Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZARYAZILARI 5 AĞUSTOS 1990
Hamburg'dan
St. Pauli'nin
gölgesinde seksHamburg'un en ünlü mahallesi St. Pauli'dir.
Bir zamanlar Anadolu'dan Avrupa'ya dek
Hıristiyanlığı yaymaya çalışan Aziz Paul'ün
adını taşıyan semt şimdi bütün dünyaya seks
fılmleri ve araç gereçlerini yayan bir merkez
durumundadır. Gece Almanya'da yaşamın
bittiği saatlerde St. Pauli'de hayat yeni başlar.
İSMET BERKAN
HAMBLRG — Biz Tttrkler tu-
haf bir milletiz. Ne zaman Batı
Avrupa'da bir yere gitsek hemen
orayı beğeniyoruz ve orada yaşa-
maya karar veriyoruz. Sanki her
yer Türkiye"den, herhangi bir
Türk şehrinden iyi.
Tabii Batı Avrupa'da birden çok
ünlü kenti görenlerın aklı hemen
kanşjveriyor. Acaba hangisini seç-
meli ve insanlar nedense kentleri
başka kentlerle kar$ılaştırmaya
bayılıyorlar.
"Aa, Paris'in astüne tanı-
mam..."
"Londra yaşamak için çok uy-
gnn, hafta sonlan kaçarstn..."
"Abi Venedik ya_ tİstüne yok."
"Amsterdam'ı görmedin dc on-
dan böyle diyorsun..."
"Zürih mi, asla..."
Kolayca anlaşılacağı gibi bu
türden karşüaştırmalar son dere-
ce sübjektif. Oysa kentlerin birta-
kım objektif değerlerle karşılaştı-
rılması ve değerlendirmenin buna
göre yapılması gerek.
Önce basit bir aiışkanlıktı, ya-
vaş yavaş bir rituele dönüştü. Ne
zaman daha önce görmediğim bir
Batı Avrupa kentine gitsem, ora-
nın bitpazannda ve batakhanele-
rinde bir tur atmadan edemiyo-
rum.
ûrneğin Londra, bitpazarları
açısından oldukça gelişmiş olma-
sına rağmen neredeyse batakhane-
si hiç bulunmayan bir kent.
İstanbuTdan
Gecekondularla
kuşatılan kent
DOCAN ABALIOĞLU
İSTANBLL — Geldiğimizin
ikinci günüydü, tstanbul'un mu
diyelim, tSKt'nin mi özlemi, ge-
ce yağmur az yağmış, gökyıızü pı-
nl pınl parbyordu. Mavilik yıkan-
mış gibiydi. Toprak uzun süredir
beklediği rahmeti hemen emmiş,
ıslaklıkla ilgili hiçbir belirti yoktu.
Çamlıca tepesinden Ece*ye bo-
ğazı gösteriyordum. Arkamıza
döndüğumuzde aa gerkçekle kar-
şılaştık. Ümraniye göz alabildiği-
ne uzanıyordu. Gecekondular,
apartmanlaşmaya başlamış, yer
yer yüksek yapılar sivriliyordu. ts-
tanbul kuşatma altındaydı. Salt
tstanbul mu, bütün büyük kent-
lerin görünumü aynıydı. Çok
iyimser bir hesapla tüm ülkenin
onda birini (bu sayı süreklı aşağı
çekilmekte) banndınnaya çalışan
Osmanlılann bu payitahtı bir ken-
ti kent yapan bütün olgulardan
uzakta, kıvranıyordu. Bunca yok
edilmesine karşı doğanın verdiği
ayrıcalık olmasa Istanbul bo-
ğulurdu.
Tepeden inerken sağlı sollu der-
rne çatma yapıların önünden geç-
tik. Konut sorunu galiba her yer-
de aynı. Fransa'da "Emmans yar-
dımlaşması"nı gerçekleştiren,
fakirler babası diye adlandınlan
Başpapaz Abbe Pierre; uzlaşmaz
tutumu, güçlü kişiliği, dürüstlü-
ğü ile evsiz barksızları eyleme sü-
rüklüyor.
Sınırdaş lsviçre'de ya yıkılıp ye-
nisine yer bırakan ya boşaltılıp ye-
nileştinneye (renovasyona) başla-
nanlan ise ancak polisle çıkartı-
lan gençlerin direnişleri, isteğin
sunuyu karşılamamasından. Ar-
tık ayhk ederler konuşulmuyor bi-
le. Hani bir yer buhınsa, gerisi ko-
lay örneği; ancak düğümun çözül-
mesi zor ve gittıkçe büyümekte,
devleşmekte.
Robin Hood, bizim çevirimiz-
le Köroğlu örneği Baba Pierre'le-
ri arkasına takılıp; hak aramak,
güç bulmak işin en kolayı. Her
turlü söz vermelerle, kimseyi ev-
siz barksız bırakmayacağız lafla-
rıyla: içalıma eklenen, tüketim
malına vurulan, dışan çıkarken
gezi özgürlüğünde baç biçimi ke-
silen "Konut Fonu"nun amaç dı-
şında kullanılmasıyla ise hiç bir
yere varamayacağımız kesin.
Üç kupona bilmem kaç metre
kare hesaplan, para çekmenin mi,
göz boyamanın mi yeni buluşu?
Bir yarar getireceğine inanan kaç
kişidir dersiniz? Kooperatiflerimiz
ise başka bir dünya. Adı bile in-
sanın tüylerini diken diken etme-
ye yeterli. Cafcaflı ilanlarla, allı
pullu kâğıtlarla üye kaydını ta-
mamladı mı, tamam. Bir oda, iki
sekreter ve gelsin ödentiler. tş ya-
pan, izleyen hak getire. Uzadıfcea
uzatılaa, ydan öyktısüne döndü-
rülen konuma sokmak için ne ge-
rekirse yapılıyor. Her yıl taahüt-
lü mektuplarla göstermelik genel
kurul toplantısına katıldığımız,
bir yerde katkısı olmayanımız var
mı? Tatlı düşlerle kurduğumuz
yazlığımıza sonunda salt yüzde 5
inşaat izni çıktığını ögrenenimiz
yok mu? Sözüm ona devlet ka-
nunlarla sınırlamış. Ancak giri-
şimciler de bu işin kurdu olmuş.
Halk ise çaresiz, tek ümidi ufak
ufak ödemelerle bir konut sahibi
olmak, basıru bir yere sokmak is-
teğinde. Eskiden emekli ikramiye-
siyle bir şeyler yapılabilirdi. No-
hut oda, bakla sofa yaşhlık döne-
mi için yeterdi ve bunu alacak pa-
ra da denkleştirebilinirdi.
Ancak devlet seçim öncesi ta-
pu dağıtacağına kendi arsalarına
altyapıyı getirerek ulaşım olanak-
lannı sağlayarak sorunun ustesin-
den gelebilir.
Londra'ya karşüık Amsterdam
gece ayn, günduz ayn yaşıyor. Üs-
telik kentin göbeğinde, opera bi-
nasının hemen arkasında hafta
sonlan kunılan bitpazan da muh-
teşem. Amsterdam'ın batakhane-
leri, kentin belki de en turistik
bölgesi. tsmi de bize hiç yabancı
degü: "Kınnıa Ftoerier Bölgesi."
Batakhane-bitpazarı ölçüsü
kullaruldığında benim favorim
hep Amsterdam oldu. Hiçbir
kent, Amsterdam'a yetişemedi,
bırakın yetişmeyi, Avrupa'nın bu
en eski ticaret kentinin, Merkan-
tilizmin doğum yerinin yansı ka-
dar bile olamadı.
Ama Hamburg... Avrupa'nın
bir başka eski ticaret kenti, nere-
deyse Amsterdam'ı geride bırakı-
yordu. Hamburg'un batakhane
mahallesinin adı St. Pauli. Ham-
burg limanı çok meşhur. Hâlâ da-
ha Avrupa'nın en işlek limanlann-
dan biri Hamburg. Doğal olarak
geleni gideni ve "Her limanda bir
sevgüi" efsanesiyle gemicileri çok.
St. Pauli, limana oldukça yakın
bir mahallenin adı Harnburg'da.
Adıru, kolayca anladığınız gibi
Isa'nın 12 havarisinden Aziz Pa-
ul'den alıyor. Aziz Paul de biliyor-
sunuz, Hıristiyanlığı Kudüs'ten
ahp Roma'ya kadar götüren
adam. Antakya'dan Efes'e, Yuna-
nistan'dan ttalya'ya kadar her yer-
de izlerini gönnek mümkün. Ma-
hallenin ismiyle fonksiyonu ara-
sında böyle bir alegori olunca in-
san düşünmeden edemiyor.
St. Pauli, ashnda büyflkçe bir
mahalle. tstanbul'un Nişantaşı ve
Maçkası'nın toplam büyüklüğü
kadar bir yaygınhğa sahip aşağı
yukan. Mahallenin limana en ya-
kın bölümünde ise uzunca bir
caddenin üzeri, silme sex shoplar,
live showlar, düpedüz genelevler,
kumarhaneler ve fast-food dük-
kânlanyla dolu. Bu caddeden içeri
doğru giren kısa ara sokaklarda
ise çoğunlukla homoseksüel ku-
lüpleri, Amerikanbarlar, disko-
tekler ve gecekulüpleri var. Bir
canülık, sormayın.
Almanya'yı görenler bilir. Ço-
ğunlukla hayat erken biter Al-
manya'da. Sadece Berlin ve Ham-
burg'da hayat geceyansından son-
ra da sabaha kadar temposundan
hiç kaybetmeden sürer gider.
Hamburg derken de kentin tü-
raunde değil kuşkusuz, St. Pauli-
de hayat var geceleri.
Haftanın hangi günu olursa ol-
sun St.Pauli çok kalabalık. Hava,
bu mevsimde oldukça geç,
22.00*den sonra karardığı için St.
Pauli'de de hayat 23.00'ten itiba-
ren temposunu bulmaya başbyor.
Batakhane ismi kötü, kavgah
yerleri çağrıştınyor ashnda, ama
Hamburg'da pek şiddet yok. İn-
sanlar, gençler, yabancılar, gerni-
ciler, Türkler geceyansından sonra
istedikleri gibi, herhangi bir kay-
gı ya da korku duymadan ortada
dolaşıyorlar. Üstelik ortada çok
sayıda genç kız da var. Onları gö-
rilnce kolayca fahise olduklarını
sanabilirsiniz, ama birçoğu fahi-
şe falan değil. Gezmeye, icmeye,
diskotekte dans etmeye gelmişler.
Yine de arada bir kavga çıkmıyor
değil, ama tabanca falan yok. En
fazla şişeler kınlıyor, küçük yara-
lamalar oluyor, o kadar.
St. Pauli, gerçekten çok büyuk
ve örgütlü bir mahalle. Ama yine
de Amsterdam'daki "Kınnızı Fe-
nerier Bölgesi"nin yerini tutamaz.
Parishen
Kahvaltısız
sabahlar
KIZILDERILİLER NEREDE? — Trenimiz dere \auklanndan geçerken, her an bir yamaçtan eli mız-
ralüı kızılderililerin çıglıV atarak inecegi duygusu insanın içini kaplıyor. (Fotofcraf: Mehmet Tezkan)
Duranşo 'dan
Sigarasız kovboylar
MEHMET TEZKAN
DURANGO — Colorado eya-
letinin Durango kentinde eski bir
tren islasyonu. lstasyon şefi, loko-
motifinin her yanından buhar sa-
çan 1881 yıhndan kaima treni Sil-
verton kasabasına doğru hareket
ettirmeye haarlaruyor.
1879 yıhnda kunılan Durango^
ya demiryolu hattı döşenmesinin
nedeni San Juan dağlannın gü-
müş ve altın yatağı olması. Tari-
hinde belki de yuzlerce kez soygu-
na uğrayan bu eski trenin 300 mil-
duğu anda saldın düzenle.
Çevreye baktıkça tren soygun-
cularına hak veriyor insan. Atın
dışında hiçbir şekilde ulaşılama-
yan bu dağ eteklerinde insanın
içinden sağa sola ateş etmek, tren
soyup dağlarda serüven yaşamak
geliyor. Eğer 19. yüzyüda bu top-
raklarda yasasaydım mutlaka hay-
dut olurdum diyor insan.
Trenin arka sahanlığında, hiç
alışık olmadığımız temiz havayı
içimize çekip o enfes güzellikleri
seyrederken kovboy türü bir de si-
gara yakmak geldi içimizden. Bar-
110 yıllıttrenle haydutluğa ve soygunlara çok
elverişli araziden geçerken bir sigara yakıp
soygun planı düşlemeye kalkarsanız,
yanıiırşıftız. Çünkü soygun düşleri serbest,
sigara içmek ise kesinlikle yasaktır. Neredeyse
sınıra "no smoking" levhası asacaklar.
yon dolarlık değerli eşya taşıdığı
tahmin ediliyor.
Animas nehri yanından, kuş
uçmaz kervan geçmez topraklar
Uzerinde Silverton'a doğru yol
alan trenin hıa soygun için biçil-
miş kaftan. Than o kadar yavaş ha-
reket ediyor ki, bırakın atla, insan
biraz dişini sıksa koşarak bile ye-
tişebilir.
Trenin en son vagonu bar. Bar-
da içkilerimizi yuduralarken soy-
gun planlan yapmaya başladık.
Bir ağacı demir yoluna devir, soy
treni gitsin. Veya 45 millik yoida
iki kez su molası veren trcne dur-
men koştu, ardından kondüktör:
'No Smoking.' Hemen itiraz ettik:
"Bu trenle bize tarih yaşatmıyor
musunuz? Kovboylar uzun pnro-
lannı vakıp viskilerini yudumla-
yarak yolculuk y'apmazlar mıydı?
Biz de oyle yapıyonız."
Ne soylediysek anlatamadık.
Adamlar "No smoking" diyor,
'peygamber' demiyor. Neredeyse
"Treni soymak soç degil, ama si-
gara içmek büyük soç" diyecek-
ler.
Bu Amerikalılar bu işi biraz
fazla abartıyorlar galiba. Medya-
lann etkisiyle sigara içmeme kam-
panyası o kadar almış başını gi-
diyor ki, yakında sınınn girişine
"Bo ülkede sigara içilmez" yaza-
caklar.
Çölden kurtulup Ltah'ın Mo-
ab kasabasına indiğimizde, serin
bir oda duş ve dinlenme hayali ile
yaşarken otel görevlisınin sözleri
bizi 70 derece gune$ten daha faz-
la çarptı. "Boş oda, ama sigant-
sız."
'Yani kendi odamızda, kimseyi
rahatsız etmeden sigara içemez
miyiz?'
"Hayır, yasak."
. Akşam lokantada, sabah kah-
valtıda, hemen her yerde aynı ya-
zı: 'No smoking.' Sokakta bile si-
gara içene uzaydan gelen yaratık-
lar gibi bakıyorlar. İnsan düsunü-
yor bu sigaraya nasıl alıştım diye.
Gençliğimizde Amerikan fılmleri-
nin jönlerine, kovboylara özene-
rek başlamadık mı çoğumuz siga-
raya. Kimimiz Clark Gable, kimi-
miz James Dean stili içerdik siga-
ramızj. Dedim ya bu Amerikalı-
lar her şeyi fazla abartıyorlar.
Biz yine trene dönelim. 3.5 sa-
at sonra demiryolu bitti. Silver-
ton'a ulaştık. 600 nufuslu tipik bir
kovboy kasabası burası. Tozlu, ge-
niş sokaklan bugun turistlere hiz-
met ediyor. Günde 2000 turist ge-
liyormuş, bir curcuna bir gurültü.
Son trenin kalkışıyla kasaba eski
haline dönüyor (15.30).
'Acaba' dedi bir arkadaş, 'Bir
ata atlayıp şu karşı tepelere vur-
sak, karşımıza 'Bu dağda sigara
içilmez' yaası çıkar mı?'
SABETAY VAROL
PARİS — Asü sakinlerini tati-
le uğurlamış temmuz sonu Pari-
si'nin, öbur zamanlara oranla da-
ha geç uyandığını o gün fark et-
tim. Nerede o tereyağı sürillü ek-
mek dilimini beyaz şarap kadehi-
ne batırıp yiyen proleter Pa-
risliler?
Epey bir zamandan beri
'taşınmaz' spekülasyonunun etki-
siyle büyük çoğunluğu uzak ban-
liyö kentlerine gitme durumunda
kalmış.. Beride kalabilenler de bi-
raz daha geç uyanıyor. Zaten bir
bölümü kendi menüeketlerine ve-
ya ucuz tarifeden başka ülkelere
geziye çıkmış. Eğlence ve sanat
dünyasuun 'emekçi'leri için vakit
fazlaca geç. Caz klüplerinin mü-
zısyenleri son votka bardaklarım
boşaltıp evlerinin yolunu tutmuş,
travestiler makyajlaruu siliyordur
bu saatte..
Aynı anda yeşil-yeşil çöp kam-
yonlan bol deterjanlı suyla bir ge-
ce oncesinin kirli, yorgun, terle-
miş sokaklannı temizlemeye uğ-
raşıyor. Birer sıcak sutlü kahve ve
kruasan bulabilmek için Mont-
parnasse bulvaruun kaldmmlan-
nı arşınlıyoruz. Aynı zamanda si-
gara ve posta pulu da satan şu kö-
şebaşındaki ckfe açık. Ne var ki
sabaha kadar hiç kapamadığı için
pis pis kokuyor. Bu uykusuz ha-
b'mizle, kısa yaz gecesüün zor bela
tahammül ediiir ağırhğını burun
deliklerimizle yaşamak istemiyo-
ruz. Tek-tük arabalar geçmiyor
değil. Ama cadde boş sayüır.
Hafta sonu akşamları buraya,
kentliler gibi eğleneceklerini sana-
rak çevre beldelerden gençler
sökun eder. Caddeyi bu ölçüde ıs-
sız yakalayabilmek için kim bilir
neler vermeye nza gösterirlerdi?
"Paradiso" adlı ona halli piza sa-
lonuna girmeden önce şu kenar
mahalleli genç sevgüiler, ayhk ge-
lirlerinin hatın sayüır bölumünü
taksit olarak yatırdıkları otolan-
nı park edebilmek için değerli da-
kikalannı belki de saatlerini ısraf
etmiş olmah.
'Coupole' başkentin en hacimli
lokantalanndan sayüır. Alt katın-
da, ünlü "Le Baiie" Tılminin çe-
kildıği 'dancinR*ivle. caddeye ba-
kan ve cafi vazifesi gören terasıy-
la ne de heybetlidir? Gerçi bir sü-
jeden beri Amerikan modasının
etkisiyle çok daha büyükleri açıl-
dı. Belleville mahallesindeki Çin
lokantaları Coupole'u ikiye kat-
lar. Yine de binbir direkli yereba-
tan sarayı mübarek.. Açık olsa
klas bir kahvaltı ederdik. Klas de-
diğime bakmayın siz. Gerçekte
Fransızlann sabah yemeği kültü-
rü hiç gelişmemiştir. Meyve suyu
'bacon'lu sahanda yumurta ya da
domates, peynir, zeytin bu gast-
ronom ulusun sabah sofrasının
yabancısıdır. Sanki kuvvetli kah-
valtı, keyifli öğle yemeğiyle çeli-
şen bir kuzeyli sapmasıdır Fran-
sız gözünde. Aralıksız çahşmayı,
sanayi devriminin kentli defor-
masyonunu çağrıştınr.
Coupole'ün tam karşısında
" S e l e c t " var. Adı 'Anglo-
Sakson'luğu düşündürse de kah-
valü esprisi değişmez.. Sütlü kah-
ve, tereyağı, reçel, kruasan... Ama
zaten o da hazır değil. Boulevard
RaspaU köşesinde Montparnasse'-
ın havası bir anda bıçakla kesilir
gibi kesüiverir. Epeyi ilerde "Clo-
serie des lilas" vardır. Rahmetli
şair Yahya Kemal, toprağı bol
Vladimir lliç ve daha başkalan
zamanında burayı yeglemişler.
ama yol, yorgun bacaklar için çok
uzun; sabah kahvaltı servisi olup
olmadığını bile bilmiyorum. Ge-
ri dönüyoruz. 'Dâmc', 'Cosmos'
aşırı asık suratlı yerler,
"Gymnase" daha toparlanma-
mış. Köşedeki Tunuslu bakkaldan
peynir-zevtin alıp, evde çay pişir-
mek en iyisi galiba.
Londm'dan
Avrupa'nın
yeni tarihi
EDİP EMtL ÖYMEN ~
LONDRA- Avrupahlar ar-
tık savaştan, itiş-kakıştan vaz-
geçmeye kararb. 1993'te sırf
bu iş için birleşiyorlar.
Bir araya gelip de dost ve
kardeş olunca geçmişi de öyle
haürlamak gerek. Yoksa kal-
kıp da "Sen b u ı şma ettfa"
diye besap sormak oknaz.
Topluluk ruhuna yakışmaz.
Eski savaşlan aydınlar ve yaş-
lılar hatırlasın yeter. Ayduüar
zamanla nasıl olsa fıkir değişti-
rir, yaşlılar da ya unutur ya da
ölürler. Sonın kalmaz. önemli
olan, yeni kuşaklara neyi nasıl
öğreteceğiz? Çözûm: 500 say-
falık bir tarih kıtabında 10
programlık bir televizyon dizi-
si çıkartınz, on iki dile çevirip
satanz. Adı: "Bizfan Tarifci-
miz".
Ortak Pazar'ın mavi üstüne
12 san yıldızlı bayrağı önünde
tarih projesi miman Frcderkk
Deloacbe konuşuyor. "Kfttii
Avrupalı İBgüizler
T
'e anlatma-
ya gelmiş. Ingilizler boşluğa
bakıyorlar. Proje hoş, ama da-
ha ilk sayfada ilk sorun: Avru-
pa nedir? Bu kadar çetrefil bir
soru tarih kitabmda değil, yûk-
sek matematik kitabmda bulu-
nur. Türkler olsaydı. "Avrnya
bir mazdur, ne niyetine yene-
•iz" derlerdı. Ne yazak ki böy-
le bir tarum yok kitapta. Türk-
ler nasıl Avrupa'ya şöyle bir
gırip dolaşıp çıkıp gittüerse ki-
tapta da aynı akıbet. TûrkJer
kitaba arka kapıdan, indeksten
girmiş. Bakınız: Ottoman.
Coğrafi balpmdan Yunanif-
tan, "Avnıpa'nın içiode, ama si-
yasal gelenek bakımındaı dıaın-
da" sayüıyor. Finlandıya, Po-
lonya, MacarisUn ve Bohem-
ya'nın "durumo belirsiz". Ki-
tapta Yunanıstan yer almaya-
cak (şimdilik) ama AT üyesı
olmayan Iskandinavya, Isviçre
ve Avusturya yer alacak. Ne
olur ne olmaz, bunlar "AT
üyehkleri giçifl Avrapahlar ne
de oba". Demek ki kitap, «b«-
n " Avrupalılann tarihi. Yakın
akrabalann. Ve adeta Avrupa
Topluluğu bürokratlan tara-
fından ortaklaşa kaleme alın-
mış gibi. Çünkü amaç, "kiane-
yi danltmamak".
Brüksel'de tanh, Avrupalüık
ideolojisi pişirmede kullanüa-
cak. Avrupahlar sebzeli tûriü,
Türkler de aalı kebap mönû-
de.
Kalkınma'yayatınm yapmak
Türkiye Kalkınma
Bankası sizi kalkınmaya
ve kazanca ortak edecek
yeni bir yatınm ve tasarruf
aracı daha sunuyor.
Kalkınma
tahvilleri
6 Ağustos'ta
piyasada
Toplam tutarı 50
milyarTLolan
Kalkınma tahvilleri
100bin,500bin,l
milyon,5milyonvelO
milyon liralık kupürler
halinde satışa
sunuluyor.
Kalkınma tahvilinin
vadesi 2 yıl, faizi %59.
Kalkınma tahvili
birinci ve ikinci yıl
sonunda faiz ödemeli.
Anapara ödemesi ise
vade bitiminde.
Kalkınma
tahvillerine yatırım
yapın, 2 yıl süreyle
yüksek geliri
garanti edin.
Satış süresi sadece
10 gün. Kalkınma
tahvillerine yatınm"
yapmak istiyorsanız,
Türkiye Kalkınma
Bankasf nın Ankara,
İstanbul ve İzmir'deki
Menkul Kıymetler
Müdürlüklerine
uğramahızyeterlidir.
Türkiye
Kalkınma
Bankası
herkesi
kalkınma
heyecanını
paylaşmaya
ve kazanca
oıtak olmaya
çağırıyor.
• Sermaye Pıyasası Islemlen
Müduriuğu Izmır Caddesı. No 35
Kuılay-Ankara
Tel (4| 118 6517-118 3821-
11792 00|10hat)
• Ismnbul Menkul Kıymetier
Merkezı Buyukdere Caddesı.
Rasıı Rıza Sok No 3
Mecıdıyekoy/tetadbul
Tel |1) 174 25 1415 hat)
• Umif Subesı Kütiur Mahallesi,
Sehn Nevres Bulvan. No 3 Kaı 2
Izmır tel (51! 21 5790-
22 5310
TÜRKİYE
KALKINMA
BANKASI