Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 24NİSAN1991
Rıfat Dgaz'ın çocuklıık düşü: Cide
— ı —
Blr sair yeüşiyor...
Yıl 1911'di; ayiardan nisan... Karadenizi
in batı yakası derin bir kara gömülmüştü
o kış; kimi yerlerde evlerüı saçaklanna ka-
dar yükselmişti kar... Duvarlan deniz ko-
kan abşap bir evde, saçlanyla dünyanın
kahnnı süpüren Fatma kadın yedinci çocu-
ğunu doğurdu o gün...
YU 1911, evet, nisamn 24. günü! Doğan
çocuğun babası Hüseyin Vebbi Bey'di.
Düyun-u Umumiye memuruydu ve feleğe
mihneti yoktu! Yedi çocukiu ailesinin yü-
künü, gıkı bile çıkmadan omuzlamıştı. Ina-
nıyordu ki yeryüzüne ayak basan her çocuk,
kendi nzkıyla beraber gelir...
Yedinci çocuğun adını Mehmct Rıfat
koydular.
Anası, zayıf, sağhksız biriydi, Rıfat'ı em-
zirecek sütü bile yoktu. Onu, keçi sütüyle
beslediler. Inatçı, dediğkn dedik bir çocuk-
tu. Bu yüzden anası, oğlunun inatçılığını,
keçi sütüyle beslenmesine yoracaktı sonra-
lan.
Cide günleri
Çocukluk yıllanna dönünce, nedense da-
ha çok Faruk abisiyle Sıdıka ablasını anım-
sıyordu. Bir de ceketi parlak düğmelerle
süslü Ismail abisini... İsmail subaydı ve Ça-
nakkaJe'de görevliydi o yıllarda. Cephede
yaralanmıs, iyileşsin diye memleketi Cide*-
ye yollanmıştı bir ara... Küçük Rıfat'ın, su-
15-16 yaşlanndayken
dergilerde şiirleri
yayımlanan bir ozandı o.
1926'da'îstiklalMarşı
Yanşması' açıldığında bir
şiirle katılmıştı yanşmaya.
Kazanamadı, ama
değerlendirme kurulundan
önemli bir mektup aldı..
Başansı kutlanıyor, şiiri
sürdürmesi isteniyordu.
bay abisiyle ilgili anısı, bu hava değişimi sü-
resiyle sınırhydı. Bir gün, o parlak düğme-
li ceketi üzerinde, kardeşini kucaklamış,
bahçedeki ccviz kütüğüne kadar yürümüş-
lerdi. Bütiin anısı bu kadardı. İsmail sonra
yine cepheye yollanmış ve bir daha geri dön-
memişti.
On bir, on iki yaşlanna kadar, babasının
görevli bulunduğu Cide'de kaldılar. Kara-
deniz'in bu kjyıcığı, yeşilin egemen olduğu
bir resim kadar güzeldi. Çocukluğunun bu
anı tablosunda uçsuz bucaksız bir kumsal-
la midyeler ve çakıi taşlan yer alıyordu. Bir
de babasıyla birlikte belli günkrde gidip gel-
dikleri deniz kıyısındaki tuz mağazasını
anımsıyordu. Bir bakıma Cide, çocukluğuy-
du onun! Taşına toprağına çocukluk anılan
sinip kalmıştı. O, bir daha dönülemeyecek
olan düş ülkesiydi... Aradan yıllar geçip de
saçlanna ak düştüğü, yazdıgjı kitapların sa-
yısı boyunu astığı, uzun ve cileli çabşma ya-
samından emekliye aynldığı bir dönemde,
âdeta yeniden baba evine dönmek isterce-
sine Cide'ye yerleşmek ve burada eski gün-
lerin erincinı, dınginliğini aramak için yol-
lara düşecekti...
Abısi Faruk, ilkokulun son suufmda oku-
yordu. Ona güvenerek Rıfat da biraz erken-
ce yazdınlmıştı okula. Uzunca bir yokuşun
sonundaycL okul binası. Küçük Rıfat, bir
heves, bir coşkuyla tırmanırdı yokuşu. Ama
çabuk yoruluyor, sık sık abisinyı sirtmda ta-
şınıyordu.
80 yılhk
bir çınar:
RIFAT 1LGAZ
Necati Güngör
10-12 yaşlanna kadar babasının görevli bulunduğu
Cide'de kaldı Rıfat Ilgaz. Karadeniz'in bu kıyıcığı
yeşilin egemen olduğu bir resim kadar güzeldi.
Çocukluğunun bu anı tablosunda uçsuz bucaksız
bir kumsalla midyeler ve çakıl taşlan yer alıyordu.
O bir daha dönülemeyecek olan düş ülkesiydi.
İlkokulun tüm sınıflannı birincilikle geçti Rıfat.
Gelgelelim "hal ve gidiş" hanesinin pek temiz
olduğu söylenemezdi. Her dönemde yaldızlı bir
"ihtar" işareti konuyordu karaesine.
Yaramazlıklan dillere destandı. Başka türlü de
olamazdı. Hababam Sınıfı'nın yazan geçiyordu
okul sıralarından...
Leylaklarını
anlatıyorum
Leylak getiriyorsun bana gunesli bir gün
Onu saçlarından topladığım belli
Bir leylak bahçesisin karşımda
Böyle kucagında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak
Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelışiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun
(Soluk Soluğa, 1962)
\
RIFAT ILGAZ CtDE'DE — Yazar Rıfat Ilgaz doğup büyüdüğü Karadeniz'in şirin Uçesi Cide'de yıllar sonra özlem giderirken.
Yokuş çıkarken yoruluyordu, ama ders-
lerde oldukça başanlıydı küçük Rıfat. Sı-
nıf birincisiydi. Dahası, başöğretmen Hil-
mi Bey, Rıfat'ın çalışkanlığmı kendi çocuk-
larına örnek gösteriyordu boyuna... Hilmi
Bey asker kökenli bir öğretmendi. Mütare-
ke yıllarında Ingilizler, Kuleli'yi ve Harbi-
ye"yi kapatınca, o da memleketi Cide'ye
dönmüştü. Hilmi Bey, iki oğlu da Rıfat ka-
dar çalışkan değUler diye onlan azarlaya-
dursun, bu çocuklar bir gün politikaya atı-
lacak ve çok önemli yerlere geleceİclerdi.
Sözgelimi Kaya Erdem! Bakanlık koltukla-
rından Meclis Başkanlığı'na kadar uzayan
bir yükseliş grafıği çizecekti.
İlkokulun tüm sjnıflannı birincilikle ge-
çen Rıfat, ortaokula yazılmak için Kasta-
monu'daki ablasının yanına gitmek zorun-
da kalmıştı. Bu yıllarmın kolay geçtiği söy-
lenemezdi. Telgraf memuru olan eniştesinin
evi okula çok uzaktı. Karlı, yağmurlu gün-
lerde, keskin soğuklarda gidip gelirken pe-
rişan oluyordu. Bu kötu koşullara karşın
derslerinde başanlıydı. Yıl sonlarında doğ-
rudan sınıf geçiyordu.
Gelgelelim, "hal ve gidiş" hanesinin pek
temiz olduğu söylenemezdi. Her dönemde
yaldızh bir "ihUr" işareti konduruyor-
du karnesıne! Yaramazlıklan dillere destan-
dı! Başka türlü de olamazdı zaten: Haba-
bam Sımfı'mn yazan geçiyordu okul sıra-
larından...
Kedi ve ihtar
"Kötü öğretrnenleri hiçbir zaman bagış-
lamazdım. Bir gülünecek yanını bulur, da-
lına basardım! Sınıfımız yemekhaneye çok
yakındı. Bu yüzden kediler gelip ayağımı-
za dolaşırdı. Bunlardan en (oramanını ku-
cağıma aldıgım bir gön, öğretmenin birden
sınıfa girmesi üzerine kediyi kapaklı olan
sıraların içine kapattım. Ama kedi istedi-
ğim biçimde durmuyordu. Acı bir miyav-
lamadan sonra Fransızca öğretmeni Hamit
Bey, masmavi gözJerini açarak üzerime doğ-
ru yüriidü. Yerimden biraz sağa kaydım. Ke-
di, baskıdan kurtulunca başını çıkanp dı-
san fırladı. sınıfın içinde dolasmaya başla-
dı. Hamit Bey kediyi bırakmış, beni kova-
lıyordu. Ben, ondan daha atik davranıp sı-
nıfın kapısını açtım, kediyle birlikte dışan
fııiadık. Böyiece disiplio kurulnna verilmiş
olnyordnm, ama bu kedi olayı disiplin ku-
rulu başkanı Nuri Bey'in hoşuna gitmişti!
Bir ihtaıia yakayı kurtardım..."
Mehmet Rıfat, kitaplann büyülü dünya-
sına da öğrencilik yıllannda adım attı. Bir
kez, geleneksel olarak evlerinde kitap oku-
nurdu. Babası, kimi romanlan, halk masal-
larım, polisiye öyküleri kâh kendisi okur,
kâh çocuklanna yüksek sesle okutarak din-
lerdi. Bir de telgrafhaneyle iliskileri oldu-
ğu için oraya gelen tüm dergiler, kitaplar,
gazeteler, küçük Rıfat'ın âdeta denetimin-
den geçerdi! önce kendileri okurlar, sonra
sahiplerine iletirlerdi. Kurtuluş Savaşı ko-
şullannın getirdiği bir çözüm yoluydu bu.
Ders kitaplanru bir solukta tüketip de hı-
zını alamayan Rıfat, Abdülhak Hamit'ten
Reşat Nuri'ye, Kerem ile Ash'dan Şerlok
Holmes'e kadar eline ne geçirirse onu oku-
yordu. Kitapçı Emin Efendi'den geceliği yüz
paraya romanlar kirahyor, fazla para ver-
memek için de sokağa adımını atar atmaz
okumaya başbyordu. Arkadaşlan arasında
adı "Romancı"ya çıkmıştı bu yüzden. Ro-
man okuru anlamında... Hatta kimileri ka-
nştınp "Onnancı" diye sesleniyorlardı!
Böylesine tutkulu bir okuma ahşkanlığı,
kaçınılmaz olarak yazma hevesini de bera-
berinde getirdi!
İlk şiirter
On beş, on altı yaşlanndayken dergiler-
de şiirleri yayımlanan bir ozandı o. 1926'da
"Istiklal Marşı Yanşması" açıldığında, bir
şiir yazıp gönderdi bu yanşmaya. Çevreden
utandığı için de kimselere söylememişti ka-
tıldığını. Sonuçta kazanamadı, ama değer-
lendirme kurulundan önerali bir mektup al-
dı: Başansı kutlanıyor, şiiri sürdürmesi is-
teniyordu!
Genç ozanın okuma ve yazma tutkusu
geçici bir gençlik hevesi değildi elbet. Harç-
lıklannı olduğu gibi kitaba yatırıyordu.
Ders kitaplanna karşı eski yoğun ilgisi bi-
raz zayıflamıştı; dahası Türkçe dersinden de
iyi notlar alamıyordu. O sıralarda Kastamo-
nu'da Türkçe öğretmeni olarak görev yapan
bir başka ozan, Zeki Ömer (Defne), Rıfat'ın
başansı konusunda oldukça umutsuzdu!
Ne var ki bu umutsuzluk çok sürmedi. Bir
gün yine bir Türkçe ödevi vermişti Zeki
Omer Bey. Rıfat, özene bezene hazırladı
odevini. Okuduğu kitaplardan tümceler ser-
piştirdi aralara... Bu özenli kompozisyon-
dan etkilenen öğretmeni, ödev kâğıdımn al-
tına şu sözleri yazmaktan kendini alama-
mıştı: '^Bu kadar güzel vazifeler yazıyordun
da beni neden ümitsizliğe düşürdün?"
Bu arada Rıfat'ın abisi Faruk okulunu
çoktan bitirmiş, telgraf memuru olarak ha-
yata atılmıştı. Aynı işi yapan eniştesinden
mors alfabesini öğrenmiş, sonra da aynı gö-
reve atanması yapımııştı. Kurtuluş Savaşı
yıllannda Mustafa Kemal Paşa'nuı ve An-
kara hükümetinin buyruğunda görev yap-
mışlardı. Kannca kaderince emekleri geç-
mişti kurtuluşumuza... 1926'lara gelindiğin-
de hâlâ aynı görevin başmdaydı Faruk. Ulu-
sun yasal temsilcisi olan Ankara yönetimi,
ülkenin çehresini değiştirmek üzere bir di-
zi çalışmalar başlatmıştı. En başta, ülkeyi-
demir ağlarla örme işine girişilmişti. Du-
rumlanndan memnun olmayan telgraf me-
murlarıysa bu yeni iş kapılanna atmışlardı
kendilerini... Etolayısıyla görevi başında ka-
lan telgraf memurlannın sayısı azalmıştı.
Rıfat'ın abisi Faruk da onlardan biriydi iş-
te.
Telgrafçılar
Telgrafhanede eleman sayısı azaldığı için
görevlilerin üstündeki iş yoğunluğu iki kat
artmıştı. Günde on iki saatten az olmamak
üzere sürekli çalışıyorlardı. Buna karşılık
ücretlerinde hiçbir artış olmamışü, Aşın öl-
çüde çalışmaktan yorgun ve hasta düşüyor-
lardı! Ellerine geçen parayla yeterince bes-
lenemedikleri gibi, yarısmı doktora, ilaca
yatu-mak zorunda kalıyorlardı!
Kurtuluş Savaşı'nm adsız kahramanlann-
dan olan telgraf memurlan, çalışma koşul-
lannın düzeltihnesi, ücretlerinin arttınlması
dileğıyle kendi aralannda söz birliği edip
Ankara'yı uyarmaya karar verdiler sonun-
da! Samsun, Trabzon, Adana ve benzeri
merkezlerden Ankara'ya birer telgraf çek-
tiler. Başvekile, Münakalat Vekâleti'ne,
umum müdurlüğe verilmiş birer dilekçe ni-
teliğindeydi bu telgraflar... "Aşın caüşmak-
tan hasta diiştük" diyorlardı. "Ya yeni me-
Okumaya çok düşkündü. \
Kitapçı Emin Efendi'den :
geceliği yüz paraya roman i
kirahyor, fazla para
r
vermemek için sokağa
adımını atar atmaz okumaya
başlıyordu. Arkadaşlan
arasında adı "Romancı"ya
çıkmıştı bu yüzden. ;
mur atayarak iş yükümüzü azaltın ya da ay- '.
lığımızı arttınn! Şimdiki halde aylıklanmız •"
ilaç parasına bile yetmiyor!.."
Faruk, bu telgrafı çekenlerden biriydi.
Ankara yönetimi çok kızmıştı bu dilek-
çelere! Olaya adı karışan bütün memurlar,
Ali Çetinkaya başkanlığındaki Istiklâl Mah-
kemesi'ne verilmişlerdi Yargüama işlemi sü-
ratle gerçekleşti. Bütün telgrafçılar suçlu bu-
lundu! Yetki ve sorumluluk derecelerine gö-
re bir yıldan üç yüa kadar hapis cezalanna
çarptınldılar! Fanık, alt düzeyde bir memur
olduğu için bir yıla mahkûm edilmişti.
Grev
Olay, ülke çapında yankı uyandırmıştı.
Gazeteler uzunca bir süre, telgrafcılann grev
yapüklanm yazmışlardı. Faruk da bir grev-
ciydi! Bu, yeni bir kavram, yeni bir sözcük- '
tü. Anlamını pek biuniyorlardı. Gazetele- '
rin yazdığına göre telgrafcılann eylemine -
"grev" deniliyordu. Insanlann bütün bildiği
bundan ibaretti! Ortaokul öğrencisi Rıfat -
da abisinin başma gelen olay nedeniyle ilk
kez duyuyordu bu sözcüğü. Ama hiç unut-
madı. Sanki başka bir dünyaya açılan bir
kapının anahtan niteliğindeydi bu sözcük. -
Bir yanda hak arayanlar, bir yanda haksız-
lık edenler... Suçluİar ve güçluler... Evet, her ;
şey bir sözcükle başüyordu. :
Yarm: Ogretmealik ;
HABERLERIN DEVAMI
THY grevi 'Önce anayasa, sonra seçîm' Dikmener ödülleri açıklandı
(Baştarafi 1. Sayfada)
son teklifimizi sundok. Şimdi
onlardan gelecek yeni ve ciddi
bir tekUf bekliyornz" şeklinde
konuştu.
THY Genel Müdürü Cem
Kodu ise Hava-tş'e verdikleri
son teklifin, Tiiridye gtneönde-
ki hemen töm topinsözkşme ra-
kamlannın üzerinde" olduğunu
savundu. Kozlu, THY'nin 1990
yılını 220 milyar lira zararla ka-
padığmı ve umutlanmn 1991 yılı
olduğunu hatırlatarak "Ortak-
hgımız h^kımımlfln ber gün mil-
yariarca hralık yeni zarariara yol
açacak grevin yeglendigi yolnn-
daki bir izlenune kapılmak en
azından haksızlık olacaktır" de-
di.
S saat süren dünkü göruşme-
ye Cem Kozlu, Atilay Ayçin ve
TÜHIS Genel Sekreteri Rahmi
Cıbıroglu katıldı. Görüşmede,
ücret konusuna girilmediği ve
"Grevin bir an önce snlaşma
saflanarak çözttmknmesine yö-
nelik temennilerin dile
getirildiği" öğrenildi. Taraflar
bugün saat 15.00*16 yeniden bir
araya gehneyi kararlaştırdılar.
Ote yandan Cumhurbaşkanı
özal, dün akşam TBMM'de ve-
rilen 23 Nisan resepsiyonunda
Hak-lş Konfederasyonu Başka-
nı Necati Çelik üe konuşurken,
"Toplusözleşmelerde mayıs ve
haziranı geçirirsek iyi olacak
ama, THY grevi çok zor.
TV2'de izledim. Asgari ücrerin
1 milyon 600 olmasını istiyoriar.
Bu yük çekilmez" dedi.
Bu arada THY'deki grev ve
lokavta katümayacaklar listesi-
ne Cumhurbaşkanı Turgut
özal'ın uçağında görevlendiril-
mek üzere 5 pilot, 4 hostes ve 1
şoförün eklenmesini öngören
Çahşma ve Sosyal Güvenlik Ba-
kanlığı'nın karan mahkemece
durduruldu. Hava-lş'in başvu-
nısu üzerine lstanbul 3. İş Mah-
kemesi, konuya ilişkin dava so-
nuçlanıncaya kadar bu işçilerin
çahşmasının ihtiyati tedbir yolu
üe durdurulmasma karar verdi.
(Baştarafi 1. Sayfada)
"Bn yasama döneminde anaya-
sa değisikliği gerçekieşebUir
mi?" sorusunu, "Öyle görünü-
yor olabilir" diye yanıtladı.
Cumhurbaşkam Turgut Özal,
dün akşam TBMM'de 23 Nisan
nedeniyle düzenlenen resepsi-
yonda, DemirePin önerisini ya-
nıtladı. Özal, gazetecilerin bu
konudaki sorusuna şu karşılığı
verdi:
"Niye 60 gön? Mesela anaya-
sa deg^ikJikierini kabul ederier,
diyeliın ki eylülde olabilir. Ana-
yasa degtşikliklcrini kabul eder-
lerse secim eylülde olabilir. Ama
hangi eyliil, onu bilmiyonım. O
benim yetkimde degil. Ben yar-
dımcı olunım. Ama benim soy-
lediğim anayasa degişikliklerini
kabul etsinler. Biz arkadaşlan-
mızı ikna etmeye çalışınz."
özal, anayasa değişikliği ile
ilgili yöneltilen soru ve yamtla-
n şöyie:
— Cumhurbaşkanının halk
Urafındao secümesini mi kasle-
diyorsuouz?
ÖZAL — Hayu-, hayır. Baş-
ka şeyler de var. Hepsine uygun
zannediyorum. Onu kabul et-
sinler, eylülde yapılma ihtimali
kuvvetlidir. Ben elimden gelen
desteği gösteririm. Hodri mey-
dan. Işte o vakit 100 gün, 60
gün laflannı bıraksın.
— Anayasa degişikliğinden
hemen sonra seçim mi düşünü-
yorsunuz?
ÖZAL — İyi olur. Anayasa
degişikliğinden sonra seçime gi-
dilir.
— tki sandık mı olur?
ÖZAL — Evet, ben zaten
hodri meydan dedim.
— Üç de olabilir mi?
ÖZAL — Olur. Neden olma-
sın. Ama ben yanaşacaklanm
zannetmiyonım. Mahalli seçim-
ler de girer mi bilmiyorum.
Bunlar anayasayı falan değişti-
remezler.
— DYP sizin önerilerinize ya-
naşıyor.
ÖZAL — Kaç defa aynı şey
başımıza geldi. Mahalli seçim-
lerde başımıza gelmedi mi?
— Anayasa değişikliği tasla-
gını hazırlayacak mısınız?
Kürt liderler memnun
(Baştarafi l. Sayfada)
lerle yaptığı görüşmelerin çok
olumlu olduğunu ve hükümetin
bundan memnunivet duyduğunu
söylediği kaydedildi.
Londra'daki Kürt kaynaklan,
Irak hükümeti ile görüşmelerde
bulunan Celal Iklabani başkanh-
ğındaki heyetin, demokratik bir
Irak içinde Kürt özerkliğini kur-
'BM,
(Baftarafi 1. Sayfada)
yapılması için işbiru'ğı yapmaya
söz verdiği ifade edildi.
BM Sözcüsü Nadia Younes.
BM'nin Irak tarafından yapılan
isteği incelediğini ve Irak'ın ıs-
teğini içeren mektubun bir kop-
yasının da Paris'te bulunan BM
Genel Sekreteri Perez de Cuel-
lar'a gönderildiğini açıkladı.
maya çahşaklannı beurttiler.
Kaynaklar görüşmelerin, "en
ttst düzeyde" >-üriitüldüğünü vur-
guladılar, ancak Kürt liderlerinin
Soddam Huseyin'le bir araya gelip
gelmediklerirû açıklamadılar.
Bazı Kürt örgütlerini bir araya
getiren Kürdistani Cephe'nin söz-
cüsü ise askeri bir ayaklanmamn
çözüm olmadığını anladıklarını
söyleyerek "Dış güçler, özelUkle
BM tarafından siyasi bir çözüm
buiunacagına dair garanti verüdi"
dedi.
AFP'nin haberine göre Bağ-
dat'taki güveniür kaynaklar da
Irak resmi makamlanrun, Kürtle-
rin özerkliğine ilişkin uluslarara-
sı garanti konusunu incelediğini
belirterek iki tarafarasındaki an-
laşmanın bu inceleme sonucuna
bağlj olduğunu kaydettiler.
ÖZAL — Adalet Bakanhğı'-
mn hazırladığı bir taslak var.
özal milletvekili sayısmın
600'e çıkanlması halinde 75 mil-
letvekilinin Türkiye kontenja-
nından milletvekili seçilebilece-
ğini anlattı. özal, "Eşinizin de
bu kontenjandan Türkiye mil-
letvekili olmasını ister misiniz?"
sorusunu, "Onu ayırdılar biz-
den" diyeyamtladı. özal, "Se-
çim bu eylülde mi?" sorusunun
yinelenmesi üzerine "Seçim ey-
lülde de. 91 mi, 92 mi? Şimdi
bunlar 91 diye korktular, buna
Millet Meclisi karar verir. Ben
anayasa degisikliğini yapın, biz
de size yardımcı oluruz dedim"
diye konuştu.
İnönü'nün sözleri
Resepsiyona katılan SHP Ge-
nel Başkanı Erdal lnönii de
Özal'ın sözlerini yanıtlarken,
"Kişisel isteklere bağlı bir deği-
şikliği kabul etmem" dedi. Inö-
nü, Özal'ın onerisine "Sayın
Özal pazariık yapıyor. Demok-
ratik doğnıltuda olmayan ana-
yasa degişikliklerine karşıyız.
Bu konularda pazariık olmaz.
Kişisel isteklere bağlı hiçbir de-
ğişikliği kabul etmeyiz" diye de-
ğerlendirdi.
Anayasa sempozyumu
Türk Parlamenterler Birliği
ile Basın Konseyi'nin ortaklaşa
duzenledikleri ve ramazan bay-
ramı öncesinde "Terörle Müca-
dde Yasası" göriismelerine rast-
laması nedeniyle ertelenen
"Anayasada Son Degişiklik
Önerileri" paneli bugün yapılı-
y°r
- Sempozyumda
TBMM Başkanı Kaya Erdem,
ANAP Grup Başkanvekili Ya-
sin Bozkurt, SHP Grup Baş-
kanvekili M.Fehmi Giineş,
DYP Genel Başkan Yardımcısı
Yaşar Topçu konuşacak. Prof.
Dr. Çetin Ozek, Prof. Dr. Nur-
kut Inan ile Prof. Dr. Bakır
Çağlar da tebliğ sunacaklar.
(Baftarafi 1. Sayfada)
ölen Cumhuriyet yazı işleri mü-
dürlerinden Bülent Dikmener
adına 12 yıldan beri verüiyor.
Erhan Akyıldız, Müfıt Alaça-
lı, Yalçın Bayer, Orhan Erinç,
Soner Girgin, Mazlum Göknel,
Okay Gönensin, Güngör Gö-
nültaş, Uluç Gürkan, Oktay
Kurtböke, Çetin özbayrak,
Umur Talu, Seçkin Türesay ve
UIvi Yanardağ'dan oluşan seçi-
ci kurul, aşağıdaki gazetecilerin
haberlerini ödüliendirdi:
Bülent Dikmener Haber
ödülü: "Tiirk Adımlı Bale" ha-
berleriyle Metin Hakkı Uca
(Anadolu Ajansı).
Jüri Özel Ödülü: "lkinci Ra-
bıta Vakası" Saygı Öztürk (Hür-
riyet).
Özendirme ödülü: "Bursa
Gümrüğündeki Hurda Tekstil
Makineleri" üe ilgili haberleri
nedeniyle Kntla Esendemir
(Cumhuriyet).
"38 Kişiyi Ben Havaya
Uçurdum" Sedef Şenkal - Söley-
man Arat (Hürriyet).
"Efe'ye Ayda 7 Bin Dolara
Ev" Abnırrahman Yıldınm
(Cumhuriyet).
Gazetecilerin ödülleri 29 Ni-
san 1991 pazartesi günü saat
17.00'de Gazeteciler Cemiyeti
Burhan Felek Konferans Salo-
nu'nda düzenlenecek törenle ve-
rilecek. Törenden sonra gazete-
ci Uğur Mumcu "Körfez Savaşı
ve Basın" konulu bir konuşma
yapacak.
Aynı gün saat 13.00'te Bülent
Dikmener, Zincirlikuyu'daki
kabri başında anılacak.
GÖZLEM UĞUR MUMCU
(Baftarafi 1. Sayfada)
model olduğunu; ekonomiye devlet eliyle yapılan "müdahalef-
nin yarattığı saktncaları genel ve soyut bir anlatımia yazıp çi-
zerier.
1983 yılından bu yana devletin ekonomiye nasıl "müdahakT
ettiğini, hangi kararnamenin ya da tebliğin, hangi şirketleri kol-
lamak için çıkarıldığını araştırmak işlerine gelmez. Devlet ban-
kalanndan çıkan kredilerin kimtere dağıtıldığı da görmezlikten
gelinir.
Bu konular araştırılırsa ortaya bambaşka bir tablo çıkar. Bu
tablo "devlet müdahaleciliğinin" en yoz btçimini sergiler.
Konu demokrasi midir?
Bu konuda moda, Atatürk dönemine çatmak; bu dönemi
eleştirmektir. Aynı eteştiri oklan, bugünkü "tek adam yönetimuKr
karşı işlemez.
Kbnu terör mödür? Terörse: "Nereden gelirse gelsin teröre
karşıyrz" gibisinden genel ve soyut açıklamalaria yetiniıier. Oysa
asıl görev, terörün nereden ve nasıl kaynaklandığını bulmak-
tır.
Terörün nereden ve nasıl kaynaklandığını, terörde kullant-
lan silahların nereden geldiğini araştırmak hiç de kolay bir iş
değildir. Bu konuları araştırmaya çalışanlar, örgütlenmiş çıkar
çevreleri ve bu çevrelerin sözcülerınce suçlanıp karalanırlar.
Üstelik, yerattı dünyası ile uğraşmak çok tehlikelidir. An ko-
vanlarına çomak sokmak yerine "nemden gelirse gelsin" ede-
biyatı ile sorun geciştirilir.
Aynı yüzeysellik ve bilgi sığlığını "Terör ile Mücade/e Yasa-
s/"nda da gördük.
Yeni yasa birçok sakıncayı da beraberinde getiriyor. Bunları
inceleyip araştırmak gazetecınin görevidir. Bu konuları incele-
meden, yasanın maddelerine bir kez olsun bakmadan, genel
ve soyut sözcüklerie yazı yazmak, okurları aldatmak demek-
tir. Bu yüzeysellik Körfez konusu ile Kürt sorununda da yaşanı-
yor.
Ortadoğu'nun tarihini bilmeden, bu tarihi oluşturan olayları
araştırmadan, Birinci Dünya Savaşı sonrasının emperyalist si-
yasetlerini incelemeden nasıl yorum yapılabilir?
Irak'ın Kuveyt'ten çıkanlması için karar alan Birleşmiş Mil-
letler Güvenlik Konseyi'nin beş sürekli üyesinin Irak'a silah sa-
tan beş devlet olduğunu bilmeden olaylar yeterince algılana-
maz.
Ortadoğu'nun dünü ve bugünü arasında çok yakın bir ilgi
var. Bu ilginin odak noktasında da petrol kuyulan yer alıyor.
24 Nisan, Ermenilerin "soykınm günü" ilan ettikleri gündür.
Neden, yurtdışındaki temsilcilerimize yönelen Ermeni terörü,
Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra başladı? Ve neden 1980 yılı-
na kadar her yıl artarak tırmanma gösterdi? Ve neden birden-
bire 1982 yılından sonra bıçakla kesilircesine duruverdi?
Bu olaylar ne "nereden gelirse gelsin" edebiyatı ile açıkla-
nır, ne "hamasi" söylevier ile...
Aynı yüzeysellik ve sığlığa Ermeni ve Kürt sorununda da rast-
lanıyor.
Kürt sorununun dünü ve bugünü var. Kürt sorununu, işte bu
dünü ve bugünü ile incelemek gerekir.
Sevr Antlaşması'nda Batı emperyalistlen neden bolgede bir
Kürt ve Ermeni devletı kurmak istemişlerdi? Neydi antlaşma-
nın 62 ve 64. maddeleri? İngiliz gizli servisi ile hangi Kürt li-
derleri anlaşmaiar yapmışlardı? Molla Mustafa Barzani neden
CIA aracılığı ile eski ABD başkanı ile ilişki kurmuştu? Barza-
ni, ölmeden Önce Kürt davasını niçin Carter'a emanet etmişti?
Bu konulan bilmeden, ingiltere ve ABD'nin "güvanlik bötgesT
adı altında kurdukları "embriyon Kürt dwleti"n\ ve Kürtler ûze-
rindeki "Amerikan Mandası"nt anlamaya olanak yoktur
Kaç kişi, Şeyh Sait Ayaklanması'nı yeterince biliyor? Kaçı-
mız, 1983 yılındaki ASALAPKK toplantısından haberlidir? PKK
olayı ne zaman başladı? Nedir Kürt sorunu?
12 Eylül öncesi terörü Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmadı, hü-
kümeti yıktı, yerine askeri yonetim geldi.
Bu olaylar da elbette koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni yıka-
maz. Ancak, demokratik düzeni tıpkı 12 Eylül öncesinde oldu-
ğu gibi "destabiHze" eder. Bu süreç de ister istemez, kanlı kar-
gaşalara, iktidar boşluklarına ve askeri yönetimlere yol açar.
Bu nedenle olayları, kaynaklarına inerek araştırmak gere-
kir. Yüzeyselliğin, araştırma ve düşünce tembelliğinın ve %me-
rika'ya güven, gerisini hiç merak etme" türünden arabesk sap-
lantıların bu konularda yeri yoktur.
• • *
Düzeltme: Dün çıkan yazıda "ilk Medis'in üyeierinr sözcûk-
leri, bir yanlışlık sonucu "ilk Medis'in öğeJerini" olarak çıkmıştır
Düzeltir, özür dileriz.