeli çok tartışmalı gözüküyor. Acaba Kuzey Irak'ta bağımsız ya da özerk bir bölge Batı'nın siyasal amaçlan içinde önemli bir yer tutuyor mu? Siz Batı'nın tutumlanm nasıl değerlendiriyorsunuz? ALt SİRMEN Ben özellikle şu "Batı" kavramı üzerinde durmak istiyorum. Öyle sanıyorum ki biz genellikle Batı'ya monolitik olarak bakıyoruz. Halbuki Batı böyle değil; birbiri ile çelişen yönleri, yüzü var. Bu yüzlerden biri çirkin olanı. örneğin kâğıt üzerinde Wilson ilkeleri son derece insani değerleri içeriyor, ama uygulama çok farklı oldu. Wilson ilkeleri Türkiye'de belki Tann'nın belki Türklerin iradesi ile uygulanmadı. Bir de uygulananlara bakalım ve orada sözünu ettiğim çirkin yuzün nasıl ortaya çıktığını gözden uzak tutmayalım. Körfez savaşmda da aynı durum söz konusu. Savaş, BM ilkeleri için yapıldı. BM ilkeleri daha önce en az bu ölçüde defalarca çiğnenmişti, ama kimse savaşmaya kalkışmamıştı Ama ne zaman petrol kaynakları etkilendi, büyük jandarmamn çıkarlan tehdıt edıldı o zaman savaş başladı. Bu sözlerimden Saddam'a hak verdiğim sonucunu çıkarmayacağınızı umanm, sadece iki yüze ya da ikıyüzlülüğe değinmek istemiştim. AÇmOTURUM: KÜRT SORIIMJ VE KUZEY mAKTAKİ GÖÇ Katılanlar: Coşkun Kırca (Emekli Büyükelçi, Milliyet Gazetesi Yazarı), Taha Akyol (Tercüman Gazetesi Yazarı), Tank Ziya Ekinci (Eski TBMM Üyesi), Burhan Oğuz (Yüksek Mühendis, Etnoloji Uzmanı), Ali Sirmen (Cumhuriyet Gazetesi Yazarı). Yöneten: Gencay Şaylan Ali Sirmen Fransız Anayasa Mahkemesi, Korsika ile ilgili bir karar verdi ve tek bir Fransız ulusu olduğunu, 'Korsika halkı* kavramı ile Fransız ulusunun bölunemeyeceğini hüküm altma aldı. Şimdi eğer Fransızlar Türkiye'de bir Kürt halkından söz ediyorlarsa ortada bir çifte standart var demektir ve bu soru sorulmalıdır. Şimdi bu gelişmelerin Türkiye açısından büyük bir yarar sağladığı söylenebilir; tartışmaktan kaçındığımız sorunu en açık oiçimde tartışmamız zorunlu hale gelmiştir. demokrasi ve Türkiye'de Kürtlerin varlığı olarak tanımlayalım. Sanıyorum bu üç parametre üzerinde de artık toplumda geniş bir uzlaşma var, Ancak Kürtlerin ayrdıkçı talepleri üzerinde ya da aynlmaya gidebilecek talepler açısından bir tartışma var. Siz bu üç parametrenin birbirlerini tamamlaması ve bütünleşmesi konusunu nasıl ele alıyorsunuz? Bu üç parametreyi birbirlerini tamamlayîbilecek biçimde bütünleştirmek mümkün mü? COŞKUN KIRCA önce bir parantez açarak Paris Şartı'run ne anlama geldiğini belirtmek istiyorum. Paris Şartı, Helsinki Senedi'nin devamıdır ve bunlar bağlayıcı anlaşmalar değillerdir. Dünya değişiyor, ama bu değişiklik tarihten kopukluklar şeklinde gerçekleşmiyor. Helsinki Senedi'nin hükümlerinin manevi yükümlülüğü vardır. Milletlerarası tatbikatta geçerli olan genel kural, devletlerin egemenliğidir. Milli azınlık olabilmek için bağlayıcı anlaşmalarla o vasfm o topluluğa verilmiş olması gerekir. örneğin Lozan'a göre Turkiye'deki milli azınUklar Rum, Ermeni, Bulgar ve Musevi topluluklarıdır. Fransızca tek dil Göç olmayabilirdi Kuzey lrak'taki göç hiç olmayabilirdi. Batı basını ve politikacıları bir noktayı gözlerÖen uzak tutmak istediler ve bunda başanlı oldular. Irak'ta bir muhalefet cephesi oluşmuştu, radikal Islamcısından Alevisine, Kürtlerden BAAS'ın muhalif kanadına kadar herkesi kapsıyordu. Bu cephe serbest seçım ve çoğulcu demokrasi talep ediyordu. Program görüş birliği ile benimsenmişti. Ama bu muhalefet cephesi ve demokratik talepler Batı'da hiıj^yankı yaratmadı, herhalde çağdışı Arap rejimleri güçendirilmek, istenmedi. Ayrıca petrol zengini bir lilkede demokratikleşmeye pek olumlu yaklaşılmadı. Yerine yeni bir diktatör bulunana kadar Saddam ile yaşamak tercih edildi. tşte büyük göçün altında yatan nedenlerden biri bu oldu. Şimdi Batı'dan Türkiye'ye karşı tepkiler, eleştiriler geliyor, buna bizim yöneticilerimiz çok kızıyorlar. Halbuki kızmamak gerek, olaya serinkanlıhkla yaklaşılmalı. Bu tepkiler kısmen değindiğim çirkin yüzu yani siyasi hesaplan, kısmen de insani değerleri ve idealleri yansıtıyor. Yapılacak iş art niyetleri açığa çıkarmaktır ve bunun yolu gerçekleri ortaya koymaktır. Savaşta kullanılan bütün silahlan Batı'nın yaptığını ortaya koymak gerek, bölgenin Batı tarafından silahlandırıldığını göstermek gerek, savaş sırasında ABD'nin Kurtleri ve diğer bütün etnik gruplan kışkırttığını görmezden gelen Batı'ya bunu tekrar tekrar hatırlatmak gerek. İnsani değerlere bağlıhk sevindirici bir şeydir ve bu anlamda kimsenin "Bu bizim iç sorunumuz" diyememesi desteklenmelidir. Ancak burada sözünü etmeye çahştığım iki farklı yuzü ayırmak ve tuzağa düşmemek önemlidir. Korsika örneği Temel insani değerlere bağlılıktan dolayı doğan müdahaleler hangi sırurhlıklar içerisinde geçerlidir örneğin AT Parlamenterler Komısyonu Tiîrkıye'de otonom bir Kürt bölgesı kurulması gereküğinı dile getirdı. Ama burada kuruluşun kendisıne can veren anlaşmalara ters bir tutum aldığı açıkça ortaya çıkıyor, yani Paris Şartı'nı, Helsinkı Anlaşması'nı görmezden gelerek böyle bir karar alınıyor Sınırlann tartışılmazlığı artık dünyada barışın dayandığı temel ilke ve insani olduğu ileri sürülen bir kaygı ile bu ilkeye ters düşülünce ne hukuk ne de ö yüce insani değerleri savunmak olanağı kalıyor; ortaya 'hak güçlünündür' sonucu çıkıyor. lşte burada iki yüzün çelişkisi var ve bunu gormek zorundayız. Fransız Anayasa Mahkemesi Korsika ile ilgili bir karar verdı ve tek bir Fransız ulusu olduğunu, "Korsika halkı kavramı ile Fransız ulusunun bölunemeyeceğini" huküm altma aldı. Şimdi eğer Fransızlar Turkıytfde bir Kürt halkından söz edıyorlarsa ortada bir çıfte standart var demektir ve bu soru sorulmahdır. Şimdi bu gelişmelerin Turkiye açısından büyuk bir yarar sağladığı söylenebilir; şimdiye kadar tartışmaktan kaçmdığırruz sorunu en açık biçimde tartışmamız zorunlu hale gelmıştır Şoven duygular Turkiye'yi yoğun bir biçimde etkilemeyeceğı görü^uııe katılıyorum. fcğer bu lrak halkının kendı kendıne verdiği bir karar sonucu gerçekleşirse buna mUdahale etme, hatta fikir beyan etme durumunda değiliz diye duşunüyorum lrak ta KuimdCdlv uıı Kuıı ozerk g Şimdi Türkiye tekil yani üniter bh devlettir. Anayasa, doğru ya da yanlış, tekil devletin değiştirilemeyeceğini söyluyor. Türkiye'de bu konuda bir uzlaşma var. Peki tekil devlet kavramı insan hakları ile bağdaşır mı? Sayıiı Sirmen'in değindiği Fransız Anayasa Mahkemesi'nin Korsika ile ilgili kararına bakalım. Sorun Fransız lhtilali ile yakından ilgîli. Ihtilal insan hakları anlayışına uygun bir Fransız milleti yaratmayı denemiştir. tnsan Hakları Beyannamesi akılcı yoldan bir mület yaratmanın ifadesidir. Fransa'da ünlü bir Greguvar Yasası var, yerel dillerin yok edilmesini öngörüyor. Bu yasanın uygulamasına Fransa 1972 yılında son verdi. "Fransızlar tek dilde okur" sözünü söyleyenler o devrin politik yelpazesinin en solunda yer alanlardı. Çünkü bu insanlar, millilikle insan haklarına Ali Sirmen dayanan akılcı bir ilericiliği bağdaştırmışlardı. B u r h a n Oğuz Türkiye'nin Temsili demokrasinin en tanınmış teorisyenlerinden John Stuart Mill, 1850'lerde Fransa'da yaGuneydoğusu'nda gerçek bir şayan Basklara, Bretonlara, Oksitanlara kendi geri kalmışlık egemendir. mahalli dillerine saplanmaktan vazgeçmelerini öneriyor. Sanayi yoktur, tarım çok Bu dillere saplanıp kaldıkları takdirde medeilkeldir. Yani insanlar bir tür niyet alarunda gelişemeyeceklerini söyluyor. Fransız uygarhğma katılarak büyük bir milletin içinçaresizlik içindedir. Şimdi şu de eşitleneceklerini ve o yolla dünya uygarhğma gerçeğin de altını çizmek katkıda bulunacaklaruu ifade ediyor. gerek: Hiçbir devlet geleneği Şimdi Batı'da sosyal demokrat ve sosyalist çevçok moda olmayan,bürokrasisiçok zayıf relerde Ashnda ne olan bir kavram var: Farklılık hakkı! Amerikan Vatandaşhk Beyanve kültürel birikimi zengin namesi'nde ne de BM tnsan Hakları Sözleşmesi'nde farklılık hakkı diye bir şey yok, bu hakkı olmayan kişilerin savunanlar anlaşmaya bir ek yapmayı öneriyoroluşturacağı, ister özerk ister lar. Tabii böyle bir ek yapılırsa kabul eden ülkeler federe olsun, bir devletin için bağlayıcı olur. Fransız Ihtilali akılcı ve hür etkin bir güç olacağı, insani yaratmayı amaçlamış ve onun için eşitlik temeli üzerinde insanları birleştirmeye çalışmış. topraklarındaki hammadde Üniter devlet fikri de buradan geliyor. Korsive doğal zenginliklere sahip ka ile ilgili kararda da bu gelenek devam etmiş, ama Fransızlar kendi reel politikaları açısından çıkacağı söylenemez. Burhan Oğuz orada burada birtakım farkhhkları kışkırtmaya bakıyorlar. İş kendilerine gelince ihtilal geleneŞoven duyguların alabildiğinde şahlandığı bir yaşayan Kiirtier ile Türkiye'de yaşayan Kürtler ğinin insan haklarına dayalı tek bir millet yaratdönemde yaşıyoruz. Yugoslavya'ya bakahm. Ülke arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar var? mak olduğunu unutmuyorlar. etnik sorunlara en ideal, en demokratik çözümHuzur bozuluyor ler bulmuş ülke olarak tanınırdı. Şimdi etnik so Kültürel bütünlük yok run nedeni ile iç savaş ve parçalanma tehlikesi BURHAN OĞUZ Evet bu bölgede tam bir GENCAY ŞAYLAN Sayın Kırca, örneğin ile karşı karşıya. kültürel bütünlük sağlandığı söylenemez. örne Türkiye'de Kürtçe konuşulmasına karşı mısınız? Bir Örnek de İspanya. Bask aynhkçılannın ha ğin en yaygın Kürtçe diyalekt daha çok Farsçaya COŞKUN KIRCA Ben insanlann iyi ve rareketi olan ETA, Franco döneminde bütün dun benzeyen bir dildir ama Siirt'te farkhlaşır, Araphat yaşamalanndan, zulüm görmemelerinden yayanın sempatisini kazanmıştı, çünkü aynı zaman çanm etkisi artar. nayım. da baskıya, diktaya karşı mücadele ediyordu. Bildiğim kadarı ile de Süleymaniye'de konuAma ortaya gerçeklerle çelişen gürültülu savtspanya'ya demokrasi geldi, Bask bolgesine şulan Kürtçe ile bizde konuşuıan yaygtn diyalekt lar atılırsa ve bundan yararlanılmaya kalkışılırözerklik verüdi. Şimdi Bask bölgesinin tspanya olan Kırmanç arasında farklılıklar vardır, birbirsa insanlann huzuru bozulur. ya bağlı kalmasını isteyenler Baskların yuzde lerini anlamakta zorluk çekerler. Türkiye'de öncelikle yapılması gereken şey, öyle 75'inin desteğine sahip, ETA'run desteği yuzde 25. Bu bölgede yani Türkiye'nin Guneydoğusu'nda sanıyorum, herkesin bu memleketin dili olan Ama ETA uın terör eylemleri Franco dönerni gerçek bir geri kalmışlık egemendir. Sanayi yok Turkçenin etrafında toplanmasıdır. Ama bu dene göıe 10 kat artmış. Bu, şovemzmin tehlikesi tur, tarım çok ilkeldir. Yani insanlar bir tür ça mek değildir ki insanlar anadillerini konuşuyor ni gösteriyor. Artık bizim Kürt sorununu butün resizlik içindedirler. Şimdi şu gerçeğin de altını ya da anadillerinde şarkı söylüyorlar diye cezaaçıklığı ile hiçbir sınır olmadan tartışmamız ge çumek gerek. landınlır. Elbette cezalandınlmamaları lazımdır. Hiçbir devlet geleneği olmayan, bürokrasisi rekiyor. Bu tartışmada irrasyonel şoven duyguları öne çıkarmamak gerek, aksi takdirde temel çok zayıf ve kültürel birikimi zengin olmayan kiAma bir ikili eğitim politikası güdülemez, böyhareket noktası olan demokrasi ve insan hakları şilerin oluşturacağı, ister özerk, ister federe ol le bir politika o insanlara ilerlemek için hiçbir ikinci plana duşecek. Şimdiye kadar ertelediği sun bir devletin etkin bir güç olacağı, toprakla yenîlik getirmez. Ataturk'un ' Ne mutiu miz ve bu nedenle sorunun buyuduğünü bilerek rındaki hammadde ve doğal zenginliklere sahip Türküm" sozü ırkçıhğın reddidir, bir Türk kavçıkacağı, hızlı bir sosyoekonomik gelişme gös ramı etrafında birleşmenin temelidir ve bu soz tartışmaya girmemiz gerekiyor. tereceği söylenemez. Birtakım başka devletler gü bugun için de çok geçerlidir. GENCAY ŞAYLAN Gerçekten de dunya dumünde kalacağı açıktır. Eğer biz ayrıyız Kurtler ayrıdır diye başlarsaekonomik olarak biıtünleşiyor ve çokuluslu şirnız, ister kültürel hakları kastedin ister başka bir ketler eliyle tek pazar haline geliyor; ama diğer Üniter devlet, demokrasi ve şeyi, bu ayrıüktan çıkacak kurumsal istekleri goztaraftan da her yerde etnik hareketler ulusal devardı edemezsiniz. Nitekim Orta Avrupa'da da bu leti parçalamaya yonelmiş gozukuyor. Bu ilginç azınlık hakları ve ters gorunumlu gelişme belki birbirlerini taGENCAY ŞAYLAN Sayın Kırca, eiimizde boyle olmuştur. mamlıyor. Sayın Oğuz siz hem bolgeyi hem ın üç parametre olduğunu duşunelim ve bunları sısanları iyı biiiv!>ı^ui>u<.. Orneğın Kuity ır«K ta nırları Misakı Milli ile belirlenmiş uniter devlet. V arın: Dnitt'r devlet 1926 yılının ekiminde isyancı Koçuşağı aşiretine karşı askeri harekât baslatıldı. Keşif kolları, ayaklanmacıların direnişini yer yer kırarak ilerledi. Onlara yardım eden köyler ve hayvan sürüleri topçu ateşine tutuldu. Elazığ'dan gelen iki uçak da Ali Boğazı'nı bombaladı. 28 ekimde topçu desteğinde taarruz baslatıldı. ki de yalnızca Bro Hasotelli ile adamlarından oluşan bir grup olduğu tahmin edildi. İran'daki ve sınır içerisindeki kimi Kurt aşiretlerinin Iran ve Türkiye'ye karşı kendilerini savunmak üzere birleştikleri yolunda haberler gelmiş olmakla birlikte, kıtalann gizlice ve hızla harekâta girişmelerinin dirençlerini kırdığı anlaşılıyordu... Koçuşağı ayaklanması Eylül 1926'da, vergi ve asker vermemek gibi alışkanlıkları olan, zaman zaman silahh direnişlerde bulunan Koçuşağı aşiretinin tepelenmesi kararı ahndı. Aşiret Çemişgezek'teydi. Harekâtı yürütmekle Elazığ ve Havalisi Komutam Albay Mustafa (sonradan "33 Kurşun" olayının sorumlusu olarak mahkemece idama mahkum edilen Orgeneral Muğlalı) görevlendirildi. Harekâta birliklerin yanı sıra hükümete bağlı Kürt aşiretlerinden oluşturulan milis kuvvetleri de katıldı. Koçuşağı bölgesindeki köylerle daha güneyde bulunan Şavak aşiretinden derlenen gönüllülerden kurulu Kürt milis birlikleri, kollarına beyaz bez bağlayarak ayaklanmacılardan ayırt ediliyorlardı. "Şimdiye kadar melunca hareketlere devam eden, canavarhğın ve haydutluğun timsali olan Koçuşağı aşiretini tedip ve tenkiliğine kesin surette karar verilmiştir" cümlesiyle başlayan 1 Ekim 1926 günlü harekât emri uyarınca, ilkin keşif yapıldı. Birlikler 6/7 ekime kadar ciddi bir direnişle karşılaşmadan ilerlediler. İşgal ettikleri köyleri yaktılar. Kimi tepelere dağ bataryasının topları yerleştirildi. 7 ekimde Elazığ'dan gelen bir uçak birkaç yeri bombaladı. Teslim olmaları büdirilen ayaklanmacılar, dağmık bulunduklannı, silahların kısa sürede toplanamayacağım söyleyerek süre istediler. 15 ekimde de çoğu kırık ve kullamlmaz durumda 29 tüfek gönderdiler. Vakit kazanmak istedikleri anlaşıldığından, 16 ekim sabahı topçu ateşi başlatüdı. Elazığ'dan gelen bir uçak da Ali Boğazı'nı bombaladı. Harekât 27 ekime kadar keşif kolları çıkarılarak ayaklanmacılann direnişleri yer yer kınlarak, onlara yardım eden köyler ve komlarla hayvan sürüleri topçu ateşi altına alınarak sürdürüldü ve önemli arazi parçalan ele geçirildi. 28 ekimde topçu desteğinde taarruz baslatıldı. 18 kasımda Ali Boğazı'na ve boğazın batısındaki sırtlara doğru üerlemeye başlayan birlikler, bu geçilmesi güç ve yolsuz noktalan da ele geçirdiler. Ayaklanmacılar Ali Boğazı'ndaki mağaralarda 400 kadar koyun ve keçi, 150 kadar sığır, binlerce kilo erzak bırakarak kactılar. İki uçak hayvan sürülerini bombaladı. Sonraki günlerde topçu ve makineli tüfek ateşi desteğinde mağaraların aranması sürdürüldü. Kuzeyden ilerleyen birlikler, 26 kasım günü yakm mesafeden açılan sürekli ateş desteğinde birçok mağarayı ele geçirip bunlan bomba ve tufek ateşiyle tarayarak ayaklanmacılan yok ettiler. 28 ve 29 kasımda Kılabuz deresinin çeşitli kesimleri tarandı, ertesi gün de harekâta son verildi. Doğu bölgesindeki çalkantılar 1927 yılı boyunca aynı hız ve yoğunlukta sürup gitti... Aşağıda sozunü edeceğimiz Mutki Ayaklanması'nın bastırılmasına çalışılırken Göçürtme Yasası (tngıliz kaynaklarına göre Sürgün Yasası) olarak bilinen 19 Haziran 1927 günlü ve 1097 sayıiı yasa çıktr. "tdari, askeri ve toplumsal sebeplere dayanarak doğu sıkryoneüm bölgesiyle Bayezit vilayetinden bin dört yüze kadar kişinin ve bu kişilerin aileleriyle seksen asi ailesinin ve anılan yerlerdeki agır ceza tnahkumlarının batı vilayetlerine nakli için hükümete yetki" veriliyor, goçurtmenin iki ay içinde tamamlanması ongorüluyordu. 5 Aralık 1927'de çıkan bir başka yasa, Şeyh Sait Ayaklanması'yla ve sonraki eşkıyalık olaylarıyla eylemli olarak ilişkili bulunmayan ve goçurtuldukleri bölgelerde kötü davranışlan görulmeyenlerin Bakanlar Kurulu kararıyla yerlerine donmekte ozgür bırakılmaları, uç ay içinde teslim olacak eşkıya ailelerinin de bundan yararlanabilmesı olanağını getirdi. 12 Mayıs 1928 tarıhh yasayla sure dokuz aya çıkarıldı. Yarın: İngiliz belgeleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle