22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZARYAZILARI 5 AĞUSTOS 1990 Hamburg'dan St. Pauli'nin gölgesinde seksHamburg'un en ünlü mahallesi St. Pauli'dir. Bir zamanlar Anadolu'dan Avrupa'ya dek Hıristiyanlığı yaymaya çalışan Aziz Paul'ün adını taşıyan semt şimdi bütün dünyaya seks fılmleri ve araç gereçlerini yayan bir merkez durumundadır. Gece Almanya'da yaşamın bittiği saatlerde St. Pauli'de hayat yeni başlar. İSMET BERKAN HAMBLRG — Biz Tttrkler tu- haf bir milletiz. Ne zaman Batı Avrupa'da bir yere gitsek hemen orayı beğeniyoruz ve orada yaşa- maya karar veriyoruz. Sanki her yer Türkiye"den, herhangi bir Türk şehrinden iyi. Tabii Batı Avrupa'da birden çok ünlü kenti görenlerın aklı hemen kanşjveriyor. Acaba hangisini seç- meli ve insanlar nedense kentleri başka kentlerle kar$ılaştırmaya bayılıyorlar. "Aa, Paris'in astüne tanı- mam..." "Londra yaşamak için çok uy- gnn, hafta sonlan kaçarstn..." "Abi Venedik ya_ tİstüne yok." "Amsterdam'ı görmedin dc on- dan böyle diyorsun..." "Zürih mi, asla..." Kolayca anlaşılacağı gibi bu türden karşüaştırmalar son dere- ce sübjektif. Oysa kentlerin birta- kım objektif değerlerle karşılaştı- rılması ve değerlendirmenin buna göre yapılması gerek. Önce basit bir aiışkanlıktı, ya- vaş yavaş bir rituele dönüştü. Ne zaman daha önce görmediğim bir Batı Avrupa kentine gitsem, ora- nın bitpazannda ve batakhanele- rinde bir tur atmadan edemiyo- rum. ûrneğin Londra, bitpazarları açısından oldukça gelişmiş olma- sına rağmen neredeyse batakhane- si hiç bulunmayan bir kent. İstanbuTdan Gecekondularla kuşatılan kent DOCAN ABALIOĞLU İSTANBLL — Geldiğimizin ikinci günüydü, tstanbul'un mu diyelim, tSKt'nin mi özlemi, ge- ce yağmur az yağmış, gökyıızü pı- nl pınl parbyordu. Mavilik yıkan- mış gibiydi. Toprak uzun süredir beklediği rahmeti hemen emmiş, ıslaklıkla ilgili hiçbir belirti yoktu. Çamlıca tepesinden Ece*ye bo- ğazı gösteriyordum. Arkamıza döndüğumuzde aa gerkçekle kar- şılaştık. Ümraniye göz alabildiği- ne uzanıyordu. Gecekondular, apartmanlaşmaya başlamış, yer yer yüksek yapılar sivriliyordu. ts- tanbul kuşatma altındaydı. Salt tstanbul mu, bütün büyük kent- lerin görünumü aynıydı. Çok iyimser bir hesapla tüm ülkenin onda birini (bu sayı süreklı aşağı çekilmekte) banndınnaya çalışan Osmanlılann bu payitahtı bir ken- ti kent yapan bütün olgulardan uzakta, kıvranıyordu. Bunca yok edilmesine karşı doğanın verdiği ayrıcalık olmasa Istanbul bo- ğulurdu. Tepeden inerken sağlı sollu der- rne çatma yapıların önünden geç- tik. Konut sorunu galiba her yer- de aynı. Fransa'da "Emmans yar- dımlaşması"nı gerçekleştiren, fakirler babası diye adlandınlan Başpapaz Abbe Pierre; uzlaşmaz tutumu, güçlü kişiliği, dürüstlü- ğü ile evsiz barksızları eyleme sü- rüklüyor. Sınırdaş lsviçre'de ya yıkılıp ye- nisine yer bırakan ya boşaltılıp ye- nileştinneye (renovasyona) başla- nanlan ise ancak polisle çıkartı- lan gençlerin direnişleri, isteğin sunuyu karşılamamasından. Ar- tık ayhk ederler konuşulmuyor bi- le. Hani bir yer buhınsa, gerisi ko- lay örneği; ancak düğümun çözül- mesi zor ve gittıkçe büyümekte, devleşmekte. Robin Hood, bizim çevirimiz- le Köroğlu örneği Baba Pierre'le- ri arkasına takılıp; hak aramak, güç bulmak işin en kolayı. Her turlü söz vermelerle, kimseyi ev- siz barksız bırakmayacağız lafla- rıyla: içalıma eklenen, tüketim malına vurulan, dışan çıkarken gezi özgürlüğünde baç biçimi ke- silen "Konut Fonu"nun amaç dı- şında kullanılmasıyla ise hiç bir yere varamayacağımız kesin. Üç kupona bilmem kaç metre kare hesaplan, para çekmenin mi, göz boyamanın mi yeni buluşu? Bir yarar getireceğine inanan kaç kişidir dersiniz? Kooperatiflerimiz ise başka bir dünya. Adı bile in- sanın tüylerini diken diken etme- ye yeterli. Cafcaflı ilanlarla, allı pullu kâğıtlarla üye kaydını ta- mamladı mı, tamam. Bir oda, iki sekreter ve gelsin ödentiler. tş ya- pan, izleyen hak getire. Uzadıfcea uzatılaa, ydan öyktısüne döndü- rülen konuma sokmak için ne ge- rekirse yapılıyor. Her yıl taahüt- lü mektuplarla göstermelik genel kurul toplantısına katıldığımız, bir yerde katkısı olmayanımız var mı? Tatlı düşlerle kurduğumuz yazlığımıza sonunda salt yüzde 5 inşaat izni çıktığını ögrenenimiz yok mu? Sözüm ona devlet ka- nunlarla sınırlamış. Ancak giri- şimciler de bu işin kurdu olmuş. Halk ise çaresiz, tek ümidi ufak ufak ödemelerle bir konut sahibi olmak, basıru bir yere sokmak is- teğinde. Eskiden emekli ikramiye- siyle bir şeyler yapılabilirdi. No- hut oda, bakla sofa yaşhlık döne- mi için yeterdi ve bunu alacak pa- ra da denkleştirebilinirdi. Ancak devlet seçim öncesi ta- pu dağıtacağına kendi arsalarına altyapıyı getirerek ulaşım olanak- lannı sağlayarak sorunun ustesin- den gelebilir. Londra'ya karşüık Amsterdam gece ayn, günduz ayn yaşıyor. Üs- telik kentin göbeğinde, opera bi- nasının hemen arkasında hafta sonlan kunılan bitpazan da muh- teşem. Amsterdam'ın batakhane- leri, kentin belki de en turistik bölgesi. tsmi de bize hiç yabancı degü: "Kınnıa Ftoerier Bölgesi." Batakhane-bitpazarı ölçüsü kullaruldığında benim favorim hep Amsterdam oldu. Hiçbir kent, Amsterdam'a yetişemedi, bırakın yetişmeyi, Avrupa'nın bu en eski ticaret kentinin, Merkan- tilizmin doğum yerinin yansı ka- dar bile olamadı. Ama Hamburg... Avrupa'nın bir başka eski ticaret kenti, nere- deyse Amsterdam'ı geride bırakı- yordu. Hamburg'un batakhane mahallesinin adı St. Pauli. Ham- burg limanı çok meşhur. Hâlâ da- ha Avrupa'nın en işlek limanlann- dan biri Hamburg. Doğal olarak geleni gideni ve "Her limanda bir sevgüi" efsanesiyle gemicileri çok. St. Pauli, limana oldukça yakın bir mahallenin adı Harnburg'da. Adıru, kolayca anladığınız gibi Isa'nın 12 havarisinden Aziz Pa- ul'den alıyor. Aziz Paul de biliyor- sunuz, Hıristiyanlığı Kudüs'ten ahp Roma'ya kadar götüren adam. Antakya'dan Efes'e, Yuna- nistan'dan ttalya'ya kadar her yer- de izlerini gönnek mümkün. Ma- hallenin ismiyle fonksiyonu ara- sında böyle bir alegori olunca in- san düşünmeden edemiyor. St. Pauli, ashnda büyflkçe bir mahalle. tstanbul'un Nişantaşı ve Maçkası'nın toplam büyüklüğü kadar bir yaygınhğa sahip aşağı yukan. Mahallenin limana en ya- kın bölümünde ise uzunca bir caddenin üzeri, silme sex shoplar, live showlar, düpedüz genelevler, kumarhaneler ve fast-food dük- kânlanyla dolu. Bu caddeden içeri doğru giren kısa ara sokaklarda ise çoğunlukla homoseksüel ku- lüpleri, Amerikanbarlar, disko- tekler ve gecekulüpleri var. Bir canülık, sormayın. Almanya'yı görenler bilir. Ço- ğunlukla hayat erken biter Al- manya'da. Sadece Berlin ve Ham- burg'da hayat geceyansından son- ra da sabaha kadar temposundan hiç kaybetmeden sürer gider. Hamburg derken de kentin tü- raunde değil kuşkusuz, St. Pauli- de hayat var geceleri. Haftanın hangi günu olursa ol- sun St.Pauli çok kalabalık. Hava, bu mevsimde oldukça geç, 22.00*den sonra karardığı için St. Pauli'de de hayat 23.00'ten itiba- ren temposunu bulmaya başbyor. Batakhane ismi kötü, kavgah yerleri çağrıştınyor ashnda, ama Hamburg'da pek şiddet yok. İn- sanlar, gençler, yabancılar, gerni- ciler, Türkler geceyansından sonra istedikleri gibi, herhangi bir kay- gı ya da korku duymadan ortada dolaşıyorlar. Üstelik ortada çok sayıda genç kız da var. Onları gö- rilnce kolayca fahise olduklarını sanabilirsiniz, ama birçoğu fahi- şe falan değil. Gezmeye, icmeye, diskotekte dans etmeye gelmişler. Yine de arada bir kavga çıkmıyor değil, ama tabanca falan yok. En fazla şişeler kınlıyor, küçük yara- lamalar oluyor, o kadar. St. Pauli, gerçekten çok büyuk ve örgütlü bir mahalle. Ama yine de Amsterdam'daki "Kınnızı Fe- nerier Bölgesi"nin yerini tutamaz. Parishen Kahvaltısız sabahlar KIZILDERILİLER NEREDE? — Trenimiz dere \auklanndan geçerken, her an bir yamaçtan eli mız- ralüı kızılderililerin çıglıV atarak inecegi duygusu insanın içini kaplıyor. (Fotofcraf: Mehmet Tezkan) Duranşo 'dan Sigarasız kovboylar MEHMET TEZKAN DURANGO — Colorado eya- letinin Durango kentinde eski bir tren islasyonu. lstasyon şefi, loko- motifinin her yanından buhar sa- çan 1881 yıhndan kaima treni Sil- verton kasabasına doğru hareket ettirmeye haarlaruyor. 1879 yıhnda kunılan Durango^ ya demiryolu hattı döşenmesinin nedeni San Juan dağlannın gü- müş ve altın yatağı olması. Tari- hinde belki de yuzlerce kez soygu- na uğrayan bu eski trenin 300 mil- duğu anda saldın düzenle. Çevreye baktıkça tren soygun- cularına hak veriyor insan. Atın dışında hiçbir şekilde ulaşılama- yan bu dağ eteklerinde insanın içinden sağa sola ateş etmek, tren soyup dağlarda serüven yaşamak geliyor. Eğer 19. yüzyüda bu top- raklarda yasasaydım mutlaka hay- dut olurdum diyor insan. Trenin arka sahanlığında, hiç alışık olmadığımız temiz havayı içimize çekip o enfes güzellikleri seyrederken kovboy türü bir de si- gara yakmak geldi içimizden. Bar- 110 yıllıttrenle haydutluğa ve soygunlara çok elverişli araziden geçerken bir sigara yakıp soygun planı düşlemeye kalkarsanız, yanıiırşıftız. Çünkü soygun düşleri serbest, sigara içmek ise kesinlikle yasaktır. Neredeyse sınıra "no smoking" levhası asacaklar. yon dolarlık değerli eşya taşıdığı tahmin ediliyor. Animas nehri yanından, kuş uçmaz kervan geçmez topraklar Uzerinde Silverton'a doğru yol alan trenin hıa soygun için biçil- miş kaftan. Than o kadar yavaş ha- reket ediyor ki, bırakın atla, insan biraz dişini sıksa koşarak bile ye- tişebilir. Trenin en son vagonu bar. Bar- da içkilerimizi yuduralarken soy- gun planlan yapmaya başladık. Bir ağacı demir yoluna devir, soy treni gitsin. Veya 45 millik yoida iki kez su molası veren trcne dur- men koştu, ardından kondüktör: 'No Smoking.' Hemen itiraz ettik: "Bu trenle bize tarih yaşatmıyor musunuz? Kovboylar uzun pnro- lannı vakıp viskilerini yudumla- yarak yolculuk y'apmazlar mıydı? Biz de oyle yapıyonız." Ne soylediysek anlatamadık. Adamlar "No smoking" diyor, 'peygamber' demiyor. Neredeyse "Treni soymak soç degil, ama si- gara içmek büyük soç" diyecek- ler. Bu Amerikalılar bu işi biraz fazla abartıyorlar galiba. Medya- lann etkisiyle sigara içmeme kam- panyası o kadar almış başını gi- diyor ki, yakında sınınn girişine "Bo ülkede sigara içilmez" yaza- caklar. Çölden kurtulup Ltah'ın Mo- ab kasabasına indiğimizde, serin bir oda duş ve dinlenme hayali ile yaşarken otel görevlisınin sözleri bizi 70 derece gune$ten daha faz- la çarptı. "Boş oda, ama sigant- sız." 'Yani kendi odamızda, kimseyi rahatsız etmeden sigara içemez miyiz?' "Hayır, yasak." . Akşam lokantada, sabah kah- valtıda, hemen her yerde aynı ya- zı: 'No smoking.' Sokakta bile si- gara içene uzaydan gelen yaratık- lar gibi bakıyorlar. İnsan düsunü- yor bu sigaraya nasıl alıştım diye. Gençliğimizde Amerikan fılmleri- nin jönlerine, kovboylara özene- rek başlamadık mı çoğumuz siga- raya. Kimimiz Clark Gable, kimi- miz James Dean stili içerdik siga- ramızj. Dedim ya bu Amerikalı- lar her şeyi fazla abartıyorlar. Biz yine trene dönelim. 3.5 sa- at sonra demiryolu bitti. Silver- ton'a ulaştık. 600 nufuslu tipik bir kovboy kasabası burası. Tozlu, ge- niş sokaklan bugun turistlere hiz- met ediyor. Günde 2000 turist ge- liyormuş, bir curcuna bir gurültü. Son trenin kalkışıyla kasaba eski haline dönüyor (15.30). 'Acaba' dedi bir arkadaş, 'Bir ata atlayıp şu karşı tepelere vur- sak, karşımıza 'Bu dağda sigara içilmez' yaası çıkar mı?' SABETAY VAROL PARİS — Asü sakinlerini tati- le uğurlamış temmuz sonu Pari- si'nin, öbur zamanlara oranla da- ha geç uyandığını o gün fark et- tim. Nerede o tereyağı sürillü ek- mek dilimini beyaz şarap kadehi- ne batırıp yiyen proleter Pa- risliler? Epey bir zamandan beri 'taşınmaz' spekülasyonunun etki- siyle büyük çoğunluğu uzak ban- liyö kentlerine gitme durumunda kalmış.. Beride kalabilenler de bi- raz daha geç uyanıyor. Zaten bir bölümü kendi menüeketlerine ve- ya ucuz tarifeden başka ülkelere geziye çıkmış. Eğlence ve sanat dünyasuun 'emekçi'leri için vakit fazlaca geç. Caz klüplerinin mü- zısyenleri son votka bardaklarım boşaltıp evlerinin yolunu tutmuş, travestiler makyajlaruu siliyordur bu saatte.. Aynı anda yeşil-yeşil çöp kam- yonlan bol deterjanlı suyla bir ge- ce oncesinin kirli, yorgun, terle- miş sokaklannı temizlemeye uğ- raşıyor. Birer sıcak sutlü kahve ve kruasan bulabilmek için Mont- parnasse bulvaruun kaldmmlan- nı arşınlıyoruz. Aynı zamanda si- gara ve posta pulu da satan şu kö- şebaşındaki ckfe açık. Ne var ki sabaha kadar hiç kapamadığı için pis pis kokuyor. Bu uykusuz ha- b'mizle, kısa yaz gecesüün zor bela tahammül ediiir ağırhğını burun deliklerimizle yaşamak istemiyo- ruz. Tek-tük arabalar geçmiyor değil. Ama cadde boş sayüır. Hafta sonu akşamları buraya, kentliler gibi eğleneceklerini sana- rak çevre beldelerden gençler sökun eder. Caddeyi bu ölçüde ıs- sız yakalayabilmek için kim bilir neler vermeye nza gösterirlerdi? "Paradiso" adlı ona halli piza sa- lonuna girmeden önce şu kenar mahalleli genç sevgüiler, ayhk ge- lirlerinin hatın sayüır bölumünü taksit olarak yatırdıkları otolan- nı park edebilmek için değerli da- kikalannı belki de saatlerini ısraf etmiş olmah. 'Coupole' başkentin en hacimli lokantalanndan sayüır. Alt katın- da, ünlü "Le Baiie" Tılminin çe- kildıği 'dancinR*ivle. caddeye ba- kan ve cafi vazifesi gören terasıy- la ne de heybetlidir? Gerçi bir sü- jeden beri Amerikan modasının etkisiyle çok daha büyükleri açıl- dı. Belleville mahallesindeki Çin lokantaları Coupole'u ikiye kat- lar. Yine de binbir direkli yereba- tan sarayı mübarek.. Açık olsa klas bir kahvaltı ederdik. Klas de- diğime bakmayın siz. Gerçekte Fransızlann sabah yemeği kültü- rü hiç gelişmemiştir. Meyve suyu 'bacon'lu sahanda yumurta ya da domates, peynir, zeytin bu gast- ronom ulusun sabah sofrasının yabancısıdır. Sanki kuvvetli kah- valtı, keyifli öğle yemeğiyle çeli- şen bir kuzeyli sapmasıdır Fran- sız gözünde. Aralıksız çahşmayı, sanayi devriminin kentli defor- masyonunu çağrıştınr. Coupole'ün tam karşısında " S e l e c t " var. Adı 'Anglo- Sakson'luğu düşündürse de kah- valü esprisi değişmez.. Sütlü kah- ve, tereyağı, reçel, kruasan... Ama zaten o da hazır değil. Boulevard RaspaU köşesinde Montparnasse'- ın havası bir anda bıçakla kesilir gibi kesüiverir. Epeyi ilerde "Clo- serie des lilas" vardır. Rahmetli şair Yahya Kemal, toprağı bol Vladimir lliç ve daha başkalan zamanında burayı yeglemişler. ama yol, yorgun bacaklar için çok uzun; sabah kahvaltı servisi olup olmadığını bile bilmiyorum. Ge- ri dönüyoruz. 'Dâmc', 'Cosmos' aşırı asık suratlı yerler, "Gymnase" daha toparlanma- mış. Köşedeki Tunuslu bakkaldan peynir-zevtin alıp, evde çay pişir- mek en iyisi galiba. Londm'dan Avrupa'nın yeni tarihi EDİP EMtL ÖYMEN ~ LONDRA- Avrupahlar ar- tık savaştan, itiş-kakıştan vaz- geçmeye kararb. 1993'te sırf bu iş için birleşiyorlar. Bir araya gelip de dost ve kardeş olunca geçmişi de öyle haürlamak gerek. Yoksa kal- kıp da "Sen b u ı şma ettfa" diye besap sormak oknaz. Topluluk ruhuna yakışmaz. Eski savaşlan aydınlar ve yaş- lılar hatırlasın yeter. Ayduüar zamanla nasıl olsa fıkir değişti- rir, yaşlılar da ya unutur ya da ölürler. Sonın kalmaz. önemli olan, yeni kuşaklara neyi nasıl öğreteceğiz? Çözûm: 500 say- falık bir tarih kıtabında 10 programlık bir televizyon dizi- si çıkartınz, on iki dile çevirip satanz. Adı: "Bizfan Tarifci- miz". Ortak Pazar'ın mavi üstüne 12 san yıldızlı bayrağı önünde tarih projesi miman Frcderkk Deloacbe konuşuyor. "Kfttii Avrupalı İBgüizler T 'e anlatma- ya gelmiş. Ingilizler boşluğa bakıyorlar. Proje hoş, ama da- ha ilk sayfada ilk sorun: Avru- pa nedir? Bu kadar çetrefil bir soru tarih kitabmda değil, yûk- sek matematik kitabmda bulu- nur. Türkler olsaydı. "Avrnya bir mazdur, ne niyetine yene- •iz" derlerdı. Ne yazak ki böy- le bir tarum yok kitapta. Türk- ler nasıl Avrupa'ya şöyle bir gırip dolaşıp çıkıp gittüerse ki- tapta da aynı akıbet. TûrkJer kitaba arka kapıdan, indeksten girmiş. Bakınız: Ottoman. Coğrafi balpmdan Yunanif- tan, "Avnıpa'nın içiode, ama si- yasal gelenek bakımındaı dıaın- da" sayüıyor. Finlandıya, Po- lonya, MacarisUn ve Bohem- ya'nın "durumo belirsiz". Ki- tapta Yunanıstan yer almaya- cak (şimdilik) ama AT üyesı olmayan Iskandinavya, Isviçre ve Avusturya yer alacak. Ne olur ne olmaz, bunlar "AT üyehkleri giçifl Avrapahlar ne de oba". Demek ki kitap, «b«- n " Avrupalılann tarihi. Yakın akrabalann. Ve adeta Avrupa Topluluğu bürokratlan tara- fından ortaklaşa kaleme alın- mış gibi. Çünkü amaç, "kiane- yi danltmamak". Brüksel'de tanh, Avrupalüık ideolojisi pişirmede kullanüa- cak. Avrupahlar sebzeli tûriü, Türkler de aalı kebap mönû- de. Kalkınma'yayatınm yapmak Türkiye Kalkınma Bankası sizi kalkınmaya ve kazanca ortak edecek yeni bir yatınm ve tasarruf aracı daha sunuyor. Kalkınma tahvilleri 6 Ağustos'ta piyasada Toplam tutarı 50 milyarTLolan Kalkınma tahvilleri 100bin,500bin,l milyon,5milyonvelO milyon liralık kupürler halinde satışa sunuluyor. Kalkınma tahvilinin vadesi 2 yıl, faizi %59. Kalkınma tahvili birinci ve ikinci yıl sonunda faiz ödemeli. Anapara ödemesi ise vade bitiminde. Kalkınma tahvillerine yatırım yapın, 2 yıl süreyle yüksek geliri garanti edin. Satış süresi sadece 10 gün. Kalkınma tahvillerine yatınm" yapmak istiyorsanız, Türkiye Kalkınma Bankasf nın Ankara, İstanbul ve İzmir'deki Menkul Kıymetler Müdürlüklerine uğramahızyeterlidir. Türkiye Kalkınma Bankası herkesi kalkınma heyecanını paylaşmaya ve kazanca oıtak olmaya çağırıyor. • Sermaye Pıyasası Islemlen Müduriuğu Izmır Caddesı. No 35 Kuılay-Ankara Tel (4| 118 6517-118 3821- 11792 00|10hat) • Ismnbul Menkul Kıymetier Merkezı Buyukdere Caddesı. Rasıı Rıza Sok No 3 Mecıdıyekoy/tetadbul Tel |1) 174 25 1415 hat) • Umif Subesı Kütiur Mahallesi, Sehn Nevres Bulvan. No 3 Kaı 2 Izmır tel (51! 21 5790- 22 5310 TÜRKİYE KALKINMA BANKASI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle