Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 OCAK 1991
Düzeııi...
Bir Televizyon
Radyo ve televizyon yayınları devlete olan maliyetleri ile değil,
topiuma olan yararları ve katkıları ile değerlendirilmelidirler. Kaldı ki
TRT, reklam dışındaki gelir kaynaklarını arttırabilecek yeterliliktedir.
TRT, bir çimento fabrikası gibi satışa çıkarılarak özelleştirilemez.
Pr»f. Dr. AYSEL AZİZ Ank. Ün. Basın Yayın Yüksekokulu
Radyo ve Televizyon Bölüm Başkanı
Scn günlerin sıcak konulanndan biri de Türki-
ytfddci radyo ve özellikle televizyon yayınlanna
yeni bir düzenleme getirilmesi ile ilgilidir.
A'rupa televizyon yayınlarının uydu yolu ile
Türliye'den izlenmesi üzerine başlayan, Tiirki-
ye'de yasalarm elvermemesi nedeni ile (yine uy-
du >olu ile) Türkçe yayın yapan ve kendini "llk
özel televizyon" olarak niteleyen Magic Box-
Starl televizyonu yayınları ile sürdürülen,
PTTnin kablo yolu ile belediyelerin ise çanak an-
tenle: kurarak bu yayınları vatandaşlara izlettir-
me çabaları, konu ile ilgili kurumlar arasında tar-
tışrrular, mahkemeye suç duyurusunda bulunma
gibi tonular son bir yılın en önemli radyo ve te-
levizyon ile ilgili konularını oluşturmuştur.
İktidar çıkarı-eğlence ağırlığı...
Rad)O televizyon yayınlannda bu karmaşa ya-
şamrken uzun süre sessiz kalan radyo ve televiz-
yon vayınlarından sorumlu Radyo ve Televizyon
Yüksek Kurulu (RTYK), 1990 yılının aralık ayın-
da konu ile ilgili olarak hazırladığı raporu ka-
muoyunda tartışmaya açtı. Böylece konu daha
da gûncelleşti ve içinde bulunduğumuz günler-
de yapılan farklı açıklamalarla da yeni boyutlar
kazanma eğilimi göstermektedir.
Neden bu noktaya gelindi? TRT'nin 25 yıldır
elinde bulundurduğu radyo ve televizyon yayın-
ları, anayasa gereği tekel olarak TRT tarafından
yapılmaktadır. Tekel durumunda olması siyasal
iktidarların bu yayınlardan sürekli yararlanma-
sıru kolaylaştınnış, buna karşılık muhalefette bu-
lunan siyasal partiler ve toplumu temsil ed«n çe-
şitli dernokratik kitle orgütleri bir devlet kuru-
mu olan TRT'den gereği gibi >arariandınlmamış,
bireyin çağdaş yayıncılık ilkeleri ışığında haber
alraa özgüriüğii sınırlandırılmıştır. Toplumun se-
sine, siyasal iktidarları rehatsız etmeyecek nite-
likte olması koşulu ile yer verilmiştir. Asıl göre-
vi hab«r, egitim, kültür içerikli yayınlar olması
gereken TRT yaymlannda eğlence ağıriıklı bir ya-
yın politikası izlenmiştir.
Öte yandan iletişim teknolojisindeki çok hızh
gelişmeleri uydu yolu ile özellikle televizyon ya-
yınlannın başlaması, TRT'nin yayın tekelini zor-
lamış, önce çanak antenler, daha sonra ise kab-
lolu yayınlar yolu ile sınırlı da olsa yabancı tele-
vizyon yayınları izlenmeye başlanmışır. Bu ara-
da TRT tekelinin izin vermediği özel Türkçe te-
levizyon yayını, devlet, hükümet yetkililerinin ye-
şil ıştk yakmaları, zaman zaman desteklemeleri,
konu ile doğrudan ilgili iki kuruluş TRT ve
RTYK'mn (Radyo Televizyon Yüksek Kurulu) ise
suskun kalmaları sonucu fıilen TRT tekelinin de-
linmesi sonucunu doğurdu. Şu andaki durum
anayasa ve 2954 sayılı TRT Yasası'na göre TRT
tekel olarak vardır, uygulamada ise özel Türkçe
yayın yapan Magic Box televizyon yayını gide-
rek yaygınlaşan bir oranda yayın yapmaktadır.
Bu çelişkili durumun geç de olsa bir an önce dü-
zeltilmesi; anayasal ve yasal değişikliklerin yapıl-
ması gerekir.
Raporun tartışılması
Konu ile ilgili olarak yapılan hükümet açık-
lamalan TRT tekelinin kaldınlarak özel girişim
yayıncılığına yer verileceği doğrultusundadır. Yu-
kanda değinilen RTYK raporunda da anayasa-
nın TRT tekelini düzenleyen 133. maddesi, TRT
yanında özel radyo ve televizyon yayınlanna izin
verecek biçimde düzenlenmiş, buna bağlı olarak
da çıkacak yasa ile ilgili genel çerçeveyi çizen gö-
rüşler dile getirilmiştir. Rapor kamuoyunda tar-
tışmaya açılmıştır. İlgili kurumlar konu ile ilgili
toplantılar, sempozyum ve açıkotunımlar düzen-
leyerek görüşlerini dile getirmektedirler. Gelecek-
te radyo ve televizyon konusunda yapılacak dü-
zenlemelerin sağhklı olabilmesi için bu tür ça-
lışmaların yapılması doğaldır, gereklidir.
Raporun özü, TRT tekelinin kalkması, vakıf-
lar, üniversiteler belediyeler gibi kamu kurum ve
kuruluşlarına ve özel girişime radyo ve televiz-
yon yayın yapma hakkı verilmesidir. TRT ile il-
gili olarak öngörülen husus ise TRT'nin tarafsız
yayın yapacak biçimde özerk bir yapıda yeniden
düzenlenmesi ve hiçbir zaman özelleştiril-
memesi'dir. Raporun tartışılması gereken
kısımları olmakla birlikte üzerinde önemle du-
rulması gereken hususu, özel yayınlar kar-
şısında TRT'nin yapısı ile ilgili bu görüşleridir.
TRT tekelinin kalkması, gerek şimdiye kadarki
yayıncılık tutumu, siyasal baskılann altında kal-
ması, gerekse radyo ve televizyon yayınlarının uy-
dular yolu ile sınır tanımadan her yerde izlene-
bilmesi gibi nedenlerle bir zorunluluktur. Dün-
yanın pek çok ülkesinde de bu tür değişikliklere
ayak uydurulması zorunda kalınmıştır. Bizde de
bu durum kaçınılmazdır. Ancak bunun yanın-
da, ülkenin tümüne seslenen, özerk bir yapıda,
siyasal iktidarların baskısından uzak kamu hiz-
meti gören devletin elinde bir kamu yayın orga-
nının, yani TRTnin, kalması zorunluluktur. Rad-
yo ve televizyon, kitle iletişim araçları içerisinde
toplumlara doğrudan, en hızlı, en sürekli ve en
etkili olarak uluşan kitle iletişim araçlarıdır. Top-
lumlara olan etkisi bilindiğinden 1961 Anayasa-
sı ile özerk bir anayasal. kuruluş olarak yer al-
mış, daha sonraki anayasa değişikliklerinde
'özerk' yapısı kalktığı halde 'anayasal' kuruluş
olarak bırakılmıştır.
Son günlerde yapılan açıklamalarla TRT ku-
rumunun da 'özelleştirilmesi' düşüncesi ortaya
atılmıştır. TRTnin halka açılması, hisse senet-
leri ile satışa çıkarılması, kâr getiren bir kuruluş
gibi çalışması istekleri, toplumun tümüne bir ka-
mu hizmeti veren radyo ve televizyon gibi bir ku-
rum için düşünülmemesi gereken bir konudur.
Radyo ve televizyon yayınları devlete olan mali-
yetleri ile değil, topiuma olan yararları ve katkı-
ları ile değerlendirilmelidir. Kaldı ki TRT, rek-
lam dışındaki gelir kaynaklarını arttırabilecek ye-
terliliktedir. TRT bir çimento fabrikası gibi satı-
şa çıkarılarak özelleştirilemez.
Sonuç
Yeni yasal düzenlemelerde TRT, yine bir anaya-
sal kurum olarak ancak eleştirilen, aksayan yön-
lerini düzeltecek bir yapıya kavuşturulmalıdır.
TRT'nin 25 yılda geldiği teknik donanımı ve ya-
yıncılık konusundaki birikimi bunun için yeter-
lidir. Türkiye gibi eğitim düzeyi düşük olan bir
topiuma, sonu neye varacağı kestirilemeyen
'özelleştirmenin' olumsuz etkilerinin olacağı hu-
susu, gözden ırak tutulmamalıdır.
1991 yılı, Türkiye'deki radyo televizyon yayın-
lan açısından önemli gelişmeler göstereceği; kök-
lü değişmelere sahne olacağı bir yıl olacaktır.
Başta siyasi partiler olmak üzere, ilgili kurum ve
kuruluşların konu ile ilgili tüm gelişmelere za-
manında duyarhlık göstermeleri, gerekli uyan-
Iarda bulunmaları bir görevdir.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
SavaşDeğil; Banş, Banş...
"insanlar saldırgan değildir. Savaşlar da zorunlu değildir.
insanların saldırma değil savunma dütiüleri vardır. İnsanlar,
temel özellikleri olan korkuyu dışa vurup kendilerine birey-
sel düşman yaratırlar. Egemen güçler de bireysel düşmanı
kitleleştirip insanları savaşa hazırlarlar."
Prof. Dr. Metin Özek bir toplantıda böyle diyordu. İnsanlar
saldırgan değildir. Savaşlar da zorunlu değildir. Ama insan-
lık düşmanı çevreler var, kişiler var. Bunlar bireysel kinlerini,
kitlelere kazandırabiliyortar. Televizyonlar, güçlü iletişim araç-
ları ellerinde... Durup dururken kavga nedenleri yaratılıyor.
Düşmanlık duyguları alevlendiriliyor. Toplar, bombalar, füze-
ler ve onlara harcanan milyarlar!..
Bir füze bir buçuk milyar dolarmış! Körfez savaşının bir gü-
nü yalnız ABD'ye beş yüz milyon dolara patlıyormuş!.. Afri-
ka'da, Asya'da, Güney Amerika'da milyonlarca aç insanı dü-
şündükçe havaya uçan milyarlarca dolara -üstelik de öldür-
mek, daha çok öldürmek amacını da taşıdığını hatırlarsak-
acımamak, kızmamak, üzülmemek elde mi? Bu ne biçim uy-
garlık ne biçim insanlık ne biçim yirmi birinci yüzyıla giriş
gerçeği!..
'Reçete' dergisinin son sayısını okuyorum. Prof. Dr. Ali
Usanmaz, kimyasal silahları ve korunma yollarını anlatmış.
Tam bugünlerin yazıa! Bakın kaç türtü kimyasal öldürücü var:
Boğucu etkisi olanlar, kanı zehtrteme etkisi yapanlar; yan-
ma, kabarma yapanlar; sinir gazları; kusturucu olanlar; göz
yaşartıcı olanlar!.. Prof. Üzülmez, şöyie yazıyor:
"Hardal gazı için panzehir yoktur. Yaraların tedavisi nor-
mai tedavi gibidir. Ancak, bu tür yaralar daha güç iyileşir ve
kolay enfekte olurlar... Sinir gazının en önemli etkisi sinir sis-
teminin düzenli çalışmasını sağlayan yaşamsal değerdeki ba-
zı enzimlerin işlevini durdurmasıdır."
1
NÛSHED Derneği Başkanı Prof. Dr. Leziz Onaran, "ülke-
mizde ve dünyada büyük bir çoğunluğun kabul ettiği gibi nük-
leer ve konvansiyonel silahlara harcanan maddi kaynaklar-
la milyonlarca aç insanın doyurulması; konuta, eğitime ve
sağlığa kavuşturulması olanaklıdır" diyor.
Dünyanın her yerinde 'savaşa hayır' gösterileri sürüyor. En
başta ABD'nin çeşitli kent ve kasabalarında yüz binlerce in-
san Körfez savaşının bir an önce sona erdirilmesini, asker-
lerin yurtlarına dönmesini istiyor Beyaz Saray'ın önünde top-
lanan genç yaşlı, kadın erkek Amerikalılar, Bush'un savaşçı
tutumunu kınıyoriar. Barış için seslerini yüksettiyorlar.
Tek yanlı yayın yapan Ozal'cı TRT ile Bush'un aracı CNN
ise günde yirmi dört saat savaşçı bir tutumu sürdürmekte-
dir. 'Barış' uzak bir umut olmuş, daha doğrusu öyle gösteril-
mek istenmekte! Füzeler uçuyor, uçaklar uçuyor, insanlar ölü-
yor, karşılıklı kin ve nefret dalga dalga büyüyor, yaygınlaşı-
yor. Irak, birkaç günde alt edilecek bir ülke olmadığını kabul
ettirmiş... Görünen o ki Ortadoğu'da daha çok kan akacak,
iş gide gide kimyasal savaşa dönüsecek, belki nükleer si-
lahlar bile kullanılacak...
Sağduyulu düşünenler, banş çağrısı yapıyorlar. Birkaç gün-
dür yaşanan bu kanlı oyun sona erdirilmeli. Bir konferans top-
lanıp Ortadoğu'daki sorunlar tartışılmalı. Filistin, Lübnan ve
Kuveyt konuları ele alınmalı... Ama önce ateşkes gerekiyor.
Bush'ların -ne yazık ki bizim Özal'ın da- savaşçılıkları, Sad-
dam'ın körce direnişi durdurulmalı, aklı başında politikacılar
devreye girmeli...
NÜSHED'in Genel Sekreteri'nin aylar önce, 1 Eylül Dün-
ya Barış gününde dediği gibi: "Daha önce Irak'ın silah de-
polarını beslemiş olan ABD ve kimi Avrupa ülkeleri, Körfez
bunalımı boyunca sorumlu devlet anlayışıyla bağdaşmayan
bir sabırsızlık ve ivecenlik örneği vermişlerdir. Bu tutum, bu-
nalımın bugünkü duruma tırmanmasına ve savaş tehlikesi-
nin somut bir olgu biçiminde belirginleşmesine yol açmıştır.
Türkiye ise kimi yöneticilerinin işgüzarlıklan sonucu buna-
lımda taraf' olarak ctddl bir tehlike içine sürüklenmiştir. Oy-
sa kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği gibi halkın ezici
çoğunluğu bunalımın içinde yer almak istemiyor; savaşmak
bir yana, simgesel asker gönderilmesine bile kesinlikle kar-
şı çıkıyor."
Şimdi halkımız dört bir yandan savaşçı propagandaların
etkisi attında şaşkına dönmüş durumda... Dünyanın her ya-
nmdaki halk yığınları gibi biz de en kısa sürede barışın ku-
rulması, ülkemizin yabancı güçlerce atlama tahtası gibi kul-
lanılmaması için gereken savaşımı vermek göreviyle karşı kar-
şıyayız.
İLAN
MAZGİRT 2. NOLU KADASTRO
MAHKEMESİ
Parsel No: 225
Dosya No: 1979/187 Es.
1989/224 Ka.
Mahkememizin 8.8.1989 tarih 1979/187 Es. 1989/224 Ka. sayıh karar
Mazgirt üçesi Kabun köyü hudutlannda kain 225 nolu parselin da-
N'alılar adına tescilinejtarar verilmiş olup davacılardan ölü İuncer Çağlı
mirasçılan Elemşabano Çağlı, Necati Çağlı, Şirin Çağlı, Aynur Çağ-
lı, Gülnur Çağlı, Hüse>in Onur Çağlı, Semra Çağlı, 18 yaşından kü-
çük çocuklar Nilüfer Çağlı, Berrin Çağlı, kemal Çağlı, Hasan Çağlı,
Emel Çağlı'ya velayeten anneleri Emoş Yıldu'ın adresleri meçhul ol-
duğundan kendilerine karar tebliğ edilemedi|inden ilanen gazete ila-
nından 15 gün sonra davacı mirascılarına tebliğ yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 177Î6
Yüksek Öğretimde Mtelik Sorunu
Sınav sistemi çok büyük bir engel oluşturmaktadır. Öğrenci
sayısının giderek artması, ezber bilginin ölçüldüğü test usulü
kısa sınavların gelişmesine yol açmıştır. O kadar ki felsefe
gibi düşünme ağıriıklı dersler bile boş alanların doldurulduğu
test sınavları olarak düzenlenebilmektedir.
Doç. Dr. ZEHRA İPŞİROĞLU
Heinrich Böll'ün "Sayılmayan Sevgili"
adlı öyküsünde yan sakat bir adam her gün
köprüden geçenleri saymakla görevlendiril-
miştir. Köprüden geçen hiç kimseyi gözden
kaçırmadan büyük bir titizlikle görevini
yapmasına karşm, bir kişiye ayncalık tanır.
O da her gün işe giden dondurmacı kızdır.
Bu kıza olan içten sevgisi onun bir sayıya
dönüşmesini engeller.
Sayılann, istatistiklerin giderek önem ka-
zandığı teknik dünyada bireyin yok olma-
sına işaret eden bu öykü, bir uyarı niteliği
taşıyor. Bireysel özgürlüğün hiçe sayıldığı,
bireyin gelişmesine olanak tanınmadığı, ter-
sine, alabildiğine kösteklendiği, nitelığin de-
ğil niceliğin geçerli olduğu toplumumuzu
göz önünde tuttuğumuzda ise bu öykü özel
bir anlam kazanıyor. Halkın yıllardır yöne-
tici güçlerin elinde oy makinesi olarak kul-
lanılması, buna karşılık halk eğitimi, hal-
kın aydınlatılması, bilinçlendirilmesi yolun-
da hiç çaba harcanmaması, tersine, Köy
Enstitüleri örneği bu doğrultudaki girişim-
lerin baltalanması, buna çarpıcı bir örnek
vermiyor mu? Adı olan, ama kendi olma-
yan üniversitelerin kurulması, üniversite sa-
yısını arttırmak için eğitim enstitüleri, kon-
servatuvarlar gibi meslek kuruluşlarının da
üniversiteye dönüştürülmeleri, öğretim üye-
lerinin sayılannı çoğaltmak için meslek
okullanndaki eğitimcilerin neredeyse bas-
kıyla akademik kariyere yönlendirümeleri,
sanatçılara ise konunilanna göre bedava do-
çentlik ya da profesörlük unvanlarının da-
ğıtılması, asistanlara yardımcı doçentlik un-
vanı vererek üniversite öğretim üyelerinin
sayılannın çoğaltılması, ansiklopedik bilgi-
lerle derme çatma yazılan niteliksiz master
ve doktora tezleri'nin sayılarunn giderek art-
ması, ek ders ücretleriyle ders sayılannın
arttırılması, tek dersten geçme yasası, af ya-
sası gibi her gün çıkanlan yeni yeni yasa-
larla üniversite mezunlannın sayılannın ço-
ğaltılması ayru görüşün göstergeleri değil
mi? Yalnız yüksek öğretimin değil tüm öğ-
retimin bilgi yığmacası ve ezberciliğe dayan-
dığı yıllardan beri bildiğimiz, ama bir tür-
lü değiştiremediğimiz bir gerçek. Aynı şe-
kilde kûlturel yaşamırmzda da bir enflasyon
yok mu? Son yıllarda giderek yoğunlaşan
kültürel etkmlikkr, sayılan artan kültür
merkezleri, birbirini izleyen par.eller, sem-
pozyumlar, konferanslann, yeni yeni ku-
rulan çeşitli amatör ve profesyonel tiyatro
gruplannın çoğunun düşünsel bir temelden
yoksun oluşu göze çarpmıyor mu? Yayın
alanında da bir yazann yapıtlannın değeri
sayfa sayısıyla ölçülmüyor mu? En nitelik-
siz kitaplar bile inanılmayacak derecede çok
baskı yapmıyor mu?
Dil ve kimlik yitimi
Şu bir gerçek ki niteüğe değil niceti|e (sa-
yıya) önem veren bir yaklaşım, çifte stan-
dart bir davranışa itiyor bizi. Şu kadar üni-
versitemiz, şu kadar bilim adamımız, şu ka-
dar sanatçımız, şu kadar yazanmız olduğu-
na göre her şey yolunda gibi özeleştiriden
yoksun bir tavırla hem kendimizi hem de
çevremizi aldatıyoruz.
Bu aidatmaca, dil'in de yozlaşmasma yol
açıyor. Sözgelimi çağdaşlık, özgür düşün-
me, çokseslilik, eleştirel yaklaşım, laiklik
v.b. kavramlan kullana kullana aşındırmı-
şız artık. Ağzımızda sakız olan bu kavram-
İar, içi boşalmış kalıplara dönüşmüşler. Iş-
te bu nedenle bugün çığ gibi büyüyen kök-
tendinci akımlar da bu kavramlara kendi
ideolojileri doğrultusunda değişik anlamlar
yükleyebiliyorlar. Geniş halk yığınlannı dil
aracıliğıyla etkileri altına alarak, dili bir ai-
datmaca, bir tuzak olarak kullanıyorlar.
Atatürk devrimlerinden bu yana bir geçiş
döneminde yaşayan ve bir kimlik arayışı
içinde bocalayan toplumumuzu ellerine ge-
çirmeye çahşıyorlar. Böylece niteliğe değil
niceliğe önem veren bir yasam biçimi bizi
yok etmeye yönelik büyük bir tehlike ola-
rak karşımıza çıkıyor.
Nicelikten niteliğe
Bütün bu gelişmelere karşı çıkan bir "eği-
tim anlayışı" her şeyden önce ezbercilik ve
bilgi yığrnacasından kurtulmaya çalışacak-
tır. Soy\ıt bir bilgi birikimine değil, düşün-
sel etkinliğe, baska deyişle, bu bilginin hangi
oranda ve nasıl yasama geçirildiğine önce-
lik tanıyacaktır. Yürürlükteki sistem ögret-
men odaklıdır. Öğretmen "yukardan
saptanmış" kitaplar aracıliğıyla öğrenciye
bilgi yüklemesi yapar, öğrenci de üzerinde
hiç düşünmeden, hiç sorgulamadan bunla-
rı ezberler. Bu nedenle öğretmen-öğrenci
arasında hiç diyalog kurulamaz. tlkokul ça-
ğından başla>-an bu anlayış doğal olarak
yüksek öğretimde de sürer. Öysa dersini dü-
şünsel süzgeçten geçirerek yoğurmaya çalı-
şan öğretim üyesi, bulunduğu ortam ve ko-
şullarla ister istemez hesaplaşarak öğrenciy-
le diyalog kurmak zorundadır. öğrencisi
kimdir? Kültür düzeyi nedir? Nasıl bir or-
tamdan gelmektedir? Bu bağlamda verdiği
dersin anlamı ve iletisi nedir ve ne olmalı-
dır? Böylesi bir hesaplaşma, öğrencisinin
beklentilerine ve sorunlarına ağırlık veren
bir yaklaşımı koşullar. Sözgelimi yaşamın-
da hiç kitap okumamış bir öğrenciye çeşit-
li yazın kuramlannı ayrıntılarıyla ezberlet-
mek yanlıştır. Bu durumda öğretim üyesi,
onu okumaya özendirici, okumanın ne ol-
duğunu öğretici, yazınsal bir metin ile kul-
lanmalık metin arasındaki aynntılan belir-
leyici bir program geliştirmey'e çalışmalıdır.
Niteliğe önem veren bir öğretim sistemi için-
de branşına göre tüm dersler yeniden göz-
den geçirilerek yeni bir program oluşturul-
malıdır. Bu bağlamda sınav sistemi çok bü-
yük bir engel oluşturmaktadır. Öğrpnci sa-
yısının giderek artması, ezber bilginin ölçül-
düğü test usulü kısa sınavların gelişmesine
yol açmıştır. O kadar ki felsefe gibi düşün-
me ağıriıklı dersler bile boş alanların dol-
durulduğu test sınavları olarak düzenlene-
bilmektedir. Çağdaş öğretim anlayışı bu tür
bir sınav sistemiyle temelinden çakıştığın-
dan, öğretim üyesi, sınavlarını kendi duru-
muna ve koşullarına göre yeniden düzenle-
melidir. önemli olan bilgi yüklemesi değil,
düşünmeyi öğretme olduğuna göre sınavlar
bu doğnıltuda, düşünce içerikli haarlanma-
hdır. öğrenci öğrendiklerini ne denli uygu-
lamaya geçirebilmekte, bügısinı ne denli be-
nimsemiş ve özümsemiş, düşünsel bağlatı-
tıları ne denli kurabilmekte ve bunları na-
sıl dile getirebilmektedir... gibi sorunlardan
yola çıkarak hazırlanan bir sınav, öğretim
üyesinden de, öğrenciden de alışılmışın dı-
şında bir etkinlik beklemektedir kuşkusuz.
Sonuç
Gerek ders, gerek sınav sisteminde kök-
lü bazı değişikliklerin yapılabilmesi, tüm
öğretim üyelerini oitelikli bir öğretim çer-
çevesi içinde bir işbirligi'ne çağırmaktadır.
Şunu unutmamamız gerekir ki bilgi yığma-
cası ve ezberciliğe dayanan geleneksel öğ-
retim biçiminin yıkılması bireysel çabalar-
la değil, ancak dayanışma ve işbirliği için-
de olanaklıdır. Böyle bir işbirliği gerek öğ-
retim üyelerinin gerek öğrencilerin yapıcı gi-
zilgüçlerini (potansiyellerini) harekete geçi-
rerek nitelikli bir öğretim yolunda ilk adı-
mın atılmasını sağlayacaktır. Aksi halde
durumumuzdan hoşnut olmasak da ikide
birde yakınıp sızlansak da nicelik temeli
üzerine kurulu bir çarkın vidalan olmayı
sürdüreceğiz. Ve tıpkı Böll'ün öyküsünde
köprüden geçenleri saymakla görevli olan,
yalnızca sevgilisini kayıran sakat adam gi-
bi biz de sessizce görevimizi süıdürecek, (ol-
sa olsa) küçük kaçamaklar yapmakla yeti-
neceğiz. Sisteme tek başına karşı çıkmaya
çalışan bir öğretim üyesi ise belki birkaç öğ-
rencinin içinde tohum ekebilse bile, yalnız
kalmaya ve dışlanmaya mahkûm olacak. Bi-
reysel atılım gücu ve yürekliliğin önemi yad-
sınamaz, ne var ki yeterli olmadığı ve kimi
şeyleri değiştirebilmek için tam bir dayanış-
ma ve işbirliğinin gerekliliği de yadsınamaz.
PENCERE
T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME tKTİSADI ENSTİTÜSÜ
MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
Enstitümü'/de 1990-1991 Öğretim Yıhnda aşağıda belinilen Ana-
bilim Dahnda "Yüksek Lisans ve Doktora" öğrenimi yapılacaktır.
Adaylann aşağıdaki belgelerle birlikte 12 Şubat 1991 tarihine kadar
Enstitüye şahsen başvurmaları gerekraektedir. (Postayla yapılan baş-
vurular" dikkate alınmaz.)
Adaylann ön kayit için:
a) Diplomanın sureti (Noter Tasdikli)
b) Nüfus sureti (Noter Tasdikli)
c) (Yabancı Uyruklular için pasaport tercümesi)
d) 2 resim getirmeleri gerekraektedir.
Sınavlar
Yüksek Lisans Bilirn Sınavı: 13 Şubat 1991 çarşamba saat: 14.00
Doktora Yabancı Dil Sıtıavı: 13 Şubat 1991 çarşamba saat: 15.30
Doktora Bilim Sınavı: 15 Şubat 1991 cuma saat: 14.00
Sınav konulan ile ilgili bilgıler Anabilim Dalı Başkanlıklarından ve
ayrıca geniş bilgi Enstitü öğrenci bürosundan öğrenebileceklerdir. ll-
gililere du>Tirulur. (Tel.: 590 14 27 - 591 99 78 - 591 44 91)
Adabilim Dalı Yöksek Lisans Doktora
organizasyon ve Işletme Politikası 20 5
Basın: 17749
Silahlı Kuvvetler'den aldığvm
640773 seri No'ln kimlik
kartımı kaybettim.
İLKA Y CtVELEK
WHATs an AU-PAIR m England^
Doğan Og.(i)135 15 99 • (51)28 75 34
İLAN
GAZİANTEP 1. SULH HUKUK
MAHKEMESİ
1987/856
Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne izafeten Gaziantep Vakıf-
lar Bölge Müdürlüğü vekili Av. Vicdan Mamatoğlu, davahlar A. Ka-
dir Taşar ve arkadaşlan aleyhine açtığı ortaklığın gjderilmesi davasının
yapılan açık duruşması sırasında verilen karar gereğince:
Gaziantep ili Kozanh Mah. K: 1436, pafta 49, ada 64, parsel 14,
yine Kozanlı Mah. kütük 1437, pafta 49, ada 64, parsel 15'te kayıtlı
bulunan taşınmazın hissedarlanndan Aysel Taşar duruşmaya davet
edilmesi için yapılan tebligat bila iade edildiğinden ve bu şahsın bü-
tün aramalara rağmen bulunamadığından duruşma günü olan 5.2.
1991 günü saat 09.00'da duruşma salonunda hazır bulunması veya
kendisini bir vekille temsil ettinnediğinden duruşmamn gıyabında bi-
tirileceğini davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 12.11.1990
Basın: 45199
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER
MESLEK YÜKSEKOKULU MÜDÜRLÜĞÜ
YABANCI DİLLER EĞİTİM
KOORDİNATÖRLÜĞÜ
VII. DÖNEM İNGİLİZCE EĞİTİM
PROGRAMI
Yüksekokulumuz Yabancı Dil (İngilizce) eğitim kurslanna 1990-1991
Eğitim-Öğretim yıhnda da devam etmektedir.
VII. Devre İngilizce Eğitim Kurslanmız Londra Universitesi İngi-
lizce Bölümü ile işbirliği doğrultusunda düzenlenmekte olup, hafta
içi ve hafta sonu olarak iki ayrı grup halinde açılacaktır.
Kurslanmıza müracaat eden adaylar seviye testinden geçirildikten
sonra sınıf belirlenmesine göre egitime başlayacaklardır. Kurslanmızm
eğitime başlama tarihleri:
Hafta Arası 5 Şubat 1991 Salı Saat: 16.00-19.00
Hafta Sonu 23 Şubat 1991 Cumartesi Saat: 9.30-13.30
Geniş bilgi için merkezimiz sekreterliğine başvurulabilir.
ADRES: I.U. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu.
Ümit Doğanay Cad. No: 6 Kat 1-2 Beyazıt tlkokulu Karşısı
Beyazıt/İstanbul
Tel.: 527 58 15 - 512 94 06
Basm: 17637
İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
DUYURU
Sağlık Bakanhğı'nca 1219 sayılı kanunu değiştiren 3575 sayılı ka-
nunun geçici 3. maddesi gereğince bir mezuniyet belgesine sahip ol-
madan diş protez teknisyenliği mesleğirıi icra edenlere sınavla mesleki
belge verilecektir.
1- Müracaatlar; 10-31 Ocak 1991 tarihleri arası Istanbul Sağlık Mü-
dürlüğü'ne yapılacaknr.
2- Sınav talep formu ve istenilen diğer belgelerin listesi Istanbul Sağ-
lık Müdürlüğü'nden temin edilecektir.
3- Sınavlara 27-28 Ekim 1990 tarihinde yapılan sınavlarda başarı-
sız olanlar ile hiç sınava girmeyenler müracaat edecektir.
4- Sınav tarihi daha sonra duyurulacaktır.
5- Ayrıntıh bilgi İstanbul Sağlık Müdürlüğü'nden öğrenilecektir.
Duyurulur.
Basın: 17894
Kişi ve Tarih
Insan'Aristomantığı'ndan 'Hegel diyalektiği'ne ulaşmak için
binlerce yıl sabır taşını aklın elmasıyla yonttu, bilincini işle-
di.
Vardığımız yer neresi?
Edebiyatta artık tek boyutlu 'kahraman' yok. Kimse tümüyle
iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, korkak ya da cesur, alçak
ya da scylu değil; tek boyutlu insan 17'nci yüzyıl klasisizminde
kaldı; günümüzde çok ilkel kimi kovboy filminde böyle tiple-
re yer veriliyor.
İnsanı insan gibi ele alarak ruhsal yapısını çok boyutlu ki-
şiliğinde işlemek gereği, çağımız romancısının ilk kitabını yaz-
madan bellemesi gereken ön bilgidir.
•
Saddam kim? Diktatör? Katil? Hitler? Kahraman? Cesur?
Korkak? Hain? Kurnaz? Çılgın?
İlkel bir yaklaşımla Türkıye'nın dış politikasını Saddam'ın
kişiliği üzerine oturtmaya çalışmak, dünyayı basit kovtxjy film-
lerinin şemasına sığdırmakla eşanlamlı değil mi?
Saddam, Hitler mi?
Batı'da Siyonist medya bu düşünceyi işliyor; ama, birteh-
likesi var: Hitler, İkinci Dünya Savaşı sonunda intihar ettik-
ten sonra geriye nefretin mirasını bırakmıştı. Saddam'ın so-
nu benzer bir tragedya ile noktalandığında, Irak diktatörü-
nün kahramanlaşması güçlü bir olasılıktır.
•
Iraklı, Kuveyt'i yurt toprağından sayıyor. Bu duyguya anla-
ytşla yaklaşmak gerekir. Vaktiyle biz de Hatay'dan uzak kal-
mıştık. Ancak Atatürk, Hatay davasını devletler hukuku kap-
samındaçözümlemişti. Saddam'ın çapsızlığı yüzünden Irak,
temelde haklı sayılabilecek davasında zor kullanarak hukuk
dışına düştü.
Ancak Irak'ın yenilgisi ve Saddam'ın sonuyla her şey nok-
talanmayacak ki...
Yaşam sürecek...
Emperyalizm, Ortadoğu'da İslam devletlerinin sınırlarını
kum üzerine bastonla çizmiş, her birinin başına ortaçağdan
kalma bir feodal oturtmuştu.
21'inci yüzyıla 9 var.
İnsanlık uyanıyor; Arap da ümmettoplumundan sıyrılarak
milliyetçilik aşamasına yaklaşırken, karşısında iki engel gö-
rüyor. Bir: Emperyalizmin çizdiği yapay sınırlar. İki: Yapay sı-
nırlarla bölüşülmüş topraklarda Batı hesabına petrol kaynak-
larının bekçiliğini üstlenen sultan, kral ve emirler...
Batı, Ortadoğu'da ortaçağın jandarmalığını yapıyor; kimi
zaman sigorta atıyor; kral ya da sultan yıkılıyor; yerine aske-
ri rejim kuruluyor. Demokrasiye ve laik topiuma daha zaman
var; Arap çöllerinde yetişen diktatör, ya Mübarek oluyor ya
Hafız Esad ya Saddam...
Olan bitenleri Saddam'ın kötü kişiliğine bağlamak, Orta-
doğu'da körleşmek demektir.
•
Pis savaş sürüyor.
Bir yanda ABD ve müttefikleri. Dünya 'süper gücü!..' Kar-
şısında dört yandan kuşatılmış 17 milyonluk Irak. Vietnam^
ın ardında Sovyetler, Afganistan'ın arkasında Amerika vardı.
Irak yalnız, savaşın sonucu belli.
Ancak bu savaşın sonunda Saddam'ın yenilgisi ABD'nin
zaferi otabilir mi?
Ortadoğu'nun eski düzeni yıkılıyor; yerine adaletli bir dü-
zen kurulamadıkça kaynaşma durmayacak; 17 milyonluk
Irak'ın dünyanın süper güçlerine tek başına kafa tutabilme-
si, çöllerin efsanesine dönüsecek; Arap milliyetçiliğinin mi-
tolojisine kaynak sağlayacak. Batı için asıl tehlike Saddam de-
ğil, geriye bıraktığı miras olabilir.
*
Saddam kim?
Çılgın diktatör
Peki Bush kim? Kuşkusuz ne deli ne çılgın ne de dikta-
tör!.. Dünya petrol üretiminin yarısından çoğunu tüketen 15
üyeli 'zonginler kulubü nun lideri. Akıllı bir kişi. Öylesine akıllı
W Batı-Doğu yakınlaşmasından ve Paris Söz/eşmesı'nden
sonra toprağa gömmekten gayri bir yerde kullanamayacağı
silah stoklarını, fırsat bu fırsat diye Arap çöllerinde eritmek
kurnazlığını gösteriyor; bir taşla birkaç kuş vurdum sanıyor;
ama, magrıptan maşrıka kadar İslam dünyasında silahla kur-
maya çalıştığı düzenin yürümeyeceğini görecektir.
TEŞEKKÜR
İstanbul Beyoğlu Devlet Hastahanesi'nde geçirdiğim
katarakt ameliyatı dolayısiyle hastahane hekimlerine ve
personeline teşekkür ederim.
Özellikle;
Başhekim Sayın
OKAN GÜRSEEe
Sayın Dr.
METİN SÜER'e
Ameliyatımı büyük bir ustalıkla sonuçlandıran
Sayın Doç. Dr. Op. ÖMER FARLTC YILMAZ'a
Op. Dr. Sayın MEHMET ALİ KEVSER'e
Op. Dr. Sayın NACİ SAKAOĞLU'ya
Op. Dr. Sayın HAKA1N EREN'e
Dr. VEDAT KAYA'ya
Dr. SELÇUK ÇEKMECELİ'ye
Dr. BERtN KÜÇÜMENe'
Ve sorumlu servis hemşiresi GÜZİN GÜNSARI ile
bütün hemşirelere şükranlarımı sunarım.
MELİH CEVDET ANDAY
LOGO
BİLGİSAYAR HİZMETLERİ
PAZARLAMA
SANAYİ VE TİCARET A.Ş.'DEN
DUYURU
Fırmamızın düzenlemiş olduğu hediyeli satış kampanyası sonucu
İstanbul 16. Notertiğince 21.1.1991 tarih ve 3983 Yevmiye numaralı
zaptı ile de tevsik edilen 21.1.1991 tarıhlı çekiliş sonucu aşağıda isim-
leri yazılı müşterilerimiz birer adet APPLE MACINTOSH CLASSIC 2/40
marka ve model bilgisayar kazanmışlardır.
Firma/Müşteri İsmi Garanti Kart No:
1-Bülent Yücesoy 03798
2- Gren Ajans Ltd. Şti. 03934
3- Şişmanoğulları Orman Ürûnleri San ve Tic. A.Ş. 03860
4- Has Reklam Hizmetleri A.Ş. 04076
Talihlilerin en geç 23.2.1991 tarihine kadar şirketimize müracaat ede-
rek hedıyelerını teslim almalan rica olunur.
UNIVERSITY 0F WOLLONGQNG
AVUSTRALYA'DA ÜNİVERSİTE
GENEL, AKADEMİK İNGİLİZCE
ÜNİVERSİTE HAZIRLİK (1. Yıl)
ÜNİVERSİTE, YÜKSEK LİSANS
TFK a * <1
> 3 6 2 3 9 5 9
<4
> 23H0687 (51) 31 67 24
" M l
(1)362 40 96 (4)2300754 (51) 32 1182
(İSTANBUL) (ANKARAI (İZMİR)
1987 model bordo Serçe satılıktır. *
Tel: 512 05 05 / 486-485