Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 ŞUBAT 1991
Yine Meşruluk
Y ine Bunalım
Devlet Başkanı, sık sık "Anayasayı okudum, yetkilerim var" diyor.
Eğer herkes hukuksal bir metni okuyarak anlayabilseydi, hukuk
bilimine, uzmanlarına gerek kalmazdı. Hukuk metnini anlamak için
hukuk bilgisi ve bilincini kazanmak gerekir.
Dr. İur. YÜCEL T. ENGİNDENİZ
Demokrasimiz bunalımlıdır. Bunu anlamak
için önce tarihe, sonra yurdumuza bakalım.
Yıl 1782: Bundan 209 yıl önce. Ingiltere,
Amerika'daki 13 kolonisini yitirmiştir. Halk
temsilcilerinin güvensizliği karşısında Başba-
kan North, kendiliğinden iktidardan çekilir.
"Oy çoğunluğu vardır, ama iktidarını sürdür-
mestne çoğunluğun nzası yoktur.
• Yü 1969: Halkın ikinci kez seçtiği General
De Gaulle, cumhurbaşkanıdır. Meşruluğu yal-
nızca oya değil, bir yurt kurtardığı için büyü-
leyici gücüne de (karizma) dayanmaktadır.
Çünkü De Gaulle'ü, kimi Fransızlar yaşarken
bile soyut ve insanüstü bir varlık diye algıla-
maktadırlar (Duverger). Ancak 1969'da bir
fconuda başvurduğu halk onu desteklemez. Bu
12. halkoylamasının ilk sonuçları Elysees Sa-
rayı'na ulaşır ulaşmaz, kesin sonucu bekleme-
jden Gn. De Gaulle cumhurbaşkanhğından ay-
nhr. Oysa başkanlığının bitmesine daha 4 yıl
'Vardır.
YU 1979: Türkiye'de kısmi parlamento se-
çimlerinde yenik düşen iktidar partisinin baş-
.kanı, parlamentodaki çoğunluğuna karşın ik-
.tidardan hemen çekilir.
Yıl 1990: Yine Ingiltere. İddialı Demir Ley-
'di, çoğunluğunun zayıfladığını anlar anlamaz,
partisinin başından ve iktidardan ayrılır.
fialkın onurunu çiğneme
pahasına...
Demokrasiyi içine sindirmiş ülkelerde bu
örnekleri çoğaltmak olanakhdır. Ama günü-
müzde demokrasiyle yönetildiği ileri sürülen
bir ulkede bunların tersi yaşanmaktadır. Ana-
Vatan iktidarının Türkiyesi'dir bu ülke.
Iki barajlı, matematik hilelere yaslanan Se-
Çİm Yasası'yla % 36 oy alan ANAP, 1987'de
% 65 oranıyla iktidardadır. Şanlıurfa'da, Zon-
guldak'ta seçimi yitirenler bile bu yasa saye-
sinde ora halklannın temsilcisi olarak Meclis-
tedirler. Yasa, demokratik kurallarla, değer-
lerle çatışmaktadır, adil değildir. Halk yasa-
ya karşıdır, ama çaresizdir.
Yıl 1989: İktidar, yerel seçimlerde oy yiti-
rirse, -azınlıkta kalırsa değil, çünkü zaten
azınlıktadır- iktidardan çekileceğini açıklar.
Halk bu vaadi ve fırsatı iyi değerlendirir. Muğ-
la'dan Kars'a, Edirne'den Hakkâri'ye değin
sözleşmişçesine iktidarı reddeder. Oylar iniş-
li çıkışlı değildir. Düz bir çizgide gelişir. İkti-
dar en güçlü girdiği İstanbul'da bile seçimi yi-
tirmiş, oy oranı •Vo 36'dan °?o 21.80'e düşmüş-
tür. Halkın bu övülesi bilinci karşısında şaş-
kınlaşan iktidar ise sözünde durmamıştır. Hal-
kın onurunu çiğneme pahasına sofistik saç-
malıklarla iktidarda kalma skandalını yarat-
mıştır. îlkin yerel seçimlerin parlamento se-
çimlerinde ölçü olamayacağını söylemiş; ama
daha sonra 500 seçmenli kimi yerlerde baskıy-
la kazandığı seçimlerle muhalefetin gerekçe-
sine sarılmıştır. İkinci olarak da "Halk bizi
uyardı, vekâletimiz 1992'ye değin sürecek" yol-
lu pişkinliklere başvurmuştur. Oysa seçimle-
rin 5 yılda bir yapılması, vekâletin mutlaka 5
yıl süreceği anlarrunda değil, en çok 5 yıl ola-
cağı anlamındadır. Her an bu vekâlet geri alı-
nabilir. Nitekim 1989'da vekil ANAP'ı müvek-
kil halk, süresinden önce azletmiştir.
Aynı yılın kasımında^o 21.80'lik azınlık ik-
tidarının oylanyla cumhurun (halkın) başka-
nı seçilebilmiş; Türk halkının onuru onulmaz
bir saldırıya daha uğramıştır. Hem de gözü-
nün içine baka baka! Bu seçimle işbaşına ge-
len kişi, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türk ulu-
sunun birliğini temsil etme, anayasanın uygu-
lanmasını sağlama ve devlet organlarının dü-
zenli ve uyumlu çalışmasını gözetme (Anaya-
sa, Md. 104/1) görevlerini, siyasal sorumsuz-
luk kuralını bir yana itmiş, yan tutacağını
açıkça ilan etmiş; anayasanın kendisine yürüt-
me görevleri verdiğini ileri sürmüştür.
Devlet Başkanı bununla da yetinmemiş, yü-
rütme gücüne el atmıştır. Halkın desteğini yi-
tirmesine karşın seçildiği, onca uyanlar yapıl-
dığı, halk "savaşa hayır!" çığlıklarını attığı
halde ülkeyi savaşa sokmak için kolları sıva-
mıştır.
Durum hem üzücü hem de utandırıcıdır.
Çünkü Türkiye'nin gundeminden eksik olma-
yan "meşruluk" kavramının yaruna bir de
"cumhurbaşkanının siyasi ve cezai
sorumluluğu" gelip oturmuştur.
Birincisi şudur: Her insan toplumunda bir
iktidar ve meşruluk olgusu vardır. İktidar meş-
ru ise toplum huzurlu, değilse tedirgin, patla-
maya hazırdır. "Devletin/toplumun barış me-
leğidir meşruluk" (Ferrero). Türkiye'nin ilk so-
runu işte budur. 26 Mart 1989 seçiminden son-
ra artan bunalımın temelinde de iktidarın ve
onun seçtiği devlet başkanının meşruluğu so-
runu yatmaktadır.
Aymazlık!
İktidarın meşruluk anlayışı şudur: "Ben,
Seçim Yasası'na göre iktidardayım". Hukuk ve
toplumbilimin buna yanıtı ise şudur: "Sen, bi-
çimsel meşruluktan (la Legitimite formelle)
söz ediyorsun. Oysa bu meşruluk anlayışı al-
datıcıdır, saptırıcıdır, o yüzden de her yerde
terk edilmiştir. Günümüzde asıl olan 'maddi
meşruluktur': La legitimite materielle". Bunun
anlamı ise şudur: İktidar, hem halk çoğunlu-
ğunun uzlaştığı kurallara ve değerlere göre ik-
tidara gelmeli ve hem de çoğunluğun nzası ik-
tidarı boyunca sürmeüdir. Demek çağdaş meş-
ruluk, içeriğe göredir, halkın sürekli güvenini
ölçüt yapmıştır.
Yazımızın başındaki tarihsel örnekler bunun
kanıtıdırlar.
Üzerinde uzlaşümayan (consensus yokluğu)
ve oyun içinde oyun içeren iki barajlı bir Se-
çim Yasası'yla iktidara gelenin önce biçimsel
meşruluğu yoktur. 26 Mart 1989'da halkın gü-
venini yitirenin maddi meşruluğu yoktur. Ter-
si, olsa olsa bir kara mizah konusudur, skan-
daldır. Toplumsal gerilimi ve öfkeyi gittikçe
arttıran bir aymazlıktır, bencilliktir.
Kaldı ki şu kimsenin beğenmediği 1982
Anayasası bile cumhurbaşkanı olabilmek için
ilk iki turda üçte iki oranında oy aramıştır.
Anayasanın buradaki bildirisi şudur: Olabil-
diğince üzerinde toplumsal uzlaşmanın (con-
sensus) sağlandığı birini seçebilmek. tktidar
ise üçte iki çoğunlukla seçilemeyeceğini bile
bile üzerinde uzlaşılamayacak birini aday gös-
termiş, anayasayı anahtar yapacak yerde, ada-
yına onu bir maymuncuk gibi kullandırmış-
tır. Gerçi Devlet Başkanı bu kez silah gücüyle
seçilmemiştir. Ama kurşun yerine azınlığı tem-
sil eden bir grup çoğunluğun oyu kullanıla-
rak seçilmiştir. Bu oyun, açık ve dürüst poli-
tikanın "enayilik" olduğunu utanç alkışlarıyla
ilan eden ANAP iktidarına yakışabüir, ama
Türk halkının onuruna yakışmamaktadır.
Gündeme gelen ikinci kavram, cumhurbaş-
kanının gorevinden dolayı siyasi ve cezai so-
rumluluğudur. Halka karşın bir ülkeyi ancak
bir kral savaşa sokabilir. Cumhurbaşkanları
kral değildir. Krallığa özenirlerse bu sorum-
luluk ister istemez gündeme gelecektir.
Devlet Başkanı, sık sık "Anayasayı okudum,
yetkilerim var" diyor. Eğer herkes hukuksal
bir metni okuyarak anlayabUseydi, hukuk bi-
limine, uzmanlarına gerek kalmazdı. Hukuk
metnini anlamak için hukuk bilgisi ve bilin-
cini kazanmak gerekir. 1612 yılında yasaları
yorumlayarak uyuşmazhklan çözmeye özenen
îngiltere Kralı I. James'e Üst Mahkeme Yar-
gıcı E. Coke"un şu yanıtını Sayın Özal'a anım-
satmak isterim: "Majesteleri, onca yetenekle-
rine karşın İngiltere kralhğının yasalarım bi-
lemezler. Uyruklannın yaşamma, mirasına,
mallarına ilişkin davalar doğal (sıradan) akla
göre çözülemez. Uyuşmazlıkları, sonradan
edinilen akla ve hukuk yargısına göre çözmek
gerekir. Hukuk ise insanın eksiksiz bilgi ka-
zanımıyla ulaşacağı bir sanat olmaktan çok,
uzun süre incelemeler ve deneyimler yaptık-
tan sonra edinebileceği bir sanattır!'
Sonuç
Sayın Özal, siz bu sanatı teknik üniversite-
de de cumhurbaşkanlığı katında da kazana-
mazsıruz. Bir yasa maddesini, normunu, her
okuma yazma bilen gibi elbette okuyabilirsi-
niz. Ama yorum bir başka boyuttur. O yüz-
den bir yasa maddesini hukuk düzeni ve sis-
temi içinde çatışmayacak biçimde yorumlaya-
mazsınız. Buna özenmeyin. Uzmanlara danı-
şm, hukuka uyun.
Uymazsanız, örs olmaktan çıkarak gittik-
çe çekiçleşecek halk, sizi yerinizden mutlaka
edecektir. Bu onun onur sorunudur. Sizin hi-
çe saydığınız onur sorunu.
Hadi bu uyarılara kızıyorsunuz. Peki, ama
demokraside çözümlerin halkı temsil eden
parlamentoya ait olduğunu, hukuka, insan
haklarına, laikliğe saygıyı, anayasal kuruluş-
larm yetkilerini kıskançlıkla kullanmalannı,
yani demokrasinin vazgeçilmez kurallanm dile
getiren Meclis Başkanı'nın yılbaşı bildirisine,
dahası şu günlerde olupbitenlere Başbakanı-
nız aracılığıyla niye öfkeleniyorsunuz?
Doğrular niçin sizd bu denli rahatsız ediyor?
Bu doğrulara ve halkın onuruna saygıh bir
devlet adamı -siyaset adamı demiyorum- hal-
kın feshedilmeyeceğini bilir ve gereğini yapar.
Siz de öyle yapın, olsun bitsin.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL _
Bir Çıkar Savaşının Ölüleri
. "Biz savaş ölüleriyiz.
Bundan böyle karşı karşıya değıliz.
Bildıririz."
Dört gündür Körfez'de binlerce genç insan birbirini öldü-
rüyor. Baylar, barış istemediler. 'Kuveyt'ten çekil sorun
kalmaz' demişlerdi ya, aldatmacaymış meğer! Irak. çekılırım,
aaman tanıyın-, dedi demesine! Ama Busrt Bey ve petrol çıl-
gınları bir an önce Ortadoğu'yu kendı kafalarına göre biçım-
lendirmek için kara savaşını başlattılar. İki yandan kaçar kişı
öldu, kaç bini sakat, kaç bini yaralı, kaç bıni tutsak?
Özdemir Asaf ölülerın artık 'karşı karşıya' olmadıklarını söy-
lemiş. Ölüler düşmanlık bilmez. Olüler kardeştır. AN ile Fred,
Osman'la VVilliam da kardeştır. Ama ne yapar ederler, birbi-
rini hiç mi hiç tanımayan insanlann eline silahlar tutuşturup
cepheye sürer, uçaklara tanklara bindirir ölüm tarlalarına sü-
rerler.
Evet, kaç bin, kaç on bir kişi ölecek?
Suçlu kim?
_ Sokakiaki adama sorarsamz suçlu, Irak Devlet Başkanı
Saddam Hüseyin'dir. Sürekli beyin yıkamanın etkisi! Âylar-
dır gazeteler, TV'ler, CNN'ler Saddam'ı çağdaş bir Hitler ola-
rak tanıttı. Saddam'ı suçlamak kolaydır, çünkü 'bağımsız' bir
devlet sayılan Kuveyt'i orduları ile ele geçiren Saddam'dır.
Birleşmiş Milletler kararlarına aldırış etmeyen, çeşitli arabu-
lucuları eli boş döndüren, gerilemeyi hiçbir şekilde benim-
semeyen, zamanında askerlerini Kuveyt'ten çekmeyen yine
o...
Ama şu sorunun yanıtı da yok. Ya da var, ama bambaşka
bir yanıt bu! Amerikan askerlerinin ve onlara yardımcı gelen
İngiliz, Fransız askerlerinin Suudi Arabistan'da işi ne? Amaç-
ları ne? Kuveyt'i kurtarmak mı? Kuveyt Şeyhi El Sabah oğlu
Sabah'ı yeniden altın tahtına oturtmak mı? Ya şu örnekler:
ABD, Panama'ya, Grenada'ya saldırmadı mı? Vietnam'da işi
neydi? Libya'yı bombalamaya hakkı var mıydı? Hele Pana-
ma diktatörünü yakalayıp Amerikan hapishanelerinde kapat-
mak, Amerikan mahkemelerinde hesap sormak; ABD yöne-
timinin yetkisi kapsamında mıdır?
Bakıyorum en aklı başında sayılan insanlar bile 'Şu Sad-
dam bir yıkılıp gitse' dıyorlar. 'Bir gün bize saldıracaktı nasıl
olsa.1
Irak, bize neden saldıracakmış ki! Herkes bilır, Türk ulu-
su saldırganlara karşı acımasızdır. Ne zaman Türk toprakla-
rına bir saldırı olmuşsa karşılığını görmüştür. Saddam böyle
boş bir hayal kurabilir miydi?
ANAP propagandası ve bu propagandanın araçları olan
birtakım yazar çizerler, hani 'yağdanlıklar' diye anılanlar, haf-
talardır Saddam düşmanlığını işlediler. Özal'ın istediği, Tür-
kiye'yi Körfez savaşına sokmaktı. Üslerin Amerikalılara tes-
lim edilmesi, bu uslerden Irak halkının tepesine bombaların
yağdırılması işin birinci bölümü idi. Ardından ikinci bölümü
gelecekti, o da Türk askerlerinin Musul'a doğru yürümesi,
açıkçası Irak'ın kuzeyinde ikinci bir cephe açarak ABD ve
ortaklarının yükünün hafifletilmesi...
Neyse ki halkımızın çok büyük bir bölümü savaşa karşı çık-
tı. SHP ve DYP'nin böyle çılgınca bir girişimi benimseme-
meleri, saygın yazarların, gazetecilerin de Türk halkını kor-
kunç bir savaş çıkmazına karşı aydınlatmaları, bu tür hesap-
larını bozmuştur. Doğrusu ya daha durum kesinlikle belli de
değil. Kuveyt'i kurtarmaya giden, ama Saddam iktidarını yık-
rhak, Irak'ı yerle bir etmek amacına yönelik saldınlar kısa sü-
rede içinde sonuclanmazsa ABD 'ikinci cephe'yi açmamızı
bizden isteyebılir. Tehlike daha geçmiş değildir. 1950'de Ko-
re için kan döktük. 1990'da da Ortadoğu'daki ABD, İngiliz ve
Fransız çıkarları için kan dökmek istemeyiz elbet.
"Büyük" diye anılan devletler Ortadoğu petrollerini kendi
aralarında paylaşmak için barışa sırt çevırip kanlı bir savaşı
göze almışlardır. Özal'ın 'bir koyup yirmi almak' hesabının
ne denli boş bir hayal olduğu savaş sonrasında yapılacak dü-
zenlemelerde iyice ortaya çıkacaktır. Daha şimdiden
'büyükler' Ortadoğu'nun haritasını nasıl çizeceklerini, han-
gi çıkarları paylaşacaklarını hesaplıyorlar. Bu hesaplar ara-
sında bize düşen pay, ya hiç yoktur, ya da uğradığımız bü-
yük zararı karşılamayacak bir şeydir. Arap halklarına karşı
yanlış ve çirkin davranışımız ise daha uzun yıllar Türk ulu-
suna zarar verecektir.
1991 ORHAN APAYDIN HUKUK VE İNSAN HAKLARI ÖDÜLÜ
İNSAN HAKLARI VE BARIŞ PANELİ
PROGRAM:
— AÇIŞ KONUŞMASI
— ÖDUL DAĞITIMI
— PANEL
1991 YILI ÖDÜL KURULU
PLAKET DİZAYNI
İLHAN SELÇUK
ORHAN APAYDIN HUKUK VE İNSAN
HAKLARI ÖDÜLÜ'NÜ KAZANAN
KİŞİ YA DA KURULUŞLARA
PLAKETLERtNİN VERİLMESİ.
İNSAN HAKLARI yE BARIŞ
YÖNETEN: GÜLÇİN ÇAYLIGİL
KATILANLAR: ERDAL ATABEK,
OKTAY AKBAL,
MÜJDAT GEZEN,
UĞUR MUMCU,
SADULLAH USUMİ
ERDAL ATABEK, TARIK AKAN,
GÜLÇİN ÇAYLIGİL, OKTAY KURTBÖKE,
İLHAN SELÇUK.
TAN ORAL
• 27 ŞUBAT 1991 ÇARŞAMBA
• SAAT: 14.00
• CEMAL REŞİT REY SALONU, HARBİYE
İngiltere'de
AU-PAIR
• 17-27 yaş arası GENÇ
BAYANLAR
• Seçkin bir ailenin >-anmda,
anneye yardımcı olarak
• En az 6 ay yajayıp
lNGlLlZCE'yi yerinde öğrenmek
ve gehştirmek ıstıyorsanız.
• REHBERlNtZ OLABILtRlZ!..
• BİZİ HEMEN ARAYIN1- .
GB Lisan Oknllan Arm(«a
FEFA A.Ş.
Hıurevgefedr Cad. 142/3
«0200 Teşvikiye/tSTANBUL
Tel: 136 18 6« 136 13 80
FM: 160 37 10
BAĞIŞLARINIZLA
DAHA MODERN, DAHA GÜÇLÜ BİR ORDU
AJSTM SOKAK HO: 23 0*700 GUİOSIUNPAŞA'AMUM TEL 9>4«1U 11 » (5 tUT) FUL t*4>1« 31 M
vgy
TURK SI-AHCI KUVVTrLERmi
GUÇLENOMME VAKFI
GREENAIR
ile
LONDRA
FRANKFURT
DUSSELDORf
HANNOVER
BERÜN
900 B|N
950 BİN
970 BJN
990 BJN
970 BİN
Ekonomik, konforlu uçuş
Merkez Rezervasyon:
132 00 30-141 37 62
131 17 64-141 57 79
PENCERE
"Hıyanet-i Vataniye"
"Özal, şu anda vatana ihanetten yargılanacak durumda.
Fransız doktrininde çok açıktır. Anayasayı ihlal vatana ihanet
kavramını oluşturur." (Cumhuriyet 26.2.1991)
Prof. Orhan Aldıkaçtı, Füsun Özbilgen'in sorusuna böyle
yanıt veriyor; Prof. Dr. Erdoğan Teziç de hukuk açısından ko-
nuyu saydamlaştırıyor:
"Vatana ihanet bir ceza hukuku kavramı olmaktan çok si-
yasi kavramdır, suçların kanuniliği ilkesi dışındadır ve bunun
yaptırımının ne olacağını da Yüce Divan beliıier Bu, kendine
özgü politik bir kavram olup cumhurbaşkanının üstlendiği gö-
revlerin ağır biçimde ihmali demektir. Gen&l olarak doktrinde
yüksek ihanetten anlaşılan cumhurbaşkanının anayasal gö-
revlerinin ağır ihmalidir, bir tarafı siyasi, bir tarafı cezai bir kav-
ramdır."
Profesör Selçuk Özçelik soruyor:
— yüce Divan, cumhurbaşkanını hangi yasaya göre yar-
gılar? Hıyanet-i Vataniye Kanunu'na göre mi? Yoksa anaya-
sayı ihlalden mi?" {Cumhuriyet 26.2.1991)
Bu konuşmalar SİSAV (Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vak-
fı) toplantısında geçiyor; daha ayrıntılı haber. arkadaşımız Fü-
sun Özbilgen'in "Ve İnsanlar" köşesinde yayımlandı.
•
Yasa koyucu, her şeyi düşünemez; en ayrıntılı, en uzun
anayasa bile her olayı önceden hesaplayamaz. Özal'ın cum-
hurbaşkanı olduktan sonra yaptıklarını yapacağı önceden ki-
min aklına gelebilirdi? Geleceği gören bir falcı olsaydı derdi
ki:
— Günün birinde Turgut adında bir adam cumhurbaşkanı
olur; tarafsız kalacağına yemin ettikten sonra içtiği andı hiçe
sayar; kendine göre bir başbakan bulur; anayasayı paspas
gibi çiğner; karısı Semra Sultan'a karşı çıkan bakanlan azle-
der; ülkeyi savaşa sürükleyecek sıyaseti tek başına yürütür,
yönetimde tam bir anarşi başlar...
Ne bilsin yasa koyucu?
Sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal; savaşçı, cengâver, par-
tizan, hizipçi, kanunları çiğniyor.
Peki, ne yapmalı?
ister istemez, "ne yapmalı" sorusunun yanıtları aranıyor;
SİSAV toplantısında gündeme gelen budur. Cumhurbaşka-
nı yalnız bir yoldan sorgulanabiliyor:
Vatana ihanet ederse..
Çünkü cumhurbaşkanının yetkisi yok; anayasaya göre yet-
kisiz, tarafsız ve sorumsuz.
•
Bir ülkede kamuoyu hukuk devletini benimsemişse demok-
rasiyi özümsemişse; anayasayı çiğneyen cumhurbaşkanı,
makamında bir gün bile oturamaz.
Ne yazık ki Türkiye daha o aşamada değil; ışkence karşı-
sında duyarsız, açlık grevlerinde kamuoyunun kımıldaması
zor; yasaların çiğnenmesi yeterince tepki yaratmıyor; televiz-
yon tekeli iktidarın gözetimi altında bulunduğundan muha-
lefet sesini duyuramıyor.
Ama bardak damla damla doluyor.
Ne zaman taşar?
Çoğu Üçüncü Dünya ülkesinde bardak birdenbire taşıyor;
gök patlıyor, öfke köpükleniyor, dizginler elden kaçıyor, ya-
saklarla donatılmış antidemokratik düzende barajlar yıkılıyor,
tepkiler en sert biçimde gündeme giriveriyor; iktidar ne ol-
duğunu şaşırıyor; ama, iş işten geçmiş oluyor; çünkü geriye
dönüş noktası çoktan aşılmıştır.
•
1991 Türkiyesi için en büyük tehlike nedir?
Gayri meşru yörüngeye sapan iktidan bir genel seçimle
aşağı indirmek olanağının yitmesidir.
* Profesör Aldıkaçtı diyor ki:
— Özal şu anda vatana ihanetten yargılanacak durumda.
Fransız doktrininde çok açıktır. Anayasayı ihlal, vatana iha-
net kavramını oluşturur."
Bir cumhurbaşkanı için boyle konuşmalar başladığında,
ülkedeki tedirginliğin dbruğa yükseldiği de anlaşılır: ama,
özal'ı Yüce Divan'a gönderecek parlamentoyu seçme özgür-
lüğü halka verilecek mi?
Sorun budur.
KAMUOYUNA
Demokratik ünıversite mücadelesinde yer alan
öğrencilere yönelik baskılar her geçen gün artmakta.
Kimliği herkes tarafından bilinen fakültemiz öğrenci
derneği kurucularından EROL ÖZBOLAT'a yönelik
tutuma karşı tüm ilerici-devrimci-demokrat insanları
duyarlı olmaya çağırıyoruz.
A.Ü. Veteriner Fakültesi'nden AYÖ-DER'li ve
ilerici-devrimci-demokrat arkadaşları adına
TACETTİN KURTULUŞ YILMAZ
PAZARLAMA VE DAĞITIM
ARAŞTIRMALARI
TÜRKİYE'DEKÎ UYGULAMALARI
Nezih H. Neyzi
Haşet, Akademi, Gençlik, Acar, Elif, Bilgi, Eren, Kültür,
Akgün, Say ve Yasa Kitabevlerinde arayınız.
PEVA-Beyoğlu, İmam Sk. N o : 1 İSTANBUL
UZAKTAN KUMANDAU
MÜZİK SETİ
Hl-Fl COMPACT DISC PLAYER
• ÇoK fonksıyonlu uzaldan
kumanda • 30 progranı hafızalı
dijrtal radyo • Otomattk oonüşlu
pıkap • Çiti kasetçalar ve bir
dek auto-reverse • Bas ve ta
ses ayariarı «2x10 bam grafik
ekolayzer • Surround Sound
ve Dynamıc Bass Boost ile
doygun ve akust* ses • 2x60
wa1t gerçek güçlü ve 3 yollu
bas refteksli hopariörter
• Compacl Oisc Player
F241
F291
UZAKTAN KUMANDAU
MÜZİK SETİ
• Çok fonksıyonlu uzaktan
kumanda • 20 progranı hafızalı
djjital radyo • OicnaDk dönuşlu
pikap • Çıfl kasetçalar ve txr
dek auto-reverse • Bas ve tız
ses ayariarı • Surrocınd Sound
ve Dynamıc Bass Boosi ile
doygım ve aJusiık ses • 2x50
vratt gerçek guçfcı ve 3 yollu.
bas reflekslı noparlorler
• Compact Dısc Player
UZAKTAN KUMANDALI
MÜZİK SETİ
• ÇOR fonksıyonlu uzaktar
kumanda • 30 program hafızalı
dıııtal radyo • Otomatık donûşlû
pıkap • Her ıkısı de auto-
reverse çrft kasetçalar • Bas ve
Iız ses ayarları • 2x 10 bant
grafik ekolayzer • Mıkrofor ile
ses mıksaıı ımkanı • Surround
Sound ve Dynamıc Bass Boost
de doygun ve akustok ses
• 2x130 watt gerçek güdü ve 3
yoflu bas reflekslı hopanorter
• Compact Dısc Player
• Çok fonksıyonlu uzaktan kumanda • Phılıps e
özgu "Brtstrean" ile 256 defa oversamotıng
• 30 parçaya kadar çrft programlama • Ûtomabk
çama otomaök durma, otomatiK FTSye geçme.
otomatk çeşıtlı çalma, müziâı /avaşlataraK
baslatrra ve bfbrne gıbı özeîlMen programiarna
• Çrft Introscan •Çrft Kisısel Parça Seçimi-Favonte
Track Selecîran (FTS)- ıfe ıstenen disc ve parça
numaralarını sûreklı hafızada rjtma • r>sc tekran.
program tevarı, böüm tekran • Işlemlen gorebılme
• Dısc ve parça ısımiennı gostergeye yazanlme ve
haf'zaya alıp Ğaırt görebırrne • l>ırtal kayıt ve tam
zarrailana çtn CD Syn ve Edıt • Dijital çıkjş
• Stereo Kulaklık gınş> ve ses ayan
Daha fazla bügi içın-
179 27 70 (15 hat)
COMPACT DISC
PLAYER STEREO
RADYO KASETÇALAR
• Dıgıtal radyo (FM MW LW)
• Programlanabılır compact
dısc player •Imroscan • Çrft
kaset dek, bir dek auto-reverse
• Normal ve hızlı kaset
kopyalama • 3 bant ekolayzer
• DBB ile daha fazla bas ses
• 2 yollu 4 hoparior sıstemı
• 50 vvatt ses çıkış gucu • Lıkıt
krıstal gostergeler
COMPACT
CNGlTAL AUOIO
PHILIPS