Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 MART 1991 HABERLER CUMHURİYET/3
1TıpBayramı kutlanırken Türkiye'deki sağlıkparolası değişmedv
Paraıı kadar iyileşSon on yılın ekonomik seçeneği olan
'serbest pazar ekonomisi'yle hastanın
tedavisi resmi sağlık kurumlarında bile
'paralı tedavi' yoluna girince, 'paran
kadar iyileş' sloganı, düzenin
sağlık parolası oldu.
1990 yılında ülkemizde 'mucize
bileziİder'e 150 milyar ödendi. Her beş
kişinin kolundaki bu modern muskalar,
topluma yayılan mistik-arabesk havaya
ve bu tür inançlann çağdaş bilimin
yerini aldığına işaret etmektedir.
Başı ağrıyan hastanın bilgisayarlı
tomografi çektirme peşine düştüğü
Türkiye'de, sağlık hizmetlerindeki
yapısal bozukluk artmış, hekimliğin
temel dalı olan 'pratisyen hekimlik'te
kime hizmet verileceği belirsizleşmiştir.
ERDAL ATABEK
14 Mart 1991 *de yeni bir f
T*>
BayramT kutlandı. GOndüz ya-
pılan törenler, gece de yemek-
lerle, kimi yerde balolarla sür-
dü. Resmi makamlar, bugüne
kadar yapılanları överek, bun-
dan sonrası için de yürek serin-
letici tablolar çizerek günün
'mana ve ehemraiyetini' belirt-
ti. Giderek artan çelişkiler de
parlak ışıklarda silinen gölgeler
gibi belirsizleşti.
Oysa yaşanan çelişkiler gün
geçtikçe artıyordu, bu gidişle ar-
tacaktır da:
Bilim-inanç çetişkisi: 1990 yı-
hnda Tflrkiye'de 'm*eize bOe-
zflder'e 150 milyar lira ödenmiş-
tir. Neredeyse büyük kentlerin
sokaklannda dolaşan beş kişi-
den birinin kolunda, parmağın-
da -belki de boynunda- bu mo-
dern muskalardan birini gör-
mek olasıdır. Topluma yayılan
mistik-arabesk hava öytesine hız
kazanmıştır ki, bu tür inançla-
nn çağdaş bilimin yerini aldığı-
nı söylemek de bir sure sonra
yanlış olmayacaktır.
Oysa, 1827 yüınm 14 martı
Osmanlı tmparatorluğu'nda
'hcr önüne gelenin kra-ı np
eylememesi' için tıp biliminin
modernleştirilmesi çabalarının
başlangıcıdır. Bilim kültürünü
altüst eden bir karmaşanın ya-
şandığı bugünlerde cumhuriye-
tin buralara gelmesi de bu yıl
yapılan törenlerde dile getiril-
meliydi.
Safbgu korunması-hastaııın
tedavid çeliskisi: Çağdaş sağlık
hizmetinde aslolan 'saghgm ko-
nmması'dır. Cumhuriyetin ilk
yülanndan başlayarak önem vc-
rilen bu ilke, sıtma savaşı, ve-
rem savaşı, frengi savaşı, tra-
jıom savaşı gibi geniş hastalık-
İara karşı yürütülmüş, sonra da
vava<: vavaş gündemden çıkanl-
mıştır. Kentleşme-endüstrileşme
olgusuna seçilen yol olan 'kapi-
talizm'le de artık 'hastalıgı
koruma' unutulmuş, yerini
'bastanın tedavisi' almıştır. Son
on yıhn ekonomik seçeneği olan
'serbest pazar ekonomisi'yle de
hastanın tedavisi, resmi sağlık
kurumlarında bile 'paralı
tedavi' yoluna girince, 'paran
kadar iyileş' sloganı, düzenin
sağlık parolası olmuştur. Çevre
sağkğını koruyamayan, her gün
yeni zararlı ürünlerin havaya,
suya, besinlere karışması önle-
nemeyen bir toplumsal yaşama
biçiminde insanlann 'kendiai
koranuuı' da hayalden ileri gi-
dememiştir. Bu durum, özel
sağlık sigortalarını harekete ge-
çirmiş, olası tedavi giderlerini
kişilerin, ailelerin ödemesine ye-
ni destek sistemleri yayılmaya
baslamıştır.
Ileri üp teknolojisi-pratisyen
bekimlik çelişkisi: Gelişen tek-
nolojinin tıp alanındaki ürunleri
de göz kamaştıncı olmuş, ülke-
de en gelişmiş teknikle donatıl-
mış sağlık merkezleri çalışmaya
başlamıştır. Bu durum da geli-
şen uzmanlıklan öne çıkarnuş,
halkın eksik sağlık kültürünün
de etkisiyle 'başı agnvan hasta'
bilgisayarlı tomografi çektirme
peşine düşmüş, bu da sağlık hiz-
Hastaae koridorlanada bekleyea insanhu, uiMtMiz saradar. 1991 Tarkiyesi'ııde hastane korkusu, hastalık korkusundan daka fazla (Fotograf: Ugur Günyiiz)
metindeki yapısal bozukluğu
arttırmıştır. Boyle bir ortamda,
hekimliğin temel dalı olan 'pra-
tisyen hekim' kimliği bunalıma
sokulmuş, bu -hele de ülkemiz
için- en önemli hekimlik da-
hnda kime hizmet verileceği bi-
lenemez duruma gelinmiştir.
Halkın istemi giderek uzman
hekime, -özel uzman hekime-
daha da uzman hekime olunca
hekimler için uzmanlaşma eği-
limi zorunluluk olmuş, buna
olanak bulamayan hekimlerde
geleceğe ilişkin kaygılar artmış-
tır. Bu durumun sağlık hizmet-
leri için taşıdığı tehlike bugün
bile görülememektedir. Böylece
çarpık sağlık hizmeti daha da
çarpıklaşmaktadır.
Artan op fakatteferi-npta egi-
tim kalitesi çelişkisi: Resmi ma-
kamlar, artan tıp fakülteleriyle
övünmektedir. Oysa, t;pta eği-
tim kalitesi, tıp eğitimcileri ta-
rafından her yıl daha da artan
bir kaygıyla izlenmektedir. Ye-
tersiz eğitim kadroları, yetersiz
araç gereç, yetersiz eğitilmiş ye-
ni mezunlar sonucunu vermek-
te, bu kez de yıllann yarattığı
çarpıklığın cezası tıp fakültesi
öğrencilerine çektirilme yoluna
gidilmektedir. Oysa söz konusu
olan insan sağlığıdır ve bu ko-
nunun yetersiz eğitime hoşgö-
rüyle bakacak yanı yoktur. Tıp-
ta eğitim kalitesi sorunu her yıl
daha da büyüyen bir sorun ol-
maktadır.
Resmi ideoloji-bekim sonın-
lan çelişkisi: Resmi ideolojiye
göre 'hekimlerin derdi gunü pa-
ra'dır, onlar da 'kendi başlan-
ma çaresine baksınlar'dır. Böy-
lesi bir 'köşe dönme felsefesi'
döneminde sonınlara konacak
tanı da bu olacaktır. Oysa he-
kimlerin sorunlan hiç de bu de-
ğildir.
14 Mart 1991'de, yıllar önce
başlayan 14 martlar gibi, artık
kutlanan bir bayram değil, he-
kimlerin demokratik mücadele-
sinin adıdır. Bu mücedele, he-
kimlerin halka doğru hizmet ve-
rebilecekleri, politikanın savrul-
malanyla değil, kendi meslekle-
rinin gerekleriyle hareket ettik-
leri, ekonomik, sosyal mücade-
ledir. 14 martları boyle kabul
eden hekim sayısı sanıldığından
çok daha fazladır, 14 martlar-
daki umudumuz da budur...
Tıp eğitimi 'adT durumdaTıp öğrenimi giderek öğrencinin katkısını daha çok
gerekli kılan, paralı aile çocuklarının seçebileceği bir
nitelik kazanıyor. Mezun olmaya yakın 10 ögrenciden
7'si istemeden doktorluk yapacağını söylüyor.
Haber Merkezi — Istanbul Tıp Fa-
kültesi Sağhk Etkinlikleri Kolu'nca
1987 yılında yapılmış tıp eğitimi anketi
ve bunun sonuçlan üzerine yazılmış ra-
por, tıp eğitiminin temel sonmlanna
ilişkin önemli ipuçlan veriyor. On yıl
önce 1978 yüında Hacettepe Üniversi-
tesi'nde yapılmış benzer bir çalışmaya
verilen yamtlarla karşılaştınldığında
tıp mesleğindeki kayışın ne yöne doğ-
ru olduğunu daha da bir çarpıcı sergi-
liyor.
Tıp fakültesini ekonomik açıdan da-
ha iyi bir gelecek olarak gördüğünü
söyleyerek seçenler 1978 yılında *l*f>.2
iken bu oran 1987'de %10.3'e çıkmış.
Halka ve insanlara hizmet duygusu ile
bu mesleği seçenler 1978'de Vo43.4 gi-
bi büyük bir grubu oluştururken
1987'de oran %10.9'a düşmüş. Ayn-
ca mesleği saygınlık gerekçesi ile seç-
tiğini söyleyenler içinde tıp öğrenimi-
nin 6. sınıfına gelmiş eskiler arasında
oran V«23.9 iken tıp öğrenimine yeni
başlayan 1. sınıflarda bu oran %8.8'e
kadar düşüyor.
Bir yandan da tıp mesleğinin top-
lumsal prestijini yitirmesi ile bağlantı-
b olarak ailelerin çocuklarını bu mes-
leğe yönlendirmelerinde düşme görü-
lüyor. Aile yönlendirmesinde ilk sıra-
lan işletme, bilgisayar programcılığı,
elektronik gibi dallann alması ile 1978
yılında öğrencilerin %21.2'si aile yön-
lendinnesi ile tıp öğrenimini seçtiğini
açıklarken 1987 yılında bu oran
%19.9'a düşmüş bulunuyor.
Bu arada tıp öğrenimi giderek öğ-
rencinin katkısınrdaha çok gerekli kı-
lan paralı aile çocuklannın seçebilece-
ği bir nitelik kazanıyor. Devlet liseli
kökenliler 1978'de ^o72.1 iken 1986'
da %59.2'ye düşmüş. Üç büyük il kö-
kenliler %49.6'dan <7«55.7 oranına çık-
mış.
Ve tıp fakültesi öğrencilerinin ancak
•%50.6'sı, bağımsız seçme koşullan ol-
saydı yine tıp öğrenimini seçeceğini
söylüyor. 6. sınıflarda bu oranda da-
ha da önemli bir düşüş oluyor, %36.6'
ya iniliyor. Birkaç ay sonra hasta kar-
şısında doktorluk yapacak olan 10 öğ-
renciden 7'si bunu istemeden yaptığı-
m söylüyor. Pratisyen olarak çalışma-
nın zorluklan, uzmanlaşmamn olanak-
sızlıklan, hekim sayısımn giderek art-
ması 6. yılda daha yakından hissedili-
yor.
öğrenciler, sınavlara hazırlanırlar-
ken ^089.7 oranında ders notu ve tek-
Istanbul Tabip Odası'ndan Dr. Dursun Kırbaş hasta- hekim ilişkisini değerlendirdi:
Hekim de hastasını seçebilmeli
sirden yararlandıklannı açıklamışlar.
Aynı öğrenciler sınavlan, bilgiyi ölç-
meyen, ezbere yönelik, sentezden uzak
ve sayısımn fazlalığı ile eleştirirken bir
konuyu ögrenmek istediklerinde ancak
V«36.7'si ders notları ve teksirleri kul-
lanabildiklerini söylüyor.
Sistemin hâlâ ve sadece uzmanhğa
motive ediyor olmasının sonucunda da
pratisyen kalmak isteyenler hâlâ
^b5.7'lerde kalıyor. Aynca %26 karar-
sız gibi önemli bir grup da var.
Ve son olarak da ankete yanıt veren
son sınıf öğrencilerinin %31'i reçete
yazamayacağını, %91'i otopsi yapa-
mayacağmı, Vo76'sı da kendini göre-
ve hazır hissetmediğini söylüyor.
DUNYADA BUGUN
ALİStRMEN
'Kim Kurtaracak Kim?'
Dünkü gazetelerden birinin spor sayfasında Fenerbahçe-
li futtx)lcuların feryadını dile getiren sekiz sütunluk bir man-
şet vardı:
"Bizi Hiddink mahvetti."
İlk bakışta eski teknik direktöre yöneltilen eleştiri haklı gi-
bi görünüyor. Gerçekten, Fenerbahçe, bu yıl futbol oynamı-
yor, San-Lacivertliier koşmalan gereken alanda yürüdükleri
için ne kupada varlar ne de ligde.
Bütün bunlara bakarak Hiddink'e yöneltilen eleştirileri haklı
görebilirsiniz.
İyi de o zaman biri çıkıp "Peki de birader, bu adam futbo-
lun çok ileri olduğu ülkelerde büyük başarı kazanmış oldu-
ğu halde burada neden bu duruma düştü? Acaba Fenerbah-
çe'nin yapısında bir bozukluk yok mu?" derse ne yanıt ve-
rirsiniz?
Gerçekten, şu Fenerbahçe'nin haline bakın. Futbolcular
teker teker kişisel sorumluluklarının bilincindeler mi?
Şimdi denebilir ki Hiddink takımı bozmuştur, oyuncuların
suçu yok.
Peki o zaman, 35 yaşına ve dizindeki sakatlığa karşın üs-
tüne düşeni eksiksiz yapan ve birçok maçta takımını kurta-
ran gerçek profesyonel Schumacher neden bozulmadı?
Olayın derinliklerine indikçe, Fenerbahçe'yi Hiddink'in
mahvettiği görüşü tutarsızlaşıyor.
Gerçekten Fenerbahçe Yönetim Kurulu'ndaki şu çok baş-
lılığa bakın.
Diyebiliriz ki Fenerbahçe son 30 yıldır, çoğunlukla kendi
tabanının genişliğinin ve olanaklannın gerisinde kalan sonuç-
lar almıştır.
Çünkü milyonlann sevgilisi Fenerbahçe, kendi tabanını
temsil etmeyen bir üye yelpazesine sahiptir ve yıllardır, çok
çirkin delege oyunlarına kurban olmakta, birkaç kişinin ye-
teneklerini aşan tutkuiarının tutsağı durumunâ düşmektedir.
Bu durumda Fenerbahçe'yi kimsenin kurtaramayacağını,
sorunun yanlış konmuş olduğunu, bu kulübe gönül vermiş
olanlann bilmeleri gerekir.
Yine dünkü gazetelerde SHP'de oluşan 3. gruptan söz edi-
liyordu.
Kurultay öncesi kendilerine yer arayan 3. grubun milletve-
killerinin de partiyi kimin mahvettiği ya da iktidardan alıkoy-
duğu konusunda aralannda bazı ayrılıklar olabilir. Ama on-
ların da hep birlikte aynı soruyu sormakta olduklarında hiç
kuşku yok: 'Bizi kim kurtarır?'
Soru; siyasal olgunluk yoksunluğunun, Türkiye'y' ^ ko
nulannı irdeleyememenin, toplumsal oiayian kavrayamama-
nın ürünüdür. Tıpkı parti üst kademesini, 'politika
üretemiyortar' diye eleştirirken küçük delege oyunlan peşinde
koşmak, kulis faaliyeti ya da Anadolu Kulübü'nde oyun ma-
sasına kurulmak dışında herhangi bir şey üretmeye teşeb-
büs bile etmemek gibi...
Genellikle SHP'de yapılan, yöneticileri suçlayıp 'Bizi kim
kurtarır' sorusunu sormakla sınırlı kalıyor.
Eleştirilerin haklı yanı olduğu doğrudur. Oeneyim ile bir-
likte birçok seçkin niteliği kendisinde toplamış olan zeki De-
niz Baykal'ın, dar kadroculuk yüzünden partiyi küçülttüğü-
nü söyleyenler de haklıydılar, birleştirici, hoşgörülü kişiliği ve
zekâsıyla birçok işi başarmış olan ve genel başkanlık koltu-
ğundan kolay kolay alaşağı edilemeyecek gibi görünen Er-
dal İnönü'nün partiyi iktidara taşıyacak dinamizmi bir türlü
yaratamamış olduğunu ileri sürenler de haklıdırlar.
Ama ne olur söyler misiniz, SHP'nin seçilmişler kadrosun-
da partiyi iktidara taşıyacak dinamizmi oluşturmaya yatkın-
lann sayısı ne kadardır? Kaç milletvekıli alternatif politikalar
*üretmek için çaba harcıyor?
Gızilgüç olarak tartışmasız tabanda Türkiye'nin en büyük
partisi olmaya aday SHP'de de tıpkı Fenerbahçe'de olduğu
gibi tabanı yansıtmayan delegeler, kulislerde çirkin oyunlar-
ia örgötü kısır bir döngünün rçine itmiyortar mı?
SHP'nin içinde bulunduğır bunalım, yalnızca 12 Eyiül'ün
yarattığı ve Ozal'ın ustaca sürdürdüğü baskı ortamından mı
kaynaklanıyor? Yoksa bunun yanı sıra, koylerden büyük kent-
lere goçenlerin vahşi mücadele yöntemleriyle ve kendi istem-
lerini, doğru ya da yasal olsun olmasın, yaşama geçirme ça-
oalarıyla oluşturduklan, delege mafyasının taban ve ülke so-
runlarıyla parti arasında bir duvar çekmelerinin de payı yok
mu?
Bütün bu yapısal bozukiuklar düzeltilemediği takdirde,
SHP, kiminle iktidar olabilir ve olsa ne yapabilir ki?
Türkiye artık 'kim kurtarır' sorusundan 'ne gibi bir yapılan-
ma, ne gibi bir politikayla nasıl kurtuluruz' sorusunun soru-
lacağı aşamaya gelmiştir.
Tarihin belirli anlarında ortaya çıkan kişilere örneğin Ata-
türk'e bakarak kişilerin ulusları, toplumları kurtardığı gibi yan-
lış izlenimlere kapılmayaiım.
Unutmayalım ki gerçekten tarihin ender gördüğü kişiler-
den biri olan Mustafa Kemal de birden gökten zembille in-
medi. O da kendi toplumunun 100 yıllık birikiminin, yöneliş-
terinin ürünüydü ve kendi kendisine de hep 'Kim' sorusu ye-
rine 'Nasıl' sorusunu sorardı.
Zaten kim sorusunun yanıtı da 'nasılı sormasını bilen adam'
değil midir?
KISA KISA
• 60 bln üyesi bulunan Kent Kooperatifleri Merkez
Birliği'nin 3. oiağan genel kurul toplantısı Ankara'da
bugün yapılacak. Birlik Genel Başkanı ve Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın'ın
başkanlık edeceği toplantıya 10 belediye başkanı daha
katılacak.
DURSUN KIRBAŞ
Hekim-hasta ilişkileri insan-
hk tarihi ile başlar. tlk "bekim"
büyücüden günümüzdeki mo-
dern hekime kadar bu ilişkiler
değişık dönemlerde değişik de-
ğerler sistemine göre duzenlen-
miştir. Hekimlikle ilgili ilk ya-
saların Babil Kralı Hammurabi
zamanında Mezopotamya'da
yapıldığmı biliyoruz. Yasaların
amacı karşılıklı ilişkilerde
"haklan" korumaktır. Ömeğin
Hammurabi Kanunları'nda,
"hastanın sosyo-ekonomik du-
rumuna göre hekim ücretinin
farklı olacagı, apse açarken has-
tayı öldiiren bekimin elinin ke-
sOecegi, efier öten bir köie \st he-
kimin sadece köle sahibine ye-
ni bir köle vermekte yükömla
otacağı" yazılıdır. Avesta'nın
Videvdat isimli kitabında eski
Iran'da, "iranlı olmayan ve
Tann tanımayan üç kişi azerin-
de basanlı ameUyat yaptı^ını
kamtlayamayan bir kişinin cer-
rahtak yapmasının yasak" oldu-
ğu yazılıdır. "Hekimlik sanaü-
nın kra"sına ait sistematize ku-
rallar HJpokrat tarafından geti-
rilmiştir. Bugüne kadar değişik
dönemlerde bu kurallar temel
özelliklerini koruyarak ufak te-
fek değişikliklerle hükmünü
sürdürmüştür. lki bine on kala
hekimlik mesleği açısmdan, Hi-
pokrat'tan günümüze hem he-
kimlik hetn de hekim-hasta iliş-
kilerinde, insan haklan düzeyin-
de meydana gelen önemli geliş-
melere paralel olarak büyük bo-
yutta degişimler olmuştur.
tşte tıp etkinliği boyutunda
bu ilişkileri deontoloji ile kav-
ramak mümkün olamamakta-
dır. Deontolojinin yetersiz kal-
dığı bu noktada, çağdaş "deger-
ler sistemi" diyebileceğimiz
"tıbbi etik", karşılaşılan sorun-
lan tıbbi ve felsefi boyutu ile in-
celemeye, çözmeye çalış-
maktadır.
Tartışılması gereken konular-
dan birisi hekimin hangi koşul-
larda hastasını reddedebileceği-
dir. Diğer bir hekim hakkı ise
her hekim, "hastasını insan
onurnna yaraşır bir ortamda ve
yeterli bir siirede muayene etme
hakkına" sahıp olmalıdır. 4-5
dakikada bir hastanın muayene-
si hekimde de ruhsal bir çökün-
tü, güvensizlik, tatminsizlik ya-
ratmaktadır. Yine bir başka so-
run; ölümcül, tedavisi mümkün
olmayan, kendisi hakkında ka-
rar veremeyecek bir hastaya, il-
gili bir kunılun kararı ve hasta
yakınlarınm onayı ile hekim
"tedaviyi sürdürmeme hakkı "
na sahip olmalıdır. Kendisine
tanıdığı "sağlık hizmetlerinden
yararianabüme hakkı"na sahip
olmalıdır. "Kişinin kendisi hak-
kında kendisinin karar verebfl-
me hakkı"nın hastalann temel
bir hakkı olduğunu bir insan
hakkı olarak savunmak zorun-
dayız. Bu hak aynı zamanda
hastanın hekim seçme hakkını
içerse de bir alt başhk altında
hastanın "hekim ve tedavi kn-
rumunu seçme hakkı"
mn var olmasını savunmalıyız.
Deontolojinin üzerinde durdu-
ğu hekim-hasta ilişkilerinin te-
mel öğelerinden biri de "gizli-
lik hakkı"dır.
Sonuç olarak günümüz "de-
ğerler sistemine" göre "tıbbi
etik" açısından hekim - hasta
ilişkileri ve haklan yeniden göz-
den geçirilmelidir.
PARTtLERİN SAĞUĞA BAKIŞr PANELİ
Sağhk rekor ve derecelerimîztstanbul Haber Servisi — Türkiye'de
bütçeden sağhğa aynlan payın, Batıh ül-
kelerle kıyaslandığında yetersiz kaldığı
ve sağlık konusunda Türkiye'nin dün-
ya sıralamalarında gerilerde kaldığı bil-
dirildi.
tstanbul Tabip Odası'nın düzenledi-
ği "Siyasi partilerin sağlıga bakısı" ko-
nulu panel Cemal Reşit Rey Konser Sa-
lonu'nda dün yapıldı. Çağrılı olmaları-
na karşın ANAP ve DYP'den katılımın
ounadığı panelde, sağlık sorunlan ele
alındı.
Panelin açılışında konuşan tstanbul
Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçnk
Apak, Batıh ülkelerde sağlık harcama-
lan için bütçeden yüzde 12 ile 15 arasın-
da pay ayrılmasına karşın, Türkiye'de
bu rakamın yüzde 3.5 olduğunu söyle-
di. Apak, kişi başına düşen yıllık sağhk
harcaması tutan 30-35 dolar olan Türki-
ye'de, nüfusun yüzde 40'ının sağlık si-
gortasma bağlı olmadığını da vurgula-
dı. Apak şunlan söyledi:
"Ülkemizde 1500 kişiye bir doktor
düşmektedir. Dogan her bin çocuktan
78'i de 1 yaşını dolduramadan öliiyor.
Ülkemiz safhk açısından dün>ada aa re-
korlara ve derecelere sahiptir. Türkiye
çocuk ölümlerinde dünyada yedinci, si-
gara tüketiminde dordiincü, trafik ka-
zalannda onuncu sıradayken, iş kazala-
nnda ise şampiyonlugu kimselere kap-
tırmamaktadır".
SHP tzmir Milletvekili Türkan Akyo»
ise "önce ekonomi" anlayışı ile sağlık
sorunlarının çözülemeyeceğini söyledi.
Akyol, Türkiye'nin sağhk harcamalan
bakımından 132 ülke arasında 60'ıncı sı-
rada yer aldığını kaydetti.
Panelde HEP Başkanı Fehmi Işıklar,
SP Genel Başkanı Ferif Üsever, DSP adı-
na tlhan Ugurtaş ve RP adına da Mus-
tafa Aydıner de birer konuşma yaptılar.
OVERSEAS DEPARTMENT
seeks for
3 SALES REPRESENTATIVES
(for Germany, France & Benelux and
Mediterranean Countries)
In order to play a key role in our worldwide
marketing organization requires you to have :
• 3 Year export marketing experience
(Especially in the West European markets)
• Periect c»mmand of English and a •
second language
1) German
2 French
3) Italian and/or Spanish according to sales area.
• Degree in marketing, international relations
and/or engineering.
• Basic knovvledge of Personal Computer.
The offered position is result oriented and
consequently highly remunerative for candidates
meeting the chailenge.
Please write till 31th March with CV in
English & Photo to:
RAKS Dış Ticaret A.Ş. (Overseas Department)
Cumhuriyet Bulvarı, 69/4 IZMIR
All apkations will be kept strictly confidential.
Persons who have not completed milıtary
senrice need not apply.