Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/12 PAZAR KONUĞU 5 AĞUSTOS 1990
AğaçMüzesi "Arborotumi3
*un kurucusu Hayrettin Karaca
Türkiye 30 yılda çöl olacakÇevre sorunları artık yalnız Yeşiller'in değil, temiz hava
temiz doğa isteyen herkesin ilgisini çekiyor. Öyleyse "30-35
yıl sonra Türkiye çölleşecek" diyen eski ve ünlü bir
sanayicinin, Hayrettin Karaca'nın sözlerine kulak vermekte
yarar var. Aktif iş yaşamını kapadıktan sonra kendini
çevre ve özellikle ağaç yetiştirmeye adayan Yalova'da ilk
özel Arborotum'u (Ağaç Müzesi) kuran Karaca ile
arkadaşımız Refik Durbaş konuştu. Karaca'nın
Türkiye'deki erozyon kayıpları ve ağaçlandırma politikası
üzerine söyledikleri, üzerinde ciddi olarak "düşünülmesi"
gereken konular...
SOYLESI REFİK DURBAŞ "
PAZAR
KONUĞU
Konuşmaya isterseniz önce terimlerden başlaya-
lım. Arborotum ne demek? Siz Türkiye'de ilk ve
tek özel arborotumu kuran bir sanayicisiniz. Sizce
arborotum sözcuğü neyi ifade ediyor?
Kısaca söylersek arbo Latince ağaç demek. Fa-
kat genelde arborotumlar uzun ve pahalı ziyaret-
lere gerek kalmadan kısa sürede toplu halde çok
şey gösteren ağaç topluluklan. Bu ağaç topluluk-
lan bilimsel incelemelerde bulunmak, halka odun-
su bitkiler açısından estetik değeri üstun olanlan
seçebilme olanağı sağlamak, geniş halk kitleleri-
ne ağaç seygisini yaymak, o yörenin doğal odun-
su bitkileri yamnda, doğal olmayan ve dünyanın
hemen her yerinde yetişen egzotik odunsu bitki-
leri de getirmek suretiyle o bölgenin güzelliğini,
ekonomik önem ve verimliliğini arttırmak, fidan-
lıklara gerekh tohum ve materyali sağlamak, böl-
genin rekreasyon gereksinünini karşılamak gibi
çok yönlü hizmet verirler.
Arborotumlar orijini ve dikim yaşlan belli, her
biri doğnı ve dikkatli bir şekilde tanımlannuş ve
etiketlenmiş ağaç, çalı ve diğer odunsu taksonla-
nn uygun olarak seçilmiş, koruma ve güvenlik al-
tına alınmış belirli büyüklükte bir arazi parçası
üzerinde kurulan ağaç topluluklan, bir başka de-
yişle canlı ağaç müzeleri...
^Türkiye'de sizden başka bu işle uğraşan
kişi ya da kuruluş var mı?
Türkiye'de ilk özel arborotum, Karaca Arbo-
rotum. Bunun dışında Atatürk Arborotumu var,
1950'lerde kurulmuş. Atatürk Arborotumu için
Türkiye'nin ilk arborotumu demek gerekiyor. Bu-
nun dışında bilimsel çalışmalar yapan Orman Mü-
dürlüğü'ne bağlı bir arborotum daha var. Atatürk
Arborotumu'ndan önce belki botanik faaliyetler
için kurulmuş botanik bahçeleri olabilir ama, ar-
borotum adıyla ilk kurulmuş müessese Atatürk
Arborotumu, bu adı da 80'li yıllarda aldı.
^^•••/Ve zaman, nasıl bir arborotum yapmak
fıkri doğdu sizde? Karaca Arborotum ne gibi ça-
Itşmalarda bulunuyor?
Çocukluğumdan beri meraklıyım doğa şartla-
n içinde bulunmaya. Bandırmalıyım. Köylerde
Türkiye ormanları devlet
tarafından, idari, politik
hükümetler tarafından,
1945'lerden bu yana bu işin
ilmini yapanlar tarafından
tahribata uğratılmıştır. Bu
tahribat bugün de devam
etmektedir. Bu durumda
Türkiye'nin 30-35 yıl sonra
çöl olacağını kabul etmekten
başka bir sonuca
varamıyorum. Derelere,
denizlere akan toprağın
içindeki değerler belki
Türkiye'nin bütçesine eşittir.
gezmeyi, harman sıirmeyi, buğday yıkamayı, bağ-
da üzum toplamayı, bağbozumunda bulunmayı
çok özlemle aradım. Ama sanayicilik... Türkiye
1
nin ilk işveren sendikasını kurdum. 18 senemi al-
dı. 1957-58'de ihracat yaptım. 1980'de çalışma ha-
yatımı noktaladım. Ve bütün dünyayı dolaştım.
Türkiye'yi dolaştım. Yapılmayan bir şeyi yapma-
yı hedefledim. Şimdi Karaca Arborotum'da üç he-
defim var. Birincisi dünyanın en geniş akağaç ko-
leksiyonunu yapmak üzere yola çıktım. Karaca
Arborotum 130 dönüm arazi üzerinde, 20—30
metre bir yüksekliği var deniz seviyesinden. Bu-
rası eski bir elma bahçesiydi. 1949'da elma bah-
çesi olarak tesis edilmişti. Yılda iki bin civannda
tohum ekiyoruz. Bir bahçıvan, 2 ziraat mühen-
disi, 30 kişilik kadromuz var. 4 kişi bilimsel ça-
hşmalarda bulunuyor. Bu arazinin verdiğj imkânla
en geniş akağaç koleksiyonunu yapmaya giriştim.
Gerçi bitiremedik ama, sanıyorum şu anda dun-
yadaki en geniş koleksiyona sahibiz. Ikincisi,
Türkiye bitki örtüsünde kolorferlerin çok özel yeri
var. Bunlar da ele ahnmamış. Bunlann bir kolek-
siyonunu yapıyoruz. Epey yol aldık.
Üçuncüsü Türkiye'nin parklannda, peyzajda
kullanılabilecek bitkilerden bir koleksiyon mey-
dana getiriyoruz. Türkiye'de ölüm tehlikesinde
olanlara kısmen de olsa yer vererek bir koleksi-
yon düzenlemeye çalışıyoruz. Benim şimdi esas
uğraşım bu konuda yoğunlaştı. Ve sanıyorum
Türkiye bitkileriyle yapılacak bir bahçe, peyzaj
açısından dünyada bir eşi çok zor bulunur. O ka-
dar çok imkân var elimizde.
Size bir şey söyleyeyim. Mesela saraylanmız
hep dış ülke ağaçlanyla dolmuştur. Saray, köşk
ve bahçelerimizde mesela bir Atlantik sediri var-
dır ama, bir Tbros sediri gelmemiştir. Atlantik se-
dirinin mavisi gelmiştir, fakat Toros sedirinin ma-
visi olduğunun daha farkmda olmamışızdır. Yi-
ne Büyükdere Fidanlığı Türkiye bitki örtüsüne bü-
yük hizmetler etmiştir, ama bütün koleksiyonu
hemen hemen yabancı kökenli bitkilerledir. Bu-
gün bizim parklanmızı, bahçelerimizi dolduran-
lann hemen hemen yüzde 95-98'i neredeyse ya-
bancı kökenli bitkilerdir. Çok enteresan Türkiye
1
den bir bitki gelmemiştir. Neden doğadan bir şe-
yi üretip, aşılayıp, çoğalüp bahçelerimize getirme-
mişiz? Çünkü etrafı görmüyorsun. Gidip fidan-
hkta ne var, onu alıyorsun. llle Japon, Çin, Ame-
rikan olacak. Bitki Amerika'dan gelirse bir
üştünlüğü yok ki... Bitki bitkidir, güzelse guzel-
dir...
ISon yıllarda çalışmalannızı ormanlar
üzerindeyoğunlastırdmız, Bunun nedenleri Şu an
ormalarımız ne durumda?
Bir orman lafı edildi mi sözüm nasıl bitecek,
nasıl bağlayacağım bilemiyorum. 7-8 senedir ça-
lışmalanmı bu alanda yoğunlaştırdım. Zevk ola-
rak da gezmiyorum ormanları, ormancılık faali-
Bugün Türkiye'nin ana
sorunu erozyondur. Eğer
denizlere akıttığımız toprağı
hesap edecek olursak
Türkiye'yi yeniden ihya
ederiz. Çoruh kayaların
üzerinden toprağı söküp
alıyor. Bu toprak artık Rus
toprağı oluyor. Batum bu
toprak yüzünden denizden 2.5
km. geriye gitti. însanlar bir
gün gelip toprağa değil,
kayalara gömülecek. Yeniden
bitki örtüsü ile acilen
kaplanması gereken 15
milyon hektar orman arazisi
var.
yeti olarak, bılınçlı olarak geziyorum. Vardığım
netice şu: Türkiye ormanları devlet tarafından,
idari, politik hükümetler tarafından 1945'lerden
bu yana bu işın ilmini yapanlar tarafından tahri-
bata uğratılmıştır. Bu tahribat bugün de devam
etmektedir.
Türkiye ormanları bitmiştir. Birisi seçilmek
için, birisi geçinmek içm ormanı malzeme diye
kullamrsa veya kullanıyorsa, o-ona taviz veriyor,
o ona oy veriyor demektir. Bu durumda Türki-
ye'nin 30-35 yıl sonra bir çöl olacağını kabul et-
mekten başka bir sonuca varamıyorum. Türkiye
1
nin denizlere, derelere, barajlara akıttığı toprağın
içindeki değerler, madensel elementler ve gübre-
nin değeri Türkiye bütçesine eşit belki de.
Eğer denizlere akıttığımız bu toprağı hesap ede-
cek olursak Türkiye'yi yeniden ihya ederiz. Bu lça-
dar büyük bir kaybı vardır Türkiye'nin, fakat biz
HAYRETTİN
K A R A C A1922 yılında Bandırma'da doğdu. Babası
Hocazade Halil Efendi, annesi Zehra Hanım.
llkokulu Bandırma'da, lıseyi htanbul
Boğaziçi Lisesi'nde bitirdı. tş yaşamına 1940
yılında babasının yanında atıldı. 1949'da
ileride, 1974'te Karaca örme Sanayii ve
Karaca Holdıng'e donüşecek olan kendı işini
kurdu. Dışsatıma dönük çalışmalarıyla
1961'de ilk kez triko ihracatına ve 1965'ten
berı kıtaya ihracat gerçekleştirdi. 1956 ve 1982
yılları arasında İşveren sendikaları başkan ve
başkanvekilliklerinde bulundu. 1980'de
çalışma yaşamını noktalayıp dünya ve
özellikle yurdumuz florası ve ormanları
üzerinde çalışma ve araştırmalara başladı.
Yalova'da topluma ve özellikle tum bilimsel
kuruluşlara açık ülkemizin ilk özel
arborotumu, Karaca Arborotumu kurdu. Bu
yoîdafci çalışmaiarmı sOrdurmekfe birlikte
bundan böyle doğayı koruma ve yurdumuzun
maruz kaldığı erozyon felaketi üzerinde
yoğunlaştırmakta faaliyetlerinı...
Uluslararası 20'ye yakın botany ve
dendrology kuruluşunun ûyesi olup halen
înternatıonal Dendrology Socıety'mn
başkanvekilliği görevını yürütmekte olan
Hayrettin Karaca evli ve dört çocuk babası...
nun bir hesaba göre beş milyon, bir hesaba göre
üç milyon hektan işletilebilecek, devamlıüği sağ-
lanabilecek onnandır. Onun dışında artık bitmiş-
tir. Mutlaka yeniden bitki örtusüyle kaplanması
acilen ihtiyaç olan 15 milyon hektar orman ara-
zisi vardır. Bunun yanında da erozyona maruz 25
milyon hektar arazi vardır, yani tümüyle 40 mil-
yon hektar.
Bugune kadar ne kadar erozyon faaliyetinde
bulunuldu, ne kadar çalışma yapıldı tutnünu ve-
remem ama son 10 yıl içinde 110 bin hektar eroz-
yon mücadelesi ile, bitki örtüsü veya ağaçlama fa-
aliyetinde bulunulmuş. Yani seneye 10 bin hektar
düşer. Diğer 40 milyon hektarın erozyona maruz
olduğunu duşünecek olursak dört bin yıl ister bu
şekilde Türkiye'yi bitki örtüsüyle kaplamak.
Türkiye'yi valni7 ormanlar olarak değil, mera-
lar olarak da aşın otlatmadan meydana gelen bu-
yuk zararlar bekliyor. Bir an önce uyanmamız la-
zım.
ıÇevrecilerin çalışmalaru.. Ormanla çevre
sorunlarımn ne gibi bir ilgisi var?
Çevrecilerin ben özel menfaatle hareket ettik-
lerine inanıyorum. Ormanı çevre sorunlanndan
ayırmak lazım. Orman başka bir şey, bitki örtü-
sü başka... Gerçi topraktır hepsinin esası. Her şey
bizim dışımızda var. Isı, ışık, güneş, yağmur, ha-
Dünya ekolojisi bir bütündür.
Dünya artık bu konuyu tek
olarak düşünmeye başlıyor.
Ülkelerin siyasi ekolojileri
yoktur. Doğa insanların
müdahalesiyle ya ortadan
kalkar ya da beraberliğini
sürdürür. Borneo'da yanan
ormanın, Brezilya'da tahrip
edilen yağmur ormanlarının
hepimize yönelik sonuçları
vardır. Siyasiler bizi
birleştirmeyecek, tahmin
ediyorum, doğa ve doğal
denge düşüncesi aynı konuda
insanlan bir araya
getirebilecek.
va... Bunlar bizim kontrolümüzde değil. Hava var,
ışık var, ısı da var, ama diğer faktör toprak, bu
bizim kontrolümüzde. Eğer biz toprağa sahip ola-
mazsak. Toprak kayar gider.
Eğer biz toprağı komyamazsak ötekilerin var
olmasının bir kıymeti yok. Güneş_cayır cayır ya-
kar, yağmur malımı siler süpürür^. Birinin yok-
luğu ne büyük felaketler getirir. O bakımdan ba-
na göre Tjirkiye'nin en büyük sorunu, tek soru-
nu erozyon. Düşunün ki devletin kendi arazisine
giremediği bir Türkiye'de yaşıyoruz...
\Ya bitki örtüsiL.
Bizde ormanla ağaç ziraati birbirine kanştırı-
hyor dedim. Ha kavak dikmişiz, ha domates, ha
çam, farkı yok bunun. Oysa orman başka, ağaç
beraberliğini sürdürür. Borneo'da yanan bir or-
manın, Brezilya'da yağmur onnanlannda yapılan
bir tahribatın hepimize yönelik sonuçları vardır.
Mesela sorumsuzca kullanılan kâğıt tüketimi. Bu
da bir orman yangını değil midir? Galiba dünya-
da insanlan birleştirecek bir konu gelişiyor. Si-
yasiler bizi birleştiremeyecek, tahmin ediyorum bu
doğa, doğal denge düşüncesi aynı konuda bir ara-
ya getirebilecek belki tek organizma...
ya gelelim...
günlerde Ttabzbn'da yaşanan ola-
Yağmurun su rezervlerine gitmesi için tek bir
organ var: Yaprak. Yaprak olmazsa yağmur bi-
zim değil. Bu durumda yağmur hem ana madde
toprağı göturecek, hem felaketler getirecek. Trab-
zon'da yaşanan olayın özeti budur. Trabzon'daki
olaya geçici olarak bakmayahm. Bu, bir işarettir.
Her sene oynanır bu film. Işte Çukurova. Bir se-
ne sel basar, bir sene güneş kavurur...
Vedenleri?
Nedenleri, bugün Türkiye ormanları bitmiş, ba-
zı yerlerde ağaç ziraati başlamış. O da ne olacağı
belli değil. Ormanlar kaldınlmış, yerine çam di-
kilmiş. Hiçbir hesap yapılmadan tıraşlama kesil-
miş. Oyle yerler var ki o kesilen yerlerde hiçbir
ağaçlama yapılamıyor. Alman ormancılığmı
Türkiye ormancıhğı ile eş tutmuşuz. Arazi düm-
düz, yağmuru 800-1200 milimetrede. Benim bu-
rada 200-300 miümetre. Benim sedirim var, ardı-
çım var.
Onlarda ne ardıç ne sedir var. Alman'da doğu
ladini var, bende batı ladini. Bunlar birbirinden
farklı iki ekolojik şartta gelişen ağaç türleri. Ben
bunlann ikisini aynı veriler içinde almış, bunun-
la ormancıhk yapmaya calışmışım. Ben teknik
adam değilim. Gördüğümü söylüyorum. Bugün
artık öyle yerlerden bitki örtüsü kaldınlmış ki ora-
da artık aynı ağaç yetiştirilemez. Sen 2200'deki
ağaa kes, bitir, hiçbir örnek bırakma, sonra ora-
ya bir başka nesil getir. Bu, kutuplarda zenci ya-
şatmaya benzer. Olur mu böyle bir şey?
IBir de abıde ağaçlar konusu var~
Evet, abide ağaçlar da böyle. Bir tek abide ağaç
bırakmamışız. Geçenlerde bir heyetle abide ağaç
görmeye gidiyoruz. Hocalanmız da var. Hüseyin
Aksoy Bey. Onunla beraber. Yerini öğrendik. Tuğ-
ru 2.70, kutru 69 metre. Dünyada böyle bir şeyin
eşi yok. Ama ne görelim, ağacı kesmişler. Böyle
bir cinayet olamaz. Bu atom bombasından da be-
ter bir şey. Türkiye aslında abide ağaçlanyla bü-
yük bir turistik potansiyele sahip.
dursamz-.
Siraz da ağacın turistik yani üzerinde
Hayrettiıı Karaca, Refik Durbaş Ue konnşurken"Geçenleıtle bir abide agacı görmeye gittik. Kntra 69 netrejdi. Dönjnda eşi yok. Bir de bakükkesmişler. Bn dnayettir" diyor.
bunu kayıp olarak hesap etmeyiz. Toprak ıçın öiu-
rüz, bir kanş toprağı kimseye vermeyiz deriz, ka-
nşla vermeyiz ama, kepçeyle veririz. Bugün Yeşi-
lırmak, Kızılırmak, Doğu Karadeniz'deki bütün
dereler bulanık değil çamur olarak akıyor. Ço-
ruh'a dökülen bütün çaylar, Çoruh kayalann uze-
rinden toprağı sökerek akıyor. Bu toprak benim
değil artık, Rus toprağı. Batum bu giden toprak
yüzünden denizden 2.5 kilometre geride kalmış
durumda. Kayalar bizim, toprak bizim değil. În-
sanlar bir gün gelecek toprağa değil, kayalara gö-
mülecek, kaya mezarlanna.
\Neden böyle bu? Siz nasıl değerlendiri-
yorsunuz durumu? Ormanla ağaç ziraati arasın-
da ne gibi aynmlar bulunuyor?
Özetle söylemek gerekirse ormanla ağaç ziraa-
tini kanştırmışız. Adına Orman Fakültesı demi-
şiz, odunu öğretmişiz. Orman Fakültesi'nın ga-
yesi kes, indir, sattır. Şimdi deniyor ki yağmur ya-
ğan ormanlarda erozyon olmaz. Gidin görün Ka-
radeniz Bölgesi'ni oluyor mu olmuyor mu?
Bugün Türkiye'nin tek sorunu erozyondur.
Türkiye'de 20.2 milyon hektar orman vardır. Bu-
Biz çamı orman ağacı kabul
etmişiz. Türkiye'de
ağaçlandırma deyince çam
çam çam.. Yaprakh ormanları
bozarak, yaprakh ormanları
yok ederek yapmışız bunu.
En büyük felaket budur.
Bunun sorumluluğunu
kıyamete kadar çekeceğiz.
Çam ormanlarına yağan
yağmurun yüzde 30'u su
rezervlerine gider, oysa
yapraklı ormanlarda rezerve
giden su miktarı yüzde 78
dolayındadır. Orman yalnız
bitki topluluğu değil, her
şeyiyle bir organizmadır.
ziraati başka. Biz çamı orman ağacı olarak ka-
bul etmişiz. Türkiye'de ağaçlandırma deyince çam,
çam, çam... Her yeri çamlamışız. Ama ne paha-
sına? Yapraklı ormanlan bozarak, yapraklı or-
manları devlet eliyle yok ederek. İşte bilimsel açı-
dan en buyük felaket budur.
Bunun sorumluluğunu kıyamete kadar çekece-
ğiz. Şimdi bir yaprakh ormanla bir iğneli orma-
nın arasındaki farka bakahm. İğneli yapraklı or-
manlarda yağan yağmurlann yüzde 30 civarı su
rezervlerine gider. Bu da azami bir şeydif. Ama
ideal bir yapraklı ormanda yağan yağmurun yüz-
de 78'i su rezervlerine iner. Bu ne demektir? Bu
şu demektir: Türkiye'nin su ihtiyacı o nispette kar-
şılanacak demektir. Ama ben yaprakh ormanla-
rı kaldınp yerine iğneli ağaç türleriyle plantasyon
yapıyorum. Bunlar orman da değildir. Orman bir
bitki topluluğu değil, orman yaşayan, hayvan top-
luluğuyla beraber bir organizmadır, bir bütündür.
Zaten dunya ekolojisi bir bütündür. Dünya artık
bu konuyu tek olarak düşünmeye başlıyor.
Artık dünya bir bütündür, bir dunya ekolojisi
vardır. Ülkelerin siyasi ekolojileri yoktur. Doğa
insanların müdahalesiyle ya ortadan kalkar ya da
Doğa turizmi geleceğin
sektörü. Yeni Zelanda'da bir
abide ağacı görmeye gittik.
Ağaçların altından sürünerek
geçtik. Günlük maliyetimiz
240 dolardı. O gün o ağaç 12
bin dolar aldı bizden. O
ağacı, tomruğu satsan 12 bin
dolar etmez. Doğa turizminde
günlük turist adedi 200 bin
kişinin altında değil. Bir gün
deniz turizmi bitecek.
Türkiye'nin ileri dönük en
büyük turizm potansiyeli,
denizden önce doğadır. Ama
korumak şartıyla...
Son Yeni Zelanda gezimde gördüm, fakat bir
günumuzü aldı. Bir günümuzü o ağaca verdik.
Yürüyerek gördük ağacı. Bazı ağaçlann alundan
eğilerek geçtik, sürünerek... Ve günlük maliyeti-
miz 240 dolardı bizim. Elli kişiydik. O gün o ağaç
12 bin dolar aldı bizden. O ağaa, o tomruğu sat-
san 12 bin dolar etmez. Ama günlük geliri 12 bin
dolar... Bizden önce gitmiş bir grupla karşılaştık.
Sürtune sürtüne geçtik birbirimizden. Doğa tur-
lan tahmin ediyorum 150-200 bin kişinin altında
değil. Bunlar doğa turizminde bulunan günlük tu-
rist adedi...
Bir gün deniz turizmi bitecek. Arkeolojik tu-
rizm devam eder ama, nereye kadar bilemiyorum.
Fakat Türkiye'nin en büyük turizm potansiyeli ile-
risi için denizden önce doğa. Şimdi Ingiltere'de
doğallık yok. Amerika'da kısmen kalmış. Bir uni-
formite yok orada. Ağaçlann dış roorfolojileri öy-
le pek çekici değil.
şağı yukarı kaç çeşit ağaç var Türki-
ye'de? Ormanlanmızı nasıl koruyabiliriz?
Türkiye zengin sayılır, elbette en zengin değil.
9600 tur bitki yaşıyor Türkiye'de. Bunlann türle-
ri yanında alt türleri de var, değişkenleri var. Dış
görünüşlerine göre, ekolojik, ekotiper, fenoltip-
ler, böyle bir görünüş icerisinde Türkiye. Böyle
güzel bir bitki örtüsünün dünyada bir eşi olaca-
ğını sanmıyorum. Ama önümuzdeki üç-beş yıl
çok önemli. Mesela yol yapıyoruz ormanlara. Oy-
sa yol olmayan yerden başka hiçbir yerde orman
kalmamış. Yol yoksa orman var. Yani ormanı ko-
ruyan yolsuzluk olmuş... Biz ormanı korumadık,
yol olmadığı için kendiliğinden korundu.
Mesela Maçka deresinin bir tarafıyla öteki ta-
rafı bitki örtüsü bakımından oldukça degişik. Bir
yani daha sarp, yol yapamamışız. öteki tarafta
yol var. Yol olan tarafta bitki örtüsü bitmiş. Şim-
di bu sarp yer işte bizim turizm potansiyelimiz.
Yüzme havuzu yap, gâvur istiyorsa iki de kumar-
hane. Ama yol yapma. Patikadan insin. Yol ya-
pıldıği vakit onun da zevki biter...
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Ben bir
cumhuriyet çocuğu olarak Onuncu Yıl Marşı'ndan
evvel "Oduncu" marşmı öğrendik. Ben ilk söyle-
yenlerdenim, 1934 senesinde... Gencecik bir ço-
cuğum daha, süt çocuğuyum, şu şarkıyı söyledik:
"Baltalar elimizde/Uzun ip belinıizde/Biz gideriz
onnana..." Devletim beni böyle eğitti. Ben bu ne-
silim işte, benden hayır gelmez. "Çıktık açık
alınla" dan önce devletim bunu öğretti. Artık ne
beklersin...