22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 MART 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 1TıpBayramı kutlanırken Türkiye'deki sağlıkparolası değişmedv Paraıı kadar iyileşSon on yılın ekonomik seçeneği olan 'serbest pazar ekonomisi'yle hastanın tedavisi resmi sağlık kurumlarında bile 'paralı tedavi' yoluna girince, 'paran kadar iyileş' sloganı, düzenin sağlık parolası oldu. 1990 yılında ülkemizde 'mucize bileziİder'e 150 milyar ödendi. Her beş kişinin kolundaki bu modern muskalar, topluma yayılan mistik-arabesk havaya ve bu tür inançlann çağdaş bilimin yerini aldığına işaret etmektedir. Başı ağrıyan hastanın bilgisayarlı tomografi çektirme peşine düştüğü Türkiye'de, sağlık hizmetlerindeki yapısal bozukluk artmış, hekimliğin temel dalı olan 'pratisyen hekimlik'te kime hizmet verileceği belirsizleşmiştir. ERDAL ATABEK 14 Mart 1991 *de yeni bir f T*> BayramT kutlandı. GOndüz ya- pılan törenler, gece de yemek- lerle, kimi yerde balolarla sür- dü. Resmi makamlar, bugüne kadar yapılanları överek, bun- dan sonrası için de yürek serin- letici tablolar çizerek günün 'mana ve ehemraiyetini' belirt- ti. Giderek artan çelişkiler de parlak ışıklarda silinen gölgeler gibi belirsizleşti. Oysa yaşanan çelişkiler gün geçtikçe artıyordu, bu gidişle ar- tacaktır da: Bilim-inanç çetişkisi: 1990 yı- hnda Tflrkiye'de 'm*eize bOe- zflder'e 150 milyar lira ödenmiş- tir. Neredeyse büyük kentlerin sokaklannda dolaşan beş kişi- den birinin kolunda, parmağın- da -belki de boynunda- bu mo- dern muskalardan birini gör- mek olasıdır. Topluma yayılan mistik-arabesk hava öytesine hız kazanmıştır ki, bu tür inançla- nn çağdaş bilimin yerini aldığı- nı söylemek de bir sure sonra yanlış olmayacaktır. Oysa, 1827 yüınm 14 martı Osmanlı tmparatorluğu'nda 'hcr önüne gelenin kra-ı np eylememesi' için tıp biliminin modernleştirilmesi çabalarının başlangıcıdır. Bilim kültürünü altüst eden bir karmaşanın ya- şandığı bugünlerde cumhuriye- tin buralara gelmesi de bu yıl yapılan törenlerde dile getiril- meliydi. Safbgu korunması-hastaııın tedavid çeliskisi: Çağdaş sağlık hizmetinde aslolan 'saghgm ko- nmması'dır. Cumhuriyetin ilk yülanndan başlayarak önem vc- rilen bu ilke, sıtma savaşı, ve- rem savaşı, frengi savaşı, tra- jıom savaşı gibi geniş hastalık- İara karşı yürütülmüş, sonra da vava<: vavaş gündemden çıkanl- mıştır. Kentleşme-endüstrileşme olgusuna seçilen yol olan 'kapi- talizm'le de artık 'hastalıgı koruma' unutulmuş, yerini 'bastanın tedavisi' almıştır. Son on yıhn ekonomik seçeneği olan 'serbest pazar ekonomisi'yle de hastanın tedavisi, resmi sağlık kurumlarında bile 'paralı tedavi' yoluna girince, 'paran kadar iyileş' sloganı, düzenin sağlık parolası olmuştur. Çevre sağkğını koruyamayan, her gün yeni zararlı ürünlerin havaya, suya, besinlere karışması önle- nemeyen bir toplumsal yaşama biçiminde insanlann 'kendiai koranuuı' da hayalden ileri gi- dememiştir. Bu durum, özel sağlık sigortalarını harekete ge- çirmiş, olası tedavi giderlerini kişilerin, ailelerin ödemesine ye- ni destek sistemleri yayılmaya baslamıştır. Ileri üp teknolojisi-pratisyen bekimlik çelişkisi: Gelişen tek- nolojinin tıp alanındaki ürunleri de göz kamaştıncı olmuş, ülke- de en gelişmiş teknikle donatıl- mış sağlık merkezleri çalışmaya başlamıştır. Bu durum da geli- şen uzmanlıklan öne çıkarnuş, halkın eksik sağlık kültürünün de etkisiyle 'başı agnvan hasta' bilgisayarlı tomografi çektirme peşine düşmüş, bu da sağlık hiz- Hastaae koridorlanada bekleyea insanhu, uiMtMiz saradar. 1991 Tarkiyesi'ııde hastane korkusu, hastalık korkusundan daka fazla (Fotograf: Ugur Günyiiz) metindeki yapısal bozukluğu arttırmıştır. Boyle bir ortamda, hekimliğin temel dalı olan 'pra- tisyen hekim' kimliği bunalıma sokulmuş, bu -hele de ülkemiz için- en önemli hekimlik da- hnda kime hizmet verileceği bi- lenemez duruma gelinmiştir. Halkın istemi giderek uzman hekime, -özel uzman hekime- daha da uzman hekime olunca hekimler için uzmanlaşma eği- limi zorunluluk olmuş, buna olanak bulamayan hekimlerde geleceğe ilişkin kaygılar artmış- tır. Bu durumun sağlık hizmet- leri için taşıdığı tehlike bugün bile görülememektedir. Böylece çarpık sağlık hizmeti daha da çarpıklaşmaktadır. Artan op fakatteferi-npta egi- tim kalitesi çelişkisi: Resmi ma- kamlar, artan tıp fakülteleriyle övünmektedir. Oysa, t;pta eği- tim kalitesi, tıp eğitimcileri ta- rafından her yıl daha da artan bir kaygıyla izlenmektedir. Ye- tersiz eğitim kadroları, yetersiz araç gereç, yetersiz eğitilmiş ye- ni mezunlar sonucunu vermek- te, bu kez de yıllann yarattığı çarpıklığın cezası tıp fakültesi öğrencilerine çektirilme yoluna gidilmektedir. Oysa söz konusu olan insan sağlığıdır ve bu ko- nunun yetersiz eğitime hoşgö- rüyle bakacak yanı yoktur. Tıp- ta eğitim kalitesi sorunu her yıl daha da büyüyen bir sorun ol- maktadır. Resmi ideoloji-bekim sonın- lan çelişkisi: Resmi ideolojiye göre 'hekimlerin derdi gunü pa- ra'dır, onlar da 'kendi başlan- ma çaresine baksınlar'dır. Böy- lesi bir 'köşe dönme felsefesi' döneminde sonınlara konacak tanı da bu olacaktır. Oysa he- kimlerin sorunlan hiç de bu de- ğildir. 14 Mart 1991'de, yıllar önce başlayan 14 martlar gibi, artık kutlanan bir bayram değil, he- kimlerin demokratik mücadele- sinin adıdır. Bu mücedele, he- kimlerin halka doğru hizmet ve- rebilecekleri, politikanın savrul- malanyla değil, kendi meslekle- rinin gerekleriyle hareket ettik- leri, ekonomik, sosyal mücade- ledir. 14 martları boyle kabul eden hekim sayısı sanıldığından çok daha fazladır, 14 martlar- daki umudumuz da budur... Tıp eğitimi 'adT durumdaTıp öğrenimi giderek öğrencinin katkısını daha çok gerekli kılan, paralı aile çocuklarının seçebileceği bir nitelik kazanıyor. Mezun olmaya yakın 10 ögrenciden 7'si istemeden doktorluk yapacağını söylüyor. Haber Merkezi — Istanbul Tıp Fa- kültesi Sağhk Etkinlikleri Kolu'nca 1987 yılında yapılmış tıp eğitimi anketi ve bunun sonuçlan üzerine yazılmış ra- por, tıp eğitiminin temel sonmlanna ilişkin önemli ipuçlan veriyor. On yıl önce 1978 yüında Hacettepe Üniversi- tesi'nde yapılmış benzer bir çalışmaya verilen yamtlarla karşılaştınldığında tıp mesleğindeki kayışın ne yöne doğ- ru olduğunu daha da bir çarpıcı sergi- liyor. Tıp fakültesini ekonomik açıdan da- ha iyi bir gelecek olarak gördüğünü söyleyerek seçenler 1978 yılında *l*f>.2 iken bu oran 1987'de %10.3'e çıkmış. Halka ve insanlara hizmet duygusu ile bu mesleği seçenler 1978'de Vo43.4 gi- bi büyük bir grubu oluştururken 1987'de oran %10.9'a düşmüş. Ayn- ca mesleği saygınlık gerekçesi ile seç- tiğini söyleyenler içinde tıp öğrenimi- nin 6. sınıfına gelmiş eskiler arasında oran V«23.9 iken tıp öğrenimine yeni başlayan 1. sınıflarda bu oran %8.8'e kadar düşüyor. Bir yandan da tıp mesleğinin top- lumsal prestijini yitirmesi ile bağlantı- b olarak ailelerin çocuklarını bu mes- leğe yönlendirmelerinde düşme görü- lüyor. Aile yönlendirmesinde ilk sıra- lan işletme, bilgisayar programcılığı, elektronik gibi dallann alması ile 1978 yılında öğrencilerin %21.2'si aile yön- lendinnesi ile tıp öğrenimini seçtiğini açıklarken 1987 yılında bu oran %19.9'a düşmüş bulunuyor. Bu arada tıp öğrenimi giderek öğ- rencinin katkısınrdaha çok gerekli kı- lan paralı aile çocuklannın seçebilece- ği bir nitelik kazanıyor. Devlet liseli kökenliler 1978'de ^o72.1 iken 1986' da %59.2'ye düşmüş. Üç büyük il kö- kenliler %49.6'dan <7«55.7 oranına çık- mış. Ve tıp fakültesi öğrencilerinin ancak •%50.6'sı, bağımsız seçme koşullan ol- saydı yine tıp öğrenimini seçeceğini söylüyor. 6. sınıflarda bu oranda da- ha da önemli bir düşüş oluyor, %36.6' ya iniliyor. Birkaç ay sonra hasta kar- şısında doktorluk yapacak olan 10 öğ- renciden 7'si bunu istemeden yaptığı- m söylüyor. Pratisyen olarak çalışma- nın zorluklan, uzmanlaşmamn olanak- sızlıklan, hekim sayısımn giderek art- ması 6. yılda daha yakından hissedili- yor. öğrenciler, sınavlara hazırlanırlar- ken ^089.7 oranında ders notu ve tek- Istanbul Tabip Odası'ndan Dr. Dursun Kırbaş hasta- hekim ilişkisini değerlendirdi: Hekim de hastasını seçebilmeli sirden yararlandıklannı açıklamışlar. Aynı öğrenciler sınavlan, bilgiyi ölç- meyen, ezbere yönelik, sentezden uzak ve sayısımn fazlalığı ile eleştirirken bir konuyu ögrenmek istediklerinde ancak V«36.7'si ders notları ve teksirleri kul- lanabildiklerini söylüyor. Sistemin hâlâ ve sadece uzmanhğa motive ediyor olmasının sonucunda da pratisyen kalmak isteyenler hâlâ ^b5.7'lerde kalıyor. Aynca %26 karar- sız gibi önemli bir grup da var. Ve son olarak da ankete yanıt veren son sınıf öğrencilerinin %31'i reçete yazamayacağını, %91'i otopsi yapa- mayacağmı, Vo76'sı da kendini göre- ve hazır hissetmediğini söylüyor. DUNYADA BUGUN ALİStRMEN 'Kim Kurtaracak Kim?' Dünkü gazetelerden birinin spor sayfasında Fenerbahçe- li futtx)lcuların feryadını dile getiren sekiz sütunluk bir man- şet vardı: "Bizi Hiddink mahvetti." İlk bakışta eski teknik direktöre yöneltilen eleştiri haklı gi- bi görünüyor. Gerçekten, Fenerbahçe, bu yıl futbol oynamı- yor, San-Lacivertliier koşmalan gereken alanda yürüdükleri için ne kupada varlar ne de ligde. Bütün bunlara bakarak Hiddink'e yöneltilen eleştirileri haklı görebilirsiniz. İyi de o zaman biri çıkıp "Peki de birader, bu adam futbo- lun çok ileri olduğu ülkelerde büyük başarı kazanmış oldu- ğu halde burada neden bu duruma düştü? Acaba Fenerbah- çe'nin yapısında bir bozukluk yok mu?" derse ne yanıt ve- rirsiniz? Gerçekten, şu Fenerbahçe'nin haline bakın. Futbolcular teker teker kişisel sorumluluklarının bilincindeler mi? Şimdi denebilir ki Hiddink takımı bozmuştur, oyuncuların suçu yok. Peki o zaman, 35 yaşına ve dizindeki sakatlığa karşın üs- tüne düşeni eksiksiz yapan ve birçok maçta takımını kurta- ran gerçek profesyonel Schumacher neden bozulmadı? Olayın derinliklerine indikçe, Fenerbahçe'yi Hiddink'in mahvettiği görüşü tutarsızlaşıyor. Gerçekten Fenerbahçe Yönetim Kurulu'ndaki şu çok baş- lılığa bakın. Diyebiliriz ki Fenerbahçe son 30 yıldır, çoğunlukla kendi tabanının genişliğinin ve olanaklannın gerisinde kalan sonuç- lar almıştır. Çünkü milyonlann sevgilisi Fenerbahçe, kendi tabanını temsil etmeyen bir üye yelpazesine sahiptir ve yıllardır, çok çirkin delege oyunlarına kurban olmakta, birkaç kişinin ye- teneklerini aşan tutkuiarının tutsağı durumunâ düşmektedir. Bu durumda Fenerbahçe'yi kimsenin kurtaramayacağını, sorunun yanlış konmuş olduğunu, bu kulübe gönül vermiş olanlann bilmeleri gerekir. Yine dünkü gazetelerde SHP'de oluşan 3. gruptan söz edi- liyordu. Kurultay öncesi kendilerine yer arayan 3. grubun milletve- killerinin de partiyi kimin mahvettiği ya da iktidardan alıkoy- duğu konusunda aralannda bazı ayrılıklar olabilir. Ama on- ların da hep birlikte aynı soruyu sormakta olduklarında hiç kuşku yok: 'Bizi kim kurtarır?' Soru; siyasal olgunluk yoksunluğunun, Türkiye'y' ^ ko nulannı irdeleyememenin, toplumsal oiayian kavrayamama- nın ürünüdür. Tıpkı parti üst kademesini, 'politika üretemiyortar' diye eleştirirken küçük delege oyunlan peşinde koşmak, kulis faaliyeti ya da Anadolu Kulübü'nde oyun ma- sasına kurulmak dışında herhangi bir şey üretmeye teşeb- büs bile etmemek gibi... Genellikle SHP'de yapılan, yöneticileri suçlayıp 'Bizi kim kurtarır' sorusunu sormakla sınırlı kalıyor. Eleştirilerin haklı yanı olduğu doğrudur. Oeneyim ile bir- likte birçok seçkin niteliği kendisinde toplamış olan zeki De- niz Baykal'ın, dar kadroculuk yüzünden partiyi küçülttüğü- nü söyleyenler de haklıydılar, birleştirici, hoşgörülü kişiliği ve zekâsıyla birçok işi başarmış olan ve genel başkanlık koltu- ğundan kolay kolay alaşağı edilemeyecek gibi görünen Er- dal İnönü'nün partiyi iktidara taşıyacak dinamizmi bir türlü yaratamamış olduğunu ileri sürenler de haklıdırlar. Ama ne olur söyler misiniz, SHP'nin seçilmişler kadrosun- da partiyi iktidara taşıyacak dinamizmi oluşturmaya yatkın- lann sayısı ne kadardır? Kaç milletvekıli alternatif politikalar *üretmek için çaba harcıyor? Gızilgüç olarak tartışmasız tabanda Türkiye'nin en büyük partisi olmaya aday SHP'de de tıpkı Fenerbahçe'de olduğu gibi tabanı yansıtmayan delegeler, kulislerde çirkin oyunlar- ia örgötü kısır bir döngünün rçine itmiyortar mı? SHP'nin içinde bulunduğır bunalım, yalnızca 12 Eyiül'ün yarattığı ve Ozal'ın ustaca sürdürdüğü baskı ortamından mı kaynaklanıyor? Yoksa bunun yanı sıra, koylerden büyük kent- lere goçenlerin vahşi mücadele yöntemleriyle ve kendi istem- lerini, doğru ya da yasal olsun olmasın, yaşama geçirme ça- oalarıyla oluşturduklan, delege mafyasının taban ve ülke so- runlarıyla parti arasında bir duvar çekmelerinin de payı yok mu? Bütün bu yapısal bozukiuklar düzeltilemediği takdirde, SHP, kiminle iktidar olabilir ve olsa ne yapabilir ki? Türkiye artık 'kim kurtarır' sorusundan 'ne gibi bir yapılan- ma, ne gibi bir politikayla nasıl kurtuluruz' sorusunun soru- lacağı aşamaya gelmiştir. Tarihin belirli anlarında ortaya çıkan kişilere örneğin Ata- türk'e bakarak kişilerin ulusları, toplumları kurtardığı gibi yan- lış izlenimlere kapılmayaiım. Unutmayalım ki gerçekten tarihin ender gördüğü kişiler- den biri olan Mustafa Kemal de birden gökten zembille in- medi. O da kendi toplumunun 100 yıllık birikiminin, yöneliş- terinin ürünüydü ve kendi kendisine de hep 'Kim' sorusu ye- rine 'Nasıl' sorusunu sorardı. Zaten kim sorusunun yanıtı da 'nasılı sormasını bilen adam' değil midir? KISA KISA • 60 bln üyesi bulunan Kent Kooperatifleri Merkez Birliği'nin 3. oiağan genel kurul toplantısı Ankara'da bugün yapılacak. Birlik Genel Başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın'ın başkanlık edeceği toplantıya 10 belediye başkanı daha katılacak. DURSUN KIRBAŞ Hekim-hasta ilişkileri insan- hk tarihi ile başlar. tlk "bekim" büyücüden günümüzdeki mo- dern hekime kadar bu ilişkiler değişık dönemlerde değişik de- ğerler sistemine göre duzenlen- miştir. Hekimlikle ilgili ilk ya- saların Babil Kralı Hammurabi zamanında Mezopotamya'da yapıldığmı biliyoruz. Yasaların amacı karşılıklı ilişkilerde "haklan" korumaktır. Ömeğin Hammurabi Kanunları'nda, "hastanın sosyo-ekonomik du- rumuna göre hekim ücretinin farklı olacagı, apse açarken has- tayı öldiiren bekimin elinin ke- sOecegi, efier öten bir köie \st he- kimin sadece köle sahibine ye- ni bir köle vermekte yükömla otacağı" yazılıdır. Avesta'nın Videvdat isimli kitabında eski Iran'da, "iranlı olmayan ve Tann tanımayan üç kişi azerin- de basanlı ameUyat yaptı^ını kamtlayamayan bir kişinin cer- rahtak yapmasının yasak" oldu- ğu yazılıdır. "Hekimlik sanaü- nın kra"sına ait sistematize ku- rallar HJpokrat tarafından geti- rilmiştir. Bugüne kadar değişik dönemlerde bu kurallar temel özelliklerini koruyarak ufak te- fek değişikliklerle hükmünü sürdürmüştür. lki bine on kala hekimlik mesleği açısmdan, Hi- pokrat'tan günümüze hem he- kimlik hetn de hekim-hasta iliş- kilerinde, insan haklan düzeyin- de meydana gelen önemli geliş- melere paralel olarak büyük bo- yutta degişimler olmuştur. tşte tıp etkinliği boyutunda bu ilişkileri deontoloji ile kav- ramak mümkün olamamakta- dır. Deontolojinin yetersiz kal- dığı bu noktada, çağdaş "deger- ler sistemi" diyebileceğimiz "tıbbi etik", karşılaşılan sorun- lan tıbbi ve felsefi boyutu ile in- celemeye, çözmeye çalış- maktadır. Tartışılması gereken konular- dan birisi hekimin hangi koşul- larda hastasını reddedebileceği- dir. Diğer bir hekim hakkı ise her hekim, "hastasını insan onurnna yaraşır bir ortamda ve yeterli bir siirede muayene etme hakkına" sahıp olmalıdır. 4-5 dakikada bir hastanın muayene- si hekimde de ruhsal bir çökün- tü, güvensizlik, tatminsizlik ya- ratmaktadır. Yine bir başka so- run; ölümcül, tedavisi mümkün olmayan, kendisi hakkında ka- rar veremeyecek bir hastaya, il- gili bir kunılun kararı ve hasta yakınlarınm onayı ile hekim "tedaviyi sürdürmeme hakkı " na sahip olmalıdır. Kendisine tanıdığı "sağlık hizmetlerinden yararianabüme hakkı"na sahip olmalıdır. "Kişinin kendisi hak- kında kendisinin karar verebfl- me hakkı"nın hastalann temel bir hakkı olduğunu bir insan hakkı olarak savunmak zorun- dayız. Bu hak aynı zamanda hastanın hekim seçme hakkını içerse de bir alt başhk altında hastanın "hekim ve tedavi kn- rumunu seçme hakkı" mn var olmasını savunmalıyız. Deontolojinin üzerinde durdu- ğu hekim-hasta ilişkilerinin te- mel öğelerinden biri de "gizli- lik hakkı"dır. Sonuç olarak günümüz "de- ğerler sistemine" göre "tıbbi etik" açısından hekim - hasta ilişkileri ve haklan yeniden göz- den geçirilmelidir. PARTtLERİN SAĞUĞA BAKIŞr PANELİ Sağhk rekor ve derecelerimîztstanbul Haber Servisi — Türkiye'de bütçeden sağhğa aynlan payın, Batıh ül- kelerle kıyaslandığında yetersiz kaldığı ve sağlık konusunda Türkiye'nin dün- ya sıralamalarında gerilerde kaldığı bil- dirildi. tstanbul Tabip Odası'nın düzenledi- ği "Siyasi partilerin sağlıga bakısı" ko- nulu panel Cemal Reşit Rey Konser Sa- lonu'nda dün yapıldı. Çağrılı olmaları- na karşın ANAP ve DYP'den katılımın ounadığı panelde, sağlık sorunlan ele alındı. Panelin açılışında konuşan tstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçnk Apak, Batıh ülkelerde sağlık harcama- lan için bütçeden yüzde 12 ile 15 arasın- da pay ayrılmasına karşın, Türkiye'de bu rakamın yüzde 3.5 olduğunu söyle- di. Apak, kişi başına düşen yıllık sağhk harcaması tutan 30-35 dolar olan Türki- ye'de, nüfusun yüzde 40'ının sağlık si- gortasma bağlı olmadığını da vurgula- dı. Apak şunlan söyledi: "Ülkemizde 1500 kişiye bir doktor düşmektedir. Dogan her bin çocuktan 78'i de 1 yaşını dolduramadan öliiyor. Ülkemiz safhk açısından dün>ada aa re- korlara ve derecelere sahiptir. Türkiye çocuk ölümlerinde dünyada yedinci, si- gara tüketiminde dordiincü, trafik ka- zalannda onuncu sıradayken, iş kazala- nnda ise şampiyonlugu kimselere kap- tırmamaktadır". SHP tzmir Milletvekili Türkan Akyo» ise "önce ekonomi" anlayışı ile sağlık sorunlarının çözülemeyeceğini söyledi. Akyol, Türkiye'nin sağhk harcamalan bakımından 132 ülke arasında 60'ıncı sı- rada yer aldığını kaydetti. Panelde HEP Başkanı Fehmi Işıklar, SP Genel Başkanı Ferif Üsever, DSP adı- na tlhan Ugurtaş ve RP adına da Mus- tafa Aydıner de birer konuşma yaptılar. OVERSEAS DEPARTMENT seeks for 3 SALES REPRESENTATIVES (for Germany, France & Benelux and Mediterranean Countries) In order to play a key role in our worldwide marketing organization requires you to have : • 3 Year export marketing experience (Especially in the West European markets) • Periect c»mmand of English and a • second language 1) German 2 French 3) Italian and/or Spanish according to sales area. • Degree in marketing, international relations and/or engineering. • Basic knovvledge of Personal Computer. The offered position is result oriented and consequently highly remunerative for candidates meeting the chailenge. Please write till 31th March with CV in English & Photo to: RAKS Dış Ticaret A.Ş. (Overseas Department) Cumhuriyet Bulvarı, 69/4 IZMIR All apkations will be kept strictly confidential. Persons who have not completed milıtary senrice need not apply.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle