19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 24NİSAN1991 Rıfat Dgaz'ın çocuklıık düşü: Cide — ı — Blr sair yeüşiyor... Yıl 1911'di; ayiardan nisan... Karadenizi in batı yakası derin bir kara gömülmüştü o kış; kimi yerlerde evlerüı saçaklanna ka- dar yükselmişti kar... Duvarlan deniz ko- kan abşap bir evde, saçlanyla dünyanın kahnnı süpüren Fatma kadın yedinci çocu- ğunu doğurdu o gün... YU 1911, evet, nisamn 24. günü! Doğan çocuğun babası Hüseyin Vebbi Bey'di. Düyun-u Umumiye memuruydu ve feleğe mihneti yoktu! Yedi çocukiu ailesinin yü- künü, gıkı bile çıkmadan omuzlamıştı. Ina- nıyordu ki yeryüzüne ayak basan her çocuk, kendi nzkıyla beraber gelir... Yedinci çocuğun adını Mehmct Rıfat koydular. Anası, zayıf, sağhksız biriydi, Rıfat'ı em- zirecek sütü bile yoktu. Onu, keçi sütüyle beslediler. Inatçı, dediğkn dedik bir çocuk- tu. Bu yüzden anası, oğlunun inatçılığını, keçi sütüyle beslenmesine yoracaktı sonra- lan. Cide günleri Çocukluk yıllanna dönünce, nedense da- ha çok Faruk abisiyle Sıdıka ablasını anım- sıyordu. Bir de ceketi parlak düğmelerle süslü Ismail abisini... İsmail subaydı ve Ça- nakkaJe'de görevliydi o yıllarda. Cephede yaralanmıs, iyileşsin diye memleketi Cide*- ye yollanmıştı bir ara... Küçük Rıfat'ın, su- 15-16 yaşlanndayken dergilerde şiirleri yayımlanan bir ozandı o. 1926'da'îstiklalMarşı Yanşması' açıldığında bir şiirle katılmıştı yanşmaya. Kazanamadı, ama değerlendirme kurulundan önemli bir mektup aldı.. Başansı kutlanıyor, şiiri sürdürmesi isteniyordu. bay abisiyle ilgili anısı, bu hava değişimi sü- resiyle sınırhydı. Bir gün, o parlak düğme- li ceketi üzerinde, kardeşini kucaklamış, bahçedeki ccviz kütüğüne kadar yürümüş- lerdi. Bütiin anısı bu kadardı. İsmail sonra yine cepheye yollanmış ve bir daha geri dön- memişti. On bir, on iki yaşlanna kadar, babasının görevli bulunduğu Cide'de kaldılar. Kara- deniz'in bu kjyıcığı, yeşilin egemen olduğu bir resim kadar güzeldi. Çocukluğunun bu anı tablosunda uçsuz bucaksız bir kumsal- la midyeler ve çakıi taşlan yer alıyordu. Bir de babasıyla birlikte belli günkrde gidip gel- dikleri deniz kıyısındaki tuz mağazasını anımsıyordu. Bir bakıma Cide, çocukluğuy- du onun! Taşına toprağına çocukluk anılan sinip kalmıştı. O, bir daha dönülemeyecek olan düş ülkesiydi... Aradan yıllar geçip de saçlanna ak düştüğü, yazdıgjı kitapların sa- yısı boyunu astığı, uzun ve cileli çabşma ya- samından emekliye aynldığı bir dönemde, âdeta yeniden baba evine dönmek isterce- sine Cide'ye yerleşmek ve burada eski gün- lerin erincinı, dınginliğini aramak için yol- lara düşecekti... Abısi Faruk, ilkokulun son suufmda oku- yordu. Ona güvenerek Rıfat da biraz erken- ce yazdınlmıştı okula. Uzunca bir yokuşun sonundaycL okul binası. Küçük Rıfat, bir heves, bir coşkuyla tırmanırdı yokuşu. Ama çabuk yoruluyor, sık sık abisinyı sirtmda ta- şınıyordu. 80 yılhk bir çınar: RIFAT 1LGAZ Necati Güngör 10-12 yaşlanna kadar babasının görevli bulunduğu Cide'de kaldı Rıfat Ilgaz. Karadeniz'in bu kıyıcığı yeşilin egemen olduğu bir resim kadar güzeldi. Çocukluğunun bu anı tablosunda uçsuz bucaksız bir kumsalla midyeler ve çakıl taşlan yer alıyordu. O bir daha dönülemeyecek olan düş ülkesiydi. İlkokulun tüm sınıflannı birincilikle geçti Rıfat. Gelgelelim "hal ve gidiş" hanesinin pek temiz olduğu söylenemezdi. Her dönemde yaldızlı bir "ihtar" işareti konuyordu karaesine. Yaramazlıklan dillere destandı. Başka türlü de olamazdı. Hababam Sınıfı'nın yazan geçiyordu okul sıralarından... Leylaklarını anlatıyorum Leylak getiriyorsun bana gunesli bir gün Onu saçlarından topladığım belli Bir leylak bahçesisin karşımda Böyle kucagında kalsa daha iyi Bir vazoya bırakıp gidiyorsun Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki Önce renkleri gidiyor arkandan Nesi varsa gidiyor soyunarak Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe Yaprak yaprak gelışiyorsun Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine Ölümsüz bir mevsim oluyorsun (Soluk Soluğa, 1962) \ RIFAT ILGAZ CtDE'DE — Yazar Rıfat Ilgaz doğup büyüdüğü Karadeniz'in şirin Uçesi Cide'de yıllar sonra özlem giderirken. Yokuş çıkarken yoruluyordu, ama ders- lerde oldukça başanlıydı küçük Rıfat. Sı- nıf birincisiydi. Dahası, başöğretmen Hil- mi Bey, Rıfat'ın çalışkanlığmı kendi çocuk- larına örnek gösteriyordu boyuna... Hilmi Bey asker kökenli bir öğretmendi. Mütare- ke yıllarında Ingilizler, Kuleli'yi ve Harbi- ye"yi kapatınca, o da memleketi Cide'ye dönmüştü. Hilmi Bey, iki oğlu da Rıfat ka- dar çalışkan değUler diye onlan azarlaya- dursun, bu çocuklar bir gün politikaya atı- lacak ve çok önemli yerlere geleceİclerdi. Sözgelimi Kaya Erdem! Bakanlık koltukla- rından Meclis Başkanlığı'na kadar uzayan bir yükseliş grafıği çizecekti. İlkokulun tüm sjnıflannı birincilikle ge- çen Rıfat, ortaokula yazılmak için Kasta- monu'daki ablasının yanına gitmek zorun- da kalmıştı. Bu yıllarmın kolay geçtiği söy- lenemezdi. Telgraf memuru olan eniştesinin evi okula çok uzaktı. Karlı, yağmurlu gün- lerde, keskin soğuklarda gidip gelirken pe- rişan oluyordu. Bu kötu koşullara karşın derslerinde başanlıydı. Yıl sonlarında doğ- rudan sınıf geçiyordu. Gelgelelim, "hal ve gidiş" hanesinin pek temiz olduğu söylenemezdi. Her dönemde yaldızh bir "ihUr" işareti konduruyor- du karnesıne! Yaramazlıklan dillere destan- dı! Başka türlü de olamazdı zaten: Haba- bam Sımfı'mn yazan geçiyordu okul sıra- larından... Kedi ve ihtar "Kötü öğretrnenleri hiçbir zaman bagış- lamazdım. Bir gülünecek yanını bulur, da- lına basardım! Sınıfımız yemekhaneye çok yakındı. Bu yüzden kediler gelip ayağımı- za dolaşırdı. Bunlardan en (oramanını ku- cağıma aldıgım bir gön, öğretmenin birden sınıfa girmesi üzerine kediyi kapaklı olan sıraların içine kapattım. Ama kedi istedi- ğim biçimde durmuyordu. Acı bir miyav- lamadan sonra Fransızca öğretmeni Hamit Bey, masmavi gözJerini açarak üzerime doğ- ru yüriidü. Yerimden biraz sağa kaydım. Ke- di, baskıdan kurtulunca başını çıkanp dı- san fırladı. sınıfın içinde dolasmaya başla- dı. Hamit Bey kediyi bırakmış, beni kova- lıyordu. Ben, ondan daha atik davranıp sı- nıfın kapısını açtım, kediyle birlikte dışan fııiadık. Böyiece disiplio kurulnna verilmiş olnyordnm, ama bu kedi olayı disiplin ku- rulu başkanı Nuri Bey'in hoşuna gitmişti! Bir ihtaıia yakayı kurtardım..." Mehmet Rıfat, kitaplann büyülü dünya- sına da öğrencilik yıllannda adım attı. Bir kez, geleneksel olarak evlerinde kitap oku- nurdu. Babası, kimi romanlan, halk masal- larım, polisiye öyküleri kâh kendisi okur, kâh çocuklanna yüksek sesle okutarak din- lerdi. Bir de telgrafhaneyle iliskileri oldu- ğu için oraya gelen tüm dergiler, kitaplar, gazeteler, küçük Rıfat'ın âdeta denetimin- den geçerdi! önce kendileri okurlar, sonra sahiplerine iletirlerdi. Kurtuluş Savaşı ko- şullannın getirdiği bir çözüm yoluydu bu. Ders kitaplanru bir solukta tüketip de hı- zını alamayan Rıfat, Abdülhak Hamit'ten Reşat Nuri'ye, Kerem ile Ash'dan Şerlok Holmes'e kadar eline ne geçirirse onu oku- yordu. Kitapçı Emin Efendi'den geceliği yüz paraya romanlar kirahyor, fazla para ver- memek için de sokağa adımını atar atmaz okumaya başbyordu. Arkadaşlan arasında adı "Romancı"ya çıkmıştı bu yüzden. Ro- man okuru anlamında... Hatta kimileri ka- nştınp "Onnancı" diye sesleniyorlardı! Böylesine tutkulu bir okuma ahşkanlığı, kaçınılmaz olarak yazma hevesini de bera- berinde getirdi! İlk şiirter On beş, on altı yaşlanndayken dergiler- de şiirleri yayımlanan bir ozandı o. 1926'da "Istiklal Marşı Yanşması" açıldığında, bir şiir yazıp gönderdi bu yanşmaya. Çevreden utandığı için de kimselere söylememişti ka- tıldığını. Sonuçta kazanamadı, ama değer- lendirme kurulundan önerali bir mektup al- dı: Başansı kutlanıyor, şiiri sürdürmesi is- teniyordu! Genç ozanın okuma ve yazma tutkusu geçici bir gençlik hevesi değildi elbet. Harç- lıklannı olduğu gibi kitaba yatırıyordu. Ders kitaplanna karşı eski yoğun ilgisi bi- raz zayıflamıştı; dahası Türkçe dersinden de iyi notlar alamıyordu. O sıralarda Kastamo- nu'da Türkçe öğretmeni olarak görev yapan bir başka ozan, Zeki Ömer (Defne), Rıfat'ın başansı konusunda oldukça umutsuzdu! Ne var ki bu umutsuzluk çok sürmedi. Bir gün yine bir Türkçe ödevi vermişti Zeki Omer Bey. Rıfat, özene bezene hazırladı odevini. Okuduğu kitaplardan tümceler ser- piştirdi aralara... Bu özenli kompozisyon- dan etkilenen öğretmeni, ödev kâğıdımn al- tına şu sözleri yazmaktan kendini alama- mıştı: '^Bu kadar güzel vazifeler yazıyordun da beni neden ümitsizliğe düşürdün?" Bu arada Rıfat'ın abisi Faruk okulunu çoktan bitirmiş, telgraf memuru olarak ha- yata atılmıştı. Aynı işi yapan eniştesinden mors alfabesini öğrenmiş, sonra da aynı gö- reve atanması yapımııştı. Kurtuluş Savaşı yıllannda Mustafa Kemal Paşa'nuı ve An- kara hükümetinin buyruğunda görev yap- mışlardı. Kannca kaderince emekleri geç- mişti kurtuluşumuza... 1926'lara gelindiğin- de hâlâ aynı görevin başmdaydı Faruk. Ulu- sun yasal temsilcisi olan Ankara yönetimi, ülkenin çehresini değiştirmek üzere bir di- zi çalışmalar başlatmıştı. En başta, ülkeyi- demir ağlarla örme işine girişilmişti. Du- rumlanndan memnun olmayan telgraf me- murlarıysa bu yeni iş kapılanna atmışlardı kendilerini... Etolayısıyla görevi başında ka- lan telgraf memurlannın sayısı azalmıştı. Rıfat'ın abisi Faruk da onlardan biriydi iş- te. Telgrafçılar Telgrafhanede eleman sayısı azaldığı için görevlilerin üstündeki iş yoğunluğu iki kat artmıştı. Günde on iki saatten az olmamak üzere sürekli çalışıyorlardı. Buna karşılık ücretlerinde hiçbir artış olmamışü, Aşın öl- çüde çalışmaktan yorgun ve hasta düşüyor- lardı! Ellerine geçen parayla yeterince bes- lenemedikleri gibi, yarısmı doktora, ilaca yatu-mak zorunda kalıyorlardı! Kurtuluş Savaşı'nm adsız kahramanlann- dan olan telgraf memurlan, çalışma koşul- lannın düzeltihnesi, ücretlerinin arttınlması dileğıyle kendi aralannda söz birliği edip Ankara'yı uyarmaya karar verdiler sonun- da! Samsun, Trabzon, Adana ve benzeri merkezlerden Ankara'ya birer telgraf çek- tiler. Başvekile, Münakalat Vekâleti'ne, umum müdurlüğe verilmiş birer dilekçe ni- teliğindeydi bu telgraflar... "Aşın caüşmak- tan hasta diiştük" diyorlardı. "Ya yeni me- Okumaya çok düşkündü. \ Kitapçı Emin Efendi'den : geceliği yüz paraya roman i kirahyor, fazla para r vermemek için sokağa adımını atar atmaz okumaya başlıyordu. Arkadaşlan arasında adı "Romancı"ya çıkmıştı bu yüzden. ; mur atayarak iş yükümüzü azaltın ya da ay- '. lığımızı arttınn! Şimdiki halde aylıklanmız •" ilaç parasına bile yetmiyor!.." Faruk, bu telgrafı çekenlerden biriydi. Ankara yönetimi çok kızmıştı bu dilek- çelere! Olaya adı karışan bütün memurlar, Ali Çetinkaya başkanlığındaki Istiklâl Mah- kemesi'ne verilmişlerdi Yargüama işlemi sü- ratle gerçekleşti. Bütün telgrafçılar suçlu bu- lundu! Yetki ve sorumluluk derecelerine gö- re bir yıldan üç yüa kadar hapis cezalanna çarptınldılar! Fanık, alt düzeyde bir memur olduğu için bir yıla mahkûm edilmişti. Grev Olay, ülke çapında yankı uyandırmıştı. Gazeteler uzunca bir süre, telgrafcılann grev yapüklanm yazmışlardı. Faruk da bir grev- ciydi! Bu, yeni bir kavram, yeni bir sözcük- ' tü. Anlamını pek biuniyorlardı. Gazetele- ' rin yazdığına göre telgrafcılann eylemine - "grev" deniliyordu. Insanlann bütün bildiği bundan ibaretti! Ortaokul öğrencisi Rıfat - da abisinin başma gelen olay nedeniyle ilk kez duyuyordu bu sözcüğü. Ama hiç unut- madı. Sanki başka bir dünyaya açılan bir kapının anahtan niteliğindeydi bu sözcük. - Bir yanda hak arayanlar, bir yanda haksız- lık edenler... Suçluİar ve güçluler... Evet, her ; şey bir sözcükle başüyordu. : Yarm: Ogretmealik ; HABERLERIN DEVAMI THY grevi 'Önce anayasa, sonra seçîm' Dikmener ödülleri açıklandı (Baştarafi 1. Sayfada) son teklifimizi sundok. Şimdi onlardan gelecek yeni ve ciddi bir tekUf bekliyornz" şeklinde konuştu. THY Genel Müdürü Cem Kodu ise Hava-tş'e verdikleri son teklifin, Tiiridye gtneönde- ki hemen töm topinsözkşme ra- kamlannın üzerinde" olduğunu savundu. Kozlu, THY'nin 1990 yılını 220 milyar lira zararla ka- padığmı ve umutlanmn 1991 yılı olduğunu hatırlatarak "Ortak- hgımız h^kımımlfln ber gün mil- yariarca hralık yeni zarariara yol açacak grevin yeglendigi yolnn- daki bir izlenune kapılmak en azından haksızlık olacaktır" de- di. S saat süren dünkü göruşme- ye Cem Kozlu, Atilay Ayçin ve TÜHIS Genel Sekreteri Rahmi Cıbıroglu katıldı. Görüşmede, ücret konusuna girilmediği ve "Grevin bir an önce snlaşma saflanarak çözttmknmesine yö- nelik temennilerin dile getirildiği" öğrenildi. Taraflar bugün saat 15.00*16 yeniden bir araya gehneyi kararlaştırdılar. Ote yandan Cumhurbaşkanı özal, dün akşam TBMM'de ve- rilen 23 Nisan resepsiyonunda Hak-lş Konfederasyonu Başka- nı Necati Çelik üe konuşurken, "Toplusözleşmelerde mayıs ve haziranı geçirirsek iyi olacak ama, THY grevi çok zor. TV2'de izledim. Asgari ücrerin 1 milyon 600 olmasını istiyoriar. Bu yük çekilmez" dedi. Bu arada THY'deki grev ve lokavta katümayacaklar listesi- ne Cumhurbaşkanı Turgut özal'ın uçağında görevlendiril- mek üzere 5 pilot, 4 hostes ve 1 şoförün eklenmesini öngören Çahşma ve Sosyal Güvenlik Ba- kanlığı'nın karan mahkemece durduruldu. Hava-lş'in başvu- nısu üzerine lstanbul 3. İş Mah- kemesi, konuya ilişkin dava so- nuçlanıncaya kadar bu işçilerin çahşmasının ihtiyati tedbir yolu üe durdurulmasma karar verdi. (Baştarafi 1. Sayfada) "Bn yasama döneminde anaya- sa değisikliği gerçekieşebUir mi?" sorusunu, "Öyle görünü- yor olabilir" diye yanıtladı. Cumhurbaşkam Turgut Özal, dün akşam TBMM'de 23 Nisan nedeniyle düzenlenen resepsi- yonda, DemirePin önerisini ya- nıtladı. Özal, gazetecilerin bu konudaki sorusuna şu karşılığı verdi: "Niye 60 gön? Mesela anaya- sa deg^ikJikierini kabul ederier, diyeliın ki eylülde olabilir. Ana- yasa degtşikliklcrini kabul eder- lerse secim eylülde olabilir. Ama hangi eyliil, onu bilmiyonım. O benim yetkimde degil. Ben yar- dımcı olunım. Ama benim soy- lediğim anayasa degişikliklerini kabul etsinler. Biz arkadaşlan- mızı ikna etmeye çalışınz." özal, anayasa değişikliği ile ilgili yöneltilen soru ve yamtla- n şöyie: — Cumhurbaşkanının halk Urafındao secümesini mi kasle- diyorsuouz? ÖZAL — Hayu-, hayır. Baş- ka şeyler de var. Hepsine uygun zannediyorum. Onu kabul et- sinler, eylülde yapılma ihtimali kuvvetlidir. Ben elimden gelen desteği gösteririm. Hodri mey- dan. Işte o vakit 100 gün, 60 gün laflannı bıraksın. — Anayasa degişikliğinden hemen sonra seçim mi düşünü- yorsunuz? ÖZAL — İyi olur. Anayasa degişikliğinden sonra seçime gi- dilir. — tki sandık mı olur? ÖZAL — Evet, ben zaten hodri meydan dedim. — Üç de olabilir mi? ÖZAL — Olur. Neden olma- sın. Ama ben yanaşacaklanm zannetmiyonım. Mahalli seçim- ler de girer mi bilmiyorum. Bunlar anayasayı falan değişti- remezler. — DYP sizin önerilerinize ya- naşıyor. ÖZAL — Kaç defa aynı şey başımıza geldi. Mahalli seçim- lerde başımıza gelmedi mi? — Anayasa değişikliği tasla- gını hazırlayacak mısınız? Kürt liderler memnun (Baştarafi l. Sayfada) lerle yaptığı görüşmelerin çok olumlu olduğunu ve hükümetin bundan memnunivet duyduğunu söylediği kaydedildi. Londra'daki Kürt kaynaklan, Irak hükümeti ile görüşmelerde bulunan Celal Iklabani başkanh- ğındaki heyetin, demokratik bir Irak içinde Kürt özerkliğini kur- 'BM, (Baftarafi 1. Sayfada) yapılması için işbiru'ğı yapmaya söz verdiği ifade edildi. BM Sözcüsü Nadia Younes. BM'nin Irak tarafından yapılan isteği incelediğini ve Irak'ın ıs- teğini içeren mektubun bir kop- yasının da Paris'te bulunan BM Genel Sekreteri Perez de Cuel- lar'a gönderildiğini açıkladı. maya çahşaklannı beurttiler. Kaynaklar görüşmelerin, "en ttst düzeyde" >-üriitüldüğünü vur- guladılar, ancak Kürt liderlerinin Soddam Huseyin'le bir araya gelip gelmediklerirû açıklamadılar. Bazı Kürt örgütlerini bir araya getiren Kürdistani Cephe'nin söz- cüsü ise askeri bir ayaklanmamn çözüm olmadığını anladıklarını söyleyerek "Dış güçler, özelUkle BM tarafından siyasi bir çözüm buiunacagına dair garanti verüdi" dedi. AFP'nin haberine göre Bağ- dat'taki güveniür kaynaklar da Irak resmi makamlanrun, Kürtle- rin özerkliğine ilişkin uluslarara- sı garanti konusunu incelediğini belirterek iki tarafarasındaki an- laşmanın bu inceleme sonucuna bağlj olduğunu kaydettiler. ÖZAL — Adalet Bakanhğı'- mn hazırladığı bir taslak var. özal milletvekili sayısmın 600'e çıkanlması halinde 75 mil- letvekilinin Türkiye kontenja- nından milletvekili seçilebilece- ğini anlattı. özal, "Eşinizin de bu kontenjandan Türkiye mil- letvekili olmasını ister misiniz?" sorusunu, "Onu ayırdılar biz- den" diyeyamtladı. özal, "Se- çim bu eylülde mi?" sorusunun yinelenmesi üzerine "Seçim ey- lülde de. 91 mi, 92 mi? Şimdi bunlar 91 diye korktular, buna Millet Meclisi karar verir. Ben anayasa degisikliğini yapın, biz de size yardımcı oluruz dedim" diye konuştu. İnönü'nün sözleri Resepsiyona katılan SHP Ge- nel Başkanı Erdal lnönii de Özal'ın sözlerini yanıtlarken, "Kişisel isteklere bağlı bir deği- şikliği kabul etmem" dedi. Inö- nü, Özal'ın onerisine "Sayın Özal pazariık yapıyor. Demok- ratik doğnıltuda olmayan ana- yasa degişikliklerine karşıyız. Bu konularda pazariık olmaz. Kişisel isteklere bağlı hiçbir de- ğişikliği kabul etmeyiz" diye de- ğerlendirdi. Anayasa sempozyumu Türk Parlamenterler Birliği ile Basın Konseyi'nin ortaklaşa duzenledikleri ve ramazan bay- ramı öncesinde "Terörle Müca- dde Yasası" göriismelerine rast- laması nedeniyle ertelenen "Anayasada Son Degişiklik Önerileri" paneli bugün yapılı- y°r - Sempozyumda TBMM Başkanı Kaya Erdem, ANAP Grup Başkanvekili Ya- sin Bozkurt, SHP Grup Baş- kanvekili M.Fehmi Giineş, DYP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Topçu konuşacak. Prof. Dr. Çetin Ozek, Prof. Dr. Nur- kut Inan ile Prof. Dr. Bakır Çağlar da tebliğ sunacaklar. (Baftarafi 1. Sayfada) ölen Cumhuriyet yazı işleri mü- dürlerinden Bülent Dikmener adına 12 yıldan beri verüiyor. Erhan Akyıldız, Müfıt Alaça- lı, Yalçın Bayer, Orhan Erinç, Soner Girgin, Mazlum Göknel, Okay Gönensin, Güngör Gö- nültaş, Uluç Gürkan, Oktay Kurtböke, Çetin özbayrak, Umur Talu, Seçkin Türesay ve UIvi Yanardağ'dan oluşan seçi- ci kurul, aşağıdaki gazetecilerin haberlerini ödüliendirdi: Bülent Dikmener Haber ödülü: "Tiirk Adımlı Bale" ha- berleriyle Metin Hakkı Uca (Anadolu Ajansı). Jüri Özel Ödülü: "lkinci Ra- bıta Vakası" Saygı Öztürk (Hür- riyet). Özendirme ödülü: "Bursa Gümrüğündeki Hurda Tekstil Makineleri" üe ilgili haberleri nedeniyle Kntla Esendemir (Cumhuriyet). "38 Kişiyi Ben Havaya Uçurdum" Sedef Şenkal - Söley- man Arat (Hürriyet). "Efe'ye Ayda 7 Bin Dolara Ev" Abnırrahman Yıldınm (Cumhuriyet). Gazetecilerin ödülleri 29 Ni- san 1991 pazartesi günü saat 17.00'de Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salo- nu'nda düzenlenecek törenle ve- rilecek. Törenden sonra gazete- ci Uğur Mumcu "Körfez Savaşı ve Basın" konulu bir konuşma yapacak. Aynı gün saat 13.00'te Bülent Dikmener, Zincirlikuyu'daki kabri başında anılacak. GÖZLEM UĞUR MUMCU (Baftarafi 1. Sayfada) model olduğunu; ekonomiye devlet eliyle yapılan "müdahalef- nin yarattığı saktncaları genel ve soyut bir anlatımia yazıp çi- zerier. 1983 yılından bu yana devletin ekonomiye nasıl "müdahakT ettiğini, hangi kararnamenin ya da tebliğin, hangi şirketleri kol- lamak için çıkarıldığını araştırmak işlerine gelmez. Devlet ban- kalanndan çıkan kredilerin kimtere dağıtıldığı da görmezlikten gelinir. Bu konular araştırılırsa ortaya bambaşka bir tablo çıkar. Bu tablo "devlet müdahaleciliğinin" en yoz btçimini sergiler. Konu demokrasi midir? Bu konuda moda, Atatürk dönemine çatmak; bu dönemi eleştirmektir. Aynı eteştiri oklan, bugünkü "tek adam yönetimuKr karşı işlemez. Kbnu terör mödür? Terörse: "Nereden gelirse gelsin teröre karşıyrz" gibisinden genel ve soyut açıklamalaria yetiniıier. Oysa asıl görev, terörün nereden ve nasıl kaynaklandığını bulmak- tır. Terörün nereden ve nasıl kaynaklandığını, terörde kullant- lan silahların nereden geldiğini araştırmak hiç de kolay bir iş değildir. Bu konuları araştırmaya çalışanlar, örgütlenmiş çıkar çevreleri ve bu çevrelerin sözcülerınce suçlanıp karalanırlar. Üstelik, yerattı dünyası ile uğraşmak çok tehlikelidir. An ko- vanlarına çomak sokmak yerine "nemden gelirse gelsin" ede- biyatı ile sorun geciştirilir. Aynı yüzeysellik ve bilgi sığlığını "Terör ile Mücade/e Yasa- s/"nda da gördük. Yeni yasa birçok sakıncayı da beraberinde getiriyor. Bunları inceleyip araştırmak gazetecınin görevidir. Bu konuları incele- meden, yasanın maddelerine bir kez olsun bakmadan, genel ve soyut sözcüklerie yazı yazmak, okurları aldatmak demek- tir. Bu yüzeysellik Körfez konusu ile Kürt sorununda da yaşanı- yor. Ortadoğu'nun tarihini bilmeden, bu tarihi oluşturan olayları araştırmadan, Birinci Dünya Savaşı sonrasının emperyalist si- yasetlerini incelemeden nasıl yorum yapılabilir? Irak'ın Kuveyt'ten çıkanlması için karar alan Birleşmiş Mil- letler Güvenlik Konseyi'nin beş sürekli üyesinin Irak'a silah sa- tan beş devlet olduğunu bilmeden olaylar yeterince algılana- maz. Ortadoğu'nun dünü ve bugünü arasında çok yakın bir ilgi var. Bu ilginin odak noktasında da petrol kuyulan yer alıyor. 24 Nisan, Ermenilerin "soykınm günü" ilan ettikleri gündür. Neden, yurtdışındaki temsilcilerimize yönelen Ermeni terörü, Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra başladı? Ve neden 1980 yılı- na kadar her yıl artarak tırmanma gösterdi? Ve neden birden- bire 1982 yılından sonra bıçakla kesilircesine duruverdi? Bu olaylar ne "nereden gelirse gelsin" edebiyatı ile açıkla- nır, ne "hamasi" söylevier ile... Aynı yüzeysellik ve sığlığa Ermeni ve Kürt sorununda da rast- lanıyor. Kürt sorununun dünü ve bugünü var. Kürt sorununu, işte bu dünü ve bugünü ile incelemek gerekir. Sevr Antlaşması'nda Batı emperyalistlen neden bolgede bir Kürt ve Ermeni devletı kurmak istemişlerdi? Neydi antlaşma- nın 62 ve 64. maddeleri? İngiliz gizli servisi ile hangi Kürt li- derleri anlaşmaiar yapmışlardı? Molla Mustafa Barzani neden CIA aracılığı ile eski ABD başkanı ile ilişki kurmuştu? Barza- ni, ölmeden Önce Kürt davasını niçin Carter'a emanet etmişti? Bu konulan bilmeden, ingiltere ve ABD'nin "güvanlik bötgesT adı altında kurdukları "embriyon Kürt dwleti"n\ ve Kürtler ûze- rindeki "Amerikan Mandası"nt anlamaya olanak yoktur Kaç kişi, Şeyh Sait Ayaklanması'nı yeterince biliyor? Kaçı- mız, 1983 yılındaki ASALAPKK toplantısından haberlidir? PKK olayı ne zaman başladı? Nedir Kürt sorunu? 12 Eylül öncesi terörü Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmadı, hü- kümeti yıktı, yerine askeri yonetim geldi. Bu olaylar da elbette koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni yıka- maz. Ancak, demokratik düzeni tıpkı 12 Eylül öncesinde oldu- ğu gibi "destabiHze" eder. Bu süreç de ister istemez, kanlı kar- gaşalara, iktidar boşluklarına ve askeri yönetimlere yol açar. Bu nedenle olayları, kaynaklarına inerek araştırmak gere- kir. Yüzeyselliğin, araştırma ve düşünce tembelliğinın ve %me- rika'ya güven, gerisini hiç merak etme" türünden arabesk sap- lantıların bu konularda yeri yoktur. • • * Düzeltme: Dün çıkan yazıda "ilk Medis'in üyeierinr sözcûk- leri, bir yanlışlık sonucu "ilk Medis'in öğeJerini" olarak çıkmıştır Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle