22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 31 MART 1991 Kadının sanat içindeki yeri nedir, kadının yaratıcılığı engelleniyor mu? Yaratıeı kadın, başkaldırmalı OTURDULAR KONUŞTULAR AYIN SANAT SÖYLEŞtSİ ~)ilerseniz söze yazıyla gire- lim. Edebiyat tarihi kadına adanmış şiirler, olağanüstü ka- dın portreleriyle dolu romanlar açısından çok zengin. Ancaksöz konusu 'yazar' oiuncapek o ka- dar zengin bir tabloyla karşılaş- mıyoruz. Hep bıyık altından gii- lümseyerek demezler mi? 'Peki, sizin niye bir Shakespeare'niz yok?' Sayın Baysal bu dengesiz- lik yalmzca 'edebiyat metninin büyük ölçüde yaşam deneyim- lerinden ortaya çıkması, ancak kadının yaşama alanınm çok sı- nırlı ve o ölçüde gizlı olma- sıyla' açıklanabilir mi? KATILANUR: Prof. Dr. JALE BAYSAL, RESSAM TOMUR ATAGÖK, OYUNCU ŞAHİKA TEKAND, YÖNETEN: ANNA TURAY Kültür Servisi — Ayın Sanat Söyleşileri'nde bu kez "Kadının Sanat ve Edebiyat Dünyasındaki YerT'ni ele almaya çalıştık. Kadın geleneksel izleyici konumundan yaratıcı konumuna geçişte hangi sıkıntılarla yüzyüze geliyor? Edebiyat metinlerinin ve sanat ürünlerinin hoşluk ve güzellik unsurunu liberalleşen sanat piyasasının iç gıcıklayıcı cinsel objesi olmaktan kurtulup gerçek potansiyelini ortaya koymaya çalışırken erkekler dünyası tarafından yaratıcılığı engelleniyor mu? Feminist ideolojinin, kadın başkaldınsının kadın- sanat ilişkisine getirdikleri neler? Kadın sanatçılarımız bu konuda neler düşünüyorlar? Gündemde bu somlann yanıtlarını Prof.Dr. Jale Baysal. Doç. Tomur Atagök ve Şabika Tekand'la anyoruz. Prof. Baysal Istanbul Universitesi Edebiyat Fakültesi Doıkümantasyon ve Enformasyon Ana Bilim Dalı ile Kütüphanecilik Bölümü'ne başkanlık yapıyor. Aynı zamanda kısa bir süre önce kurulan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi'nin kuruculan arasında. Doç. Tomur Atagök Yıldız Universitesi MUzecilik Ana Bilim Dalı Baskanı. Aynı zamanda ressam olan Atagök üniversitenin Kültür, Basuı ve Dış llişkilerini yürütüyor. Oyuncu Şahika Tekand ise tiyatro çıkışlı bir sanatçı. Bir süre öğretim görevlisi olarak da çahşan Tekand'ı Anayurt Oteli, Su da Yanar, Kara Sevdaü Buiut, Ekran Âşıklan gibi fîlmlerden de tanıyoruz. litan Müzesi'nde 20. yüzyıl bölümünde 144 sa- natçıdan yalmzca 15'i kadın. ABD'de kadın sa- natçılann yılük kazancı ortalama 5 bin 700 do- lar, erkeklerinki ise 13 bin dolar kadar. Türki- ye'de de ben aynı sorunları yaşadığımızı çok ya- kından biliyorum. • • H M İ H H H G d s t e n sanatlarında da du- rum pek farklı değil sanırım. Ancak bu alanda kadının yüzü ve vücudu en çok kullanılan ve ilgi çeken motifaynı zamanda... TEKAND Eğer av törenlerini duşünecek olur- sak, gösteri sanatlan sanatların en eskisi belki, ama kadının sahneye çıkışı o kadar eski bir tari- he dayanmıyor. Olsun olsun 300 yıllık bir geç- miş. Kaldı ki örneğin kadın sanatçıların kendi- Jerini fazlaca göstenneye basladıklan 17. yüzyıl Fransası'nda sanatçı olmaktan çok "kadın" ola- rak sahnedelerdi. özel localarda "başka servisler" için kadın sanatçüar kadife elbiseleri ve mücevherleriyle sahnede vardılar, güzellikle- riyle... Gerek plastik sanatlar, gerek edebiyat için verilen bütün sayılar dünyada gösteri sanatlan için de geçerli. Bu başlıbaşına sosyal bir prob- lemden kaynaklanıyor. Kadınlann ne sezgi ne ze- kâ ne vaktivite ne de beceri açısından üstün ya da geri olması şeklinde bir tartışma olamaz. Ka- dının gerek önüne geçen, gerekse günlük haya- tını destekleyen her şey yaratıcılığjna ket vuru- BAYSAL Bunun nedenlerini kadının toplum tarafından kendisine yüklenen rolün içinde ede- biyat metni yazan olarak kabul edilmemiş olma- sında arayabüiriz. Annelik gibi, evi yonetmek gibi, kocasına sadakat gibi kadına yakıştıntmış rol- lerden biri değU edebiyat metni yazarlığı. Evet Shakespeare'imiz yok ama yüzyıllar boyunca ka- dın edebiyat yapsın diye bir fikir de yok. Kadın dışandan zorluyor sınırlan. Ikincisi gerçekten sı- nn-h "bir hayatı var kadımn. Er- kek kadar geniş değil dünyası. Üçüncüsü sanat kuramsal bir te- meli de gerektirir. Çok uzun za- man üniversiteler kadına kapa- b kalmıştır. Bunuula birlikte ka- dın yazmıştır. Sappho M ö 700'de yazdı. llk büyük kadın romancı Jane Austin'den önce 30 kadar kadın romancının var olduğunu öfrendim. Kadımn çok özel bir konumda olduğu Osmanlı toplumunda divan sa- hibi kadmlar var. Marguerite Yourcenar çok ilginç bir şeye işa- ret ediyor: "Bir kadın kendi ha- yatını anlatmaya kalkışırsa he- men kadınlık niteliklerinden uzaklasmakla suçlanır" diyor. Kadımn büyük engelleri, bağlan var ama bundan sonra büyük edebiyatçı kişihğmin ortaya çık- mamasını düşünmeyiz. Kadın yazarlar nihayet 18. 19. yüzyıl- da kendilerini yavaş yavaş kabul ettirmeye baslamışlardır. Kadmlar yazmayı ış edınme- ye çok geç başladılar. Yüzyıllar- ca sürmüş bir gecikme. Ama öl- mez eserler ortaya koyabilmele- ri için bir engel bulunduğunu sanmıyorum. Şimdiden, kitap- lıklanmızı zaman zaman ayıkla- KADIN-SANAT VE EDEBIYAT—Soldan saga Prof. Dr. Jale Baysal, BAYSAL Hayır ben inanmıyorum. Gabıiel- la Mistral'in Nobel kazanmış bir şiiri var bakın. İnsanlara okuyup "Bunu bir erkek mi kadın mı yazdı" diye sorduğum zaman genellikle "erkek" cevabmı almışımdır. Cotette yazdı, kocası aldı gö- türdü ve kendi adıyla yayımladi. Brecht'in eser- lerini etrafındaki kadın ekibin kotardığı hakkın- da söylentiler var. Kadın duyarhğı, erkek duyar- lığı diye bir şeye kesinlikle inanmıyorum. Yalnız şu olabilir: Bazı alanlarda kadının deneyimi yok- tur. 'Harp ve Sulh'un o kocaman savaş sahnele- rini bir kadın yazabilir miydi bilemiyorum. Ede- biyat metni hayatın içinden gelir. Deneyimi ol- mayan alanda bir şey söyleyemez, yazamaz in- san. Türk edebiyatında çok ilginç bir hikâye var- dır. 160'larda İsraail Hakkı Danişment, Rabia Hatun adlı eski bir şairin divanını bulduğunu ilan etti ve yayımlamaya başladı. Bir süre sonra şiir- lerin Rabia Hatun diye uydurma birine değil, Da- nişment'e ait olduğu ortaya çıktı. Ne zihinsel güç ne de duygusal davranış biçim bakımından arada fark yok, farklar kişilikler ara- sında ortaya çıkıyor. Bir de yıllarca sürmüş bir hayat biçiminin içinde insanın etkilenmemesi mümkflh değil. Mesela Virginia Woolfun "De- niz Feneri"nde aile içi, ev içi hayat, kadın ve ko- cası arasındaki ilişkiler üzerine o .kadar ilginç gözlemleri vardır ki bunu da bir erkek yazamaz- dı. Hayat deneyimlerinin getirdiği bir olanak... şısına, "kadını" canlandırıyor... T E K A N D Gerek edebiyat, gerekse plastik sa- nat larda aynlabilir bir durum var ortada. Çün- kü sanatçı eserini koyar ve kendisi çekilir. Ora- daki duyaruklar, düşünceler tamamen yoruma bağlı. Fakat gösteri sanatlarında kadın bizzat alı- cının karşısında ve kadın olarak karşısında. El- bette ondan çıkacak her şey kadın duyarhğı ola- rak kabul edilecektir. Çünkü kadmdır. Ama er- kek duyarlığından farkı. nedir, bunu keşfedebil- miş değüim. önemli olan ifade edilen şeyin hangi bakış açısıyla, hangi duyarlıkla, nasıl bir zekây- la ele ahndığı, nasıl bir bilgi birikimiyle birleşti- rildiği, nasıl yoğrulduğudur. Kadın ve erkek du- yarhğı değil, insan duyarhğı... BAYSAL Ben biraz önce Sayın Tekand'ın söy- lediği bir şeye itiraz etmek istiyorum. "Değişti- ren sanatçı kabul edilmiyor" dediniz. Ben bunu kabul etmiyorum. Sevim Burak'ın Türkiye'de yaptıği işi düşünün. O kadar değişik bir edebi- yat yaptı ki. Yazdığı şey şiir midir, hikâye midir, tiyatro mudur, yargüamakta güçlük cekebi- lirsiniz. IKadın erotik fantezilerinde daha Ozgür artık. Erkek iktida- rınca biçimlendirilen cinsel dav- ranışlara başkaldırabiliyor her alanda. Ancak bunun biçimı tartışılabilir. Edebiyatta da bu lanıldı. Ama acaba genelde kadınlar o kadar sa- natın dışında, başka yöntemleri kullanarak sa- nat yapmayı tercih ediyorlar mı? Erotizm bence sanatın içine girebilır konu olarak, ama zaman zaman sanatın dışında bir öğe olarak sanatın içi- ne giriyor... cinselliği, sinema ve mıizik endustrisinin kullanma- ya doyamadığı çok önemli bir parçası. Ancak kadın başkaldı- nsı bu alanda da süreci tersine işletmeye başladı galiba... mak zorunda kaldığımızda, elden çıkarmaya hiç razı olmadığımız birçok kadın yazar var: Selma Lageriöf, Virginia VVoolf, özellikle Marguerite Yourcenar, sonra Margareth Mitchell yayınla- nnda erkek adı kullanan Isak Dinesen yani Ka- rin Blixen, hatta çok sevimli hikâyeleriyle erkek meslektaşı Marcel Ayme'ye meydan okuyan Kontes S^gur... hemen akluna gelenler. \Edebiyat arenasmda çok bü- yük kadın fıgürlerine rastlaya- mamamızın nedenlerinden biri de tüm tarihi olduğu gibi edebi- yat tarihini de erkeklerin yazma- sı olabilir mi? B A Y S A L Ben o görüşe fazla katılmıyorum. Erkeklerin çok fazla art niyetli hareket ettikleri- ne inanmıyorum. Hatta Türkiye'de bunun tersi olmuştur. Halide Edip'ten sonra çok uzun süre Ust düzeyde edebiyat yapan kadın olmadı. Son- ra bir kadın yazar hikâyelerini yayımlamaya baş- ladığında olağanüstü büyük bir ilgi gördu. Ka- dına edebiyat yapmak için fırsat vermeyen bir dünya yaratmışlardır erkekler, ama kadın sava- " mım yapıp edebiyat metnini ortaya koyduğu za- ın onun kadın olduğu için dışlandığını sanmı- um. \Plastik sanatlar alanında du- rum nasıl? ÖKBen kadının yaratıcılığının göz ar- • kamsındayım. Dünyada da bu böyle. dar "öncü sanatçüar" sayılabilecek inât piyasasında, îalcâf "Bunlânn ırdı edilmişler. Bu hem kadının Hem de bir de toplumdan kay- ^erhanği bir yaratıcıhğa gir- > ttnıtmak, agresif olmak edilgen bir karekter. In- lelen bir birikim var ve nı eşit bir ortam değil •eniz, sanatınızı, ki- cıkarmanız gereki- tlarda kadının ön fileştirmen kadın ' biraz daha geri- tir zaman kadı- • bir risk olarak ;", "Yeterin- jdine. "Do- rom edebi- k kitap ya- *-kek sanat- 'ten tek ka- itabıru bi- lastırmış- ieğil, ya v onla- ı ve so- inde so- ne. En bir za- taka- akı- rte- or. ,rın ıda yor. Kadın, erkekler topluluğu tarafından baskı görüyor, küçümseniyor, göz ardı edilmeye çalışı- lıyor. Üstelik kadına sağlanan refah da engel olu- yor ona bir noktadan sonra. Minicik dünyaları içine sıkıştıkça, sağlanan o küçük refahı kaybet- meyi göze alamıyorlar. Bu noktada sanatçı ol- mak yeni olam düşünmeyi, onun için mücadele •etmeyi gerektiriyor. Tüm bunlar için de "başkaldınnak" gerekli. Tarihsel gelişim, insan- ları getirip buraya sıkıştırdı. Bütün ülkelerde hâ- kim olan orta sınıf kültürü. Ve orta sınıf küJtü- ründe kadın evindedir, beceriklidir, sezgüeri kuv- vetlidir. Sanatçıysa desteklenmesi gerekir, ama "degiştiren sanatçı" olması istenmez. Tiyatroda durum daha değişik. Dramatik ya- zarbk tarihi içinde yazarlar son derece renkli ka- dın karakterler yazmaktan kaçınmamışlar, çün- kü buna ihtiyaç duymuşlar. Medea, Antigone, Leydi Macbeth yazılmış çünkü kadının böyle bir yapısı var ve bu doğal olarak bir süre sonra ka- dınlann tiyatroda kendilerini gösterebilmeleri için ŞAHİKA TEKAND Kadın vücudunun hep erkekler tarafından kullanıldıgı, cinseüiğinin sömürüldüğü konusunda çok doğru başkaldırılar ^ ^ ^ oluştu bir ı dönem. Daha sonra kadın; cinselliğini, bunun kullanılmasma karşı kullanarak inamlmaz derecede agresif, hatta alaycı, rahatsız edici bir hale getirdi tavrını. bir şans yaratmış. Fakat işin içine sanatın satıla- bihrliği girdiği zaman, sanat piyaşası denen ha- dise girdiği zaman o iş biraz geriye gidiyor. Bu bir istatistik mi bilmiyorum, ama Meryl Streep geçen röportajında bugün Hollywood'da çekilen fihnlerden 10 başrolden sadece birisinin kadın olduğunu söylüyordu. Amerikan sinema- sı erkek başroller üzerine kurulu. Gerek tercih ettiği konular, gerek yatırım yapılan oyuncular itibarıyla. Çünkü erkek daha fazla satıyor. Tersi söylenir genellikle ama böyle. Şiddetiyle, aktivi- tesiyle, "yakıştınlan" zekâsıyla... Hep erkekler özel dedektif olur mesela. Şart mıdır? Seçilen ka- rakterler erkek karakterleri, çünkü orta sınıf bu- nu tercih ediyor. Tayin edici olan başhbaşına sı- nıfsal bir tutum. Aynı problemler Türkiye için de geçerli belki biraz daha artarak. zellikle kadınlann yazdıkla- rı için geçerli bir değerlendtrme vardır. 'Kadınca bir duyarlık'tan söz edilir sık sık. Buna inanıyor musunuz? Sizce duyarlık kadın- ca ya da erkekçe olabilir mi? Doç. Tomur Atagök ve Şahika Tekand 'Kadın, M H H ^ ^ H H İ Aynı şeyin plastik sanatlarda karşılığt olabilir mi? Bir sanat yapıtını sanatçıntn cinsiyetiyle açıklayabilmek ya da özdes kıl- mak mümkün mü? ATAGÖK Mümkün değil. Sanat yapıtını kim yaparsa yapsın, kişinin kimliği, birikimi muhak- kak ki o sanat yapıtına birtakım yenilikler geti- recektir. Ama belli bir noktadan sonra zaten sa- nat vapıu kendi kimliğini kazanıyor arttk. Bir ka- dm sanatçının mı, erkek sanatçının mı diye dü- şünmüyoruz, otonom bir varlık oluyor. Üstelik sanat zaten sürüyor. tzleyici tarafından sürdürü- (üyor. Kadınsa ve öyle bakıyorsa, o bir kadın ya- pıt olabiliyor. Sanat yapıtının arkasında kimin olduğu önemli değil, yapıtın ne olduğu çok önemli. Bir örnek vermek istiyorum yine. Sanat tari- hinin bazı olaylarının şimdiye dek gelişmiş yar- gı ve değerlendirmelere nasıl ışık tuttuğunu gös- TOMUR ATAGÖK Kadının yaratıcılığının gözardı edildigi kamsındayım. Eleştirmen, kadın sanatçı hakkında yazı yazarken biraz daha geride kalabiliyor. Galeri sahibi hiçbir zaman kadını tam olarak desteklemiyor, onu bir risk olarak görüyor. Kadın sanatçılar üzerine pek kitap da yazılmıyor Türkiye'de. teren bir örnek: 1917'de Metropolitan Müzesi- nin büyük bir paraya aldığı bir portre Darid'in yapıtı olarak müzeye asıldığında zamanın bası- nında birçok ünlü sanat uzmanından büyük öv- güler almıştı. Ancak 51'de Charies Sterting bir incelemesinde yapıtı kadın ressam Costance Blonddu Charphentier'e atfetti. O günden bu ya- na resmin değerlendirmeleri tümüyle değişti. 64'te James Laver aynı resim için "David'in dü- zeyindeki bir ressamın hiçbiı zaman göstereme- yecegi bir güçsiizlüğü var" diye yazdı. Sterling- in resmi Charpentier'e atfında gösterdiği neden ise "Şiirselliği plastik olmaktan çok edebi, göze çarpan hoşluğu ustalıkla gizlenmiş güçsüzltiğü, birçok ufak hiieyle bir araya getirilmiş düzeni ar- kasında bir kadın ruhunun varlığını kanıtlıyor" olmasıydı. Bazen düşünürüm acaba Mona Lisa'mn bir kadın elinden çıkmış olduğu keşfedilse ne olur? Çok merak ediyorum. G i sanatlarında durum sanat ve edebiyst iliskileri'ni aolattılar. (Fotoğraf böyle. Yakın dönemden çok il- ginç bir örnek var; Adalet Ağa- oğlu'nun son romamnm ana te- ması erotizm... B A Y S A L Ben romanı henüz bitirmedim, bi- tinneyeceğimi de tahmin ediyorum. Kadın ero- tik olandan söz etti elbet bugüne dek. Korkma- mak lazım. Kadınlar belki bu konuda biraz çe- kingen davranıyorlar. Çok açıkça girmek istemi- yorlar. Ancak edebiyat yapmayâ, sanat yapma- ya giren insan gerçeği aramak, evrensel olanı ara- mak zomnda. Dolayısıyla yüzyıllardan bu yana birikmiş korkulanm atmak zorunda. Bunun i£in de kaliteli bir edebiyatçı kadın erotizmden kork- muyor. Yourcenar'da çok güzel sayfalar var ör- neğin. Ben edebiyat metnini konusuyla algılamı- yorum. Nasıl yaklaşüğı, nasıl ele aldığı, nasıl açıkladığı benim için çok daha önemli. Eümde- ki nesneye bakıyorum, edebiyat metni olarak bu nedir diye "bakıyorum. JALE BAYSAL Kadın daha çok kendine dönük oluyor, daha çok kendini çizmeye, :ehdîrîi anlatmaya yöneliyor. Büyük erkek kahramanlar görülmüyor kadınların yazdıklannda. Kadınlar görülüyor daha çok. Onların içinde de ne Anna Karanina'ya ne' de Madam Bovary'ye rastlıyoruz. epeyce değişik. Kadın, "kadın kimliğiyle" çıkıyor izleyici kar- Bir arkadaşıma "Peki ne istiyorsun edebiyat metni yazanndan" diye sordum. "Ciğerini yaz- sın, ciğerini" diye cevap verdi. "Ciğerini yazma- yacaksa bu işe girmesin." Zaten birçok sınır var, sanatın kendi sınırlan var. Bir de kendi kendisi- ne engel olacaksa, ailem ne der, arkadaşlar ne düşünür diye hiç girmesin bu işe yazar. Fakat gir- diği zaman da gerçekten değecek bir şey olsun. Beş para etmeyen bir ciğerin bize faydası yok. ••^•••••Aacfrn cinselliğiplastik sanat- larda da sık sık gündeme getiri- liyor... ATAGÖK Daha öncesinde de örnekler var, ama özellikle 1960'lardan itibaren feminist ha- reketle birlikte özellikle bazı kadın sanatçılar, da- ha ziyade politik bir eylem olarak kadının vagi- nasıyla ilgili çeşitli işler yapıyorlar. Judy Chica- go'nun bir "yemek" dizisi var örneğin. Ve orada vaginayı kullanıyor. Ama bunlar fazla çarpıcı şeyler değil. Yalnız 1970'lerde video sanatıyla be- raber Almanya ve Hollanda'da birtakım çalışma- larda kadınlann sorunları dile getirilirken kul- Kadın vücudunun hep erkekler ta- rafından kullanıldığı, cinselliğinin sömürüldüğü konusunda çok doğru başkaldınlar ohnuştu bir dönem. Ama daha sonra kadın kendi cinselliği- ni, bunun kullanılmasma karşı kullanarak ina- mlmaz derecede agresif, hatta alaycı, esas ola- rak rahatsız edici bir hale getirdi bu tavnnı. Bence kadın çok daha cesaretli bir şekilde kendini kul- lanarak ortaya getiriyor başkaldıran tavruıı. Bu- gün gerek müzikte, gerek tiyatroda gerek sine- mada hem kadın yönetmenler hem de oyuncu- larda bu başkaldınyı açık seçik izlemek müm- kün. Diana Keaton, Jessica Lange, Glenda Jack- son akıl almaz agresiflikle bir cinsellik ortaya ko- yuyor. Doris Dörrie "Erkekler"de, "Ben ve O"da erkek karakterlerle, ama müthiş insanca bir yak- laşımla cinselliği ele aldı. Liliana Cavaıu "Gece Bekçisi"yle, von Trotta olağa- nüstü kadın karakterleri olan filmleriyle erkeği ve kadını an- lattılar. "Kadınca" demiyorum, "insanca" yakalayan yönet- menler bunlar. Tayin edici olan da "sinema" yapmalan. Cinselliğin kullammı sinema- da daha yaygm. Çünkü sinema- nın bir özelliği var. Çok kolay dağılabilir, çok büyük kalaba- lıklarca Lzlenebilir ve kolay sa- tın alınabilir bir şey. Onun için de her zaman sanatsal bir tutum olarak değil, kimi zaman ticari bir tutum olarak doğrudan doğ- ruya çıplakhğın konu ahnması sıkça rastlanan bir şey. Ancak sanatsal açıdan bakılacak olur- sa bence de tıpkı plastik sanat- larda olduğu gibi çok özel bir tutum yoksa çok özel bir baş- kaldırı yoksa, saldırma amacı yoksa, cinsellik sadece gerekti- ği kadar kullanıhyor. Dünyada sanatçılar tamamen Çiplak sahneye çıkabiliyorlar ve insanlar da bunu hazımlı bir şe- kilde seyredebiliyor. Bu sosyal gelişmeyle ilgili bir şey. 68'lerden 70'lerden bu yana ki- İbrabim Günel) m i 2 a m a n ö , ze . 1Iik ]e kullanılan bir şey, »orkshoplar var örne- ğin. Geçen yıl Los Angeles'ta Rachel RosenthaT- in yaptıği workshopta üç gün boyunca kimi za- man tamamen çiplak, kimi zaman kısmen çıplaktı katılımcılar. Sanatsal açıdan erotizm sa- dece bir malzeme ve gerektiği kadar kullanıhr. Sanatsal düzeyi yüksek filmlerin tümünde eğer çok özel olarak tercih edilmiyorsa erotizm müm- kün olduğu kadar ölçülü tutulmaya çahşılıyor. Ancak plastik sanatlarda da gösteri sanatlannda dünyada artık çıplakhk öyle bir hale geldi ki ero- tik anlamını kaybetti. Dümdüz insan, dümdüz et, kemik, deri var şimdi... tanımlı, çok tartışmalt, çok yorumlu birfeminizm olgu- su var. Feminizmin sanat ve ede- biyat alanına getirdikleri ya da götürdükleri konusunda neler DAVCAI söylenebilir? D n l d A L İki yönü var olayın. Feminist hare- ket kadının saldırgan ve yırtıcı bir konuma geç- mesine yol açıyor, hakkını aramaya başlıyor ka- dın. 1920'ler en güzel dönemi. 60'larda yeniden canlaruyor hareket. Bu bir yandan çok ürün çık- masını destekliyor. Ama feminizm de diğer ide- olojiler gibi bir ideolojidir ve sonuçta sanata ya- rardan çok zararı olabilir. Çünkü sanat evrensçl olanı anyor. Belli bir ideolojinin penceresinin içinden bakmak gerçeğin bazı görünümlerinin kaçınlmasına neden olabilir. Sanat açısından bü- tün ideolojiler gibi feminizmin de çok fazla bir yaratıcı etken olabileceğine inanmıyorum. M 1 M U U A Rpn femıni7mın <mnat nrtamına fpfr büyük katkısı olduğu kanaatindeyim. Bir kere kadınlar daha dışavurumcu, daha cüretkâr dav- ranmaya yöneldiler. Gerek politik eylem olarak, gerek sanatın içinde, gerekse dışında. En anndan birtakım müzeciler, eleştirmenler sanat yapıtla- nna daha farkh bakmaya başladılar. Bu çok önemli bir katkı. I C K A N D Düşünce olarak feminizmin kat- kısı olduğuna inanıyorum. Kadının kendini gös- termesi açısından. Fakat sanat konuşuluyorsa eğer... Özellikle 70'lerde çok hızlanan bir Alman feminist sineması var mesela. Bunlan daha son- ra izleme fırsatı bulabildim ben. Doğrudan doğ- ruya bir cins ajit-prop hali vardı. Gerçekten in- san oradan çıktığı zaman hınçlanmalı, sinirlen- meli başkaldırmalıydı. Doğrudan kadın seyirci- lere yönelen bir sinemaydı bu. Ideolojisiz bakmanm mümkün olduğuna inan- mıyorum, ama feminist hareketin doğal olarak şöyle bir eğüimi oldu: Işlevci bir sanat yapma dü- şüncesi ağır basmaya başladı. Edebiyatta da bu böyle, sinemada da tiyatroda da. Işlevci sanat yapma, mesaj verme tutkusu sanatsal açıdan tıp- kı politik sinema ve politik tiyatro gibi birtakım sorunlan beraberinde getirdi. Korkunç didaktik, kuru, hatta sanatsız bir yola doğru gidilmeye baş- landı. Sanatın evrenselh'ğini sağlayacak olan "in- sanın özü" denen hadise kaçırılmaya başlandı. Sanatın görevi mesaj vermek değil, sanatın görevi sadece sanat olmak. Eğer verirse bu arada verir zaten ya da alan ahr.Feminizm böyle bir kaygıyla yola çıktığı için belki sanatsal açıdan çok parlak örnekler verdiğine inanmıyo- rum. Ama feminist bir sanatçı feminizmin adı- na değil de sanat adına sanat yaptıği zaman, yap- tıği işi iyi yapmak için yola çıktığı zaman zaten iyi bir sonuç çıkar ortaya.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle