Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Onlann güçlü lidergüçlü devlet anlayışı içinde tutarlı bir yaklaşımdı. Güçlü devleti güçlü bir başbuğ (führer) yönetmeli, güç ve karizmasıyla söylenceler yaratmah, giderek dünyaya egemen olmalıdır. Daha sonra "kurtar bizi baba" sloganı da aynı doğrultuda görüşler ileri sürdü. "Baba liderşef" anlayışı demokrasiye pek sıcak bakmayan Auguste Comtc gibi düşünürlerde de vardır. Dürüst, halkmı seven "babaşef" özlemini kargaşa dönemlerinde insan zaman zaman dile getirir. 12 Eylül sonrasında da Türkiye'yi kargaşadan kurtardığı sarulan lidere de bu gözle bakılmıştır. Tarih göstermiştir ki bu tür yaklaşımlar fiyaskoyla sonuçlanmaktadır. Baba gelecek, bastonunu ya da şapkasını çevirecek, her şey düzelecek... taya çıkması yoğun bir politik mücadeleden sonra olmaktadır. Meclis içinde de politik mücadele sürer. tşte çıkar öğesinin de bulunduğu bu mücadeleyi ehlileştirmek, onu bilim ve hukukun denetimi altına sokmak, yargıyı ön plana çıkarmakla mümkündür. ABD ve Fransa'da güçlü yargı denetimiyle rasyonalite sağlanmıştır. öte yandan soruna Fransa açısından bakıldığında 1958 Fransız Anayasası De Gaulle'ün üzerine giydirilmiş bir elbisedir. Kurumlarıyla demokrasi kamu vicdamna o denli yerleşmiştir ki elbisenin bol veya dar gelmesi artık önem taşımamaktadır. Kaldı ki Fransa ve ABD benzeri sistemler dünyanın hiçbir demokratik Ülkesinde yoktur, olanlarda da başarıya ulaşmamıştır. CumhıırİMişkaıiitğı Kurunııı Devleti yönetenlerin Rousseau'nun halk ya da ulusal egemenlik kavramının öz ve niteliğini bilmeleri, özümsemeleri onlan monarşik ve 'hanedansar eğilimlerden uzaklaştırıcı bir yapıya yaklaştırabilir. PENCERE 23 MAYIS 199ı Prof. Dr. NtYAZİ ÖKTEM Istanbul Üniversitesi Batı demokrasilerinin düşünsel mimarları JeanJacques Rousseau ve John Locke'a göre devlet bir "toplum sözleşmesiyle" kurulmuştur. Toplu halde yaşamak zorunluluğu içinde bulunan insanlar, kargaşayı önlemek amacıyla kendi aralanndan bazı insanlan seçerler. Oylama suretiyle seçilen kişilerin görevi insanların doğuştan kazandıklan doğal hak ve özgürlükleri rasyonalize etmek, düzen içinde uygulanır duruma getirmektir. Seçilen kişiler birer görevlidir, monarşilerde olduğu gibi 'hükümdar' değildir. Seçilen kişiler doğuştan kazanılan yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, düşünce özgürlüğü ve düşünceyi açıklama hakkı, inanç özgürlüğü ve tüm bu hak ve özgürlüklerin uzantıları üzerinde dtizenlemeler yaparak halkın yararlanmasına sunarlar. Onların işlevi bundan ibarettir. Devlet mekanizmasının çarkı içinde bulunan seçilen kişiler, işlevlerini yerine getirebilmek için bakandırlar, müsteşardırlar, temsili demokrasilerde milletvekilidirler, cumhurbaşkarudırlar. Hatta ve hatta JJ. Rouseau'ya göre vekil dahi değil, birer basit memurdurlar. bilincine vardıkları takdirde kendi otoritelerini arttıncı, eşdost akrabaya çıkar sağlayıcı, tantanalı tavır ve tutumlardan kendilerini uzaklaştırabilirler. Devlet gücünü elinde bulunduranlar, gücün verdiği "ne oldum başdöudürücülüğü"nü ancak böyle bir bilinçle aşabilirler. Kuşkusuz bu kolay değildir. özellikle sosyal büimleri incelemeyen, felsefe ve devlet felsefesinin önemini kavramayan, her soruna teknik, matematik ve ekonomik arztalep kurallanyla bakan memurlar memur olduklannı kolayhkla unutmaktadırlar. Daha vahimi, halk da düşünceden uzaklaştırüıp arabesk değerlere itildiğinden yönetenin hanedansal eğilimleri ve gücünü arttırma çabasını doğal karşılamaktadır. Cumhurbaşkam da Batı demokrasilerinde devleti temsil göreviyle yükümlü bir memur'dur. Her tüzelkişilikte, o yapıyı temsil eden bir görevlinin bulunması işin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Devlette de durum olgu olarak fazla değişik değildir. Hatta ve hatta bazı düşünürlere göre cumhurbaşkam monarşilerdeki kralın 'kaimesidir'. Rejim değişikliği yapıhp demokrasiye geçişte birdenbire tek kişi iktidan anlayışından insanlık kurtulamadığmdan, cumhurbaşkanlığı kurumu kralhk yerine geçen bir "kaime" olmuştur. Cumhurbaşkanını kralın yapısına yaklaştırarak güçlendirmek geriye dönüştür; rejimin özüne ihanettir. Kuşkusuz bu düşünü'ler felsefı ağırlıktadır, yaşam ve XX. yüzyıl devlet gerçeği çok daha karmaşık bir görünüm sunmaktadır. Ancak yargı denetiminin güçlendirilmesine hîç değinilmeden güç arttırma çabası demokrasiden uzaklaşma demektir. Cumhurbaşkarurun doğrudan halk tarafından seçilmesi isteği bir güç arttırma operasyonudur. Halkın doğrudan seçtiği lider bizzat halkın bağrından çıkmıştır, onun sesidir, egemenliğin tezahürüdür anlayışı milyonlann sesini teke indirmektir; demokrasi değildir. Bu özlemi ilk kez milliyetçitoplumcu (nasyonal sosyalist) eğilim gündeme getirmiştir. Tantana düşktinlüğü! Temsili rejime karşı olan Rousseau, halkı kimsenin temsil edemeyeceğini, çünkü halk iradesinin bölünmez bir butün olarak egemenlik biçiminde görünüm kazandığını belirtir. Demokrasinin temeli olan halk egemenliği, asla ve asla bir grup ya da bir insana devredilemez. Bu nedenle işlerin düzenlenip yürütülmesi amacıyla halk içinden bazı insanlar memur olarak yürütme işlevini yerine getirirler. Kanınuzca bu bakış açısı felsefe olarak Batı demokrasilerinin özünü oluşturur. Kuşkusuz sorun bu denli basit değildir; ama devleti yönetenlerin, Rousseau'nun halk ya da ulusal egemenlik kavramının öz ve niteliğini bilmeleri, özümsemeleri, onlan monarşik ve 'hanedansal' eğilimlerden uzaklaştırıcı bir yapıya yaklaştırabilir. Onlar işlevlerinin vatandaşa özgürlük sağlamak, hakları kullanmaları için uygun ortam hazırlamak olduğunun Diyelim ki Türkiye'deki tercih yürütmenin güçlendirilmesi doğrultusundadır. Bu takdirDenilebiUr ki neden ABD'de başkanlık re de yukanda belirttiğimiz güçlü bir yargı kujimi, Fransa'da yarı başkanlık sistemi mev rulması kadar, bu tür anlayışın tüm gereklecuttur? Yürütmenin, cumhurbaşkammn güç rini yerine getirmek zorunludur. örneğin başlendirilmesi madem demokrasinin özünden kanhk rejiminde, başkan olabilmek için yükuzaklaşmadır, liberal burjuva devlet anlayışı sek tahsil koşulu aranmamaktadır. Seçilme mn beşiği olan bu iki devlet yanılıyor mu? hakkını kazanmış herkes halkın önüne çıkarak ben sizin cumhurbaşkanınız olmaya isÜnlü anayasa hukukçusu Maurice Duvertemliyim diyebilmektedir. Bizde ise son anager'nin analiziyle ABD'de "kamu gücü" moyasa değişikliği taslak önerisinde hâlâ yüksek nokratik bir yürütmeyle parlamento arasınöğrenim koşulu ararunaktadır. Bilindiği gibi da paylaşılmıştır. Ancak liberal ve demokraTürk anayasa hukuku tarihinde, rahmetli Cetik rejim içinde yöneticiler yönetenler karşılal Bayar'a tepki olarak yüksek öğrenim kosında sınırh güce sahiptirler (Bknz Duverger, şulu getirilmiştir. Kanınuzca yüksek öğreniMaurice: Les Regimes Politiques, PUF, s. mi olmayan Celal Bayar, kendinden sonra se84). Başka bir anlaümla yöneticiler sırurh güce çilmiş birçok cumhurbaşkamndan daha nitesahip olmakla "memur" statüsü içine girmişlikli ve düzeyliydi. 195060 döneminin lerdir. öte yandan yine Duverger'nin deyimiy"restorasyonu" yapıhrken acaba taslak önele "Amerikan anayasasının üstünde Yüksek risini gündeme getirenler antidemokratik bu Mahkeme tahtını kurmuş bulunmaktadır" yapıyı hâlâ neden korumaktadırlar? (Bknz. Aynı yapıt s. 89). Bu demektir ki Yüksek Mahkeme, yani yargı erki tüm sisteme Sonuç egemendir. Yüksek mahkeme ve öbür yargı Sonuç olarak cumhurbaşkammn halk taraorganları devlet karşısında bireylere sağlam ve güçlü güvenceler sağlamaktadır. Bir anla fından doğrudan seçilmesi yöntemine başvuyışa göre ABD'de "yargıçlar hükümeti" rulup yürütmeyi güçlendirmek, başkanlık ya da yan başkanlık rejimine geçümek isteniyorvardır. Kanınuzca yargı ağırükh rejimler, temel sa kanınuzca hatah bir tutum sergilenmektehak ve özgürlüklerin güvencesi açısmdan zo dir. Demokratik ülkeler yasama, yürütme, runludur. Katı kuvvetler ayrıhğma dayanan yargı arasında karşüıkh etkin denetimin olduABD'de yargı büyük öneme sahiptir. Avru ğu kuvvetler aynlığını benimserken, biz yarpa'daki yumuşak kuvvetler aynlığı içinde olan gı denetiminin hafife ahndığı bir cumhurbaşparlamanter rejimlerde de yargı ağırlığı sis kam özlemi içinde olursak ciddi olarak seçimli tematize edilmiştir. Bunun böyle olması çağ monarşi sistemini gündeme getirmiş oluruz. daş sosyoloji ve politika biliminin verilerine Böylelikle şimdilik 'latife' olarak gülmeceye de uygundur. Politikada kuvvetler mücade konu oluşturan 'hanedam' 2000'ü yülara doğlesi vardır; politik mücadele haşindir, acıma ru halkın oyuyla "seçilmiş padişahlarla" sızdır. Yasama meclisinin ve yürütmenin or yaşarız. ABD ve Fransa'da... 1960'lann son yıllarını anımsıyorum; ünivers'rtelerde tozdan dumandan ferman okunmuyor, kan gövdeyi götürüyordu. Çünkü devletin içine yuvalanmış gizli iktidar çekirdeği, gençlik şorunlarını çözmek için kendine göre reçete bulmuştu: "ki kurda kırdırmak..." "Kurt" ülkücü gençti... "it" solcu genç... Ülkenin gençliğini it ile kurt gibi görüp kendisini de kurnaz çoban sananların yüzünden ortalık savaş meydanına dönmüştü. O günlerde köşeye sıkışıp bunalan gençler sık sık gazeteye koşartar, akıl danışırlardr. Ne yapalım?.. Serinkanlı olun, dengenizi yitirmeyin, saldırganlara uymayın... Oğüt boşlukta kalırdı. Genç bir insanın saldırılar karşısında soğukkanlılığını koruması çok güçtü. Kaia göz yarılıyor, kemikler kırılıyor, kirrti zaman ortalık can pazarına dönüşüyordu; cinayetler işleniyor, katiller bulunamıyordu. Solcu gençlik itile kakıla kaçınılmaz bir mantığın yörüngesine girdi: Arkadaşlarımız öldürülüyor, katilleri yakalayan yok; saldırıya uğruyoruz, savunan yok; biz de silahlanalıml. O yılların gençleri şimdi kırkını aşmış, ayaklannı toprağa dayamış kişilerdir, nasıl bir tuzağa itildiklerini biliyorlar; otuza yakın cinayetin faili "meçhul" kalmıştır. Geçenlerde Ankara'daydım; herkes Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde olan bitenlerden söz açıyordu. Bir gün "llhan İlhan Kitabevi"nüe kitaplanmı imzalıyordum. Üniversiteli gençler konuşmak istediler; Dil Tarih Coğrafya'dan imişler, sürekli saldırıya uğruyorlarmış; derslere giremiyorlarmış, fakülteye gidemiyorlarmış. Sordular: Ne yapalım? Çeyrek yüzyıl önce gençlere verdiğim öğüdü yineleyecek miydim: Serinkanlı olun, uymayın... Onlar gittiler, biraz sonra kafası santı bir öğrenci daha geldi, hastaneden yeni çıkmış, arkadaşı komadaymış. DTCF'nin sosyoloji bölümünde okuyan ibrahim Çıtak başına getenleri şöyle anlatıyor: "Dün bir arkadaşla çıktım, Sakarya'ya doğru geliyordum. Sakarya'da fakütteden ülkücü diye kendilerinin adlandırdığı 78 kişiiik bir grup benimle karşıtaştı. Beni takip etmeye başladılar. Birahaneye girdim onların takibinden kurtulmak İçin. Bir saat kadar birahanede oturdum, gitmelerini bekledim. Çıktığımda kimseyi göremedim. Köşede saklanmışlar. Sakarya'ya doğru ilerlemeye başladım. Arkadan sopalaria saldırdılar. >ö/claşık 78 dakikalık bir saldırı oldu. Kendileri dağıldılar. Kavga esnasında kimse müdahale etmedi. Daha doğrusu birkaç kişi kenarda durup karışmak isteyenleri engelliyoriardı. Onlar gidince, çevreden yetişen birkaç kişi beni Numune HastanesP ne götürdüler. Baş arka kısmına 37 dikiş atıldı. Bir haftalık rapor verildi. Daha önce aynı durumda kalan bir arkadaş hastaneye elini tedaviye gittiğinde polis tarafından gözaltına alınmıştı. Birkaç gün sonra serbest bıraktılar. Bu nedenle ben de şu anda şikâyetçi olmaya çekiniyorum. Dün yine Mehmet Ali adında bir arkadaşla Şükrü adında bir arkadaşa okulda saldırıyorlar. Şükru'nün hastaneye kaldırıldığını söylediler, ama hangi hastaneye olduğunu bilemiyorum. Bu olaylar özellikle ramazan ayında oruç tutmayan öğrencilere yapılan saldınlarla başladı. Daha önce kantin zorla boşattıldı. Aynı zarnanda iki arkadaşımız silahla tehdit edilmişti. Birinin adı Cem'di, ötekinin adını anımsayamıyorum. Gene yemekhaneyi zorla kapattılar. Oruç tutmayan öğrenciler, dekanJık önünde oturma eylemine gidince yemekhane açıldı. Dekan, polislerle yemekhanenin kapısına giderek yemekhaneyi kapatanlardan ricada bulundu. Onların ellerinde demir çubuk ve zincir vardı. Polis müdahale etmedi, onlar ellerinde dçmir çubuk vttzincırle yukarı kata çıktılar. * '„.*",* w » Bayramdan önce, adını çıkaramıyorum, bir öğrenciyi (oruçtutmayan) tuvalette sıkıştınp dövdüler. Demokrat öğrenciler^ bunu teşhir amacıyla forum koyduklannda foruma sopa/ar/a, bıçaklarla saldırdılar. Ondan beri de okulda sürekli gerginlik var." Anlaşılıyor ki vaktiyle çok seyrettiğimiz bir filmi yeniden piyasada oynatmak isteyenler var; ama bu kez koşullar değişiktir. Gençliği bugün de "it" ve "kurt" gibi görenler varsa akıllarını tezelden başlanna toparlamaları gerekiyor. Çünkü "devlet içinden himaye görecek" bu gibi çatışmaların 1990'lar Türkiyesi'nde çok şaşırtıcı celişkilerin üstüne oturması tehlikesi gündemdedir. Ama devletin içinde Türkiye'yi Ortadoğu'da topun ağzına sürmeye çalışan dış çevrelerin ekmeğine tereyağ sürmek isteyenler varsa o başka... DTCFde Ne Oluyor? EVET/HAyiR OKTOYAKBAL Eşimız dostumuz sevenlenmız BirgUn ölduğumü duyanlanmız Ham ALİ RIZA dvyenlerımız Sohbette söylenen dıllerim kalsın SAİT FAIK 1991 ODULU Aybay'dan Evreıfe. Divriği Çamsıklı ozan SENDEGITME TRİYANDAFİLİS Ayla KUTLU bu Kıtabında masaltedmlatıylatonıştı rıyorbızı Tnyandalılıs onlardan yalmzca bın SEN DE GITME TRİYANDAFİLİS Masa! kadınları Acılı sızılı ama duyguları dıpdırı ol kelıama ozvenlı dışlanmışama yaşama sımsıkı tu tutatı kadınlar Hıçbın pen masallarının tuller ıçın dekı Kadınları değıl Duşlerde bıle ulaşılamayan ulaşıhnca totlanan kadtnlar Ayla KUTLU zaman zaman okurun duş dunyasını zortuyor bunlar ancak masallarda olabılır dedırtıyor ama olağanla olagan dışı arasındaKı çızgıyi ustalıkla çızıyoı Begenerek elkılenerek okuyacağınız bir y^apıl .. ALİ RIZA YALÇIN'ı aramızdan ayrılışının l. yılında saygıyla amyoruz. 19291990 Prof. Dr. Aydın Aybay'dan geçen ayın sonlarında bir mektup almıştım. Alanya'da dınlencedeyken yazmış. Okurlarıma sunmayı düşünerek bir yerde saklamıştım. lyi saklanan nesneter bir süreliğine yitip gidiyorlar! Aybay'ın mektubu da öyle oldu. Karıştı öteki mektupların arasına. Derken, bugün karşıma çıktverdı. Bilmem bu ilginç seslenişe, daha doğrusu saptamaya ekleyecek bir şey var mı? Değerli hukukçu dostumun güncellığinı koruyan bu ilginç yazısını okurlarıma olduğu gibi sunmanın yaratlı olacağını düşüncrçtrjı; * '? ,, " ' "Sayın Akbal, Tanrı tarafından her türlü bilgi ve bilİmle donatıldığını sanan sabık bir 'devletli', anılarını yayımlamayı sürdürüyor. Bu arada durmadan yeni cevherler yumurtlamaya devam ediyor. Çalakalem yazdıkça, oiaylara bakarken hiçbir şeyi doğru olarak göremediğini, anlayamadığını, kavrayamadığını âdeta kanıtlamış oluyor. Bunun baş nedenı ılkel bir saplantı: Hazret kafasını solculuğa takrnış! Kim akıl verdiyse, solculuk 'öcü'dür demışler herhalde. Bundan kendisini kurtaramıyor. SODEP'e de bu yüzden izin vermemişler. İçine aşırılar, fraksiyonlar sızmıştı' diyor. Kim sızmış, kimden öğrenmış? Sızmışsa ne olmuş? Hepsinden ötesi sana ne! Demokrasiye don biçecek kadar bilgin ve birikimin mi var da böyle boyunu aşan ışlere kalkışıyorsun! Hazret ipliklerinin kimin elinde olduğunun da ayırdında oimadığı için saf saf soruyor. 'özal zayıflamak için niye ABDye gitti, anlayamadım.' Anlaşılan o kı anlayamadığı konuları sorma 'yeteneği' de yok! Halbuki darbeden iki gün önce yine aynı ülkeden dönen kendi 'mutemet kuryesi'ne sormuş olsaydı tam doğru yanıtı alabilirdi. Hukuk profesörü de olduğuna göre hukukçu diliyle söyleyelim: Bu tür gezilere 'icazet' seferi derler. Halkın başına dış destekle çorap örmek için yapılır bu seferler. Zayıflamaya giden kişinin seçime katılmasının engellenmemesı 'talimatı1 na karşın bu 'kür'ün nedenini anlayamamışsa artık anlayabileceği hiçbir şey yok demektir. Gelelim Dil ve Tarih kurumlarının gasbı olayına: "Balkanların ve Yakındoğu'nun en büyük devlet adamı" (!) diyor ki: Biz bu naneyi yerken sol kanattan eleştiri geldi, 'Atatürk'ün vasiyetini çiğniyorsunuz' dediler. Halbuki biz böyle bir şey yapmadık. Anayasaya TDK ve TTK için 'Atatürk'ün vasiyetnamesinde belirtilen mali mentaatler saklıdır' diye kural bile koyduk. Sonra ekliyor: Böylece vasiyetname 'pozitif hukuk bakımından ilk defa otarak anayasal bir belge mahiyetini aldı. Pozitif hukuk nedir dense doğru yanıt veremeyeceği yazdıklarından belli olan 'hukuk profesörü', bu lafı herhalde arada adlarını da verdiği, o ikbal uğruna ayaklannı her pabuca sokacak uğursuz 'akıldanelerinden öğrenmiş. Bu takım, böyle boş laflarla nice cahillere neler yuttururlar, nelerl Bu vasiyetnamenin üstüne 'pozitif hukuk' düğümü atmaya ne gerek var ne de imkân vardır. Malvarlığı hukukunda bu tür düzenlemeler, olsa olsa gasba ya da müsadereye yarar. Nitekim CHP mallarının alınması böyle olmuştur. Şimdi de DİSK'in malvarlığı için ayrt bir yönteme başvurulmuştur. Yerleşik hukuk düzenine göre belirlenmiş 'bölüşüm'ün, bu tür 'yasama müdahaleleri' ile bozulması hukukun çiğnenmesidir. Bunun başlıca adı ve yorumu da yoktur. Platon'un Devlet'ini ancak yetmiş yaşından sonra eline alıp okurmuş gibi resim çektiren 'hukuk profesörü'nün bunu anlayabileceğini sanmı(Arkası 19. Sayfaıla) AİLESt SEN DE GITME TRİYANDAFİLİS... ANMA 11 yıl önce evinde alçakça öldürülen, Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyesi, diş doktoru AYLA KUTLU NUH KITftPLARI 1 Z 3. 4. CadıAğacı (2 bs) Tutsaklar HttsnOyiBiıf Güzallamesı Bir Giçmen Kuşlu 0 {2 bs ) 12 OOOTl 20 OOOTL 10 OOOTl 17 OOOTl Eden kadar posta ya da damga pulu gonde terek ısteyebtUrsınır Kıtapçılaıa % 25 ındınmlı odemelı salış yapı !» B İ L G İ YAYINEVİ MeşrulıyelCad 46(A 06420 Ankara Tal 131 81 22134 49 99 Fate 131 77 58 BİLGİ OAĞtTIM BabıadCad 19'2 34360 Cagaloglu Islanbul T«l 522 52 015267097 Faks 527 41 19 • • SEVİNÇ ÖZGÜNER'i (19271980) y . , (1986 MMtn/ı Bomm ttâUlü) 5. Kacıs (2 I» ) 6. IslakCBnsş (2 bs.) 7 HoşçaKalUmul |2 bs) S. SMI ıle GltmB Trıjandafılis IIHiSaltFaıkÜdBIB) 20.00011 1S.00OTI 15.000TL 1S.000TL mezarı başmda hiç azalmayan bir sevgi ve özlemle anıyoruz. 23 Mayıs 1991 perşembe, Zincirlikuyu, saat 11.00 TEŞEKKUR acı kaybında telgraf ve çiçek göndererek acımızı paylaşan, yanımızda olan tum dost akraba ve yakmlarımıza teşekkurler. AtLESt AtLESİ VE ARKADAŞLARI ARSLAN ARSLAN'ın Emekh tarih öğretmeni Mert Sahil Yapı Kooperatifi'ndeki (eski TRTB) hissemi satıyorum. 18.00'den sonra 157 23 35 Ergun ır PHILCO TÜRKİYEDE! Dünya PHILCO île çamaşır yıkıyor. Türkiye PHILCO ile tam temizliğe geçiyor. Tam otomatık çamaşır makınası PHILCO, benzersız ozellıklerıyie, tam temizliğe programlı • Hem sıcak hem soğuk su alıyor, bir kerede dunyanın çamaşırını yıkıyor • ' • • PHILCO teknolojisıne ozgu programlarıyla, yunlulerden narınlere, beyazlardan renklılere her çamaşırı yıpratmadan yıkıyor , • 'Super Ekonomı Duğmesı' ıle zaman ve elektrık tasarrufu sağlıyor • Her programda sessız, sarsıntısız çalışıyor Teknolojısıyle yaşamı kolaylaştıran, çamaşır gunlerını ortadan kaldıran PHILCO şımdı Turkıye'de, PEKEL Yetkılı Satıcıları'nda Uygun odeme koşullarıyla, Turkıye çapında 490 yetkılı servısıyle, PEKEL guvencesıyle Tam rahatlığı, tam temızlığı sızın de yaşamanız ıçın PHILCO Dunyanın yeni tam otomatık çamaşır makınası. PHILCOHI Maklnast oooo LIIT] oooo 18 ayr y kama program 5 kg çamaşır yıkama kapasjiea Sıcak v« soguk su gınş 4 boimelı öeierjan çeKmecesı EkonoTPıik progıam Duşukbasınçlısuda tnle çalışma" Supeı Ekonomı Dugmesı Islatma ve hassas yıkama tuşu Sağlam dayanMı zart Sööan s ^ a açılan 6n K^ıagıylakuliannnholaytıgı PHILCO 864 X PHILCO 54 X \6 ayrı yıkama program 5 kg çamaşır yıkama kapasıtea Sıcak ve soguk su gnşi 3 bolmei deierjan çekmecea Dakıkaua600devriıksıkmahızı Ekonomik program Duşuk basınçj suöa bıle çalışma islatma ve hassas yıkama tuşu Yar do u yıkama ımkan Yuniuief ıçın o*e pragram Sağlam dayamklı zanf Sokjan sağa açıian on kapağıyia KuBanım koiayiığı I6ayr y kama programı 6kgçamaşıryı^makapasles\ Sıcakve soguk su ıjınşı 3 bo mel oeierjan çeHmeceSı DataKMa 600 dev t k sıhrt^ htn Ekonomik progıam OuşuhBasınçiisuöabteçaUşma l&latma ve hassas yıkama ÎUŞÜ Yan ttoiıj y.Kama ırnkanı Sağtam dayamkl zarrl / Sotdan sağa açıiatı o k K i k l l PHILCO 846 X H E M EN 1 SECENEK PHILCO THMOTOMM1K ÇlMJŞlflUtKINHlRI PHILCO 864 X PHILCO H X PHILCO 846 X 600000 "00000 800 000 5Takan 602 0M 615000 691000 T E S L İ M II SECENEK TcftonFıya (KOvami) 3610000 3^95000 4 255000 PeiM» 600000 ^703000 91*1» 31000 382 01» 426000 TopttmRyal (KDVdaM) 3939000 4138000 4 634 000 ^ ^ ^ PHILCO Tam Otomatık Çamaşır Makınası mmo " PEKEL A Ş bırTvESTEL Şırketler Crubu kuruluşudur IÖPEKEL Yetkİİİ SatlCllari'nda